EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for...

74

Transcript of EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for...

Page 1: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission
Page 2: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

2

Page 3: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

3

EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE

Avrasya Aile Hekimliği DergisiVOLUME 3 • YEAR 2014 • AUGUST • NUMBER 2

ISSN: 2147-3161PUBLISHED THREE TIMES A YEAR

Euras J Fam Med

Page 4: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

4

Page 5: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

5

EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE

Avrasya Aile Hekimliği DergisiVOLUME 3 • YEAR 2014 • AUGUST • NUMBER 2

ISSN: 2147-3161PUBLISHED THREE TIMES A YEAR

Editor-in-ChiefH. Nezih Dağdeviren

EditorsZekeriya Aktürk Mehmet UnganSerdar ÖztoraAyşe Çaylan

Erdem Birgül (Language Editor)Necdet Süt (Biostatistics Editor)

International Editorial Board

Euras J Fam Med

Amanda Barnard (Australia)Amanda Howe (UK)

Ayfer Gemalmaz (Türkiye)Bruce LW. Sparks (South Africa)

Chris van Weel (Netherlands) Christos Lionis (Greece)

Daniel M. Thuraiappah (Malaysia) Davorina Petek (Slovenia)

Denis Puchain (France)Dilek Toprak (Türkiye)Eliezer Alkalay (Israel)Ersin Akpınar (Türkiye)

Esra Saatçi (Türkiye)Faisal A. Latif Alnasir (Kingdom of Bahrain)

Ferdinando Petrazuoci (Italy)Füsun Ersoy (Türkiye)

Garth Manning (Thailand)Howard Tandeter (Israel)

Igor Svab (Slovenia)Iona Heath (UK)

İlhami Ünlüoğlu (Türkiye)İsmail Hamdi Kara (Türkiye)

Joao Sequiera Carlos (Portugal)Johan Wens (Belgium)

John Murtagh (Australia)José Miguel Bueno Ortiz (Spain)

Luc Martinez (France)Luis Pisco (Portugal)

Kamile Marakoğlu (Türkiye)Karen M. Flegg (Australia)Kurtuluş Öngel (Türkiye)

Marius Marginean (Romania) Mehmet Uğurlu (Türkiye) Michael Kidd (Australia) Murat Ünalacak (Türkiye)

Mümtaz Mazıcıoğlu (Türkiye) Nabil Alkurashi (Saudi Arabia)

Önder Sezer (Türkiye)Paul Van Royen (Belgium) Peter Kotanyi (Hungary) Pinar Topsever (Türkiye)

Richard Hobs (UK) Richard Roberts (USA)

Sarah Larkins (Australia) Süleyman Görpelioğlu (Türkiye)

Teresa Pawlikowska (UK) Tuncay Müge Alvur (Türkiye)

Turan Set (Türkiye) Valentina Madjova (Bulgaria)

Wesley Fabb (Australia) Young-Sik Kim (Korea)

Zorayda E. Leopando (Philippines)

Owner: H. Nezih Dağdeviren (On Behalf of ESFAM) Responsible Managing Editor: Serdar ÖztoraEditorial Office:

Trakya University Medical Faculty, Department of Family Medicine (Aile Hekimligi), Balkan Campus, 22030, Edirne, Türkiye

Printed on acid-free paper in: Trakya University Press, Edirne, Turkey

Indexed in:Index Copernicus International

Turkiye Citation Index

Page 6: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

6

EDITORIAL

Dear readers,

I would like to thank our colleagues across the world for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine.

With the new submission system (TAPS), readers, authors and reviewers have now a more user-friendly and interactive experience, which raised the interest in the journal.

The journal is widely available as printed and online, along with the e-Book and mobile versions.

We hope that the contributions of our colleagues will continue to grow and help to share the knowledge among the family physicians worldwide.

Prof. Nezih Dagdeviren, MDEditor in Chief

EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE

Page 7: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

7

Title / Başlık Authors / Yazarlar

65. Birinci Basamakta Kronik Yorgunluk Sendromu YönetimiManagement of Chronic Fatigue Syndrome in Primary Care

İlknur Aslan, Mehmet Halis Tanrıverdi, Pakize Gamze Erten Bucaktepe

69. Psikiyatri Polikliniğinde Takip Edilen Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesiDetermination of Hemogram, Folic Acid and B12 Vitamin Levels of Depression Patients Followed Up in Psychiatry Outpatient Clinic

İsmail Hamdi Kara, Hesna Gül Çeler, Aylin Yılmaz, M. Harun Deler, Leziz Hakan, Davut Baltacı, Ahmet Ataoğlu, Ramazan Memişoğulları

79. The Knowledge About Cardiovascular Risk Factors Among Students in a Faculty of Health SciencesSağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinde Kardiyovasküler Risk Faktörleri Bilgi Düzeyleri

Eylem Paslı Gurdogan, Seda Kurt, Serap Unsar

85. Current Position of Family Medicine in Undergraduate Medical Education in TurkeyTürkiye’de Aile Hekimliğinin Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimindeki Yeri

Selcuk Mistik, Dilek Toprak, Gulsen Ceyhun Peker

91. Obez Çocuklar Daha mı Mutsuz? Depresyon, Beden Algısı ve Kaygı DurumlarıAre Obese Children Unhappy? State of Depression, Body Image and Anxiety

Pınar Doruk, Hülya Yıkılkan, Nurcan Akbaş Güneş, Cenk Aypak, Süleyman Görpelioğlu

99. Mushroom Consumption Despite Its Risks; Habits and Beliefs of the People in Central AnatoliaRisklerine Karşın Mantar Tüketimi; Orta Anadolu’da İnsanların Alışkanlık ve İnanışları

Aysegul Uludag, Ahmet Uludag, Arif Alper Cevik, Ilhami Unluoglu

105. Doğurganlık Sorunu Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’nin Türkçe Versiyonunun İç Güvenilirlik AnaliziInternal Reliability Analysis of Turkish Version of Fertility Quality of Life Questionnaire

Ayça Çetinbaş, Hamdi Nezih Dağdeviren, Serdar Öztora, Ayşe Çaylan, Önder Sezer

111. Aile Sağlığı Birimimize Başvuran Hastaların Sağlık Hizmeti Tercihi ve Evde Sağlık Hizmetinin YeriHealth Care Preferences of Patients Admitted to the Family Health Center and the Role of Home Care

Yusuf Haydar Ertekin, Yasemin Korkut, Hülya Ertekin

116. Acute Cholecystitis in a Large Calculous Gall Bladder with Multiple PolipozisÇoklu Polipli, Taşlı Büyük Safra Kesesinde Akut Kolesistit

Muhtesem Erol Yayla

119. Kayısı Çekirdeğine Bağlı Siyanid Zehirlenmesi: Bir Olgu SunumuCyanide Toxicity Caused by Apricot Kernel: A Case Presentation

Mehmet Halis Tanrıverdi, Cem Uysal, Pakize Gamze Erten Bucaktepe, Enes Arıca, Velat Şen

Euras J Fam Med 2014;3(2):65-122

INDEX / İÇ İNDEK İLER

Page 8: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

1

Page 9: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

65

Birinci Basamakta Kronik Yorgunluk Sendromu Yönetimi

Management of Chronic Fatigue Syndrome in Primary Care

ÖZETYorgunluk (fatigue), genel popülasyonda sık rastlanan bir semptomdur ve birinci basamak sağlık

hizmetlerinden yararlanan hastalarda yaygın olarak görülmekte ve bildirilmektedir. Yorgunluk, tipik olarak geçici ve duruma bağlı niteliktedir. Fakat bu nitelikte değilse ve başka bir tıbbi veya psikiyatrik bozuklukla açıklanamıyorsa Kronik Yorgunluk Sendromu (Chronic Fatigue Syndome) düşünülmelidir. Kronik Yorgunluk Sendromu semptoma dayalı veya klinik temele dayalı olarak teşhis edilen heterojen bir sendromdur. Kronik yorgunluk sendromunun henüz özgül bir tedavisi yoktur. Ancak tedavi başarısında erken teşhis önemlidir. Bu açıdan hastaların en sık başvurduğu ve takiplerini üstlenen birinci basamak hekimlerine görev düşmektedir.

Anahtar kelimeler: temel sağlık hizmeti, kronik yorgunluk sendromu, erken tanı

ABSTRACTFatigue is a common symptom in the general population and patients, and commonly reported in

patients using primary health care services. Fatigue is typically temporary and depending on the situation. But if it is not of this nature and accounts for another medical or psychiatric disorder, Chronic Fatigue Syndrome should be considered. Chronic Fatigue Syndrome is a heterogeneous syndrome, which is diagnosed according to clinical symptoms. Yet there is no specific treatment for chronic fatigue syndrome. However, early diagnosis is important in the success of treatment. In this respect, primary care physicians should have a role on management of this syndrome as the most referred doctors by these patients.

Keywords: primary health care, chronic fatigue syndrome, early diagnosis

AUTHORS / YAZARLAR

İlknur Aslan Mazgirt İlçe Entegre Hastanesi 1 Nolu Aile Sağlığı Merkezi, Tunceli

Mehmet Halis TanrıverdiAile Hekimliği Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

Pakize Gamze Erten BucaktepeAile Hekimliği Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

REVIEW / DERLEME 2014

Kronik yorgunluk sendromu nedir?

Yorgunluk, her zaman hissedilebilir ve enerji yokluğu anlamına gelir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinden yararlanan hastalarda yaygın olarak görülmekte ve bildirilmektedir ve genelde geçicidir. Genel olarak toplumda yaşayanların %9-13’ü, aile hekimliği uzmanları/genel pratisyenlere başvuranların %10-25’i uzamış ve güçten düşürücü yorgunluktan şikayet etmektedir (1).

Kronik yorgunluk sendromu (KYS), en az 6 (altı) ay süren ve organik veya ciddi psikiyatrik hastalık gibi nedenler olmaksızın gelişen ve yatak istirahati ile düzelmeyen bir yorgunlukla birlikte, kas iskelet ağrısı, uyku bozukluğu, konsantrasyonda bozulma ve baş ağrısının eşlik ettiği, sakatlayıcı, multisitemik, doğumsal olmayan ve tedavisi zor bir hastalıktır. KYS kronik yorgunluk ve immün disfonksiyon sendromu (KYIDS) veye miyaljik ensafalomyelit (ME) olarak da bilinir. Yorgunluk hastanın bireysel, sosyal, mesleki, eğitimsel ve ruhsal fonksiyonlarını sınırlandırır. KYS’li hastalar sıklıkla hastalığın başlangıcından önceki kapasitelerinden daha düşük düzeyde aktivite gösterirler. Bazı olgularda KYS yıllarca sürebilir. KYS’nin sebep veya sebepleri henüz

Corresponding Author / İletişim içinYrd. Doç. Dr. Mehmet Halis Tanrıverdi Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, 21280, Diyarbakır E-mail: [email protected] of submission: 31.07.2013 / Date of acceptance: 07.10.2013

Page 10: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

66

açılanamamıştır, dahası hastalığın spesifik tanısal testi ve tedavisi bulunmamaktadır. KYS tanısı koymadan önce diğer bilinen nedenler ve tedavi edilebilir durumlar (multiple skleroz, infeksiyonlar, AIDS, metabolik endokrin doku hastalıkları, lenfoma ve diğer karsinomlar, hipotiroidizm, uyku apne sendromu, psikiyatrik bozukluklar) ekarte edilmelidir (2). Alanin aminotransferaz (ALT), albümin, kan üre azotu (BUN), kalsiyum, fosfor, tam kan sayımı, kreatinin, elektrolitler, globülin, total protein, glukoz, eritrosit sedimantasyon hızı, TSH (tiroid stimüle edici hormon), transferrin satürayonu ve idrar tahlili yorgunluk/bitkinliğin KYS dışındaki nedenlerini ekarte etmek için kullanılabilir. Bazen tilt-table testi ya da ileri görüntüleme tetkikleri gerekebilir.

1994’de Centers for Disease Control and Prevention (CDC) tarafından uluslararası katılımlı bir çalışma grubu oluşturularak, günümüzde halen kullanılmakta olan ve geçerliliğini koruyan kriterler geliştirilmiştir (Tablo 1). Kriterleri tam karşılayan durumlar KYS olarak, karşılamayan durumlar “İdiyopatik Kronik Yorgunluk” olarak tanımlan-maktadır (3).

Prevalans

Günümüzde KYS’nin önceden tahmin edilenden daha yaygın olduğu düşünülmektedir. Vakaların çoğu sporodiktir. KYS’nin bulaşıcı olduğuna ve KYS’li hastaların izolasyonunun gerektiğine dair bir bulgu yoktur. Bu sendrom her iki cinsiyetten, her sosyoekonomik sınıftan ve her ırktan insanı tutabilmektedir. KYS’nin genç, beyaz ve başarılı kadınlarda, 40-49 yaş arası kişilerde, deneyimli çalışanlarda daha sık görüldüğü bildirilmiştir (4). 12-18 yaş adölesanlarda KYS oranı, yetişkinlerin-

kinden belirgin olarak daha azdır, 12 yaşın altındakilerde KYS saptanamamıştır (2). KYS ailesel birikim göstermektedir. Akrabalarında KYS olanlarda, KYS riskinin 35,9 kat fazla olduğu ve KYS’li çocukların akrabalarında %50 oranında KYS olduğu bildirilmiştir (5,6). Prevelans çalışmalarının sonuçları kullanılan kriterlere göre değişmekle birlikte, KYS prevelansı erişkin popülasyonda %0,007-2,8 arasında bildirilmektedir (3). Vakaların %80’inin teşhis edilemediği düşünülmesine rağmen, Amerika Birleşik Devletleri’nde en azından bir milyon kadar KYS hastası olduğu, bu sayının akciğer kanseri ve multiple sklerozlu hastaların sayısından fazla olduğu bildirilmektedir (4). Keza Türkiye’de de sağlık çalışanları üzerinde yapılan araştırmalarda; uzun çalışma saatleri, mesleki ve vicdani sorumluluk, maddi tatminsizlik, sosyal yaşam yetersizliği, uyku problemleri gibi nedenlerle KYS görülebileceği düşünülmüştür (7-9).

KYS, benzer semptomlarla seyreden ve tanıyı etkilemeyen bazı hastalıklarla birlikte görülebilmek- tedir. Bunların arasında fibromiyalji, major depres- yon, anksiyete ve inflamatuar barsak hastalıkları sayılabilir (10).

Seyir ve prognoz

Hastalığın erken döneminde spontan iyileşme görülür. Hastalık süresi 1-9 yıl arasında ise prognoz iyidir. 2/3 bireyde hastalık sürekli ve şiddetli seyreder. %15 alevlenme ve remisyonla gider. Tedavi sonrası; hastaların %30’unda 1-6 yıl içinde normale dönüş, %20‘sinde semptomlarında hafifleme, %20’sinde daha önceki aktivitesinin %50’sinden daha azının geri döndüğü bildirilmiştir (11). İleri yaş, uzun hastalık süresi, yorgunluk şiddeti, komorbid

Aslan İ ve ark. Birinci Basamakta Kronik Yorgunluk Sendromu Yönetimi

Tablo 1. Kronik yorgunluk sendromu için Centers for Disease Control and Prevention tanı kriterleri-1994 Tablo 1. Kronik yorgunluk sendromu için Centers for Disease Control and Prevention tanı kriterleri-1994 A) Ciddi açıklanamayan yorgunluk (en az 6ay) B) Kronik yorgunlukla birlikte en az 4 semptomun varlığı

1) Yeni başlamamış ve belirlenmemiş 1) Hafıza ve konsantrasyon kaybı 2) Devamlı bir egzersizin sonucu oluşmamış 2) Boğaz ağrısı 3) Dinlenmeyle geçmeyen 3) Hassas lenf nodları 4) Fonksiyonel bozukluğa yol açan 4) Ağrılı-katı kaslar

5) Birçok eklemde ağrı 6) Yeni baş ağrısı 7) Rahatlatmayan uyku 8) Egzersiz sonrası ağrı

Page 11: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

67

psikiyatrik hastalık kötü prognoz için risk faktörüdür. Çocuk ve adölesanlarda ise prognoz daha iyidir (2).

Tedavi

Kronik yorgunluğu olan bir hastayla karşılaşan hekimin birincil sorumluluğu ayrıntılı bir öykü alarak, tam bir fizik muayene yaparak, laboratuvarı akıllıca kullanarak ve bu süreç içerisinde ayırıcı tanıyı göz önünde tutarak nedeni araştırmaktır.

KYS’de etkinliği kanıtlanmış bir ilaç tedavisi yoktur. İ laçlar ancak semptomatik olarak kullanılmaktadır. Örneğin; subjektif enerji sağlamada maklobemid, uyku bozukluğu için amitriptilin ve nefazodone, nöropatik ağrı, kas ve eklem ağrıları için amitriptilin ve nonsteroid anti inflamatuar ilaç, siklobenzaprin, depresyon için sertralin, paroksetin, nefazodone, anksiyete için alprozolam ve lorezepam önerilmiştir (10). Ayrıca hiperbarik oksijen tedavisi, uyku tedavisi, magnezyum sülfat ile suplement tedavisi de yapılan tedaviler arasındadır (10,12,13).

Bugün için spesifik tedavisi bulunmayan KYS’de hastanın yönetimi ve sakatlık değer-lendirmesi psikiyatristleri de içine alan multidsipliner bir ekip tarafından yapılır. Hastaların hayatını yavaşlatması, esnek planlar yapması, fiziksel veya psikolojik olarak kuvvetli stres cevabı oluşturabilen durumlardan kaçınması önemlidir (3). Bu açıdan hastanın eğitimi, hayat stili değişiklikleri, uygun vücut hareketleri, gevşeme ve stres azaltma teknikleri, ergonomik değişiklikler, dengeli beslenme, uykunun maksimize edilmesi, hastanın yeni kimliğini geliştirmesi ve cesaretlendirilmesi, çevresel zorlayıcılardan kaçınılması tedavinin temelidir.

Birinci basamağa düşen görev

Öncelikle, bir inci basamak hekimleri , çoğunlukla hastaların başvuruda bulunduğu ilk hekimler olduğundan, her hastada dikkatli, erken tanı

ve doğru yönlendirme açısından alert durumda olmalıdırlar. Erken tanı, tedavide başarı şansını daima arttırır.

KYS’nin en önemli belirtisi yeni veya bilinen bir zamanda başlayan, devam eden bir fiziksel aktivite sonucu olmayan, istirahatle hafiflemeyen, iş, eğitim, sosyal ve özel yaşam aktivitelerinde belirgin azalmaya yol açan bir yorgunluğun olmasıdır. KYS’li hastaya, bireye özgü fiziksel ve sosyal tedavi planı geliştirme, herhangi bir yeni semptomu ya da kötüleşen fonksiyonu değerlendirme, kişiyi ve ailesini eğitme ve sosyal yaşantısını destekleme, düzenli bir şekilde hastayla iletişimi sürdürmede birinci basamak, dolayısıyla aile hekimi önemli yer tutar. Aile hekiminin her görüşmede hasta ve yakını ile etkin iletişim kurması birinci basamak yaklaşımının özünü oluşturmaktadır.

Bireyleri var olan tıbbi hastalığı dışında bir bütün olarak; ailesi, çevresi ve iş yaşamını da etkileyen faktörlerle ele alan biyopsikososyal yaklaşım; doktorun aile hekimi olarak aileyi oluşturan bütün unsurların da dünyasına girmesi ile somutlaştırılabilecek bir kavrama dönüşmüştür (14). Hasta ve yakınları pek çok sorunu bir arada yaşayabilir. İş gücü kaybı ve bunun getirdiği ekonomik sorunlar, sosyal aktivitelere katılamama, aile içi çatışmalar ve uyumsuzluklar, utanç, anksiyete ve depresyon gibi duygu durum bozuklukları yaşama bunlardan bazılarıdır. Hasta ve yakınlarının, hastalık ve hastalığın seyri hakkında bilgilendirilmesi önemlidir. Kronik hastalıklarda işlevselliğin artması ancak aile ve hekimin uyumuyla mümkün olabilecektir.

KYS multisistemik bir hastalık olduğundan; birinci basamak hekimi farklı uzmanlık dalları ve hastanın tedavisinin devam ettiği sağlık merkezi ile işbirliği ve iletişim içinde olmalıdır.

Euras J Fam Med 2014; 3(2):65-68

Kaynaklar

1. Sharpe MC, Archard LC, Banatvala JE, Borysiewicz LK, Clare AW, David A, et al. A report--chronic fatigue syndrome: guidelines for

research. J R Soc Med 1991;84(2):118-21.

2. Kara İH. Aile Hekimliğinde kronik yorgunluk sendromunun

değerlendirilmesi. Aktüel Tıp Dergisi 2004;9(1):51-9.

3. Sofuoğlu S, İzgi HB, Asdemir A. Kronik yorgunluk immün

Page 12: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

68

Aslan İ ve ark. Birinci Basamakta Kronik Yorgunluk Sendromu Yönetimi

disfonksiyon sendromu nedir? Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2006;16(1):63-78.

4. Griffith JP, Zarrouf FA. A systematic review of chronic fatigue syndrome: don’t assume it’s depression. Prim Care Companion J Clin Psychiatry 2008;10(2):120-8.

5. Bell KM, Cookfair D, Bell DS, Reese P, Cooper L. Risk factors associated with chronic fatigue syndrome in a cluster of pediatric cases. Clin Infect Dis 1991;13(Suppl 1):32-8.

6. Bell DS, Bell KM, Cheney PR. Primaty juvenile fibromyalgia syndrome and chronic fatigue syndrome in adolescents. Clin Infect Dis 1994;18(Suppl 1):21-3.

7. Kara İH, Özdemir Ö, Geter Y, Eğilmez S. Diyarbakir’da

birinci ve ikinci basamakta görevli hemşirelerde kronik yorgunluk sendromu sıklığının değerlendirilmesi. Göztepe Tıp Dergisi 2005;20(4):214-8.

8. Kara IH, Topcu GS, Demir D, Erdem O, Yıldız N, Yaman H. Chronic fatigue syndrome among nurses and health care workers in a research hospital in the southeast region of Turkey. Soc Behav Pers 2008;36(5):585-90.

9. Sayın S. Tıp fakültesinde görev yapan araştırma görevlilerinde kronik yorgunluk ve depresyon sıklığının incelenmesi (tez). Düzce: Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi; 2012.

10. Durmuş D, Bölükbaşı N. Kronik yorgunluk sendromuna güncel bir bakış.

Turk Fiz Tıp Rehab Derg 2007;53(2):69-73.

11. Loblay R, Bertouch J, Darveniza P, Hickie I, Lloyd A, Rowe K, et al. Chronic fatigue syndrome. Med J Aust 2002;176(9):17-55.

12. Van Hoof E, Coomans D, De Becker P, Meeusen R, Cluydts R, De Meirleir K. Hyperbaric therapy in chronic fatigue syndrome. J Chronic Fatigue Syndr 2003;11(3):37-49.

13. Cox IM, Campbell MJ, Dowson D. Red blood cell magnesium and chronic fatigue syndrome. Lancet 1991;337(8744):757-60.

14. Ak M. Ağır psikiyatrik hastası olan aile yönetimi. Türkiye Klinikleri J Fam Med-Special Topics 2012;3(2):63-6.

Page 13: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

69

Psikiyatri Polikliniğinde Takip Edilen Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesiDetermination of Hemogram, Folic Acid and B12 Vitamin Levels of Depression Patients Followed Up in Psychiatry Outpatient Clinic

ÖZETAmaç: Bu çalışmada, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğinde takip edilen suisidal düşüncesi

bulunan yada eylemde bulunduğu belirlenen vakaların hemogram, folik asit ve B12 vitamin düzeylerinin incelenmesi amaçlandı.

Yöntemler: Kesitsel tipteki bu araştırmada, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğine başvuran depresyon olguları, remisyonda olan, major depresyonda olan ve suisidal düşüncesi bulunan olgular olarak gruplandırılarak, demografik veriler, Hamilton Depresyon İndeksi ile hemogram, folik asit ve B12 vitamin düzeyleri karşılaştırıldı.

Bulgular: Çalışma yaş ortalaması 36,6±10,4 yıl olan 31’i (%64,8) kadın, sekizi (%35,2) erkek, 39 olguda gerçekleştirildi. Olguların yedi’si (%17,9) bekar, üçü (%7,7) boşanmış, biri (%2,6) dul olup, 28’i (%71,8) evliydi. Olguların 15’i remisyonda, 12’si major depresyonda ve 12’si ise major depresyonda olup suicidal risk taşımaktaydı. Vitamin B12 düzeyleri major depresyon olgularında en düşük düzeyde olup (236,1±119,3 pg/ml), suicidal risk taşıyan olgularda da düşük düzeydeydi (283,7±108,6 pg/ml), buna karşın remisyon fazında ise diğer iki gruba göre en yüksek (321,6±245,9 pg/ml) düzeydeydi. Yine, aylık gelir düzeyleri, major depresyon olgularında diğer gruplardan daha düşük (1023±549 TL) düzeydeydi.

Sonuç: Vitamin B12 düzeyleri major depresyon olgularında en düşük düzeyde olup, remisyonda yükselmektedir. Aylık gelir de, major depresyondaki olgularda en düşük düzeyde olup, depresyon için bir risk faktörü olarak gözükmektedir.

Anahtar kelimeler: vitamin B12, depresyon, folik asit, Hamilton depresyon indeksi

ABSTRACTAim: In this study, we aimed to determine the hemogram, folic acid and B12 vitamin levels of

clinical cases with suisidal thoughts or attempts detected in psychiatry outpatient clinic.Methods: In this cross-sectional study, depression patients admitted to the psychiatry outpatient

clinic of Düzce University Medical Faculty are grouped as cases in remission, in major depression and have suisidal thoughts or actions. Hemogram, folic acid and B12 vitamin levels were compared with demographic data and Hamilton Depression Index scores.

Results: Study is implemented to 39 cases with 31 female (64.8%), 8 male (35.2%) at the average age of 36.6±10.4. Seven of the cases (17.9%) were single, three of them (7.7%) were divorced, one was (2.6%) discoverted, and 28 (71.8%) were married. Of the cases, 15 were in remission, 12 of them were in major depression and 12 of them were in major depression with suicidal risk. Vitamin B12 levels was low in cases with sucidial risks (283.7±108.6 pg/ml), whereas it was the lowest in major depression group (236.1±119.3 pg/ml), and the highest in remission group (321.6±245.9 pg/ml). In major depression group, income per month was lower than the other groups (1023±549 TL).

Conclusion: Level of B12 vitamin was the lowest at major depression cases, and it rises at remission cases. Major depression patients had the lowest income per month and it seems as a risk factor for depression.

Keywords: vitamin B12, depression, folic acid, Hamilton depression index

AUTHORS / YAZARLAR

İsmail Hamdi KaraAile Hekimliği Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

Hesna Gül ÇelerAile Hekimliği Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

Aylin YılmazAile Hekimliği Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

M. Harun DelerAile Hekimliği Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

Leziz HakanAile Hekimliği Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

Davut BaltacıAile Hekimliği Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

Ahmet AtaoğluRuh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

Ramazan MemişoğullarıBiyokimya Anabilim Dalı, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Düzce

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinProf. Dr. İsmail Hamdi KaraDüzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, 81620, Konuralp, DüzceE-mail: [email protected] Date of submission: 26.12.2013 / Date of acceptance: 04.03.2014

Page 14: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

70

Giriş

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre depresyon tüm dünyada dördüncü hastalık yükü nedenidir (1). Bu kişisel, sosyal ve ekonomik rahatsızlık, fonksiyon ve üreticilik kaybı ve yardım gereksinimi niteliklerine dayanarak yapılan bir hesaplamadır. Türkiye’de de “Ulusal Hastalık Yükü ve Maliyet Etkililik” çalışması sonuçlarına göre dördüncü sırada yer almıştır (2). Bir çok batı ülkesinde son 20 yılda antidepresan kullanımı dramatik bir şekilde artmıştır. Özellikle Selektif Serotonin Gerialım İnhibitörleri (SSRI) ve yeni nesil antidepresanlar yoğun bir şekilde reçete edilmek- tedirler (3). SSRI grubu ilaçlar genellikle Trisiklik Antidepresan (TSA)’lara göre daha iyi tolere edilmektedirler ve etkinliklerinin aynı düzeyde olduğu düşünülmektedir (4,5). Folat ve vitamin B12 kullanımının, andidepresanlara karşı yanıtsızlığı, depresif semptomları ve yüksek homosistein düzeylerini azalttığına dair güncel çalışmalar bulunmaktadır (6-9).

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Epidemiologic Catchment Area (ECA) çalışmalarına göre majör depresyon sıklığı %3-5,8, bir yıllık prevalans %2,6-6,2'dir. Hayat boyu risk erkekler için %3-12, kadınlar için %10-26 olarak verilmektedir. Genel toplumda yaşam boyu prevalans %15 kadardır (10,11). ABD’de intihar, 10-14 yaş grubu ergenler arasında kazalar, kanser ve cinayetlerin ardından dördüncü ölüm nedeni olarak sayılırken, 15-24 yaş grubundaki ergenler arasında ise kazalar ve cinayetlerin ardından intihar üçüncü ölüm nedeni olarak sayılmaktadır. Aynı zamanda 1950’li yıllardan bu yana 15-19 yaş arası ergenlerde intihar oranının %350 arttığı belirtilmektedir (1). İntihar girişiminde bulunanların %70’i aşırı dozda ilaç kullanırken, intihar edenlerin %63’ü ateşli silahları tercih etmişlerdir (12).

Türkiye’de ise intihar girişiminde bulunanların ve intiharı gerçekleştirenlerin oranı Avrupa ülkelerine göre daha düşük olmakla birlikte intihar girişiminde bulunanların büyük çoğunluğunu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi 20 yaş altı gençler oluşturmaktadır (13,14). Türkiye Ruh Sağlığı Profili çalışmasında 12 aylık depresif nöbet yaygınlığı kadınlarda %5,4, erkeklerde %2,3, tüm nüfusta %4 olarak verilmek-

tedir. (11)Ancak, Türkiye’de intihar girişimlerine ilişkin

sistemli ve güvenilir veriler olmadığından (15), folat ve B12 vitamin düzeylerinin depresyonla ilişkisini içeren çalışmaların yeterli olmadığından bahsede- biliriz.

Bu çalışmada, depresyon tanısıyla Ruh Sağlığı ve Hastalıkları polikliniğinde takip edilen olguların hematolojik parametreleri, folik asit ve B12 vitamin düzeylerinin incelenmesi amaçlandı.

Yöntemler

Kesitsel tipteki bu araştırmada Başhekimlik Makamının 31.01.2013 tarih ve 548 nolu yazısı ile Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine Ocak 2013 - Mart 2013 tarihleri arasında başvuran hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelen-miştir.

Çalışmamızda, dosyalardan, tanısı, reçete edilen ilaçlar, hemogram, folik asit ve B12 vitamin düzeyleri ve demografik verileri incelenmiştir.

Psikolojik tanı Depresyon tanısı DSM-IV sınıflamasına göre,

depresyon şiddeti ise 17-maddeli Hamilton Depresyon İndeksi (HAMD-I) ile belirlenmiştir (HAM-D-17) (16). Olgular, remisyonda olan, major depresyonda olan ve suisidal düşüncesi bulunan ya da eylemde bulunduğu belirlenen olgular olarak gruplandırıldı.

Biyokimyasal Analizler Tüm ölçümler Düzce Üniversitesi Araştırma ve

Uygulama Hastanesi Biyokimya Laboratuvarı’nda gerçekleştirilmiştir. Tam kan sayımları CELL-DYN 3700 SL (Abbott Diagnostics, Chicago, USA) otomatik kan sayım cihazında yapıldı. Serum B12 vitamini ve folat düzeyleri Siemens IMMULITE 2000 competitive chemiluminescent enzyme immunoassay yöntemi (CCEA) ile ölçüldü. Çalışılan laboratuvarda daha önce ayrıntılı anlatıldığı üzere test verilerini etkileyebilecek olası hataları saptamak amacıyla periyodik internal ve eksternal kalite kontroller yapılmaktadır (17). B12 vitamini eksikliği için; <200 pg/mL (148 pmol/L) yaygın indeks iken; <250 pg/mL (185 pmol/L) orta nokta; <350 pg/mL (258 pmol/L) eksiklik düşündüren değer; Folat

Kara İH ve ark. Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesi

Page 15: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

71

eksikliği için ise <4 ng/mL alındı.Anemi, Lökopeni, Trombositopeni Tanımlaması Kan hemoglobin konsantrasyonunun kadınlarda

12 g/dL, erkeklerde 13 g/dL altında olması Dünya Sağlık Örgütü tarafından anemi olarak tanımlan-mıştır. Beyaz küre sayısının 4500/mm3 ve trombosit sayısının 150.000/mm3’ün altında olması sırasıyla lökopeni ve trombositopeni olarak değerlendirildi. anemi için erkeklerde Hct <%39, kadınlarda <%36 olarak, MCV için 90 fl üzeri yüksek, 80 fl altı düşük değer olarak kabul edildi (18).

İstatistiksel AnalizlerSonuçlar %95’lik güven aralığında, ortalama±

standart deviasyon olarak verildi. İstatistiksel analizler SPSS istatistik programı (SPSS, Chicago, IL, USA, versiyon 11.5) kullanılarak gerçekleştirildi. Ortalamalar arasındaki farkların anlamlılığı için Student t testi, çoklu gruplarda One Way ANOVA (Bonferroni) testi, kategorik değişkenlerin analizinde ise Ki-Kare (Fisher’s exact) testi kullanıldı. Ölçümler arasındaki korelasyon, Pearson korelasyon analizi, normal dağılım göstermeyen parametreler ise Spearman’s rho korelasyon testi ile incelendi. Kullanılan testler için p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

Bulgular

Çalışma yaş ortalaması 36,6±10,4 (min-maks: 21-65) yıl olan 31’i (%64,8) kadın, 8’i (%35,2) erkek, 39 olguda gerçekleştirildi (Tablo 1). Olguların 7’si

(%17,9) bekar, 3’ü (%7,7) boşanmış, 1’i (%2,6) dul olup, 28’i (%71,8) evliydi.

Tablo 1. Olguların sosyodemografik özellikleri ile vitamin B12, folik asit ve hemogram sonuçları

Ortalama ± SDYaş 36,6±10,4VKI (kg/m2) 27,6±4,6HAMD-I 15,3±5,8Aylık gelir (TL/ay) 1523±998Sigara (paket/yıl) 6,0±9,2Sigara süre (ay) 15,7±24,2B12 düzeyi (pg/mL) 226±101Folik asit düzeyi (ng/mL) 8,4±2,8WBC (x1000 µL) 8,1±2,5HCT (%) 39,5±4,3MCV (fL) 85,8±5,3RDW (%) 13,8±1,3MPV (fL) 8,8±0,8PLT (x1000 µL) 287±76

Olguların cinsiyete göre sosyodemografik faktörler ile vitamin B12, folik asit ve hemogram sonuçları Tablo 2’de verildi. Kadınların vitamin B12 düzeyleri erkeklerden daha fazla idi (p=0,039).

Olguların 15’i remisyonda, 12’si major depresyonda ve 12’si ise major depresyonda olup suicidal risk taşımaktaydı. Aylık gelir düzeyleri, major depresyon olgularında diğer gruplardan daha düşük (1023±549 TL) düzeydeydi. Vitamin B12 düzeyleri major depresyon olgularında en düşük düzeyde olup (236,1±119,3 pg/ml), suisidal risk

Euras J Fam Med 2014; 3(2):69-78

Tablo 2. Cinsiyete göre bazı sosyodemografik faktörler ile vitamin B12, folik asit ve hemogram sonuçları

Parametre

Yaş grubuYaş grubu

pParametre Erkekn=8

Kadınn=31

p

Yaş 34,5±15,2 37,2±9,0 0,524VKI (kg/m2) 28,0±3,5 27,5±4,9 0,810HAMD-I 11,9±18,2 16,2±5,8 0,061Sigara (paket/yıl) 6,3±7,7 6,0±9,6 0,921Sigara süre (ay) 13,3±18,2 16,4±26,3 0,792B12 düzeyi (pg/mL) 226±101 298±189 0,039Folik asit düzeyi (ng/mL) 7,5±2,5 8,7±2,9 0,322WBC (x1000 µL) 8,9±3,7 7,9±2,1 0,285HCT (%) 44,4±3,4 38,1±3,5 0,001MCV (fL) 88,3±5,2 85,1±5,2 0,137RDW (%) 13,4±1,7 13,9±1,3 0,323MPV (fL) 8,6±0,7 8,8±0,8 0,390PLT (x1000 µL) 283±64 289±79 0,846

Page 16: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

72

taşıyan olgularda da düşük düzeydeydi (283,7±108,6 pg/ml), buna karşın remisyon fazında ise diğer iki gruba göre en yüksek (321,6±245,9 pg/ml) düzeydeydi (Tablo 3 ve Şekil 1).

Şekil 1. Depresyon subgruplarında vitamin B12 düzeyleri

Olguların %33,3’ünde (n=13) B12 vitamin düzeyleri <200 pg/mL (148 pmol/L; yaygın indeks) iken; %43,6’sında (n=17) <250 pg/mL (185 pmol/L; orta nokta); %71,8’sinde (n=28) ise <350 pg/mL (258 pmol/L; eksiklik düşündüren değer) altında ölçüldü. Folik asit düzeyleri yalnızca bir erkek, bir kadın, iki olguda 4 ng/ml altındaydı.

Anemi, yalnızca bir erkek hastada bulunuyorken,

dokuz kadın olguda Hct %36’nın altındaydı. RDW değeri normalde %10’un altında olan olgu bulunmazken; %16’nın üzerinde olan olgu sayısı ikisi kadın, birisi erkek üç (%7,7) olgudur. MCV’si 100 fl üzeri olan hiçbir olgu bulunmuyor iken; MCV’si 90 fl üzeri olan olgu sayısı (üçü erkek) 6 (%15,4) olup; 80 fl altı olan olgu sayısı ise 4 (%10,3) olup, hepsi kadındı (Tablo 4).

Tartışma

Güncel olarak vitamin B12 eksikliğinin tanısını koyabilmek için herkes tarafından kabul edilmiş kesin bir sınır değer bulunmamaktadır. Klinisyenler tarafından yaygın olarak kullanılan sınır değerlerden birisi 200 pg/mL (148 pmol/L)‘dir (19). Ancak, bu klinik eşik değerin sensitivitesi düşüktür ve düşük normal statüdeki birçok hastada klinik semptomlar bulunabilmektedir (20). Lindenbaum ve ark. (21) vitamin B-12 plazma konsantrasyonunun 350 pg/mL (258 pmol/L)’a kadar çıkan bireylerde dahi semptomların olduğunu bildirmişlerdir.

Tucker ve ark. (20) B12 vitamini serum düzeyleri için 3 farklı cut-off değeri önermektedir: 200 pg/mL (148 pmol/L); yaygın kullanılan değer, 250 pg/mL (185 pmol/L; orta nokta) ve 350 pg/mL (258 pmol/L); B12 vitamini eksikliğini düşündüren ancak ilave testlerin gerekli olduğu değerdir. Bizim önceki

Kara İH ve ark. Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesi

Tablo 3. Depresyon gruplarında sosyodemografik faktörler ile vitamin B12, folik asit ve hemogram sonuçları

Parametre

DepresyonDepresyonDepresyon

pParametre Remisyonn=15

Major Depresyonn=12

Major Depresyon - Suisidn=12

p

Yaş 37,0±13,3 37,1±8,5 35,8±8,5 0,783

VKI (kg/m2) 28,0±3,5 27,5±4,9 27,5±4,9 0,438

HAMD-I 12,5±4,6 17,2±5,5 16,6±6,7 <0,05

Aylik Gelir (TL) 1685±882 1023±549 1787±1312 <0,0001

Sigara (paket/yıl) 5,9±7,4 5,7±10,9 6,7±9,6 0,276

Sigara süre (ay) 10,9±14,5 28,3±36,4 6,0±5,5 0,014

B12 düzeyi (pg/mL) 322±246 236±119 284±109 0,042

Folat düzeyi (ng/mL) 8,3±3,2 9,1±3,5 8,4±2,8 0,583

WBC (x1000 µL) 8,0±3,1 7,8±2,3 8,3±2,0 0,607

HCT (%) 39,4±5,2 39,9±3,9 39,2±3,7 0,719

MCV (fL) 85,4±6,3 85,6±4,8 86,4±4,7 0,582

RDW (%) 13,8±1,4 13,9±1,4 13,7±1,3 0,812

MPV (fL) 8,8±0,7 8,8±1,0 8,6±0,7 0,246

PLT (x1000 µL) 286±70 253±93 320±54 0,001

MD#S UIC ID(R IS KMDR EMİS Y ON

TANI

320,0

300,0

280,0

260,0

240,0

220,0

Vita

min+B12

283,7

236,1

321,6

!

Page 17: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

73

Euras J Fam Med 2014; 3(2):69-78

Tablo 4. Cinsiyete göre bazı sosyodemografik faktörler ile vitamin B12, folik asit ve hemogram sonuçları

Parametre DepresyonDepresyonDepresyon

pParametre Remisyonn=15

Major Depresyonn=12

Major Depresyon - Suisidn=12

p

Cins Erkek 5 2 1 0,258Kadın 10 10 11

0,258

Medeni durumEvli 10 7 11

0,446Bekar 3 3 1 0,446Dul-boşanmış 2 2 0

0,446

Eğitim durumuİlkokul 6 6 5

0,655Ortaokul-lise 3 6 5 0,655Yüksek okul 4 0 2

0,655

Eğitimsiz 2 0 0Kronik hastalık

Var 3 3 6 0,214Yok 12 9 6

0,214

Yakın kaybıVar 5 3 7 0,214Yok 10 9 5

0,214

İlaç Sertralin 1 3 1

0,407Essitolapram 8 3 4 0,407Diğer-kombine 6 6 7

0,407

Egzersiz (günlük)Var 5 0 3 0,093Yok 10 12 9

0,093

Çay (Bardak/gün)<2 2 1 1

0,5902-4 3 5 4 0,590≥5 10 6 7

0,590

Kahve (Bardak/gün)0 11 8 7

0,5731 2 4 2 0,573≥2 2 0 3

0,573

Zeytinyağ tüketimiNadiren-hiç 9 8 9 0,971Hergün-sıklıkla 6 4 3

0,971

Süt ürünleri tüketimiNadiren-hiç 1 4 6 0,05Hergün-sıklıkla 14 8 6

0,05

Asitli içecek tüketimiNadiren-hiç 12 10 7 0,105Hergün-sıklıkla 3 2 5

0,105

Sigara kullanımıVar 10 6 8 0,614Yok 5 6 4

0,614

Alkol kullanımıVar 3 1 1 0,570Yok 12 11 11

0,570

Madde kullanımıVar 0 0 0 -Yok 15 12 12

-

Page 18: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

74

çalışmamızda (22), check-up polikliniğine başvuran yaşlı olgularımızda, B12 eksikliği her iki cinste de oldukça yaygındı. Erkeklerde %70, kadınlarda %45,7, B12 vitamini eksikliği saptandı (p=0,07). mevcut çalışmada ise, tüm olguların, %33,3‘ünde (n=13) B12 vitamin düzeyleri <200 pg/mL (148 pmol/L; yaygın indeks) iken; %43,6’sında (n=17), <250 pg/mL (185 pmol/L; orta nokta); %71,8’sinde (n=28) ise <350 pg/mL (258 pmol/L; eksiklik düşündüren değer) altında ölçüldü. Folik asit düzeyleri yalnızca bir erkek, bir kadın, iki olguda 4 ng/ml altındaydı.

Vitamin B12 eksikliği olan hastalarda depresif ve nöropsikolojik şikayetlere çeşitli mekanizmalar neden olabilir (21,23). Brenda ve ark.’nın (24) yaptığı çalışmada B12 eksikliğinin seratonin ve katakolamin sentezini etkileyerek depresyona neden olabileceği savunulmuştur. Ayrıca B12 vitamin eksikliğinin spinal kord ve beyinin demiyelinizasyonuna da neden olduğu gösterilmiştir.

Bunun yanı sıra, depresyonda iştah azalmasına bağlı olarak azalmış gıda alımı sonucu B12 vitamininde düşüklük oluşabileceği vurgulanmıştır. Depresif ve non depresif olguları karşılaştırıldığı çalışmasında; depresif kadınların genelde beyaz ırk olduğu; daha az eğitimli, daha çok kronik hastalığı olan ve günlük aktivitelerinde daha çok kısıtlılık yaşayan hastalar olduğu görülmüştür. Yaş, gelir, BMI, alkol kullanımı ve vitamin preperatları kullanımına göre fark bulunmamıştır. Vitamin B12 eksikliği, depresyonda olmayan kadınlara nazaran hafif ve ağır depresyondaki kadınlar arasında önemli ölçüde daha yaygın saptanmıştır. Hafif depresyonun B12 ve folat eksikliği ile ilişkisi bulunmamışken ağır depresyonla güçlü ilişkisi bulunmuştur (24).

Natasha ve ark.’nın (25) yaptığı çalışmada, olgularda kullanılan antidepresanlarda değişiklik olmadan belirli bir süre verilen B12 takviyesiyle, depresyon ve bilişsel disfonksiyonda iyileşme o lmuş tu r. Ant idepresan tedav iye d i renç l i semptomlarla başvuran hastalarda altta yatan tıbbi bir patoloji olduğu kabul edilebilir (25).

Mischoulon ve ark. (26) tarafından major depresyon hastalarında makrositozun incelendiği çalışmada, folat ve B12 eksikliği bulunan olguların hiçbirinde makrositoz saptanmamış, antidepresan

tedaviye yanıtsızlık bulunan hastalarda ise yalnızca %3 oranında makrositoz saptanmıştır. Yazarlar sonuç olarak, anemi ve makrositozun folat veya B12 eksikliğini yada antidepresanlara yanıtsızlığı öngördürmeyeceğini bildirmişler ve folat ve B12 düzeylerinin tedaviye dirençli olgularda özellikle incelenmesini önermişlerdir (26). Bizim çalışma-mızda da aynı şekilde olguların hiçbirinde makrositoz saptanmamış, gruplar arasında folat düzeyi, RDW, MCV, MPV düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunamamıştır. Bizim çalışmamızda MCV’si 100 fl üzeri olan hiçbir olgu bulunmuyor iken; MCV’si 90 fl üzeri olan olgu sayısı (üçü erkek) 6 (%15,4)’dır.

Bizim çalışmamıza majör depresyon grubunda platelet düzeyleri en düşük bulunmuş olup, istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (236±119, p=0,042). Burada serotonin düzeylerinin trombosit sayısı üzerinde etkili olabileceği öngörülmştür. Serotonin gastrointestinal ve santral sinir sisteminde bulunan bir nörotransmitterdir. Duygudurum, iştah, uyku, öğrenme ve bellek gibi bilişsel işlevlerde rol oynadığı bilinmektedir. Trombositlerde depolanan serotonin gerektiğinde salgılanarak kan pıhtılaşma süreçlerine katkıda bulunmaktadır. Serotoninin sinaptik aralıktaki miktarı antidepresan ajanlar tarafından regüle edilmektedir. Serotonin, enterokromafin hücrelerden doku dışına salınmakta, aktif transport sistemi ile trombositlerde depolanmak- tadır. Herhangi bir kanama gerçekleştiğinde serotoninler salınmakta, vazokontrüksiyonla birlikte trombosit agregasyonu meydana gelmekte, hemostaz oluşmaktadır. Serotonin miktarındaki azalmanın trombosit işlev bozukluğuna yol açtığı vurgulanmıştır (27-29).

Daha önceki çalışmalar, vitamin B12 eksikliği ve depresyon gibi nöropsikiyatrik bozukluklar arasındaki korelasyonu göstermiştir (30,31). Miscoulon ve ark.’nın (26) günlük 20 mg fluokstin tedavisi alan 213 depresyon hastasında yaptığı çalışmada Fluoksetin tedavi etkisinin folik asit ve vitamin B12 düzeyleriyle ilişkisi incelenmiştir. Folik asit ve vitamin B12 düzeylerinin depresif hastalarda suç işlemede belirleyici olduğu görülmemiştir. Plazma B12 seviyeleri düşük olan hastalarda fluoksetin tedavisine daha az yanıt olmuştur (26).

Kara İH ve ark. Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesi

Page 19: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

75

Benzer olarak Hintikka ve ark. (32)’nın çalışmasında vitamin B12 serum düzeyleri yüksek olan depresyon hastalarında düşük vitamin B12 serum düzeyleri olan hastalara göre depresif şikayetlerin tedaviye daha iyi yanıt verdiği görülmüştür. Diğer bir çalışmada genel popülasyondaki hastalar B12 eksikliği gözlenen hastalarla depresif semptomlar açısından kıyas-landığında korelasyon bulunamamıştır. Bu çalışmada B12 destek tedavisinin depresif semptomlar üzerine de etkisi olmadığı gösterilmiştir. Bu durum gelecekte yeni çalışmalar için faydalı olacaktır (33-36).

Önen ve ark. (37) tarafından Eskişehir’de kadın-larda depresyon prevalansını belirlemek amacıyla 700 hasta üzerinde yapılan çalışmada medeni durum ile primer depresyon (PD) arasında ileri derecede önemli bir ilişki saptanmıştır. Buna göre evlilerde PD'nun ileri derecede önemli oranda düşük olduğu (p<0,01) bulunmuştur (37). Bizim çalışmamızda ise depres- yondaki bireylerde medeni durumun istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşturmadığı gözlenmiştir. Bu durum çalışmamızda subgruplarda hasta sayısının az olmasından kaynaklanabilir.

Türkiye’de yapılan bir incelemede de intihar girişiminde bulunan ergenlerin %94.7’si ilaç içerek intihar etmeye çalışmışlardır (38). Bizim çalışma-mızda, 11 olgunun psikiyatrik tedavi aldığı; sık yutulan ilaçlar arasında antidepresanların (özellikle SSRI ve TSA), ilk sırada yeraldığı belirlenmiştir. Bu ilaçların bir özelliği, sık reçete edilen ilaçlar olması ve evlerde sıkça bulunabilmesidir.

Bizim çalışmamızda da, önceki çalışmalarda da belirtildiği gibi ilaçla özkıyım girişimi bekar genç kadınlarda daha sık görülmektedir (39-41). Güncel toplumda genç kız veya kadın özgüvenini kazanmış, kültürlü bir birey olarak “kendi” olamamakta, toplumdaki yerini alamamakta ve karşısına çıkan problemlere uygun çözüm üretememektedir. Çoğu ailede; erkek-kadın, baba-çocuk arasında sözlü iletişimin ve olumlu duygu paylaşımının az olduğu söylenebilir. Diyarbakır gibi yoğun göç alan şehirlerde; ailesiyle çatışmalı erkek öğrenciler ve işsiz erkekler arasında ilaçla özkıyım girişimi daha sık görülmüştür. Ergen-genç erkeklerde yaş ilerle- dikçe ilaçla özkıyım girişimi kadınlara oranla azalmaktadır. Bu belki de, yaşın ilerlemesiyle problemli aile etkisinden kısmen kendilerini

uzaklaştırabilmelerine, kısmen de bireyselleşme ve sosyalleşme çabalarının bir sonucu olarak problem çözme yetilerinin gelişmesine bağlı olabilir (42,43).

Bizim çalışmamızda, ortalama yaş 21,6±7,8 yıl olup, 34 olgudan 27’sinin (%85,3) 15-25 yaş arasında olduğu belirlenmiştir. Pekçok araştırmada görüldüğü gibi, bizim çalışmamızda da yaş değişkeninin intihar olayında önemli bir değişken olduğu görülmüştür. 15-25 yaş grubundaki gençler ülkemiz koşulları gereği, üniversite giriş sınavları ve mezuniyet sonrası işsizlik gibi bazı sorunlar ile karşı karşıya kalmak- tadırlar. Bu yaş grubundaki ergen ve genç bireylerin, özellikle gelecek ile ilgili duygu ve beklentilerinin düşük olması ve de ahlaki ve dini engeller ile doğaya ve hayata bağlılık gibi birtakım koruyucu etkenlere sahip olmamaları nedeni ile intihar olasılıkları artıyor olabilir (42).

Kaya ve ark. (44) tarafından tıp fakültesi öğrencilerinde depresyon sıklığının incelendiği çalışmada; ailesinin aylık gelir düzeyi asgari ücret ve altında olan gruptaki öğrencilerin Beck Depresyon İndeksine göre depresyon puanlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Bizim çalışmamızda da majör depresif hastaların aylık gelir düzeyi en az olan grup olduğu saptanmıştır (p<0,0001). Ayrıca sigara içme süresinin major depresif hastalarda diğer iki gruba göre anlamlı derecede artmış olduğu görülmüştür. Major depresif olguların depresyonda olduğu süre boyunca sigara kullanma sıklıkları diğer dönemlere göre detaylı incelenebilir. Hastalarda kronik major depresyon durumu mevcut ise sürenin uzaması, sigara içme süresinin de uzamasına neden olabilir.

Ceylan ve ark.’larının (45) yaptığı çalışmada lise öğrencilerinde sigara kullananlarda Beck Depresyon Envanteri, Durumluk Anksiyete Envanteri ve Sürekli Anksiyete Envanteri yüksek saptanmış olup, ayrıca ekonomik durumu kötü olanlarda depresyon sıklığının arttığı saptanmıştır. Marakoğlu ve ark.‘nın (46) Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinde yaptığı çalışmada, sigara içenlerde içmeyenlere göre beck depresyon değeri yüksek olup, bu durumlar istatistiksel olarak anlamlı düzeyde saptanmamıştır (p>0,05). Çalışmamızda, süt ve süt ürünleri tüketimi remisyondaki olgularda, majör depresyon ve suisidal riski olan hastalara göre fazla olup istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Bu konuda yapılacak yeni

Euras J Fam Med 2014; 3(2):69-78

Page 20: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

76

çalışmalara gereksinim olduğu görülmüştür.Sonuç olarak, vitamin B12 düzeyleri major

depresyon olgularında en düşük düzeyde olup, remisyonda yükselmektedir. Major depresyondaki erkeklerde aylık gelirde en düşük düzeyde olup

depresyon için bir risk faktörü olarak gözükmektedir. Dolayısıyla B12 eksikliğinin depresyon tanısı konan hastalarda tedaviye yanıt açısından önemli olabileceği düşünülmüştür.

Kara İH ve ark. Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesi

1. Preventing suicide: a resource for primary health care workers. Geneva: World Health Organization; 2000. 17 p.

2. Sağlık Bakanlığı Başkent Üniversitesi Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü (Türkiye). Ulusal hastalık yükü ve maliyet-etkililik çalışması, hastalık yükü final rapor. Ankara: 2004.

3. Onur E, Yemez B, Polat S, Gürz NY, Cimilli C. Konsültasyon liyezon psikiyatrisi uygulamaları ve farmakoterapi tercihlerindeki değişim. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2007;17(4):167-73.

4. Cipriani A, Barbui C, Brambilla P, Furukawa TA, Hotopf M, Geddes JR. Are all antidepressants really the same? The case of fluoksetine: a systematic review. J Clin Psychiatry 2006;67(6):850-64.

5. Çetin M, Açıkel C. Meta-analizler ışığında: bütün antidepresanlar aynı mıdır? Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2009;19(2):87-92.

6. Cornish S, Mehl-Madrona L. The role of vitamins and

minerals in psychiatry. Integr Med Insights 2008;3(1):33-42.

7. Sachdev PS, Parslow RA, Lux O, Salonikas C, Wen W, Naidoo D, et al. Relationship of homocysteine, folic acid and vitamin B12 with depression in a middle-aged community sample. Psychol Med 2005;35(4):529-38.

8. Tolmunen T, Hintikka J, Ruusunen A, Voutilainen S, Tanskanen A, Valkonen VP, et al. Dietary folate and the risk of depression in Finnish middle-aged men. A prospective follow-up study. Psychother Psychosom 2004;73(6):334-9.

9. Lerner V, Kanensky M, Dwolatzky T, Rouach T, Kamin R, Miodownik C. Vitamin B12 and folate serum levels in newly admitted psychiatric patients. Clin Nutr 2006;25(1):60-7.

10. Amerikan Psikiyatri Birliği: Mental bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, Dördüncü baskı (DSM-IV), Amerikan Psikiyatri Birliği, Washington DC, 1994’ten çeviren Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1996.

11. Tezvaran Z, Akan H, İzbırak G. Birinci basamak sağlık hizmetinde depresyon

yönetimi. Turkish Family Physian 2010;1(3):1-7.

12. Davis JM, Brock SE. Suicide. In: Sandoval J (Ed.). Handbook of in crisis counseling, intervention, prevention in the schools. 2nd ed. London: Lawrence Erlbaum Associates Publishers; 2002:273-301.

13. Guloglu C, Kara IH. Acute poisoning cases admitted to a university hospital emergency department in Diyarbakir, Turkey. Hum Exp Toxicol 2005;24(2):49-54.

14. Devrimci HO, Sayıl I. Suicide attempts in Turkey: Results of the WHO-EURO multicentre study of suicidal behavior. Can J Psychiatry 2003;48(5):324-9.

15. Korkut F. Okul temelli önleyici rehberlik ve psikolojik danışma. 1. Baskı. Ankara: Anı Yayıncılık; 2004. p.217-53.

16. Akdemir A, Turkcapar MG, Orsel SD, Demirergi N, Dag I, Ozbay MH. Reliability and validity of the Turkish version of the Hamilton Depression Rating Scale. Comprehensive Psychiatry 2001;42(2):161-5.

17. Duran S, Memisogullari R, Coskun A, Yavuz O, Yuksel H. Do Turkish adults really

Kaynaklar

Page 21: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

77

Euras J Fam Med 2014; 3(2):69-78

have lower levels of the high-density lipoprotein cholesterol? Acta Cardiol 2007;62(5):453-9.

18. Benoist B, McLean E, Egli I, Cogswell M. Worldwide prevalence of anaemia 1993-2005. WHO Global Database on Anemia. Spain: WHO Press, 2008; p. 3-7.

19. World Health Organization. Nutritional anaemias. Report of a WHO Scientific Group. World Health Organ Tech Rep Ser 1968:5-37.

20. Tucker KL, Rich S, Rosenberg I, Jacques P, Dallal G, Wilson PW, et al. Plasma vitamin B-12 concentrations relate to intake source in the Framingham Offspring Study. Am J Clin Nutr 2000;71(2):514-22.

21. Lindenbaum J, Healton EB, Savage DG, Brust JC, Garrett TJ, Podell ER, et al. Neuropsychiatric disorders caused by cobalamin deficiency in the absence of anemia or macrocytosis. Nutrition 1995;11(2):181.

22. Kara İH, Kandiş H, Bahçebaşı T, Köylü OK, Sayın S, Demirin H, et al. Check-up polikliniğine başvuran 50 yaş üzeri bireylerin folat, B12 vitamini düzeyleri ve anemi yönünden değerlendirilmesi. Turk J Biochem 2010;35(4):350-5.

23. Santhosh-Kumar CR, Hassell KL, Deutsch JC, Kolhouse JF. Are neuropsychiatric manifestations of folate, cobalamin and pyridoxine

deficiency mediated through imbalances in excitatory sulfur amino acids?. Med Hypotheses 1994;43(4):239-44.

24. Penninx B, Guralnik J, Ferrucci L, Fried L, Allen R, Stabler SP. Vitamin B12 deficiency and depressionin physically disabled older women: epidemiologic evidence from the women’s health and aging study. Am J Psychiatry 2000;157(5):715-21.

25. Kate N, Grover S, Agarwal M. Does B12 deficiency lead to lack of treatment response to conventional antidepressants?. Psychiatry (Edgmont) 2010;7(11):42-4.

26. Mischoulon D, Burger JK, Spillmann MK, Worthington JJ, Fava M, Alpert JE. Anemia and macrocytosis in the prediction of serum folate and vitamin B12 status, and treatment outcome in major depression. J Psychosom Res 2000;49(3):183-7.

27. Schins A, Honig A, Crijns H, Baur L, Hamulyák K . Increased coronary events in depressed cardiovascular patients: 5-HT 2A receptor as missing link? Psychosom Med 2003;65(5):729-37.

28. Cifariello A, Pompili A, Gasbarri A. 5-HT(7) receptors in the modulation of cognitive processes. Behav Brain Res 2008;195(1):171-9.

29. Varma GS, Ateşci FÇ, Keskin A, Şimşek D. Paroksetin’e bağlı trombosit işlev

bozukluğu: vaka sunumu. Yeni Symposium Journal 2012;50(2):112-5.

30. Kim JM, Stewart R, Kim SW, Yang SJ, Shin IS, Yoon JS. Predictive value of folate, vitamin B12 and homocysteine levels in late-life depression. Br J Psychiatry 2008;192(4):268-74.

31. Rao NP, Kumar NC, Raman BR, Sivakumar PT, Pandey RS. Role of vitamin B12 in depressive disorder--a case report. Gen Hosp Psychiatry 2008;30(2):185-6.

32. Hintikka J, Tolmunen T, Tanskanen A, Viinamaki H. High vitamin B12 level and good treatment outcome may be associated in major depressive disorder. BMC Psychiatry 2003:17.

33. Kamphuis MH, Geerlings MI, Grobbee DE, Kromhout D. Dietary intake of B (6-9-12) vitamins, serum homocysteine levels and their association with depressive symptoms: the Zutphen Elderly Study. Eur J Clin Nutr 2008;62(8):939-45.

34. Ford AH, Flicker L, Thomas J, Norman P, Jamrozik K, Almeida OP. Vitamins B12, B6, and folic acid for onset of depressive symptoms in older men: results from a 2-year placebo-controlled randomized trial. J Clin Psychiatry 2008;69(8):1203-9.

35. Hvas A, Juul S, Lauritzen L, Nexø E, Ellegaard J. No effect of vitamin B12

Page 22: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

78

Kara İH ve ark. Depresyon Hastalarında Hemogram Sonuçları ile Serum Folik Asit ve Vitamin B12 Düzeylerinin İncelenmesi

treatment on cognitive function and depression: a randomized placebo controlled study. J Affect Disord 2004;81(3):269-73.

36. Coppen A, Bolander-Gouaille C. Treatment of depression: time to consider folic acid and vitamin B12. J Psychopharmacol 2005;19(1):59-65.

37. Önen FR, Kaptanoğlu C, Seber G. Kadınlarda depresyonun yaygınlığı ve risk faktörleriyle ilişkisi. Kriz Dergisi 1995;3(1):88-103.

38. Tezcan AE, Oğuzhanoğlu NK, Ülkeroğlu F. Çocuk ve gençlerde intihar girişimleri, Kriz Dergisi 1995;3(1):83-7.

39. Ateşci FÇ, Kuloğlu M, Tezcan E, Yıldız M. İntihar girişimi olan bireylerde birinci ve ikinci eksen tanıları. Klinik Psikiyatri 2002;5(1):22-7.

40. Sır A, Özkan M, Altındağ A, Özen Ş, Oto R. Diyarbakır’da özkıyım ve özkıyım girişimleri: adli kayıtların incelenmesi. Türk Psikiyatri Dergisi 1999;10(1):50-7.

41. Sayar K, Acar B. Psikofarmakolojik ajanlarla yapılan intihar girişimlerinde risk etkenleri. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 1999;9(4):208-12.

42. Özen Ş, Güloğlu C. İlaçla özkıyım girişiminde bulunan ergen ve gençlerde depresif belirti farklılıkları. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003;4(1):159-66.

43. Özen Ş, Oto R, Tıraşcı Y, Ayna YE. Çocuklarda suç davranışları, farik-mümeyyizlik ve sosyodemografik özellikler. Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi 2002;10(2):155-64.

44. Kaya M, Genç M, Kaya B, Pehlivan E. Tıp fakültesi ve sağlık yüksekokulu öğrencilerinde depresif belirti yaygınlığı, stresle başaçıkma tarzları ve etkileyen faktörler. Türk Psikiyatri Dergisi 2007;18(2):137-46.

45. Ceylan A, Özen Ş, Palancı Y, Saka G, Aydın YE, Kıvrak Y, et al. Lise son sınıf öğrencilerinde anksiyete-depresyon düzeyleri ve zararlı alışkanlıklar: Mardin çalışması. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003;4(1):144-50.

46. Marakoğlu K, Çivi S, Şahsıvar Ş, Özdemir S. Tıp fakültesi birinci ve ikinci sınıf öğrencilerinde sigara içme durumu ve depresyon yaygınlığı arasındaki ilişki. Bağımlılık Dergisi 2006;7(3):129-34.

Page 23: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

79

The Knowledge About Cardiovascular Risk Factors Among Students in a Faculty of Health Sciences

Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğrencilerinde Kardiyovasküler Risk Faktörleri Bilgi Düzeyleri

ABSTRACTAim: Cardiovascular diseases are among the most common reasons for mortalities and morbidities

worldwide, and mortalities related to cardiovascular diseases have become more common in the younger population in recent years. This study was planned to determine the knowledge levels and affecting factors about cardiovascular risk factors among students in a faculty of health sciences.

Methods: The study was performed between April-May 2013 with the participation of 665 students studying in the Nursing, Nutrition and Dietetics, and Physiotherapy and Rehabilitation departments of the Health sciences Faculty of a university. Data were collected by using the knowledge levels on risk factors related to cardiovascular diseases scale developed by Arıkan et al.

Results: The average age of the students was 20.76±1.76, 81.8% were female, 31.7% studied in their 1st year, and 53.1% studied in the nursing department. 31.9% of the students stated that they had knowledge on cardiac risk factors. The average score of the students was 17.86±2.83. The knowledge level of students in their senior years, who had a history of cardiac disease in their families on cardiovascular disease risk factors was found to be higher in a statistically significant manner (p<0.005).

Conclusion: In our study, the knowledge levels of the students on cardiovascular disease risk factors are above average. Giving more emphasis in the faculty of health sciences curriculum to the topic of cardiac risk factors and protection methods would increase awareness on the subject. Future members of health care teams educating the public on cardiac risk factors would provide a significant improvement in primary health care services.

Keywords: students, cardiac risk factors, health knowledge

ÖZETAmaç: Kardiyovasküler hastalıklar dünya çapında ölüm ve hastalıkların en sık nedenleri arasında

yer almakta, son yıllarda kardiyovasküler hastalıklar ile ilişkili ölümler genç nüfusta artış göstermektedir. Bu çalışma Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin kardiyovasküler risk faktörleri bilgi düzeyleri ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla planlanmıştır.

Yöntemler: Çalışma Nisan-Mayıs 2013 tarihleri arasında bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik, Beslenme ve Diyetetik, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon bölümlerinde öğrenim gören 665 öğrenci ile gerçekleştirildi. Veriler Arıkan ve arkadaşları tarafından geliştirilen Kardiyovasküler hastalıklar ile ilgili risk faktörleri bilgi düzeyi ölçeği kullanılarak toplandı. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 16.0 paket programı kullanıldı.

Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20,76±1,76, %81,8'i kadın, %31,7'si 1. sınıf ve %53,1'i hemşirelik bölümü öğrencisidir. Öğrencilerin %31,9'u kardiyak risk faktörleri konusunda bilgi sahibi olduğunu ifade etti. Öğrencilerin ölçek puan ortalamaları 17,86±2,83'tü. Dördüncü sınıfta öğrenim gören ve ailesinde kardiyak hastalık öyküsü bulunan öğrencilerin kardiyovasküler hastalık risk faktörleri bilgi düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek bulundu (p<0,005).

Sonuç: Çalışmamızda öğrencilerin kardiyovasküler hastalıklar risk faktörleri bilgi düzeyleri ortalamanın üzerindedir. Sağlık bilimleri fakültesi müfredat programlarında kardiyak risk faktörleri ve korunma yöntemlerine daha fazla yer verilmesi, bu konudaki farkındalık düzeyini arttıracaktır. Geleceğin sağlık ekibi üyelerinin, toplumu kardiyak risk faktörleri konusunda bilinçlendirilmesi primer sağlık hizmetlerine önemli katkı sağlayacaktır.

Anahtar kelimeler: öğrenciler, kardiyak risk faktörleri, sağlık bilgisi

AUTHORS / YAZARLAR

Eylem Pasli Gurdogan Department of Nursing, Trakya University Faculty of Health Sciences, Edirne, Turkey

Seda KurtDepartment of Nursing, Trakya University Faculty of Health Sciences, Edirne, Turkey

Serap UnsarDepartment of Nursing, Trakya University Faculty of Health Sciences, Edirne, Turkey

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinAssist. Prof. Eylem Pasli Gurdogan, PhD Trakya University Faculty of Health Sciences Department of Nursing, 22030, Edirne, TurkeyE-mail: [email protected] of submission: 25.09.2013 / Date of acceptance: 31.10.2013

Page 24: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

80

Introduction

Since the occurrence of cardiovascular diseases increases every day and such diseases have become the most common cause of death in the world, protection from such diseases has become a primary goal for health care services (1). In the beginning of the twenty first century, cardiovascular diseases are responsible for nearly half of the deaths in developed countries and 25% in developing countries. It is projected that, by the year 2020, such diseases will cause 25 million deaths every year, and be the primary cause of death in the world (2). According to the Cardiac Diseases and Risk Factors in Turkish Adults Report, cardiovascular diseases are the most common cause of death in our country for both men and women (3).

Protection from cardiovascular diseases is a topical, ever increasing and urgent health care necessity (4). In the Prospective Urban Rural Epidemiology study performed by the Turkish Metabolic Syndrome Association, with the effects of social factors on lifestyle and cardiovascular risk factors, and the incidence of these neither chronic nor contagious disease groups are found increasing in our country (1,5). While a decrease in the prevalence of such diseases is observed in developed countries, where primary and secondary precautions to the risk factors of coronary artery disease are applied with diligence, the average prevalence of such diseases is reported to increase for both genders in our country, and it is reported that the changes in the lifestyle of Turkish people have an important effect in this increase (4,6).

It is important to determine cardiovascular risk factors, using of primary protection measures for high risk individuals, and using of secondary prevention measures in individuals that are already sick (4,6). Lifestyle changes play an important role in primary and secondary prevention from cardiovascular diseases. Quitting smoking, regular physical activity, having a balanced body weight, and a regular diet are main goals in protection from cardiovascular diseases (7).

Nurses, dieticians and physiotherapists, who are all a part of the health care team, have important responsibilities in preventing of cardiovascular or

other chronic diseases, delaying the development of such diseases in high risk individuals, and reducing possible complications. Creating public awareness on such diseases, educating healthy and ill individuals, promoting healthy lifestyle habits, and helping with compliance to treatments in case of the disease presenting are among the main responsibilities of the health care team members (4,8).

For the health care team members to fulfill those responsibilities, they have to be educated and aware about cardiovascular and other chronic diseases starting from their college years. In the light of these facts, this study was planned to determine the knowledge levels of nursing, nutrition and dietetics, and physiotherapy and rehabilitation students, on cardiovascular risk factors and affecting factors.

Methods

The study was conducted between April-May 2013 with the participation of 665 students studying in the Nursing, Nutrition and Dietetics, and Physiotherapy and Rehabilitation departments of the health sciences faculty of a university who volunteered for the study. Data were collected by using a 10 item questionnaire developed by the r e sea rche r s i nc lud ing soc io -demograph ic characteristics, stories of cardiac diseases in the family or the student related to cardiovascular risk factors, smoking status, exercise status, and body mass index (BMI), together with the knowledge level on risk factors related to cardiovascular diseases (CARRF-KL) scale.

The CARRF-KL scale was developed and tested for validity and reliability by Arıkan et al. The scale consists of 28 items. While the first four items of the scale regard the properties of cardiovascular diseases, the likelihood of protection, and the age factor, 15 items question the risk factors (items 5, 6, 9, 11, 12, 14, 18, 19, 20, 23, 24, 25, 27, 28), and nine items question the results of changes in risk behavior (items 7, 8, 13, 15, 16, 17, 21, 22, 26).The items in the scale were presented to the participants in a true-false questionnaire composed of full sentences. The participants were asked to answer "Yes", "No", or "I don't know". Every "correct answer" corresponded to 1 point, and every "wrong answer" or "I don't know"

Pasli Gurdogan E et al. The Knowledge About Cardiovascular Risk Factors Among Students in a Faculty of Health Sciences

Page 25: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

81

statement corresponded to 0 points. The highest possible score in the scale was 28, and items 11-12-16-17-24-26 were scored so that affirmative answers gave 0 points while negatory answers gave 1 point (reverse coding). The total scores were calculated by giving 1 point to the rest of the affirmative answers. A higher score means a better level of knowledge. Arıkan et al found the Cronbach alpha value of the scale to be 0.76 (9). In this study the Cronbach alpha value was found to be 0.70.

Data were evaluated with the SPSS 16.0 program using percentages, average values, student’s t-tests, and one way analysis of variance (ANOVA). In order to compare significance of differences between groups, the Bonferroni multiple comparison test was used.

Results

The mean age of the students participating in the study was 20.76±1.76 (min: 18, max: 32). Among the participants, 81.8% were female, 31.7% were freshmen and 53.1 % were studying in the department of nursing. It was determined that 91.6% of the students do not smoke, 56.4% do not exercise regularly and 74.3 % have a normal weight according to BMI, 31.9% of the students have a family history of cardiac disease and 58.9% reported that they knew the risk factors associated with cardiovascular diseases (Table 1).

There were significant differences according to the grade that the students are studying (p=0.003), having a history of cardiac disease (p=0.013),

Euras J Fam Med 2014; 3(2):79-84

Table 1. Descriptive Characteristics and Comparison of the CARRF-KL Mean Scores (n=665)

Features n (%) CARRF-KLMean ± SD

p

Gender Female Male

544 (81.8)121 (18.2)

17.79 ± 2.9218.14 ± 2.39

0.23*

Grade 1st 2nd 3rd 4th

211 (31.7)178 (26.8)176 (26.5)100 (15.0)

17.32 ± 2.4717.87 ± 3.1218.14 ± 2.7618.47 ± 2.98

0.003**

Department Nursing Nutrition and Dietetics Physiotherapy and Rehabilitation

353 (53.1)178 (26.8)134 (20.2)

17.64 ± 3.3318.21 ± 1.8517.95 ± .41

0.079**

Smoking Status Smoking Not smoking

56 (8.4)609 (91.6)

17.64 ± 2.8817.88 ± 2.83

0.55*

Exercise status Exercises Does not exercise

290 (43.6)375 (56.4)

17.80 ± 2.9517.90 ± 2.75

0.671*

BMI Thin Normal weight Slightly overweight

90 (13.5)494 (74.3)81 (12.2)

18.04 ± 3.0717.92 ± 2.7717.25 ± 2.90

0.118**

Family history of chronic disease Present None

212 (31.9)453 (68.1)

18.25 ± 2.5017.67 ± 2.96

0.013*

History of chronic disease Present None

59 (8.9)606 (91.1)

18.52 ± 1.8917.79 ± 2.90 0.06*

Knowing cardiac risk factors Yes No Partially

392 (58.9)44 (6.6)229 (34.4)

18.32 ± 2.6115.795 ± 3.5517.46 ± 2.83

<0.001**

* Student’s t-test, ** One-Way ANOVA

Page 26: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

82

knowing the cardiovascular risk factors (p<0.001), and the mean CARRF-KL scores. According to this study, the CARRF-KL scores of the 4th grade students were higher than the other grades and scores of the students with a history of cardiac disease in the family were higher than the students who do not have a family history of cardiac disease. Scores of the students who know the cardiac risk factors were also higher than those who does not know the risks. In this study, a significant difference was not found in mean CARRF-KL scores according to gender, department, smoking status, exercising, BMI, and presence of chronic diseases among the students (Table 1).

The mean CARRF-KL score of the students was found to be 17.86±2.83 (Table 2). CARRF-KL total scores range was between 4 and 22.

Discussion

The mean CARRF-KL score of the students was found to be 17.86 ± 2.83. Arikan et al. reported in their study which recruited medical staff that the mean score obtained from the scale was 19.3±3.2. Tan et al. carried out with rural women that the mean score obtained from the scale was 13.05±6.93 (9, 10). Hacıalioğlu at al. (11) carried out with collage students, the knowledge of cardiac risk factors was at medium level. In another study carried out with high school students, it was determined that 55.6% had a medium level of knowledge regarding cardiac risk factors (12). It can be stated that those studying in health-related areas have a high level of knowledge of cardiovascular risk factors.

This study showed that the CARRF-KL scale scores increases while the students’ grade increases too. This study releaved that CARRF-KL scale scores of fourth grade students were higher than other students. In a study evaluating the level of knowledge of cardiovascular risk factors which was carried out with collage students, the senior students had higher levels of knowledge than the first grade students (11). This shows the importance of education in enhancing

the level of knowledge of cardiovascular risk factors.In our study, the CARRF-KL scale scores of the

students who had a family history of cardiac disease were significantly higher than the students who did not have a family history of cardiac disease. Tan et al. stated in a study that was conducted with women that CARRF-KL scale scores of the women who had a history of cardiac disease in the family were higher (10). Similarly, in another study including medical staff, it is found that people who had a family history of cardiac disease had higher CARRF-KL scale scores (9). Having a history of cardiac disease increases the level of knowledge of risks for other members of the family.

In our study, CARRF-KL scale scores of the students with a chronic disease were higher than those without a chronic disease, but the difference was not statistically significant. In a study conducted on patients with heart disease, patients identified very low levels of cardiovascular risk factors (13). It is expected that the interest in and awareness of people regarding chronic diseases should increase.

In this study, CARRF-KL scale scores of the students who knew about cardiovascular risk factors were found to be higher than those who did not know and those who knew partially. In a study carried out with medical students, it was stated that 41.7 % of the students in the early years of education have knowledge about the risk factors of cardiovascular diseases and also stated that this score is declined to 13.6% in the last year of education (14). This can be explained with the education of the students who study health sciences and therefore having a high level of knowledge about this subject.

Clinical nutrition and healthy eating habits play an important role on primary and secondary prevention of cardiovascular disease (15). Responsibilities and duties of dietitians are becoming more and more important each day on the treatment and prevention of cardiovascular diseases. Although there was no significant difference between the

Pasli Gurdogan E et al. The Knowledge About Cardiovascular Risk Factors Among Students in a Faculty of Health Sciences

Scale Possible maximum and minimum scores

Maximum and minimum scores in our study Mean ± SD Cronbach’s

Alpha

CARRF-KL 0-28 4-22 17.86 ±2 .83 0.70

Table 2. Distribution of CARRF-KL Mean Scores

Page 27: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

83

department of the students which they study and their CARRF-KL scores, the CARRF-KL scale scores of nutrition and dietetics department students were higher. This situation can be explained by the training about nutrition and exercise of Nutrition and Dietetics students that they have taken during their education.

In many industrialized countries, total calorie intake continues to increase while physical activity decreases and this causes the obesity epidemic. Obesity increases cardiovascular risk alone due to the structural changes that obesity cause on the heart. The trends that cause obesity are increasing while noticeable improvements happen on other risky behaviors and risk factors such as smoking (2, 16). In our study, 74.3% of the students had a normal weight. Although there was a significant difference, the students in the thin group had higher scores on the scale of CARRF-KL. In a study, it was expressed that there was no difference between the scores of the CARRF-KL and body mass index (10).

Most of the known risk factors for cardiovascular disease can be arranged with the primary prevention before the disease occurs. Preventing approaches such as nonsmoking and in case of smoking, quitting are among the aims of cardiovascular protection (17). In this study, no significant difference was found between smoking status and CARRF-KL scale scores. In a study, women who smoked had higher scores on the scale of CARRF-KL (10). 91.6% of the

students who participated in the study were not smoking. In the study carried out by Hacıalioğlu et. al. (11) 79.3% of the students were not smoking. Non-smoking is important for reducing the cardiovascular risk factors. In the last few years, policy on the restriction of smoking places in our country can be considered to be effective on reducing tobacco use.

Conclusion

In our study, the knowledge level of students about cardiovascular risk factors was found to be above the average. This study showed that the grade in which the students trained, the presence of cardiac disease in the family, and the status of knowing cardiovascular risk factors increases the level of knowledge in a positive way.

Cardiovascular disease is a disease group with high mortality and morbidity. Prevention from these diseases may be possible by fighting against the risk factors. Physicians, nurses, dietitians, physical therapists, who are members of the medical care team, play an important role on achieving and developing healthy life style habits such as healthy nutrition, quitting smoking and exercise behaviors within the society. Training programs to increase the level of awareness of cardiac risk factors can be recommended to medical care professionals working in primary health care.

Euras J Fam Med 2014; 3(2):79-84

References

1. Canpolat U, Tokgözoğlu L. Cardiovascular protection: what did happen in 2010? [in Turkish]. Türk Kardiyoloji Seminerleri 2011;11(1):115-26.

2. Gaziano JM. Kardiyovasküler hastalığın global morbiditesi [Global burden of cardiovascular disease]. In: Aslanger E, Şirinoğlu I, editors. Braunwald kalp hastalıkları [Braunwald’s heart disease a

textbook of cardiovascular medicine]. Istanbul (Turkey): Nobel Tıp Kitabevleri; c2007. p. 1-19. Turkish.

3. Onat A, Aydın M, Köroğlu B, Örnek E, Altay S, Çelik E, et al. TARF Survey 2011: mortality and performance in the long-term follow-up [in Turkish]. Türk Kardiyol Dern Arş 2012;40(50):117-21.

4. Türkmen E, Badır A, Ergün A. Coronary artery diseases risk factors: role of nurses on

primary and secondary prevention [in Turkish]. ACU Sağlık Bil Derg 2012;3(4):223-31.

5. Teo K, Chow CK, Vaz M, Rangarajan S, Yusuf S. The Prospective Urban Rural Epidemiology (PURE) study: examining the impact of societal influences on chronic noncommunicable diseases in low-, middle-, and high-income countries. Am Heart J 2009;158(1):1-7.

Page 28: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

84

Pasli Gurdogan E et al. The Knowledge About Cardiovascular Risk Factors Among Students in a Faculty of Health Sciences

6. Onat A, Ugur M, Cicek G, Ayhan E, Dogan Y, Kaya H, et al. The Turkish adult risk factor survey 2009: similar cardiovascular mortality in rural and urban areas [in Turkish]. Turk Kardiyol Dern Ars 2010;38(3):159-63.

7. Teyyareci Y, Aytekin S. Diettary patterns in primary and secondary prevention of cardiovascular disease [in Turkish]. Turkiye Klinikleri J Cardiol-Special Topics 2010;3(2):10-8.

8. International Council of Nurses (CH). Delivering quality, serving communities: nurses leading chronic care. International Nurses Day 2010. Geneva: ICN;2010.

9. Arıkan İ, Metintaş S, Kalyoncu C, Yıldız Z. The cardiovascular disease risk factors knowledge level (CARRF-KL) scale: a validity and reliability study. Türk Kardiyol Dern Arş 2009;37(1):35-40.

10. Tan M, Dayapoğlu N, Şahin ZA, Cürcani M, Polat H. Determining cardiovascular disease risk factors knowledge level of women living in rural area [in Turkish]. Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2013;2(3):331-41.

11. Hacıalioğlu G, Mert N, Deniz S, Orak E. The investigation of awareness of the students of a private university about myocardial infarction risk factors [in Turkish]. I.U.F.N. Hem Derg 2011;19(2):99-104.

12. Yadav KD, Wagle RR. Knowldge and attitude regarding major risk factors of cardiovascular diseases among 15-19 years old students of Kathmandu district. Health Prospect 2012;11(1):7-10.

13. Momtahan K, Berkman J, Sellick J, Kearns SA, Lauzon N. Patients’ understanding of cardiac risk factors: a

point-prevalence study. J Cardiovasc Nurs 2004;19(1):13-20.

14. Reiner Z, Sonicki Z, Reiner ET. The perception and knowledge of cardiovascular risk factors among medical students. Croat Med J 2012;53(3):278-84.

15. Stone NJ. Diet and nutritional issues. Ulker T, Yuksel A, Talay M (Eds.). In: Textbook of cardiovascular medicine. 3th ed. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins; 2007:13-26.

16. Samur G, Yıldız E. Obezite ve kardiyovasküler hastalıklar/hipertansiyon. Ankara: Klasmat Matbaacılık, 2008.

17. Türkmen E, Güven GS. Principles of primary prevention of cardiovascular diseases [in Turkish]. Hacettepe Tıp Dergisi, 2010;41(3):179-85.

Page 29: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

85

Current Position of Family Medicine in Undergraduate Medical Education in TurkeyTürkiye’de Aile Hekimliğinin Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimindeki Yeri

ABSTRACTAim: There is not a standard for undergraduate medical education in family medicine in Turkey. The

aim of this study was; (1) to define the present role of family medicine teachers in undergraduate medical education (2) to analyze the family medicine lectures in Turkey.

Methods: A standard questionnaire comprised of seven questions was administered to the medical teachers in 42 departments of Family Medicine. The questionnaire which was sent by e-mail contained questions about demographic data and an open question demanding the details of the lessons given by the medical teachers.

Results: Of the 122 medical teachers lecturing in 42 departments of Family Medicine, 99 (81%) responded the questionnaire. Forty-seven (47.5%) were male and 52 (52.5%) were female. The mean age±SD was 44.8±6.1. Of the medical teachers, 14 (14%) had no lectures at all, whereas 28 (28%) had lectures 10 hours or less a year. Medical school year distribution of lectures was: 1. year 42 (42%), 2. year 43 (43%), 3. year 49 (49%), 4. year 18 (18%), 5. year 10 (10%), 6. year 20 (20%). The number of teachers, lecturing only one medical year, were 33 (38%). The mean±SD of hours of total lectures was 35.6±58.4 with the maximum hours observed at the third year with 9.9±22.5. The least lecture hours was at the fifth year with 1.4±7.6 (mean±SD) followed by the fourth year 1.9±6.8 (mean±SD).

Conclusion: There is a necessity for defining and implementing the minimum standards for undergraduate medical education in Family Medicine in Turkey.

Keywords: undergraduate medical education, family practice, standards, Turkey

ÖZET

Amaç: Türkiye’de aile hekimliği için mezuniyet öncesi eğitim standardı yoktur. Bu çalışmanın amacı; aile hekimliği öğretim üye ve görevlilerinin mezuniyet öncesi tıp eğitimindeki mevcut rollerini tanımlamak ve Türkiye’de aile hekimliği derslerinin analizini yapmaktır.

Yöntemler: Yedi sorudan oluşan standart bir anket 42 aile hekimliği anabilim dalındaki öğretim üye ve görevlilerine uygulanmıştır. Elektronik posta ile gönderilen ankette demografik veriler ve öğretim üye ve görevlilerinin derslerinin detayları hakkında sorular mevcuttu.

Bulgular: Toplam olarak 42 aile hekimliği anabilim dalında ders vermekte olan 122 aile hekimliği öğretim üye ve görevlisinden 99’u (%81) anketi yanıtlamıştır. Kırk yedisi (%47.5) erkek ve 52’si (%52.5) kadındı. Ortalama yaş±SS 44.8±6.1’di. Öğretim üye ve görevlilerinin 14’ünün (%14) hiç dersi yokken, 28’inin de (%28) yılda 10 saat ve daha az dersi vardı. Derslerin tıp fakültesi yıllarına göre dağılımları: 1. yıl 42 (%42), 2. yıl 43 (%43), 3. yıl 49 (%49), 4. yıl 18 (%18), 5. yıl 10 (%10), 6. yıl 20 (%20) şeklindeydi. Sadece belirli bir yıla ders verenler 33 kişiydi (%38). Toplam ders saati ortalama±SS değeri 35.6±58.4 olup en fazla saatin 9.9±22.5 ile üçüncü yılda olduğu gözlenmiştir. En az ders saati 1.4±7.6 (ortalama±SS) ile beşinci sınıfta olup bunu 1.9±6.8 (ortalama±SS) ile dördüncü sınıf izlemekteydi.

Sonuç: Türkiye’de mezuniyet öncesi tıp eğitiminde aile hekimliğinin en az standardının belirlenip uygulanmasının gerekli olduğu görülmektedir.

Anahtar sözcükler: mezuniyet öncesi tıp eğitimi, aile hekimliği, standartlar, Türkiye

AUTHORS / YAZARLAR

Selcuk MistikDepartment of Family Medicine, Erciyes University Medical Faculty, Kayseri, Turkey

Dilek ToprakDepartment of Family Medicine, Sisli Etfal Training and Research Hospital, İstanbul, Turkey

Gulsen Ceyhun PekerDepartment of Family Medicine, Ankara University Medical Faculty, Ankara, Turkey

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinProf. Dr. Selcuk MistikErciyes University Medical Faculty Department of Family Medicine, TR-38039, Kayseri, TurkeyE-mail: [email protected] of submission: 17.03.2014 / Date of acceptance: 04.06.2014

Page 30: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

86

Introduction

There is no doubt that Family Medicine as a medical specialty has a particular role in the medical systems of many countries of the world. However, it has been stated that in countries where Family Medicine is less a career option, it will not be regarded as a required clinical experience during medical school. In addition, even in countries where a Family Medicine clerkship (undergraduate rotation) has been implemented, there is no standardization in terms of time, length of content of this rotation and these may vary remarkably between medical schools inside one country and between countries (1).

Medical education must change according to the changing healthcare needs of the society, thus primary care in general and family medicine in particular is assuming an expanding role in undergraduate medical education (2,3). There are many reports on the status of Family Medicine clerkship (4-8). However, Family Medicine education is not always available as clerkships. This is as well true for the current Family Medicine education in Turkey.

The first department of Family Medicine in Turkey has been established in 1993 and currently there are 42 departments of Family Medicine in 73 medical schools of Turkey. The number of medical schools and Family Medicine departments are increasing very rapidly. Family Medicine has been supported by the Ministry of Health by Health Reform which started in 2003. Most of the practicing physicians in Turkey are family physicians, with only about 2000 being family medicine specialists. Even with these positive advances, the current position of Family Medicine in undergraduate medical education still requires efforts to make.

The aim of this study was; (1) to define the present role of family medicine teachers in undergraduate medical education (2) to analyze the family medicine lectures in Turkey.

Methods

Subjects: Teachers in family medicine in Turkey were

included in the study. Of the 122 family medicine teachers in Turkey working at 42 departments of

Family Medicine, 99 (%81) have completed the questionnaire. The study was performed between June and December 2012. The latest list of Family Medicine Departments of Universities obtained from the Higher Education Council of Turkey was used at the commence of the study.

Teachers in family medicine consist of lecturers, assistant professors, associate professors and professors who work at the departments of Family Medicine, where undergraduate education is available. Family medicine teachers, who work at training and research hospitals and were involved in postgraduate training, were not included in this study.

Erciyes University Medical Faculty Ethical Committee has approved this study.

Questionnaire: A questionnaire comprised of 11 questions has

been administered to teachers in family medicine. The questionnaire included questions about demographic data, which included age, academic service years, gender, marital status, academic title and the name of workplace. A detailed question including the open name of the lectures given, the medical school year, the duration of the lecture and whether the lecture was mandatory or elective was the major source of data used in this study.

Analysis of the lectures: The lecturers were asked to state the kind of the

lecture as: theoretical, practical, whether in a lesson committee or as a particular clerkship. In order to make a detailed analysis of the lectures, 15 themes defined by Tandeter H. et al. has been used. 1 More items are added to make a full coverage of the lectures as follows:

1. Introduction to FM/GP as a specific medical discipline. Principles of Family Medicine: Continuity, comprehensiveness, coordination of care

2. Holistic approach. Bio-psycho-social model 3. Management of diseases at early,

undifferentiated stage. Dealing with uncertainty4. Communication skills: with patient, with

patient’s relatives, and with ‘difficult ’ patients5. Management of multiple health problems,

identifying priorities6. Decision making based on prevalence and

incidence of target

Mistik S et al. Current Position of Family Medicine in Undergraduate Medical Education in Turkey

Page 31: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

87

7. Prevention and health promotion, patient education

8. Patient-centeredness 9. Consulting skills — stages of a consultation 10. Chronic care, management of chronic

diseases and health problems, diabetes/hypertension/ chronic ischaemic heart disease/obesity

11. The family as a source of disease and resource of care; family context; genograms; family life cycle

12. The specific characteristics of healthcare in FM: all ages, male and female, curative care, prophylactic care, emergencies

13. Community orientation; community centred care; community needs assessment

14. Most common presenting symptoms ‘and problems’ in family practice

15. Interface of primary and secondary care: Referrals, gate keeping, advocacy

16. History taking and physical examination 17. Clinical skills laboratory18. Care of the patient at home19. Family planning20. Sexual health21. Obstetrics and gynaecological diseases 22. Care of the old patient23. Reading and evaluating articles, evidence

based medicine, research24. Alternative and complementary medicine25. Use of laboratory in Family Medicine26. Patient recordsStatistical analysis: The distribution of the data was evaluated by

Shapiro-Wilk test. Mann-Whitney test was used to define the differences between academic service years, the duration of the establishment the department and lecturing status. Chi-squared test was used to define the significance between academic

title, gender, marital status and having lectures. Kruskal-Wallis test was used to define the difference between academic title and the lecture hours. Spearman correlation analysis was used to define the correlation between academic service years and the lecture hours. P<0.05 was considered statistically significant.

Results

Medical teachers’ characteristics:Ninety-nine medical teachers out of 122 (81.1%)

were enrolled in the study. Of the medical teachers, 52.5% (52) were women and 47.5% (47) were men. The mean age ±SD was 44.8±6.1 (range 33-66) years. Seventy-nine percent (79) were married and 20% (20) were single. Of the medical teachers 14.1% (14) were lecturers, 35.4% (35) were assistant professors, 36.4% (36) were associate professors, and 14.1% (14) were professors. The mean ±SD of academic service years was 8.3±6.7 (range 0.3-44). Of the 42 departments of Family Medicine, 40 (95.2%) were included in the study.

Lecturing status:Overall, 85 (85.8%) (95% confidence interval

(CI)) = (77.4-92.1) medical teachers were lecturing. Of the medical teachers, 14 (14.1%) had no lectures at all, whereas 28 (28.2%) had lectures 10 hours or less a year. Medical school year distributions of lectures were: 1. year 42 (42.4%), 2. year 43 (43.4%), 3. year 49 (49.4%), 4. year 18 (18.1%), 5. year 10 (10.1%), 6. year 20 (20.2%) (Table1). The teachers lecturing only one medical year were 33 (38%). Of these, first year were 5 (5.8%), second year 3 (3.5%), third year 11 (12.9%), forth year 5 (5.8%), fifth year 4 (4.7%) and sixth year 5 (5.8%). The mean±SD of hours of total lectures was 35.6±58.4 with the maximum hours observed at the third year with 9.9±22.5. The least lecture hours was at the fifth year

Euras J Fam Med 2014; 3(2):85-90

Table 1. Distribution of lectures in medical school yearsLectures* n % Mean Median SD** Min*** Max****1. year 42 42.4 25.7 13.5 32.6 1 1382. year 43 43.4 17.0 11.0 19.2 1 903. year 49 49.4 20.0 10.0 28.8 2 1694. year 18 18.1 10.6 6.0 13.2 1 485. year 10 10.1 14.3 9.0 20.8 1 726. year 20 20.2 20.5 4.0 47.8 2 160Total 85 85.8 41.5 16.0 61.1 1 274*Lectures: includes the sum of practical and theoretical lessons, **SD: Standard deviation, ***Min: Minimum, ****Max: Maximum

Page 32: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

88

with 1.4±7.6 (mean±SD) followed by the fourth year 1.9±6.8 (mean±SD). The distributions of the duration of lectures are given at Table 2.

There was no statistical significance between academic service years, the duration of the establishment of the department, academic title, gender, marital status and having lectures (p>0.05). There was a correlation between the total lecture hours at the third year, the total lecture hours and academic service years (p<0.05). Men have more lectures at the sixth year (p<0.05).

Table 2. Duration of total lectures

Hours Frequency % Valid %

Cumulative %

10 and less 33 33.3 38.8 38.811-20 19 19.2 22.4 61.221-30 5 5.1 5.9 67.131-40 6 6.1 7.1 74.141-50 6 6.1 7.1 81.251-60 1 1.0 1.2 82.4More than 60 15 15.2 17.6 100.0Missing 14 14.1Total 99 100.0

Properties of lectures:The first three years of medical education does

not include clerkships. Although the 4th, 5th and 6th years are consisted of clerkships, some of the forth year lectures are not in the form of clerkships. Eighteen teachers (18.1%) were lecturing the 4th year from 6 medical schools, where none of the lectures were in the form of Family Medicine clerkships. At one of the six medical schools where there were lectures for the forth year, the lectures were elective.

When fifth years were evaluated for the presence of Family Medicine clerkships, there were clerkships at 5 medical schools (12.5%) with 10 teachers (10.1%) lecturing. The clerkships were 3 weeks at one medical school, 2 weeks at three and 1 week at the remaining. There were 8 medical schools (20.0%) where Family Medicine clerkship existed at the sixth year. The duration of these clerkships were 2 weeks at two schools, 4 weeks at four medical schools and 6 and 8 weeks at the remaining medical schools. In total, 20 teachers (20.2%) were lecturing at the sixth year.

Analysis of the lectures:The details of the lectures are given at Table 3.

The most common lectures in the first year were principles, communication skills and prevention,

followed by consulting skills. In the second year, prevention and principles was followed by the family properties. Prevention was the leading lecture in the third year. Most common symptoms and consulting skills followed prevention. In the forth year, history taking and physical examination lectures were the most commonly observed lectures. Consulting skills and principles followed this. In the fifth year, prevention, principles and preventive care were the commonest lectures. The sixth year’s most common lectures were the family properties followed by principles and most common symptoms. When all of the years are considered, the third year’s lectures of prevention, most common symptoms and consulting skills were the leading lectures.

Discussion

This study is the analysis of all the present lectures of Family Medicine nationwide. Our study demonstrated that: (1) most of the lectures were in the third year of medical school (2) there were few clerkships of Family medicine in medical schools, (3) the majority of medical teachers had lectures 20 hours or less.

This is the first study in the literature reporting the full content and type of lectures in Turkey. The limitation of this study was that it was not able to categorize and compare the lectures in clerkship programs. In contrast, almost all kinds of lectures were scattered to all years of medical education.

The general secretary of WONCA (World Organization of National Colleges, Academies and Academic Associations of General Practitioners/ Family Physicians) Europe has stated in the 11.th National Congress of Family Medicine which was held in Turkey that Family Medicine must find a position in the medical school curriculum as much as possible. However, the strong influence of Family Medicine in the medical school’s curriculum has not been obtained in all European countries or around the world. 1 Our study was compliant with these where the lectures were minimal in most medical schools and the lectures were scattered to all medical years.

EURACT (European Academy of Teachers in General Practice and Family Medicine) has suggested that medical schools across Europe include primary care rotations in their undergraduate studies (1). In

Mistik S et al. Current Position of Family Medicine in Undergraduate Medical Education in Turkey

Page 33: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

89

accordance with the Health Reform Project, The Ministry of Health of Turkey also suggests that the first step training of Family Medicine, which includes the principles of Family Medicine, should be included in the sixth year clerkship in the medical schools. In this context, this study showed that there were clerkships at the sixth year in only 8 (10.9%) of the 73 medical schools in Turkey.

In a study performed in Israel, 51 teaching objectives for the Family Medicine Clerkship in medical schools were generated. The most important objective was stated as ‘common problems in primary care’, followed by ‘recognition of the biopsycho- social model’ and ‘understanding the doctor-patient relationship’ (2). Common problems in primary care have also been placed first by some other authors (9-11). However in our study, common symptoms and problems in primary care was not the most common lectures, but one of the most frequent lectures in the third and sixth years.

The Society of Teachers of Family Medicine stated that at the end of Family Medicine clerkship, each student should be able to; 1. Discuss the value of the provision of primary care by family physicians to

any health care system, 2. Assess, formulate a differential diagnosis, and propose initial evaluation and management for patients with common acute presentations, 3. Manage a chronic illness follow up visit for patients with common chronic diseases, 4. Develop an evidence-based health maintenance plan for a patient of any age or either gender, 5. Discuss the major components of family medicine care, 6. Demonstrate competency in advanced history taking, communication, physical examination, and critical thinking skills (5). If we compare the current lecture status with these competencies, yet it may not be able to achieve them in many medical schools in Turkey.

In a survey, the ADFM (Association of Depart- ments of Family Medicine) member departments have stated the necessity of Family Medicine clerkship duration as 4 weeks (32%), 6 weeks (45%) and 8 weeks (11%) (6). These clerkship durations may all be possible with the condition that sixth year clerkships are accepted by the faculty administrations in Turkey.

It has been stated that teaching of medical students in general practice and community settings accounts for up to 15% of the undergraduate medical

Euras J Fam Med 2014; 3(2):85-90

Table 3. Classification of total lectures according to itemsNumber of lecturesNumber of lecturesNumber of lecturesNumber of lecturesNumber of lecturesNumber of lectures

Lecture Items 1. year 2. year 3. year 4. year 5. year 6. year1. Principles 18 21 19 3 7 202. Biopsychosocial model 3 3 7 1 1 33. Management of disease 1 5 9 1 144. Communication skills 18 7 7 1 25. Multiple health problems 16. Decision making 4 27. Prevention 16 31 64 11 148. Patient centeredness 1 79. Consulting skills 15 9 24 3 1 1010. Chronic care 1 12 7 1211. The family 9 20 22 4 2212. Characteristics of healthcare 6 4 3 113. Community orientation 114. Most common symptoms 4 5 35 1 7 1815. Referrals, gate keeping 1 1 216. History, physical examinations 7 12 15 13 1 417. Clinical skills 6 10 13 118. Home care 1 3 6 1 219. Family planning 1 2 2 120. Sexual health 1 4 2 121. Obstetrics/gynaecology 4 5 6 722. Geriatric care 1 2 11 1 2 523. Literature evaluation 2 3 5 1 1 324. Complementary medicine 1 2 225. Laboratory use 1 226. Patient records 6 3 9 8

Page 34: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

90

curriculum in London medical schools, each school working with up to 600 General Practice teachers and 400 teaching general practices (12). This condition may only be a future will for most of the European countries and Turkey.

The current factors defining the status of Family Medicine lectures in medical schools in Turkey are; the gaps in the curriculums, the availability of obtaining clerkships, the priorities and necessities of medical school education determined by the administrators, and the number of Family Medicine teachers in each medical school. This study showed the necessity of both more medical teachers in Family Medicine and more clerkships. A mandatory clerkship in Family Medicine in the sixth year may be the first step in overcoming the barriers.

Conclusion

This study demonstrated that there is a wide

range of lectures scattered to all years of medical school rather than in a clerkship program in Turkey. The data of this study suggests that in medical schools where lectures are very few, a clerkship program may overcome this negative situation. There is a necessity for defining and implementing the minimum standards for undergraduate medical education in Family Medicine in Turkey.

Acknowledgement

Authors have no financial or proprietary interest in any instrument or products used in this study. This study has been presented as an oral presentation at the WONCA 2013 Prague 20th World Conference. The authors would like to thank Assistant Professor Ferhan Elmali from Erciyes University Medical Faculty Department of Biostatistics for his assistance in statistical analysis.

Mistik S et al. Current Position of Family Medicine in Undergraduate Medical Education in Turkey

1. Tandeter H, Carelli F, Timonen M, Javashvili G, Basak O, Wilm S, et al. A 'minimal core curriculum' for Family Medicine in undergraduate medical education: a European Delphi survey among EURACT representatives. Eur J Gen Pract 2011;17(4):217-20.

2. Milman U, Alperin M, Reis S, Van-Ralte R, Hermoni D. Determining teaching objectives for the family medicine clerkship in medical school--an Israeli national Delphi survey. Isr Med Assoc J 2001;3(12):978-81.

3. Richards RW, Henry RC. Community partnerships: educational linkages to increase the number of primary care practitioners. Acad Med 1993;68(8):594-6.

4. Wilson MA, Blondefield PJ. Teaching "doctoring": a model curriculum for family medicine. J Am Osteopath Assoc 2007;107(1):30-4.

5. Chumley H. The family medicine clerkship core content curriculum. Ann Fam Med 2009;7(3):281-2.

6. Manyon A, Hobbs J. Family Medicine clerkship, tracks, and faculty support for Family Medicine education in departments of Family Medicine: an update. Ann Fam Med 2010;8(5):469-70.

7. Rosenthal TC, Hobbs J, James P, Newton W. The current status of medical student education in Family Medicine. Ann Fam Med 2005;3(6):559-60.

8. Davis AK, Stearns JA, Chessman AW, Paulman PM, Steele DJ, Sherwood RA.

Family medicine curriculum resource project: overview. Fam Med 2007;39(1):24-30.

9. Robbins AS, Cope DW, Campbell L, Vivell S. Expert ratings of primary care goals and objectives. J Gen Intern Med 1995;10(8):429-35.

10. Freeling P. Objectives and students' learning in general practice. Med Educ 1982;16(4):212-8.

11. Kamien M, MacAdam DB. Are departments of general practice in medical schools really needed?. Med J Aust 1991;154(7):461-4.

12. Rosenthal J, Stephenson A. General practice: the future teaching environment - a report on undergraduate primary care education in London. Br J Gen Pract 2010;60(571):144.

References

Page 35: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

91

Obez Çocuklar Daha mı Mutsuz? Depresyon, Beden Algısı ve Kaygı DurumlarıAre Obese Children Unhappy? State of Depression, Body Image and Anxiety

ÖZETAmaç: Obezite vücutta aşırı yağ depolanması ile ortaya çıkan, fiziksel ve ruhsal sorunlara yol

açabilen bir enerji metabolizması bozukluğudur. Çocukluk yaşlarında başlayabilen obezite, morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde etkilemesinin yanısıra son derece ciddi sosyal ve ekonomik boyutları olan bir sorundur. Bu çalışmada, 7-12 yaş grubu obezitesi olan ve olmayan çocukların depresyon, kaygı durumu ve beden algısı açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır.

Yöntemler: Çalışmaya basit rastgele yöntem ile belirlenen iki ilköğretim okulunda öğrenim gören çocuklar dahil edilmiştir. Çocuklara cinsiyetleri, doğum tarihleri, boy ve kilo ölçümlerinin kaydedileceği bir form ile Sürekli Kaygı Ölçeği, Çocuk Depresyon Ölçeği ve Vücut Algısı Ölçeğinden oluşan anket formu dağıtılmıştır. Tüm çocukların vücut kitle indeksi persentil değerleri hesaplanmıştır.

Bulgular: Çalışmaya 197 kız (%44,8), 243 erkek (%55,2) olmak üzere 440 çocuk dahil edilmiştir. Kız ve erkek çocuklar arasında depresif belirti düzeyleri açısından anlamlı bir fark bulunmamaktadır. Çocuk Depresyon Ölçeğinden alınan puan ortalaması 6.96 ± 5.50 olup; zayıf, kilolu ve obez gruplar arasında anlamlı bir fark görülmemektedir (p=0,86). Kızların Sürekli Kaygı Ölçeği puanı erkeklere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,01). Yaş grupları arasında Vücut Algısı Ölçeği puan ortalamaları anlamlı olarak farklıdır.

Sonuç: Obezite ve ruhsal sorunlar arasındaki neden-sonuç ilişkisi ve boyutları halen netlik kazanmamıştır. Çalışma grubumuzda da obezite ile depresyon, kaygı ve beden algısı arasında bir ilişki bulunamamıştır.

Anahtar kelimeler: çocuk, obezite, depresyon, kaygı, beden algısı

ABSTRACTObjective: Obesity is an energy metabolism disorder in which excess body fat has accumulated and

it may cause physical and psychological problems. Obesity may start early in childhood and although it has an effect on morbidity and mortality, it also has serious social and economic aspects. The aim of this study is to compare depression, anxiety and body image of obese and normal weight children, 7 to 12 year of age.

Methods: Children from 2 different primary schools were recruited to the study. Questionnaires that included information about their gender, birth date, height, weight and Trait Anxiety Inventory, Child Depression Inventory and Body Image Questionnaire were distributed to the children. Percentiles of Body Mass Index were calculated.

Results: There were a total of 440 children; 197 (44.8%) girls and 243 (55.2%) boys, in the study. Child Depression Inventory scores were not different between genders. The mean CDI score was 6.96 ± 5.50 and there was not any difference between normal, overweight and obese children (p= 0.86). Trait Anxiety Inventory scores were higher in girls (p=0.01). The mean Body Image Questionnaire scores were statistically different among age groups.

Conclusion: It is not still clear the reason-result relation of obesity and pschological problems. In our study group, we did not find any relation between obesity and depression, anxiety and body image.

Keywords: child, obesity, depression, anxiety, body image

AUTHORS / YAZARLAR

Pınar DorukAile Hekimliği Kliniği, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

Hülya YıkılkanAile Hekimliği Kliniği, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

Nurcan Akbaş GüneşAile Hekimliği Kliniği, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

Cenk AypakAile Hekimliği Kliniği, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

Süleyman GörpelioğluAile Hekimliği Kliniği, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinUzm. Dr. Hülya Yıkılkan Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği İrfan Başbuğ Cad, Dışkapı, AnkaraE-mail: [email protected] Date of submission: 01.04.2014 / Date of acceptance: 04.06.2014

Page 36: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

92

Giriş

Obezite vücutta aşırı yağ depolanması ile ortaya çıkan, fiziksel ve ruhsal sorunlara yol açabilen bir enerji metabolizması bozukluğudur (1). Obezite oluşumunda pek çok faktör rol oynamaktadır. Bunların başında; beslenme alışkanlıkları, ayaküstü atıştırma, enerji içeriği yoğun besin grupları tüketme, yetersiz aktivite, genetik yatkınlık, düşük yağ oksidasyonu, psikolojik stres, sosyoekonomik durum gelmektedir (2).

Çocukluk yaşlarında başlayan ve ileri yaşlarda devam eden obezite; morbidite ve mortaliteyi önemli ölçüde etkilemesinin yanısıra, son derece ciddi sosyal ve ekonomik boyutları da olan bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) obeziteyi global bir epidemi olarak nitelendirmektedir (3). Dünyada 5-17 yaş grubu her 10 çocuktan biri kiloludur ve bunların 30-45 milyonunda ciddi obezite problemi mevcuttur (4). Çocukların yaşam tarzında bir iyileştirme yapılmadığı takdirde obezite yakın gelecekte en akut sağlık sorunu haline gelecektir.

Gelişmiş ülkelerdeki sağlık harcamalarının %2 ile %8’inden hatta bazı ülkelerde %15’ inden sorumlu olan obezite, artık günümüzde kozmetik bir sorunun ötesinde bir hastalık olarak ele alınmaktadır. Obezite, psikosomatik bir hastalık olarak kabul edilmekte, tedavisinde çok boyutlu bir terapi yaklaşımının gerekli olduğu ileri sürülmektedir (5). Obezite ile ilgili harcamaların çoğu, obezitenin neden olduğu fiziksel ve psikolojik hastalıklar ile ilgilidir (4). Ayrıca toplumların obezlere yönelik önyargıları ve genel olumsuz bakış açısı, bu grubun iş bulma güçlüğü yaşamasına ve daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmalarına neden olarak obezitenin toplumsal maliyetini artırmaktadır (6,7).

Bu çalışmada, 7-12 yaş grubu obezitesi olan ve olmayan çocukların depresyon, kaygı durumu ve beden algısı açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır.

Yöntemler

Çalışma, çocuklarda Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ile depresyon, kaygı ve vücut algısı ilişkisini araştırmak amacıyla Eylül-Kasım 2012 tarihleri arasında yürütülmüş olan tanımlayıcı bir araştırmadır. İl Milli Eğitim Müdürlüğünden gerekli izinler alın-mıştır. Araştırmanın örneklem seçiminde tabakalama

yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın yürütülmesi amacıyla sosyoekonomik seviyesi farklı olan 2 ilçeden, İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından basit rastgele yöntem ile birer ilköğretim okulu belirlenmiştir. Belirlenen okullarda mevcut olan 1, 2, 3, 4 ve 5. sınıflardan birer tanesi şans eseri seçilmiş ve anketler öğretmenleri tarafından öğrencilere dağıtılmıştır. Anket formunu eksik dolduran veya hiç doldurmayan 60 öğrenci çalışma dışı bırakılarak, toplamda dağıtılan 500 anketin 440’ı çalışmaya dahil edilmiştir (%88). Çalışmaya hastanemiz etik kurulu onay vermiştir.

Tüm öğrencilere çocukların cinsiyetleri, doğum tarihleri, boy ve kilo ölçümlerinin kaydedileceği bir form ve Sürekli Kaygı Ölçeği (SKÖ), Çocuk Depresyon Ölçeği (ÇDÖ) ve Vücut Algısı Ölçeği (VAÖ)’nden oluşan anket formu dağıtılmıştır.

Obezite değerlendirmesinde, her çocuk için VKİ değeri [vücut ağırlığı (kg)/ boy2(m2)] belirlenmiştir. Olcay Neyzi ve arkadaşlarının belirlediği Türk çocukları için VKİ persentil değerleri esas alınarak tüm çocukların VKİ’ye göre persentil değerleri hesaplanmıştır. VKİ persentil değeri ≤ %5 olanlar zayıf, % 5-84 arası normal, %85-94 arası fazla kilolu,%95 ve üzeri obez kabul edilmiştir.

Anket Formunda Kullanılan Ölçekler:Sürekli Kaygı Ölçeği (SKÖ): Spielberg

tarafından 1973 yılında geliştirilmiş bir özbildirim ölçeğidir. Türkiye için geçerlik-güvenilirliği Özusta tarafından 1995 yılında yapılmıştır (8). Ölçek 20 sorudan oluşmakta, cevapları (1) Hemen hiçbir zaman, (2) Bazen, (3) Çok zaman ve (4) Hemen her zaman, şeklinde sınıflandırılmaktadır. Ölçekten alınan 35 puan ve altı normal kabul edilirken, 36 ve 41 puan arası hafif kaygı seviyesini, 42 puan ve üzeri yüksek kaygı seviyesini göstermektedir.

Vücut Algısı Ölçeği (VAÖ): Secard ve Jurard tarafından 1953 yılında geliştirilmiştir. Geçerlik ve güvenilirliği Hovardaoğlu tarafından1993 yılında yapılmıştır (9). Ölçek 40 sorudan oluşmakta, her bir madde için “Hiç beğenmiyorum”, “Beğenmiyorum”, “Kararsızım”, “Beğeniyorum” ve “Çok beğeniyo-rum” şeklinde 1’den 5’e kadar puan verilmektedir. Ölçeğin toplam puanı 40 ile 200 arasında değişmekte olup, kesme puanı 135’tir. Alınan puanın yüksekliği doyum düzeyinin yüksekliğini göstermektedir.

Doruk P ve ark. Obez Çocuklar Daha mı Mutsuz? Depresyon, Beden Algısı ve Kaygı Durumları

Page 37: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

93

Euras J Fam Med 2014; 3(2):91-98

Ölçekten 135 puanın altında alanlar, vücut algısı düşük olarak tanımlanmıştır.

Çocuk Depresyon Ölçeği (ÇDÖ): Kovacks tarafından 1985 yılında geliştirilmiştir. Geçerlik ve güvenilirlik çalışması Öy tarafından 1991 yılında yapılmış olan bir tarama ölçeğidir (10). Ölçek toplam 27 maddeden oluşmaktadır. Her maddede çocuğun son iki haftasını değerlendirerek, aralarından seçim yapacağı üç cümle bulunmaktadır. Her cümle seti çocukluk depresyonunun belirtilerine ilişkin ifadeler içermektedir (örneğin, uyku ve iştah problemleri, disfori gibi ). Verilen cevaplara 0 ile 2 arasında değişen puanlar verilmektedir. Ölçekten alınabilecek en yüksek puan 54'tür. Toplam puanın yüksek olması depresyon düzeyinin ya da şiddetinin yüksekliğini göstermektedir. Ölçeğin kesme puanı 19'dur.

İstatistiksel analizSonuçlar ortalama ± standart sapma ya da sayı

(%) olarak ifade edilmiş t ir. Gruplar arası karşılaştırmalarda normal dağılım gösteren değişkenler için bağımsız gruplarda t testi, ikiden fazla grup arası karşılaştırmalarda tek yönlü ANOVA testi; varyansların homojen olmaması durumunda Kruskal Wallis testi kullanılmıştır. Kategorik verilerin gruplar arası karşılaştırmasında ise ki-kare testi kullanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık için p<0,05 kabul edilmiştir.

Bulgular

Çalışmaya 440 çocuk dahil edilmiştir. Çocukların yaşları 7 ve 12 arasında değişmekte olup, ortalama yaş 8,84±1,64 yıldır. Çocukların vücut ağırlıklarının ortalaması 33,1±9,4 kg (minimum:18 kg ve maksimum: 70 kg); boy ortalaması 135,5 ± 13,1 cm (minimum: 105 cm ve maksimum: 175 cm) bulunmuş tur. Çalışmaya al ınan çocukların demografik özellikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Çalışmada kullanılan anket formunu, çocukların %54,3’ü (n=239) kendisi tek başına, %32,7’si (n=144) annesi, %8,9’u (n=399) babası ile doldurmuştur.

Cinsiyetlere göre bakıldığında, kız ve erkek çocukların vücut ağırlığı ortalamaları sırasıyla 32,3±8,9 kg ve 33,7±9,7 kg’dır. Kız ve erkek çocukların vücut ağırlığı ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır

(p=0,11). Kız çocukların boy ortalaması (134,8±13,8 cm) ile erkek çocukların boy ortalaması (135,2±12,5 cm) arasında da istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır (p=0,74). Tüm çocuklar içinde fazla kilolu ve obez erkeklerin oranı, fazla kilolu ve obez kızların oranından fazladır (sırasıyla %21,4 ve %10,7) (p=0,001).

Tablo 1. Çalışmaya alınan çocukların demografik özellik-leri

Demografik özelliklerDemografik özellikler n %

Cinsiyet Kız 197 44,8Cinsiyet

Erkek 243 55,2

Yaş7 yaş 117 26,6

Yaş8 yaş 100 22,7

Yaş

9 yaş 101 23,0

Yaş

10 yaş 28 6,4

Yaş

11 yaş 48 10,9

Yaş

12 yaş 46 10,4VKİ* persentildeğerlerine görekilo

Zayıf 11 2,5VKİ* persentildeğerlerine görekilo

Normal 288 65,5

VKİ* persentildeğerlerine görekilo Fazla kilolu 80 18,2

VKİ* persentildeğerlerine görekilo

Obez 61 13,8*VKİ: Vücut Kitle İndeksi

ÇDÖ’den alınan ortalama puan 6,9±5,5 (minimum: 0, maksimum: 36) puan olarak bulunmuştur. VKİ persentiline göre obez olan çocuklar dışında diğer gruplar incelendiğinde, zayıf olanlardan fazla kilolu olanlara doğru depresyon ölçeği ortalama puanı artmaktadır. Ancak, tüm gruplar incelendiğinde depresyon ölçeğinden alınan ortalama puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p=0,86). VKİ persentil- lerine göre ortalama depresyon puanı dağılımları Tablo 2’de gösterilmiştir.

Cinsiyete göre değerlendirildiğinde, kız ve erkek çocuklar arasında depresyon puanı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p=0,08). Depresyon ölçeğinden alınan puanlar yaş gruplarına göre incelendiğinde, yaş arttıkça depresyon puanları da artmaktır. Gruplar arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,001). Yaş gruplarına göre ortalama depresyon puanı dağılımları Tablo 2’de gösterilmiştir.

Page 38: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

94

Tablo 2. Cinsiyet, yaş ve vücut kitle indeksi (VKİ) persen-tillerine göre depresyon ölçeği ortalama puanlarının dağılımı

Ortalama puan ± SS p

Cinsiyet Kız 6,46 ± 5,330,08

Cinsiyet

Erkek 7,37 ± 5,610,08

Yaş (yıl) 7-8 yaş 5,78 ± 4,65

0,001

Yaş (yıl)

9-10 yaş 7,73 ± 5,41 0,001

Yaş (yıl)

11-12 yaş 8,64 ± 6,74

0,001

VKİ* persentildeğerlerine göre

Zayıf 5,73 ± 4,42

0,86

VKİ* persentildeğerlerine göre

Normal 7,02 ± 5,310,86

VKİ* persentildeğerlerine göre Fazla kilolu 7,11 ± 6,47

0,86

VKİ* persentildeğerlerine göre

Obez 6,72 ± 5,26

0,86

*VKİ: Vücut Kitle İndeksi SKÖ’den alınan ortalama puan 48,9±7,1

(minimum: 26, maksimum: 78 ) puandır. VKİ’ye göre gruplandırdığımız tüm çocukların ortalama kaygı puanı yüksek olmakla birlikte; gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,20). Cinsiyete göre incelendiğinde kız çocukların kaygı düzeyi erkeklerden daha yüksektir (p=0,01). Tüm yaş gruplarının ortalama kaygı puanı yüksek olmakla birlikte yaş artışı ile kaygı ölçeği puanları arasında anlamlı bir ilişki görülmemektedir (p=0,76). Cinsiyet, yaş ve VKİ persentillerine göre SKÖ ortalama puanlarının dağılımı Tablo 3’de gösterilmiştir.

Tablo 3. Cinsiyet, yaş ve vücut kitle indeksi (VKİ) persen-tillerine göre sürekli kaygı ölçeği ortalama puanlarının dağılımı

Ortalama puan ± SS p

Cinsiyet Kız 49,86 ± 7,010,01

Cinsiyet

Erkek 48,25 ± 7,180,01

Yaş (yıl) 7-8 yaş 48,84 ± 6,82

0,76

Yaş (yıl)

9-10 yaş 49,36 ± 7,75 0,76

Yaş (yıl)

11-12 yaş 48,74 ± 7,05

0,76

VKİ* persentildeğerlerine göre

Zayıf 52,00 ± 10,56

0,20

VKİ* persentildeğerlerine göre

Normal 49,01 ± 6,880,20

VKİ* persentildeğerlerine göre Fazla kilolu 49,46 ± 7,26

0,20

VKİ* persentildeğerlerine göre

Obez 47,59 ± 7,38

0,20

*VKİ: Vücut Kitle İndeksi

VAÖ sonuçları incelendiğinde, çocukların hiçbirinin kesme puanı olan 135’in altında puan almadığı görülmektedir. Alınan VAÖ ortalama puanları açısından zayıf, normal, fazla kilolu ve obez çocuk grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır (p=0,48). Cinsiyetler açısından incelendiğinde, her iki cinsiyet grubunda da VAÖ puanları yüksektir ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,18). Çocukların VAÖ ortalama puanları yaş gruplarına göre incelendiğinde, 9-10 yaş grubunun ortalama puanının diğer yaş gruplarından daha düşük; 7-8 yaş grubunun ortalama puanının daha yüksek olduğu dikkati çekmektedir. Gruplar homojen olarak dağılma-dığından, ortalamaların karşılaştırılmasında Kruskall- Wallis testi kullanılmıştır. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmiş ancak bu farklılığın hangi gruptan kaynaklandığı belirlenememiştir (p=0,001). Cinsiyet, yaş ve VKİ persentillerine göre VAÖ ortalama puanlarının dağılımı Tablo 4’de gösterilmiştir.

Tablo 4. Cinsiyet, yaş ve vücut kitle indeksi (VKİ) persen-tillerine göre Vücut Algısı Ölçeği ortalama puanlarının dağılımı

Ortalama puan± SS P değeri

Cinsiyet Kız 171,69 ± 23,500,18

Cinsiyet

Erkek 174,55 ± 21,590,18

Yaş (yıl) 7-8 yaş 175,82 ± 21,77

0,001

Yaş (yıl)

9-10 yaş 169,81 ± 20,47 0,001

Yaş (yıl)

11-12 yaş 172,13 ± 26,00

0,001

VKİ* persentildeğerlerine göre

Zayıf 175,55 ± 17,97

0,48

VKİ* persentildeğerlerine göre

Normal 172,06 ± 22,260,48

VKİ* persentildeğerlerine göre

Fazla kilolu 175,91 ± 24,150,48

VKİ* persentildeğerlerine göre

Obez 175,10 ± 22,04

0,48

*VKİ: Vücut Kitle İndeksi

Tartışma

Çalışmamızda çocukluk çağında obezite ile depresyon, kaygı ve beden algısı arasında bir ilişki bulunmamıştır. Türkiye’de çocukluk çağı obezitesinin psikolojik yönünü ortaya koyan çalışmalar çok kısıtlı sayıdadır. Dallar ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada

Doruk P ve ark. Obez Çocuklar Daha mı Mutsuz? Depresyon, Beden Algısı ve Kaygı Durumları

Page 39: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

95

7-15 yaş aralığında ekzojen obezite tanısı almış 40 çocuk, aynı yaş aralığında, normal ağırlıktaki 40 çocukla karşılaştırılmış; depresyon ve özgüven eksikliği olma oranları obez grup için istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (11). Bir başka çalışmada, obez adölesan grubun depresyon puanları, normal gruba göre anlamlı yüksek bulunmuş ve obez grubun yarısından fazlasında majör depresif bozukluk dahil psikiyatrik bir probleme rastlanmıştır. Aynı çalışmada obez adölesanlarda sosyal geri çekilme, sosyal problemler ve özgüven eksikliği normal kilolu adölesanlara göre anlamlı ölçüde yüksek bulunmuştur (12).

Bizim çalışma sonucumuz ile bu iki çalışmanın sonucu farklılık göstermektedir. Her iki çalışmada çalışma grupları ekzojen obezite tanılı çocuklardan oluşmakta olup, çocuklar sağlık kuruluşunda değerlendirilmişlerdir. Bizim çalışma grubumuz ise toplumun o yaş grubunu temsil etmek üzere rastgele seçilen okul çocuklarından oluşmaktadır. Bu farklılık, klinik tanı almış obezlerde psikolojik sorunların görülme riskinin daha yüksek olabileceğini düşündürmektedir.

Çalışmamıza göre depresyon ve vücut ağırlığı arasında ilişki bulunmaması, çocukların kendileriyle barışık ve mutlu olduklarını düşündürmektedir. Bizim çalışma sonucumuzla uyumlu uluslararası çalışmalar bulunmaktadır (13,14). Ancak uluslararası literatür incelendiğinde, birçok çalışmada obezlerde anksiyete ve depresif bozuklukların yüksek olduğu bildirilmek- tedir (15-18). Obezite ve depresyon ilişkisini aydınlatmak adına yapılmış olan bu çalışmaların sonuçlarındaki farklılıklar; ırk, coğrafya, etnik köken, eğitim, sosyoekonomik durum, aile yapısı gibi birçok sosyodemografik özelliğin obezite ve depresyon ilişkisini etkilediğini düşündürmektedir.

Çalışmamıza göre yaş artışıyla depresyon ölçeğinden alınan puanlar anlamlı ölçüde artmaktadır. Benzer şekilde, Ceylan ve arkadaşlarının 444 öğrenciyle yaptıkları çalışmada yaş artışıyla depresyon ölçek puanlarında anlamlı derecede artış olduğu görülmüştür (19).

Cinsiyete göre ÇDÖ ortalama puanları değerlendirildiğinde, erkek ve kız çocuklar arasında depresyon puan ortalamaları açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır (p=0,08). Fidan tarafından

yapılmış, 0-18 yaş aralığındaki 632 çocuk ve adölesanın değerlendirildiği bir çalışmada, kız olgularda mutsuzluk, ağlama, öz kıyım girişimi, saç dökülmesi gibi depresif semptomlar erkeklere oranla anlamlı derecede yaygın bulunmuştur (20). Bu çalışmaların yanında, cinsiyetle depresyon arasında anlamlı ilişki göstermeyen çalışma sonuçları da mevcuttur (21-23). Sonuçları arasındaki bu farklılar, depresyonun multifaktöriyel bir hastalık olduğunu, ortaya çıkışında cinsiyetten daha etkili risk faktörlerinin olabileceğini düşündürmektedir. Görül- düğü gibi ülkemizde ve dünyada, çocukluk çağı obezitesi ve depresyon ilişkisi net değildir.

Ülkemizde çocukluk çağında vücut ağırlığı ile kaygı ilişkisinin incelendiği bir çalışma bulunma-dığından çalışmamızın sonuçları önemlidir. Uluslararası bir çalışmada obezite ve anksiyete arasında anlamlı bir ilişki olduğu, ancak neden-sonuç ilişkisinin yönü konusunda daha ileri araştırmalara gerek olduğu söylenmektedir (24). Çalışmamız sonucunda VKİ’ye göre bir fark olmamakla birlikte, tüm gruplarda kaygı puanı yüksek bulunmuştur. Obezitesi olan çocuklarda kaygı durumunun yüksek olmamasının nedeninin, akranlarına göre daha yapılı, güçlü ve dikkat çekici olmanın, kaygılı duygu duru- mu önleyici bir faktör olabileceğini düşündürmüştür. Ayrıca, fazla kilolu ve obez çocuklar, erişkin boyları kısa olsa da yaşıtlarına göre daha uzun boylu ve yapılıdır (25). Çocuklarda yüksek kaygı düzeylerine sebep olabilecek okul başarısı, sınav kaygısı, öğretmen-öğrenci i l işkisi , akran i l işkileri , sosyoekonomik düzey, ebeveyn-çocuk ilişkileri, kardeş ilişkileri gibi pek çok faktör bulunmaktadır. Çalışmamızda yüksek kaygıya yol açabilecek bu sosyodemografik durumlar incelenmediğinden, çocukların neden kaygılı olduğu değerlendirile-memiştir.

Benzer çalışmalarda, bizim çalışmamızla uyumlu olarak kızların SKÖ’den aldığı ortalama puanlar erkeklere göre anlamlı derecede yüksektir (26-28). Uluslararası literatüre göre de çocukluk ve ergenlik çağında, kızlarda anksiyete görülme riski erkeklerden daha yüksektir (29,30). Sonuçlar kız cinsiyetin kaygılı duygu durum için bir risk faktörü olduğunu düşündürmektedir.

Çalışma grubumuzda, vücut ağırlığı çocukların

Euras J Fam Med 2014; 3(2):91-98

Page 40: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

96

vücut algısını olumsuz yönde etkilememiştir. Tüm yaş gruplarındaki çocuklar bedenlerinden memnun görünmektedir. Bunun sebebi çalışma grubumuzu oluşturan 7-12 yaş aralığındaki çocukların henüz fiziksel farkındalığının gelişmemiş olması olabilir. Ulusal bir çalışmada da benzer şekilde, yaş ortalaması 15.2 yıl olan 271 öğrenciyle yapılan bir çalışmada zayıf, normal ve aşırı kilolu çocuklar arasında beden bölgesi ve vücut ağırlığı ile ilgili endişe açısından anlamlı fark saptanmamıştır (31).

Vücut algısı açısından cinsiyetler arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Uluslararası çalışmalara bakıldığında ise kız çocuklarında vücut tatminsizliği, vücut memnuniyetsizliği ve düşük benlik saygısı erkeklerden anlamlı derecede yüksek görülmektedir (32-35).

Sonuç olarak, obezitenin psikososyal boyutu ile ilgili çalışmalar ancak buzdağının görünen kısmını oluşturmaktadır. Obezite ve ruhsal sorunların neden-sonuç ilişkisi ve boyutları halen netlik kazanmamıştır. Çocukluk döneminden başlayarak obeziteden korunma, birçok tıbbi komplikasyonun önlenmesinin yanısıra mutlu, özgüveni sağlam, ruhsal yönden sağlıklı bireylerin yetişmesine katkıda bulunacaktır.

Çıkar Çatışması Beyanı

Yazımızın tarafsızlığı ile ilgili bilinmesi gereken herhangi bir mali katkı veya diğer çıkar çatışma ihtimali (potansiyeli) ve ilişki alanı yoktur. Çalışma 12. Ulusal Aile Hekimliği Kongresinde poster olarak sunulmuştur.

Doruk P ve ark. Obez Çocuklar Daha mı Mutsuz? Depresyon, Beden Algısı ve Kaygı Durumları

Kaynaklar

1. Eker E, Şahin M. Birinci basamakta obeziteye yaklaşım. Sted Dergisi 2002;11(7):246-9.

2. Uskun E, Öztürk M, Kişioğlu NA, Kırbıyık S, Demirel R. İlköğretim öğrencilerinde obezite gelişimini etkileyen risk faktörleri. S.D.Ü. Tıp Fak. Derg 2005;12(2):19-25.

3. WHO Consultation. Obesity: preventing and managing the global epidemic. World Health Organization; 2000. Technical Report No: 894.

4. Korugan Ü, Damcı T, Özbey N, ve ark. Klinik obezite. İstanbul: Obezite Çalışma Grubu Yayınları, 2000.

5. Resch M, Haasz P, Sido Z. Obesity as psychosomatic disease. European Psychiatry 1998;13(suppl 4):315.

6. Sadock BJ, Sadock VA. Kaplan & Sadock’s

Comprehensive Textbook of Psychiatry. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins, 2000:1787-97.

7. Wardle J, Volzc C, Golding C. Social variation in attitudes to obesity in children. Int J Obes Relat Metab Disord 1995;19(8):562-9.

8. Özusta Ş. Çocuklar için Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri'nin uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışması. Türk Psikoloji Dergisi 1995;10(1):32-44.

9. Hovardaoğlu S. Vücut algısı ölçeğinin güvenirlik ve geçerlik çalışması (tez). Ankara: Ankara Üniversitesi; 1990.

10. Öy B. Çocuklar için depresyon ölçeği: geçerlik ve güvenirlik çalışması. Türk

Psikiyatri Dergisi 1991;2(1):132-6.

11. Dallar Y, Erdeve ŞS, Çakır İ, Köstü M. Obezite, çocuklarda depresyon ve özgüven eksikliğine neden oluyor mu? Gülhane Tıp Dergisi 2006;48(1):1-3.

12. Erermis S, Cetin N, Tamar M, Bukusoglu N, Akdeniz F, Goksen D. Is obesity a risk factor for psychopathology among adolescents?. Pediatr Int 2004;46(3):296-301.

13. Wardle J, Cooke L. The impact of obesity on psychological well-being. Best Practice & Research Clinical Endocrinology & Metabolism 2005;19(3):421-40.

14. Benson LP, Williams RJ, Novick MB. Pediatric obesity and depression: a cross-sectional analysis of

Page 41: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

97

Euras J Fam Med 2014; 3(2):91-98

absolute BMI as it relates to children’s depression index scores in obese 7- to 17-year-old children. Clin Pediatr 2013;52(1):24-9.

15. Simon GE, Korff VM, Saunders K, Miglioretti DL, Crane PK, Van Belle G, et al. Association between obesity and psychiatric disorders in the US adult population. Arch Gen Psychiatry 2006;63(7):824-30.

16. Baumeister H, Härter M. Mental disorders in patients with obesity in comparison with healthy probands. Int J Obes 2007;31(7):1155-64.

17. Carpiniello B, Pinna F, Pillai G, Nonnoi V, Pisano E, Corrias S, et al. Psychiatric comorbidity and quality of life in obese patients. Results from a case-control study. The International Journal of Psychiatry in Medicine 2009;39(1):63-78.

18. Carpiniello B, Pinna F, Pillai G, Nonnoi V, Pisano E, Corrias S, et al Obesity and psychopathology. A study of psychiatric comorbidity among patients attending a specialist obesity unit. Epidemiologia e Psichiatria Sociale 2009;18(2):119-27.

19. Ceylan A, Özen Ş, Palancı Y, Saka G, Aydın YE, Kıvrak Y, et al. Lise son sınıf öğrencilerinde anksiyete-depresyon düzeyleri ve zararlı alışkanlıklar: Mardin çalışması. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2003;4(1):144-50.

20. Fidan T. Bir çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları polikliniğine başvuran çocuk ve ergenlerin ruhsal belirti ve risk faktörlerinin değerlendirilmesi. Konuralp Tıp Dergisi 2011;3(1):1-8.

21. Arslantaş D, Ünsal A, Metintaş S, Tözün M, Toker S. Eskişehir ili kırsal alanında 10-15 yaş grubu öğrencilerde depresyon. Osmangazi Tıp Dergisi 2007;29(2):77-84.

22. Yılmazel G, Günay O. Çorum ili Kargı ilçesinde öğrenim gören 12-17 yaş arasındaki öğrencilerde özsaygı ve depresyon. Sağlık Bilimleri Dergisi 2012;21(1):20-9.

23. Arıkan Ş, Antar S. Diyabet kampına katılan ergen ve çocukluk çağındaki Tip 1 diyabetik hastaların ruhsal bulgu ve belirtilerinin değerlendirilmesi. Dicle Tıp Dergisi 2007;34(4):294-8.

24. Gariepy G, Nitka D, Schmitz N. The association between obesity and anxiety disorders in the population: a systematic review and meta-analysis. Int J Obes 2010;34(3):407-19.

25. Günöz H. Çocuk ve adolesan yaşlarda obezite. XXXVII. Türk Pediarti Kongresi Özet Kitabı, İzmir, Türkiye. 2001:156-61.

26. Karakaya I, Coşkun A, Ağaoğlu B. Yüzücülerin depresyon, benlik saygısı ve kaygı düzeylerinin değerlendirilmesi. Anatolian Journal of Psychiatry

2006;7(1):162-6.27. Şahin H, Günay T, Batı H.

İzmir ili Bornova ilçesi lise son sınıf öğrencilerinde üniversiteye giriş sınavı kaygısı. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi 2006;15(6):107-13.

28. Özen Ş, Antar S, Özbulut Ö, Altındağ A, Oto R. İç göç yaşayan bir grup lise öğrencisinde ruhsal belirti şiddetinin cinsiyet ile ilişkisi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi 2001;8(3):156-62.

29. Letcher P. Anxiety afflicts adolescent girls more than boys. The University of Melbourne UniNews 2005;14(21):14-28.

30. Palapattu AG, Kingery JN, Ginsburg GS. Gender role orientation and anxiety symptoms among African American adolescents. Journal of Abnormal Child Psychology 2006;34(3):441-9.

31. Göksan B. Ergenlerde beden imajı ve beden dismorfik bozukluğu (tez). İstanbul: Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi; 2007.

32. Vander Wal JS, Thelen MH. Eating and body image concerns among obese and average-weight children. Addict Behav 2000;25(5):775-8.

33. Sweeting HN, West PB, Der GJ. Explanations for female excess psychosomatic symptoms in adolescence: evidence from a school-based cohort in the West of

Page 43: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

99

Mushroom Consumption Despite Its Risks; Habits and Beliefs of the People in Central AnatoliaRisklerine Karşın Mantar Tüketimi; Orta Anadolu’da İnsanların Alışkanlık ve İnanışları

ABSTRACTAim: We aimed to learn about the mushroom consumption habits of the people and the effects of

informing the public about poisonous mushrooms on solving the mushroom poisoning.Methods: This descriptive study was done at Central Anatolia in April and May 2005. A

questionnaire was applied including questions about their habits and beliefs while consuming mushroom. Then, the participants were given education about poisonous mushrooms and what to do after poisoning. We observed the effect of education by estimating differences in emergency ward admissions between three years before and after the education.

Results: In the study; 788 participants attended and 698 participants (88.6%) stated that they regularly consumed mushrooms, and 396 participants (50.3%) told that they knew people around poisoned due to consumption. The number of patients admissions diagnosed with mushroom poisoning at the emergency ward decreased after the education given in the year 2005 from Mihalıcçık.

Conclusion: We conclude that in Central Anatolia, mushroom poisoning is an important problem and the education can be effective for solving this problem.

Keywords: mushrooms, mushroom poisoning, education

ÖZET

Amaç: İnsanların mantar tüketme alışkanlıklarını ve bilgilendirmenin mantar zehirlenmeleri etkisine öğrenmek amaçlandı.

Yöntemler: Bu tanımlayıcı çalışma, Nisan ve Mayıs 2005 tarihleri arasında Orta Anadolu’da yapıldı. Anket formu ile insanların mantar tüketme konusundaki alışkanlık ve inançları sorgulandı. Katılımcılara zehirli mantarlar ve mantar zehirlenmesi sonrasında yapılması gerekenlerle ilgili eğitim verildi. Çalışma öncesi ve sonrası 3 yıl bu bölgeden acil servise mantar zehirlenmesi ile gelen hastaların sayısı karşılaştırılarak eğitimin mantar zehirlenmelerine etkisi belirlendi.

Bulgular: Çalışmaya 788 kişi katıldı. 698 katılımcı (%88,6) düzenli mantar tükettiğini, 396 katılımcı (%50,3) da çevrelerinde mantardan zehirlenenlerin olduğunu belirtti. 2005 yılında verilen eğitim sonrasında Mihalıcçık’tan acile mantar zehirlenmesinden dolayı başvuranların sayısında anlamlı azalma olduğu saptandı.

Sonuç: Orta Anadolu’da mantar zehirlenmeleri önemli bir problemdir ve insanlara mantar tüketimi ve zehirli mantarlar hakkında eğitilmesi bu problemin çözümünde etkilidir.

Anahtar kelimeler: mantarlar, mantar zehirlenmesi, eğitim

AUTHORS / YAZARLAR

Aysegul UludagDepartment of Family Medicine, Canakkale Onsekiz Mart University School of Medicine, Canakkale, Turkey

Ahmet UludagDepartment of Medical Genetic, Canakkale Onsekiz Mart University School of Medicine, Canakkale, Turkey

Arif Alper CevikDepartment of Emergency Medicine, Eskisehir Osmangazi University School of Medicine, Eskisehir, Turkey

Ilhami UnluogluDepartment of Family Medicine, Eskisehir Osmangazi University School of Medicine, Canakkale, Turkey

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinAssoc. Prof. Dr. Ayşegül UludağDepartment of Family Medicine, Canakkale Onsekiz Mart University School of Medicine, Canakkale, Turkey E-mail: [email protected] Date of submission: 18.07.2013 / Date of acceptance: 06.05.2014

Page 44: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

100

Introduction

Until now, nearly a hundred thousand species of mushroom have been defined in the world and only 2-3% of these species cause poisoning (1). While Amanita is the most poisonous genus, poisoning cases caused by the genus Cortinarius also attract attention in Europe (2). The American Association of Poison Control Centers (AAPCC) states in its 2008 Annual Report that 6034 applications were made with regard to mushroom poisoning (3). Although the exact number of mushroom poisoning cases in Turkey is unknown, the studies reveal that the number of deaths caused by mushroom poisoning is really high in Central Anatolia (4).

Wild mushroom poisoning can result in clinical findings varying from gastrointestinal complaints and neurological problems to liver and renal failure (5).

Clinical spectrum and toxicity show changes depending on the consumption pattern, geographical region and immunity of the person concerned (6). The effects of wild mushrooms on the body are influenced by factors such as the age of the mushrooms ingested, how much and in what way they were ingested, characteristics of the region and season (7).

People know very little about wild mushroom poisoning effects and the belief that processing the wild mushroom will alter its toxicity is really common. The people have wrong beliefs that when the mushroom is picked if the inside color immediately turns blue it is poisonous; when the mushroom is cooked or boiled with a silver spoon or coin, the silver turns black if the mushroom is poisonous; the mushrooms that snails and insects eat and the ones grow in the pastures and on trees are nonpoisonous; boiling the mushroom in water with salt or vinegar removes the poison; snakes give their poison to mushrooms; the poison is taken off when the mushrooms are dried or cooked, and eating the mushroom with yoghurt or after having kept it in buttermilk prevents the poison (8).

There are many studies about wild mushroom poisoning cases in the Central Anatolia (4,9). In Unluoglu et al. studies around Eskisehir between the years 1996 and 2004, they. draw the attention to the fact that the number of poisoning cases is really high

in districts of Eskisehir (9). The aim of the study concerned was to learn about the frequency of wild mushroom consumption, and habits and beliefs of consumption, which characteristics of the mushrooms are considered while consuming, what the people do in case of mushroom poisoning in Mihalıcçık district of Eskisehir and its villages where poisoning cases are frequently seen. We wanted to give education the people about poisonous mushrooms and what to do in case of poisoning.

Methods

Participants and Procedures: Mihalıcçık is situated in a forestland at an altitude

of 1330 meters, 90 km away from Eskisehir. The population of Mihalıcçık and its’ villages is 12000 aproximately. The study, was done in the center of Mihallıcçık and its’ 10 villages, the people of which presented most to the district state hospital with the complaint of wild mushroom poisoning. We calculated the representative sample confidence interval of 90% with a standard deviation of 5% consisting of 650 participants aged 18 years and older in this study.

Before the study; we got the permission from the local government. In this study; the data were collected using anonymous questionnaires.

Selected villages were informed about the survey by a phone call to the headmen and wanted them make announcement about the study to the villages and made to schedulate the survey date. Ten villages headmen agreed to participate the study. Completion of the survey took one day in one village. Data were collected between April and May in 2005.

Study Design and Data acquisition:We aimed to learn about the mushroom

consumption habits of the people and the effects of education the public about poisonous mushrooms on solving the mushroom poisoning.

In this survey; we performed two studies; the first one was about learning habits and beliefs and knowledge of people about mushroom consumption and than we gave education abut poisonous mushrooms and what to do in the case of the poisoning. And then we observed the emergency ward admissions with mushroom poisoning from the

Uludag A et al. Mushroom Consumption Despite Its Risks; Habits and Beliefs of the People in Central Anatolia

Page 45: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

101

Mihalıcçık. Firstly; the participants, included the study on a volunteer basis, were questioned face to face with a questionnaire composed of 18 multiple-choice and open-ended questions and their socio-demographic features were noted by the researchers. Verbal and written instructions reminded participants of the importance of giving honest answers, not writing their names on the questionnaire to maintain confidentiality.

Instrument:The questions were about their methods of

obtaining wild mushrooms, ways of consumption, whether there were special methods performed to make the mushroom not poisonous, whether they or the people around had been poisoned before or anyone they knew had died, the symptoms of poisoning they knew and what they did in the case of poisoning. Following this questionnaire, the participants were gathered together and given education by researchers about the poisonous mushrooms, symptoms of poisoning and things to do.

After this education, the number of patients, diagnosed with mushroom poisoning, followed up in the reference hospital, Eskisehir Osmangazi University Faculty of Medicine Hospital Emergency Department, situated in the western part of the Central Anatolia, before and after three years from Mihalıcçık. So we may mention about the effect of the education by estimating differences in emergency ward admissions between 2002-2004 and 2005-2008. Statistical evaluation

Statistical analysis for descriptive statistics was performed using SPSS software (version 16.0; SPSS Inc., Chicago, IL, USA).

Results

Sociodemographic features:A total of 788 participants were included in the

study. Of these participants, 248 (31.5%) were female between the ages 18-86 and 540 (68.5%) were male between the ages 17-96. 118 participants (15.0%) were illiterate and 32 (4.1%) were only literate. 446 (56.4%) participants were farmers and 54 (6.8%) were civil servants.

Habits and beliefs and knowledge of people:In the study, 698 participants (88.6%) stated that

they consumed wild mushrooms. 76.8% of the participants consuming wild mushrooms stated that they themselves or their families gathered wild mushrooms, 6.1% stated that their neighbors gave them and 5.7% bought them from the bazaar.

It was found that while consuming wild mushrooms, the people trusted the appearance of the mushroom most (x2=157,397 p<0.05). Besides, there were 294 people (37.3%) believing that the location and 104 participants (13.2%) believing the experiences of the person who gathered it were important. There were 388 participants (49.4%) believing that cooking the mushroom takes out the poison. The wild mushroom consumers did not obtain which the way of cooking was more effective. There were 62 participants (7.9%) believing that the poison of the wild mushroom takes out the poison with eating soil.

There were 396 participants (50.3%) around whom there were people poisoned from wild mushroom, and 12 persons (1.5%) around whom mushroom poisoning ended in death.

466 participants (59.1%) stated that the most frequent symptoms of mushroom poisoning were nausea and vomiting.

In the case of poisoning, 526 (66.8%) participants declared that eating yoghurt and 62 (7.9%) participants eating soil, 304 (38.6%) participants declared that admitting immediately to a hospital and 96 (12.2%) participants declared that they did not know what to do. (Participants marked multiple options.)

It was found that 44 participants (5.6%) declared that they still consume the wild mushroom although got poisoned before. A statistically significant relationship was found between the participants who themselves got poisoned before and the ones presenting to a health care facility in the case of poisoning (x2=12,897, p<0.05).

Effect of the education given in 2005:Between the years 2002-2004, a total of 161

persons admitted to the Emergency Department due to mushroom poisoning, and 18 (29.5%) out of these 161 patients were from Mihalıcçık. In the year 2005, no one presented from Mihalıcçık whereas between the years 2006 and 2008 a total of 135 persons of

Euras J Fam Med 2014; 3(2):99-104

Page 46: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

102

whom 4 (3.0%) were from Mihalıcçık admitted to the emergency ward. When we compared the differences in emergency ward admissions between three years before and after the education, there was reduction in the number of mushroom poisoning cases. For the hypothesis, “is education effective factor for wild mushroom consuming?”, we compared the admission the emergency department for mushroom poisoning from the area of Mihalıcçık. It was compared with power analysed and was found as a result that education, given on mushroom poisoning in 2005, was found as a protective factor (p=0.011<0.05, OR=0,266 (0.07-0.762)).

Discussion

Mushroom poisoning is an important health problem both in Turkey and in the world (4,10,11). Thus, the Ministry of Health in Turkey prohibits the sale of wild mushrooms in public places. In Switzerland, 5638 patients had been reported because of mushroom poisoning by Toxicology Center between January 1995 and December 2009 (12).

It is not always possible to clearly determine which type of mushroom is poisonous. Furthermore, geographical features such as the region, the season, experience of the gathering people and the type of consumption are also important. The appearance of the mushroom was the most important point for the participants in our study, and then the experience of the person gathering the mushrooms. In the study in England, it has been found that one out of every three adults consumed cultivated and/or wild mushrooms and they reported that mushroom consumption per person was 0,12 kg annually (11).

In studies conducted in Turkey, it has been found that mushroom poisoning is mostly seen in June and December, while in Switzerland in June, September and October and it is mostly seen in Ireland in May to October (4,9,12,13).

Except for the genus Amanita, the poisoning effects of mushrooms which are more toxic when eaten raw are partially reduced by cooking (14,15). In this regard, children are of great risk. The mushrooms which seem attractive to children because of their shapes are digested raw and lead to increase in cases of poisoning. In the study of Unluoglu et al., 223

cases of children were discussed and 5 children died of mushroom poisoning (16). In the 2002 Annual Report of AAPCC, it is stated that children under the age of 6 were the most affected group and that 90% of the poisoning cases consisted of people under the age of 19 (17).

In mushroom poisoning cases, gastrointestinal symptoms appear within the first 6 hours of mushroom ingestion and then symptoms progressing to renal and liver failure are observed. In our study; most of the participants stated that nausea and vomiting can be seen.

While the mortality rate in Turkey due to mushroom poisoning was found to be %1,02 in Sivas % 2,8 in the study in Eskisehir and, it was found %17,9 in Istanbul (4,16,18). In the Toxicology Report (2009) of the North American Mycological Association (NAMA), it is stated that 4 patients who had undergone liver transplantation died after mushroom ingestion (19). In the review of Jander et al. (15), the mortality rate was between 4.8 to 34.5%. In our study, while 12 participants knew persons around who died of mushroom poisoning, 44 participants have been poisoned themselves. The fact that; people continue consuming wild mushrooms although they have been poisoned before. It may depend that there are cheap and delicious mushrooms in the region they live. However, edible and poisonous mushrooms might be growing side by side and thereby cause poisoning. The finding in the study of Işıloğlu et al. (8), there are 14 types of poisonous mushrooms including Amanita phalloides were found alongside with 10 types of edible mushrooms in the same area supports this view. Besides, fungal spores spread around by variables such as wind, heat and moisture and thereby poisonous and nonpoisonous mushroom types are mixed together (8).

Limitations:The rate of wild mushroom consumption was

higher. We think this data is important because of reflection the situation about consuming wild mushroom in rural area.

We analyzed the effect of the education by using the data from emergency ward admissions at only reference hospital so we had overlooked the admissions to other hospitals.

Uludag A et al. Mushroom Consumption Despite Its Risks; Habits and Beliefs of the People in Central Anatolia

Page 47: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

103

Euras J Fam Med 2014; 3(2):99-104

Conclusion

Mushroom poisoning is a rare event compared to poisoning with other toxicants and has lower mortality rate. As in this paper; in Europa, America and far east in the world, there are many mushroom poisoning people. Due to importance from a population point of view, healthcare professionals should be aware of the possibility mushroom

consumption may lead to fatal poisoning. We found that the rate of mushroom consumption was extremely high in rural areas and people had wrong beliefs. We conclude that informing the public the about poisonous mushrooms and mushroom poisoning in regions is of great importance for public health.

1. Gonmori K, Yoshioka N. The examination of mushroom poisoning at Akita University. Leg Med 2003;5(suppl 1):83-6.

2. Holmdahl J. Mushroom poisoning: cortinarius speciosissimus nephrotoxicity. Goteborg: Institude of Internal Medicine Goteborg University; 2001:12.

3. Bronstein AC, Spyker DA, Cantilena LR Jr, Green JL, Rumack BH, Giffin SL. 2009 Annual Report of the American Association of Poison Control Centers' National Poison Data System (NPDS): 27th Annual Report. Clin Toxicol (Phila) 2010;48(10):979-1178.

4. Eren SH, Demirel Y, Ugurlu S, Korkmaz I, Aktas C, Guven FMK. Mushroom poisoning: retrospective analysis of 294 cases. Clinics 2010;65(5):491-6.

5. Dhabolt J. Mushroom poisons and poisonous mushrooms. The Puffball Newsletter of the Willamette Valley Mushroom Society 1993;16(3):21-6.

6. Horowitz BZ, Hendrickson RG. Mushroom toxicity. Medscape Drugs & Diseases [internet]. [cited 2013 May 20]. Available from: http://emedicine.medscape.com/article/167398-overview

7. Schnider SM, Brayer A. Mushroom poisoning. In: Tintinalli J, Kelen GD, Stapczynski JS (Eds.). Emergency medicine: a comprehensive study guide. Philadelphia: McGraw-Hill; 2000. pp. 1317-22.

8. Işıloğlu M, Gücin F, Mat A. Mushroom poisoning in Istanbul at November 1994 [in Turkish]. Ekoloji Dergisi 1995;(14):21-4.

9. Unluoglu I, Tayfur M. Mushroom poisoning: an analysis of the data between 1996 and 2000. Eur J Emerg Med 2003;10(1):23-6.

10. Barbee G, Berry-Caban C, Barry J, Borys D, Ward J, Salyer S. Analysis of mushroom exposures in Texas requiring hospitalization, 2005-2006. J Med Toxicol 2009;5(2):59-62.

11. De Román M, Boa E,

Woodward S. Wild-gathered fungi for health and rural livelihoods. Proc Nutr Soc 2006;65(2):190-7.

12. Schenk-Jaeger KM, Rauber-Lüthy CR, Bodmer M, Kupferschmidt H, Kullak-Ublick GA, Ceschi A. Mushroom poisoning: a study on circumstances of exposure and patterns of toxicity. Eur J Intern Med 2012;23(4):85-91.

13. Cassidy N, Duggan E, Tracey JA. Mushroom poisoning in Ireland: the collaboration between the National Poisons Information Centre and expert mycologists . Clin Toxicol (Phila) 2011;49(3):171-6.

14. Escudié L, Francoz C, Vinel JP, Moucari R, Cournot M, Paradis V, et al. Amanita phalloides poisoning: reassessment of prognostic factors and indications for emergency liver transplantation. J Hepatol 2007;46(3):466-73.

15. Jander S, Bischoff J, Woodcock BG. Plasmapheresis in the treatment of amanita

References

Page 48: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

104

Uludag A et al. Mushroom Consumption Despite Its Risks; Habits and Beliefs of the People in Central Anatolia

phalloides poisoning: II. A review and recommendations. Ther Apher 2000;4(4):308-12.

16. Unluoglu I, Alper Cevik A, Bor O, Tayfur M, Sahin A. Mushroom poisonings in children in Central Anatolia. Vet Hum Toxicol 2004;46(3):134-7.

17. Watson WA, Litovitz TL,

Rodgers GC Jr, Klein-Schwartz W, Youniss J, Rose SR, et al. 2002 annual report of the American Association of Poison Control Centers Toxic Exposure Surveillance System. Am J Emerg Med 2003;21(5):353-421.

18. Ergüven M, Çakı S, Deveci M. Cases of mushroom

poisoning: evaluation of 28 cases [in Turkish]. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2004;47(4):249-53.

19. Beug MW. NAMA Toxicology Committee Report for 2009 North American mushroom poisonings. McIlvainea: Journal of American Amateur Mycology 2010;19(1):1-7.

Page 49: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

105

Doğurganlık Sorunu Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’nin Türkçe Versiyonunun İç Güvenilirlik AnaliziInternal Reliability Analysis of Turkish Version of Fertility Quality of Life Questionnaire

ÖZETAmaç: Bu çalışmada Boivin ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş olan Doğurganlık Sorunu

Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’nin Türkçe versiyonunun iç güvenilirlik çalışmasının yapılması amaçlanmıştır.

Yöntemler: Çalışmamız Trakya Üniversitesi Hastanesi Üremeye Yardımcı Teknikler Merkezi'nde gerçekleştirilmiştir. Trakya Üniversitesi Hastanesi Üremeye Yardımcı Teknikler Merkezi'ne başvuran 18 yaş ve üzerindeki infertilite tanılı 50 gönüllü kadın hasta çalışmamıza dahil edilmiştir. Bu katılımcılara araştırmacı tarafından hazırlanan 63 sorudan oluşan anket uygulanmıştır. Ankette 27 sorudan oluşan sosyodemografik form ile Boivin ve arkadaşları (2011) tarafından geliştirilen ve Cardiff Üniversitesi’nde Türkçe’ye çevirilen 36 soruluk ‘Doğurganlık Sorunları Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’ (FertiQol) kullanılmıştır. Anket çalışmaya katılmayı kabul eden infertilite tanılı kadınlarla yüz yüze görüşülerek doldurulmuştur.

Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamaları 31,8±5,96 yıl olarak saptandı. Ölçeğin iç güvenilirlik katsayısı Cronbach alfa 0,905 olarak hesaplandı. Katılımcıların ortalama FertiQol puanları 71,1±13 olarak bulundu.

Sonuç: Bu çalışmada ölçüm aracının niteliğine uygun olarak yapılması gereken iç güvenilirlik analizleri ile FertiQol ölçeğinin iç güvenirliğinin kadın katılımcılarda yeterince yüksek olduğu gösterilmiştir. Bu ölçeğin, Türkiye’deki erkek hastalarda da iç güvenilirliğinin gösterilmesiyle daha yaygın gruplarda kullanımı sağlanabilecektir.

Anahtar kelimeler: yaşam kalitesi, güvenilirlik, infertilite

ABSTRACTAim: In this study the aim is to analyse internal reliability of Turkish version of 'Fertility Quality of

Life Questionnaire' designed by Boivin et all.Methods: The research was completed in Trakya University Hospital Research Centre for Assisted

Reproductive Techniques. 50 infertile women volunteers older than 18 years old who applied to Trakya University Hospital Research Centre for Assisted Reproductive Techniques was included in our research. Interview containing 63 questions was applied to participants. Questionnaire containing sociodemographic information including 27 questions and Turkish version of 'Fertility Quality of Life Questionnaire' designed by Boivin et all (2011) in Cardiff University consisting 36 items was applied to the participants. The interview was implemented face to face with women with the diagnosis of infertility who accepted to participate the study.

Results: The mean age of the participants was detected as 31.8±5.96 years old. The internal reliability coefficient Cronbach's alpha was calculated as 0.905. The mean FertiQol score of the participants was detected as 71.1±13.

Conclusion: In this study, the internal reliability anlysis of FertiQol scale was sufficiently high in female participants. This scale will be provided in common groups with showing internal reliability in male patients.

Keywords: quality of life, reliability, infertility

AUTHORS /YAZARLAR

Ayça ÇetinbaşAile Hekimliği Anabilim Dalı, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Edirne

H. Nezih DağdevirenAile Hekimliği Anabilim Dalı, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Edirne

Serdar ÖztoraAile Hekimliği Anabilim Dalı, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Edirne

Ayşe ÇaylanAile Hekimliği Anabilim Dalı, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Edirne

Önder SezerAile Hekimliği Anabilim Dalı, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Edirne

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinDr. Ayça ÇetinbaşTrakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Balkan Yerleşkesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, 22030, Edirne, TürkiyeE-mail: [email protected] of submission: 07.05.2014 / Date of acceptance: 25.07.2014

Page 50: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

106

Giriş

Üreme ve nesli sürdürme bütün canlıların en temel içgüdülerindendir. İnfertilite, eşler için genellikle duygusal olarak stresli, psikolojik olarak tehdit edici, ekonomik olarak pahalı ve tanı-tedavi için yapılan işlemler dolayısıyla fiziksel olarak acı verebilen bir durumdur. Üreme kabiliyetinin istek dışında azalması veya kaybolmasına infertilite denilir. Diğer bir ifadeyle bir yıl herhangi bir kontrasepsiyon kullanmadan ve düzenli cinsel ilişkiye rağmen (haftada en az iki kez) gebelik elde edilememesi infertilite olarak tanımlanır. Dünya Sağlık Örgütü’nün infertilite tanımında bu süre iki yıla kadar uzatılmaktadır (1).

İnfertilite oranı dünyada %8-12 arasında, Türkiye’de ise %10-20 arasında değişmektedir (2).

Bu durum infertilite prevalansı yüksek olan ve toplumsal baskıların yapıldığı gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sorun teşkil eder. Yapılan bazı araştırmalarda infertilitenin eşlerin sosyal yaşamla-rını, duygusal durumlarını, cinsel yaşamlarını ve dolayısıyla evlilik ilişkilerini etkilediği gösterilmiştir. Bu etkilerin kadınlarda daha yoğundur ve daha fazla anksiyeteye sebep olur. İnfertilitenin, kadınlar için hayal kırıklığı yaşatan ciddi bir kriz olduğu belirlenmiştir (3).

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı "yalnızca hastalığın bulunmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali" olarak tanımlamıştır. Böylece “yaşam kalitesi” kavramı, sağlıkla ilişkili iyilik halinin ölçülebilmesi için, sağlık hizmetleri uygulamalarında giderek artan bir öneme sahip olmuştur. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi, bireylerin kendi değerler sistemi ve kültürleri içinde kendi durumlarını algılayışlarını, fonksiyonlarını yerine getirmedeki yeteneklerini ve yaşamlarında algıla-dıkları sosyal, fiziksel ve mental alanı ifade eder (4).

Yaşam kalitesi insanların psikolojik durumları, fiziksel fonksiyonları, sosyal ilişkileri, çevreyle etkileşimleri ve inançlarını kapsar. Klinik ve biyokimyasal değerlendirmelerin bireyin hastalıktan ne kadar etkilediğini gösterememesi nedeniyle ‘yaşam kalitesi’ kavramını oluşturmuştur. İnfertilite, çiftlerin aile, arkadaş ve çevre ile ilişkilerini, cinsel ve sosyal yaşamını, evlilik uyumunu, dolayısıyla yaşam kalitesini etkileyen bir sağlık sorunudur.

Yapılan bir araştırmada infertil çiftlerin %29’unun yaşadıkları infertilite problemini sır olarak sakladığı ortaya koyulmuştur. İnfertilitede sorumluluğu daha çok yüklenen kadın eşte yaşam kalitesi daha olumsuz etkilenir (5).

FertiQol, Boivin ve arkadaşları (2011) tarafından geliştirilen ve Cardiff Üniversitesi’nde Türkçe’ye çevirilen 36 soruluk ‘Doğurganlık Sorunları Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’ dir. FertiQol, çekirdek olarak 24 madde, tedavi ile ilişkili 10 madde, tüm hayat ve fiziksel sağlıkla ilgili 2 madde içeren toplam 36 soru ile yaşam kalitesini değerlendirmektedir (6). Ölçek 5’li Likert tipi cevaplar içermektedir (7). Yanıt puanları 0 ile 4 arasında değişmektedir. Daha yüksek puanlar daha yüksek yaşam kalitesi anlamına gelmektedir. FertiQol üç toplam ölçek ve altı alt ölçekten sağlanan puanlarla 0 ile 100 arasında puanlandırılır.

'Fertility Quality of Life Questionnaire' (FertiQol) İngilizce olarak üretilmiş ve aynı çeviri ekibi tarafından 20 dile çevrilmiştir: Almanca, Arapça, Çince, Danimarkaca, Fince, Fransızca, Hırvatça, Hintçe, Hollandaca, İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, İsveççe, Portekizce, Romence, Rusça, Sırpça, Türkçe, Vietnamca ve Yunanca (www.fertiqol.org). Her çeviri yerli iki dil bilen fertilite uzmanlarınca doğrulanmış-tır. FertiQol fertilite problemleri ve tedavisinin yaşam kalitesi üzerindeki etkilerini gösteren güvenilir bir ölçektir. Boivin ve ark. (6) yaptıkları 1414 fertilite problemi yaşayan kişinin katıldığı bir çalışmada çekirdek FertiQol ve tedavi modülü için hesaplanan Cronbach güvenirlik istatistikleri 0,72 ve 0,92 aralığında saptanmıştır. Sensitivite analizleri yaşam kalitesi ile cinsiyet, parite ve destek arayışı arasında beklenen ilişkileri saptadığını göstermiştir (6).

Ölçme “Bir niteliğin gözlenip, gözlem sonucunun sayı ve sembollerle gösterilmesidir”. İstatistikte, ölçme aracının kendi içinde tutarlılığı güvenilirliktir. Bu da standart hatanın az olması anlamına gelir. Ölçme aracının ölçmek istenilen değişkeni ölçüp ölçmediği, ölçüyorsa başka değişkenlerden ne derece ayırarak ölçebilmesi ise geçerliliktir. Bilim ölçüm demektir. Yanlış ölçümler kanıtlarımızın ve tedavi- lerimizin güvenilmez olmasıyla sonuçlanır. Bu sebeple ölçüm araçlarımızın geçerli ve güvenilir neticeler vermesine azami önem göstermeliyiz (8).

Çetinbaş A ve ark. Doğurganlık Sorunu Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’nin Türkçe Versiyonunun İç Güvenilirlik Analizi

Page 51: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

107

Cronbach tarafından geliştirilen ve bir iç tutarlılık tahmin yöntemi olan alfa katsayısı, matematiksel anlamda yarıya bölmenin eşdeğeridir. Güvenilirlik hesaplarında sıkça kullanılan bir katsayıdır (8,9). Alfa değeri esas işlev olarak iç tutarlılığı saptar (10).

Cronbach alfa katsayısının, maddeler 1-3, 1-4, 1-5 gibi puanlandığında kullanılması uygundur (9). Başka bir ifade ile Cronbach alfa, likert türü toplamalı ölçekler, anlamsal farklılık ölçekleri vb. ölçeklerde maddelerin birbiriyle tutarlı olup olmadığını belirler ve ölçekteki maddelerin birbiriyle ne ölçüde tutarlı olduğu hakkında bilgi verir (10). Cronbach alfa, ölçek maddelerinin rastgele ikiye ayrılarak karşılaştırılmasıyla hesaplanır. Rastgele ikiye ayırma işlemi bütün ihtimaller için tekrarlanır (8).

Genel olarak ölçek için hesaplanan alfa katsayısının değerlendirilmesinde kullanılan ölçüt değerler aşağıdaki gibidir:

0.00 <= α < 0.40 ölçek güvenilir değil0.40 <= α < 0.60 ölçek düşük güvenilirlikte0.60 <= α < 0.80 ölçek oldukça güvenilir0.80 <= α < 1.00 ölçek yüksek derecede güvenilir

(11).Uluslararası kabul görmüş FertiQol ölçeğinin

Türkçe versiyonunun kullanılabilir olması, gerek hekimlerin hasta yönetimlerine katkıda bulunmak, gerekse akademik alanda uluslararası karşılaştırmalar yapmak açısından yararlı olacaktır. Bu çalışmada Boivin ve arkadaşları tarafından geliştirilmiş olan FertiQol ölçeğinin Türkçe iç güvenilirlik çalışmasının yapılması amaçlanmıştır.

Yöntemler

Türkçe FertiQol ölçeği, Üremeye Yardımcı Teknikler Merkezi Polikliniği’ne başvuran, 18 yaş ve üzerindeki ardışık 50 kadın hastaya uygulandı. Ölçeğin yönergesi hastalara okundu ve gerektiğinde soru sorabilecekleri belirtildi. Sonuçlar SPSS programı ile bilgisayara girilerek Cronbach alfa iç güvenilirlik analizleri yapıldı. Ölçeğin Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı 0,905 olarak bulundu.

Bulgular

Katılımcıların yaş ortalamaları 31,8±5,96 yıl olup katılımcılar minimum 21 maksimum 45 yaşında idi. Tüm katılımcılar kadındı. Katılımcıların %68’i ev

hanımı olup %32’si ücretli çalışan olarak saptandı. Çalışmaya katılan gönüllülerin %94’ü primer infer- tilite, %4’ü sekonder infertilite tanılı hastalardan oluşmaktadır. Uluslararası FertiQol ölçeği , ‘Doğurganlık Sorunları Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’ başlığı altında puanlamaya katılan, 24 sorudan oluşan çekirdek FertiQol ve ‘İsteğe Bağlı Tedavi Modülü’ başlığı altında 10 sorudan oluşan tedavi modülü olarak iki bölüm içermektedir. ‘Doğurganlık Sorunları Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi’ sorularının iç güvenilirlik katsayısının Cronbach alfa 0,902 değerine, ‘İsteğe Bağlı Tedavi Modülü’ sorularının iç güvenilirlik katsayısının Cronbach alfa 0,763 değerine sahip olduğu bulundu. Ölçeğin puanlamaya katılan tüm soruları ile iç güvenilirlik katsayısı Cronbach alfa 0,905 olarak hesaplandı (Tablo 1). Bu hesaplamalar sonucunda ölçek yüksek derecede güvenilir olarak saptandı.

Tablo 1. Güvenilirlik istatistikleriCronbach

AlfaMadde sayısı

Doğurganlık Sorunları Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği 0,902 24

İsteğe Bağlı Tedavi Modülü 0,763 10

FertiQol Toplam 0,905 34

FertiQol ölçeğinin 24 sorudan oluşan çekirdek bölümü altı alt ölçek içermektedir. Bunlar duygusal, akıl/beden, ilişkisel ve sosyal alt ölçeklerdir. Bu bölümdeki her alt ölçek altışar sorudan oluşmakta olup Cronbach alfa katsayıları duygusal alt ölçek için 0,765, akıl/beden alt ölçeği için 0,767, ilişkisel alt ölçek için 0,644 ve sosyal alt ölçek için 0,659 olarak hesaplandı.

İlişkisel alt ölçekten Q6 numaralı madde silindiğinde Cronbach alfa katsayısı 0,703 olarak hesaplandı.

Sosyal alt ölçekten Q14 numaralı madde silindiğinde Cronbach alfa katsayısı 0,713 olarak hesaplandı.

FertiQol ölçeğinin yaşam kalitesi ile ilgili çekirdek bölümünde Q6 maddesi silindiğinde Cronbach alfa 0,904 değerine, Q14 maddesi silindiğinde 0,905 değerine yükseldi.

FertiQol ölçeğinin 10 sorudan oluşan tedavi modülü çevresel ve dayanma gücü adı altında iki alt ölçekten oluşmaktadır. Çevresel alt ölçek altı,

Euras J Fam Med 2014; 3(2): 105-110

Page 52: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

108

Çetinbaş A ve ark. Doğurganlık Sorunu Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’nin Türkçe Versiyonunun İç Güvenilirlik Analizi

dayanma gücü alt ölçeği ise dört sorudan oluşmakta olup çevresel alt ölçeğin Cronbach alfa katsayısı 0,753, dayanma gücü alt ölçeğinin Cronbach alfa katsayısı 0,696 olarak hesaplanmıştır.

Çevresel alt ölçekten T7 numaralı madde silindiğinde Cronbach alfa 0,763 olarak hesaplandı.

FertiQol ölçeğinin tedavi modülü bölümünde T7 maddesi silindiğinde Cronbach alfa 0,768 değerine yükseldi.

Ölçeğin puanlamaya katılan tüm maddeleri tek tek değerlendirildiğinde soruların hepsi için katılımcıların ortalama FertiQol puanları ortalama 71,1±13 olarak bulundu. Katılımcıların minimum FertiQol puanı 37,5, maksimum 94,1 olarak saptandı (Tablo 2).

Tablo 2. FertiQol PuanlarıÇekirdek FertiQol

Toplam Puan

FertiQol Tedavi Modülü Toplam Puan

FertiQol Toplam

Puan

nGeçerli 50 50 50

nKayıp 0 0 0

OrtalamaOrtalama 72,5634 67,8000 71,1620Standart DeviasyonStandart Deviasyon 15,08617 14,20190 13,08684

MinimumMinimum 38,54 30,00 37,50MaksimumMaksimum 96,88 90,00 94,12

Tartışma

Somut özellikler ölçülürken, ölçülecek olan özellik koşulsuz bir değişmezlik gösterir; ancak soyut özelliklerin ölçülmesi genellikle istenen derecede kararlılık göstermez. Bu sebeple soyut özelliklerin ölçülmesine yönelik geliştirilecek ölçeklerin uygun güvenilirlik analizleriyle analiz edilmesi ve geçerliliğinin araştırılması gerekmektedir. Ancak güvenilirlik ve geçerliliği yeterli bulunan ölçekler geçerli veri sağlayacaktır. Şayet ölçeğin güvenilirlik ve geçerliliğinin araştırıldığı toplum ile sonradan ölçeğin uygulanması planlanan toplumlar arasında önemli farklılıklar varsa güvenilirlik ve geçerliliğinin tekrarlanması gerekebilir (9).

Hollanda’da yapılan bir çalışmada, 29 üremeye yardımcı teknikler kliniğine başvuran 785 hastaya FertiQol uygulanarak ölçeğin güvenilirliği psiko- metrik olarak test edilmiştir. Güvenilirlik katsayısı 0,72 ve 0,91 arasında saptanmıştır (12).

FertiQol ölçeğinin iyi psikometrik karakteristikler

içeren Portekizce versiyonu ile yapılan bir çalışmada ise Cronbach alfa değeri 0,71 ve 0,90 arasında değişmektedir (7).

Tayvan’da yapılan bir çalışmada FertiQol ölçeğinin ilişkisel, sosyal ve çevresel alanları için hesaplanan Cronbach katsayıları düşük saptanmıştır. Q13 maddesinin silinmesi sosyal alt ölçeğin Cronbach alfa katsayısının 0,54 olmasını sağlamıştır ve üstelik çekirdek FertiQol için hesaplanan Cronbach alfa değeri 0,827’den 0,865’e yükselmiştir. T5 maddesinin silinmesiyle çevresel alt ölçeğin Cronbach değeri 0,148’den 0,522’ye yükselmiştir ve tedavi modülü için hesaplanan Cronbach alfa değeri 0,620’den 0,712’ye yükselmiştir. İlişkisel alt ölçekten Q11 maddesinin silinmesi ile ölçeğin geçerliliği artarak Cronbach alfa değeri 0,328 olmuştur. FertiQol için yüksek güvenilirlik gösterilen Hollanda popülasyonuna rağmen şaşırtıcı bir şekilde Tayvan’da yapılan bu çalışmada sosyal ve çevresel alanlarda düşük iç tutarlılık saptanmıştır (13). Tayvan’da yapılan çalışmanın aksine bizim çalışmamızda sosyal alt ölçekten Q13 numaralı maddenin silinmesi, ilişkisel alt ölçekten Q11 numaralı maddenin silinmesi ve çevresel alt ölçekten T5 numaralı maddenin silinmesi ile hesaplanan Cronbach alfa değerinde düşüklük olduğu görülmüş olup bu maddelerin ölçekten çıkarılmasının doğru olmadığı saptanmıştır (Tablo 3).

Denizli’de yapılan bir çalışmada ise FertiQol ölçeğinin, SF-36 ve WHO-BREF gibi genel yaşam kalitesi ölçeklerine göre infertil kadınlarda daha sensitif, güvenilir ve geçerli bir şekilde yaşam kalitesini ölçtüğü saptanmıştır (14).

Sonuç

Bilim ölçüm demektir. Bu sebeple ölçüm araçlarımızın geçerli ve güvenilir neticeler vermesine azami önem göstermeliyiz. Nasıl laboratuvarda kullandığımız alet veya bir tansiyon aleti kalibre edilmiş olmalıysa, psikometrik ölçümlere yönelik kullanılan ölçekler de geçerli ve güvenilir olmalıdır (8).

Cronbach güvenilirlik ve geçerlilik kavramlarını bütünleştirmiştir ve bu kavramlar birlikte kullanıl-dığında standardizasyon anlamına gelir. Bir ölçüm değişik alanlarda geçerlilik güvenilirlik analizleri ile

Page 53: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

109

Madde silinirse

ölçek ortalaması

Madde silinirse

ölçek varyansı

Düzetilmiş Madde-Toplam

Korelasyonu

Madde silinirse

Cronbach Alfa

Q1 67,02 190,306 0,577 0,896Q2 67,14 184,858 0,586 0,896Q3 66,82 188,436 0,656 0,894Q4 67,04 189,100 0,526 0,897Q5 66,94 201,690 0,310 0,901Q6 66,76 207,533 0,084 0,904Q7 66,64 196,031 0,424 0,899Q8 67,36 191,256 0,572 0,896Q9 67,92 191,096 0,607 0,896Q10 66,32 190,793 0,620 0,895Q11 65,88 203,332 0,393 0,900Q12 66,26 198,278 0,459 0,899Q13 66,56 191,843 0,438 0,900Q14 67,08 199,300 0,232 0,905Q15 67,24 199,043 0,280 0,903Q16 66,90 191,969 0,534 0,897Q17 66,56 191,476 0,627 0,895Q18 66,80 189,469 0,582 0,896Q19 66,04 199,753 0,534 0,898Q20 66,38 192,240 0,540 0,897Q21 66,38 195,873 0,530 0,898Q22 67,08 180,524 0,699 0,893Q23 66,72 184,818 0,696 0,893Q24 66,34 193,739 0,540 0,897

Madde silinirse

ölçek ortalaması

Madde silinirse

ölçek varyansı

Düzeltilmiş Madde-Toplam

Korelasyonu

Madde silinirse

Cronbach Alfa

T1 24,50 25,602 0,465 0,738T2 24,20 26,653 0,418 0,745T3 24,08 27,626 0,364 0,752T4 23,92 25,585 0,488 0,734T5 25,36 24,847 0,417 0,750T6 24,30 25,929 0,364 0,757T7 24,66 30,025 0,200 0,768T8 24,46 28,988 0,379 0,751T9 24,40 26,122 0,721 0,714T10 24,20 26,898 0,678 0,722

Euras J Fam Med 2014; 3(2): 105-110

Kaynaklar

1. Kırca N, Pasinlioğlu T. İnfertilite tedavisinde karşılaşılan psikososyal sorunlar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2013;5(2):162-78.

2. Ünal S, Kargın M, Akyüz A. İnfertil kadınları psikolojik

olarak etkileyen faktörler. TAF Prev Med Bull 2010;9(5):481-6.

3. Kılıç M, Ejder Apay S, Kızılkaya Beji N. İnfertilite ve kültür. Derleme yazısı. F N Hem Derg 2011;19(2):109-15.

4. Avcı K, Pala K. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışan araştırma görevlisi ve uzman doktorların yaşam kalitesinin değerlendirilmesi. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2004;30(2):81-5.

Tablo 3. FertiQol güvenilirlik istatistikleri

uygun güvenilirlik katsayılarına ulaştığında aynı zamanda standartlaştırılmış olur (10).

Bu çalışmada ölçüm aracının niteliğine uygun olarak yapılması gereken iç güvenilirlik analizleri

incelenmiştir. FertiQol ölçeğinin Türkiye’deki erkek hastalarda da geçerlilik ve güvenilirliğinin gösteril- mesiyle daha yaygın gruplarda sağlık elemanları tarafından kullanımı sağlanabilir.

Page 54: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

110

Çetinbaş A ve ark. Doğurganlık Sorunu Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği’nin Türkçe Versiyonunun İç Güvenilirlik Analizi

5. Sezgin H, Hocaoğlu Ç. İnfertilitenin psikiyatrik yönü. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar 2014;6(2):165-85.

6. Boivin J, Takefman J, Braverman A. The Fertility Quality of Life (FertiQol) tool: development and general psychometric properties. Hum Reprod 2011;26(8);2084-91.

7. Lopes V, Canavarro MC, Verhaak CM, Boivin J, Gameiro S. Are patients at risk for psychological maladjustment during fertility treatment less willing to comply with treatment? Results from the Portuguese validation of the SCREENIVF. Hum Reprod

2014;29(2):293-302. 8. Aktürk Z, Acemoğlu H. Tıbbi

araştırmalarda güvenilirlik ve geçerlilik. Dicle Tıp Dergisi 2012;39(2):316-9.

9. Ercan İ, Kan İ. Ölçeklerde güvenirlik ve geçerlik. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2004;30(3):211-6.

10. Çakmur H. Araştırmalarda ölçme-güvenilirlik-geçerlilik. TAF Prev Med Bull 2012;11(3):339-44.

11. Eser E, Baydur H. Uygulama: yaşam kalitesi ölçeklerinin psikometrik çözümlenmesi. Sağlıkta Birikim 2006;1(2):99-123.

12. Aarts JW, Van Empel IW, Boivin J, Nelen WL, Kremer JA, Verhaak CM.

Relationship between quality of life and distress in infertility: a validation study of the Dutch FertiQoL. Human Reproduction 2011;26(5):1112-8.

13. Hsu PY, Lin MW, Hwang JL, Lee MS, Wu MH. The fertility quality of life (FertiQoL) questionnaire in Taiwanese infertile couples. Taiwan J Obstet Gynecol 2013;52(2):204-9.

14. Karabulut A, Özkan S, Oğuz N. Predictors of fertility quality of life (FertiQoL) in infertile women: analysis of confounding factors. Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2013;170(1):193-7.

Page 55: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

111

Aile Sağlığı Birimimize Başvuran Hastaların Sağlık Hizmeti Tercihi ve Evde Sağlık Hizmetinin YeriHealth Care Preferences of Patients Admitted to the Family Health Center and the Role of Home Care

ÖZET

Amaç: Sağlık ocağı döneminde kurum içinde verilen muayene, pansuman, sağlık taraması vb. hizmetlerin aile hekimliği uygulaması ile evde sunulması planlanmıştır. Hastaların hangi sağlık hizmetini ne oranda talep ettiğini tespit etmek, buna göre yeni hizmet planını oluşturmak ve gelecekte hastaların yönelimlerinin ne yönde olacağını görmek amaçlandı.

Yöntemler: Çalışma aile sağlığı merkezimize başvuran 18 yaş üstü 96 hastaya anket formu verilerek yapıldı. Hastalara sağlık hizmetine ne şekilde ihtiyaç duydukları, evde sağlık hizmetini isteyip istemedikleri ve hangi saatlerde evde sağlık hizmetini tercih ettikleri soruldu.Veriler PASW-18 istatistik programında ki-kare testi, varyans analizi ve tukey hsd ile çözümlendi.

Bulgular: Poliklinikte verilecek hizmetler her iki cinsiyette, tüm yaş gruplarında ve eğitim düzeyinde en çok tercih edilen hizmet oldu. İkinci sırada telefon ile hizmet, üçüncü sırada evde hizmet ve son sırada e-posta ile hizmet alma tercih edildi.

Sonuç: Bu verilere göre hastalar, telefonla hizmete ve evde sağlık hizmetine poliklinikte verilen hizmetler kadar ihtiyaç duymaktadır. Öte yandan, evde sağlık hizmetine günlük olmasa da haftalık mesai planında yer verilmelidir.

Anahtar kelimeler: sağlık hizmeti sunumu, yardım hatları, elektronik posta, ihtiyaç tespiti

ABSTRACTAim: In the period of primary health care center, it was planned that the services like controlling,

dressing, health screening etc. are going be performed at home with the application of family practice. It was aimed to set patients’ demands in which rate, and according to this to set a new care plan and see patients’ future tendency.

Methods: The study has been done giving a survey with 96 patients who have applied to family practice center, and these patients were over 18 years old. It was asked that which form of health services they need, if they want a service at home or not and what time they prefer home-services. The datas were analyzed via PASW-18 statistics programme with square testing, variance analyze and tukey hsd.

Results: Policlinic services are the most preferential services for both genders, for all age groups and education levels. Telephone services become the second and home health services are the third. And, lastly e-mailing preferred.

Conclusion: According to these datas, patients are needed telephone services and home health care as provided in the policlinic services. On the other hand, home care services should be on the plan of working hours not for daily but weekly.

Keywords: delivery of healthcare, hotlines, electronic mail, needs assessment

AUTHORS / YAZARLAR

Yusuf Haydar ErtekinAile Hekimliği Uzmanı, İstanbul Şişli Kuştepe Aile Sağlığı Merkezi, İstanbul

Yasemin KorkutAile Hekimliği Uzmanı, Dr. Ayten Bozkaya Spastik Çocuk Hastanesi, Bursa

Hülya ErtekinRuh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, S.B. İstanbul Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul

ORIGINAL RESEARCH / ORİJİNAL ARAŞTIRMA 2014

Corresponding Author / İletişim içinUzm. Dr. Yusuf Haydar ERTEKİNİstanbul Şişli Kuştepe Aile Sağlığı Merkezi, Kuştepe Mah. Suphi Ezgü Sok. No:4, Şişli, İstanbul E-mail: [email protected] of submission: 17.12.2012 / Date of acceptance: 06.02.2014

Page 56: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

112

Giriş

Kronik hastalıklardaki artış, nüfusun yaşlanması ve özürlülük sağlık hizmetlerine olan talebin artmasına neden olmuştur. Evde sağlık hizmetleri; bireye özel sağlık hizmeti olması, sağlık giderleri açısından kurumsal sağlık hizmetlerine göre avantajlarının bulunması, toplumsal ve de yönetimsel olarak tercih önceliği olmaktadır (1).

Toplumda emeklilik yaşının ileri çekilmesi, aile bireylerinin iş gücüne katılım oranlarının artması, sosyokültürel gelişmişlik ve diğer sebeplerden kaynaklanan sağlık ihtiyaçlarında aile üzerinde oluşan yük, ailenin yetersiz kalmasıyla sonuçlan- maktadır. Kapsamlı, düşük maliyette ve hedefe özel sağlık hizmetleri ile devlet ve aile arasında dengeyi sağlayacak olan evde sağlık sistemlerinin geliştiril-mesi ve stratejiler oluşturulmasında gayret edildiği görülmektedir (2).

Aile hekimliği uygulaması ile evde sağlık hizmetlerine olan talepte son yıllarda gözle görülür bir talep artışı olmaktadır. Bu hizmet, ihtiyacı olan bireylerin muayene, tıbbi bakım, tetkik, tedavi ve aile bireyleriyle evinde rehabilitasyonlarının sağlanması, bu kişilere ve aile bireylerine hem psikolojik hem de sosyal destek hizmetlerinin bütüncül bir yaklaşımla verilmesi için Sağlık Bakanlığı ve bağlı sağlık kurumları bünyesinde uygulanması planlanmıştır (3).

Ancak aile sağlığı merkezlerinde verilen poli- klinik, laboratuar, enjeksiyon, pansuman, acil ve koruyucu sağlık hizmetlerinin yanında talep edilen evde sağlık hizmetine doğru ve yeterli zaman ayrılabilmesi için mesai planı ve sağlık personelinin efektif olarak kullanılması gerekmektedir (4).

Bu çalışma ile amacımız evde sağlık hizmeti aşamasından önce bölge halkının aile sağlığı merkezimizden sağlık hizmetini ne şekilde talep ettiğini tespit etmek, yeni bir hizmet planı için arz-talep dengesi sağlamak ve yapılacak ileriki çalışmalarda hastaların yönelimlerindeki değişikliği tespit etmek adına referans olmaktır.

Yöntemler

Çalışma aile sağlığı birimimize başvuran 18 yaş üstü 96 hastaya sözlü ve yazılı onamları alınarak vermiş olduğumuz anket formu ile yapılmıştır. Personel yetersizliği nedeni ile okuma-yazma

bilmeyen hastalar çalışmaya alınmamıştır. Hastalar eğitim durumuna göre ilköğretim, lise ve

üniversite mezunu olarak üç kategoriye ayrıldı. Evde sağlık hizmetinin verileceği vakitler; sabah

saat 09-12, öğleden sonra 13-16, akşam saat 18-21 ve ağır hastalıkta geceleyin olmak üzere dört gruba ayrıldı. Seçenek olarak birden fazla tercih hakkı verildi.

Aile hekimlerinin ne şekilde sağlık hizmeti vermesini istedikleri sorusuna; poliklinik muayenesi, telefonla danışılabilmesi, elektronik posta ile danışı-labilmesi ve sağlık ekibi ile ev ziyareti seçenekleri sunularak birden fazla tercih yapabilecekleri belirtildi.

Aile hekimlerinin evde sağlık hizmetine gitmesi gerekliliği ve gitmesi gerekiyorsa ne sıklıkta gitmesi sorusuna; haftaiçi 1-2 gün, haftaiçi 3-4 gün, haftasonu, hem hafta içi hem haftasonu ve gitmemelidir seçenekleri sunularak birden fazla tercih yapabilecekleri belirtildi.

Evde sağlık hizmetinin uygun zamanda yapılabilmesi açısından hastalara sabah saat 09-12, öğleden sonra saat 13-16 ve akşam saat 18-21 tercihleri sunularak hastaların evde bulundukları vakit tespit edilmesi amaçlandı. Hastalara birden fazla tercih yapabilecekleri belirtilerek verilecek evde sağlık hizmetinin hangi zaman diliminde yapılması halinde daha çok hastaya ulaşılabilmesi öngörülmek istendi.

Veriler PASW 18 programı kullanılarak analiz edilmiştir. Hastaların sağlık hizmetlerini tercih şekilleri ki-kare testi, bağımsız gruplar arasındaki fark varyans analizi ve Tukey HSD ile çözümlendi. İstatistiksel anlamlılık sınırı p<0.05 olarak kabul edildi.

Bulgular

Katılımcıların yaş ortalaması kadınlarda 36,4±13 (n=71), erkeklerde 42,8±18 (n=25) idi.

Hastaların %19,8’i (n=19) 18-25 yaş grubunda, %28,1’i (n=27) 26-35 yaş grubunda, %20,8’i (n=20) 36-45 yaş grubunda, %17,7’si (n=17) 46-55 yaş grubunda ve %13,5’i (n=13) 55 yaş ve üstü grupta yer aldı.

Cinsiyete göre başvurularda kadın lehine baskınlık vardı (Şekil 1).

Ertekin YH ve ark. Aile Sağlığı Birimimize Başvuran Hastaların Sağlık Hizmeti Tercihi ve Evde Sağlık Hizmetinin Yeri

Page 57: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

113

Şekil 1. Hastaların cinsiyete göre dağılımı

Eğitim durumlarına göre hastalar 3 gruba ayrıldı; ilköğretim, lise ve üniversite (Tablo 1). Kadınlar ve erkekler arasında anlamlı bir eğitim farkı yoktu.

Tablo 1. Eğitim ve cinsiyet durumlarına göre hastaların dağılımıEğitim durumu Kadın Erkek n %İlköğretim 34 9 43 44,8Lise 30 10 40 41,7Üniversite 7 6 13 13,5Toplam 71 25 96 100,0

Aile hekiminden sağlık hizmetini ne şekilde sunulması ihtiyacı sorusuna verilen yanıtlar yaş grupları, cinsiyet ve eğitim durumlarına göre karşılaştırıldı (Şekil 2-5).

Şekil 2. Hastaların sağlık hizmetinden faydalanma tercihi

Şekil 3. Sağlık hizmeti tercihlerinin yaş gruplarına göre yüzdelik dağılımı

Şekil 4. Sağlık hizmeti tercihinin cinsiyete göre dağılımı

Şekil 5. Sağlık hizmeti tercihinin eğitim durumlarına göre yüzdelik dağılımı

Yaş grupları, cinsiyet ve eğitim durumlarına göre gruplar arasında sağlık hizmeti tercihi açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05).

Evde verilecek sağlık hizmetinin hangi saatlerde olması gerektiği sorusu; %25’i sabah saat 09-12’de, %34’ü öğleden sonra saat 13-16’da, %32’si akşam saat 18-21’de, %21’i ağır hastalıkta geceleyin gelmelidir şeklinde cevaplandı (Şekil 6).

Şekil 6. Vakitlere göre evde sağlık hizmeti tercihlerinin yüzdelik dağılımı

Cinsiyete göre tercihler karşılaştırıldığında ise erkeklerin sadece %4’ü (n=1) ağır hastalıkta geceleyin gelinmesini isterken kadınlarda bu hizmeti tercih edenlerin oranının %26,7 olması ile arala-rındaki farkın anlamlı olduğu görüldü (p=0,011). Eğitim ve yaş grubuna göre gruplar arasında anlamlı fark görülmedi (p>0,05).

Euras J Fam Med 2014; 3(2):111-115

Page 58: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

114

Aile hekimlerinin ne şekilde sağlık hizmeti vermesini istedikleri sorusu; %86’sı poliklinik muayenesi, %35’i telefonla danışılabilmesi, %4’ü elektronik posta ile danışılabilmesi ve %29’u sağlık ekibi ile ev ziyareti olarak tercih edildi. Cinsiyet, eğitim ve yaş gruplarına göre tercihler karşılaştırıl-dığında anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05).

Evde sağlık hizmetine gidilmeli midir sorusunu %30’u hafta içi 1-2 gün, %5’i haftaiçi 3-4 gün, %12’si haftasonu, %15’i hem hafta içi hem haftasonu ve %22’si gitmemelidir şeklinde cevapladı. Cinsiyete, yaş grubuna ve eğitime göre gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05).

Hastaların evde bulundukları vakitlere bakıldığın-da %54 ile akşam saat 18-21 arası ilk sırada, %32 ile öğleden sonra 13-16 arası ikinci sırada, sabah saat 09-12 %27 olarak son sırada yer aldı. Cinsiyet ve eğitime göre karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı fark gözlenmezken (p<0,05), yaş gruplarına göre karşılaştırıldığında 18-25 ve 26-35 yaş grubundaki hastaların sabah saat 09-12 arası evde bulundukları vakit sırasıyla %11 ve %15 oranında iken 55 yaş üstü hasta grubunun bu saatte bulunma oranı %62 saptandı ve aradaki fark anlamlı bulundu (p<0,05).

Tartışma

Sağlık sistemimizin ve dolayısıyla aile hekimliği uygulamasının bir parçası olan evde sağlık hizmetinin henüz uygulamaya geçileceği İstanbul’da, hastaların aile hekimlerinden sağlık hizmetini nasıl, ne sıklıkta, hangi hallerde, ne zaman talep edeceklerini bilmek aile hekimliği biriminin mesai planını hazırlaması için gerekmektedir (5).

Yaptığımız çalışmada aile sağlığı merkezine olan müracaatlarda kadınların (%74) erkeklere (%26) oranla daha fazla yer alması; gebe, lohusa, bebek ve çocuk aşı, izlem ve diğer sağlık muayenelerinde daha çok kadınların rol oynaması sebebiyle beklenen bir durumdu (6).

Eğitim durumuna göre hastaların sağlık hizmeti tercihlerini karşılaştırdığımızda her ne kadar eğitimin artması ile evde sağlık hizmeti, telefon ve mail ile hizmet verilmesi kolaylığında talep artışı beklesekte, erkeklerin geceleyin verilmesi düşünülen evde sağlık hizmetine pek taraf olmamaları bölge halkının

sosyokültürel olarak aile mahremiyetine bakış açısı olabileceği gibi ekonomik nedenlerle bilgisayar ve internet teknojilerine olan erişim kısıtlılığı bu beklentimizin karşılanmamasına sebep olabilir.

Bununla beraber gebe, bebek ve çocuk izlemleri için ailelere telefon ile ulaşılması kimi zaman da mail ile bilgi alınması gibi sağlık ocağı dönemine nazaran aile bireyleri ile olan bu alışılagelmemiş yakın temas aile hekimliği ile artmış, ancak koruyucu sağlık hizmetleri ötesinde bir adım atılmamış olması hastaların da alışkanlıklarının dışında olan seçenek- lere olan yönelimi sağlamamış olabilir.

Yaş gruplarına göre tercihlerdeki fark anlamlı olmasa da tüm grupların ortalamalarına baktığımızda hastaların % 86’sı poliklinik hizmeti isterken aynı zamanda %35 telefonla ve %29 evde sağlık hizmeti istemeleri poliklinik hizmetlerinin ne kadar yoğun olsa da yeterli gelmediğinin yada yoğunluğun yetersizlikten kaynaklandığının bir göstergesi olabilir.

Literatürü incelediğimizde sağlık sisteminin güvenilir, bilimsel, bireye özel, değerlere ve seçimlere saygı duyan ve zaman kaybı yaratmayan bir gelişim sürecine girdiğini görmekteyiz (7). Bu bağlamda birinci basamakta sunulan hizmetin, sürekli, toplum yönelimli ve bütüncül olması beklenir (8).

Aile hekimliği uygulaması ile tarama, takip, koruyucu sağlık hizmetleri gibi bireylerin talebi ol- madan kendilerine ulaştırılmaya çalışılan hizmetlere ve aile hekimliği ile ilgili yapılan televizyon kanallarındaki tanıtımlarına ilaveten yapılacak evde sağlık hizmetleri ile sağlık sunucularından talebin artış yapıp yapmayacağını, bireylerin sağlık hizmeti tercihlerinin nasıl bir değişim göstereceğini gelecekte yapılacak çalışmalarda görebileceğiz.

Ertekin YH ve ark. Aile Sağlığı Birimimize Başvuran Hastaların Sağlık Hizmeti Tercihi ve Evde Sağlık Hizmetinin Yeri

Page 59: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

115

Euras J Fam Med 2014; 3(2):111-115

1. Oğlak S. Uzun süreli evde bakım hizmetleri ve bakım sigortası. Türk Geriatri Dergisi 2007;10(2):100-8.

2. Onarcan M. Türkiye’de evde bakım hizmetleri ve ülke modeli için öneriler. Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi [Internet]. [cited 2011 Aug 02]. Available from: http://issuu.com/sdplatformu/docs/sd19

3. Sağlık Bakanlığı’nca sunulan evde sağlık hizmetlerinin uygulama usul ve esasları hakkında yönerge. 2010 [internet]. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı (Erişim tarihi: 05.11.2012). http://www.tkhk.gov.tr/Eklent

i/30,evde-saglik-hizmetleri-hakkinda-yonerge.pdf?0

4. Kıdak LB. Hastane yöneticilerinin zaman yönetimi tutumlarının belirlenmesi: İzmir ili eğitim ve araştırma hastaneleri uygulaması. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2011;10(25):159-72.

5. Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği. 2010 [internet]. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı (Erişim tarihi: 06.11.2012). http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-10376/aile-hekimligi-uygulama-yonetmeligi.html

6. Yıldız AN, Akkaya AE,

Günay İ, Bektaşoğlu G, Güler M, Doğan C, ve ark. Keçiören belediyesine bağlı bir sağlık ocağı ile Keçiören sağlık grup başkanlığına bağlı bir sağlık ocağına 7-11 nisan 2003 tarihleri arasında yapılan başvuruların değerlendirilmesi. Sağlık ve Toplum Dergisi 2004;14(4):28-33.

7. Uzuner A, Ünalan PC. Türkiye’de aile hekimliğinin geleceğine yönelik planlar. Türk Aile Hek Derg 2005;9(1):37-40.

8. Coulter A. Patients’ views of the good doctor. BMJ 2002;325(7366):668-9.

Kaynaklar

Page 60: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

116

Acute Cholecystitis in a Large Calculous Gall Bladder with Multiple Polipozis Çoklu Polipli, Taşlı Büyük Safra Kesesinde Akut Kolesistit

ABSTRACTAcute cholecystitis is an acute inflammatory disease of the gallbladder. More than 90% of

cases of acute cholecystitis are associated with cholelithiasis. As in our case, a palpable mass is present in one quarter of patients after 24 hours of symptoms. Ultrasonography detects cholelithiasis in about 98% of patients. Gallbladder polyps are often detected incidentally. About 5% of the healthy population is expected to have gall bladder polyps. The risk of malignancy is increased in polyps with diameters of 10 mm or greater, patients aged over 50 years, coexisting gallstones and rapid growth of polyps. We would like to represent a case of acute calculous cholecystitis with multiple polyps and large gall bladder in an elderly patient.

Keywords: cholecystitis, polyps, cholelithiasis

ÖZETAkut kolesistit safra kesesinin akut inflamatuar hastalığıdır. Akut kolesistitli vakaların

%90’ı taşlı kolesistittir.Vakamızda olduğu gibi, 24 saat süren semptomlar sonrası dörtte bir hastada palpe edilebilen bir kitle oluşur. Ultrason %98 hastada kolelityazisi saptar. Safra kesesi polipleri ise sıklıkla rastlantısal olarak saptanır. Sağlıklı populasyonun %5’inde safra kesesi polibi olması beklenir. 10 mm ve üstü, 50 yaş üstü ve eşlik eden safra kesesi taşları ve hızlı büyüyen poliplerde malignensi riski artmıştır. Bu vakada, yaşlı bir hastada multipl polipli, taşlı ve büyük safra keseli kolesistit olan bir hastayı sunmayı amaçladık.

Anahtar kelimeler: kolesistit, polipler, kolelityazis

AUTHORS / YAZARLAR

Muhteşem Erol Yayla Family Medicine Specialist, 5th Family Medicine Center, Afyon,Turkey

CASE REPORT / OLGU SUNUMU 2014

Introduction

Acute cholecystitis is an acute inflammatory disease of the gallbladder (1). More than 90% of cases of acute cholecystitis are associated with cholelithiasis. The gallbladder becomes enlarged, tense, and reddened with inflammation and wall thickening and an exudate of pericholecystic fluid may develop. The inflammation is sterile at first in most cases, but secondary infection of Enterobacteriaceae or enterococci family or anaerobes occurs in the majority of patients (2,3).

The main symptom of uncomplicated cholelithiasis is biliary colic, caused by the obstruction of the gallbladder neck by a stone. Mild impaction may cause pain only, but if impaction is lasting for many hours, an inflammation can occur. The pain is characteristically episodic, severe, and located in the epigastrium or right upper quadrant. Patients commonly have pain that radiates into the back, accompanied by nausea and vomiting. Acute cholecystitis usually begins with an attack of biliary colic, often in a patient who has had previous attacks, but the pain persists and is localized in the right upper quadrant (4).

Corresponding Author / İletişim içinDr. Muhteşem Erol YaylaFamily Medicine Specialist, 5th Family Medicine Center, Afyon,TurkeyE-mail:[email protected] of submission: 13.11.2013 / Date of acceptance: 08.04.2014

Page 61: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

117

Case

Patient was 83 years old female. She was having abdominal pain for 3 days, and began vomiting at the day of attending to Sultandağı State Hospital. There was no blood, but bile with a yellowish brown colour in vomiting material. She had no diarrhea and she was constipated for 2 days. She had mild jaundice in appreance. She had intense tenderness with deep and superficial palpation, escipecially on the right upper quadrant of abdomen. A mass with indistinct borders was palpated in the abdomen.

An abdominal ultrasonographic image shows a gall bladder with dimentions of 10.5x5.6x7.7 mm. On the image multipl polyps were detected and the gall bladder wall thickness was over 5 mm. Neither gall bladder neck nor pancreas could be imaged. She is thought to have acute cholecystitis. She was referred to the hospital afterwards where the cholecystectomy was performed. No complication has occured after cholecystectomy and she was discharged after 2 days of hospitalization.

Image 1. Ultrasonographic image of the case

Discussion

Most patients with gallstones are asymptomatic. Biliary colic develops in 1 to 4% annually in those patients, and acute cholecystitis eventually develops in about 20% of these symptomatic patients if they are left untreated. Such patients tend to be older than those with uncomplicated symptomatic cholelithiasis (5-8). Our patient’s age was consistent with this literature information.

Tenderness and guarding in the right upper quadrant are frequent signs. As in our case, a palpable

mass is present in one quarter of patients after 24 hours of symptoms but is rarely present early in the clinical course. Murphy’s sign may be useful, particularly when direct tenderness is absent (Murph’s sign: the arrest of inspiration while palpating the gallbladder during a deep breath). Occasionally, acute cholecystitis may cause systemic sepsis and organ failure, usually in the setting of gangrenous or emphysematous cholecystitis. Fever and an elevation in the white cell count are classically described in patients with acute cholecystitis, but either or both may be absent (9). In elderly patients, delays in diagnosis are common and physical examination and laboratory findings may be normal (10). Even if our patient was old, white cell count was high, symptoms was mild for a cholecystitis with a gall bladder of this dimention.

Ultrasonography detects cholelithiasis in about 98% of patients. Acute calculous cholecystitis is diagnosed radiologically by the concomitant presence of thickening of the gallbladder wall (5 mm or greater), pericholecystic fluid, or direct tenderness when the probe is pushed against the gallbladder (ultrasonographic Murphy’s sign) (4).

Gallbladder polyps are often detected incidentally and they are more frequently encountered with the increased use of ultrasonography. About 5% of the healthy population is expected to have gall bladder polyps (11). The risk of malignancy is increased in polyps with diameters of 10 mm or greater, age over 50 years, coexisting gallstones and rapid growth of polyps (12). Polyp size greater than 10 mm is the most established predictor of malignancy; and in polyps less than 10 mm in diameter, the risk of cancer is minimal (13-16). Multiple polyps in our case exposed in a pathology specimen. None of them was over 10 mm in diameter. Yet pathologic microscobic examination was performed due to coexisting gall stones and old age of patient and no malign cell was encountered.

Euras J Fam Med 2014; 3(2):116-118

Page 62: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

118

Yayla ME. Acute Cholecystitis in a Large Calculous Gall Bladder with Multiple Polipozis

References

1. Barie PS, Eachempati SR. Acute acalculous cholecystitis. Gastroenterol Clin North Am 2010;39(2):343-57.

2. Järvinen H, Renkonen OV, Palmu A. Antibiotics in acute cholecystitis. Ann Clin Res 1978;10(5):247-51.

3. Claesson B, Holmlund D, Mätzsch T. Biliary microflora in acute cholecystitis and the clinical implications. Acta Chir Scand 1984;150(3):229-37.

4. Strasberg SM. Acute calculous cholecystitis. N Engl J Med 2008;358(26):2804-11.

5. Friedman GD, Raviola CA, Fireman B. Prognosis of gallstones with mild or no symptoms: 25 years of follow-up in a health maintenance organization. J Clin Epidemiol 1989;42(2):127-36.

6. Gracie WA, Ransohoff DF. The natural history of silent gallstones: the innocent gallstone is not a myth. N Engl J Med

1982;307(13):798-800.7. McSherry CK, Ferstenberg

H, Calhoun WF, Lahman E, Virshup M. The natural history of diagnosed gallstone disease in symptomatic and asymptomatic patients. Ann Surg 1985;202(1):59-63.

8. Carter HR, Cox RL, Polk HC Jr. Operative therapy for cholecystitis and cholelithiasis: trends over three decades. Am Surg 1987;53(10):565-8.

9. Gruber PJ, Silverman RA, Gottesfeld S, Flaster E. Presence of fever and leukocytosis in acute cholecystitis. Ann Emerg Med 1996;28(3):273-7.

10. Adedeji OA, McAdam WA. Murphy’s sign, acute cholecystitis and elderly people. J R Coll Surg Edinb 1996;41(2):88-9.

11. Afzal A, Kristiansen VB, Rosenberg J. Gall bladder polyps. Ugeskr Laeger 2001;163(37):5003-6.

12. Koga A, Watanabe K, Fukuyama T, Takiguchi S,

Nakayama F. Diagnosis and operative indications for polypoid lesions of the gallbladder. Arch Surg 1988;123(1):26-9.

13. Chattpadhyay D, Lochan R, Balpuri S, Gopinath BR, Wynne KS. Outcome of gall bladder polypoidal lesions detected by transabdominal ultrasound scanning: a nine year experience. World J Gastroenterol 2005;11(14):2171-3.

14. Lee KF, Wong J, Li JC, Lai PB. Polypoid lesions of the gallbladder. Am J Surg 2004;188(2):186-90.

15. Terzi C, Sokmen S, Seckin S, Albayrak L, Ugurlu M. Polypoid lesions of the gallbladder: report of 100 cases with special reference to operative indications. Surgery 2000;127(6):622-7.

16. Ito H, Hann LE, D’Angelica M, Allen P, Fong Y, Dematteo RP. Polypoid lesions of the gallbladder: diagnosis and follow up. J Am Coll Surg 2009;208(4):570-5.

Page 63: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

119

Kayısı Çekirdeğine Bağlı Siyanid Zehirlenmesi: Bir Olgu Sunumu

Cyanide Toxicity Caused by Apricot Kernel: A Case Presentation

ÖZETSiyanid bir siyanür bileşiği olup çok çabuk toksik etki gösteren maddelerden biridir. Siyanid

bileşikleri doğada çeşitli şekillerde bulunabilir ve kimyasal yollarla üretilebildiği gibi farklı canlılar tarafından da üretilebilir. Çok ağır klinik tablolara ve yaşamı tehdit eden durumlara neden olabilen siyanid zehirlenmesi ağızdan, solunum veya cilt yoluyla oluşabilir. Ağızdan siyanid zehirlenmesi daha çok siyanojenik glikozid içeren gıdaların alınması sonucu oluşur. Başlangıç semptomları nonspesifiktir ve tanı çok zordur. Bu çalışmamızda, bir avuç yaş kayısı çekirdeği yedikten yaklaşık 30 dakika sonra bilinç kaybı tablosu ile Dicle Üniversitesi Acil Servisine getirilen 4 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Öykü, klinik ve laboratuvar bulguları ile akut siyanür zehirlenmesi düşünülen olguya mide lavajı uygulanıp aktif kömür ve hemodinamik destek verilerek çocuk yoğun bakıma transfer edildi. Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nden antidotu olan hidroksokobalamin getirtildi. Antidot kullanılmasına gerek kalmadan bilinci açılan hasta yatışının üçüncü gününde şifa ile taburcu edildi. Erken başvuru, doğru tanı ve uygun tedavinin hayatı tehdit edebilen bu olguların iyileşmesinin esası olduğu kanısına varıldı.

Anahtar kelimeler: kayısı çekirdeği, siyanidler, zehirlenme, tanı, hidroksokobalamin

ABSTRACTCyanide is a cyano-compound which quickly shows toxic effects. Cyanide compounds are found in

nature in variable forms and it can be produced by various living organisms as well as chemical ways. Cyanide toxicity which causes serious clinical and life threatening effects can occur when it is taken by inhalation and absorption through the skin or taken by orally. Oral cyanide toxicity is mostly occurred by consumption of foods including cyanogenic glycosides. Onset symptoms are non-specific and the diagnosis is very hard. In this case study, 4 years old boy who applied to emergency department with an unconscious state 30 minutes after eating a handful of fresh apricot seeds. The case was considered as acute cyanide toxicity with clinical and laboratory symptoms and gastric lavage performed. After having been given activated charcoal and hemodynamic support, the child was transferred to intensive care unit. Antidote kit, hydroxocobalamin was brought from Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Center. The child’s consciousness unfolded without using the antidote and at the third day of the hospitalization he had discharged from the hospital with full recovery. It is understood that early application and right diagnosis with proper treatment are the main principals for the healing of those life threatening cases.

Keywords: apricot kernel, cyanides, poisoning, diagnosis, hydroxocobalamin

AUTHORS /YAZARLAR

Mehmet Halis TanrıverdiAile Hekimliği Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

Cem UysalAcil Tıp Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

Pakize Gamze Erten BucaktepeAile Hekimliği Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

Enes ArıcaAcil Tıp Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

Velat ŞenÇocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Diyarbakır

CASE REPORT / OLGU SUNUMU 2014

Giriş

Siyanür, hidrosiyanik asit ve bu asitten türeyebilen metal tuzlarının genel adıdır (1). Siyanid bir siyanür bileşiği olup çok çabuk toksik etki gösteren maddelerden biridir (2). Siyanid bileşikleri doğada çeşitli şekillerde bulunabilir ve kimyasal yollarla meydana getirilebildiği gibi farklı canlılar tarafından da üretilebilir (3-5). Siyanür zehirlenmesine neden olabilecek faktörler arasında; duman inhalasyonu, endüstriyel kazalar, ev ve işyerlerindeki kazaen toksik madde alımları, intihar girişimleri, terörist saldırılar olabildiği gibi siyanürü doğal olarak üreten siyanojenik gıda alımı sonrasında da siyanür

Corresponding Author / İletişim içinYrd. Doç. Dr. P. Gamze Erten BucaktepeDicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, DiyarbakırE-mail: [email protected], [email protected] Date of submission: 18.07.2013 / Date of acceptance: 07.10.2013

Page 64: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

120

ya da siyanür bileşiği zehirlenmeleri görülebilir (6,7). Siyanür zehirlenmesi, asıl olarak siyanür içeren maddelerin ağız yoluyla alınması ile gerçekleşse de, solunum ve deriden emilim yoluyla da olabilir (3-5). Başlangıç semptomları nonspesifiktir ve tanı çok zordur (2,6,8,9). Siyanid mitokondriyal etki gösteren bir maddedir (10). Siyanür hücresel hipoksiye yol açan protoplazma zehridir. Solunum fermentleriyle (sitokrom oksidaz) birleşerek bunları inaktive eder. Siyanür ve karbonmonoksit mitokondride oksidatif fosforilizasyonu bozar. Elektron taşınmasını engeller (8). Kandan oksihemoglobinin dokulara geçmesini engeller. Beyin dokusu siyanür zehirlenmesinden en fazla etkilenen dokulardan biridir. Siyanür zehirlenmelerinde ölüm nedenlerinden biri de solunum sistemini uyaran merkezin inhibisyonudur (11).

Literatüre baktığımızda kayısı çekirdeği yenmesi sonrası geliştiği bilinen siyanür zehirlenmesi vakaları az sayıda bulunmaktadır. Ülkemizde en fazla vaka bildirimi Akyıldız ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmadaki 13 olgudur (12). Bu çalışmamızda, bir avuç yaş kayısı çekirdeği yedikten yaklaşık 30 dakika sonra bilinç kaybı tablosu ile acil servise getirilen 4 yaşında bir erkek hastanın sunulması ve literatürün gözden geçirilmesi amaçlandı.

Olgu

4 yaşında erkek hasta, bir avuç dolusu taze kayısı çekirdeğini yedikten yaklaşık 30 dakika sonra ani gelişen bilinç kaybı nedeniyle Batman’dan ambulans ile oksijen desteği verilerek Dicle Üniversitesi Hastaneleri acil servisine getirildi. Acil servisteki ilk değerlendirmesinde hastanın genel durumu kötü, bilinci kapalı, Glasgow Koma Skalası 5, pupilleri midriyatik, ışık refleksi zayıf, nabız 140/dk, periferik nabızları zayıf, kan basıncı 90/50 mmHg, kapiller dolum zamanı 4-5 saniye idi, spontan solunumu yeterli olarak değerlendirildi. Mayi replasmanı başlandı, oksijen desteği verildi. Hastaya aspirasyon açısından çekilen akciğer grafisi ve EKG normal olarak değerlendirildi. Hastada meninks irritasyon bulgusu yoktu ve derin tendon refleksleri normal idi. Kafaiçi basınç artışı ya da fokal nörolojik bulgu olmamasına rağmen, ani bilinç kaybı gelişiminde intrakranyal patolojilerin dışlanması için çekilen kranyal bilgisayarlı tomografi ve yapılan tüm

laboratuar tetkiklerinin sonucu normal olarak değerlendirildi.

Öykü, fizik muayene, klinik ve laboratuvar bulguları kayısı çekirdeklerinin alımı sonrası gelişebilecek akut siyanid zehirlenmesi ile uyumluydu. Bu amaçla, bir yandan destek tedavisine devam edilirken, diğer yandan da siyanid eliminasyonu için önerilen siyanid kiti aramalarına başlandı. Gastrik lavaj ve aktif kömür uygulandıktan yaklaşık 3 saat sonra hastanın bilinci açıldı. Yatışın ancak yedinci saatinde Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nden getirtilebilen antidot kiti içerisindeki hidroksokobalaminin uygulanmasına gerek kalmadığı görüldü. Hasta yatışının üçüncü gününde yoğun bakımdan servise geçirildi ve buradan da sekelsiz ve sağlıklı bir şekilde taburcu edildi.

Tartışma

Çocuklarda akut siyanür zehirlenmesine yol açabilen etkenler arasında siyanür içeren bitkilerin ve siyanojenik ürünlerin bulaştığı gıdaların yenmesi sayılabilir. Kiraz, badem, kayısı, şeftali, erik gibi meyvelerin çekirdekleri, iri ve yassı taneli fasulyeler (Lima fasulyesi), patates, turp, lahana, şalgam, brokoli, mısır, cassava bitkisi ve Amanitia muscaria mantarı siyanür içeren gıdalar arasında sayılabilir (2,13-15). Siyanür coğrafi olarak çeşitli bölgelerde günlük besin olarak alınmaktadır (16). Kayısı çekir- dekleri doğal amygdalin içerirler ve yenildiklerinden sonra glükosidaz ve emulsin enzimleriyle hidrolize olarak siyanüre ve benzaldehide parçalanırlar (2,10,17).

Siyanid zehirlenmesindeki klinik bulgular kan düzeyine göre değişiklik göstermektedir. Hafif olgularda sadece irritasyona bağlı tükürük ve gözyaşı salgısı artarken, orta ve ağır olgularda başağrısı, başdönmesi, kulak çınlaması, sık kusma, konfüzyon, dispne, taşikardi, düzensiz nabız görülür ve bunlar midriasise hatta bilinç kaybı ve komaya yol açar. Laboratuvar bulgularında ise doku hipoksisini gösteren laktik asidozla beraber miyokart hasar göstergeleri yükselmiş bulunur (10,16,18,19). Tanımlanan klinik ve laboratuvar bulgularının çoğu olgumuzda vardı. Ayrıca tablo ilerlemeye devam ederse venöz kan alındığında kan renginin oksijenize haldeki kan rengi gibi açık kırmızı renkte olduğu ve

Tanrıverdi MH ve ark. Kayısı Çekirdeğine Bağlı Siyanid Zehirlenmesi: Bir Olgu Sunumu

Page 65: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

121

nefesin badem gibi koktuğu tespit edilebilir (13). Siyanid zehirlenmesinde tedavi, alınan doza ve

klinik bulgulara göre değişmektedir. Klinik bulguları daha hafif olanlarda destek tedavisinin yanına oksijen tedavisi eklenmesi yeterli iken tablo ağırlaştıkça tedavi yöntemleri de artmaktadır (13). Siyanür zehirlenmesinde aktif kömür, sodyum nitrit, sodyum thiosülfat, hidroksokobalamin ve kobalt EDTA gibi ajanlar kullanılabilmektedir (2,8,20,21). Hastamızda kayısı çekirdeği yedikten hemen sonra ortaya çıkan şiddetli siyanür zehirlenmesi tablosu başarılı bir şekilde tedavi edilmiş ve antidot olarak kullanılan hidroksokobalaminin verilmesine gerek kalmamıştır.

Kayısı çekirdeğinin siyanür içeriği 0,122-4,09 mgr/gr arasında değişmekte, ortalama 2,92 mg/g olduğu bilinmektedir (22). İnsanlar için siyanürün öldürücü dozu 0,56 mg/kg-1,52 mg/kg’dır (2). Diğer bir kaynakta ise 100 gram yaş kayısı çekirdeğinde yaklaşık olarak 8.9 mgr hidrojen siyanür bulunduğu kabul edilmiş olup kan siyanür düzeyinin 1 mg/L ise toksik, 3 mg/L olduğunda ise ölümcül olduğu bildiril- miştir (23). Siyanür alındıktan sonra dakikalar içinde hastanın solunum sıkıntısı bulgularının başlayıp siyanotik hale gelmesi, komaya kadar varan ağır bir klinik tablonun olması ve laboratuvarda saptanan ciddi laktik asidoz ve miyokart hasarı göstergeleri, müdahale edilmemesi durumunda hastanın kay- bedilebileceği olasılığını göstermektedir (24). Bu bulgular göz önüne alındığında, olgumuzda kan siyanür düzeyinin bakılma olanağı bulunmasa da ölümcül dozda olduğunu kabul edebiliriz. Hastanın

hızlı bir şekilde havayolu stabilizasyonu, destek hemodinamik/ventilasyon tedavileri ile beraber ayırıcı tanısının yapılması ve buna yönelik olarak antidotun bulunup getirtilmesi, kısa zamanda sekelsiz ve sağlıklı bir şekilde taburcu olmasına olanak sağlamıştır.

Olgumuzda temin edi len ancak destek tedavisinden sonra gerek kalmayan siyanür antidotu olan hidroksokobalamin Türkiye’de sadece Bergama’ da ve Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nde bulundurulmaktadır. Siyanür zehirlenmesi duru- munda hidroksokobalaminin yararları daha önceki çalışmalarda da gösterilmiştir (25-27). Olgu serilerinde, genellikle erişkin hastalarda siyanür tuzlarının ağızdan alımı sonrası gelişen zehirlenmeler ve bunların tedavilerinde hidroksokobalaminin etkinliği bildirilmiştir (9,28).

Sonuç olarak, sebebi bilinmeyen klinik tablolarda klinisyenlerin sorgulaması gereken konulardan biride alınan besin maddeleridir. Masum gibi gözüken bazı besin maddeleri zehirleyici etki gösterebilmektedir (10). Siyanüre maruz kalındığından ya da alımından şüphelenilen tüm hastalarda, klinik bulguların gözlenmesi durumunda acilen kullanılan hidroksi- kobalamin ve sağlanan destek tedavisi yaşam kurtarıcı olmaktadır. Ülkemizde siyanür zehirlenmesi oluşturabilecek çevresel ve doğal ürünlerin bulunması nedeniyle tüm hastane ya da ambulanslarda antidot olarak hidroksokobalaminin bulundurulması gerekmektedir.

Euras J Fam Med 2014; 3(2):119-122

1. Dawood Y. Acute tapioca poisoning in a child. J Singapore Paediatr Soc 1969;11(2):154-8.

2. Şen TA, Köken R, Demir T, Doğru Ö, Bahçeli E. Kayısı çekirdeği yenildikten sonra ortaya çıkan akut siyanür zehirlenmesi. Türkiye Çocuk Hast Derg 2009;3(3):38-41.

3. Cheok SS. Acute cassava poisoning in children in

Sarawak. Trop Doct 1978;8(3):99-101.

4. Akintonwa A, Tunwashe OL. Fatal cyanide poisoning from cassava-based meal. Hum Exp Toxicol 1992;11(1):47-9.

5. Ariffin WA, Choo KE, Karnaneedi S. Cassava (ubi kayu) poisoning in children. Med J Malaysia 1992;47(3):231-4.

6. Uysal C, Karapirli M, Uzun I.

Cyanide poisining: an unusual case. Journal of Harran University Medical Faculty 2011;8(3):119-22.

7. Lasch EE, Raghda ES. Multiple cases of cyanide poisoning by apricot kernels in children from Gaza. Pediatrics 1981;68(1):5-7.

8. Kaya A, Okur M, Üstyol L, Temel H, Çaksen H. Kayısı çekirdeği yeme sonrası akut

Kaynaklar

Page 66: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

122

Tanrıverdi MH ve ark. Kayısı Çekirdeğine Bağlı Siyanid Zehirlenmesi: Bir Olgu Sunumu

siyanür zehirlenme olgusu. Türk Ped Arş 2012;47(2):141-2.

9. Shragg TA, Albertson TE, Fisher CJ Jr. Cyanide poisoning after bitter almond ingestion. West J Med 1982;136(1):65-9.

10. Cigolini D, Ricci G, Zannoni M, Codogni R, De Luca M, Perfetti P, et al. Hydroxocobalamin treatment of acute cyanide poisoning from apricot kernels. BMJ case reports 2011;28(9):804-5.

11. Dogan M, Yilmaz C, Kaya A, Caksen H, Taskin G. Cyanide intoxication with encephalitis clinic: a case report. Eastern Journal of Medicine 2006;11(1):22-5.

12. Akyildiz BN, Kurtoglu S, Kondolot M, Tunc A. Cyanide poisoning caused by ingestion of apricot seeds. Ann Trop Paediatr 2010;30(1):39-43.

13. Iqbal I, Maqbool B. Acute cyanide poisoning. Nishtar Medical Journal 2009;1(2):26-8.

14. Wikipedia: Siyanür [Internet]. Available from: http://tr.wikipedia.org/wiki/Siyan%C3%BCr.

15. Nwokoro O, Ogbonna JC, Ubani CS, Okpala GN, Ofodile OE. Determination of cyanide in amanitia muscaria samples using alkaline picrate method. Pakistan

Journal of Nutrition 2010;9(2):134-6.

16. Geller RJ, Barthold C, Saiers JA, Hall AH. Pediatric cyanide poisoning: causes, manifestations, management, and unmet needs. Pediatrics 2006;118(5):2146-58.

17. Suchard JR, Wallace KL, Gerkin RD. Acute cyanide toxicity caused by apricot kernel ingestion. Ann Emerg Med 1998;32(6):742-4.

18. Vural N. Hidrosiyanik asit. Ankara: Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları, 1996:421-6.

19. Gossel TA, Bricker JD. Principles of clinical toxicology. New York: Raven Press, 1984:90-3.

20. Megarbane B, Delahaye A, Goldgran-Toledano D, Baud FJ. Antidotal treatment of cyanide poisoning. J Chin Med Assoc 2003;66(4):193-203.

21. Hall AH, Dart R, Bogdan G. Sodium thiosulfate or hydroxocobalamin for the empiric treatment of cyanide poisoning?. Ann Emerg Med 2007;49(6):806-13.

22. Holzbecher MD, Moss MA, Ellenberger HA. The cyanide content of laetrile preparations, apricot, peach and apple seeds. J Toxicol Clin Toxicol 1984;22(4):341-7.

23. Fortin JL, Waroux S, Giocanti JP, Capellier G,

Ruttimann M, Kowalski JJ. Hydroxocobalamin for poisoning caused by ingestion of potassium cyanide: a case study. J Emerg Med 2010;39(3):320-4.

24. Chin RG, Calderon Y. Acute cyanide poisoning: a case report. J Emerg Med 2000;18(4):441-5.

25. Baud FJ, Borron SW, Megarbane B, Trout H, Lapostolle F, Vicaut E, et al. Value of lactic acidosis in the assessment of the severity of acute cyanide poisoning. Crit Care Med 2002;30(9):2044-50.

26. Weng TI, Fang CC, Lin SM, Chen WJ. Elevated plasma cyanide level after hydroxocobalamin infusion for cyanide poisoning. Am J Emerg Med 2004;22(6):492-3.

27. Bromley J, Hughes BG, Leong DC, Buckley NA. Life-threatening interaction between complementary medicines: cyanide toxicity following ingestion of amygdalin and vitamin C. Ann Pharmacother 2005;39(9):1566-9.

28. Koçak S, Dündar ZD, Demirci Ş, Cander B, Doğan H. Siyanür zehirlenmesi: olgu sunumu. AKATOS 2010;1(1):11-4.

Page 67: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

123

Page 68: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

INSTRUCTIONS FOR AUTHORS

Eurasian Journal of Family Medicine (EJFM) is an international journal which publishes clinical and experimental trials, interesting case reports, invited reviews, letters to the Editor, meeting, news and bulletin, clinical news and abstracts of interesting researches conducted in Family Medicine field. The language of the journal is both Turkish and English. The journal is based upon independent and unbiased double-blinded peer-review principles. The Journal is the scientific publication of the Eurasian Society of Family Medicine (ESFAM), and is published three times per year.

The authors are responsible for the scientific content of the material to be published.

Scientific Review and AcceptanceManuscripts must only be submitted electronically

through the following website: www.ejfm.org.Only the papers that have not previously been

published or under review in any scientific publication are accepted for publication. Manuscripts that have been presented orally or as a poster must be stated on the title page with the date and the place of the congress. All articles submitted for publication are peer-reviewed for their suitability for the Journal. Papers do not comply with the format of the Journal will be returned to the author without further review. Therefore, to avoid time and work loss, authors must carefully review the rules of the journal.

Manuscripts that comply with the main rules of the journal are sent to at least two reviewers from Advisory Board, and the reviewers are asked for opinion about the suitability of the paper for publication. The reviewed manuscripts are then re-reviewed by the Editorial Board and the publisher and volume of the manuscripts are arranged.

All submissions must be accompanied by a signed statement of scientific contributions and responsibilities of all authors and a statement declaring the absence of conflict of interests.

Any institution, organization, pharmaceutical or medical company providing any financial or material support, in whole or in part, must be disclosed in a footnote. Manuscript format must be in accordance with the ICMJE-Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals: Writing and Editing for Biomedical Publication available at www.icmje.org

The Advisory Board, Editorial Board and the Publisher have the authority to edit the manuscripts,

request changes in the format of the manuscripts, and make reductions within the authors' knowledge in typographic control. Until the required changes and edits have been made, the papers will not be preceded for publication.

Manuscript PreparationThe manuscript file should include title page, abstracts

and keywords, text, references, tables (each table on a separate page), figure legends (if any) in the mentioned order.

Title page: Title page should include the title of the manuscript, the name(s) and institution(s) of the author(s) and telephone, postal address and e-mail address of the corresponding author.

Abstracts: Abstract should follow the title. Turkish and English abstracts must be included. For the manuscripts submitted from outside of Turkish speaking countries, editorial team will provide the translation into Turkish upon request. For research articles, abstracts should be structured as follows; Aim, Methods, Results, Conclusion, and should not exceed 200 words. Abstracts of case reports should mainly include information about the case and should consist of a short and single paragraph.

Keywords: At least two keywords should be written both in Turkish and English. Keywords must be selected from “Medical Subject Headings” (MESH) available through: www.nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html.

Main text file: The main text should be structured as follows: Introduction, Methods, Results, Discussion, Authors Contributions, Acknowledgements, Conflict of Interest Disclosure and References. The sections do not have to begin on separate pages. Case reports should also be structured as Introduction, Case(s) and Discussion following the titles and abstracts. Author names and their institutional information, figures and illustrations should not be present in the manuscript file.

References: Reference listing must be in accordance with ICMJE standards and numbered consecutively at the end of the manuscript in the order in which they are mentioned in the text. Journal abbreviations should be in Index Medicus style. If there are more than six authors, it should be abbreviated with the use of "et al.". Authors should only cite the articles that they have directly used. Our journal does not approve the citations made from references of any other articles. If a reference is considered not to be directly cited, the reference(s) must be verified by the authors against the original documents by sending the

Euras J Fam Med

Page 69: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

INSTRUCTIONS FOR AUTHORS

photocopy of the first page(s). Any citation of unpublished work, of which the page as numbers could not be provided, such unpublished conference, symposium, and meeting presentations, is permissible. For further information authors should consult NLM’s Citing Medicine for information on its recommended formats for a variety of reference types.

Examples for writing references (please give attention to punctuation):

Format for journal articles; initials of author’s names and surnames, titles of article, journal name, date, volume, number, and inclusive pages, must be indicated. Example:

Marakoglu K, Toprak D, Taner S, Ozdemir S, Erdem D, Bodur S. Smoking and Depression Symptoms Among Medical Students in Turkey. Euras J Fam Med 2012;1(2):42-54.

Format for books; initials of author’s names and surnames, chapter title, editor’s name, book title, edition, city, publisher, date and pages. Example:

Eyler AE, Biggs WS. Medical Human Sexuality in Family Medicine Practice. In: Rakel RE, ed. Textbook of Family Medicine. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders; 2007. p.1335-55.

Format for books of which the editor and author are the same person; initials of author(s)’ editor(s)’ names and surnames chapter title, book title, edition, city, publisher, date and pages. Example:

Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the exocrine pancreas. Tumors of the Pancreas. 2nd ed. Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997. p.145-210.

Format for online-only publications; DOI is the preferred on-line reference.

Format for websites; author(s)/organization, internet in square brackets, title, page update, citation date and web adress. Example:

AMA: helping doctors help patients [Internet]. Chicago: American Medical Association; c1995-2007 [ c i t e d 2 0 0 7 F e b 2 2 ] . A v a i l a b l e f r o m : http://www.ama-assn.org/.

Tables, Figures, Graphics and Photographs: Tables, figures and graphics should not be embedded in the manuscript. Each table must be on a separate sheet. Figures, graphics and photographs must be submitted as a separate file in jpeg format in high resolution. Table and figure legends must be placed at the end of the main text.

Tables, figures and graphics must be cited in the text.

EthicsAn approval of research protocols by ethics committee

in accordance with international agreements is required for experimental, and clinical and drug trial studies:

WMA Declaration of Helsinki - Ethical Principles for Medical Research Involving Human Subjects, October 2013, Fortaleza, Brazil (available at: http://www.ub.edu/ recerca/Bioetica/doc/Declaracio_Helsinki_2013.pdf)

Guide for the care and use of laboratory animals 8th edition (available at: http://grants.nih.gov/grants/olaw/ Guide-for-the-care-and-use-of-Laboratory-animals.pdf)

Euras J Fam Med

Page 70: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

YAZARLARA BİLGİ

Avrasya Aile Hekimliği Dergisi (EJFM), Aile Hekimliği alanında yapılan klinik çalışmaları, ilginç olgu bildirimlerini, davet edilmiş derlemeleri, Editöre mektupları, toplantı, haber ve duyuruları, klinik haberleri ve ilginç araştırmaların özetlerini yayınlayan; yayın dili Türkçe ve İngilizce olan, bağımsız ve önyargısız çift-kör hakemlik (peer-review) ilkelerine dayanan uluslararası bir dergidir. Dergi, Avrasya Aile Hekimliği Derneği’nin (ESFAM) bilimsel içerikli yayın organı olup yılda 3 sayı yayınlanır.

Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir.

Bilimsel Değerlendirme ve Yayına KabulYazılar sadece http://www.ejfm.org adresinden online

olarak gönderilmelidir. Gönderilen yazıların dergide yayınlanabilmesi için daha önce başka bir bilimsel yayın organında yayınlanmış ya da değerlendirme sürecinde olmaması gerekir. Daha önce sözlü ya da poster olarak sunulmuş çalışmalar, yazının başlık sayfasında tarihi ve yeri ile birlikte belirtilmelidir.

Dergiye gönderilen yazılar, ilk olarak dergi standartları açısından incelenir. Derginin formatına uymayan yazılar, daha ileri bir incelemeye gerek görülmeksizin yazarına iade edilir. Bu nedenle, gereksiz yere zaman ve emek kaybına yol açılmaması için, yazı sahipleri dergi kurallarını dikkatli incelemek zorundadır.

Derginin temel kurallarına uygunluğuna karar verilen yazılar Danışma Kurulundan en az iki üyeye gönderilir ve bu üyelerden yayına uygun olup olmadığı konusunda görüşleri alınır. Bu incelemeden geçen yazılar, Yayın Kurulu tarafından tekrar değerlendirilir ve basılacağı yer ve sayı kararlaştırılır.

Tüm yazarlar bilimsel katkılarını, sorumluluklarını ve çıkar çatışması olmadığını bildiren toplu imza ile yayına katılmalıdır.

Araştırmalara yapılan kısmi de olsa nakdi ya da ayni yardımların hangi kurum, kuruluş, ilaç-gereç firmalarınca yapıldığı dip not olarak bildirilmelidir.

Makalelerin formatı ICMJE-Uniform Requirements for Manuscripts Submitted to Biomedical Journals: Writing and Editing for Biomedical Publication (www.icmje.org) kurallarına göre düzenlenmelidir.

Danışma Kurulu, Yayın Kurulu ve Yayıncı dizgi ve kontrol aşamasında, yazılarda düzeltme yapmak, biçiminde değişiklikler istemek ve yazarları bilgilendirerek kısaltma yapmak yetkisine sahiptir. Yazarlardan istenen değişiklik

ve düzeltmeler yapılana kadar, söz konusu yazılar yayın programına alınmayacaktır.

Makalenin HazırlanmasıYazının gönderildiği metin dosyasının içinde sırasıyla,

başlık sayfası, Türkçe ve İngilizce özetler ve anahtar sözcükler, makalenin metinleri, kaynaklar, her sayfaya bir tablo olmak üzere tablolar ve son sayfada şekillerin (varsa) alt yazıları şeklinde olmalıdır.

Başlık sayfası: Başlık sayfası yazının başlığını, yazar(lar)ın isim ve çalıştıkları kurumları ve sorumlu yazarın telefon, adres ve elektronik posta bilgilerini içermelidir.

Özetler: İkinci sayfada Türkçe ve İngilizce özetler yazı başlığı ile birlikte verilmelidir. Araştırma makalelerinde özetler; Amaç, Yöntemler, Bulgular, Sonuç bölümlerine ayrılmalı ve toplamı 200 sözcüğü geçmemelidir. Olgu sunumlarının özetleri ağırlıklı olarak mutlaka olgu hakkında bilgileri içermeli, kısa ve tek paragraf olmalıdır.

Anahtar kelimeler: En az iki adet anahtar kelime Türkçe ve İngilizce olarak “Medical Subject Headings (MESH)”e uygun verilmelidir. İngilizce anahtar kelimeler için www.nlm.nih.gov/mesh/MBrowser.html ve Türkçe anahtar kelimeler için www.bilimterimleri .com adreslerinden yararlanılabilir.

Tam metin dosyası: Giriş, Yöntemler, Bulgular, Tartışma, Çıkar Çatışması Beyanı, ve Kaynaklar şeklinde oluşturulmalıdır. Metin dosyasında yazının hiçbir bölümünün ayrı sayfalarda başlatılması zorunluluğu yoktur. Olgu sunumları da, başlık ve özetlerden sonra Giriş, Olgu(lar) ve Tartışma şeklinde düzenlenmelidir. Metin dosyasının içinde, yazar isimleri ve kurumlara ait bilgi, makalede kullanılan şekil ve resimler olmamalıdır.

Kaynaklar: Kaynak yazım stilleri ICMJE kurallarına göre yapılmalı ve yazı içinde geçiş sırasına göre makale sonunda listelenmelidir. Kullanılacak kısaltmalar Index Medicus'a uygun olmalıdır. Yazar sayısı altıdan fazla ise sonraki isimler Türkçe makalelerde "ve ark." İngilizce makalelerde ise "et al." şeklinde kısaltılmalıdır. Yazarlar yalnızca doğrudan yararlandıkları kaynakları yazılarında gösterebilirler. Dergimiz, başka çalışmalarda bildirilen kaynakların aktarma şeklinde kullanılmasını kesinlikle benimsememektedir. Bir kaynağın aslından yararlanıl-mamış olduğu düşünüldüğünde, yazarından söz konusu kaynak ya da kaynakların ilk sayfalarının fotokopilerini

Euras J Fam Med

Page 71: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

YAZARLARA BİLGİ

göndermesi istenir. Yayınlanmamış ve sayfa numaralarıyla verilemeyecek kaynak (yayınlanmamış kongre, sempoz- yum, toplantı, vb. belgeleri) kullanılamaz. Çeşitli kaynak tiplerinin kullanımı hakkında daha fazla bilgi için yazarlar “NLM’s Citing Medicine” kaynağına başvurabilirler.

Kaynakların yazımı için örnekler (Noktalama işaretlerine lütfen dikkat ediniz):

Makale için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin başharf(ler)i, makale ismi, dergi ismi, yıl, cilt, sayı, sayfa no’su belirtilmelidir. Örnek:

Yabancı dilde yayınlanan makaleler için;Marakoglu K, Toprak D, Taner S, Ozdemir S, Erdem

D, Bodur S. Smoking and Depression Symptoms Among Medical Students in Turkey. Euras J Fam Med 2012;1(2):42-54.

Türkçe makaleler için;Öztürk Ö, Seven H. [Comparison of Late Term

Treatment with “Steroid” and “Hyperbaric Oxygen Aided Steroid” in Idiopathic Sudden Hearing Loss]. Euras J Fam Med 2012;1(2): 63-8.

Kitap için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin başharf(ler)i, bölüm başlığı, editörün(lerin) ismi, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir. Örnek:

Yabancı dilde yayımlanan kitaplar için;Eyler AE, Biggs WS. Medical Human Sexuality in

Family Medicine Practice. In: Rakel RE, ed. Textbook of Family Medicine. 7th ed. Philadelphia: WB Saunders; 2007. p.1335-55.

Türkçe kitaplar için;Tür A. [Emergency airway management and

endotracheal intubation]. Şahinoğlu AH, editör. Yoğun Bakım Sorunları ve Tedavileri. 2. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2003. p.9-16.

Yazar ve editörün aynı olduğu kitaplar için; Yazar(lar)ın/editörün soyad(lar)ı ve isim(ler)inin başharf(ler)i, bölüm başlığı, kitap ismi, kaçıncı baskı olduğu, şehir, yayınevi, yıl ve sayfalar belirtilmelidir. Örnek:

Yabancı dilde yayımlanan kitaplar için;Solcia E, Capella C, Kloppel G. Tumors of the

exocrine pancreas. Tumors of the Pancreas. 2nd ed. Washington: Armed Forces Institute of Pathology; 1997. p.145-210.

Türkçe kitaplar için;Eken A. [Cosmeceutical ingredients: drugs to

cosmetics products]. Kozmesötik Etken Maddeler. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2006. p.1-7.

Sadece online yayınlar için; DOI tercih edilen on-line referanstır.

Websiteleri için; Yazar(lar)/Organizasyon, [Internet], başlık, sayfa güncelleme tarihi, erişim tarihi ve web adresi belirtilmelidir. Örnek:

AMA: helping doctors help patients [Internet]. Chicago: American Medical Associat ion;2007. http://www.ama-assn.org/ adresinden 27.02.2007 tarihinde erişilmiştir.

Tablo, Şekil, Grafik ve Fotoğraflar: Tablo, şekil ve g r a f i k l e r y a z ı n ı n i ç i n e y e r l e ş t i r i l m i ş h a l d e gönderilmemelidir. Tablolar her sayfaya bir tablo olmak üzere yazının gönderildiği dosya içinde olmalı ancak yazıya ait şekil, grafik ve fotoğrafların her biri ayrı bir imaj dosyası olarak yüksek çözünürlüklü jpeg formatında gönderilmelidir. Tablo başlıkları ve şekil altyazıları eksik bırakılmamalıdır. Şekillere ait açıklamalar yazının gönderildiği dosyanın en sonuna yazılmalıdır. Tablo, şekil ve grafiklerin yazıda nerede geçtiği belirtilmelidir.

EtikDeneysel, klinik ve ilaç araştırmaları için ilgili

uluslararası anlaşmalara uygun etik komisyon raporu gerekmektedir:

WMA Declaration of Helsinki - Ethical Principles for Medical Research Involving Human Subjects, October 2013, Fortaleza, Brazil (available at: http://www.ub.edu/ recerca/Bioetica/doc/Declaracio_Helsinki_2013.pdf)

Guide for the care and use of laboratory animals 8th edition (available at: http://grants.nih.gov/grants/olaw/ Guide-for-the-care-and-use-of-Laboratory-animals.pdf)

Euras J Fam Med

Page 72: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission

Euras J Fam Med

Page 73: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission
Page 74: EURASIAN JOURNAL OF FAMILY MEDICINE ğejfm.trakya.edu.tr/userfiles/2014/August/Journal.pdf · for supporting and following Eurasian Journal of Family Medicine. With the new submission