EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2016/December/Journal-3.pdf ·...

50

Transcript of EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2016/December/Journal-3.pdf ·...

2

3

EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE

Avrasya Aile Hekimliği DergisiVOLUME 5 • YEAR 2016 • DECEMBER • NUMBER 3

ISSN: 2147-3161PUBLISHED THREE TIMES A YEAR

Euras J Fam Med

4

5

EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE

Avrasya Aile Hekimliği DergisiVOLUME 5 • YEAR 2016 • DECEMBER • NUMBER 3

ISSN: 2147-3161PUBLISHED THREE TIMES A YEAR

Editor-in-ChiefH. Nezih Dağdeviren

EditorsZekeriya Aktürk Mehmet UnganSerdar ÖztoraAyşe Çaylan

Erdem Birgül (Language Editor)Necdet Süt (Biostatistics Editor)

Önder Sezer (Copy Editor)

International Editorial Board

Euras J Fam Med

Amanda Barnard (Australia)Amanda Howe (UK)

Ayfer Gemalmaz (Türkiye)Bruce LW. Sparks (South Africa)

Chris van Weel (Netherlands) Christos Lionis (Greece)

Daniel M. Thuraiappah (Malaysia) Davorina Petek (Slovenia)

Denis Puchain (France)Dilek Toprak (Türkiye)Eliezer Alkalay (Israel)Ersin Akpınar (Türkiye)

Esra Saatçi (Türkiye)Faisal A. Latif Alnasir (Kingdom of Bahrain)

Ferdinando Petrazuoci (Italy)Füsun Ersoy (Türkiye)

Garth Manning (Thailand)Howard Tandeter (Israel)Hüseyin Can (Türkiye)Igor Svab (Slovenia)

Iona Heath (UK)İlhami Ünlüoğlu (Türkiye)İsmail Hamdi Kara (Türkiye)

Joao Sequiera Carlos (Portugal)Johan Wens (Belgium)

John Murtagh (Australia)

José Miguel Bueno Ortiz (Spain)Luc Martinez (France)Luis Pisco (Portugal)

Kamile Marakoğlu (Türkiye)Karen M. Flegg (Australia)Kurtuluş Öngel (Türkiye)

Marius Marginean (Romania) Mehmet Uğurlu (Türkiye) Michael Kidd (Australia) Murat Ünalacak (Türkiye)

Mümtaz Mazıcıoğlu (Türkiye) Nabil Alkurashi (Saudi Arabia)

Paul Van Royen (Belgium) Peter Kotanyi (Hungary) Pinar Topsever (Türkiye)

Richard Hobs (UK) Richard Roberts (USA)

Sarah Larkins (Australia) Süleyman Görpelioğlu (Türkiye)

Teresa Pawlikowska (UK) Tuncay Müge Alvur (Türkiye)

Turan Set (Türkiye) Valentina Madjova (Bulgaria)

Wesley Fabb (Australia) Young-Sik Kim (Korea)

Zorayda E. Leopando (Philippines)

Owner: H. Nezih Dağdeviren (On Behalf of ESFAM) Responsible Managing Editor: Serdar ÖztoraEditorial Office:

Trakya University Medical Faculty, Department of Family Medicine (Aile Hekimligi), Balkan Campus, 22030, Edirne, Türkiye

Printed on acid-free paper in: Trakya University Press, Edirne, Turkey

Indexed in:Index Copernicus International, Turkiye Citation Index, J-Gate, Scientific Indexing Services,

Turk Medline, Global Impact Factor, InfoBase Index, Google Scholar

6

EDITORIAL

Dear Colleagues,

I am pleased to announce that the fifth volume of the Eurasian Journal of Family Medicine is completed with this issue. This issue consists of one review on osteoporosis, four research articles, one case report and a letter to the editor.

While realizing our dreams on this journal, the support of our readers enhanced the enthusiasm of editorial office.

I specially thank to our editorial team, international editors from 22 countries and of course the distinguished readers and followers from all over the world for these five successful years.

Best Regards

Prof. Nezih Dagdeviren, MDEditor in Chief

EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE

7

Title / Başlık Authors / Yazarlar

95. Osteoporoza Genel YaklaşımGeneral Approach to Osteoporosis

Nisa Çetin Kargın, Kamile Marakoğlu

103. Çocuk Acil Servisine Başvuran 6 Ay-5 Yaş Arası Ateşli Hastalarda Aksiller, Rektal ve Timpanik Ateş Ölçümlerinin KarşılaştırılmasıCorrespondence of Accuracy of Axillary, Rectal, Tympanic Temperature Measurements in Children Aged Between 6 Months and 5 Years Presented to Emergency Service with Fever

Muhteşem Erol Yayla

109. Internal Reliability of Turkish Version of “Night Eating Questionnaire” in General Adult PopulationGece Yeme Sendromu Ölçeği'nin Türkçe Versiyonunun Genel Yetişkin Populasyonda İç Güvenilirlik Analizi

Merve Peker, Serdar Oztora, Ayse Caylan, Hamdi Nezih Dagdeviren

113. General Medicine in Bulgaria - Some Problems And PerspectivesBulgaristan’da Genel Tıp - Bazı Sorunlar ve Perspektifler

Tsvetelina Valentinova

117. Obez Hastalarda Yeme Tutumu ile Vücut Kitle Endeksi Arasındaki İlişkinin DeğerlendirilmesiThe Evaluation of Relationship Between Eating Attitudes and Body Mass Index in Obese Patient

Abdülkadir Kaya, Alper Yılmaz, Beytullah İsmet Demirhan

121. A Delayed Diagnosis On Scalp: The Case Of Giant Basal Cell CarcinomaSaçlı Deride Gecikmiş Tanı: Dev Bazal Hücreli Karsinom Olgusu

Nazmiye Kaçmaz Ersü, Yasemin Kılıç Öztürk, Abdurrahman Ersü, Mustafa Tokdemir, Tevfik Tanju Yılmazer, Yusuf Adnan Güçlü, Haluk Mergen, Kurtuluş Öngel

125. Akciğer Kanserini Taklit Eden Tüberküloz Olguları Ve Biomass MaruziyetiTuberculosis Cases Mimicking Lung Cancer and Biomass Exposure

Murat Yalçınsoy, Sinem Güngör, Pakize Sucu, Olga Akkan, Didem Kaya, Hatice Dilber Köşker, Levent Alpay, Esen Akkaya

Euras J Fam Med 2016;5(3):95-127

INDEX / İÇ İNDEK İLER

1

95

Osteoporoza Genel Yaklaşım

General Approach to Osteoporosis

ÖZETOsteoporoz, düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikromimari yapısının bozulması sonucu

kemik kırılganlığında ve kırıklarda artma ile karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır. Bu tanımlama 1990 Dünya Sağlık Örgütü Osteoporoz Konferansı’nda belirlenen uluslararası bir konsensus niteliğindedir. Osteoporoz, farklı açılardan sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflamalar içerisinde etyolojiye göre sınıflama klinik hayatta en sık kullanılan sınıflama tipidir. Osteoporoz ve osteoporotik kırıklar için risk faktörlerinin tanımlanması ile yüksek risk altındaki bireyler belirlenebilir ve değiştirilebilen majör ve minör risk faktörleri modifiye edilerek kırık oluşumu önlenebilir. Osteoporozun patogenezinde birden fazla faktör rol oynamaktadır. Hayat boyu kemikte sürekli bir yapım ve yıkım vardır. Osteoporoz yeni kemik yapımında azalma veya kemik rezorbsiyonunda artma sonucu ortaya çıkar. Yaşam boyu kemik kaybı erkeklerde %20-30, kadınlarda ise %40-50’dir. Türkiye giderek yaşlanan ve gelişmekte olan bir ülkedir, osteoporoz ise büyük bir sağlık problemidir. Türkiye halen Avrupa’daki düşük kalça kırık oranı olan ülkelerden biri olmakla birlikte, FRAKTÜRK çalışmasına göre kalça kırıklarının insidansı 20 yıl önce belgelenen oranlardan çok daha yüksek gibi görünmektedir. Patogenezin iyi bilinmesi tedavinin etkili olmasını sağlar. Osteoporozda tedavi yaklaşımları ile kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğunun arttırılması, hastalığa bağlı belirtilerin iyileştirilmesi, hastanın yaşam kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir. Osteoporozdan korunarak ve ilerlemesini önleyerek daha sağlıklı toplumlar haline gelebiliriz. Bu hastalıktan korunma ve tespiti esnasında aile hekimlerine büyük görevler düşmektedir.

Anahtar kelimeler: osteoporoz, Aile Hekimliği, kemik

ABSTRACTOsteoporosis is a systemic skeletal disorder characterized by an increase in bone fragility and bone

fractures as a result of decreased mass and deterioration of bony microarchitectural structure of the bone tissue. This definition has gained an international consensus at the Osteoporosis Conference of World Health Organization in 1990. Osteoporosis is classified from different perspectives. Among them etiological classification is the most commonly used in clinical aproaches. By defining osteoporosis and osteoporotic fracture risk factors individuals under high-risk can be identified and by modifying major and minor risk factors fractures can be prevented. Numerous factors play role in the osteoporosis pathogenesis. There is an on going lifelong bone formation and resorption. Osteoporosis occurs as a result of new bone formation in the reduction or increase in bone resorption. Lifelong bone loss in men and in women 20-30% and 40-50% respectively. Turkey is a country that gradually developing and aging and osteoporosis is a big health problem. Turkey is currently one of the only countries in Europe with the lowest hip fracture rate, the incidence of hip fractures according to FRAKTURK Study seems much higher than the rate 20 years ago documented. Pathogenesis of osteoporosis must be well known to establish an effective treatment. The aim of therapeutic approach in osteoporosis is to prevent fractures, increase bone mineral density, improvement of the symptoms related to the disease and increasing the quality of life of patients. By preventing from osteoporosis and taking preventing measures of progression we can become a more healthy society. Family physicians have major tasks for during the prevention and detection of the disease.

Keywords: osteoporosis, Family Practice, bone

AUTHORS/ YAZARLAR

Nisa Çetin KargınAile Hekimliği Anabilim Dalı, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Konya

Kamile MarakoğluAile Hekimliği Anabilim Dalı, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Konya

REVIEW / DERLEME 2016

Corresponding Author / İletişim içinDr. Nisa Çetin KargınSelçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Konya E-mail: [email protected] of submission: 13.04.2016 / Date of acceptance: 10.10.2016

96

Giriş

Osteoporoz (OP) en sık görülen metabolik kemik hastalığıdır. İlk olarak 1820 yılında Jean Georges Lobstein isimli bir Fransız patolog tarafından “porous bone” (gözenekli kemik) olarak, daha sonra 1947’de Albright tarafından “too little bone in bone” (kemik içinde çok az kemik) gibi değişik OP tanımlamaları yapılmıştır. OP, kelime anlamı delikli kemik olup, basitçe birim hacim başına düşen kemik kütlesindeki azalma olarak tanımlanmaktadır (1). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) OP’u “düşük kemik kütlesi ve kemik dokusunun mikromimari yapısının bozulması sonucu kemik kırılganlığında ve kırıklarda artma ile karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır” şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımlama 1990 Dünya Sağlık Örgütü Osteoporoz Konferansı’nda belirlenen uluslararası bir konsensus niteliğindedir (2).

DSÖ’nün 1994 yılında yaptığı konsensus ile OP tanımlaması gözden geçirilmiş, böylece OP tanımlamasının DXA (dual x-ray absorpsiyometri) kullanılarak elde edilen değerlere ve kırık varlığına göre yapılması benimsenmiştir (WHO Study Group 1994). Aslında bu tanımlamada amaç hem kavram karmaşasını önlemek hem de belli sayısal değerler üzerinden OP’nin prevalansını netleştirmektir (3). Buna göre;

Normal: Genç erişkine göre kemik mineral yoğunluğunun (KMY) ve kemik mineral içeriğinin 1 standart sapmanın (SS) altında olması,

Osteopeni: KMY’nin genç erişkine göre -1 ile -2,5 SS arasında olması,

Osteoporoz: KMY’nin genç erişkine göre -2,5 SS’den fazla olması,

Yerleşmiş OP: KMY’nin genç erişkine göre -2,5 SS’den fazla olması ve ek olarak bir veya daha fazla kırık bulunmasıdır.

Osteoporoz, farklı açılardan sınıflandırılmaktadır (Tablo 1). Bu sınıflamalar içerisinde etyolojiye göre sınıflama klinik hayatta en sık kullanılan sınıflama tipidir (3).

Etyolojiye Göre Sınıflandırma

Primer osteoporoz Primer osteoporoz; postmenopozal OP (Tip I

OP), senil OP (Tip II OP), ve idiyopatik (Jüvenil, Erişkin) OP olmak üzere kendi arasında üçe ayrılır.

Tablo 1. Farklı açılardan yapılan osteoporoz sınıflamaları (3)

Sınıflama Tipi Sınıflama Kriterleri

Cinsiyet ve yaşa göre Tip I (postmenapozal) Tip II (senil)

Lokalizasyona göre Sistemik Bölgesel

Tutulan kemik dokuya göre

Kortikal kemik, Trabeküler kemik

Etyolojisine göre PrimerSekonder

Histolojik görünümüne göre

Hızlı kemik döngülü, Yavaş kemik döngülü

Hastalığın şiddetine göre Klinik evreleme

1. Postmenopozal Osteoporoz (Tip I OP): Postmenopozal kadınlarda görülen OP alt tipi olarak tanımlanmaktadır. Burada gelişen OP başlıca gonadal fonksiyonların kaybı ile ilişkilidir.

2. Senil Osteoporoz (Tip II OP): 70 yaş üstü kadın ve erkekleri etkileyen bu formun patogenezinde osteoblast fonksiyonlarında bozulma ve renal endokrin yetmezlik şeklindeki yaşa bağlı değişiklikler rol almaktadır. D vitamini sentezinin bozulması ile kalsiyum absorbsiyonunda azalma olmakta ve se- konder hiperparatiroidizm gelişmektedir. Kadınlarda östrojenin, erkeklerde ise hem östrojen hem de testosteronun azalmasına bağlı olarak ilerleyen yaşlarda kalsiyum dengesi bozulmakta, bu durum kalsiyum gereksinimi artırmaktadır. Aynı zamanda yaşla birlikte kalsitonin düzeyi de azalmaktadır. Senil OP kalça ve vertebra kırıkları başta olmak üzere tüm iskelet sisteminde kırık nedeni olabilir. Vertebra kırıkları nedeniyle yavaş gelişen vertebral deformiteler ve dorsal kifoz artışı söz konusudur. Tip I ve II OP’ler arasında çakışmalar olmakla birlikte farklı patogenezleri ve klinikleri nedeniyle ayrı ayrı ele alınmaktadırlar (1).

3. İdiopatik Osteoporoz (Juvenil, Erişkin): Juvenil idiopatik OP oldukça nadir görülmektedir. Genellikle puberte öncesi büyümesi daha hızlı olan çocuklarda rastlanmakla birlikte, daha küçük yaş gruplarında da görülebilmektedir. Bilinen bir nedeni bulunmamakta ancak kalsiyum dengesi ile ilişkili görünmektedir. Erişkin idiopatik OP oldukça az

Kargın NÇ ve ark. Osteoporoza Genel Yaklaşım

97

görülen bir tablodur. Premenapozal kadınlar ve genç erkeklerde görülmektedir. Klinik bulgu kifoz olmaksızın yükseklik kaybı şeklinde olabilmektedir (1).

Sekonder Osteoporoz Sekonder OP için pek çok olası neden olmakla

birlikte, en sık görülen nedenler arasında bazı genetik hastalıklar, endokrin problemler, emilim bozuk- lukları, hematolojik sorunlar ve romatizmal hastalıklar, alkolizm, amiloidoz, kronik metabolik asidoz, konjestif kalp yetmezliği, depresyon, amfizem, terminal böbrek hastalığı, epilepsi, sarkoidoz, immobilizasyon sayılabilir. OP’de pek çok faktörün etkili olması nedeniyle primer sekonder ayırımını yapmak bazen zor olabilmektedir. Birçok hastada ilaç kullanımı, ek hastalıklar gibi sekonder OP nedenleri ile primer osteoporoz bir arada bulunmakta, sınıflamada zorluklar yaşanabilmektedir (1).

Osteoporoz Patogenezi

Osteoporozun patogenezinde birden fazla faktör rol oynamaktadır. Patogenezin iyi bilinmesi tedavinin etkili olmasını sağlar. Osteoporoz patofizyolojisinde 3 faktör önemlidir;

1. Doruk kemik kitlesi 2. Kemik yapım - yıkım hızı3. Kemiğin organik matriksindeki değişikliklerHayat boyu kemikte sürekli bir yapım ve yıkım

vardır. Osteoporoz yeni kemik yapımında azalma veya kemik rezorbsiyonunda artma sonucu ortaya çıkar. Yaşam boyu kemik kaybı erkeklerde %20-30, kadınlarda ise %40-50’dir. Kemik kaybı kadınlarda daha erken başlar ve daha hızlı seyreder. Menopozun ilk 5-10 yılı kemik kaybının en hızlı olduğu dönemdir. Bundan sonra kemik mineral yoğunluğu kaybı biraz yavaşlamakla birlikte tüm yaşam süresince devam eder (4). Doruk kemik kütlesi (DKK), genellikle normal büyümenin sonucunda elde edilen ve kemik kaybı başlamadan önce, sahip olunan en yüksek kemik kütlesi olarak tanımlanır. DKK büyüme ve gelişme sırasında artarak erken erişkinlik dönemi boyunca konsolidasyonunu tamamlar ve yaşam boyu osteoporoz ve kırık riskinin en önemli belirleyicisidir (4). Aksiyel ve apendiküler iskelette ya da trabeküler ve kortikal kemikte farklılık

göstermekle birlikte, en erken 17-18 yaş ve en geç 35 yaşa kadar DKK’ya ulaşılmaktadır. Üçüncü dekadın sonrasında kemik kütlesinde azalma başlamaktadır. DKK’yı etkileyen faktörler arasında genetik, beslenme, vitamin D, kalsiyum, protein, hormonal faktörler, mekanik faktörler (fiziksel aktivite, vücut ağırlığı) sayılabilir (5).

Ebeveyn-çocuklar ve monozigotik, dizigotik ikizler karşılaştırıldığı çalışmalarda doruk kemik kütlesinde güçlü genetik etkinin olduğu gösterilmiştir. Doruk kemik kütlesinin varyasyonlarının %60-80 genetik kökenli olduğu ve yaşam tarzı, mekanik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu gösterilmiştir (6).

Osteoporoz Epidemiyolojisi

Türkiye’de toplumun %60’ı 35 yaşın altındadır (7). Ancak Türkiye giderek yaşlanan ve gelişmekte olan bir ülkedir, osteoporoz ise büyük bir sağlık problemidir. Türkiye halen Avrupa’daki düşük kalça kırık oranı olan ülkelerden biri olmakla birlikte, FRAKTÜRK çalışmasına göre kalça kırıklarının insidansı 20 yıl önce belgelenen oranlardan çok daha yüksek gibi görünmektedir. Osteoporoz Derneği’nin Türkiye İstatistik Kurumu işbirliği yaparak katmanlı araştırma örneklemi yöntemi ile 12 farklı bölgede 50 yaş ve üzerindeki 26,424 kişide ve 2 hastane araştırmasında yapılan FRAKTÜRK çalışmasının sonuçlarına göre Türkiye’de 50 yaş ve üzeri femur boynundan ölçüm sonuçlarına göre erkelerde %7,5, kadınlarda %12,9’ünde osteoporoz tespit edilmiştir (8,9).

Osteoporoz Risk Faktörleri

Kardiyovasküler hastalıklar için bağımsız bir risk faktörü olan homosistein yüksekliği, çok faktörlü etyolojisi olan bir durumdur. Folik asit, vitamin B6, vitamin B12, yaşam tarzı ve genetik faktörlerden etkilenir. Randomize, plasebo kontrollü çalışmalardan oluşan bir meta-analizde, n-3 PUFA takviyesi alımının, plazma homosistein düzeyini azaltabildiği gösterilmiştir (16).

Son yıllarda sigara içimi ve düşük kemik mineral yoğunluğu ve osteoporotik kırıklar arasındaki ilişki üzerindeki araştırmalar yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu durum yaş, cinsiyet, ağırlık ve menopozal durum gibi diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak sigara içimi

Euras J Fam Med 2016;5(3):95-102

98

osteoporoz için önemli bir risk faktörüdür. Erkekler ile premenapozal ve postmenapozal dönemdeki kadınlarda yapılan çalışmalarda sigara kullanımı ile düşük KMY ve osteoporoza bağlı kırıklar arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Ayrıca sigara içimi, kalsiyum alımı ve vücut kitle indeksinden bağımsız olarak femur boynunda ve kalçada düşük mineral yoğunluğu ile ilişkilidir. Norveç’de yapılan bir kohort çalışmasında 50 yaş ve üstü takipli 34856 yetişkin kişilerde 3 yıllık takipte kalça kırığı riski oranı bayan içiciler için 1,5 (risk ratio) ve erkek içiciler için 1,8 (risk ratio) hiç içmeyenlerle kıyaslandığında kalça kırığı risk oranı artmış bulunmuştur (6). Seksen altı çalışmadan 40753 bireyin dahil edildiği bir başka meta-analizde ise tüm kemik bölgeleri için sigaranın kırık riskini kadınlarda %5, erkeklerde %11 arttırdığı ortaya konmuştur. Tüm oluşan kırıklar içerisinde sigaraya bağlı olduğu kırıkların oranı lumbal vertebralar ve kalça için sırasıyla kadınlarda %2,8 ve %6,4 iken erkeklerde %8,1 ve %9,9 olarak tahmin edilmiştir (6, 9,10).

Osteoporoz için risk faktörleri Tablo 2’de özetlenmiştir.

Tablo 2. Osteoporoz için risk faktörleri (10)

Majör Risk Faktörleri Minör Risk Faktörleri

Yaş>65 Romatoid artrit

Vertebral kompresyon kırığı

Geçmişte hipertiroidi hikayesi

40 yaş sonrası frajilite kırığı

Uzun süre antikonvülsan tedavi

Ailede kırık hikayesi olması

Fazla kafein (kahve) tüketimi

3 aydan uzun süre steroid kullanımı

Diyetle yetersiz kalsiyum alımı

Malabsorbsiyon sendromu Sigara içmek

Düşmeye yatkınlık Fazla alkol kullanmak

Hipogonadizm Kronik heparin tedavisi

Erken menopoz (<45 Yaş)

Primer hiperparatiroidizm

Osteoporozda Klinik

Kırık riski osteoporozun derecesine, travma riskine ve en sık olarak da düşmeye (sıklık, şiddet) bağlıdır. En sık klinik risk faktörleri ileri yaş, önceki kırık öyküsü, düşük vücut ağırlığı, halen sigara içimi, aşırı alkol tüketimi ve ailede kırık öyküsüdür. Daha az yaygın risk faktörleri ise glukokortikoidler ve antikonvülsanlar gibi ilaç kullanımı ile primer hipogonadizm, anoreksiya nervoza, malabsorbsiyon, primer hiperparatiroidizm, gastrektomi, Cushing sendromu, organ transplantasyonu, romatoid artrit, epilepsi, Parkinson hastalığı, demans, kronik akciğer ve/veya karaciğer hastalığı gibi kemik kayıp hızını artıran hastalıklardır (11). OP, fraktür oluşana kadar tipik olarak sessiz bir hastalıktır. Çok uzun bir subklinik dönemi vardır. Bu dönemde hiçbir şikayet veya bulgu yoktur. Genellikle ağrısız olup ilerlemiş vakalarda sırt ağrısı, boy kısalması, spinal deformite ve kırıklarla ortaya çıkar. Ağrı hareketle veya yük kaldırmakla artar. Kemiklerin yüzeyselleştiği yerlere basmakla hassasiyet vardır. Kırıklar çoğu kez herhangi bir travma olmaksızın veya minimal bir travmayla oluşabilir.

Osteoporozda Tanı Yöntemleri

Osteoporozda kemik mineral yoğunluğu ölçüm endikasyonları Tablo 3‘de verilmiştir. Osteoporoz tanısı ve tedavinin takibi için değişik parametreler kullanılmaktadır. OP tanısı 3 metot ile konulabil- mektedir (11,12).

1. Görüntüleme yöntemleri2. Biyokimyasal belirteçler3. Kemik biyopsisiGörüntüleme yöntemleri KMY ölçümü, kırık

riskinin araştırılması ve farklı tedavilere iskelet yanıtının belirlenmesi açısından en değerli ve en kolay uygulanabilen kantitasyon metodudur. Kemik mineral içeriği gram, KMY ise gr/cm2 (alan) veya gr/cm3 (hacim) cinsinden ölçülür (12).

DXA bugün için en gelişmiş, en güvenilir ve en sık kullanılan metoddur. 1980’lerde geliştirilmiş ve 1988’den itibaren yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. İskelet bölgesi, değişik yoğunlukta iki X ışını demetine maruz bırakılır ve KMY alınan radyasyon miktarından, bilgisayar programları

Kargın NÇ ve ark. Osteoporoza Genel Yaklaşım

99

aracılığı ile hesaplanır. İki ayrı ölçüm yapılarak, yumuşak doku (değişen miktarlarda kas ve yağ dokusu) etkisi hesaplanır ve ölçülen değerden çıkarılır. DXA ile santral (kalça ve omurga), periferik (önkol) ve hatta tüm vücut taraması yapılabil-mektedir.

Diğer KMY ölçümü yöntemleri single enerji X ışını absorpiyometrisi, kantitatif bilgisayarlı tomografi, radyografik absorbsiyometre ve kantitatif ultrasondur (11).

Tablo 3. Kemik mineral yoğunluğu ölçüm endikasyonları (13)1) >65 yaş bütün kadınlar ve >70 yaş bütün erkekler

2) Risk faktörü taşıyan genç postmenopozal kadınlar ve 50-69 yaş arası erkekler

Frajilite kırığıEn az 3 ay >5 mg/gün prednison veya eşdeğeri steroid kullanımıSigara tüketimiArtmış alkol tüketimiDüşük beden kitle indeksi (20 kg/m2) veya majör kilo kaybıRomatoid artritOsteoporoz ile ilişkili hastalık öyküsüOsteoporoz açısından yüksek riskli ilaç kullanım öyküsüDirekt grafilerde kırık varlığı

3) 50 yaş altı kadın ve erkeklerde aşağıdaki risk faktörlerinin birinin varlığı

Hipogonadizm veya prematür menopoz Frajilite kırığıEn az 3 ay >5 mg/gün prednison veya eşdeğeri steroid kullanımıSigara tüketimiArtmış alkol tüketimiDüşük beden kitle indeksi (20 kg/m2) veya majör kilo kaybıRomatoid artritOsteoporoz ile ilişkili hastalık öyküsüOsteoporoz açısından yüksek riskli ilaç kullanım öyküsüDirekt grafilerde kırık varlığı

4) Sekonder osteoporoz nedenlerinin varlığı 3 aydan uzun süredir günde 5 mg’ı geçen kortikosteroid tedavisindeki kişiler.

Biyokimyasal belirteçler: Kemik döngüsünü (yıkım-yapım) doğru olarak tanımlayacak spesifik belirteçlerin bulunmasıyla, metabolik kemik hastalık-larının farklı formları daha kolay ayırt edilebilmek- tedir. Bu belirteçlerin birçoğuyla kemiğin yeniden düzenlenmesini (remodeling) takip etmek eskisinden çok daha kolay ve radyolojik tetkiklere göre çok daha önce olabilmektedir. Biyokimyasal belirteçlerin üstünlükleri ise, kemik dokusundaki çok küçük değişiklikleri en gelişmiş radyolojik tekniklerden ve diğer testlerden çok daha önce ortaya çıkarabilme-sidir (14,15). Kemiğin yapımı ile ilgili biyokimyasal belirteçler osteokalsin, alkalen fosfataz, prokollajen tip-I’dir. Kemiğin yıkımı ile ilgili belirteçler ise piridinolin ve deoksipiridinolin, Tip-I kollagen çapraz bağlı telopeptitleri hidroksiprolin, kemik sialo- proteinidir.

Kemik biyopsisi: İliak kemik biyopsisi tanı yöntemi olarak sadece atipik ve komplike vakalarda kullanılır. Primer olarak osteomalazi ve diğer metabolik kemik hastalıklarının ve kemik iliğini etkileyen patolojilerin dışlanmasını sağlar. Kemik biyopsisi yüksek ve düşük kemik turnoverını tanımlamak için kullanılabilmesine rağmen tipik OP vakaları için klinik pratikte kullanılan bir yöntem değildir (11,12).

Osteoporozda Tedavi ve Takibi

Osteoporozda tedavi yaklaşımları ile kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğunun arttırılması, hastalığa bağlı belirtilerin iyileştirilmesi, hastanın yaşam kalitesinin arttırılması hedeflenmektedir.

Kalsiyum ve D Vitamini: Kalsiyumun kas iskelet sisteminin işleyişinde, membran fonksiyonlarında, enzim aktivitelerinde ve kemik mineralizasyonunda önemli role sahiptir. Osteoporozun gerek önlenme- sinde gerekse tedavisinde önemli bir mineral olan kalsiyumun oral alımı ile serum kalsiyumu artmakta ve parathormon salınımı azalarak kemik rezorbsiyonu azalmaktadır. D vitamini ise kalsiyum dengesinden sorumlu primer biyolojik düzenleyicilerden biridir. İlerleyen yaşla birlikte bağırsaklardan kalsiyum ve D vitamini emilimi ve böbreklerde aktif D vitamini oluşumu azalır. Bu nedenle kalsiyum seviyesinin azalması PTH seviyesini artırır, kemik rezorpsiyo- nunu dolayısıyla kırık riskini arttırır. Bu nedenle

Euras J Fam Med 2016;5(3):95-102

100

yeterli kalsiyum desteği kemik kaybını önleyebilir. Ancak kalsiyum zayıf antirezorptif etkiye sahip olup, tek başına kırık riskini azaltmaya olan etkisi güçlü değildir. Osteoporozlu hastalarda kalsiyum tek başına değil, D vitamini ve diğer ilaçlarla kombine verilmelidir (16). Vitamin D eksikliği olan hastalarda haftada oral yoldan 50,000 IU ergokalsiferol (vitamin D2) tedavisinin 8 hafta boyunca kullanılması efektif tedavi olarak görülmektedir. Bu tedaviyi 2 ya da 4 haftada bir oral yoldan 50.000 IU ergokalsiferol veya günlük oral 1.000 IU kolekalsiferol (vitamin D3) tedavisi devam edebilir. Serum 25-hidroksi vitamin D düzeyinin 30 ng per mL olması hedef tedavi değeridir (16).

Günlük en az 1,200 mg kalsiyum alımı osteoporozdan korunmak için tüm kadınlara önerilmektedir (17).

Kalsitonin: Kalsitonin tiroid parafoliküler C hücreleri tarafından salınan bir peptittir. Kalsiyum seviyesi düştüğünde kalsitonin salınımı azalırken, yüksek kalsiyum seviyesi kalsitonin seviyesini artırmaktadır. Kalsitonin osteoklastları spesifik reseptörleri aracılığı ile etkilemektedir (18).

Bifosfanatlar: Bifosfanatlar osteoklasta bağlı kemik yıkımını güçlü bir şekilde inhibe eden pirofosfat anologlarıdır (17). En sık kullanılan bifosfanatlar alendronat ve etidronattır.

Hormon Replasman Tedavisi: Hormon replasman tedavisi postmenapozal dönemde östrojen yeter-sizliğine bağlı semptomların tedavisinde ve osteoporoz tedavisinde kullanılmaktadır. Hormon replasman tedavisi için ilk endikasyon erken postmenopozal dönemde klimakterik yakınmaların kontrolü olmalıdır. Kemik koruyucu etkisi sadece ek bir fayda olarak görülmelidir.

Parathormon: Osteoporozlu hastalarda parat- hormonun aralıklı enjeksiyonu ile kemik yüzey- lerinde yeni kemik oluşumunu stimüle ettiği görülmüştür. Trabeküler kemiği kalınlaştırarak ve trabekül sayısını arttırarak kemiğin gücünü artır-maktadır (19,20).

Selektif Östrojen Reseptör Modülatörleri (SERM): Postmenopozal osteoporozun önlenmesi ve tedavisi için onaylanan ilk SERM raloksifen olup, diğerleri üzerine çalışmalar devam etmektedir (Lazofoksifene, Arzoksifene vb.). Raloksifen kemik

kaybını, meme ve uterus dokusunu stimüle etmeden durdurmaktadır.

Growth Hormon ve İnsülin Benzeri Büyüme Faktörleri: Growth hormon (GH) çocuk ve erişkin-lerde kemiğin yeniden yapılanmasında etkilidir.

OP tedavisinin takibinde DXA ile kemik mineral yoğunluğu ölçümü altın standart kabul edilmektedir ve klinikte en yaygın kullanılan yöntemdir (11).

Osteoporozdan Korunma

Korunmada iki yaklaşım söz konusudur. Primer korunma: Topluma yönelik korunmadır.

Doruk kemik kitlesinin en yüksek düzeyde tutulma-sıdır. Bunun için intrauterin yaşamdan başlayan ve genç erişkin dönemine kadar olan sürede, kemik gelişmesinin en yüksek düzeyde tutulması gerekmek- tedir. Bu süre içinde kişinin beslenmesi ve fiziksel aktivitesi en etkin faktörlerdir. Topluma yönelik korunma, kalsiyum ve D vitamininden zengin beslenme ve fiziksel aktiviteden yoğun yaşam biçimi esasına göre planlanır (11,13).

Sekonder korunma: Risk grubunda olan kişilerin saptanması ve bunun için öncelikle farkındalık ve eğitim programlarının uygulanmasıyla gerçekleşir (11,13). Osteoporozdan korunmada kalsiyum ve D vitamini gibi kemik metabolizmasını olumlu yönde etkileyen besinlerin yeterli miktarda alınması; kemik sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek gıda, alışkanlıklar ve ilaçlardan uzak durulması ve fiziksel aktivitenin desteklenmesi önemlidir. Osteoporoz tedavisinde ilaç kullanarak kemik yapımını arttırmak ve yıkımına engel olmakla beraber ağır depresyon, çeşitli deformiteleri rehabilitasyon yöntemleriyle tedavi etmek gerekir. Düşmelerin önlenmesi de kırık oluşumundan korunmak için oldukça önemlidir (11,13). Ülkemiz koşullarında osteoporoz tedavisi verirken göz önünde bulundurmamız gereken Sağlık Uygulama Tebliği’ne (SUT) göre osteoporoz ilaçlarının geri ödemesinin yapılabilmesi için 65 yaş altı bireylerde T-Skorunun <-2,5 olması gerekmek- tedir (21). KMY ölçümünün ne sıklıkta yaptırılacağı konusu ülkeden ülkeye, uygulanan sağlık politika-larına ve tedavi kılavuzlarına göre değişmekle birlikte, özel durumlar haricinde (steroid kullanımı vb) 1 yıldan kısa sürede DXA tekrarı yaptırılması genel olarak önerilmemektedir.

Kargın NÇ ve ark. Osteoporoza Genel Yaklaşım

101

Euras J Fam Med 2016;5(3):95-102

1. Melikoğlu M. Osteoporoz tanımlaması ve sınıflaması. Turkiye Klinikleri J PM&R-Special Topics 2012;5(3):1-5.

2. Sweet MG, Sweet J, Jeremiah MP, Galazka SS. Diagnosis and treatment of osteoporosis. Am Fam Physician 2009;79(3):193-200.

3. Edwards MH, Jameson K, Denison H, Harvey NC, Sayer AA, Dennison EM, et al. Clinical risk factors, bone density and fall history in the prediction of incident fracture among men and women. Bone 2013;52(2):541-7.

4. Şen N, Tuncer T. Osteoporoz patofizyolojisi. Türkiye Klinikleri J PM&R-Special Topics 2012;5(3):11-6.

5. Bonjour JP, Chevalley T, Ferrari S, Rizzoli R. The importance and relevance of peak bone mass in the prevalence of osteoporosis. Salud Publica Mex 2009;51(Suppl 1):5-17.

6. Wong PK, Christie JJ, Wark JD. The effects of smoking on bone health. Clin Sci (Lond.) 2007;113(5): 233-41.

7. Türkiye İstatistik Kurumu [internet]. Küresel yetişkin tütün araştırması, 2012 [cited 2015 Jul 9]. Available from: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=13142.

8. Arasıl T. Osteoporoz epidemiyolojisi ve Türkiye verileri. Türkiye Klinikleri J PM&R-Special Topics 2012;5(3):6-10.

9. Tuzun S, Eskiyurt N, Akarirmak U, Saridogan M, Senocak M, Johansson H, et al. Incidence of hip fracture and prevalence of osteoporosis in Turkey: the FRACTURK study. Osteoporos Int 2012;23(3):949-55.

10. Uğur M. Osteoporozda risk faktörleri. Turkiye Klinikleri J PM&R-Special Topics, 2012;5(3):17-22.

11. Erdem HR. Osteoporozda tanı yöntemleri. Turkiye Klinikleri J PM&R-Special Topics 2012;5(3):34-42.

12. Civitelli R, Armamento-Villareal R, Napoli N. Bone turnover markers: understanding their value in clinical trials and clinical practice. Osteoporos Int 2009;20(6):843-51.

13. National Osteoporosis Foundation [Internet]. Clinician’s guide to prevention and treatment of osteoporosis 2010 [cited 2015 Oct 10]. Available from: http://nof.org/files/nof/public/content/file/344/upload/159.pdf

14. Wheater G, Elshahaly M, Tuck SP, Datta HK, van Laar JM. The clinical utility of bone marker measurements in osteoporosis. J Transl Med 2013;(11):201.

15. Tang BM, Eslick GD, Nowson C, Smith C, Bensoussan A. Use of calcium or calcium in combination with vitamin D supplementation to prevent fractures and bone loss in people aged 50 years and older: a meta-analysis. Lancet 2007;370(9588):657-66.

16. Sweet MG, Sweet JM, Jeremiah MP, Galazka SS. Diagnosis and treatment of osteoporosis. Am Fam Physician 2009;79(3):193-200.

17. Yamauchi H, Suzuki H, Orimo H. Calcitonin for the

Kaynaklar

Osteoporoz, gerek ülkemizde gerekse dünyada, özellikle yaşlı nüfusu etkileyen önemli bir toplum sağlığı sorunudur. Osteoporozun etiyolojisinde; kalıtım, cinsiyet, ırk, beslenme, sigara, yetersiz fiziksel aktivite gibi birçok faktör bulunmaktadır. Osteoporozdan korunarak ve ilerlemesini önleyerek daha sağlıklı toplumlar haline gelebiliriz. Bu hastalıktan korunma ve tespiti esnasında aile hekimlerine büyük görevler düşmektedir.

102

Kargın NÇ ve ark. Osteoporoza Genel Yaklaşım

treatment of osteoporosis: dosage and dosing interval in Japan. J Bone Miner Metab 2003;21(4):198-204.

18. Akesson K. New approaches to pharmacological treatment of osteoporosis. Bull World Health Organ 2003;81(9):657-64.

19. Grey A, Bolland M. Web of

industry, advocacy, and academia in the management of osteoporosis. BMJ 2015;(351):h3170. doi: 10.1136/bmj.h3170.

20. Eskiyurt N. Osteoporozdan korunma; genel önlemler (kalsiyum, d vitamini ve fiziksel aktivite). Turkiye Klinikleri J PM&R-Special

Topics 2012;5(3):98-103.21. Sosyal Güvenlik Kurumu

[internet]. Sağlık uygulama tebliği [cited 2015 Nov 01]. Available from: http://www.sgk.gov.tr/wps/portal/tr/mevzuat/yururlukteki_mevzuat/tebligler

103

Çocuk Acil Servisine Başvuran 6 Ay-5 Yaş Arası Ateşli Hastalarda Aksiller, Rektal ve Timpanik Ateş Ölçümlerinin Karşılaştırılması

Correspondence of Accuracy of Axillary, Rectal, Tympanic Temperature Measurements in Children Aged Between 6 Months and 5 Years Presented to Emergency Service with Fever

ÖZETAmaç: Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çocuk acil polikliniği’ne ateş şikayeti ile

başvuran 6 ay 5 yaş arası çocuklarda; aksiller, rektal ve timpanik ateş ölçümlerine ait sonuçların karşılaştırılması ve ölçüm yerleri arasında fark olup olmadığının saptanması amaçlandı.

Yöntemler: Çalışmamıza Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Acil Polikliniğine; ateş şikayeti ile başvuran, yaşları 6 ay-5 yaş arasında değişen 518 çocuk alındı. Hasta çocukların rutin fizik muayenelerinin bir parçası olarak dijital ve civalı ısı ölçerler kullanılarak aynı hastalarda rektal, ve aksiller ateşler alındı. Aynı hastalarda eş zamanlı olarak infrared timpanik ısıölçerler kullanılarak timpanik ateş ölçümleri de yapıldı. Hastalar stabilize edildikten sonra anne veya babalarına ekte verilmiş olan demografik verileri ve ateş ile ilgili soruları da içeren 17 sorulu anket uygulandı.

Bulgular: Çalışmamıza dâhil ettiğimiz 518 hastamızın yaş ortalamaları 26,53±15,534 ay, ve ortancası 22.0 (6-60 ay), erkek/kız oranını 1,51/1 ve ortalama kardeş sayısını 1,2±1,1 (0-11) olarak saptadık. Rektal dijital ölçümleri temel olarak aldığımızda rektal dijital ısı > timpanik ısı ve arasındaki farkın 0,4 0C olduğunu, fakat rektal ölçümün dijital alet yerine civalı ısıölçer ile yapılması durumunda bu farkın bu kez 0,184 0C olduğunu saptadık. Aksiller yol temel alınarak ölçüm yapıldığında ise timpanik ısı>aksiller dijital ısı farkının 0,413 0C ve timpanik ısı>aksiller civalı ısı farkının ise 0,603 0C olduğunu saptadık.

Sonuç: Literatür gözden geçirildiğinde, literatürdeki sonuçlar da, elde edilen sonuçlar da tutarsız bulunmuştur. Klinik karar verirken, ateş ölçerlere daha az güvenmek gereklidir.

Anahtar kelimeler: ateş, termometreler, çocuk, kızılötesi ışınları

ABSTRACTAim: We aimed to compare measurement of axillary, rectal, tympanic sites in children aged between

6 months and 5 years old, who presented to Emergency Service of Adana Numune Training and Research Hospital with fever.

Methods: 518 children were enrolled in our study, aged between 6 months and 5 years old who presented to emergency service of Adana Numune Training and Research Hospital with complaints of fever. As a part of routine medical examination, digital and mercury glass thermometers used for detecting axillary and rectal temperatures. In the meantime, tympanic infrared thermometers were used for measurement of tympanic fever. Following the stabilization of patients, a questionnare was given to mothers or fathers of children which has 17 questions to answer about fever and demografic data.

Results: Mean age of children enrolled in our study was 26.53±15.534 months, median 22.0, (6-60 months), female/male ratio 1,51/1 and mean number of siblings 1.2±1.1 (0-11). As we used rectal digital measurement as a baseline of correspondance, the mean difference of rectal digital temperature was about 0.4 0C higher than tympanic temperature, but the mean difference was about 0.184 0C higher when we used mercury glass thermometer instead of digital one. When we compared axillary measurements with others, we observed that tympanic measurement’s mean difference was 0.413 0C higher than axillary digital measurement, and tympanic measurement is 0.603 0C higher than mercury glass axillary thermometer measurement.

Conclusion: As literature screened, both outcomes in the literature and outcomes that we obtain were found inconsistent. Thermometers need to be trusted less while establishing a clinical decision.

Keywords: fever, thermometers, child, infrared rays

AUTHORS / YAZARLAR

Muhteşem Erol YaylaAile Hekimliği Kliniği, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Adana

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2016

Corresponding Author / İletişim içinUzm. Dr. Muhteşem Erol YaylaAdana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği, Adana E-mail: [email protected] of submission: 21.11.2015 / Date of acceptance: 16.12.2016

104

Giriş

Ateş anne babalarca çok korkulan ve sağlık kuruluşuna sık başvuru nedeni olan bir semptomdur. Acil servise başvuran çocukların %20’si ateş nedeniyle başvurur (1). Anne babalar ateşten ve ateşin çocukta yaratacağını düşündükleri ölümcül veya sakat bırakıcı etkilerinden çok korkmaktadırlar. Bu nedenle, ebeveynler çocuklarında ateş olduğunu hissettiklerinde gece ya da gündüz fark etmeksizin derhal bir sağlık kuruluşuna başvururlar.

Çocukta ateşle seyreden hastalıkların çoğunun nedeni enfeksiyöz nedenlidir ve yine çoğu da kendi kendini sınırlayan tiptedir. Bu yüzden hastanın ateş düşürücü alması yeterli olacaktır. Ancak persistan ateş, kollagen doku hastalıkları, malignite gibi nedenlerle de oluşabilmektedir. Yine yeni doğan bebeklerde de ağır ve çok ciddi enfeksiyonlar da ateşin görülmeyebileceği de unutulmamalıdır (2).

Ateş ölçüm yöntemleri çok çeşitlidir ve bu konuda birçok çalışma yapılmıştır. Kullanılan cihazlar ve bu cihazlarla ölçüm yöntemleri farklıdır. Bu çalışmada Adana Numune Hastanesi Çocuk Acil Servisine çeşitli nedenlerle başvuran 6 ay - 5 yaş arası ateşli hastalarda, başvuru sırasında ve tedavi sonrası eve gidiş öncesi üç farklı bölgenin (aksiller, rektal ve timpanik) ölçümler arası fark olup olmadığı araştırıldı.

Yöntemler

Çalışmaya 27.05.2009 tarih ve 11930 sayılı Etik Kurul kararı ile, Nisan 2009 ile Nisan 2010 tarihleri arasında Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk acil ünitesine ateş ve çocukluk çağı hastalıklarına özgü diğer şikayetler ile başvuran ve ateşi nedeni ile takibe aldığımız yaşları 6 ay- 5 yaş arasında değişen 518 çocuk alındı.

Acil ünitemize gelen tüm hastalara değişik yol ve aletler kullanılarak ateş ölçümü yapıldı, ateşleri düşürüldükten sonra fizik muayeneleri (FM) yapıldı. Önceden hazırladığımız formlara hastaların demo- grafik verileri (yaş, cinsiyet, anne ve baba eğitim düzeyleri, kardeş sayısı), semptomları, ateşinin ne zaman başladığı, acil servise gelmeden önce ateş düşürücü kullanıp kullanmadığı, kullanmış ise adı ve dozu, acil servise gelmeden önce ateşi düşürmek için başka bir yöntem kullanıp kullanmadığı, acil servise

gelmeden önce ateş düşürücüden başka ilaç kullanıp kullanmadığı ve eğer kullanmış ise bu ilacın adı, dozu, süresi sorgulandı. Ayrıca hastanın özgeçmişi (aşıları, sistemik hastalığının olup olmadığı, düzenli kullandığı ilacının olup olmadığı) sorgulandı. İlk ateş değerleri ile birlikte diğer vital bulguları, FM sonucundaki muhtemel ön tanıları kayıt edildi.

Hasta çocuklara rutin FM yapıldıktan sonra peş peşe dijital ve civalı ateş ölçerler kullanılarak aynı hastalarda rektal ve aksiller ateşler, infrared timpanik ateş ölçerler kullanılarak da kulaktan ateş ölçümleri yapıldı, elde edilen ateş değerleri her hasta için ayrı ayrı hazırlanmış olan forma kaydedildi. Aletler kutusundan çıkarılarak acil serviste bu çalışma için kullanılmaya başlandı. Bu nedenle kalibrasyona ihtiyaç duyulmadı. Tüm vakalar için aynı ve tek ateş ölçerler kullanıldı. Ateş ölçümlerinde referans değer olarak aksiller ölçümlerde tüm yaş gruplarında 37,2 0C üstü ve rektal ölçümlerde ise 6 ay -1 yaş arası bebeklerde 38 0C üstü, 1 yaş üzeri çocuklarda ise 38,2 0C üstü ölçümler ateş olarak kabul edildi (3).

Rektal ve aksiller ateş ölçümleri için, civalı ateş ölçer ve Gold Microlife MT 3001 (Çin 2009) dijital ateş ölçer, kulaktan ateş ölçümleri için ise Braun Thermoscan tip 6022 (Almanya, 2009) timpanik ateş ölçer kullanıldı. Braun Thermoscan tip 6022 timpanik ateş ölçer ile her ölçüm öncesi yeni bir spekulum kullanıldı. Ölçüm sırasında 1 yaşından küçük çocukların, kulağı yukarı posteriora doğru çekilerek, 1 yaşından büyük çocukların kulağı ise aşağı geriye doğru çekilerek dış kulak yolu düzleştirildi ve spekulum yerleştirildi. Ölçüm 3 saniye sonra sesli uyarı sinyali ile sonlandırıldı.

Civalı ve dijital termometreler, hem aksilla hem de rektum için ayrı ayrı kullanıldı. Ateş ölçerlere, her kullanım öncesi ve sonrası mekanik ve benzal- konyum ile kimyasal dezenfeksiyon uygulandı. Ayrıca civalı termometreler her ölçüm öncesi sallanarak ateşi gösteren civa çizgisi düşürüldü.

Aksiller ölçümlerde ölçüm öncesi aksilla terli ise kuru havlu ile silindi. Dijital ve civalı termometreler, hasta yakınınca, çocuğun aksillasına, metal uç kısımları deriye temas edecek ve termometrenin yaklaşık toplam 1/3 kısmı koltuk altında kol ve gövde arasında sıkıca kalacak şekilde, kol aksilla orta hatta yere dikey ve ön kol, kola 90 derece olacak şekilde

Yayla ME. 6 Ay-5 Yaş Arası Ateşli Hastalarda Aksiller, Rektal ve Timpanik Ateş Ölçümlerinin Karşılaştırılması

105

tutması istendi. Civalı termometreler koltuk altında 3-5 dakika, dijital termometreler ise sesli uyarı sinyali duyulana kadar tutuldu.

Rektal ölçümlerde ise civalı termometre rektuma, anal hattın 2-4 cm üstüne kadar nazikçe itilip, içeride 3 dakika, dijital termometreler ise sesli uyarı sinyali duyulana kadar rektumda (anal hattın 2-4 cm üstünde) tutulup ölçüm yapıldı.

Verilerin analizinde SPSS 18.0 paket programı kullanıldı. Kategorize veriler yüzde ve oranlar şeklinde, numerik veriler sürekli ve kesikli veriler şeklinde yazıldı. Merkezi dağılım ölçütü olarak ortalama ve yaygınlık ölçütü olarak standart sapma ve minimum ve maksimum değerleri kullanıldı. Veriler ortalama±standart sapma (minimum-maksimum) şeklinde ifade edildi.

Çalışma kısıtlılığı: Çalışmada elde edilen veriler, gruplar arası farklılık, numerik veriler de korelasyon açısından istatisksel analiz yapıldığında, anlamlı istatistiksel sonuçları ya da korelasyon değerleri elde edilemedi. Bu nedenle ölçüm bölgeleri arası farklar numerik ve yüzde değerler olarak belirtildi.

Bulgular

Ateş nedeniyle çocuk acil ünitemizde izlediğimiz 518 çocuğun demografik verileri Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. Katılımcıların demografik verilerDemografik Veriler

*Yaş (ay) 26,53 ± 15,534 ay, 22,0, (6-60 ay)

*Kardeş sayısı 1,2 ± 1,099 (0-11)

**Cinsiyet Erkek Kız

313 (% 60,2)207 (% 39,8)

*ortalama ± SD, medyan (min-maks), **Cinsiyet için sıklık (%)

Katılımcıların anne baba eğitim düzeyleri Tablo 2’de verilmiştir.

Tablo 2. Anne ve Baba Eğitim Düzeyleri.Eğitim düzeyleri Baba, n (%) Anne, n (%)

İlköğretim 225 (%43,3) 270 (%51,9)

Lise 193 (%37,1) 96 (%18,5)

Okuryazar 79 (%15,2) 92 (%17,7)

Üniversite-Yüksekokul 14 (%2,7) 8 (%1,5)

Okuryazar değil 9 (%1,7) 54 (%10,4)

Katılımcıların başvuru sırasındaki özellikleri Tablo 3’de verilmiştir.

Tablo 3. Başvuru semptomları, acilde alınan tanılar ve başvuru öncesi ateş süreleriBaşvuru Semptomları n (%)

AteşAteş + ÖksürükAteş + Boğaz ağrısıAteş + Döküntü

350 (67,3)80 (15,4)68 (13,1)22 (4,2)

Acilde Aldıkları Tanılar

Akut tonsillofarenjitTanımlanamayan viral enfeksiyonAkut bronkopnömoni İdrar yolu enfeksiyonu

361 (%69,4)86 (%16,5)42 (%8,1)31 (%6)

Başvuru Öncesi Ateş Süreleri

7-120-6> 2413-1819-24

222 (%42,7)119 (%22,9)102 (%19,6)

7 (%1,3)70 (%13,5)

Katılımcıların ateş karşısında davranış özellikleri Tablo 4’de verilmiştir.

Tablo 4. Ateş düşürücü ilaçlar, ilaç dışı ateş düşürme yöntemleri

Ateş düşürücü ilaçlar n (%)

İbuprofen

ParasetamolAteş düşürücü kullanmayanAdını bilmedikleri bir ateş düşürücü

Asetilsalisilik asitMetamizol sodyum

230 (% 44,2)

178 (% 34,2)84 (% 16,2)12 (% 2,3)

8 (% 1,5)8 (% 1,5)

İlaç Dışı Ateş Düşürme Yöntemleri n (%)

Ateş düşürmek için hiç bir yöntem kullanmayıp direkt acile başvurmaBaşa, koltuk altına ve kasıklara ıslak bez koyma

Ilık duş aldırmaÇocuğun kıyafetini soyup odayı soğutmaKolonya ile çocuğun vücudunun silinmesi

Sirkeli su ile ıslatılmış bezler kullanılarak çocuğu silmeÇocuğu vantilatör önünde tutma

Çocuğu terletme

404 (%77,7)

37 (%7,1)

30 (%5,8)22 (%4,2)10 (%1,9)

8 (%1,5)

7 (%1,3)

2 (%0,4)

Euras J Fam Med 2016;5(3):103-8

106

Hastalarımızın acil servise başvuruları sırasında, civalı ateş ölçer kullanılarak yaptığımız rektal ölçümlerde ortalama ve ortanca değerler i 38,766±0,3677 0C, 38,6 (38,4-39,9 0C) iken, dijital ateş ölçer kullanarak aynı yoldan yaptığımız ölçümlerde ise bu değerleri 38,965 ± 0,3686 0C, 38,8 (38,5-40,1 0C) olarak saptandık. Farklı olarak aksiller yol ve civalı ateş ölçer ile bu değerleri 37,977±0,3777 0C, 37,8 (37,6-39,2 0C), aksiller yol ve dijital ateş ölçer kullandığımızda ise bu değerleri 38,168±0,3688 0C, 38 (37,8-39,3 0C) olarak saptadık. Ayrıca tüm hastalarımızda önceki ölçümler ile eş zamanlı olarak kızılötesi (infrared) timpanik termometreler kulla-nılarak timpanik ateşin ortalama ve ortanca değerlerini 38,581±0,3768 0C, 38,4, (38,2-39,8 0C) olarak saptadık (Tablo 5).

Tablo 5. Başvuru anındaki ateş değerleri Ateş ölçer tipi Ort ± SD C0,

Median, (Min - Mak C0)Rektal Civalı 38,766 ± 0,3677,

38,6 (38,4-39,9)Aksiller Civalı 37,977±0,3777,

37,8 (37,6-39,2)Timpanik İnfrared 38,581 ± 0,3768,

38,4 (38,2-39,8)

Tartışma

Vücut ısısı denildiğinde vücudun iç ısısı anlaşılır (4). İç sıcaklık hipotalamusa dallar veren karotid arterin ısısına en yakın ısıyı ifade etmektedir. Diğer bir deyişle dış ortamdaki dalgalanmalara rağmen rölatif olarak sabit bir sıcaklığı temsil etmektedir (4,5). Çocuklarda iç ve dış ısı ayırımı yapılmaksızın yaşa göre normal vücut sıcaklıkları sabah ve akşam saatleri arasında farklılıklar gösterir. Sabah erken (04.00-06.00) saatlerde ölçülen vücut ısısı ile akşam (16.00-18.00) saatlerinde ölçülen vücut ısısı, 6 ay-2 yaş arası 0,60 0C, ≥ 2 yaş de ise 10 0C daha yüksektir. Ayrıca genellikle oral ısı < rektal ısı (aradaki fark ise; 0,6 0C (1,0 F) dır (6)

Vücudun deri ve deri altı dokularını ilgilendiren yüzey ısısı çevre koşullarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir (4). Aksiller ısı ölçümleri, rektal veya oral yönteme göre daha az yaralanma riski taşır ve yenidoğan, infant ile okul öncesi çocuk için daha uygun bir yöntemdir. Bu nedenle aileler, sağlık çalı-şanları ve çocuklar tarafından en çok tercih edilen

yöntemdir. Fakat bu yol ile ısı ölçümleri deri perfüzyonundaki değişimlerden ve çevre ısısından kolayca etkilenebilir, bu yol ile iç sıcaklığın doğru olarak ölçülemediğini gösteren çalışmalar vardır (4-7). Özellikle hasta hipotermik olunca periferal vazokonstrüksiyon oluşur ve aksiller sıcaklık ölçümü; iç sıcaklığı göstermede güvenilmez bir duruma sokmaktadır. Fakat normotermik ya da hafif ateşli hastalarda, aksiller ateş iç ısı ile koreledir (8-11).

Çalışmada ebebeynlerin eğitim seviyesinin düşük olduğu görülmektedir. Ancak ebeveynlerin ateş düşürücü kullanma konusunda çok da bilgisiz olmadıklarını, ancak çok azı da olsa hala birçok yan etkiye sahip metamizol sodyum (trombositopeni, agranülositozis, renal toksik etkiler, cilt döküntüleri vs.) ve asetilsalisilik asit gibi ilaçları kullanma alışkanlıkları mevcuttur.

Çalışmamızda rektal dijital ölçümleri temel olarak aldığımızda rektal dijital ısı>timpanik ısı ve arasındaki farkın 0,4 0C olduğu, fakat rektal ölçümün dijital alet yerine civalı ısıölçer ile yapılması durumunda bu farkın bu kez 0,184 0C olduğunu saptadık. aksiller yol temel alınarak ölçüm yapıldığında ise timpanik ısı>aksiller dijital ısı farkını 0,413 0C ve timpanik ısı>aksiller civalı ısı farkının ise 0,603 0C olduğunu saptadık. Tablo 6’da literatürde yapılmış çalışmalar da paylaşılmıştır.

Tablo 6. Ateş ölçerlerle yapılmış çalışmalarla ilgili literatürÇalışma Ölçüm bölgeleri Ölçümler

arası farkLanham ve ark. (12)

Rektal dijital > Timpanik ateş 0,6 C0

Craig ve ark. (13)

Rektal dijital >Timpanik 0,29 C0

Kocoğlu ve ark. (14)

Rektal civalı > TimpanikTimpanik > Aksiler civalı

0,17 C0 0,55 C0

Saxena ve ark. (15)

Rektal dijital> Aksiller dijital Rektal dijital > Timpanik

1,01 C0 0,56 C0

Robb ve ark. (16)

Timpanik Aksiller 0 C0

Falzon ve ark. (14)

Oral > Rektal Rektal > Aksiller

0,18 C0

0,38 C0

Khorshid ve ark. (17)

Timpanik > Aksiller civalı 0,12 C0

El-Rahdi ve ark. (18)

Rektal civalı > TimpanikTimpanik > Aksiller dijital

0,42 C0

0,73 C0

Yayla ME. 6 Ay-5 Yaş Arası Ateşli Hastalarda Aksiller, Rektal ve Timpanik Ateş Ölçümlerinin Karşılaştırılması

107

Periferik ateş ölçerler (oral, aksiller, timpanik) 2015 yılında yapılan sistematik derleme ve meta- analize göre klinik seçimleri yaparken güvenilmez bulunmuştur (19).

Sonuç

Çalışmamızda elde ettiğimiz değerler, daha önce yapılmış çalışmalarla karşılaştırıldığında görülen tutarsızlıklar da bu sonucu destekler nitelikte olup, bizim çalışmamızda çıkan ateş ölçüm yöntemleri de literatürde yapılan ölçüm farklılıklarıyla uyumsuzdur. Klinik karar verirken periferik ısı ölçerlerin kullanımı pratik olsa da, tutarsız çalışma sonuçları bu ölçüm yöntemini güvenilmez kılmaktadır.

Euras J Fam Med 2016;5(3):103-8

Kaynaklar

1. Herzog L, Phillips SG. Addressing concerns about fever. Clin Pediatr 2011;50(5):5383-90.

2. Freed GL, Fraley JK. Lack of agreement of tympanic membrane temparature assesments with conventional methods in a private practice setting. Pediatrics 1992;89(3):384-6.

3. İnce E, Çiftçi E. Ateş. Cin Ş (editör). Çocuk sağlığı ve hastalıkları’nda. Ankara: Antıp AŞ Yayınları; 2004:32.

4. Hooper VD, Andrews JO. Accuracy of noninvazive core temperature measurement in acutely ill adults: the state of science. Biol Res Nurs 2006;8(1):24-34.

5. Barkauskas V, Stoltenberg-Allen K, Baumann L, Darling-Fisher C. Health and physical assessment. In: Sawyer SS (Ed.). Pediatric physical examination & health assessment. St. Louis:

Mosby; 1998:58.6. Romano MJ, Fortenberry JD,

Autrey E, Harris S, Heyroth T, Parmeter P, et al. Infrared tympanic thermometry in the pediatric intensive care unit. Crit Care Med 1993;21(8):1181-5.

7. Jaffe DM. What’s hot and what’s not: the gold standard for thermometry in emergency medicine. Ann Emerg Med 1995;25(1):97-9.

8. Holtzclaw BJ. Monitoring body temperature. AACN Clin Iss Crit Care Nurs 1993;4(1):44-55.

9. Maxton FJC, Justin L, Gillies D. Estimating core temperature in infants and children after cardiac surgery: a comparison of six methods. J Adv Nurs 2004;45(2):214-22.

10. Giuliano KK, Scott SS, Elliot S, Giuliano AJ. Temperature measurement in critically ill orally intubated adults:a comparison of pulmaonary artery core, tympanic, and

oral methods. Crit Care Med 1999;27(10):2188-93.

11. Muma BK, Treloar DJ, Wurmlinger K, Peterson E, Vitae A. Comparison of rectal, axillary, and tympanic membrane temperatures in infants and young children. Ann Emerg Med 1991;20(1):41-4.

12. Lanham DM, Walker B, Kolcke E, Jennings M. Accuracy of tympanic temperature readings in children under 6 years of age. Pediatr Nurs 1999;25(1):39-42.

13. Craig JV, Lancaster GA, Taylor S, Williamson PR, Smyth RL. Infrared ear thermometry compared with rectal thermometry in children: a systematic review. Lancet 2002;360(9333):603-9.

14. Falzon A, Grech V, Caruana B, Magro A, Attard-Montalto S. How reliable is axillary temperature measurement?. Acta Paediatr

108

Yayla ME. 6 Ay-5 Yaş Arası Ateşli Hastalarda Aksiller, Rektal ve Timpanik Ateş Ölçümlerinin Karşılaştırılması

2003;92(3):309-13.15. Waggoner LA. Child care and

communicable diseases In: Behrman RE, Kliegman RM, Jenson HB (Eds.). Nelson textbook of pediatrics.18th ed. Philadelphia: W.B. Saunders Company; 2007:1074-7.

16. Robb PJ, Shahab R. Infrared transtympanic temperature measurement and otitis media with effusion. Int J Pediatr

Otorhinolaryngol 2001;59(3):195-200.

17. Khorshid L, Eşer İ, Zaybak A, Yapucu U. Comparing mercury-in-glass, tympanic and disposable thermometers in measuring body temperature in healthy young people. J Clin Nurs 2005;14(4):496-500.

18. El-Rahdi AS, Patel S. An evaluation of tympanic thermometry in apediatric

emergency department. Emerg Med J 2006;23(1):40-1.

19. Niven DJ, Gaudet JE, Laupland KB, Mrklas KJ, Roberts DJ, Stelfox HT. Accuracy of peripheral thermometers for estimating temperature: a systematic review and meta-analysis. Ann Intern Med 2015;163(10):768-77.

109

Internal Reliability of Turkish Version of “Night Eating Questionnaire” in General Adult Population

Gece Yeme Sendromu Ölçeği'nin Türkçe Versiyonunun Genel Yetişkin Populasyonda İç Güvenilirlik Analizi

ABSTRACTAim: Night Eating Syndrome was first described by Stunkard in 1955 as a disorder in

treatment-resistant obesity patients characterized by morning anorexia, evening hyperphagia and insomnia. Night Eating Syndrome seems to be a unique combination of eating, sleep and mood disorders. The objective of this study is to evaluate internal reliability of Night Eating Questionnaire in general adult population.

Methods: The Night Eating Questionnaire was first developed by Allison et al. and later was adapted into Turkish and evaluated the reliability and validity by Atasoy et al. The sample of this study consisted of 51 patients aged over 18 years who applied to Ayşekadın Outpatient Center affiliated with Trakya University Faculty of Medicine, Department of Family Medicine. Patients who did not want to participate in the study and patients under 18 were excluded.

Results: Cronbach’s alpha showed overall coefficient of 0.887. Cronbach’s alpha was calculated for each item, the lowest coefficient was 0.859, whereas the highest was 0.890.

Conclusion: The Night Eating Questionnaire is proven to be applicable to general adult population after our internal reliability analysis.

Keywords: eating disorders, reliability, adults

ÖZET

Amaç: Gece yeme sendromu ilk olarak 1955’te Stunkard tarafından, tedaviye dirençli obezitesi olan hastalarda, sabahları anoreksi, akșam hiperfaji ve insomnia ile karakterize bir bozukluk olarak tanımlanmıștır. Gece yeme sendromu bir yeme bozukluğunun, bir uyku bozukluğunun ve bir duygudurum bozukluğunun benzersiz bir birleşimi gibi görünmektedir. Bu çalışmada amaç Allison ve ark. tarafından geliştirilen, Atasoy ve ark. tarafından Türkçe'ye uyarlanarak psikiyatrik hasta populasyonunda geçerlilik güvenilirlik çalışması yapılan Gece Yeme Anketi'nin genel yetişkin populasyonda iç güvenilirliğini hesaplamaktır.

Yöntem: Bu çalışmanın örneklemini Mayıs 2016 tarihinde Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalına bağlı Ayşekadın Polikliniği'ne başvuran 18 yaşını doldurmuş 51 hasta oluşturmaktadır. 18 yaşını doldurmamış, anketteki soruları cevaplama konusunda gönüllü olmayan katılımcılar ile psikiyatrik hastalık öyküsü olan katılımcılar örnekleme alınmamıştır.

Bulgular: Ölçeğin cronbach's alfa değeri 0,887 hesaplanmıştır. Tek tek maddeler incelendiğinde en düşük değer 0,859, en yüksek değer ise 0,890 olarak bulunmuştur.

Sonuç: Yaptığımız iç güvenilirlik analizine göre Gece Yeme Anketi’nin genel erişkin popülasyonuna uygulanabileceği gösterilmiştir.

Anahtar kelimeler: yeme bozuklukları, güvenilirlik, erişkin

AUTHORS / YAZARLAR

Merve PekerDepartment of Family Medicine, Trakya University Faculty of Medicine, Edirne, Turkey

Serdar OztoraDepartment of Family Medicine, Trakya University Faculty of Medicine, Edirne, Turkey

Ayse CaylanDepartment of Family Medicine, Trakya University Faculty of Medicine, Edirne, Turkey

Hamdi Nezih DagdevirenDepartment of Family Medicine, Trakya University Faculty of Medicine, Edirne, Turkey

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2016

Corresponding Author / İletişim içinDr. Merve PekerTrakya Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Balkan Yerleşkesi, 22030, Edirne, TurkeyE-posta: [email protected] of submission: 28.08.2016 / Date of acceptance: 17.10.2016

110

Introduction

Eating disorders are characterized by persistent deterioration in eating and eating-related behaviours resulting changes in consumption or absorbtion of food, causing harm to physical health and physico- social functioning. Diagnostic criteria for pica, rumination disorder, avoidant/restrictive food intake disorder, anorexia nervosa, bulumia nervosa and binge eating disorder can be found in DSM-V. In addition, there is a category called “Other Specified Feeding or Eating Disorder” which do not fully meet the criteria of any of the feeding or eating disorders. Night Eating Syndrome (NES) is currently included in other specified feeding or eating disorder category in DSM-V (1).

Night Eating Syndrome was first described by Stunkard in 1955 as a disorder in treatment-resistant obesity patients characterized by morning anorexia, evening hyperphagia and insomnia (2). Night Eating Syndrome seems to be a unique combination of eating, sleep and mood disorders (3). Diagnostic criteria includes presence of morning anorexia, eating sparingly in breakfast (e.g., only coffee or juice) or omitting breakfast, evening hyperphagia which is described as at least having 25% of food intake after the evening meal and insomnia or sleep withdrawal at least 3 times a week (4). Compared to healthy control

group, individuals with NES are reported to wake up more often and eat more during the night and consume more calories after dinner (5,6). Proposed diagnostic criteria by international NES research group is presented in Table 1.

The objective of this study is to evaluate internal reliability of Night Eating Questionnaire in general adult population. The Night Eating Questionnaire was first developed by Allison et al. (5) and later was adapted into Turkish and evaluated the reliability and validity by Atasoy et al. (9).

Methods

The sample of this study consisted of 51 patients aged over 18 years who applied to Ayşekadın Outpatient Center affiliated with Trakya University Faculty of Medicine, Department of Family Medicine. Patients who did not want to participate in the study and patients under 18 were excluded.

After obtaining approval from Trakya University Ethics Committee, patients who were informed about the questionnaire and accepted to be a part of the study, were asked to complete the 17-item questionnaire.

Cronbach’s alpha coefficient was calculated in SPSS 19.

Peker M et al. Internal Reliability of Turkish Version of “Night Eating Questionnaire” in General Adult Population

Table 1. Proposed diagnostic criteria for Night Eating Syndrome (5)

A. The daily pattern of eating demonstrates a significantly increased intake in the evening and/or nighttime, as manifested by one or both of the following:

1. At least 25% of food intake is consumed after the evening meal2. At least two episodes of nocturnal eating per week

B. Awareness and recall of evening and nocturnal eating episodes are present.

C. The clinical picture is characterized by at least three of the following features:1. Lack of desire to eat in the morning and/or breakfast is omitted on four or more mornings per week2. Presence of a strong urge to eat between dinner and sleep onset and/or during the night3. Sleep onset and/or sleep maintenance insomnia are present four or more nights per week4. Presence of a belief that one must eat in order to initiate or return to sleep5. Mood is frequently depressed and/or mood worsens in the evening

D. The disorder is associated with significant distress and/or impairment in functioning.

E. The disordered pattern of eating has been maintained for at least 3 months.

F. The disorder is not secondary to substance abuse or dependence, medical disorder, medication, or another psychiatric disorder.

111

Results

51 patients over 18 years were included in the study on internal reliability of Night Eating Questionnaire. Cronbach’s alpha showed overall coefficient of 0.887. Since previous study in psychiatric outpatient population showed the questionnaire was valid and had high internal consistency, we evaluated its applicability to general adult population. Cronbach’s alpha calculated for each item is presented in Table 2.

Considering alpha coefficent between 0.8 and 1.00 are thought to be highly reliable, Night Eating Questionnaire is found to be reliable in general adult population.

Discussion

Since Night Eating Syndrome is a psychiatric disorder, studies on the subject are usually conducted in psychiatric patients. Compared to other countries worldwide, there are not enough studies conducted in Turkey on this subject. Cronbach’s Alpha coefficients in the studies conducted in Israel in 2014 and in Arabic population in 2015 were found to be 0.78 and 0.50, respectively (8,9). Cronbach’s alpha for the total

scale was found to be 0.70. In a study conducted by Atasoy et al. (7) on psychiatric patients in Turkey in 2014, alpha coefficent was found to be 0.69. In our study, we found it to be 0.887.

Cronbach alpha coefficients calculated for each item removed were considered and alpha coefficent was found to be higher when 13, 14, 16 and 17th items were removed. In a study in Portugal (10) and in the study conducted by Atasoy et al (7), alpha coefficent increased after 7th item was removed. However, our study does not support this finding. The reason of this may be the differences between samples of the studies.

Conclusion

It was proved that NEQ is reliable questionnaire to be used investigate NES at psychiatric patients. But there was need more researches at healthy adult population.

In our study The Night Eating Questionnaire is proven to be applicable to general adult population after our internal reliability analysis.

Euras J Fam Med 2016;5(3):109-12

Table 2. Cronbach’s alpha calculated for each item Night Eating Questionnaire Cronbach's alfa for each item1. How hungry are you usually in the morning? 0,890

2. When do you usually eat for the first time? 0,890

3. Do you have cravings or urges to eat snacks after supper, but before bedtime? 0,889

4. How much control do you have over your eating between supper and bedtime? 0,889

5. How much of your daily food intake do you consume after suppertime? 0,890

6. Are you currently feeling blue or down in the dumps? 0,890

7. When you are feeling blue, is your mood lower in the: 0,890

8. How often do you have trouble getting to sleep? 0,890

9. Other than only to use the bathroom, how often do you get up at least once in the middle of the night?

0,890

10. Do you have cravings or urges to eat snacks when you wake up at night? 0,866

11. Do you need to eat in order to get back to sleep when you awake at night? 0,866

12. When you get up in the middle of the night, how often do you snack? 0,866

13. When you snack in the middle of the night, how aware are you of your eating? 0,859

14. How much control do you have over your eating while you are up at night? 0,859

15. How long have your current difficulties with night eating been going on? 0,893

16. Is your night eating upsetting to you? 0,859

17. How much has your night eating affected your life? 0,859

112

Peker M et al. Internal Reliability of Turkish Version of “Night Eating Questionnaire” in General Adult Population

References

1. Eser HY, Aslan S. Beslenme ve yeme bozuklukları. Köroğlu E (editör). DSM-5 ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı’nda. Ankara: Hekimler Yayın Birliği; 2013:441-78. Turkish.

2. Stunkard AJ, Grace WJ, Wolff HG. The night-eating syndrome: a pattern of food intake among certain obese patients. Am J Med 1955;19(1):78-86.

3. Stunkard AJ, Allison KC. Two forms of disordered eating in obesity: binge eating and night eating. Int J Obes 2003;27(1):1-12.

4. Orhan FÖ, Tuncel D. Gece yeme bozuklukları. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2009;1(2):132-54. Turkish.

5. Allison KC, Grilo CM, Masheb RM, Stunkard AJ. Binge eating disorder and night eating syndrome: a comparative study of disordered eating. J Consult Clin Psychol 2005;73(6):1107-15.

6. Rogers N, Dinges D, Allison K. MaislinG. Assessment of sleep in women with night eating syndrome. Sleep 2006;29(6):814-9.

7. Atasoy N, Saraçlı Ö, Konuk N, Ankaralı H, Olga S. The reliability and validity of Turkish version of the Night Eating Questionnaire in psychiatric outpatient population [in Turkish]. Anatolian Journal of Psychiatry 2014;15(3):238-47.

8. Latzer Y, Tzischinsky O,

Hason RM, Allison K. Reliability and cross-validation of the Night Eating Questionnaire (NEQ): Hebrew version. The Israel Journal Of Psychiatry And Related Sciences 2013;51(1):68-73.

9. Zadjali F, Al-Bulushi A, AlHassani F, Al Hinai M. Proportion of night eating syndrome in Arab population of Oman. J Eat Disord 2015;3(1):1-2.

10. Moizé V, Gluck ME, Torres F, Andreu A, Vidal J, Allison K. Transcultural adaptation of the Night Eating Questionnaire (NEQ) for its use in the Spanish population. Eat Behav 2012;13(3):260-3.

113

General Medicine in Bulgaria - Some Problems And Perspectives

Bulgaristan’da Genel Tıp - Bazı Sorunlar ve Perspektifler

ABSTRACT

Aim: The observed trends in general medicine in Bulgaria are similar to those in the other European countries. It is notable the migration of doctors to countries with higher living standards, imbalance in the distribution of General Practioners in different regions of the country, increasing the age of the working physicians.The aims of this study was to investigate the views of medical students to work as General Practitioners in Bulgaria after their graduation next year.

Methods: The study used a self-administered anonymous questionnaire answered by 70 students. It is performed in the end of their training on general medicine, after the final exam of the discipline.

Results: The results showed that the work as General Practitioners is unattractive for future doctors. The reluctance of students to work as a general practitioner is related to the large share of bureaucratic work, limited opportunities for high-tech medical procedures, low payment and low prestige.

Conclusion: The attractiveness of this profession for young doctors would increase after reduction of bureaucratic work, better payment and access to modern technologies in medicine, improving training opportunities and providing changes in stereotypes and attitudes of doctors working in this sector.

Keywords: general medicine, medical students, specialization

ÖZET

Amaç: Bulgaristan’da gözlemlenen genel tıp alanındaki eğilimler diğer Avrupa ülkeleriyle benzerlik göstermektedir. Doktorların yüksek yaşam standartına sahip ülkelere göçleri, ülkedeki genel pratisyenlerin bölgelere göre dağılımındaki dengesizlik ve çalışan hekimlerdeki yaşın giderek yükselmesi dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın amacı Bulgaristan’daki tıp öğrencilerinin mezuniyet sonrası çalışacakları genel pratisyenlik hakkındaki düşüncelerini araştırmaktır.

Yöntem: Bu çalışma kendi kendini değerlendirme sorularından oluşan ankete cevap veren 70 öğrenci ile yapılmıştır. Anket tıp eğitiminin son sınavları yapıldıktan sonra uygulanmıştır.

Bulgular: Sonuçlar genel pratisyenliğin geleceğin doktorlarının ilgisini çekmediğini göstermiştir. Genel pratisyen olarak çalışacak öğrencilerdeki isteksizlik sebepleri; büyük oranda bürokratik iş, yüksek teknolojik medikal süreçler için sınırlı fırsata sahip olması, düşük gelir ve düşük prestij ile bağlantılıdır.

Sonuç: Bürokratik işleri azaltarak, daha yüksek ödemeler ile, tıp alanında modern teknolojilere erişim sağlayarak, kendini geliştirme fırsatlarını geliştirerek, bu sektörde çalışan doktorların kafasındaki klişeleri ve tutumları geliştirerek bu tıp dalına genç hekimlerin ilgisi çekilebilir.

Anahtar kelimeler: Aile Hekimliği, tıp öğrencileri, uzmanlaşma

AUTHORS / YAZARLAR

Tsvetelina ValentinovaDepartment of General Medicine, Faculty of Public Health, Medical University-Pleven

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2016

Corresponding Author / İletişim içinAssoc. Prof. Tsvetelina ValentinovaDepartment of General Medicine, Medical University-Pleven, Pleven 5800, Cl. Ohridski Str.N1, BulgariaE-posta: [email protected] of submission: 06.10.2016 / Date of acceptance: 21.12.2016

114

Introduction

The globalization of the labor market and the growing economic and social inequality between different countries in recent years leads to increasing of migration for economic reasons in worldwide. This can be seen in the health sector in European countries where doctors from countries such as Germany, Britain, Ireland and France migrate to the United States, Canada, Australia and New Zealand and their places are occupied by doctors from European countries with a lower standard of living. This is especially pronounced among young doctors (1-5). This leads to an increase in the age of the working physicians in this countries and strong disproportion between the availability of doctors in different regions and between physicians with different specialties. There has been a reduction in the number of doctors with certain specialties one of which is General Medicine (5,6). Already in 2008 Organization for Economic Cooperation and Development (OECD) alerts for reduce of some categories of health specialists, namely General practitioners in EU member states. These trends have been observed in recent years in Bulgaria where arise the following problems according to the professional organizations and the National Institute of Statistics:

- Migration of doctors to European countries such as Britain, Germany, France, Spain, Denmark about 350-450 per year. At the end of 2015 the availability of doctors in Bulgaria was at about 40 doctor per 10 000 population while the number of general practitioners was 6.2 per 10 000 (7) which tends to decrease.

- Trend towards pronounced disproportion in availability of doctors between different areas of the country. In distant towns of Medical Universities, especially in the small towns and in the mountainous regions, availability of physicians decreases to 25 per 10 000 population and the number of the general practitioners is 4.1-4.2 per 10 000 (7).

- Increase in the age of working physicians in the country; 48.4% of them are aged from 46 to 60 years and 20% are over 60. For General Practitionars (GPs) in Bulgaria data are even worse – 65% of them were over 50 years according to the data of Bulgarian National Association of General Practitioners in

2015. There are serious risk of deficiency after the retirement of generations, since a large proportion of currently employed GPs are of being in one generation. Given all these trends, the problem that occurs is - will there be enough GPs in the country, especially in some regions after a period of 5-10 years.

The aim of this study was to investigate the opinion of the medical students about their desire to work as GPs in Bulgaria after their graduation next year.

Methods

The study was conducted among medical students from fifth year, trained in "General Medicine" of the Medical University of Pleven in the 2015/2016 academic year. It was conducted by self-administered anonymous questionnaire in January 2016 at the end of the training course, after the final exam of the discipline (1). The data are processed with software of Stat graphics and Excel.

Results

The questionnaires were distributed to all 78 Bulgarian fifth year students, specialty "medicine". Out of 78, 70 questionnaires were valid Out of these students 45.5% of them were men and 54.5% of women. The average age of the study participants in the research were 23.6 ± 0.3 years. According to their views on how the work in general medical practice in Bulgaria is attractive for the young doctors, students are divided into two halves - 47% believes that working as a GP in Bulgaria is absolutely unattractive for young doctors and 53 % agrees that this work can be attractive for young doctors. When asked whether they themselves would work as a GP after graduation, the distribution of the answers was: yes, I would have worked (43.5%), no, I would not have worked (43.5 %), I would have worked but only under certain conditions (like: if I have not other ability to work and specialization, if my practice is in a small village, if working conditions and payment in general practice will be changed). Unwillingness to work as a GP seen more clearly in a specific question about their plans for the future specialization. When we ask: what is your decision about to be specialized after completing the medical training: 40% have not concrete decision

Valentinova T. General Medicine in Bulgaria - Some Problems And Perspectives

115

and 11% hesitated between two specialties. The specialties chosen by 60% of future physicians were in the field of surgery, obstetrics and gynecology, internal medicine and pediatrics. Only one student’s decision was identified as to be specialized in general medicine (Table 1).

Table 1. Desired specialtiesSpecialties nSurgical specialties (surgery, neurosurgery, cardiac surgery, plastic surgery)

12

Internal medicine (endocrinology, nephrology, cardiology, gastroenterology )

8

Obstetrics and Gynecology, Oncogynecology 6

Pediatrics 5

Orthopedy 4

Anesthesiology 3

Diagnostic Imaging and Radiology 2

Dermatology 2

Otorhinolaryngology 2

Ophthalmology 1

Psychiatry 1

Urology 1

General medicine 1

The reasons why the students find the work of GPs unattractive in Bulgaria is shown in Figure 1.

0 5 10 15 20 25 30 35 40 45

too much bureaucratic

low prestige to patients

low prestige to colleagues

lack of high-tech technologies

problems with specialization

low paiment

limited independent decisions

high mental workload

strong competition

45

13

18

32

10

15

10

2

1

Figure 1. Unattractive aspects of the work of general prac- titioners (note: respondents gave more than one answer)

Discussion

The reasons why students find the work of GPs in Bulgaria unattractive are no different from those by other authors (1,3-6) and are related to the large share of bureaucratic work, limited opportunities for

high-tech medical procedures, low payment and low prestige of this work in the medical society. A small portion of respondents (10%) believes that working as a GP has not unattractive elements.

Apart from negatives aspects, young people also finds positive sides in the work of GPs. The students see as attractive; the opportunity for closer contact with the patients, working with a wide variety of health problems, a minor forms of the diseases for treatment in general practice, the possibility of contact with many different medical professionals, self-management of the practice and staff and the opportunity to increase their incomes by taking care of a larger number of patients in a practice (Figure 2). Only 3% of respondents believes that there is nothing attractive in the work of GPs.

0 10 20 30 40 50

closecontact withthepatient

varioushealthproblems

minor formsofthedisease

contact withdifferent specialists

highincomewithalargenumberofpatients

self-managementofpractice

knownpatients

41

48

19

25

21

34

3

Figure 2. Attractive aspects of the work of general prac- titioners (note: respondents gave more than one answer)

According to the respondents, the work of the doctors in General practice would be greatly improved by reducing bureaucratic work, increasing a clinical work and time for direct contact with the patients, providing better payment and access to modern technologies in medicine, improving opportunities for training and changing stereotypes and attitudes of working in this sector.

Conclusion

Most of the respondents think that working as GP is unattractive and their plans for the future specialization does not include General Medicine. This brings the question of existence of enough specialists in this field in the country after a few years.

Euras J Fam Med 2016;5(3):113-6

116

The reasons for the reluctance of the students to work as GPs are related to the large share of bureaucratic work, limited opportunities for high-tech medical procedures, low payment and relatively low response prestige.

Valentinova T. General Medicine in Bulgaria - Some Problems And Perspectives

1. Gouda P, Kitt K, Evans DS, Goggin D, McGrath D, Last J, et al. Ireland’s medical brain drain: migration intentions of Irish medical students. Hum Resour Health 2015;13(1):11.

2. Cullen P. Survey shows rise in number of young doctors emigrating [Internet]. Dublin (Ireland): The Irish Times [cited 2016 Jan 5]. Available from: http://www.irishtimes.com/news/health/survey-shows-rise-in-number-of-young-doctors-emigrating-1.1910747

3. Kenny C. 5,000 doctors a year considering leaving the UK to emigrate abroad [Internet]. London (UK): Pulse [cited 2016 Feb 8]. Available from: http://www.pulsetoday.co.uk/h

ome/finance-and-practice-life-news/5000-doctors-a-year-considering-leaving-the-uk-to-emigrate-abroad/20007366.fullarticle

4. Actmedia.com [Internet]. Study: 82.3 percent of Romania's young doctors say they might consider emigration. Bucharest: Actmedia [cited 2016 Feb 10]. Available from: http://actmedia.eu/daily/study-82.3-percent-of-romania-s-young-doctors-say-they-might-consider-emigration/64366

5. Adams G. Why a quarter of young GPs are so disillusioned they want to quit Britain: they cost the NHS hundreds of millions to train. But as this major Mail series

reveals, it's set to be money down the drain [Internet]. London: Daily Mail [cited 2016 Mar 3]. Available from: http://www.dailymail.co.uk/news/article-3259978/Why-quarter-young-GPs-disillusioned-want-quit-UK.html#ixzz4Cm63ClQd

6. Alekova S, Tacheva-Petrova V, Arnaudova Z, Popov B, Ovcharov I. Mobility and general practitioner. Science&Technologies 2015;1(1):441-5. Bulgarian.

7. Republic of Bulgaria National Statistical Institute [Internet]. Health [cited 2016 Sep 28]. Available from: www.nsi.bg/en/content/5553/health

References

117

Obez Hastalarda Yeme Tutumu ile Vücut Kitle Endeksi Arasındaki İlişkinin DeğerlendirilmesiThe Evaluation of Relationship Between Eating Attitudes and Body Mass Index in Obese Patient

ÖZETGiriş: Yeme bozuklukları kişinin yemek yemesi, kilosu ve dış görünüşü ile ilgili düşünce ve yeme

davranışı bozukluğudur. Yeme tutumu, yeme tutumu testi ile ölçülebilir ve kesme değeri 30 olarak kabul edilir. Bu çalışmada obez hastaların yeme tutumları ve eğitim düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlandı.

Yöntem: Çalışmada rastgele 53 hastaya yeme tutumu testi uygulandı. Çalışmamızda Student t testi, tek yönlü ANOVA ve pearson korelasyon analizi kullanıldı. Veriler SPSS ile analiz edildi. p<0.05 anlamlı kabul edildi.

Bulgular: Çalışmaya katılanların eğitim düzeyleri %24,5 (n=13)’i ilköğretim, %13,2 (n=7)’si lise, %35,8 (n=19)’i üniversite şeklindeydi. %26,4 (n=14)’ü ise eğitim durumunu belirtmedi. Katılımcıların yaş ortalaması 35,6±9,9; ortalama kiloları 92,7±14,3; ortalama vücut kitle indeksi 35,7±5,9; yeme tutumu testi ortalama puan 25±15,5 olarak bulundu. Hastalardan 39,6 (n=21)’sı 30 ve üstünde puan aldı. Yeme tutumu testi puan ve vücut kitle indeksi eğitim düzeyleri ile karşılaştırıldı. Eğitim düzeyi yükseldikçe, yeme tutumu testi puanının ve vücut kitle indeksinin anlamlı derecede düştüğü görüldü. Ayrıca yeme tutumu testi puanları ile vücut kitle indeksi arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon tespit edildi.

Sonuç: Çalışmamızda vücut kitle indeksi ile yeme tutumu testi puanı arasında pozitif yönde anlamlı korelasyon tespit edildi. Çok sayıda çalışma obezlerin yeme tutumlarının daha kötü olduğunu desteklemektedir. Bu çalışmada eğitimin, obeziteyi engellemede önemli bir faktör olduğunu göstermekle beraber yeme tutumunu da düzelttiği görülmüştür.

Anahtar kelimeler: obezite, yeme alışkanlığı, tutum, beden kitle indeksi

ABSTRACT

Introduction: Eating disorders are thinking about the eating, weight, appearance and disorders of eating behavior. Eating behavior can measurable with eating attitudes test and cut-off value is considered to be 30. This study aimed to evaluate the eating behavior of obese patients and their education.

Methods: In these study EAT was performed in 53 patients randomly. In our study, Student t test, one way ANOVA and Pearson correlation analysis was used. Data were analyzed with SPSS. P <0.05 was considered significant.

Results: The level of education of participants 24.5% (n=13) primary education, 13.2% (n=7) high school, 35.8% (n=19) university. 26.4% (n=14) did not specify their education. The mean age of participants was 35.6±9.9; the mean weight was 92.7±14.3; the mean body mass index was 35.7±5.9; they receive from eating attitudes test mean score was 25±15.5. 39.6 (n=21) patients received scores of 30 and above. Taken from eating attitudes test and body mass index scores were compared with levels of education. When the educational level increases, eating attitudes test scores and body mass index were found to be significantly reduced. In addition, a significant positive correlation was found between body mass index and eating attitudes test scores.

Conclusion: In our study, a significant positive correlation was found between body mass index and eating attitudes test scores. Numerous studies support that eating attitudes of obese are worse. In this study, it was shown that education was an important factor in preventing obesity, but it also corrected eating attitude.

Keywords: obesity, eating behavior, attitude, body mass index

AUTHORS / YAZARLAR

Abdulkadir KayaAile Hekimliği Bölümü, Adilcevaz Onkoloji Hastanesi

Alper YılmazErzurum Çat Aile Sağlığı Merkezi

Beytullah İsmet DemirhanAile Hekimliği Anabilim Dalı, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Erzurum

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2016

Corresponding Author / İletişim içinUzm. Dr. Abdulkadir KayaAile Hekimliği Polikliniği, Adilcevaz Onkoloji Hastanesi, BitlisE-mail: [email protected] of submission: 12.11.2015 / Date of acceptance: 05.08.2016

118

Giriş

Obezite Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 300 milyonun üstünde insanı etkilemektedir. Obezite sıklığı yapılan değişik çalışmalarda Amerika' da %35,7, Avrupa Birliği Ülkeleri'nde %10-30 arasın-da, Türkiye'de ise %26,4 olarak tespit edilmiştir (1).

Yeme bozuklukları kişinin yemek yemesi, kilosu ve dış görünüşü ile ilgili düşünce ve yeme davranışı bozukluğudur. Yeme bozuklukları, gençlerde ve eriş-kinlerde prevalansının yüksek olması, ruhsal ve bedensel sorunlarla birlikte olması açısından erken tanı ve tedaviyi gerektiren bir durumdur. Etyolojisin- de sosyal, psikiyatrik ve metabolik birçok sebep bulunmaktadır. Obezite bu sebepler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Yeme tutumu, yeme tutumu testi (YTT) ile ölçülebilir. Bu testte kesme değeri 30 olarak kabul edilir (2). Bu çalışmada obezite polikliniğine başvuran hastaların yeme tutumlarının değerlendirilmesi, yeme tutumunun vücut kitle in- deksi ve eğitim düzeyleri ile ilişkisinin tartışılması amaçlandı.

Yöntem

Bu çalışmada obezite polikliniğine başvuran hastalardan rastgele 53 hastaya YTT uygulandı (2). Yeme tutumu, 40 sorudan oluşan, Garner ve Görfinkel tarafından geliştirilmiş; Savaşır, Erol ve Doğan tarafından Türkçe'ye uyarlanarak geçerlik ve güvenirlik çalışması gerçekleştirilmiş olan “Yeme Tutumu Testi” (YTT) ile değerlendirildi (3). Bu testte kesme değeri 30 olarak kabul edilir (2). Ölçekteki her sorudan maksimum 3 puan alınabilmektedir.

Çalışmada tanımlayıcı istatistikler, kategorik veriler için sayı ve yüzde; numerik veriler için ortalama ve standart sapma olarak verilmiştir. Numerik değişkenlerin dağılımına Histogram ile bakıldı ve Student t testi ile tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testi kullanıldı. İki numerik değişken için pearson korelasyon analizi kullanıldı. Analizlerde SPSS paket istatistik programı kullanıldı, p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Bulgular

Çalışmaya 53 kişi alındı. Katılımcıların %17’si (n=9) erkek, %83’ü (n=44) kadındı. Çalışmaya katılanların eğitim düzeyleri bakıldığında; %24,5’i

(n=13) ilköğretim, %13,2’si (n=7) lise, %35,8’i (n=19) üniversite şeklindeydi. Ayrıca %26,4’ü (n=14) ise eğitim durumunu belirtmedi. Katılımcıların yaş ortalaması 35,6±9,9; ortalama kiloları 92,7±14,3; ortalama vücut kitle indeksi (VKİ) 35,7±5,9; YTT’den aldıkları ortalama puan 25±15,5 olarak bulundu. Hastalardan 39,6’sı (n=21) 30 ve üstünde puan aldı.

Eğitim düzeyine göre YTT’den alınan puan karşılaştırıldığında; eğitim düzeyi arttıkça ortalama test puanının düştüğü görüldü (Şekil 1).

Şekil 1. Eğitim düzeyine göre ortalama YTT puanı

Eğitim düzeyi ile ortalama YTT puanının (p=0,014) ve eğitim düzeyi ile ortalama VKİ’nin (p=0,013) anlamlı farklı olduğu görüldü. Yine eğitim düzeyi arttıkça VKİ’nin azaldığı görüldü (Şekil 2). Cinsiyet ile ortalama YTT puanı arasında ise anlamlı bir ilişki bulunamadı (p=0,14).

Şekil 2. Eğitim düzeyine göre ortalama VKİ düzeyi

VKİ ile test puanının korelasyonuna bakıldı. Analiz sonucunda hastaların YTT puanları ile VKİ’leri arasında pozitif yönde anlamlı bir korelasyon tespit edildi (r= 0.439, p=0.001) (Şekil 3).

Kaya A ve ark. Obez Hastalarda Yeme Tutumu ile Vücut Kitle Endeksi Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi

119

Şekil 3. Vücut kitle indeksi ile yeme tutumu testi puanının korelasyonu

Tartışma

Çalışmamızda obezite nedeniyle tedavi arayışında olan hastaların, yeme tutumu testi ile vücut kitle indeksleri ve eğitim durumları arasındaki ilişkiye bakıldı. Başka bir çalışmada obezlerde bazı psikiyatrik hastalıkların daha fazla olduğu görülmüş (4). Obezite ve psikopatoloji ilişkisini inceleyen başka araştırmalarda ise obez bireylerde depresif bozukluk, anksiyete bozuklukları özellikle post- travmatik stres bozukluğu, sigara bağımlılığı ve yeme bozukluklarının sık görüldüğü bildirilmiştir (5,6). Çalışmamızdaki VKİ ile YTT puanı arasındaki pozitif yönde anlamlı korelasyon bu durumu; psikiyatrik bir hastalık olan yeme bozuklukları açısından destek- lemektedir. Obezlerin, psikoseksüel gelişiminin oral dönemine fiske olduğu olduğu düşünülüp, bu döneme fiksasyonun aşırı bir iyimserlik veya karamsarlık, oburluk, hırs, bağımlılık ve sabırsızlık gibi kişilik yapısına sahip oldukları bazı teorilerde savunul- maktadır (7). Bizim çalışmamızda bu durum, yeme tutumu testinden alınan yüksek puanların obezite ile beraberliğiyle gösterilmiştir.

Obezler iş bulma güçlüğü, okul başarısı ve iş çevrelerinde reddedilme gibi bazı sorunlar yaşa-maktadır (8). Nitekim obezitenin eğitim seviyesi düşük kişilerde ve kırsal bölgelerde daha sık görül- düğü bilinmektedir (1). Bizim çalışmamızda eğitim düzeyinin VKİ ile ters orantılı olması bu durumu desteklemektedir. Başka bir çalışmada eğitim düzeyinin artmasının, genetik açıdan var olan obezite riskini düşürebileceği ifade edilmektedir (9).

Sonuç

Bütün bu bilgiler ışığında obezite ile mücadelede hastaların organik sebeplerinin düzeltilmesinin yanında psikosomatik açıdan da desteklenmesi ve eğitilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Yine de bu küçük örneklem grubundan elde edilen sonuçlar tüm obez bireyler için geçerli olmayabilir. Elde ettiğimiz sonuçların daha büyük bir örneklemde incelenmesi faydalı olacaktır.

Euras J Fam Med 2016;5(3):117-9

120

Kaya A ve ark. Obez Hastalarda Yeme Tutumu ile Vücut Kitle Endeksi Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi

Kaynaklar

1. Sucaklı MH, Çelik M. Obezite etiyolojisi ve epidemiyolojisi. Türkiye Klinikleri J Fam Med-Special Topics 2015;6(3):1-6.

2. Garner DM, Garfinkel PE. The Eating Attitudes Test: an index of the symptoms of anorexia nervosa. Psychological Medicine 1979;9(1):273-9.

3. Erol N, Savasir I. Eating attitude test: index of anorexia nervosa symptoms. Turkish Journal of Psychology 1989;23(1):132-6.

4. Özdel O, Sözeri Varma G, Fenkçi S, Değirmenci T,

Karadağ F, Kalkan Oğuzhanoğlu N, et al. Obez kadınlarda psikiyatrik tanı sıklığı. Klinik Psikiyatri 2011;14(1):210-7.

5. Black DW, Goldstein RB, Mason EE. Prevalence of mental disorder in 88 morbidly obese bariatric clinic patients. Am J Psychiatry 1992;149(2):227-34.

6. Scott KM, McGee MA, Wells JE, Browne MAO. Obesity and mental disorders in the adult general population. J Psychosom Res 2008;64(1):97-105.

7. Odağ C. Nevrozlar-1. İzmir:

Halime Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Vakfı Yayınları, 1999:27-36.

8. Stunkard AJ, Wadden TA. Psychological aspects of severe obesity. Am J Clin Nutr 1992;55(2 Suppl):524-32.

9. Liu SY, Walter S, Marden J, Rehkopf D, Kubzansky L, Nguyen T, et al. Genetic vulnerability to diabetes and obesity: does education offset the risk? Soc Sci Med 2015;127(1):150-8. doi: 10.1016/j.socscimed.2014.09.009

121

A Delayed Diagnosis On Scalp: The Case Of Giant Basal Cell Carcinoma

Saçlı Deride Gecikmiş Tanı: Dev Bazal Hücreli Karsinom Olgusu

ABSTRACTBasal cell carcinoma is a slowly growing tumor and it usually shows local invasion and rarely

metastasis. According to description of American Joint Comittee on Cancer describes Giant Basal Cell Carcinoma as the diameter of tumor is 5 cm or above. Giant Basal Cell Carcinoma usually occurs on neglected cases. Giant Basal Cell Carcinoma can be destructive and more aggressive and Giant Basal Cell Carcinoma can cause mortality and morbidity. In this case report, the patient was a 75 years old neglected woman who was living alone. She had Giant Basal Cell Carcinoma for many years on scalp and its diameters was 16x12 cm. She had dura mater metastasis but nothing other.

Keywords: carcinoma, basal cell, negligence

ÖZETBazal hücreli karsinom yavaş büyüyen bir tümör olup cildin malign tümörleri arasında en sık

görülenidir. Yedinci dekatta pik yapar ve genellikle lokal invazyon, nadiren de metastaz yapar. American Joint Comittee on Cancer’e göre 5 cm ve üzerindeki boyutlardaki bazal hücreli karsinomlar dev bazal hücreli karsinom olarak tanımlanır ve daha çok ihmal edilmiş vakalarda görülür. Dev bazal hücreli karsinom daha destrüktif ve daha agresif seyrederek mortalite ve morbidite nedeni olabilir. Bu olgu sunumunda 75 yaşında yalnız yaşayan bir kadın hastada, saçlı deride, 16x12 cm çapında, dura metastazı olup uzak metastazı bulunmayan bir dev bazal hücreli karsinom olgusu sunulmuştur.

Anahtar kelimeler: karsinom, bazal hücre, ihmal

AUTHORS / YAZARLAR

Nazmiye Kaçmaz ErsüAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Yasemin Kılıç ÖztürkAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Abdurrahman ErsüAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Mustafa TokdemirAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Tevfik Tanju YılmazerAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Yusuf Adnan GüçlüAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Haluk MergenAile Hekimliği Kliniği, İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Kurtuluş ÖngelAile Hekimliği Anabilim Dalı, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi

CASE REPORT / OLGU SUNUMU 2016

Corresponding Author / İletişim içinUzm. Dr. Nazmiye Kaçmaz ErsüBozova 1 No’ lu Aile Sağlığı Merkezi. Bozova, Şanlıurfa E-mail: [email protected] of submission: 03.05.2016 / Date of acceptance: 10.10.2016

Introduction

Basal cell carcinoma (BCC) is a slowly growing tumor and it usually shows local invasion. Caucasians especially are affected by BCC and it is the most common form of malignant skin tumor (1). It shows peak incidence in seventh decade (2). Although BCC is commonly seen on head and neck region, it can be seen on trunck and extremities. It can be cause of erosion, plaque, incrustation, destruction on these regions and it may show infiltration to adjacent tissues, and can reach some adjacent tissues like muscle, bone and cartilage (3). BCC rarely shows metastasis. However it does metastase to the lymph nodes most often. Lungs, bone, skin and liver metastases follow it respectively. Incidence of BCC is rapidly increasing. Risk of developing of BCC is 30% in lifetime (4). BCC’s are defined as “Giant BCC” when tumors diameter bigger than five cm’s (2).

In this case report, 75 years lonely women be presented who has neglected giant BCC for many years on scalp and its diameters was 16x12 cm and it has dura mater metastasis with no distant metastasis.

Case The 75 years old female patient was hospitalized to palliative care inpatient service

with wide and bleeding wound on scalp and exhaustion. Because of her limited cooperation, it can not be possible to gain sufficient information on the onset of the lesion. But the patient did not have any previous treatment for the lesion.

122

In her physical examination, a lesion was founded on temporofrontoparietal region. The lesion was ulcerated, necrotic and bleeding. The lesions diameter was 16x12 cm (Figure 1,2). Also there was bone defect. The biopsy result reported a giant basal cell carcinoma. Metastatic lesions were not detected on computerized tomography of thorax and abdomen; chemotheraphy was not planned for the patient. There were mass lesions that invaded left side of the frontal bone, frontal skin and left side of zygomatic bone and there were metastasis of dura mater on magnetic resonance imaging (Figure 3).

Erythrocyte count of patient was 3.510.000/ mm3, hemoglobin was 6.5 gr/dL and haematocrit level was 21.1%. Total iron binding capacity was 264 µmol/L, iron level in serum was 4 mg/dL, transferrin saturation was 1.52% and ferritin level was 14.5 ng/mL. Transfusion was administrated to the patient with two units of erythyrocyt suspansion. Nutritional solution which contain 1200 kcal/day added to the patients diet to support her nutrition.

Pseudomonas aeruginosa detected in wound culture and two grams of ceftazidime administrated to the patient three times per day. Patient was lonely and she had no social support. Because of that she had been consulted by social service and her personal requirements had been given. After that she had been consulted by plastic and reconstructive surgery and reported that there was no efficient condition for excision of tumor and regenerative surgery. Daily medical dressings have been suggested by surgeons. Therefore patient had referred to university hospital.

ConclusionAccording to description of American Joint

Comittee on Cancer (AJCC), Giant Basal Cell Carcinoma (GBCC) is the tumor with a diameter of 5 cm or above. But several authors reported that it should be getting a diagnosis as GBCC when tumor diameter is above 10 cm. Although AJCC describe the GBCC as the tumor that above 5 cm, 1% of the BCC’s can reach these diameters (2). In this case tumor diameters measured as 16x12 cm and it was a GBCC that is rarely seen.

Incidence of BCC is increasing continuosly. It reached highest rates as 30% in USA and Australia. BCC is most common at 40-80 years of life (4). Our case was 75 years old.

Most common etiological factors are genetic predisposition and exposure to ultraviolet radiation. Exposure to sunbeam is an important risk factor for BCC, especially in childhood. To be an elder, to be male, to be a caucasian, to be an immunsupressive, exposure to arsenic and to have a family history of skin cancer are risk factors that related with BCC. Also it is reported that consuming a diet including foods with high fat ingredients is related with BCC.

BCC may be related with Gorlin’s Syndrome and Xeroderma Pigmentosum. Also environmental factors, such as trauma, smoking, may be a causal factor for the tumor. BCC is typically seen on regions that are sensitive for sunbeam, such as scalp or midline of the face (4-6). But in our case we couldn’t get sufficient history for risk factors because of the patient’s limited cooperation with us.

Kaçmaz Ersü N et al. A Delayed Diagnosis On Scalp: The Case Of Giant Basal Cell Carcinoma

Figure 1,2. Diameters of the lesion on the scalp.

123

Figure 3. Magnetic Resonance Image of the metastasis to the dura.

Although it is reported that metastasis of BCC can be seen in low rates (0.003%- 0.55%), GBCC can be more aggressive and metastasis of GBCC can be seen in dermis, bone, muscle, cartilage, vascular components, dura, serebral cortex, lateral ventricule, medulla spinalis, lungs or other organs. Risk of metastasis are two times higher in males and survival of patient is 8-14 months after metastasis (7). In our case GBCC was on scalp, but she had metastatic masses on left side of frontal bone, left zygomatic bone and dura. GBCC cases that were seen in scalp and have metastasis of dura are shown in Table 1.

GBCC usually occurs on neglected cases. Causes of neglection are cognitive impairment of patient and ignorance. Also only low education level can be cause of neglection.

Risk of GBCC and invasion of tumor are more likely on patients who lives in solitude and neglected. In 30% of GBCC cases, it has been founded that the tumors were related with neglection (2,18).

Our case was lonely and lives in solitude. There was no relation with anybody. Her cognitive status was poor and her cooperation was limited. It was assessed that these factors were playing an important role for the tumor in reaching these sizes.

Finally, although risk of local invasion and meta- stasis of BCC are low, misdiagnosis, mistreatment, delay on diagnosis and neglection of patient can all be causes of GBCC, of being destructive and more aggressive, and even be a cause of mortality and morbidity.

In this case report, we emphasize that living alone, not to have a caretaker, lack of education and knowledge can be cause for growing BCC and GBCC. Therefore improving of home care services are important for prevention of GBCC and early diagnosis and treatment of BCC cases.

Acknowledgement: This case is presented in 8th Autumn School of Family Medicine in 2014.

Euras J Fam Med 2016;5(3):121-4

Table 1. Giant Basal Cell Carcinoma cases that were seen in scalp and have metastasis of duraTable 1. Giant Basal Cell Carcinoma cases that were seen in scalp and have metastasis of duraTable 1. Giant Basal Cell Carcinoma cases that were seen in scalp and have metastasis of duraTable 1. Giant Basal Cell Carcinoma cases that were seen in scalp and have metastasis of duraTable 1. Giant Basal Cell Carcinoma cases that were seen in scalp and have metastasis of dura

Age/Gender Origin Size İnvasion References

79/F Frontal Region Not Defined Bone and Dura 8,9

63/F Left Parieto-oksipital scalp 15x15 Dura 10,18

36/M Oksipital Region 1.8x1.2 Dura 11,18

57/F Frontotemporal Not Defined Dura 12,18

69/M Frontoparietal 15x15 Dura 13,18

57/F Frontoparietal 11x10 Dura 14,18

55/K Frontoparietal 10x7 Dura 15,18

64/ Frontal scalp and Orbita Not Defined Dura 16,18

74/F Frontotemporal Not Defined Dura 16,18

59/F Orbita Not Defined Dura 16,18

80/F Frontal scalp and Orbita 6.3x4.1 Dura 17,18

124

Kaçmaz Ersü N et al. A Delayed Diagnosis On Scalp: The Case Of Giant Basal Cell Carcinoma

1. Telfer NR, Colver GB, Morton CA. Guidelines for the management of basal cell carcinoma. Br J Dermatol 2008;159(1):35-48.

2. Zoccali G, Pajand R, Papa P, Orsini G, Lomartire N, Giuliani M. Giant basal cell carcinoma of the skin: literature review and personal experience. J Eur Acad Dermatol Venereol 2012;26(8):942-52.

3. Yazici AC, Unal S, Ikizoglu G, Kokturk A, Baz K, Cinel L, et al. Superficial basal cell carcinoma of the scalp mimicking seborrhoeic dermatitis, Scand J Plast Reconstr Surg Hand Surg 2006;40(1):54-6.

4. Papa P, Topi S. Basal cell carcinoma of the skin: personal experience in Albania. Anglisticum Journal (IJLLIS) 2015;4(6):77-84.

5. Fitzgerald BA, Leffell DJ. Basal cell carcinoma. In: Freedberg IM, Eisen AZ, Wolff K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI, Fitzpatrick TB (Eds.). Fitzpatrick’s dermatology in general medicine. 6th ed. New York: McGraw-Hill; 2003:855-6.

6. Gürsel AO, Kucur C, Karavuş A. Multiple basal cell carcinoma lokalized on neck and scalp [in Turkish]. The Medical Bulletin of Şişli Etfal Hospital 2010;44(3):113-5.

7. Rubin AI, Chen EH, Ratner D. Basal-cell carcinoma. N

Engl J Med 2005;353(21):2262-9.

8. Goring HD, Rath FW, Ziemer A, Panzner M. Fatal course of basalioma terebrans caused by brain abscess with brain compression and hemorrhagic anemia. Dermatol Monatsschr 1989;175(4):251-5.

9. Balcı DD, Serarslan G, Hakverdi S. Delayed diagnosis: giant basal cell carcinoma of scalp [in Turkish]. Türkderm 2008;42(2):67-9.

10. Mikhail GR, Boulos RS, Knighton RS, Rogers JS, Malik G, Ditmars DM Jr, et al. Cranial invasion by basal cell carcinoma. J Dermatol Surg Oncol 1986;12(5):459-64.

11. Gormley DE, Hirsch P. Aggressive basal cell carcinoma of the scalp. Arch Dermatol 1978;114(5):782-3.

12. Kovarik CL, Stewart D, Barnard JJ. Lethal basal cell carcinoma secondary to cerebral invasion. J Am Acad Dermatol 2005;52(1):149-51.

13. Bouwman LH, Stigter DA, van Baalen JM. Invasive basal cell carcinoma causing skull and dura destruction. Dermatol Surg 2007;33(8):980-1.

14. Lo WB, Richmond L, George KJ, Dardis R. Rodent under the hat. Br J Neurosurg 2011;25(5):662-3.

15. Bartos V, Adamicova K, Macuga I, Pokorny D, Zacharova O, Pec M. [Giant

cutaneous basal cell carcinoma of the head with intracranial propagation--a casereport] [in Slovak]. Cesk Patol 2011;47(4):178-82.

16. Fattah A, Pollock J, Maheshwar A, Britto JA. Big bad BCCs: craniofacial resection and reconstruction for atypical basal cell carcinomata. J Plast Reconstr Aesthet Surg. 2010;63(5):e433-41. doi: 10.1016/j.bjps.2009.09.004.

17. Kleydman Y, Manolidis S, Ratner D. Basal cell carcinoma with intracranial invasion. J Am Acad Dermatol 2009;60(6):1045-9.

18. Blackmon J, Machan M, Rajpara A, Beatty R. Recurrent basal cell carcinoma with intracranial invasion: a case report and literature review. Dermatol Online J 2014;20(7):6-7.

References

125

Akciğer Kanserini Taklit Eden Tüberküloz Olguları Ve Biomass MaruziyetiTuberculosis Cases Mimicking Lung Cancer and Biomass Exposure

ÖZETKaya ve ark. (1) imzalı, derginizin 2015 yılı 4(1) sayısı 36-38 sayfa aralığında

yayınlanmış olan “Tomografide Kitle Görünümü Veren Tüberküloz Vakası” başlıklı makaleyi ilgiyle okuduk. Çalışmacılar tüberkülozun, her hastalığı taklit edebilmesi ve benzer radyolojik bulgu verebilmesi nedeniyle akciğer kanseri ile de karışabileceği ve bu nedenle tanı ve tedavide gecikmelere neden olabileceği üzerinde durmuşlardır. Özellikle diyabet, silikoz ve insan immün yetmezlik virüsü (HIV) pozitifliği bulunan hastalarda ve yaşlılarda akciğer grafisinde tüberküloz bazen atipik radyolojik görünümlerle karşımıza çıkabilmektedir. Bizde bu olgulara dikkat çekmek amacı ile daha önce 8. Aile Hekimliği Kongresi ve 19. Türk Toraks Derneği Kongresinde sunduğumuz benzer iki olguyu akciğer tüberkülozunun akciğer kanseri ile karışabilecek klinik, radyolojik, bronkoskopik görünüme sahip olabilmesi, bu nedenle ayırıcı tanıda torokotomiye kadar giden invaziv işlemlere gerek duyulabilmesi ve biomass maruziyetinin önemini vurgulama açısından benzer başlık altında paylaşmak istedik.

Anahtar kelimeler: tüberküloz, biyokitle, akciğer kanseri

ABSTRACTWe read the article titled "A Tuberculosis Case With A Mass Appearance in

Tomography" published in your journal numbered as 4(1) at pages 36-38 in 2015 with interest. Researchers mentioned that tuberculosis act as any other diseases and due to its similar radiological findings can also be mistaken as lung cancer. For that reason diagnosis and treatment will be delayed. Patients with diabetes, silicosis and human immunodeficiency virus (HIV) positivity and in the elderly with tuberculosis on chest x-ray may sometimes be confronted with atypical radiological appearances. In order to draw attention to these events and to emphasize the importance of biomass exposure, we wanted to share two similar cases that we had previously presented in the 8th Congress of Family Medicine and the 19th Turkish Thoracic Society Congress. These two cases had clinical, radiological, bronchoscopic appearance that may be confused with lung cancer and lead to invasive procedures like thoracotomy.

Keywords: tuberculosis, biomass, lung cancer

AUTHORS / YAZARLAR

Murat Yalçınsoy Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Malatya

Sinem GümgörGöğüs Hastalıkları Kliniği, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

Pakize Sucu Göğüs Hastalıkları Kliniği, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

Olga Akkan Göğüs Hastalıkları Kliniği, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

Didem KayaAile Hekimliği, Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi, İstanbul

Hatice Dilber KöşkerAile Hekimliği Kliniği, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

Levent AlpayGöğüs Cerrahisi Kliniği, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

Esen AkkayaGöğüs Hastalıkları Kliniği, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

LETTER TO THE EDITOR / EDİTÖRE MEKTUP 2016

Corresponding Author / İletişim içinDr. Murat Yalçınsoy Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, MalatyaE-mail: [email protected] of submission: 09.08.2016 / Date of acceptance: 27.09.2016

126

Kliniğimize öksürük şikayeti ile başvuran iki olgunun (Olgu 1: 76 yaşında, erkek; Olgu 2: 68 yaşında, kadın) akciğer grafilerinde sırasıyla orta lopda kitle lezyonu ve sağ üst lop atelektazisi görülmesi üzerine ileri tetkike alındı (Resim 1a, 2a). Birinci olguda solunum sistemi muayenesinde ekspiryumda uzama ve azalmış solunum sesleri alındı. Laboratuvar bulgularında sedimantasyon hızı 83 mm/h idi. Hastanın hematolojik ve biyokimyasal parametreleri normaldi. Akciğer grafisinde ve toraks yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde sağ orta lobda kitle lezyonu izlendi (Resim 1b). Yapılan fiberoptik bronkoskopide sağ üst lob anterior segment girişini daraltan, sağ orta lob girişini tam tıkayan, sağ alt lob bronşial sistemin anatomisini bozan yaygın antrakoz saptandı. Alınan biyopsiler tanı koydurucu olmadı. Akciğer iğne biyopsisi negatif kaldı. Pozitron emisyon tomografisi-bilgisayarlı tomografi (PET- BT)’ de sağ orta lob lateral segment paramediastinal alanda 67x48x32 mm’lik kitle (SUV:10.32) medias- tende multipl lenfadenopati saptandı (SUV:2.6-6.8). Aside-rezistan basil (ARB) direkt bakı ve kültürde

negatif kaldı. Tanı amaçlı torokotomi yapılan hastada orta lobdan alınan biyopsi nekrotizan granülomatöz inflamasyon olarak raporlandı.

İkinci olguda, solunum sistemi muayenesinde akciğerler dinlemekle normal bulundu. Laboratuvar bulgularında sedimantasyon hızı 50 mm/h idi. Hastanın hematolojik ve biyokimyasal parametreleri normaldi. Toraks BT’de sağ ana bronşu çevreleyen ve komprese eden kitle lezyon izlendi (Resim 2b). Bronkoskopide, sağda submukozal lezyon, sağ üst lob bronşunda nekrotik infiltrasyon ve antrakoz izlendi. Bronkoskopik işlem esnasında alınan biyopsilerin patolojik incelemesinde, nekroz içeren küçük granülomlar ve squamöz metaplazi görüldü. Akciğer iğne biyopsisi negatif kaldı. Pozitron Emisyon Tomografisinde, kitlede (SUV:18.5) ve mediastinal lap da (suv:5.5) tutulum saptandı (Resim 2c). ARB direkt bakı ile negatif kaldı. Akciğer malignitesi ön tanısı ile cerahiye sevk edilen hastanın mediastinokopi ile alınan biyopsi sonuçları nonnekrotizan granülomatöz inflamasyon olarak raporlandı. Ayırıcı tanı aşamasında bronş lavajında

Yalçınsoy M ve ark. Akciğer Kanserini Taklit Eden Tüberküloz Olguları Ve Biomass Maruziyeti

Resim 1. Birinci olgunun grafileri a. Başvuru sırasındaki PA Akciğer grafisi. b. Başvuru sırasındaki Bilgisayarlı Toraks Tomografisi. c. Tedavi sonu PA Akciğer grafisi

Resim 2. İkinci olgunun grafileri a. Başvuru sırasındaki PA Akciğer grafisi. b. Başvuru sırasındaki Bilgisayarlı Toraks Tomografisi. c. Tanı aşamasında çekilen PET-BT. d. Tedavi sonu PA Akciğer grafisi.

127

ARB üremesi oldu.Bu bulgularla akciğer tüberkülozu tanısı konulan

hastalar, antüberküloz tedaviye alındı. Takiplerde radyolojik gerileme olmayan hastalardan birinci olguda, sağ sinüs kapanıklığı yapan lezyon postoperatif değişiklik olarak değerlendirildi. Birinci olguda orta loptaki lezyonun, ikinci olguda üst lopdaki lezyonun, endobronşiyal antrakozisin yarattığı atelektazi ile birlikte olduğu için radyolojik gerilemenin belirgin olmayacağı kanısına varıldı (Resim 1c, 2d). Halen tedavisi sonlanan hastalar şikâyetsiz olup, izlemdedir.

Sonuç olarak tüberkülozun, özellikle biomass maruziyetinde, atipik radyolojik bulgularla karşımıza çıkabileceği, klinik ve radyolojik olarak akciğer kanseri ile karışabileceği her zaman akılda tutulmalıdır.

Kaynaklar

1. Kaya A, Kerget B, Fakirullahoğlu P, Avşar Ü. Tomografide Kitle Görünümü Veren Tüberküloz Vakası. Euras J Fam Med 2015; 4(1): 36-38.

2. Didem Kaya, Sinem Güngör, Hatice Dilber Köşker, Murat Yalçınsoy, Levent Alpay, Esen Akkaya. Akciğer Kanseri ile Karışan Bir akciğer Tüberkülozu Olgusu. 8. Aile Hekimliği Kongresi, PS289, 24-28 Eylül 2014, Antalya.

3. Sinem Güngör, Murat Yalçınsoy, Pakize Sucu, Olga Çelenk, Esen Akkaya. Akciğer kanserini taklit eden tüberküloz olgusu ve biomass maruziyeti. 19. Türk Toraks Derneği Kongresi, PS399, 6-10 Nisan 2016, Antalya.

Euras J Fam Med 2016;5(3):125-7

INSTRUCTIONS FOR AUTHORS

Eurasian Journal of Family Medicine (EJFM) is an international journal which publishes clinical and experimental trials, interesting case reports, invited reviews, letters to the Editor, meeting, news and bulletin, clinical news and abstracts of interesting researches conducted in Family Medicine field. The language of the journal is both Turkish and English. The journal is based upon independent and unbiased double-blinded peer-review principles. The Journal is the scientific publication of the Eurasian Society of Family Medicine (ESFAM), and is published three times per year.

The authors are responsible for the scientific content of the material to be published.

Scientific Review and AcceptanceManuscripts must only be submitted electronically

through the following website: www.ejfm.org.Only the papers that have not previously been

published or under review in any scientific publication are accepted for publication. Manuscripts that have been presented orally or as a poster must be stated on the title page with the date and the place of the congress. All articles submitted for publication are peer-reviewed for their suitability for the Journal. Papers do not comply with the format of the Journal will be returned to the author without further review. Therefore, to avoid time and work loss, authors must carefully review the rules of the journal.

Manuscripts that comply with the main rules of the journal are sent to at least two reviewers from Advisory Board, and the reviewers are asked for opinion about the suitability of the paper for publication. The reviewed manuscripts are then re-reviewed by the Editorial Board and the publisher and volume of the manuscripts are arranged.

All submissions must be accompanied by a signed statement of scientific contributions and responsibilities of all authors and a statement declaring the absence of conflict of interests.

Any institution, organization, pharmaceutical or medical company providing any financial or material support, in whole or in part, must be disclosed in a footnote. Manuscript format must be in accordance with the ICMJE-Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals: Writing and Editing for Biomedical Publication available at www.icmje.org

The Advisory Board, Editorial Board and the Publisher have the authority to edit the manuscripts,

request changes in the format of the manuscripts, and make reductions within the authors' knowledge in typographic control. Until the required changes and edits have been made, the papers will not be preceded for publication.

Manuscript PreparationThe manuscript file should include title page, abstracts

and keywords, text, references, tables (each table on a separate page), figure legends (if any) in the mentioned order.

Title page: Title page should include the title of the manuscript, the name(s) and institution(s) of the author(s) and telephone, postal address and e-mail address of the corresponding author.

Abstracts: Abstract should follow the title. Turkish and English abstracts must be included. For the manuscripts submitted from outside of Turkish speaking countries, editorial team will provide the translation into Turkish upon request. For research articles, abstracts should be structured as follows; Aim, Methods, Results, Conclusion, and should not exceed 200 words. Abstracts of case reports should mainly include information about the case and should consist of a short and single paragraph.

Keywords: At least two keywords should be written both in Turkish and English. Keywords must be selected from “Medical Subject Headings” (MESH) available through: www.nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html.

Main text file: The main text should be structured as follows: Introduction, Methods, Results, Discussion, Authors Contributions, Acknowledgements, Conflict of Interest Disclosure and References. The sections do not have to begin on separate pages. Case reports should also be structured as Introduction, Case(s) and Discussion following the titles and abstracts. Author names and their institutional information, figures and illustrations should not be present in the manuscript file.

References: Reference listing must be in accordance with ICMJE standards and numbered consecutively at the end of the manuscript in the order in which they are mentioned in the text. Journal abbreviations should be in Index Medicus style. If there are more than six authors, it should be abbreviated with the use of "et al.". Authors should only cite the articles that they have directly used. Our journal does not approve the citations made from references of any other articles. If a reference is considered not to be directly cited, the reference(s) must be verified by the authors against the original documents by sending the

Euras J Fam Med

INSTRUCTIONS FOR AUTHORS

photocopy of the first page(s). Any citation of unpublished work, of which the page as numbers could not be provided, such unpublished conference, symposium, and meeting presentations, is permissible. For further information authors should consult NLM’s Citing Medicine for information on its recommended formats for a variety of reference types.

Examples for writing references (please give attention to punctuation):

Format for journal articles; initials of author’s names and surnames, titles of article, journal name, date, volume, number, and inclusive pages, must be indicated. Example:

Marakoglu K, Toprak D, Taner S, Ozdemir S, Erdem D, Bodur S. Smoking and Depression Symptoms Among Medical Students in Turkey. Euras J Fam Med 2012;1(2):42-54.

Format for books; initials of author’s names and surnames, chapter title, editor’s name, book title, edition, city, publisher, date and pages. Example:

Eyler AE, Biggs WS. Medical Human Sexuality in Family Medicine Practice. In: Rakel RE, ed. Textbook of Family Medicine. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders; 2007. p.1335-55.

Format for books of which the editor and author are the same person; initials of author(s)’ editor(s)’ names and surnames chapter title, book title, edition, city, publisher, date and pages. Example:

Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the exocrine pancreas. Tumors of the Pancreas. 2nd ed. Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997. p.145-210.

Format for online-only publications; DOI is the preferred on-line reference.

Format for websites; author(s)/organization, internet in square brackets, title, page update, citation date and web adress. Example:

AMA: helping doctors help patients (Internet). Chicago: American Medical Association; c1995-2007 ( c i t e d 2 0 0 7 F e b 2 2 ) . A v a i l a b l e f r o m : http://www.ama-assn.org/.

Tables, Figures, Graphics and Photographs: Tables, figures and graphics should not be embedded in the manuscript. Each table must be on a separate sheet. Figures, graphics and photographs must be submitted as a separate file in jpeg format in high resolution. Table and figure legends must be placed at the end of the main text.

Tables, figures and graphics must be cited in the text.

EthicsAn approval of research protocols by ethics committee

in accordance with international agreements is required for experimental, and clinical and drug trial studies:

WMA Declaration of Helsinki - Ethical Principles for Medical Research Involving Human Subjects, October 2013, Fortaleza, Brazil (available at: http://www.ub.edu/ recerca/Bioetica/doc/Declaracio_Helsinki_2013.pdf)

Guide for the care and use of laboratory animals 8th edition (available at: http://grants.nih.gov/grants/olaw/ Guide-for-the-care-and-use-of-Laboratory-animals.pdf)

Euras J Fam Med

YAZARLARA BİLGİ

Avrasya Aile Hekimliği Dergisi (EJFM), Aile Hekimliği alanında yapılan klinik çalışmaları, ilginç olgu bildirimlerini, davet edilmiş derlemeleri, Editöre mektupları, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlayan; yayın dili Türkçe ve İngilizce olan, bağımsız ve önyargısız çift-kör hakemlik (peer-review) ilkelerine dayanan uluslararası bir dergidir. Dergi, Avrasya Aile Hekimliği Derneği’nin (ESFAM) bilimsel içerikli yayın organı olup yılda 3 sayı yayınlanır.

Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.

Bilimsel Değerlendirme ve Yayına KabulYazılar sadece http://www.ejfm.org adresinden online

olarak gönderilmelidir. Gönderilen yazıların dergide yayınlanabilmesi için daha önce başka bir bilimsel yayın organında yayınlanmış ya da değerlendirme sürecinde olmaması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster olarak sunulmuş çalışmalar, yazının başlık sayfasında tarihi ve yeri ile birlikte belirtilmelidir.

Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları açısından incelenir. Derginin formatına uymayan yazılar, daha ileri bir incelemeye gerek görülmeksizin yazarına iade edilir. Bu nedenle, gereksiz yere zaman ve emek kaybına yol açılmaması için, yazı sahipleri dergi kurallarını dikkatli incelemek zorundadır.

Derginin temel kurallarına uygunluğuna karar verilen yazılar Danışma Kurulundan en az iki üyeye gönderilir ve bu üyelerden yayına uygun olup olmadığı konusunda görüşleri alınır. Bu incelemeden geçen yazılar, Yayın Kurulu tarafından tekrar değerlendirilir ve basılacağı yer ve sayı kararlaştırılır.

Tüm yazarlar bilimsel katkılarını, sorumluluklarını ve çıkar çatışması olmadığını bildiren toplu imza ile yayına katılmalıdır.

Araştırmalara yapılan kısmi de olsa nakdi ya da ayni yardımların hangi kurum, kuruluş, ilaç-gereç firmalarınca yapıldığı dip not olarak bildirilmelidir.

Makalelerin formatı ICMJE-Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals: Writing and Editing for Biomedical Publication (www.icmje.org) kurallarına göre düzenlenmelidir.

Danışma Kurulu, Yayın Kurulu ve Yayıncı dizgi ve kontrol aşamasında, yazılarda düzeltme yapmak, biçiminde değişiklikler istemek ve yazarları bilgilendirerek kısaltma yapmak yetkisine sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik

ve düzeltmeler yapılana kadar, söz konusu yazılar yayın programına alınmayacaktır.

Makalenin HazırlanmasıYazının gönderildiği metin dosyasının içinde sırasıyla,

başlık sayfası, Türkçe ve İngilizce özetler ve anahtar sözcükler, makalenin metinleri, kaynaklar, her sayfaya bir tablo olmak üzere tablolar ve son sayfada şekillerin (varsa) alt yazıları şeklinde olmalıdır.

Başlık sayfası: Başlık sayfası yazının başlığını, yazar(lar)ın isim ve çalıştıkları kurumları ve sorumlu yazarın telefon, adres ve elektronik posta bilgilerini içermelidir.

Özetler: İkinci sayfada Türkçe ve İngilizce özetler yazı başlığı ile birlikte verilmelidir. Araştırma makalelerinde özetler; Amaç, Yöntemler, Bulgular, Sonuç bölümlerine ayrılmalı ve toplamı 200 sözcüğü geçmemelidir. Olgu sunumlarının özetleri ağırlıklı olarak mutlaka olgu hakkında bilgileri içermeli, kısa ve tek paragraf olmalıdır.

Anahtar kelimeler: En az iki adet anahtar kelime Türkçe ve İngilizce olarak “Medical Subject Headings (MESH)”e uygun verilmelidir. İngilizce anahtar kelimeler için www.nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html ve Türkçe anahtar kelimeler için www.bilimterimleri .com adreslerinden yararlanılabilir.

Tam metin dosyası: Giriş, Yöntemler, Bulgular, Tartışma, Çıkar Çatışması Beyanı, ve Kaynaklar şeklinde oluşturulmalıdır. Metin dosyasında yazının hiçbir bölümünün ayrı sayfalarda başlatılması zorunluluğu yoktur. Olgu sunumları da, başlık ve özetlerden sonra Giriş, Olgu(lar) ve Tartışma şeklinde düzenlenmelidir. Metin dosyasının içinde, yazar isimleri ve kurumlara ait bilgi, makalede kullanılan şekil ve resimler olmamalıdır.

Kaynaklar: Kaynak yazım stilleri ICMJE kurallarına göre yapılmalı ve yazı içinde geçiş sırasına göre makale sonunda listelenmelidir. Kullanılacak kısaltmalar Index Medicus'a uygun olmalıdır. Yazar sayısı altıdan fazla ise sonraki isimler Türkçe makalelerde "ve ark." İngilizce makalelerde ise "et al." şeklinde kısaltılmalıdır. Yazarlar yalnızca doğrudan yararlandıkları kaynakları yazılarında gösterebilirler. Dergimiz, başka çalışmalarda bildirilen kaynakların aktarma şeklinde kullanılmasını kesinlikle benimsememektedir. Bir kaynağın aslından yararlanıl-mamış olduğu düşünüldüğünde, yazarından söz konusu kaynak ya da kaynakların ilk sayfalarının fotokopilerini

Euras J Fam Med

YAZARLARA BİLGİ

göndermesi istenir. Yayınlanmamış ve sayfa numaralarıyla verilemeyecek kaynak (yayınlanmamış kongre, sempoz- yum, toplantı, vb. belgeleri) kullanılamaz. Çeşitli kaynak tiplerinin kullanımı hakkında daha fazla bilgi için yazarlar “NLM’s Citing Medicine” kaynağına başvurabilirler.

Kaynakların yazımı için örnekler (Noktalama işaretlerine lütfen dikkat ediniz):

Makale için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin başharf(ler)i, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa no’su belirtilmelidir. Örnek:

Yabancı dilde yayınlanan makaleler için;Marakoglu K, Toprak D, Taner S, Ozdemir S, Erdem

D, Bodur S. Smoking and Depression Symptoms Among Medical Students in Turkey. Euras J Fam Med 2012;1(2):42-54.

Türkçe makaleler için;Öztürk Ö, Seven H. (Comparison of Late Term

Treatment with “Steroid” and “Hyperbaric Oxygen Aided Steroid” in Idiopathic Sudden Hearing Loss). Euras J Fam Med 2012;1(2):63-8.

Kitap için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin başharf(ler)i, bölüm başlığı, editörün(lerin) ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir. Örnek:

Yabancı dilde yayımlanan kitaplar için;Eyler AE, Biggs WS. Medical Human Sexuality in

Family Medicine Practice. In: Rakel RE, ed. Textbook of Family Medicine. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders; 2007. p.1335-55.

Türkçe kitaplar için;Tür A. (Emergency airway management and

endotracheal intubation). Şahinoğlu AH, editör. Yoğun Bakım Sorunları ve Tedavileri. 2. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2003. p.9-16.

Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için; Yazar(lar)ın/editörün soyad(lar)ı ve isim(ler)inin başharf(ler)i, bölüm başlığı, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir. Örnek:

Yabancı dilde yayımlanan kitaplar için;Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the

exocrine pancreas. Tumors of the Pancreas. 2nd ed. Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997. p.145-210.

Türkçe kitaplar için;Eken A. (Cosmeceutical ingredients: drugs to

cosmetics products). Kozmesötik Etken Maddeler. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2006. p.1-7.

Sadece online yayınlar için; DOI tercih edilen on-line referanstır.

Websiteleri için; Yazar(lar)/Organizasyon, (Internet), başlık, sayfa güncelleme tarihi, erişim tarihi ve web adresi belirtilmelidir. Örnek:

AMA: helping doctors help patients (Internet). Chicago: American Medical Associat ion;2007. http://www.ama-assn.org/ adresinden 27.02.2007 tarihinde erişilmiştir.

Tablo, Şekil, Grafik ve Fotoğraflar: Tablo, şekil ve g r a f i k l e r y a z ı n ı n i ç i n e y e r l e ş t i r i l m i ş h a l d e gönderilmemelidir. Tablolar her sayfaya bir tablo olmak üzere yazının gönderildiği dosya içinde olmalı ancak yazıya ait şekil, grafik ve fotoğrafların her biri ayrı bir imaj dosyası olarak yüksek çözünürlüklü jpeg formatında gönderilmelidir. Tablo başlıkları ve şekil altyazıları eksik bırakılmamalıdır. Şekillere ait açıklamalar yazının gönderildiği dosyanın en sonuna yazılmalıdır. Tablo, şekil ve grafiklerin yazıda nerede geçtiği belirtilmelidir.

EtikDeneysel, klinik ve ilaç araştırmaları için ilgili

uluslararası anlaşmalara uygun etik komisyon raporu gerekmektedir:

WMA Declaration of Helsinki - Ethical Principles for Medical Research Involving Human Subjects, October 2013, Fortaleza, Brazil (available at: http://www.ub.edu/ recerca/Bioetica/doc/Declaracio_Helsinki_2013.pdf)

Guide for the care and use of laboratory animals 8th edition (available at: http://grants.nih.gov/grants/olaw/ Guide-for-the-care-and-use-of-Laboratory-animals.pdf)

Euras J Fam Med

Title / Başlık Authors / Yazarlar

1. Vasküler Kognitif Bozukluk İçin Risk FaktörleriRisk Factors Of Vascular Cognitive Impairement

Aylin Yaman, Ramazan Vural, Hakan Yaman

9. Assessment Of Teaching Of The Medical Students In General MedicineTıp Öğrencilerine Verilen Genel Tıp Eğitiminin Değerlendirilmesi

Tsvetelina Valentinova

13. Effects Of Smartphone Addiction Level On Social And Educational Life In Health Sciences Students Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinin Akıllı Telefon Bağımlılık Düzeylerinin Sosyal Ve Eğitim Hayatına Etkisi

Hatice Kahyaoglu Sut, Seda Kurt, Ozge Uzal, Saadet Ozdilek

20. Reliability Analysis Of The Turkish Version Of The Patient Activation MeasureHasta Aktivasyonu Ölçeğinin Türkçe Versiyonunun Güvenilirlik Analizi

Kamil Yayla, Ayse Caylan, Serdar Oztora, Cabbar Ertugrul Cecen, Alp Cenk Yilmaz, Hamdi Nezih Dagdeviren

25. Ankara’da Radyoloji Teknisyenlerinin İş Doyumu ve Tükenme Durumları: Kesitsel Bir ÇalışmaProfessional Employee Satisfaction And Burnout Status Of Radiology Technician In Ankara: A Cross-Sectional Study

Bilge Sönmez, Özden Sönmez, Diren Orhan, Ergun Öksüz

33. Gastroözofageal Reflü Hastalığında Beş Proton Pompa İnhibitörünün Etkinliğinin Semptom İndeksleri Ve Yaşam Kalitesi Anketleri Kullanılarak DeğerlendirilmesiThe Comparison Of The Efficacy Of Five Proton Pomp Inhibitors By Using Symptom Indices And Quality Of Life Questionnaires In Gastroesophageal Reflux Disease

Selçuk Mıstık, Ali Özgür Başaran, Alper Yurci, Şebnem Gürsoy, Hasan Basri Ulusoy

41. Şişli Etfal Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Aile Planlaması Merkezine Başvuran Hastaların Tercih Ettikleri Doğum Kontrol Yöntemi DağılımıBirth Control Method Preferations of Patients Admitted to Şişli Etfal Training and Research Hospital Family Planning Center

Hüseyin Balcıoğlu, Nimet Göker

46. Toplumsal Kaygı Bozukluğu (Sosyal Fobi) Tedavisinde Hipnoterapi Uygulaması: Vaka Sunumu Hypnotherapy in Treating Social Anxiety Disorder (Social Phobia): A Case Report

Kenan Taştan, Halime Pınar Demiröz

49. Kronik Tofüslü Gut: Olgu Sunumu ve Literatür GüncellemesiTophaceous Chronic Gout: Case Report and Literature Update

Orkide Kutlu, Şamil Ecirli, Vedat Gencer, Abdullah Sakin, Ahmet Yıldırım

53. Quiz: What Is Your Diagnosis?Tanınız Nedir?

Bahriye Bahar Yücel, Dilek Toprak

57. Koruyucu Hekimlik Bakışı İle Omega 3 Yağları’nın Anti-İnflamatuvar Ve Kardiyovasküler EtkileriAnti-Inflamatory And Cardiovascular Effects Of Omega 3 Fatty Acids From The View Of Preventive Medicine

Coşkun Öztekin, Kenan Taştan

62. Serum Cardiac Markers Of Patients Before And After Upper Gastrointestinal System EndoscopyEvaluation of Active Listening Group Work of Third Year Medical Students

Onder Sezer, Binnur Tagtekin Sezer

67. The Preferences of Intern Doctors for Medical Specialization, Influencing Factors of Their Preferences and Their Perspective Towards Family Medicine InternshipTıp Fakültesi 6. Sınıf Öğrencilerinin Tıpta Uzmanlaşma Tercihleri, Tercihlerini Etkileyen Faktörler ve Aile Hekimliği Stajına İlişkin Bakışları

Ahmet Yilmaz, Necmi Arslan, Pakize Gamze Erten Bucaktepe, Hamza Aslanhan, Erkan Kibrisli

VOLUME INDEX / CİLT İNDEKSİ Euras J Fam Med 2016;Vol 5:1-127

Title / Başlık Authors / Yazarlar

75. Knowledge On Sexuality And Prevalence Of Female Sexual Dysfunction: A Population StudyKadınlarda Cinsellik Hakkında Bilgi Düzeyi ve Cinsel İşlev Bozukluğu Prevalansı: Bir Saha Çalışması

Serdar Oztora, Nihal Nayir, Ayse Caylan, Hamdi Nezih Dagdeviren

81. Sigara ve YalnızlıkSmoking and Loneliness

Güzin Zeren Öztürk, Mehmet Taşkın Egici, Dilek Toprak, Beray Gelmez Taş, Aycan Özsunar, Saba Sağlıker

86. Çocuklarda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Ebeveynlerinde Aksiyeteye Neden Olan Bir Unsur mudur? Is Attention Deficit Hyperactivity Disorder in Offsprings a Causal Factor in Their Parent’s Anxiety?

Fatih Yıldız, Ufuk Bal Göker, Murat Yıldız, Özge Sak Aydın, Ersin Akpınar

91. İstemdışı Devinim Bozukluğu (Tik) Tedavisinde HipnoterapiInvoluntary Movement Disorder (Tic) in the Treatment of Hypnotherapy

Kenan Taştan, Abdülkadir Kaya, Halime Pınar Demiröz

93. Popüler Olanlar ve Fark EdilmeyenlerPopulars and Unnoticeables

Zuhal Sancaklı Hodžić

95. Osteoporoza Genel YaklaşımGeneral Approach to Osteoporosis

Nisa Çetin Kargın, Kamile Marakoğlu

103. Çocuk Acil Servisine Başvuran 6 Ay-5 Yaş Arası Ateşli Hastalarda Aksiller, Rektal ve Timpanik Ateş Ölçümlerinin KarşılaştırılmasıCorrespondence of Accuracy of Axillary, Rectal, Tympanic Temperature Measurements in Children Aged Between 6 Months and 5 Years Presented to Emergency Service with Fever

Muhteşem Erol Yayla

109. Internal Reliability of Turkish Version of “Night Eating Questionnaire” in General Adult PopulationGece Yeme Sendromu Ölçeği'nin Türkçe Versiyonunun Genel Yetişkin Populasyonda İç Güvenilirlik Analizi

Merve Peker, Serdar Oztora, Ayse Caylan, Hamdi Nezih Dagdeviren

113. General Medicine in Bulgaria - Some Problems And PerspectivesBulgaristan’da Genel Tıp - Bazı Sorunlar ve Perspektifler

Tsvetelina Valentinova

117. Obez Hastalarda Yeme Tutumu ile Vücut Kitle Endeksi Arasındaki İlişkinin DeğerlendirilmesiThe Evaluation of Relationship Between Eating Attitudes and Body Mass Index in Obese Patient

Abdülkadir Kaya, Alper Yılmaz, Beytullah İsmet Demirhan

121. A Delayed Diagnosis On Scalp: The Case Of Giant Basal Cell CarcinomaSaçlı Deride Gecikmiş Tanı: Dev Bazal Hücreli Karsinom Olgusu

Nazmiye Kaçmaz Ersü, Yasemin Kılıç Öztürk, Abdurrahman Ersü, Mustafa Tokdemir, Tevfik Tanju Yılmazer, Yusuf Adnan Güçlü, Haluk Mergen, Kurtuluş Öngel

125. Akciğer Kanserini Taklit Eden Tüberküloz Olguları Ve Biomass MaruziyetiTuberculosis Cases Mimicking Lung Cancer and Biomass Exposure

Murat Yalçınsoy, Sinem Güngör, Pakize Sucu, Olga Akkan, Didem Kaya, Hatice Dilber Köşker, Levent Alpay, Esen Akkaya

VOLUME INDEX / CİLT İNDEKSİ Euras J Fam Med 2016;Vol 5:1-127