e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed...

90

Transcript of e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed...

Page 1: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,
Page 2: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

in the name of Mersin University | Mersin Üniversitesi adına

Owned by | Sahibi Prof. Dr. Mehmet İsmail YAĞCI

Dean of the Faculty of Architecture | Mimarlık Fakültesi Dekanı

Editor | Editör

Yasemin SARIKAYA LEVENT

Section Editors | Bölüm Editörleri Ali Cenap YOLOĞLU

Burak BELGE Sinan BURAT

Yener BAŞ

Language Editor | Dil Editörü Sinan BURAT

Secreteriat | Sekreterya

Züleyha Sara BELGE Seda SAKAR

Advisory Board | Danışma Kurulu in alphabetical order | soyisim sırasına göre

Müge AKKAR ERCAN, Prof. Dr. (Middle East Technical University, Turkey)

Burak BEYHAN, Prof. Dr. (Muğla Sıtkı Koçman University, Turkey) Cânâ BİLSEL, Prof. Dr. (Middle East Technical University, Turkey)

Per CORNELL, Assoc. Prof. Dr. (University of Gothenburg, Sweden) Bilge ÇAKIR, Assist. Prof. Dr. (Hatay Mustafa Kemal University, Turkey)

Olgu ÇALIŞKAN, Assoc. Prof. Dr. (Middle East Technical University, Turkey) Valentina GIORDANO, Research Assoc. (University College London, UK)

Tamer GÖK, Prof. Dr. (Mersin University (retired), Turkey) Zeynep GÜNAY, Assoc. Prof. Dr. (İstanbul Technical University, Turkey)

Serap KAYASÜ, Prof. Dr. (Middle East Technical University, Turkey) Katarzyna LESNIEWSKA-NAPIERALA, Assist. Prof. Dr. (University of Lodz, Poland)

Tolga LEVENT, Assist. Prof. Dr. (Mersin University, Turkey) Ana NIKOVIC, Dr. (Institute of Architecture and Urban and Spatial Planning of Serbia, Serbia)

Savaş Zafer ŞAHİN, Assoc. Prof. Dr. (Atılım University, Turkey) İlhan TEKELİ, Prof. Dr. (Middle East Technical University (retired), Turkey) Numan TUNA, Prof. Dr. (Middle East Technical University (retired), Turkey)

Tolga ÜNLÜ, Assoc. Prof. Dr. (Mersin University, Turkey) Giorgio VERDIANI, Prof. Dr. (Universita degli Studi di Firenze,Italy)

Tim WILLIAMS, Assoc. Prof. Dr. (University College London, UK)

e-ISSN: 2687-5101 Journal of City and Regional Planning

SKETCH Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 3: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING

(S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-

published twice a year on every June and December, addressing

issues on planning and design of the built environment in various

scales, emphasizing the interfaces between urban and regional

planning, policy, design and management through a wide and

interdisciplinary approach.

ESKİZ: ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA DERGİSİ (S:JCRP) farklı

ölçeklerdeki yapılı mekânın planlaması ve tasarımına ilişkin

alanlarında ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel niteliklere

sahip çalışmaları yayımlayarak şehir ve bölge planlama ve

kentsel tasarım disiplinlerinde akademik bilgi birikimine katkıda

bulunmayı amaçlayan; bu amaçla Haziran ve Aralık aylarında

olmak üzere senede iki kere elektronik ortamda yayınlanan

hakemli, açık erişimli ve uluslararası bir dergidir.

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

e-ISSN: 2687-5101 Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Sketch: Journal of City and Regional Planning is e-published by the Department of City and Regional Planning, Mersin University. Except for short quotations for review and citation purposes, written and visual materials should not be reproduced without permission. Editorial Board is not responsible for opinions or statements of contributors in this Journal. Eskiz: Şehir ve Bölge Planlama Dergisi Mersin Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü yayınıdır. Kaynak gösterilerek yapılan kısa alıntılar dışında Dergide yayınlanan yazılı ya da görsel materyaller izinsiz kullanılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın Kurulu, yazı içeriklerinden ve yazar görüşlerinden sorumlu değillerdir. © Copyright by Mersin University, Department of City and Regional Planning

Publication Date | Yayın Tarihi

December | Aralık 2019

Type of Publication | Yayın Türü

Periodical | Süreli e-Yayın

Correspondance | İletişim

Mersin Üniversitesi, Çiftlikköy Kampusu

Mimarlık Fakültesi

33343 Yenişehir, Mersin—Türkiye

tel: +90.324.3610001—17721

faks: +90.324.3610109

e-mail: [email protected]

http://sketchjournal.org

Page 4: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

CONTENT | İÇERİK

Önsöz | Introduction

İlhan TEKELİ

Articles | Makaleler

1. Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerine Dördüncü Kez Konuşurken ............. 1

İlhan TEKELİ

2. Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili ......... 15

Hayriye Oya SAF, Emre ERGÜL

3. Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekansal Etkileri:

Mersin Kenti Örneği ...................................................................................... 35

Sade GÜLTEKİN, Fikret ZORLU

4. Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş

and Şişli Districts .......................................................................................... 54

Semahat Ceren SAY, Esin ÇEVİK

5. Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki

Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü ........................... 71

Meltem UÇAR

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

e-ISSN: 2687-5101 Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Page 5: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

ÖNSÖZ Eskiz Türkiye’nin Şehir ve Bölge Planlama topluluğuna hoş geldi. Bahtı açık olsun. Rahmetli arkadaşım Selim İlkin’le Türkiye’nin erken Cumhuriyet döneminde çok etkili olan Kadro dergisinin tarihini yazdığımızda, kitabın adını “Bir Cumhuriyet Öyküsü, Kadrocuları ve Kadro’yu Anlamak” diye koymuştuk. Derginin ve dergiyi çıkaranların tarihlerinin ayrı, ayrı olduğunu vurgulamak istemiştik. Dergilerin ayrı bir kimlikleri ve ayrı tarihleri olmaktadır. Belli bir bilim alanında çıkarılan bir derginin başarısı ve uzun ömürlü olması, büyük ölçüde kendi alanında bir kimlik oluşturabilmesine bağlı olmaktadır. Tabii dergide yayınlanan yazıların her birinin bilimsel yazı olma standartlarını gerçekleştirmesi gerekmektedir. Ama bu tek başına yeterli olmamaktadır. Derginin belirli bir kimlik oluşturabilmesi için;,,,,,,, belirli konularda yoğunlaşması, belirli epistemolojik tercihleri bulunması ve çevresinde belirli bir epistemolojik komünite oluşturması gerekmektedir. Günümüzün dünyasında bu epistemolojik komünite belirli bir yerelliğe kapanmamak, ağ ilişkileri içinde olabildiğince dünyaya yayılmak durumundadır. Dergilerin tarihlerinin bize gösterdiğine göre dergi ve çevresinde onun kimliğini belirleyen epistemolojik komünitelerin çoğu kez başlangıçta planlanan biçimde gelişmediği, içinde geliştiği çevrenin sağladığı olanaklar içinde yeniden şekillendiğini göstermektedir. Olanaklar derken sadece derginin çevresinde toplananların adanmışlıklarını, maddi kaynaklarının büyüklüklerini /yeterliliklerini kastetmiyorum. Bunun ötesinde, derginin çıktığı zamanda ilgi alanında yaşanmakta olan gelişmeleri kastediyorum. Bir dergi bu bakımdan uygun/şanslı bir zamanda çıkıyorsa, gelişmesi göreli olarak kolay olacaktır. Eskiz’in çıkış zamanı bakımından şanslı olduğu söylenebilir. Eskiz bir şehir ve bölge planlama dergisi. Bu alanda çok önemli değişiklikler/dönüşümler yaşanıyor. Türkiye’de artık kent ile köy arasında bir ayrım çizgisi çizilememektedir. Kent kır tanımlarının dayandığı karşıtlık anlamını yitirmiştir. Bu durumda artık kent bir nokta ve kır da bir alan olarak temsil edilememektedir. Her ikisi de tek bir alan olarak temsil edilmektedir. Günümüzün küreselleşen ve bir network halinde temsil edilen dünyasında gezegensel kentleşme kavramı ortaya çıkmıştır. Bu kavramın kullanılmasıyla yeryüzünün tek bir kent olarak görülmeye başlanmıştır. Böyle bir dünyada kent ve kır ayrımını içermeyen bir yerellik bir yandan alan olarak temsil edilirken, öte yandan gezegensel kenti temsil eden ağın bir parçası haline gelmektedir.

Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 January | Ocak 2019

e-ISSN: 0000-0000 Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Page 6: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

Ayrıca Türkiye’de bina yapımındaki ve konut sunum biçimlerindeki değişmeler sonucu kentlerin büyüme biçimleri değişti. 1980 öncesinde Türkiye’nin büyük kentleri tek tek binaların eklenmesiyle bir azman sanayi haline gelerek yağ lekesi halinde büyürken, bir azman sanayi kenti olarak tek merkezli yapısını koruyor, merkezdeki yoğunlaşmasını sürekli artırıyordu. Bu büyüme biçimi kentin tarihsel dokularının tahribini hızlandırdığı gibi, büyük çevre sorunları yaratıyordu. 1980 sonrasında yapılanma sürecinin değişmesiyle, kent güçlü aktörlerin gerçekleştirdiği büyük kent parçalarının eklenmesiyle, aralarda boşluk bırakarak, saçaklanarak büyümeye başladı. Bu kent mekânda yayılırken merkezdeki yoğunluklarda bir düşme yaşanmaya başladı. Bu süreç içinde merkez parçalanarak çok odaklı hale geldi. Azman sanayi kentleri kent bölgeye dönüşme yaşanmaya başlamışlardır. Ortaya çıkan gelişme içinde kent formu uzun erimli olarak denetlenen /kestirilebilen bir şey olmaktan çıkmıştır. Artık kent formu oluşan (emergent) bir şeydir. Bu kentlerin formu planlanan bir şey olmaktan çıkarak, bazı performans ölçütlerini yerine getirmek üzere razı olunan bir şey olarak görülmeye başlamıştır. İnsanın mekâna yerleşiminde ya da mekanın üretilmesinde yaşanan değişmeler, yerleşmelerin planlanması ya da tasarımı konusunda yeni ele alışların geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu yenilik gereksinmesinin ortaya çıkışını sadece yerleşme olgusunun niteliğindeki değişmelere bağlamak doğru olmaz. Planlamanın temelde bilimsel bilgiye dayanarak üretilen kararlar olduğu hatırlanırsa, epistemoloji alanındaki gelişmelerden de etkileneceği açık hale gelir. 1980’li yıllarda bilimsel bilgi temsili kuramlara dayanıyordu. Bu dönemde planlama da araçsal rasyonalite çerçevesi içinde gerçekleşiyordu. 1980’li yıllarda öznellerarası uzlaşmalara dayandırılan yapılanmacı bir başka bilimsel bilgi türü gelişti. Bu bağlamda Habermas’ın iletişimsel rasyonalite kavramı planlamayı araçsal rasyonellikten bir demokrasi projesi olmaya taşıdı. 2007 sonrasında ise Nigel Thrift’in temsili olmayan kuramları savunmaya başlamasıyla bir üçüncü bilimsel bilgi türü devreye girdi. Bunun gerisinde Gilles Deleuze’in yaşamı sürekli bir oluşum içinde gören felsefesi yatmaktadır. Eskiz, kent olgusunda, temsilinde, epistemolojisinde ve planlamasında böyle önemli dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde yayın hayatına başlıyor. İlginçtir, eskiz sözcüğü bitmişin değil, bir arayışın sözcüğüdür. Bu bakımdan çok uygun düşüyor. Adeta derginin izleyebileceği gelişme stratejisine ışık tutuyor. Böyle dönüşüm ve arayış dönemleri, iyi ve atılımcı bir strateji izlenirse, derginin kimliğini geliştirmesi ve etkili olmak bakımından çok verimli olabilecektir. Bu dönemlerde fırsatlar yüksek olacaktır.

Eskiz’e mutlu iddialı, uzun bir yaşam dileğiyle.

İlhan Tekeli

Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 January | Ocak 2019

e-ISSN: 2687-5101 Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Page 7: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

1

Özet

Türkiye’de 1850’li yıllarda başlayan modernleşme sürecinin mekândaki biçimlenişini denetim altına alma çabasının 100 yıla yakın öyküsü, bize bu çabanın en alt mevzii ölçekten başlayıp, kent ölçeğine, daha sonra bölge ölçeğine, sonunda da ülke ölçeğine tırmandığını gösterir. 1968 yılında düzenlenen 1. Milli Fiziki Plan Seminerinde, ulusun yaşadığı kalkınma/gelişme sürecinin ülke mekânında yarattığı biçimlenmeyi, var olan ulusal kalkınma planının yöntemiyle uyumlu kılarak denetim altına alabilmek amacıyla öneriler sunulmuştur. Ülkesel fiziki plan sorununun gündemimize girmesinin ardından 50 yıl geçmiştir. Bu kısa bir süre değildir. Bu geçen yarım asır içinde müdahale etme gereksinimini duyduğumuz sorunu yaratan yapı sunum süreçleri, dolayısıyla sorunun niteliği önemli ölçüde değişmiştir. Ayrıca bu sürece müdahale biçimlerimiz konusundaki meşruiyet anlayışlarımız da değişmiştir. Bu çalışma kapsamında, bundan 50 yıl önce önerilmiş bir çözümün ne kadar uygulanıp uygulanmadığı ya da tutarlılığı üzerinde durulmayacaktır. Çalışmanın amacı, bir tarihi muhasebe yapmaktan çok, ülkesel fiziki plan sorunu konusunda günümüzde değişen yapı sunum süreçleri ve meşruiyet anlayışımız çerçevesinde neler yapılabilir sorusuna yanıt vermektir. Anahtar Kelimeler: Ülkesel/Milli Fiziki Plan, Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi, Türkiye

Submitted | Gönderim: 12.12.2018 Accepted | Kabul: 27.02.2019 Correspondance | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.65375

İlhan TEKELİ

Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi

ÜLKESEL/MİLLİ FİZİKİ PLAN ÜZERİNDE DÖRDÜNCÜ KEZ KONUŞURKEN (1)

(1) Bu çalışma, 22-24 Ocak 1968 tarihleri arasında TMMOB Mimar-lar Odasınca Ankara’da düzenlen-miş olan 1.Milli Fiziki Plan Semi-neri’nden 50 yıl sonra yine TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından İstanbul’da düzenlenen “50. Yılın-da 1. Milli Fiziki Plan Semineri” paneli kapsamında yapılan sunuş metnine bağlı kalarak düzenlen-miştir. (Editör Notu) Bu çalışmanın, ülkesel/milli fiziki plan konusunda yazar tarafından yapılan konuşma serisinin bir parçası olarak de-ğerlendirmek yerinde olacaktır. Bu amaçla önceki üç konuşma ve 1971 tarihli kitap çalışması, konuyu daha detaylı kavramak ve ele almak açısından önemlidir. Milli fiziki plan semineri konusun-da yapılan ilk konuşma için bakı-nız; Tekeli, İ. 1968. “Ülke Ölçüsün-de Fiziki Planlamanın Teorik Sorunları ve Bugünkü Müessese-ler Çerçevesinde Türkiye İçin Bir Ülkesel Fiziki Planlama Yaklaşı-mı”. 1. Milli Fiziki Plan Semineri, 22-24 Ocak 1968, s. 15-37 < http://www.mimarist.org/include/uploads/2018/10/1.milli-fiziki-plan-semineri.pdf> Milli fiziki plan semineri konusun-da yapılan ikinci konuşma için bakınız; Tekeli, İ. 1984. ” Ülkesel Fiziki Planlama Üzerine İkinci Kez Konuşurken”, M. Çubuk (yayına haz.) Ülke Ölçeğinde Planlama ve Düzenleme Sorunları, Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilim-ler Enstitüsü Yayını, İstanbul, s. 24-40. Milli fiziki plan semineri konusun-da yapılan üçüncü konuşma için bakınız; Tekeli, İ. 2002, “Milli Fiziki Plan Semineri Konusunda Üçüncü Kez Konuşurken”. 1968'den 21. Yüzyıla Ulusal Fiziki Planlama Semineri, s.9-26. Ayrıca bakınız; Tekeli, İ. 1971. Planlama ve Ülkesel Fiziki Planla-ma Üzerine, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara.

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 1-14

ARTICLE | MAKALE

Page 8: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

2

GİRİŞ

Türkiye’de yönetimlerin yerleşme mekânlarının biçimlenmesini planlama ile denetlemeye girişmesi 19. yüzyılın ortalarından başlamıştır. Bu gelişmeyle bir tür liberal mülkiyet anlayışına geçiş gerçekleşmiş ve Türkiye’de kadastral sistem kurulmaya başlamıştır. Bu durum, Türkiye’de çok hızlı olmayan bir kentleşme sürecinin başlamasını beraberinde getirmiştir. Kentler, harita mühendislerinin yaptıkları mevzii planlarla parça parça dönüşmüş, yavaş yavaş modernleşmiştir. Bir başka deyişle, utangaç modernite döneminin(2) fiziki planlaması mevzii imar planı ölçeğini aşamamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra, Ankara’nın başkent olarak ilanı ve bu kentin planlamasının adeta rejimin başarısıyla özdeşleşmesi, Türkiye’de kentlerin planlı gelişmesinin sağlanmasını Cumhuriyetin radikal modernite projesinin önemli bir öğesi haline getirmiştir. 1930’da çıkarılan yerel yönetimler, halk sağlığı ve yapı ve yollar yasalarıyla, kent planlaması çok yönlü bir biçimde kurumsallaştırılmıştır. Bu yasal düzenlemelerle Cumhuriyet yönetimlerinin mekânın biçimlendirilmesinde kullandığı fiziki plan ölçeği, mevzii ölçekten kent ölçeğine geçmiştir. Bu aşamada, Cumhuriyetin nüfusun ve ekonomik faaliyetlerin ülke mekânında dağılımı için ülke düzeyinde uyguladığı, Ankara’nın başkent olarak ilanı, ülke mekânının demiryolu ağıyla örülmesi, devlet sanayilerinin Anadolu’da demiryolu üstündeki küçük kentlerde kurulması, Halkevlerinin modernleşme odağı olarak ülke mekânına yaygınlaştırılması gibi politikalar bulunmaktadır. Ama ülke ölçeğinde planların yapılması henüz söz konusu değildir. Türkiye’de çok partili bir rejime geçilerek, hızlı kentleşmenin yaşandığı, kapital birikiminin yetersiz olduğu, popülist bir modernite yaklaşımının uygulandığı 1950’lerde, hem sanayileşmeyi gerçekleştirebilmek hem de artan kentli nüfusu yeni yerlerine yerleştirebilmek için kentleşmenin ucuzlatılması gerekmiştir. Bunu, her ikisi de özgün olan yapsatçı ve gecekondu konut biçimlerinin gelişmesi sağlamıştır. Bu iki konut sunum biçiminin hâkim hale gelmesi, kentlerin yık-yap-sat süreciyle dönüşmesini beraberinde getirmiştir. Kentler, mevcut merkezlerinde sürekli yoğunluk artırarak, trafik sorunları yaratarak, yağ lekesi gibi büyümüştür. Bu büyüme sonucunda kentler, belediye sınırları içine sığmaz hale gelmiş; metropol belediyelerinin çevresini gecekondu mahallelerinin oluşturduğu küçük belediyeler sarmıştır. Artık 1930’lu yıllarda oluşturulmuş olan kurumsal çerçeve ve kent planlarını hazırlama biçimleri, yaşanan gelişmenin fiziki mekânını şekillendirmekte yetersiz kalmaya başlamıştır. 1960’lı yıllara gelindiğinde yerleşme mekânları böyle bir yapılaşma süreci yaşarken, 1950’li yıllarda izlenen ekonomik politikalar Türkiye’yi büyük bir ekonomik krize sokmuştur. Bu koşullarda, dönemin uluslararası mali kurumsal yapısının da etkisiyle Türkiye’de ulusal kalkınma planları hazırlanmaya başlamıştır. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra genel olarak planlama, Türkiye’nin kurtuluş yolu olarak görülmeye başlamış; plancılık, toplumun en prestijli mesleği haline gelmiştir. 1963 yılında da ilk Beş Yıllık Plan hazırlanmış ve uygulamaya koyulmuştur. Türkiye’nin kentleşmesini ve sonuçlarını denetleyemediği ve planlamaya güvenin çok yükseldiği bir ortamda, ülke gelişmesinin mekânsal sonuçlarını denetlemek için daha üst ölçeklerde fiziki planların hazırlanması Türkiye gündemine girmiştir. Bu yıllarda ilk bölge planları yapılmaya başlanmıştır. Hazırlanan ulusal kalkınma planının yapısıyla hazırlanan bölge planlarının yapıları uyum içinde

(2) Türkiye’ye özgü farklı modernite dönemleri hakkında detaylı bilgi için bakınız; Tekeli, İ., 2001, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Yayınevi, Anka-ra.

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 9: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

3

olmadığından, bu planlar uygulanamamıştır. Ülkede çok güçlü olarak kurumsallaşmış bir ulusal kalkınma planı varken, ülkedeki gelişmenin mekânsal olarak biçimlenişini denetim altına alma yolunun, ülke ölçeğinde fiziki planların hazırlanmasından geçtiği üzerinde konuşulmaya başlanmıştır. 1. Milli Fiziki Plan Semineri(3) işte bu arayışa bilimsel bir yanıt verebilmek amacıyla o yıllarda TMMOB Mimarlar Odası tarafından düzenlenmiştir. Türkiye’de 1850’li yıllarda başlayan gelişmenin mekândaki biçimlenişini denetim altına alma çabasının 100 yıla yakın öyküsü, bize bu çabanın en alt mevzii ölçekten başlayıp, kent ölçeğine, daha sonra bölge ölçeğine, sonunda da ülke ölçeğine tırmandığını gösterir. Bir ölçeğin yetersiz kalması, planlamayı bir üst ölçeğe taşır. Türkiye’nin deneyimi tam olarak bu hipotezin geçerliliğini ortaya koymaktadır. 1968 yılında düzenlenen 1. Milli Fiziki Plan Seminerinde, ulusun yaşadığı kalkınma/gelişme sürecinin ülke mekânında yarattığı biçimlenmeyi, var olan ulusal kalkınma planının yöntemiyle uyumlu kılarak denetim altına alabilmek için önerilen yaklaşım şöyle özetlenebilir. Ülke fiziki planı, ülke sosyo-ekonomik mekânının düzenlenmesindeki gayelerin açıklığa kavuşturulması amacıyla sosyo-ekonomik mekândaki faaliyetlerin coğrafik mekândaki sıralama kararları bütünü olarak tanımlanmıştır. Bu tür bir denetim işlevini yerine getirmek için üç düzeydeki çalışmalardan oluşan bir paket önerilmiştir. Bunlardan birincisini “Ülke Mekân Organizasyonu Politikaları “ oluşturmaktadır. Bunlar; a) Ülkesel kentleşme politikası, b) Bölgeler arası denge politikaları, c) Kentsel kademelenme politikaları, d) Yerleşmeler arası akım politikaları, e) Yerleşmeler arası uyum politikaları olarak sıralanmıştır. Bu politikaları somuta indirmek için devlet planının “aşamalı planlama” yaklaşımı ile tutarlı olabilecek şekilde, iki planlama türü önerilmiştir: Kamu eliyle hazırlanan sektörel planlar ve bu planların paralelinde hazırlanan ulusal sektörel fiziki planlar. Böylece planın sektörel yatırım kararlarına bir mekân boyutu katılmış olacaktır. Tabii ki sektörel fiziki planların ülkenin mekân boyutunu tüm zenginliğiyle devlet planlama sürecine yansıtması olanaklı değildir. Bu nedenle de üçüncü bir düzey olarak yarışan bölge ve metropoliten alan planlarının yapılması önerilmiştir. Bu planların yarışan plan olarak nitelenmesi, bu düzeydeki planlarla sektörel nitelikteki devlet planının bütünleşmesini proje seçim kararları üzerinden sağlayabilmek içindir. Bu çalışma kapsamında, bundan 50 yıl önce önerilmiş bir çözümün ne kadar uygulanıp uygulanmadığı ya da tutarlılığı üzerinde durulmayacaktır. Çalışmanın amacı, bir tarihi muhasebe yapmaktan çok, bugün ne yapılabilir sorusuna yanıt vermektir. Bu giriş bölümünde sunulan tarihsel çözümleme, ülkesel fiziki plan sorununun ne olduğuna açıklık kazandırabilmek içindir. Tarihsel sürecin, ele aldığımız soruyu gündemimize nasıl getirdiği görülmektedir. Ama bu sorunun gündemimize girmesinin ardından 50 yıl geçmiştir. Bu kısa bir süre değildir. Bu geçen yarım asır içinde müdahale etme gereksinmesini duyduğumuz sorunu yaratan yapı sunum süreçleri, dolayısıyla sorunun niteliği önemli ölçüde değişmiştir. Ayrıca bu sürece müdahale biçimlerimiz konusundaki meşruiyet anlayışlarımız da değişmiştir. Bu nedenle, günümüzde ne yapılabilir sorusu üzerine eğilmeden önce kendimize, 50 yılda neler değişti diye sormamız gerekmektedir.

(3) “Milli Fiziki Plan” kavramının geliştirilmesi ve açıklığa kavuştu-rulması yolundaki istekler ve böyle bir çalışmanın ülkemizin geliştirilmesi çabalarını yönlen-dirmekte yapacağı katkıları göz önüne alarak TMMOB Mimarlar Odası tarafından 22-24 Ocak 1968 tarihleri arasında Ankara’da dü-zenlenen 1. Milli Fiziki Plan Semi-neri, Esat Durak, İlhan Tekeli ve Yiğit Gülöksüz’den oluşan komite yürütücülüğünde tamamlanmış ve sempozyum bildirileri Mimarlar Odası tarafından yayınlanmıştır. <http://www.mimarist.org/include/uploads/2018/10/1.milli-fiziki-plan-semineri.pdf>

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 10: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

4

ELLİ YILDA NELER DEĞİŞTİ?

Yapılaşma ve Yapılaşma Denetimi Süreçleri Ne Kadar Değişti? Elli yılda yaşanan en önemli değişme, Türkiye’de yerleşme yapısını belirleyen süreçlerde yaşanmıştır. Bunlardan en önemlisi, Türkiye’de konut ve diğer binaların sunum süreçlerinde yaşanan büyük dönüşümler olmuştur. Türkiye’de müteahhitlik sektörünün yurt dışına açılması ve güçlenmesi, yurt içinde de kentlerin yapılaşma süreçlerini değiştirmiştir. Türkiye 1980 sonrasında, kent projeleri için büyük miktarda sermayeyi harekete geçirerek ve o dönemin mevcut/ileri teknolojisini kullanarak farklı çözümler üretebilme kapasitesine kavuşmuştur. Bu koşulların değişmesi, yeni bir konut sunum biçimi olarak Türkiye’ye “toplu konutu” getirmiştir. Bu da Türkiye’de kentleşme dinamiğini tamamen değiştirecek yeni bir olgu olmuştur. 1980 sonrasında büyük kentlerde iki kademeli bir yapıya geçilmesi ve yerel yönetimlerin gelirlerinin artırılması, belediyelerin büyük proje yapma kapasitelerini de artırmıştır. İlk kez metrolar yapılmaya başlamıştır. Raylı toplu ulaşım çözümleri geliştirilmiştir. Biriken çevre sorunları büyük altyapı projeleriyle, arıtma tesisleri kurularak aşılmaya çalışılmıştır. Kentte çok sayıda proje yapılmaya başlamış; santral garajlar, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, üniversite kampüsleri, hastane kampüsleri, toplu konutlar inşa edilmiştir. Kent, bir önceki dönemde olduğu üzere, tek tek binaların eklemlenmesiyle yağ lekesi gibi değil, büyük kent parçalarının eklemlenmesiyle atlayarak, sıçrayarak ve aralarında boşluklar bırakan bir mekânsal büyüme göstermeye başlamıştır. Böyle bir gelişme biçiminin ortaya çıkmasında üç mekanizmanın etkili olduğu görülmektedir. Bunlardan birincisi merkezi iş alanındaki (MİA) değişik işlevlerin, ister plan kararlarıyla olsun, ister ekonomik gerekçelerle olsun kent dışına çıkmalarıdır. İkinci mekanizma özel araba sahipliğinin artması ve taşıt yollarının gelişmeye başlaması ve buna bağlı olarak kentten kopuşun kolaylaşmasıdır. Üçüncüsü ise kent merkezinde arsa fiyatlarının artması sonucunda büyüme gereksinmesi ortaya çıkan kuruluşların, arsa fiyatlarının düşük oldukları yerlere giderek maliyetlerini düşürmeye çalışmalarıdır. Bu durumda kentler büyürken, MİA işlevlerini içeren büyük kent parçaları kentin çevresinde inşa edilmiş; kentler desantralize olmaya başlamışlardır. Kentin, çevresine büyük kent parçaları inşa ederek büyümesinde en kıt faktör, kentlerin çevresinde tek mülkiyette ya da az sayıda mülkiyete sahip büyük toprak parçalarını bulabilmek olmuştur. Çünkü ya geçmişteki planlama uygulamaları ve tarım politikaları sonucunda kentin etrafındaki toprak küçük parsellere bölünmüş ya da etraftaki spekülatif faaliyetler içinde çiftçinin elindeki toprak hisseli tapuyla parçalanarak kentleşmeye yahut gecekondu yapımına açılmıştır. Hâlbuki yeni yapı sunum düzenlerinde küçük topraklar işe yaramamaktadır. Bu durumda toprak sorununun çözülmesi için genellikle iki farklı yola başvurulmuştur. Bunlardan biri Hazine’nin elinde bulunan parçalanmamış topraklardan yararlanma yolunu açmak, diğeri ise parçalanmış küçük parselleri birleştirerek büyük topraklar elde etmektir. Bu ise Medeni Kanun’un hükümleri içinde gerçekleştirilmesi çok zor bir şeydir. Bu nedenle son yıllarda Hükümetler, Büyükkent belediyelerini ve daha sonra da Toplu Konut İdaresini (TOKİ), bir anlamda Medeni Hukuk hükümleriyle çelişen biçimde, aşırı olarak yetkilendirerek, bu büyük toprağı elde etme mekanizmaları oluşturmuşlardır. Bu dönemin bir başka önemli farklılığı, inşaat sektörünün kalkınmanın çekip götürücü sektörü olarak kullanılması olmuştur. Kentin, Türkiye’nin kapital

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 11: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

5

birikiminde üstlendiği yeni rol, oluşan güçlü özel ve kamusal aktörler, özellikle büyük kentlerin yapısında/formunda önemli değişiklikler yaratırken; bu dönüşümün yarattığı fırsatlara dayanarak yeni projeler oluşturulmuştur. Deprem riski bulunan alanlarda ve gecekondu bölgelerinde “dönüşüm projeleri” hazırlanmıştır. Gayrimenkul yatırım ortaklıklarının “Yeni bir yaşam projesi satıyoruz!” diye pazarladıkları, halkın kolayca giremediği özel alanlar, “kapalı siteler (gated communities) yaratılmış; İstanbul’da bunların sayıları 1.000’leri aşmıştır. Kentte birbiriyle ilişki kurmayan topluluklar kapalı kapılar arkasına çekilmiştir. Tabii bunun yanı sıra dini inanç gruplarının, Doğu ve Güneydoğu’dan gelen yeni göç gruplarının gettolaşmış yerleşmeleri oluşmuştur. Bir anlamda bugün kentlerde bir yaşam bütünlüğünden söz etmemiz olanaksız hale gelmiştir. 1980 sonrasında kentlerin büyük parçaların eklenmesiyle büyür hale gelmesi ve merkezi iş alanının çok sayıdaki işlevin kentin çevresine desantralize olmaya başlaması sonucunda kent merkezlerinde çöküntü alanları oluşma olasılıkları artmıştır. Buna koşut olarak Türkiye’deki kent planlaması alanında korumacılık ahlakının gelişmesi sonucu kent merkezlerinde tarihi sit alanları ilan edilmeye başlamış; sit alanı ilanı beraberinde kullanım kararları ve yapısal müdahalelerde kısıtlama getirilmesi ve korumanın finansmanının iyi örgütlenememesi sonucunda kent merkezlerinde büyük çöküntü alanlarının oluşması tehlikesi doğmuştur. Kentlerin yapılaşma süreçlerinde ortaya çıkan değişmeler sonrasında, Türkiye’nin kentleri son 150 yıldaki üçüncü büyük dönüşüm sürecini yaşamıştır. Geçen son elli yılda yalnız kentlerin iç yapılarında değil, aynı zamanda ülke mekânındaki nüfusun, kapitalin ve faaliyetlerin dağılımının mekânsal farklılaşmasında da önemli değişmeler yaşanmıştır. Bu değişme, yerleşme kademelenmesinin her kademesinde bir şekilde gözlenmektedir. En üst kademede bulunan tek merkezli (monocentric) metropoller, yaşanan kentsel dönüşüm süreci sonucu artık bilgi toplumunun çok merkezli kent bölgeleri haline gelmiştir. Yağ lekesi gibi büyüyen kentlerde merkezi iş alanları yüksek gelirli grupların konut alanları doğrultusunda kayarken, alışveriş merkezlerinin (AVM) ortaya çıkmasıyla bu eğilimler duraklamış; AVM’ler yeni oluşan odaklara desantralize olmaya başlamıştır. AVM’ler çok merkezli kent bölgelerinin oluşmasına katkı yapmaya başlamıştır. Türkiye’de nüfus, kapital ve faaliyetler iki alanda yığılma göstermeye başlamıştır. Bunlardan birincisi İstanbul, Ankara ve İzmir kent bölgelerinin çok merkezli kompakt bölümleri olarak dışa doğru yayılma ve çevresini sürekli dönüştürme eğilimini ortaya koymaktadır. İkinci olarak da nüfus, kapital ve faaliyet yığılması deniz kıyısında derinliği sürekli artan bir bant oluşturmaya başlamıştır. Bu yığılmanın temel dinamiğini turizm ve ikinci konut yerleşmeleri oluşturmaktadır. Kent bölgelerinin dışında Anadolu’da bölge merkezi niteliğindeki Konya, Kayseri, Gaziantep, Eskişehir gibi kentlerde, sanayileşme süreci içinde Anadolu’daki önemli ailelerin sanayi alanına girmesi ve bulunduğu yerlerdeki faaliyet alanlarını çeşitlendirmesi sonucu oluşan holdingler, Anadolu içinde gelişme odakları oluşturmuşlardır. Türkiye kentlerinin sıra büyüklük dizilişi değişmiştir. Adana artık dördüncü sırada değildir, altıncı sıraya gerilemiştir; Bursa ve Antalya onun önüne geçmişlerdir. Yaşanan değişmelerin en önemlilerinden biri de kent ve kır arasında sınırların artık çizilemez hale gelmesidir. Büyük kent yasasında yapılan değişiklerle belediye sınırlarıyla il sınırları özdeşleşmiştir.(4) Büyük kent yönetimleri artık sadece kentsel hizmetlerden değil, aynı zamanda kırsal hizmetlerden de sorumlu hale gelmiştir. Bunun sonucunda kentlerin bölgesel ölçekte mekânsal temsili noktasal bir temsil olmaktan çıkarak, alansal temsil haline gelmiştir.

(4) Büyükşehir Belediyeleri so-rumluluk sınırlarını metropoliten alandan il mülki sınırına genişle-ten düzenleme, 12.11.2012 tarihinde Kabul edilen ve 06.12.2012 tarih ve 28489 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6360 sayılı “On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararname-lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile gerçekleşmiştir. Kanun metni için bakınız: <http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6360.pdf>

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 12: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

6

Ülkesel fiziki planları etkileyecek olanlar sadece nüfus, kapital ve faaliyetlerin mekânsal dağılımındaki değişmeler değil, aynı zamanda akım ilişkilerindeki dönüşümlerdir. 1980’li yılardan sonra bir yandan Türkiye ekonomisinin ithal ikameci politikalardan vazgeçerek, ihracat yönelimli dışa açık bir politikaya geçmesi, öte yandan bilgi ve iletişim teknolojisi alanında yatırım miktarını artırması, Türkiye’nin dünyaya entegrasyonunu artırmıştır. Ayrıca bu dönemde ekspres yollara, hızlı demiryollarına ve hava alanlarına yapılan yatırımlardaki artış, Türkiye içindeki zaman-mesafe matrisini değiştirmiştir. Elli yıl içinde Türkiye’de nüfus, kapital ve faaliyetlerin mekânsal dağılımının ve bunların entegrasyon düzeyini belirleyen süreçlerin zaman içinde değiştiği; bu değişimin yanı sıra bu süreçleri etkileyen aktörlerin güçlerinde ve yapabilirlik kapasitelerinde de çok önemli değişmeler olduğu görülmektedir. Tabii ki daha karmaşık bir sisteme, yapabilirlik kapasitesi daha yüksek aktörlerle müdahale edilecek olması, önerilecek Ülkesel Fiziki Planı da farklı bir yere taşıyacaktır.

Planlama Anlayışında Ne Tür Değişmeler Yaşandı? 1960’lı yıllarda planlamadan anlaşılan daha çok Weber’ci araçsal bir rasyonellik iddiası taşımaktaydı. Bu planlarda, önceden belirlenmiş bir hedefin gerçekleştirilmesinde yararlanılabilecek çözümlerin en etkin olanının, bilimsel bilgiye dayanarak saptanabileceği anlayışı vardı. Bu çözüm meşruiyetini bilimsel bilgiye dayanmasından alıyordu. Türkiye’de de 1960’lı yıllardaki Milli Fiziki Plan arayışının gerisinde bu tür bir elitist planlama arayışı bulunuyordu. Bu planlama yaklaşımı bir yandan amaçların ve araçların saptanmasının birbirinden ayrılması bakımından eleştiri konusu olurken, diğer yandan demokratik olmayışı ve pratikte halkın direnciyle karşılaşması bakımından elitist planlamanın savunulması zorlaşmaktaydı. Böyle bir ortamda Habermas’ın geliştirdiği iletişimsel rasyonellik anlayışı fiziki planlama paradigmasının değişmesine yol açtı. Habermas, eğer bir plan kamu alanında tartışılarak üzerinde oydaşma sağlanırsa, iletişimsel rasyonelliğin sağlanacağını ortaya koydu. Bunu sağlayan, bu durumda hem araç hem de amaç üzerinde oydaşma sağlanmış olmasıydı. Weber’in araçsal rasyonalitesinin gerçekleştiremediği de buydu. Yeni bir rasyonellik anlayışının gelişmesine paralel olarak, planlama bir demokrasi projesi olarak görülmeye başlamıştır. Bu talep, müzakereci planlama, katılımcı planlama, işbirliğine dayalı (collaborative) planlama gibi geliştirilen yeni planlama paradigmalarıyla karşılanmaya çalışılmaktadır. Bu gelişme, başarılı bir planlama yapabilecek bir plancının sahip olması gerekli hüner kompozisyonunun ne olması gerektiğini de değiştirmiştir. Plancıdan artık konusunun uzmanı/teknisyeni olduğu kadar, halkla ilişkiler uzmanı olması da beklenmektedir.

Mekâna Bakış Açısında Ne Tür Değişmeler Yaşandı? 1968 yılında ülkesel fiziki plan konusunda yapmış olduğum çalışma mekâna sadece üç boyutlu coğrafik mekân olarak bakmanın ötesine geçmiş bir bakış açısı sunmaktaydı.(5) Bir toplumun sosyo-ekonomik sistemi “n” boyutlu olarak ele alınmakta ve bu “n” boyutun ilk üçünü de coğrafik boyutlar oluşturmaktaydı. Böyle bir mekân anlayışı, ulusların mekânın sınırları içine kapanmış bir kap olarak görülmemesi gerektiğini ortaya koymak ve Avrupa Ekonomik Topluluğunun (AET) mekân mantığını savunmak için Perroux tarafından geliştirilmişti. Bu, çok boyutlu ve göreli bir mekân anlayışıydı. Böyle bir mekân anlayışı içinde üç coğrafik mekândaki şekillenmeyi n-3 boyutta olup bitenler etkilemektedir. Bir anlamda Peroux, AET öncesindeki bir ulus

(5) Tekeli, İ. 1968. “Ülke Ölçüsünde Fiziki Planlamanın Teorik Sorun-ları ve Bugünkü Müesseseler Çerçevesinde Türkiye İçin Bir Ülkesel Fiziki Planlama Yaklaşı-mı”, içinde 1. Milli Fiziki Plan Se-mineri, 22-24 Ocak 1968, s. 15-37 < http://www.mimarist.org/include/uploads/2018/10/1.milli-fiziki-plan-semineri.pdf>

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 13: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

7

devletin mekânsal yapısının, AET içine girince değişeceğini soyut düzeyde göstermiş olmaktadır. Günümüzde mekâna bakış açımız Lefebvre’in “mekânın üretilmesi” kavramıyla daha ileriye taşınmıştır. Bu bakış açısına göre bir ülkede, coğrafik (fiziki) mekânın biçimi sosyo-mekânsal bir sürecin sonucunda üretilmektedir. Tabii bu da göreli bir mekân anlayışıdır ve geldiğimiz noktada bir kişi ülkesel fiziki plan yapmak istiyorsa, kendisini mutlak coğrafik mekân anlayışına hapsetmekten kurtarmak durumundadır.

GÜNÜMÜZDE ÜLKESEL FİZİKİ PLAN KONUSUNDA YAPILAN ÖNERİLERİN NİTELİKLERİ ÜZERİNDE İRDELEMELER

1. Milli Fiziki Plan Semineri üzerinden elli yıl geçtikten sonra, günümüz Türkiye’sinde de ülke mekânının düzenlenmesini sağlayacak bir üst ölçekli plan arayışından vazgeçilmemiştir. İlgili meslek camiası ile Kalkınma Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ülke ölçeğinde fiziki planların yapılmasını gerekli görmektedir. Bu konuda farklı öneriler bulunmaktadır. 2009 yılında toplanan Kentleşme Şurasının meslek camiasının görüşlerini yansıttığı düşünülürse, bu çevre tarafından, en üstünde Ülkesel Mekânsal Strateji Planı bulunan kademeli bir planlama sistemi önerilmiştir.(6) Bu planlar, iç tutarlılığı yüksek kademeli bir birliktelik oluşturacaktır. Kademeler birbirini yönlendirecek ve denetleyecektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, temelde arazi kullanma planlarının en üst kademesini oluşturacak bir Ülkesel Mekânsal Strateji Planını hazırlayacaktır. Nitekim Hükümetin ilan ettiği 100 Günlük İcraat Programında(7), Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu planı yapmakla görevlendirilmişti.(8) Ama günümüz Türkiye’sinde henüz böyle bir plan yapılıp ortaya konulmadığı için neyi içereceği henüz belirsizdir. Bu ölçekte, hem yönlendirici hem de denetleyici nitelikler taşıyacak yeterli bir planın yapılabilmesi için icraat programında belirlenen 100 günlük sürenin yetersiz olduğu açıkça görülmektedir.(9) Devletin bu konudaki bir başka yaklaşımı Kalkınma Bakanlığının geliştirdiği Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisidir (BGUS).(10) Bu plan, 2014-2023 yıllarını kapsayan bir zaman perspektifi için hazırlanmış ve ulusal düzeyde bölgesel kalkınmayla ilgi temel stratejileri belirlemektedir. Bu strateji, 5949 sayılı yasaya göre kurulmuş 26 adet Bölgesel Kalkınma Ajansının hazırladığı bölge planlarını yönlendirecek bir üst strateji olarak hazırlanmıştır. Bu üst stratejiyle gerçekleştirilmek istenilen iki amaç bulunmaktadır. Bunlardan biri “daha dengeli”, diğeri ise “hızlı ve topyekûn” kalkınmadır. İkinci amaç yarışabilirliğini artırarak Türkiye’nin uluslararası ekonomik konumunu geliştirmek diye dolaylı bir yoldan tanımlanmıştır. İkinci amacı gerçekleştirmek amacıyla bölgeler; büyüme kutupları, bölgesel çekim merkezleri, yapısal dönüşüm illeri ve öncelikli gelişme illeri olarak dörde ayrılmış ve kaynak dağılımında bu farklılığın göz önünde tutulması önerilmiştir. Günümüzde Türkiye’de mekânsal gelişmeyi yönlendirmek bakımından devletin bu iki kurumu arasında bir yarışma/çatışma bulunmaktadır. Bu çatışmanın gerisinde bürokratik kurumlar arasında alışılagelmiş gerilimin ötesine geçen bir sorun bulunmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı en alttaki mevzii planlardan başlayan, şehir imar planı, çevre düzeni planı diye kademelenen arazi kullanma planlarının en tepesindeki ulusal mekânsal strateji planını yaparak, ülkede nüfusun, kapitalin ve faaliyetlerin mekânsal dağılımını ve onları ilişkilendiren alt yapı ağlarının gelişimini denetlemeyi başarmak istemektedir. Oysa Kalkınma Bakanlığı kırsal kalkınma, yöresel kalkınma, bölgesel kalkınma planlarının en üst ölçeği olan Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi yoluyla ülkede nüfusun, kapitalin

(6) Bayındırlık ve İskân Bakanlığı (2009) Kentleşme Şurâsı, <https://webdosya.csb.gov.tr/db/kentges/editordosya/genel_kurul_kitabi.pdf;> Bayındırlık ve İskân Bakanlığı (2009) Kentleşme Şurası Mekân-sal Planlama Sistemi ve Kurum-sal Yapılanma Komisyonu Raporu, <https://webdosya.csb.gov.tr/db/kentges/editordosya/kitap1(1).pdf> (7) 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan genel seçimin ardından Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sis-temi’ne geçildikten sonra Bakan-lıkların ve bazı devlet kurumları-nın 100 gün içerisinde tamamla-ması öngörülen eylemleri içeren ve 3 Ağustos 2018 tarihinde ka-muoyu ile paylaşılan programdır. 100 Günlük İcraat Programın detayları için bakınız <https://www.tccb.gov.tr/assets/sya/100_GUNLUK_ICRAAT_PROGRAMI.pdf> (8) 100 Günlük İcraat Programında tanımlanan eylem şu şekildedir: “(22) Arazi ihtiyacı olan iç ve dış yatırımların önünü açacak “Türkiye Mekânsal Strateji Planı” çalışmalarına başlanılması” (9) 13 Aralık 2018 tarihinde açıkla-nan II. 100 Günlük İcraat progra-mında da bu eylem yinelenmiştir: “(ÇŞB-39) “Türkiye Mekânsal Strateji Planı” ön hazırlık, araştır-ma ve analizlerinin tamamlanma-sı ve plan hazırlama sürecinin başlatılması” <https://tccb.gov.tr/assets/dosya/2018-12-13-ikinci100gun.pdf> (10) T.C. Kalkınma Bakanlığı (2014) Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi 2014-2023, <http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/03/20150324M1-1-

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 14: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

8

ve faaliyetlerin mekânsal dağılımının daha dengeli olmasını başararak ekonomik gelişmeyi de hızlandırabilmeyi amaçlamaktadır. Her iki kurumun geliştirmeye çalıştığı en üst kademedeki planların gerisinde mekâna ilişkin iki farklı mantık bulunmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının en üst ölçekte ele aldığı arazi kullanma planları, kendisine verilen mutlak mekânı değişik kullanışlar arasında paylaştırmaya (allocation) çalışmaktadır. Eldeki mutlak mekân, arazi faaliyetleri arasında bölüştürülecektir. Ekonomi kuramına göre bu bölüşümü rant değerleri belirleyecektir. Oysa kalkınma planlarının en üst kademesinde bulunan BGUS’da ise faaliyetlerin mekânda yer seçimi (location) söz konusudur. Bu konudaki yer seçim kararlarını, ekonomi kuramına göre, taşıma maliyetleri ve dışsallıkların sağladığı maliyet avantajları belirlemektedir. İlkinde mekânı paylaştırma mantığı hâkim iken, ikincisinde yer seçimi mantığı hâkimdir. Bu nedenle ikisinin uzlaştırılması kolay değildir. Bu aşamada, bu iki yaklaşımı uzlaştırmaya çalışmak yerine, önce ülke ölçeğinde fiziki planın yapılmasıyla amaçlananın ne olduğuna açıklık kazandırmak, daha sonra da bu amaçla Türkiye’de gelişmiş bulunan, arazi kullanma kararlarını denetleme ve yatırım kararlarını etkileme temelli iki ayrı yaklaşımın, niteliklerini ve ne tür sınırlamaları bulunduğunu tartışmak önemlidir. Ülkesel fiziki planı yapmaya çalışanlar, ülkenin gelişme sürecinin salt piyasa kurumunun değerlerine ve mekanizmalarına bırakılması halinde ortaya çıkacak sonuca razı olmayarak, onu yönlendirmek ve kendi değerlerine uygun, daha olumlu sonuçlar elde etmek için planlamak/müdahale etmek istemektedirler. Bu amacın bir boyutu, yaşanan gelişme sürecinin ortaya çıkardığı yerleşme düzeninin (arazi kullanma biçiminin) olumsuzluklarının engellenmesidir. İkinci boyutu ise kalkınmanın hızlanmasını ve adil olmasını sağlamaktır. Aslında Türkiye’de ülkesel fiziki plan yapılması konusunda iki ayrı kurumda iki ayrı yaklaşımın gelişmiş olması bu iki amaç doğrultusunda farklılaşmıştır. Bir sonraki bölümde bu iki farklı çizgi ayrı ayrı ele alınarak geliştirmeye çalışılacaktır. Ülke Düzeyinde İnsan, Kapital ve Faaliyet Dağılımına Arazi Kullanma Kararlarının

Denetlenmesi Yoluyla Müdahale Edilmesi Üzerine Öncelikle ülke mekânında arazi kullanma kararlarının denetlenmesiyle nelerin sağlanabileceği üzerinde durmak gerekir. Arazi kullanma planları, iki boyutlu bir haritada, ilgilendiği alanı, kullanım türlerine göre alt alanlara ayırmaktadır. Bu haritalar/planlar yalnız ayrı arazi kullanım türlerine göre ayrımlar değil, aynı zamanda kullanım yoğunlukları üzerinde de bir farklılaşma içermektedir. Böyle hazırlanmış bir plan, tüm alanda yer alabilecek faaliyetlerin miktarının ne olabileceğini saptamamıza olanak verecek bir temel oluşturmaktadır. Arazi kullanma planları bize yalnız mekândaki arazi kullanma farklılaşmasını vermemektedir. Aynı zamanda bu kullanışlar arasındaki bağlantıları kuran ve akım ilişkilerini gerçekleştiren altyapı ağları konusunda da bilgilendirmektedir. Böylece arazi kullanma planları mekânı alansal bir farklılaşma üzerinden temsil ederken, aynı zamanda da ağsal bir temsili içermektedir. Arazi kullanma planları, ilgilendiği mekânı kullanma türleri arasında bölüştürürken, alt alanlarının bir kısmını koruma alanları olarak ayırmaktadır. Bu planlar arazinin kullanma biçimini belirlerken, ne kadarının, hangi tür koruma alanı olarak ilan edileceğini de belirtmektedir. İnsanın kısa erimli mantığıyla dünyanın her tarafını kullanıma açmaya yönelmesi, doğanın ve biyoçeşitliliğin tahribatına yol açmıştır. Yaşanan çevre felaketleri sonrasında insanın uzun erimli

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 15: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

9

mantığı çalışmış ve 1970’li yıllardan sonra çevrecilik hareketi gelişmiştir. Günümüzde gelinen noktada arazi kullanma planı yapanlar, ilgilendiği alanı genellikle ikiye ayırmakta, bir bölümünü kullanışlara ayırarak insanın kısa erimli mantığına bırakırken, diğer bölümünü exsitu, insitu şekilde tarihi/arkeolojik ve doğal koruma alanlarına ayırarak insanın uzun erimli mantığının çalışmasına tahsis etmektedir. Bu noktada, şöyle bir düşünce egzersizi yapılabilir. Bu planda bulunmayan, bu topraklara ilişkin mülkiyet bilgisinin aynı ölçekli bir haritaya işlendiğini düşünelim. Hazırlanan arazi kullanma planını mülkiyet haritasıyla bir araya getirdiğimizde, hazırlanan bu planın nasıl bir gerçekleşme dinamiği yaşayacağı üzerinde kestirimlerde bulunmaya başlayabiliriz. Mülkiyet haritasında bir kısım toprağın özel mülkiyet elinde olduğu, diğer kesiminin ise ortak mülkiyete ve kamu mülkiyetine konu olduğu görülecektir. Özel mülkiyete konu olan alanlarda kısa erimli bir mantıkla, uygunluğuna bağlı olarak, ön görülen kullanışlar gerçekleşecek ya da sorunlar ortaya çıkacaktır. Kamu mülkiyetinin ya da ortak mülkiyetin olduğu alanlarda ise uzun erimli koruma mantığı kendine uygulama şansı bulabilecektir. Ama toplumun güçlü gayrimenkul ekonomisi içinde yer alan aktörleri planlanan alanla ilgileniyorlarsa, planlanan alandaki ortak ve kamu mülkiyetinde bulunan toprakların özel mülkiyete geçmesi yolunun açılması için baskı yaratacaklardır. Bu son cümle, varsayımsal bir cümle değildir. Son dönemlerde Türkiye’de açıkça ortaya çıkmıştır. Mevcut hükümet 100 Günlük İcraat Programında ulusal mekânsal strateji planının yapılacağını ilan edince Türkiye’nin gayrimenkul sektörünün yayın organlarında bu planla devletin kamu topraklarını satarak arsa ve arazi yatırımcılarının önünü açacağı müjdesi verilmiştir. Onlar, kısa erimli olan mantığın dışına çıkamamaktadırlar. Arazi kullanma planlarının içeriğinin ne olacağını ele aldıktan sonra, arazi kullanma türlerinin nasıl bir araya getirilerek bir arazi kullanma örüntüsü ortaya çıkaracağı ve hangi alanın, hangi kullanılışa ayrılacağı konusunda da bazı ilkelerden söz etmek gerekir. Hangi alanın hangi kullanılışa ayrılacağı kararının verilmesinde iki farklı mantık yarışacaktır. Bunlardan birincisi toprak kapasitesine ve mikro iklimsel (micro climatic) özelliklere göre uygun kullanışın seçilmesidir. Bu ilkenin, kısa erimli mantığın hâkim olacağı alanlarda işleyeceği beklenemez. Bu ilke, daha çok uzun erimli mantığın egemen olduğu alanlara uygun olabilecektir. Kısa erimli mantığın çalıştığı ikinci ilke, faaliyetlerin dağılımında sistemin işlerliğini sağlayacak taşıma faaliyetlerinin toplamının en aza indirilmesi ve yarattığı pozitif dışsallıkların artırılmaya çalışılması olacaktır. Günümüz koşullarında toplam taşıma maliyetlerini düşürmeye çalışırken, bu maliyet hesabı içine karbon maliyetlerinin katılması gerektiğini de unutmamak gerekir. Bu durumda hazırlanacak arazi kullanma planında pür kullanım lejantları yerine karışık kullanım lejantlarına yer vermek yararlı olacaktır. Hazırlanacak arazi kullanma planı tek başına alınmak istenilen sonuca ulaşmak için yeterli olamaz. Bu sonucu elde edebilmek için kurumsal yapının da ona uygun olarak düzenlenmiş olması gerekir. Bu konuda temel kurumsal yapı mülkiyettir. Liberal mülkiyet anlayışında bir nesnenin, örneğin bir elmanın sahibi onu istediği gibi değerlendirir; yer, hediye eder, tatlı yapar, saklar. Oysa bu liberal anlayış bir gayrimenkulün sahipliği söz konusu olduğunda geçerli değildir. Çünkü her arsa ve onun üzerine yapılan binanın toplumsal sonuçları vardır. Bir binanın sahibi olmak, beraberinde sahibine bir sorumluluk getirmektedir. Bu nedenle, gayrimenkul sahiplerinin sahip olarak kullanabileceği haklar, Medeni Kanun’un mülkiyet hakları, imar yasaları, çevre yasaları gibi yasalarla sınırlanarak yeniden düzenlenmiştir. Örneğin tescilli bir tarihi binanın sahibi, ilgili

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 16: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

10

koruma kurulunun ön gördüklerinin dışında bir tamirat yapamaz ya da bir arsa sahibi, planda verilen imar hakkının dışında bir hak kullanamaz. Bir maden sahibi, maden işletmesinin tahrip ettiği alanları, maden çıkarıldıktan sonra rehabilite etme sorumluluğuyla yükümlüdür. Bu arazi kullanma planları toplumun tüm aktörlerinin uyması gereken düzenleri, kuralları ve sınırları saptamaktadır. Bu planların uygulanma mekanizması olarak bir izin alma ve izin verme usulü oluşturulmaktadır. Bu durumda ülke mekânı ile ilişkili her türlü yatırımı yapacak kişiler üzerinde söz söyleme hakkı talep eden bir planlamayla karşı karşıya bulunmaktayız. Bu, çok yoğun bir iktidar talebi demektir. Ne yazık ki ister siyasetçilerin ister ilgili bürokrasinin bu konuda adil, tarafsız, yurttaşın haklarına saygılı bir performans göstermek bakımından parlak bir sicile sahip olunduğunu söylemek olanağına sahip değiliz. Bir yandan Türkiye’de siyaset dünyasına hakim olan kayırmacı siyaset kültürünün en kolay olarak uygulandığı pratik alanı haline gelmesi, öte yandan fiziki plan kararları ve onların uygulanmasında kullanılan takdir hakları, mülk sahiplerinin topraklarına çökeltilen rant miktarını çok fazla miktarlara yükseltebildiği için yolsuzluk pratiklerini de kışkırtmaktadır. Arazi kullanma planlarının güvenilir hale gelebilmesi için plan kararlarının herkes için geçerli kılınması; yani güçlüler için geçersiz, güçsüzler için geçerli olma durumundan kurtarılması gerekmektedir Bu bölüme kadar arazi kullanma planlarının gelişmeyi denetleyebilme mekanizmaları ele alınmıştır; ancak, bu planların ölçek farklılaşmasına göre niteliklerinin nasıl değişeceği üzerinde durulmamıştır. Bu çalışma kapsamında ülkesel ölçekte mekânsal strateji planının nitelikleri üzerinde durmadan önce, böyle çok kademeli bir planlama sisteminin iki kademesi arasındaki ilişki üzerinde durmak gerekmektedir. İki kademe plan arasındaki farklılığı sadece ölçek farklılığı olarak ele almak yanlış bir kavramlaştırma yapılmasına neden olacaktır. Alt kademedeki planın ölçeği, üst kademedeki planın ölçeğinden büyüktür. Günümüzün dijital teknolojisinde bir düğmeye basarak bir ölçekteki haritadan bir başka ölçekteki haritaya geçilebilir, ancak böyle bir mekanik geçiş bir üst plandan bir alt plana geçişi sağlamayacaktır. Planda ölçek değiştirmek, planın karar içeriklerinde bir değişiklik yapmak demektir. Bu çoğu kez lejant değişikliği anlamına gelmektedir. Bu nedenle de bir düğmeye basarak haritanın ölçeğini değiştirerek planda kademe değiştirme sağlanamayacağı açıktır. Türkiye’de değişik ölçekteki kademeli arazi kullanma kararlarının birliğini savunanlar genellikle, genelden özele uzanan bir tutarlılık arayışı içindedirler. Merkezden konulan hedefin en uç noktaya kadar yapılacakları belirlemesi gerektiğini, böylelikle sistemin etkinliğini artıracağını savunmaktadırlar. Hiyerarşik bir ilişki öngörülmektedir. Bu durum, hem pratikte ve uygulamada gerçekleştiremeyecek olan hem de büyük demokrasi açığı yaratan, sistemin yaratıcı potansiyelini görmezden gelen bir illüzyondur. Dünyada planlama düşüncesinin demokratikleştiği bir ortamda, alt ve üst ölçekler arasındaki birliğin bir başka mantıkla kurulmasını sağlamak gerekmektedir. Her kademeye tekabül eden farklı yönetim birimleri bulunmaktadır. Onlar da demokratik olarak oluşmaktadır. Her kademe planın yapılmasının sorumluluğu ilgili yönetim birimlerine bırakılmalıdır. Kademeli planların birlikteliğini üst kademenin alt kademeye emrivakisinde değil, iki kademe arasında oluşturulacak müzakere sürecinde aramak gerekmektedir. Ancak bu şekilde sistemde demokrasi açığının azaltılabileceği söylenebilir. Üst kademenin alt kademe üzerindeki vesayetini etkinlik sağlanacağı iddiasına dayanarak meşrulaştırmak, demokratik bir yaklaşım olmayacaktır. Demokratik sistemlerde, üst kademeler alt kademelerin taleplerini göz önünde bulundurmak durumundadırlar. Değişik ölçeklerdeki arazi kullanma planlarının kademeli birlikteliği konusunda yapılan bu tartışmadan sonra, bu kademelenmenin en tepesinde yer alacak

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 17: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

11

ülkesel mekânsal strateji planı üzerinde durulabilir. Bunun için önce ölçek sorunu, daha sonra da lejant sorunu üzerinde durmak gereklidir. Bu düzeydeki plan için ilgili yazında ölçek olarak 1/500.000 ölçeği verilmektedir. Bu ölçek, ilişki ağlarının/alt yapılarının temsili için uygundur. Ama kullanma ve koruma kararı verilecek alanların temsili için çok küçüktür. Bir alt kademede 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planları bulunmaktadır. Bu ölçek, makro kullanma ve koruma kararlarını vermek için daha uygundur. Bu düzeyde verilmiş kararlar varken, bu kararları bir üst ölçeğe taşımak fuzuli bir işlem olmanın ötesine geçemeyecektir. Bu ölçekte alansal temsil lejantını, tekrara düşmeyecek şekilde, yeniden tanımlamak gerekebilir. Bunun yollarından biri, bu alanda uygulanacak planlama türleri ya da yerelden kalkınma süreçleri hakkında bilgi vermek olabilir.

Ülkenin Daha Hızlı ve Daha Dengeli Kalkınmasını Sağlamak İçin Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi Üzerine

Ülke ölçeğindeki bu tür planlamayla, ülkenin kalkınma hızının artırılması ve bu kalkınmanın ülke mekânına daha adil olarak yayılabilmesi için ülkenin yatırım örüntüsüne müdahale edilerek değiştirilmesi istenilmektedir. Böyle bir sonucun ele alınması için iki sorunun, iki ayrı düzeyde, ayrı ayrı çözümlenmesi gerekmektedir. Bunlardan birincisi bir “bölgelerarası” (interregional) problemdir. Ülkedeki yatırımların bölgelerarası dağılım örüntüsünü değiştirmenin yolu bulunmak istenmektedir. İkincisi ise bir “bölgesel kalkınma” problemidir. Her bir bölgenin gelişme dinamiği geliştirilmek ve yeniden biçimlendirilmek istenmektedir. Bir ülkenin bölgelerarası yatırım dağılım örüntüsünü değiştirmek için hem devletin hem de özel sektörün yatırım eğilimlerinde değişiklik yapmak gerekmektedir. Devletin yatırımlarının dağılımlarını değiştirebilmek için bu kararın gerisine güçlü bir siyasal irade koymak gerekecektir. Eğer geçekten böyle bir irade varsa, bunu değiştirecek değişik yollar yaratılabilir. Bu amaçla devlet bütçesinden ayrılan kaynaklarla fonlar kurulabilir. Devlet kesiminin hazırladığı projelerde geri kalmış bölgelerin aldığı paylar artırılabilir, öncelikler değiştirilebilir. Özel sektör yatırımlarının bölgelerarası dağılımının değiştirilmesi ise daha zordur. Bunun için genellikle başvurulan yol, azgelişmiş bölgelere yatırım yapan özel kesim girişimlerinin, devletin ilan ettiği iyi hazırlanmış teşvik programlarından yararlandırılmasıdır. Bu programların etkili olabilmesi, aile şirketleri niteliğindeki girişimlerde ve holdingler, anonim şirketler gibi anonimleşmiş kuruluşlarda farklılık göstermektedir. Teşvik sistemleri, aile şirketleri niteliğindeki girişimcilerin yatırım kararlarının yerini ancak kısa mesafelerde değiştirmesi bakımından etkili olabilmektedir. Eğer söz konusu girişimler anonim nitelikte bir kurumsa, teşvik şemaları onların yer seçimi kararlarının yerini uzun mesafeli olarak değiştirmelerine neden olabilmektedir. İkinci olarak bölgesel kalkınma sorunu ele alınmalıdır. Eğer bölgesel kalkınmaya sadece ekonomi kuramı çerçevesi içinde yaklaşılırsa, gayretlerin sadece yeterli yatırımın ve doğru projelerin gerçekleştirilmesi üzerine yoğunlaştırmak durumunda kalınır. Türkiye’nin bu yoldaki yarım yüzyılı aşan bölge planlama deneyimi, olumlu sonuçlar alınamadığını ortaya koymuştur. Bu nedenle sorunu yeniden tanımlamak gerekmektedir. Her bölgenin toplumsal yapıları ve varlık kompozisyonlarına göre ortaya çıkan bir gelişme dinamiği vardır. Var olan dinamik ancak var olan gelişmişlik düzeyini üretmektedir. Bölge planlamadan bir sonuç alınarak, bölgenin ülke içindeki göreli pozisyonunun değiştirilebilmesi için bu dinamiğin değiştirilmesi gerekmektedir. Bunun sağlanması için dışarıdaki bir pozisyondan, doğru yatırımı saptayıp, onu gerçekleştirmek yeterli değildir. Bunun ötesine geçen bir kavramsallaştırmaya başvurmak gerekir.

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 18: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

12

İzmir Büyükşehir Belediyesinin uygulamalarına bağlı olarak geliştirilmiş olan İzmir Modeli’nde kullanılan “yerelden kalkınma” kavramı bu bakımdan çok yararlı bir çıkış noktası sunmaktadır.(11) Bu bakış açısına göre yerel kalkınma sürecini kavramak için Yurt İçi Gayri Safi Milli Hasıla miktarına bakıp bir kalkınma olup olmadığı konusunda bir yargı geliştirmek yeterli olmamaktadır. Yerelden kalkınmanın olduğunu iddia edebilmek için, bu kalkınmanın, yerel aktörler eliyle, yerel dinamiklere dayanarak, yerel yönetimin katalizörlüğünde gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ancak bu durumda bölgenin iç dinamiğinde bir değişmenin olduğu iddia edilebilecektir. Bölgesel kalkınmanın mekanizmasını, dışarıdan doğruluğu iddia edilen bir yatırımın gerçekleşmesinde aramadan önce, toplumun güçsüz kesimlerinin yeniden örgütlenerek yapabilirliklerinin artırılmasında, bölge halkının bir şeyi birlikte gerçekleştirmeye adanmasında, bu başarının coşkusunun bölüşülerek yaşam doyumunun bir parçası olarak görülmesinde aramak gerekmektedir. Türkiye’nin bu iki konuda geliştirdiği bir Bölgesel Gelişme Ulusal Stratejisi (BGUS) bulunmaktadır. Kalkınma Bakanlığı içindeki “ Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü” ve onun yönlendirdiği Bölgesel Kalkınma Ajansları eliyle çok büyük olmayan bir fon, Bölgesel Kalkınma Ajanslarının uygun gördüğü projelere tahsis edilerek dağıtılmaktadır. Kalkınma Ajansları Bölge Planları hazırlamakta; bu planlarda geliştirilen kalkınma perspektifine uygun olan ve bölgeden kendisine önerilen bazı projelere finansman sağlamaktadır. Ayrıca alt yapı projeleriyle bölgeler arası gelişmişlik farkları azaltmaya çalışılmaktadır. Ortaya çıkan sonuçların, öngörülen amaçlarla karşılaştırılması halinde tatmin edici olduğunu söylemek mümkün değildir. Başarının sağlanamayışında iki nedenin olduğu söylenebilir. Bunlardan biri devletin bölgelerarası dengeyi sağlamak için ayırdığı fonların küçüklüğüdür. Bir diğerinin ise Bölgesel Kalkınma Ajanslarının merkezin denetiminde olması nedeniyle hiç bir zaman yerel bir örgüt haline gelemeyişi, bölgesel büyüme dinamiklerini değiştirecek yeni yerel örgütlenmeleri gerçekleştirmeye ve adanmışlıklar yaratmaya yönelemeyişi olduğu söylenebilir. Günümüzde Türkiye’de gelişmenin mekânsal dağılımını etkileyen kararların, planlama kararları olmaktan çok, siyasal güdülerle verilen kararlar olduğu iddia edilebilir. Örneğin siyaset her ilde bir üniversite kurulması kararını vermiştir. Ayrıca hükümet spor ya da expo nitelikli büyük ölçekli faaliyetlerin (mega events) Anadolu kentlerinde yapılması kararlarını uygulamıştır. Bu kararların Türkiye’de kalkınmanın mekânsal dağılımının daha adil görünmesinde planlama kararlarından daha etkili olduğu söylenebilir. Siyasal kararlarının bölgesel gelişme bakımından önemi konusunda bir başka örnek dış politika alanından verilebilir. AKP, iktidara geldiğinde çevresindeki ülkelerle “sıfır sorun” politikası izlemiştir. Bu politika sınır bölgelerindeki kentlerin gelişmelerini çok olumlu olarak etkilemiş ve bölgeler arası adaletsizliğin azaltılmasında olumlu gelişmeler yaşanmaya başlanmışken, daha sonraki yıllarda Türkiye’nin dış politikasında yaşanan değişmeler sonrasında çevresindeki ülkelerle gerilimler yaşanmaya başlayınca, bölgeler arası adaletsizlik konusunda yaşanmış olan bu olumlu gelişmeler tersine çevrilmiştir.

SON VERİRKEN Türkiye’de ülkesel düzeyde mekânsal düzenleme stratejisi geliştirilecekse bu sadece yeni yatırımların dağılımı üzerinde durarak geliştirilemez. Örneğin, tarımda yaygın (extensive) tarımdan, yoğun (intensive) tarıma geçişin sonucunda

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

(11) Büyükşehir belediyelerinin sorumluluk sınırlarının il mülki sınırına genişletilmesi sonrasında belediyelere kırsal alanda da operasyon yapma olanağı sağlan-ması üzerine, İzmir Büyükşehir Belediyesinin kırsal alandaki uygulamaları kapsamında kullanı-lan "yerelden kalkınma" kavramı, daha sonrasında geliştirilen İzmir Modeli ile kuramsal bir çerçeveye oturtulmuştur. İzmir Modeli ve yerelden kalkınma kavramı ile ilgili detaylı bilgi için bakınız ; <https://www.izmirmodeli.com> ve <https://www.izmirmodeli.com/tr/Sorular/7>

Page 19: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

13

tarımda çalışan nüfusun hızla azalmasına/azaltılmasına nasıl uyum sağlanacağı konusunda stratejik tercihler yapılmalıdır. Öte yandan tarımsal faaliyetlerin köylüler tarafından yapılamayacak karmaşıklığa ulaşması nedeniyle kentin ve kentlilerin tarımsal üretimde nasıl rol oynayacağı konusunda yeni yaklaşımlar önerilmelidir. Bir fiziki mekân düzenlemesi ülkesel ölçekte yapılıyorsa, bu stratejilerin ve planların kısa erimli olarak yapılmasının anlamı bulunmamaktadır. Bu planlar, ancak en azından üç ya da dört seçim dönemini kapsaması durumunda anlamlı olabilir. Böyle uzun erimli planların etkili olabilmesi için de bu planların bir düzen sağlama arayışından çok, bir dönüşümü gerçekleştirme perspektifine sahip olması gerekmektedir. Bu bölüme kadar yürütülen tartışmalarda ülkesel fiziki mekân düzenlemesi stratejisini geliştirmekte iki farklı mantık üzerinde durulmuştur. Bunlardan birincisi arazi kullanma planı ile düzenin kurulmasını sağlamak iken, ikincisi bölgesel yatırımın mekânsal dağılım sürecini değiştirerek daha hızlı ve adil bir gelişmedir. Bu iki mantık günümüz Türkiye’sinde iki ayrı kurum tarafından temsil edilmektedir. Türkiye’de yeni bir ülkesel fiziki plan yapmak ya da üzerinde konuşmak durumunda kalanların, bu ikili mantık konusunda nasıl bir tutum takınılması gerektiği sorusuyla açıkça yüzleşmeleri gerekmektedir. İzlenebilecek yollardan biri bu ikiliği kabul edip, var olan ikiliği sürdürmektir. Bu kabul tabii ki var olan sorunların sürmesi anlamına gelmektedir. Bu seçenekte iki ayrı mantığa göre hazırlanmış ülkesel fiziki stratejiler/planlar birbirine emrivakiler yaratabilmekte ve engel oluşturabilmektedir. Bundan kaçınmanın yolunu bulmak gerekmektedir. Bu mantıkları uzlaştırmak o kadar kolay değildir. Ayrıca Türkiye’de bu farklılığın gerisinde iki farklı kurumun bulunması bu sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Bulunabilecek bir diğer çözüm ise ülke ölçeğinde BGUS’la yetinmek, bölge ölçeğinde Çevre Düzeni Planıyla bütünleşmiş bir Bölge Planı yapmak olarak düşünülebilir. Çevre düzeni planının lejantının dönüşüm süreçlerine yer verecek biçimde kararlaştırılmasının bu bütünleşmeyi kolaylaştıracağı düşünülebilir. Nüfusun, kapitalin ve faaliyetlerin mekânsal dağılımını etkilemek için Türkiye’de elli yıldan beri yürütülen ülkesel fiziki planlama çabalarından olumlu sonuçlar alınamadığı açıktır. Bu deneyimden çıkartılabilecek en temel ders, merkezin yerel üzerindeki yetkilerini ve gücünü artırarak sonuç alınamayacağıdır. Türkiye’de merkezin gücünü sürekli artırmak, genellikle keyfiliği artırmanın ötesinde bir sonuç yaratmamıştır. Yerel güçlü değilse, yerel yönetimler kendi planlarını geliştirerek ona sahip çıkamıyorsa, merkez yereli dışlayarak yerelin yöneticileriyle müzakere etmeden yerelliğe karşı emrivaki halinde uygulamalar yapıyorsa, o yerelliğin gelişme dinamiğinin olumlu olarak değiştirilebileceğini beklememek gerekir.

“Ülkesel/Milli Fiziki Plan Üzerinde Dördüncü Kez Konuşurken” İlhan Tekeli

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 20: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

14

Fourth Review on the National Physical Plans

İlhan TEKELİ

City and Regional Planning Department, Middle East Technical University

Abstract

Modernization effort in Turkey started as early as 1850s along with the felt need to control its spatial development. The history of this containment effort, spanning more than 100 years till 1968, demonstrates an endeavour starting from the lower scales and extending to urban scale, and then to regional level and lastly to national level. The 1st National Physical Plan Seminar, held in 1968, has resulted with proposals aiming to control this spatial development led by the development process of the nation, by mak-ing it compatible with the with the method of the existing national development plan. It has been more than 50 years since the notion of national physical plan entered our agenda which is not a short period of time. The structure and processes that have created the problem were already intervened in this last half century, and therefore the nature of the problem has changed significantly, as well as our understanding of legitimacy of plan-ning and intervention processes. The scope of this study is not to evaluate the implementation or consistence of a solution proposed 50 years ago and to make an historical evaluation. The manuscript aims to trace out possible trajectories that can be followed in accordance with the current context of national physical planning process and our contemporary understanding of planning and its legitimacy. Keywords: National Physical Plan, National Strategy on Regional Development, Turkey

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 1-14

ARTICLE | MAKALE

Submitted | Gönderim: 12.12.2018 Accepted | Kabul: 27.02.2019 Correspondance | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.65375

Page 21: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

15

Özet

Osmanlı kentlerinin kent imgesinde kimi mimari öğeler, özgünlükleri ve simgesel özellikleri ile dikkat çekmektedir. Eğimli arazilerde, tepelere ve meyillere tırmanan geniş bahçeler içinde konumlanan evlerden oluşan konut mahalleleri, duvarlarla çevrilmiş bahçe ve evler, dar sokaklar, minareler, kemerler, tonozlar, kubbeler ve bacalar kent imgesini oluşturan öğelerden bazılarıdır. Sosyo-kültürel ve ekonomik hayatın şekillendirdiği, ticari ve sosyal amaçlı alçak kamu binaları ve küçük dükkânlar, bahçeler ve dini hayatın yansıması olan derviş tekkeleri gibi diğer öğeler kent panoramasının bütünleşik elemanlarıdır. Bu çalışmanın yöntemi Lapidus'un İslam kenti modeline dayanmaktadır. Modelde tanımlanan dört toplumsal örgütlenme kademesi; Devlet örgütü, Dinsel topluluklar, Esnaf-Ah-i örgütleri ve Mahallelerdir. İslam toplumlarında görülen bu yapı İmparatorluk dönemi Anadolu kentlerinde de karşımıza çıkmıştır. Bu örgütlenme biçiminin, Müslüman toplumlarda, hem kentsel hem de kırsal alanda toplum yaşamının temelini oluşturduğu ve kentlerin fiziksel yapısını belirlediği söylenebilir. Bu kapsamda, söz konusu modeldeki toplumsal örgütlenme kademelerinin Osmanlı kent düzenindeki temsili irdelenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda dört ana bulgu ile karşılaşılmıştır. Vezir, subaşı ve sancak valisi gibi imparatorluk veya eyalet yönetimlerinin üst kademelerinde bulunan kişilerin gücünü temsil eden saraylar, konaklar, selatin camileri ve külliyeler Osmanlı kentlerinin odak veya referans noktaları olmuştur. Dinsel farklılıkların koşulladığı, toplumun farklı bölümlere ayrılmış olması, kentsel alanda da kendini göstermiştir. Her grubun kendi mahallesinde yaşadığı bir sosyal strüktür içinde, Müslüman, Ermeni ve Yahudi mahalleleri net bir şekilde ayrılmıştır. Esnaf-Ah-i örgütlerinin imalat ve perakende dükkanları, hanlarda, kervansaraylarda, bedestenlerde ve kapalı çarşılarda lokalize olmuştur ve bu yapılar kentlerin ticari merkezini biçimlemiştir. Mahallelerin oluşumu ise kan bağına dayalı bir gruplaşmaya işaret etmektedir. Olasılıkla bu nedenle de, bir mahalledeki gelir düzeyi farklılığı sadece evin büyüklüğü ile tahmin edilebilmektedir. Kısaca denilebilir ki, Osmanlı kentinin sosyal ve kültürel yapısı, fiziksel çevrenin oluşumunu hem makro, hem de mikro düzeyde belirlemiştir. Bir başka deyişle bu belirleyicilik, sadece kent formunda değil, bir mahalledeki evlerin ayrıntılarında bile gözlenebilmektedir. Anahtar Kelimeler: İslam Kenti Modeli, Osmanlı Toplum Yapısı, Osmanlı Kenti, Osmanlı Mahallesi

Submitted | Gönderim: 26.02.2019 Accepted | Kabul: 27.03.2019 Correspondance | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.77487

Hayriye Oya SAF*; Emre ERGÜL**

* Mimarlık Bölümü, Mersin Üniversitesi

** İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, İzmir Ekonomi Üniversitesi

OSMANLI TOPLUMU SOSYAL YAPISININ KENT DÜZENİNDEKİ TEMSİLİ (1)

(1) Bu makale H. Oya SAF tarafın-dan hazırlanan “A Typological Analysis of Parcel-House Relationship in Ottoman Western Anatolian Cities: The Case of Kula” başlıklı Yüksek Lisans Tezinden üretilmiştir (Saf, 2004) .

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 15-34

ARTICLE | MAKALE

Page 22: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

16

GİRİŞ Özgün strüktürel yapıları ve simgesel özellikleri ile tanımlanan Osmanlı kentleri, kent imgesi içerisinde öne çıkan mimari öğeleri ile dikkat çekmektedirler. Eğimli arazilerde, tepelere ve meyillere tırmanan geniş bahçeler içinde konumlanan evlerden oluşan konut mahalleleri, duvarlarla çevrilmiş bahçe ve evler, dar sokaklar, minareler, kemerler, tonozlar, kubbeler ve bacalar kent imgesini oluşturan öğelerden bazılarıdır. Sosyo-kültürel ve ekonomik hayatın şekillendirdiği, ticari ve sosyal amaçlı alçak kamu binaları ve küçük dükkânlar, bahçeler ve dini hayatın yansıması olan derviş tekkeleri gibi fiziksel diğer öğelerle kent panoraması tamamlanır. Cerasi’nin deyimi ile tüm bunlar, iç ile dış arasında, doğa ve kent arasında, kesin sınırlar oluşturmadan bir araya gelerek, Osmanlı kentinin ana niteliğini belirlerler (Cerasi, 1999). Osmanlı şehirlerinde, kentsel dokunun çekirdeklerini Selçuklular ve Beylikler Devri yerleşmeleri oluşturmuştur. Osmanlı yerleşmeleri genel olarak sur dışında gelişme gösteren, kırsal alan ile iskân edilmiş bölge arasında kesin sınırları bulunmayan, açık bir kent olarak tanımlanmaktadır. Osmanlı döneminde kentlerin oluşum süreci genellikle oldukça hızlı olmuştur. Ordunun karargâhından başlayarak gelişen, işgal edilen açık araziye yerleşen şehirler olduğu bilinmektedir. Şehir iskân yerlerinin devamlılığına, İzmit, Bursa ve İzmir kentleri örnek verilebilir. Yeni Osmanlı şehirlerinin bir diğer özelliği de antik şehir kalıntılarının üzerine yerleşmemiş olmalarıdır. Batı Anadolu’da antik şehir dokularında görülen agora ve tiyatrolar, Osmanlı’lar zamanında genellikle kullanılmamıştır. Ayrıca Helenistik ve Roma dönemlerinde uygulanmış olan gridal plan şemasının da Osmanlı döneminde genelde uygulanmamış olduğu söylenebilir (Tosun, 1983). Ancak Edirne Kaleiçi bölgesi yerleşimi gibi bazı istisnalar da mevcuttur. Bu çalışmanın yöntemi Lapidus'un İslam kenti modeline dayanmaktadır. Lapidus’un sosyo-ekonomik ve mekânsal ilişkileri tanımladığı “İslam kenti” modelinde dört adet toplumsal örgütlenme kademesinden bahsedilmektedir (Lapidus, 1984). Bu kademeler modelde; “İmparatorluk veya Devlet örgütü, Dinsel topluluklar (Toplumun mezhepler arası örgütlenmesi), Esnaf-Ah-i örgütleri (Loncalar veya daha genel deyimi ile sosyo-ekonomik meslek dernekçiliği) ve Mahalleler (Sosyo-ekonomik ve dinsel açıdan homojen özellik gösteren komşuluk birimleri) (Tosun, 1983, 14)” olarak belirtilmektedir. İslam toplumlarında görülen bu yapı Anadolu’da ancak Osmanlı döneminde görülmeye başlanmıştır. Müslüman toplumlarda ister kentsel, ister kırsal alan söz konusu olsun, bu örgütlenme biçiminin bölge ölçeğinde, toplum yaşamının en önemli ve en geniş kapsamlı toplumsal örgütlenme kademelerinden birini oluşturduğunu söylemek mümkündür (Aktüre, 1978). Lapidus toplumsal kademelenmelerin yanı sıra, kentsel nüfusun da kendi içinde belirgin sosyal tabakalardan oluştuğunu belirtmektedir. Bu sosyal tabakalar mahallenin fiziksel yapısına yansımamıştır. Bu bağlamda Aktüre de, kentin fiziksel yapılanmasında yer alan mahallelerin hiçbirinde sınıfsal dayanışma (solidarity) açısından mekânsal yakınlığın bir kural ve gereklilik koşulu olarak saptanamadığını belirtmektedir. Mahallelerin heterojen kimliği öne çıkmakta, zengin ve fakirin yan yana yaşadıkları görülmektedir (Aktüre, 1978). Bu çalışma kapsamında söz konusu modeldeki dört toplumsal örgütlenme kademesinin her birinin Osmanlı kentindeki karşılığı irdelenmiştir. Örneğin;

a. Vezir, subaşı ve sancak valisi gibi imparatorluk veya eyalet yönetimlerinin üst kademelerinde bulunan kişilerin gücünü temsil eden saraylar, konaklar, selatin camileri ve külliyeler Osmanlı kentlerinin odak veya referans noktaları olmuştur.

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 23: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

17

b. Dinsel farklılıkların koşulladığı, toplumun farklı bölümlere ayrılmış olması kentsel alanda da kendini göstermiştir. Her grubun kendi mahallesinde yaşadığı bir sosyal strüktür içinde, Müslüman mahallesi, Ermeni mahallesi ve Yahudi mahallesi ayrımları oldukça nettir.

c. Esnaf-Ah-i örgütlerinin imalat ve perakende dükkanları, hanlarda, kervansaraylarda, bedestenlerde ve kapalı çarşılarda lokalize olmuştur. Kentlerin ticari merkezini biçimleyen bu yapılar, varlıklı ailelerin kurduğu vakıflar yoluyla yapılmıştır. Merkezin büyüklüğü kentin büyüklüğü ile orantılıdır.

d. Mahallelerin oluşumu kan bağına dayalı bir gruplaşmaya işaret etmektedir. Olasılıkla bu nedenle de, bir mahalledeki gelir düzeyi farklılığı sadece evin büyüklüğü ile tahmin edilebilmektedir.

Yukarıda belirtilen dört toplumsal örgütlenme kademesinin her birinin Osmanlı kentindeki karşılığı ve kent dokusuna yansımaları ayrıntılı olarak incelenmeden önce Osmanlı kentinin fiziksel yapısı ve öğelerinin açıklanmasında yarar vardır.

OSMANLI KENTİNİN FİZİKSEL YAPISI VE ÖĞELERİ Osmanlı kentinin fiziksel yapısı üzerine pek çok araştırmacı, hem kentsel doku hem de kentlerin mimari yapısı ve öğeleri üzerinden farklı tanımlamalar getirmiştir. Cerasi’ye göre; Osmanlı kenti dağlık bölgeden ovaya geçişten en iyi şekilde yararlanmış olan bir dağ eşiği kentidir ve kentler genellikle eğimli arazilerde kurulmuştur. Osmanlı kentinin duvarlarla çevrilmemiş oluşu özellikle göze çarpmaktadır (Cerasi, 1999). Pier Pinon’a göre ise Bursa, Edirne, Afyon, Kütahya ve Tokat kentlerinde olduğu gibi, kentlerin çekirdekleri genellikle mevcut yerleşimlerin eteklerinde ya da surlarla çevrili Bizans kentlerinin yanında kurulmuştur.

Kent, surların kapılarından çıkan sokaklardan başlayarak yayılmıştır. Osmanlı kentinin çekirdeği bir ulu camiyi, bir bedesteni, çarşıyı ve hanları içeren bir anıtsal yapı topluluğunun çevresinde toplanmıştır. (Pinon, 1999, 167)

Osmanlı kentlerinde cami, mescit gibi mekânlar dışında insanları bir araya toplayacak bir mekân görülmemektedir. Meydan kavramı mahalle içindeki küçük meydancıklar haricinde pek yoktur (Tosun, 1983). Toplumsal merkez kavramı bulunmamaktadır. Çok sayıdaki simge mekân ve yer, kent içinde homojen dağılmıştır. Bu homojen dağılımın içerisinde öne çıkan sadece ticaret merkezi ve anıtsal kompleksler ile temsil edilen dini merkez olmuştur. Bu bağlamda Cerasi’nin de belirttiği gibi; Osmanlı kentleri konut, ekonomik etkinlikler ve dini kültürel etkinlikler olarak tanımlanabilecek üç ana işlev grubu ve bu grupların yansıması olan bina komplekslerinden oluşmuştur denilebilir. Bu ayrım Osmanlı kent morfolojisinin ana prensibidir (Cerasi, 1999). Ticaret merkezi yukarıdaki dağılımda da belirtildiği gibi, ana işlevlerden biri olarak Osmanlı kentlerinin çekirdeğini oluşturur. Küçük ve orta ölçekteki kentlerde dükkânlar, ana caminin ve hamamların etrafında bir çarşı bölgesi oluşturarak gelişir. Cami ve çarşı arasında vakıf aracılığıyla oluşmuş bir ilişki söz konusudur ve bu bağlamda dini merkezle iş merkezi olarak tanımlanabilecek bölge birbirlerine yakın olarak konumlanmıştır. Ancak mekânsal bir bütünleşmeden söz edilemez. Çarşı yalnızca caminin varlığını sürdürmesi için gelir temin eden bir öğedir, bu nedenle de mekânlar arasında yakınlık ilişkisi bulunmaktadır. Şehir dokusunun en önemli fiziksel elemanı camidir. Çarşı ve cami ana caddelerin kesiştikleri yerlerde konumlanmışlardır. Konut bölgeleri, yani ev ve çevresi olarak tanımlayabileceğimiz mahalleler ise çarşıda yoğunlaşan zanaata ve ticari işlere kapalıdır ve bundan dolayı konumlanma

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 24: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

18

açısından bu mekânlarla birebir ilişki içinde değillerdir. Dini ve kültürel etkinlikler ile konutlar arasındaki ilişkinin ise daha yoğun olduğu söylenebilir. Çünkü ayrım bölgesel değil, tipolojiktir (Cerasi, 1999). Bu üç işlevsel grup toplumsal yaşantıdaki yansımalarının sonucu olarak, oluşturdukları mimari öğelerle kentin morfolojik yapısını ve bu morfolojik yapı içerisindeki ilişkileri de tanımlamışlardır. Yönetimsel merkez Osmanlı şehir dokusunda fiziksel bir eleman olarak ortaya çıkmamıştır. Ancak İstanbul diğer kentlerden farklıdır. Saraylar ve diğer yönetim yapıları İstanbul’da kent dokusunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu üçlü ayrımın yanında, kentin algılanmasında oldukça etkili olan diğer bir konu da etnik bölünmedir. Farklı etnik gruplar Osmanlı kentlerinin değişik bölgelerinde ikamet etmektedirler. Yaşadıkları bu farklı kent bölümleri (mahalleler), sakinlerinin etnik kökenleri göz önüne alınarak isimlendirilirler. Büyük bir sahayı kaplayan İslam-Türklerinin mahalleleri ile Hıristiyan-Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin mahalleleri, sosyal bölünüşün bir sonucu olarak birbirinden ayrılmıştır (Tosun, 1983). Kentte farklılık gösteren ve belirtilen ana işlev gruplarının dışında kalan diğer bölgeler, büyük endüstrilerin, çevreyi kirleten ve oldukça fazla yer tutan zanaatların ve büyük açık alanlara gereksinim duyan pazarların olduğu bölgeler olarak tanımlanabilir (Cerasi, 1999). Kent morfolojisini belirleyen ana bölümlerden sonra, dokunun gelişiminde parsel ve yol örüntülerinin tanımlanması yararlı olacaktır. Pinon’a göre; parsel ve yol örüntülerinin gelişiminde, kentsel dokuların genellikle kırsal alanların üzerinde yayılarak gelişmesi (daha eski bir kentsel dokunun bulunması durumu dışında) etken olmuştur. Bu bağlamda genel yapının değişmemesi (planlı ifrazın dışında), mevcut izlerin korunması alışılagelmiştir. Belirli bir kentteki yol şebekesi, kırsal yolların ve çevrede ekilmiş parsellerin örüntüsüyle benzerlikler göstermektedir. Konut alanlarında daha küçük ve daha düzenli yapı adaları oluşturmak amacıyla, ek yollara başvurulduğu da görülmektedir. Pinon tali yol olarak tanımlanabilecek bu yolların, büyük parselleri bölmüş olması olasılığı üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda kırsal parselasyon örüntüsü, kendisiyle aynı geometride kentsel bir dokunun oluşmasını sağlamıştır denilebilir. Yeni sokaklar ise, adaların bölünme çizgisine, yani başlangıçtaki parsellerin uzun kenarlarına paraleldir. Sonuç olarak, kentin dokusu ile anıtlar arasında yol şebekesi açısından ve kentin dokusu ile evler arasında parsel düzeni açısından sıkı ilişkiler söz konusudur (Pinon, 1999).

Yol Düzeni ve Sokaklar Osmanlı konutunun sınıflandırılabilir planimetrik yapısına karşın, kent dokusu, organik yapısı, kuralsız ve dar yol düzeni ile göze çarpmaktadır. Yolların uzunlukları arasında büyük farklar bulunmaktadır ve hiçbir kurala uymadan yön değiştirmektedirler. Merkezde sürekli, periferide ise geniş olan bir yol düzeni söz konusudur. Genellikle yapı adasının içine doğru yönelmiş farklı uzunlukta, çok sayıda çıkmaz sokak bulunmaktadır (Cerasi, 1999). Hem yük taşıyan hayvanların geçişine olanak sağlaması zorunluluğu, hem de tekerlekli arabaların kullanımına uzun süre kapalı olması nedeniyle, sokak genişlikleri genellikle dar tutulmuştur (Tosun, 1983). Ancak her mahallede, çoğu zaman ana bir geçiş yolu da mevcuttur. Bu yol çarşıya veya varsa iç kaleye yönelmektedir (Cerasi, 1999).

Matris Sokaklar Yol şebekesindeki hiyerarşi yokluğu göze çarpmakla birlikte, Pinon, yaptığı analizlerde başlıca sokakları ya da “matris” sokakları ortaya çıkarmıştır (Resim 1).

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 25: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

19

Bu sokaklar, güzergâhların çizgiselliği ve devamlılığı, kenarlarındaki yapılaşmanın yoğunluğu ile dikkat çekmektedir. “Matris” sokaklar, çeşitli mahalleler arasında uzanan ya da merkezi çevreye bağlayan yollardan oluşmuştur. Bu yolların giderek sokağa dönüşen, kırsal yollar olduğu söylenebilir. Sokağa dönüşen yollar, kentsel doku yoğunlaştığında başlıca sokakları, yani “matris” sokakları oluşturmuştur (Pinon, 1999).

Çıkmaz Sokaklar Osmanlı kentlerinde özel koşulların ürünü olarak oluşan çıkmaz sokaklara rastlansa bile, bunların çoğunun yapısal olduğu izlenimi edinilmektedir. Kenarındaki büyük parselleri bölen ve ulaşılacak başka bir nokta kalmadığı noktada son bulan çıkmaz sokaklar, özellikle daha sık dokuların içinde yoğunlaşmaktadır (Pinon, 1999). Çıkmaz sokak büyük adaları bölmenin mekânsal açıdan en kestirme biçimidir denilebilir (Resim 2). Pinon Osmanlı kent dokusunda “matris” sokakların ilk sırasının yapılaşmasından sonra oluşmuş olan ve büyük yapı adalarında, matris sokağın kenarındaki evlerin ilk sırasını aşarak iç parsellere ulaşımı sağlayan çıkmaz sokakların varlığından bahsetmektedir. Çıkmaz sokaklar, tek bir yönde gelişerek bir kök gibi uzunlamasına adaların içine dalmaktadırlar. Çıkmazın güzergâhının zikzak çizmesi ya da iki kola ayrılması o çıkmaz sokağın gelişiminin belirtisi olarak görülebilir. Ayrıca sokağın bölünerek iki çıkmazın oluştuğu durumlar da bulunmaktadır (Pinon, 1999).

Resim 1. Matris Sokaklar (Pinon, 1999, 172)

Resim 2. Çıkmaz Sokaklar (Pinon, 1999, s.172)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 26: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

20

Seyrek bir yerleşim düzenine sahip olan küçük merkezlerde, yol sistemi, mahalleden ticari merkeze doğru akmaktadır. Kalabalık kentlerde ise yüksek konut yoğunluğu ve bunun sonucu olarak da çıkmaz sokakların oluşması, yerleşimin temel strüktürünü oluşturur. Yapı yoğunluğunun daha yüksek olduğu Batı ve Kuzey Anadolu’da, parsel düzeninin kırsal altyapısı daha az belirgindir. Buna karşın, bu bölgelerde mahalleler içine kapanık değildir, birçok yol kırlara ve kentin diğer bölümlerine ulaşır. Tokat, Kastamonu, Bursa, Saraybosna gibi orta büyüklükteki merkezlerde konut bölgesi çok sayıda düz yoldan oluşmaktadır ve bunların “kentleşme derinlikleri” çok azdır (Cerasi, 1999).

Parseller, Yerleşim Düzeni ve Doku

1968 Yollar tamamlayıcı bir öğe oldukları halde, kent arazisinin büyük bölümlerinde belirleyici değillerdir. Dokunun geometrik özellikleri, bina kütlelerinin yönlenmesinden ve düzenlerinden kaynaklanmaktadır (Cerasi, 1999). Osmanlı kentlerinde yol dokusunun süreksizliğine karşılık, parsel dokusunda benzerlikler söz konusudur.

Parsel dokusunun yol dokusuna oranla egemen ve iyi strüktüre olmuş yapısı ile Osmanlı kent dokularını, “doğulu” kent dokuları kategorisinde değerlendirmek doğru olur. (Pinon, 1999, 174)

Pier Pinon Osmanlı kent dokularına ilişkin yaptığı sınıflandırmasında yoğunluk, parsel büyüklüğü ve çıkmaz sokak bulunup bulunmaması gibi birtakım kriterleri dikkate almıştır. Bu kriterlere göre Osmanlı kent dokularının sınıflaması aşağıdaki tabloda (Tablo 1) belirtildiği gibidir.

Pinon’a göre; parselasyon örgüsü açısından homojen, yoğun, büyük parselli, çok sayıda kısa çıkmaz içeren düzenli dokular, merkezi avlulu ev ya da avlu-bahçeli ev tipine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Yol şebekesi açısından oldukça düzenli, gevşek dokular, özellikle “matris” sokaklardan ya da ana yollardan ve çok az sayıda çıkmazdan oluşan mahalleleri içermektedir. Bu mahalleler genellikle 18. yüzyılda kurulan çevre mahallelerdir. Yol ve parsel örüntüleri bakımından homojen, yoğun, küçük parselli, çok az sayıda çıkmaz içeren oldukça düzenli dokular için Ayvalık örneklem alanı incelenebilir. Gevşek yapıda, “matris” sokaklı ve karma parsel örüntüsündeki doku tipinde, sokaklar boyunca küçük boyutlu parseller yer alırken, adanın ortasında büyük parseller bulunmaktadır.

No Pinon’un Osmanlı Kent Dokuları Sınıflaması

1 Düşük yoğunluklu, az sayıda çıkmaz içeren düzensiz dokular

2 Homojen, yoğun, küçük parselli, az sayıda çıkmaz içeren düzensiz dokular

3 Yoğun, çok sayıda çıkmaz içeren düzensiz dokular

4 Parselasyon örgüsü açısından homojen, yoğun, büyük parselli, çok sayıda kısa çıkmaz içeren düzenli dokular

5 Yol şebekesi açısından oldukça düzenli, gevşek dokular

6 Yol ve parsel örgüleri bakımından homojen, yoğun, küçük parselli, çok az sayıda çıkmaz içeren oldukça düzenli dokular

7 Gevşek yapıda, “matris” sokaklı ve karma parsel örüntüsündeki dokular

8 Çok yoğun, ince uzun parsellerden oluşan oldukça düzenli dokular

9 Tamamen düzenli, genellikle dik açılı dokular Tablo 1: Pinon’un Osmanlı Kent Dokuları Sınıflaması

(Pinon, 1999, 176-77)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 27: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

21

İstanbul’da Fener, Balat, Kumkapı, Salmatomruk semtleri bu tip dokulara örnek gösterilebilir. Bu tipteki ince uzun parsel örüntüsü “frenk”, “fener” evine bağlı olarak gelişmiştir. Çok yoğun, ince uzun parsellerden oluşan oldukça düzenli dokulara İstanbul’da Sakızağacı Mahallesi örnek gösterilebilir. Burada Avrupa’nın Ortaçağ kentlerine çok benzeyen, küçük evlerin bulunduğu kentsel bir doku dikkat çekmektedir. Tamamen düzenli ve dik açılı olarak tanımlanan dokular ise yangından sonraki parselasyon alanlarına ya da imara açılan alanlara denk düşmektedir. Bu doku tipleri birbirlerinin türevi gibidirler. Biri diğerinin daha gelişmiş şeklidir. Bu gelişimde batılılaşmanın da etkisi olduğu bir gerçektir. Ancak Pinon’a göre bu etki Osmanlı kent dokularının “doğulu” niteliğinin öne çıkmasına engel değildir (Pinon, 1999). Konut tiplerinin bu dokular üzerindeki gelişimi konusunda da farklılıklar bulunmaktadır. Küçük parselli yoğun dokularda yapı tüm arsayı kaplarken büyük parselli gevşek dokularda yapı alanın ancak bir kısmını kaplamaktadır (Pinon, 1999). “Büyük bir evi ve bahçesini barındıran büyük ve toplu “tek” bir Osmanlı parseli bulunmamaktadır.” (Pinon, 1999, 174) Pinon’a göre; parsellerin boyutları ile konut tipleri arasında ilişkiler kurulabilir (Pinon, 1999). Bu noktada kentte konut dokusunun gelişiminin incelenmesi yerinde olacaktır.

Konut Dokusu Osmanlı kent dokusunda konut alanlarının yoğunluğu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda kentin hâkim mimari elemanlarından birisi de Osmanlı konutu olmuştur. Mahallenin kuruluş aşamasında çok düşük olan konut yoğunluğu, ileriki dönemlerde artmış, 19. yüzyılda % 60 ile % 77 arasında değişen oranlara ulaşmıştır (Cerasi, 1999). Osmanlı kenti konut dokusuna baktığımızda yoğun ve ilk bakışta düzensiz gibi görünen bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Cerasi’ye göre; Osmanlı dokusunun düzensiz görünüşünün altında pek çok yapısal faktör gizlidir. Bu faktörleri dört grupta toplamak mümkündür. İlk faktör, kentin sosyo-kültürel yapısının da bir sonucu olarak, konut kümelerinin birbirinden ayrı birimler olarak tanımlanabilecek bölümlere, yani mahallelere ayrılmış olmasıdır. İkincisi, parsel düzeninin ve kent arazisinin bölünme biçimlerinin de etkisiyle, yolların kendine özgü oluşmasıdır. Konut bölgesinin yol düzeni, ilk bakışta, kıvrımlı ve çok hareketli olan yapısı ve çıkmaz sokakların varlığı ile dikkati çeker. Kıvrımlı güzergâhlar ve çıkmaz sokaklar, oldukça büyük boyutlarda olan parsellerin bölünme zorunluluğundan meydana gelmiştir, bu bölünme için özel bir planlama yoktur ve yapı bloklarının içindeki “artık serbest mekânlar” da oldukça büyüktür. Üçüncü faktör, kent parselinin kesin tipolojik kurallar sonucunda oluşan ve genellikle bahçenin tamamını kaplayan genişliğidir. “Dördüncüsü ise, teraslı ve izotop düzenleri olan yerleşim şemaları ile planivolümetrik şemaların üstünlüğüdür.” (Cerasi, 1999, 100) Evin konumlanmasında ve yönlenmesinde de birtakım faktörler etkili olmuştur. Örneğin, cephelerin ve yapı kütlelerinin yönlenmesi, dışa ve güneşe doğrudur. Manzaradan en iyi biçimde yararlanma isteği de bu yönelimde etkilidir. Komşu avlularına doğru görüş alanının engellenmesi ise yine Osmanlı kentinin sosyo-kültürel yapısından kaynaklanır. Bu noktada mahremiyet kavramı yönlenmede etkili olmuştur denilebilir. Ayrıca kare veya dikdörtgen planlı odaların belli tipolojik özelliklerle bir araya gelmesinden oluşan konutların, dokunun genel biçimine ve yoğunluğuna, yol düzeni ve parsel arasındaki ilişkilere doğrudan etkisi de dikkat çekicidir (Cerasi, 1999). Kuban’a göre, Anadolu’da özellikle Osmanlı egemenliğinden sonra eski konut geleneklerinden ve yerel yapı tekniklerinden yararlanılmaya devam edilmekle birlikte, bu gelenekleri malzeme,

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 28: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

22

plan tipolojisi, kullanış biçimi, mekân tasarımı ve bezeme bağlamında tümüyle geliştirmiş olan bir konut tipi gelişmiştir. Oluşumu büyük olasılıkla 16. yüzyıldan sonra tamamlanmış olan bu yeni konut anlayışı, karmaşık yapı teknikleriyle yapılan, fakat ağırlığı ahşap taşıyıcı sistem olan çok karakteristik bir konut mimarisi yaratmıştır (Kuban, 1995). Bu nedenle de Osmanlı konutu kentin fiziksel yapılanmasında diğer anıtsal yapılar kadar dikkat çekmekte ve karakteristik özellikleriyle öne çıkmaktadır.

OSMANLI TOPLUMUNUN EKONOMİK VE SOSYO-KÜLTÜREL YAPISININ KENTLERİN FİZİKSEL DOKUSUNA YANSIMALARI

Bir kentin yapısını kavramak için yalnızca o kentin fiziksel özelliklerine odaklanmak yanıltıcı olabilir. Kentler toplumların geliştirdikleri kültür ve bu kültür bağlamında oluşan mekânsal organizasyon biçimlerinden kaynaklı morfolojik yapı ile tanımlanmalıdırlar. Kentlerin sosyo-kültürel yapısı ve ekonomik anlamda gelişimi fiziksel yapının oluşumunda birincil etkenlerden biridir. Bu nedenle çalışmanın yöntemi Lapidus'un İslam kenti modeline dayandırılmıştır. Lapidus (1985) sosyo-ekonomik ve mekânsal ilişkileri tanımladığı “İslam kenti” modelinde dört adet toplumsal örgütlenme kademesinden bahsetmektedir. Bu bölümde Lapidus tarafından “İmparatorluk veya devlet örgütü, Dinsel topluluklar, Esnaf-Ah-i örgütleri ve Mahalleler” olarak tanımlanan (Tosun, 1983) bu toplumsal örgütlenme kademelerinin, Osmanlı kentindeki fiziksel karşılıkları irdelenmeye çalışılacaktır.

İmparatorluk ve Devlet Örgütü Hiyerarşisi Bağlamında Osmanlı Kentlerinin Gelişimi

İmparatorluk ve Devlet örgütlenmesi açısından Osmanlı kentlerine bakıldığında, farklı sınıflandırmalar karşımıza çıkmaktadır. Mustafa Akdağ (1995) örgütlenme yapısını sosyo-ekonomik yönden incelemiştir (Resim 3). Akdağ’a göre; şehrin en üstteki sosyal sınıfı âyan ve eşraftır. Bu kişiler geçmişte vezir, subaşı, sancakbeyi, kadı, müderris gibi görevlerde bulunmuş olan kişiler arasından seçilmektedir. İkinci sırada; hükümet mensupları bulunur. Müderrisler, vakıf nazırları, maliye memurları, asker şefleri ve polis amirleri (subaşılar ve asesbaşıları) hükümet mensupları sınıfında tanımlanmaktadır. Kadı bütün kademelerin üstünde yer alır. Üçüncü sırada, esnaf ve tüccar sınıf vardır. Esnaf şeyhleri ve yiğitbaşılar, üstadlar ve tüccarlar bu sınıfa dâhildirler. Dördüncü sırayı ise işçiler ve çıraklar ile işletme veya toprak sahibi halk tabakaları ve vakıflardan yararlanan “mürtezika” zümresi almaktadır (Akdağ, 1995).

Resim 3. Osmanlı Devri Şehir Topluluklarının Sosyo-

Ekonomik Yönden Kademelenmesi (Akdağ, 1995)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 29: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

23

Kuban’ın etnik farklılıkları da dikkate alarak yapmış olduğu sınıflandırmasında; toplumun birinci bileşeni, Müslüman Türkler’dir. Aynı sınıflandırmada ikinci bileşen, ekonomik yaşamda önemli bir yeri olan gayrimüslimler olarak tanımlanırken, üçüncü bileşenin de sultan, askerler ve yönetsel yapı tarafından simgelenen devlet olduğu belirtilmektedir. Yönetim adına her şey en üst kademede yer alan devletin denetimindedir. Sultanın mutlak egemenliği söz konusudur. Devlet yönetimi Batı dünyası ile karşılaştırıldığında, oldukça katıdır. Sınıf yapısı henüz gelişmemiştir. Devlet işlerinde sivil katılım ise yok denecek kadar azdır (Kuban, 1996). Cerasi’ye göre de yerleşmelerin yönetim hiyerarşisi üç bölüme (Resim 4) ayrılmıştır:

Bir bölgeye veya geniş bir taşra yöresine karşılık gelen, bir paşanın yönetimindeki eyalet ve yahut sancağın merkezi; sancağın olduğu yer, yani çevresini veya çok sayıdaki kenti ve kasabayı kapsayan küçük bölgeye karşılık gelen bölge merkezi; subaşının bulunduğu, genelde küçük veya orta boy kasabadan oluşan yönetim bölgesinin merkezi. (Cerasi, 1999, 57)

Aktüre bu yönetim hiyerarşisi içerisindeki eyalet merkezleri için 40-50.000, sancaklar için 20-30.000, subaşının bulunduğu yerler içinse 5-10.000 nüfustan bahsetmektedir (Aktüre, 1978).

Kentin yönetiminde ilmiye sınıfı büyük bir önem taşımaktadır. İlmiye sınıfının bir kısmı kadı, müderris ya da müftü olarak devlet hizmetinde çalışmaktadır. Diğer bir grup ise imam, vaiz ya da vakıf emini olarak görevlidir (Faroqhi, 2002). Ancak, “ana görevli memur figürü, kadıdır (Cerasi, 1999, 68).” Kadı gayrimenkul uzlaşmalarına, belediye ve yargıyla ilgili sorunlara yönelik yetkilere sahip İslam yargıcı olarak tanımlanabilir, hükümetin atadığı bir yönetici işlevi görmektedir. Güçleri, Osmanlı öncesi kentlerdeki kadılara oranla oldukça geniştir. Her bölge ayrı bir kadının yönetimi altındadır. Bazı kadılar, büyük bir kadılık bölgesinde ya da mahkemeden uzakta kalan bir kasabada, kendilerine vekâlet etmek üzere yöreyi tanıyan naipler atayabilmektedir. Bu sayede ücra köyleri de etkinlik alanlarına katmaya çalışmaktadırlar (Faroqhi, 2002). Kadılar ayrıca, elli altı kolluk gücünden oluşan bir teşkilâtın başında yer alan muhtesipten yardım alırlar. Muhtesipler, kethüda ve mütevellilerin yaptıklarını denetlerler (Cerasi, 1999). Bu görevlilerin yanı sıra, kent işlerinden sorumlu olan ancak çoğunlukla çarşı-pazarı denetlemekle yükümlü bulunan ihtisab ağaları, yapıları denetleyen mimarbaşı, suyollarını denetleyen subaşı gibi başka görevliler de bölge yönetiminde yer almaktadır (Kuban, 1996). Tüm bu yönetimsel kademelenmeler dikkate alındığında, hiyerarşinin, sosyal sınıfların yaşam alanlarının şekillenmesine, yani kentlerin fiziksel yapısına tamamıyla yansıdığını söylemek mümkün değildir. Aktüre’nin de dediği gibi; kent mekânında oluşmuş mahallelerden hiçbirinde sınıfsal dayanışma (solidarity) açısından mekânsal yakınlık gerekli bir koşul değildir. Sosyal tabakalaşmada her kademedeki homojen yapıya karşın, mahallelerin heterojen nitelik taşıdığı, zengin ile fakirin yan yana yaşadığı bilinmektedir (Aktüre, 1978). Yapılar, büyüklükleri, malzeme ve bezeme farklılıklarıyla birbirlerinden ayrılsa da, bir bölgede toplanmaları söz konusu değildir. Kent morfolojisinde farklı karakteristik özellikleri barındıran bu yapıların yan yana yer alabildiği görülmektedir.

Resim 4. Osmanlı Kentlerinde Yerleşmelerin Yönetim Hiye-

rarşisi (Cerasi, 1999)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 30: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

24

İstanbul’un yönetimi ise diğer bölgelere kıyasla özel bir duruma sahiptir. Çünkü devlet düzeyi ve belediye düzeyi burada özdeşleşmektedir. Bu bağlamda yönetim kademelenmesi ve üst düzey sınıfların yaşam alanlarının fiziksel dokuya yansımasının daha baskın olduğu söylenebilir. Vezir, subaşı ve sancak valisi gibi imparatorluk veya eyalet yönetimlerinin üst kademelerinde bulunan kişilerin gücünü temsil eden saraylar, konaklar, selatin camileri ve külliyeler her zaman kentlerin odak veya referans noktaları olmuştur. Ancak söz konusu olan padişah ve devlet yönetimi olduğunda bu baskınlık daha da artmakta ve kentin morfolojik yapısını tamamen etkilemektedir.

İmparatorluk ve Devlet Örgütü Hiyerarşisi Bağlamında Fiziksel Çevre Üretimi

Kamusal ve Özel İnşaatlar

İmparatorluk ve devlet örgütü hiyerarşisi açısından bakıldığında fiziksel çevre üretiminde ortaya çıkan en önemli özellik, kamusal ve özel inşaatlar ayrımının bulunuyor olmasıdır. Kamusal mimarlık ürünleri, genellikle anıtsal nitelikte olup, kent dokusunda öne çıkan yapılardır ve imparatorluk ve eyalet yönetimlerinin üst kademelerinde bulunan kişiler tarafından yaptırılmışlardır. Anıtsal yapılar genellikle taş konstrüksiyondur ve kullanılan kesme taşların düzgün işlenmiş olmasına çok önem verilmektedir. Bazı durumlarda, eski yapılardan alınan malzemeler anıtsal yapılarda kullanılmıştır. Faroqhi’ye göre bunun nedeni, bu malzemelerin ucuz ve kolay bulunur olmaları değil, simgesellikleri yüksek, değerli, antika olarak tabir edilebilecek parçalar olmalarıdır. Tuğla ise çoğu kez süsleme amaçlı kullanılmış bir malzeme olarak karşımıza çıkar. Özellikle 18. yüzyılda yatay sıralar halinde kullanılan tuğla malzeme, cephelerde kesme taşın açık gri rengini yumuşatmıştır. Bezeme malzemesi olarak çinilere de rastlanmaktadır. Kamusal-anıtsal yapıların birçoğunun üzeri kurşun kaplı kubbelerle örtülmektedir. 15. yüzyıldan önceki örneklerde kubbelerin kiremitle kaplandığı da görülmektedir (Faroqhi, 2002). Sivil mimari olarak adlandırılan özel inşaatlarda ise, yöresel malzemelerin hâkimiyeti söz konusudur. Bu yapılar devletin yönetim kademesinde daha alt gruplarda yer alan sınıfların yaşam alanlarını oluşturur. Taş, sadece ağaç yönünden fakir olan ve taştan daha ucuz malzemenin bulunmadığı bölgelerde, ya da Ürgüp gibi, çıkan taşın kolay işlenebilir olduğu yörelerde kullanılmaktadır. Batı Anadolu, Karadeniz ve İstanbul’da konut yapımında ahşap malzeme kullanıldığı görülmektedir. Ahşabın çok pahalı olduğu iç bölgelerde ise, hımış yapı tekniği geliştirilmiştir. Yine iç bölgelerde kerpiç kullanımı da yaygındır, sadece taşıyıcı öğeler ve çatı ahşap malzemeden inşa edilmektedir. Kurak iklim bölgelerinde, evlerin çatıları çoğunlukla düz yapılmakta ve yazları teras olarak kullanılmaktadır. Kıyı şeridinde ve ormanlık bölgelerde ise çatılar eğimli yapılarak, üstleri “padavra” adı verilen ince tahta levha ya da kiremitle kaplanmaktadır (Faroqhi, 2002). Bir kentte yapılacak özel inşaatların neredeyse tamamı o kentin kadısının iznine tabidir. Kadı, görevlendirdiği bir mimarı veya yapı ustasını yapının teknik kontrolünde yetkili kılmakta, bu şekilde inşaatların denetimini sağlamaktadır. İnşaat vergisi bina emini tarafından toplanmaktadır. Kamu yararına yapılan yapılar ise Sultan veya özel kişiler ve vakıfların desteğiyle gerçekleştirilmektedir (Cerasi, 1999). Kentte tüm inşaatlar için denetim mekanizması işlemektedir denilebilir. Bu bağlamda; “D’Ohsson (1787) yasa dışı inşaatları önlemek için acımasız kontrollerden ve sık sık yapılan yerinde incelemelerden bahseder.” (Cerasi, 1999, s.68) Osmanlı döneminde çok sayıdaki ferman, binaların korunma amaçlı yapılardan ve camilerden olan uzaklıklarını ve onların

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 31: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

25

maksimum yüksekliklerini belirlemektedir. Öte yandan ayrıntılı bina nizamnameleri ancak 19. yüzyılın başlarında oluşturulmaya başlanmıştır. Bu nizamnamelerin ve oluşturulan denetim mekanizmasının, özellikle taşrada ne oranda etkili olduğu konusunda bir bilgimiz bulunmamakla birlikte, 18. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar konut dokusunun farklı nizamnamelerle saptanmış olan ev yükseklikleri ile ilgili sınırlandırmalara yeterince sadık kaldığı görülmektedir (Cerasi, 1999). Bu bağlamda tüm inşaat faaliyetlerinin devletin denetimi altında gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Mimarlar Kamusal mimarlıkla sivil mimarlık etkinlikleri arasındaki farklardan biri de, kamusal yapılarda genellikle sorumlu mimarın adının bilinmesi, özel yapılarda ise bilinmemesidir. Osmanlı mimarları hakkında çok fazla bilgi bulunmadığı bir gerçektir. Osmanlı mimarlarının hepsini loncalarının dayatmalarına ve saray bürokrasisinin emirlerine bağlı anonim zanaatkârlar olarak tanımlamak yanlış olacaktır. Tersine, bazıları sözü çok geçen, saygın kişiler olarak tanınmaktadır (Faroqhi, 2002). Mimar Sinan, Atik Sinan, Davud ve Mehmet Ağa çok tanınan bazı mimarlardır. Dönemin görkemli yapılarının çoğu İstanbul ve çevresinde inşa edilmiştir. Padişahın ya da aile üyelerinin istedikleri yapıların projeleri hazırlandıktan sonra, öncelikle mimarbaşı tarafından onaylanmakta, daha sonra padişaha sunulmaktadır (Faroqhi, 2002). Diğer bir uygulama da İstanbul dışında inşa edilecek yapılarda, şantiyeye denetim için genç bir mimarın görevlendirilmesidir. Şehir mimarları her şeyden önce, merkezi otoritenin taşra kentleri üzerindeki bürokratik denetiminin bir aracı olarak görülmektedir. Merkezi yönetimin görevlendirdiği bu mimarlar genellikle, örgütlenmesi 16. yüzyılın başlarına kadar giden Hassa Mimarları Ocağı’nda eğitim görmüşlerdir. Şehir mimarları inşaat işleriyle uğraşan bütün zanaatkârları denetlemekle görevlidirler. Taşrada özel bir inşaata, şehir mimarının onayı olmadan başlanamamaktadır. Şehir mimarı bazen inşaat malzemelerine de standart getirebilmektedir (Faroqhi, 2002). Denetim amaçlı yapılan bu görevlendirmeler ile taşrada inşa edilmiş yapıların başkent üslubundan çok farklı olmaması sağlanmıştır. Osmanlı döneminde, özellikle İstanbul’da yeni yapılacak evlere, bugünkü “belediye yapı yönetmeliği” ile benzer kurallarla düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin; çıkma yapan üst katlar sokağa taşamamaktadır. Bu kurallar inşaat sahipleri ve mimarlar tarafından bilinmek zorundadır. Şehir mimarı inşaat ve yapılarla ilgili anlaşmazlıkların çözümünde kadıya yardımcı olmaktadır. Gereken durumlarda kadı sicil defterlerine de başvurulabilir. Ayrıca inşaat işinde çalışan zanaatkârların harçlarını da şehir mimarı toplamaktadır. Çünkü mimar sözcüğü sadece bilinen anlamda mimarları değil, daha alt düzeydeki yapı ustalarını da kapsamaktadır. Sivil mimari uygulamalarında, özellikle konutların birçoğunda Hassa Mimarları Ocağı’ndan yetişme mimarların değil, mal sahibi ile birlikte çalışan dülgerler (marangozlar) veya duvarcı ustalarının yapım işini üstlendiği görülmektedir. (Faroqhi, 2002).

Yapı Etkinliğinin Kurumsal Çerçevesi: Vakıflar

“Vakıf, özel bir bağışçının yaptırdığı hayır yapıtlarını yöneten kuruluştur.” (Cerasi, 1999, 74) Kunter’e göre vakıflar, ahlâki veya dini eylemleri ya da fakirlere odun ve kömür dağıtımı, askeri donanma için imza toplama, fakir gelinler için çeyiz alma gibi yardımları kapsayan geniş bir eylem dizisinden ve kamuya ait cami, okul, külliye vb. binaların inşaatı ve yönetiminden sorumluydular (Faroqhi, 2002).

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 32: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

26

Vakıf yapılarının tümü kurumsal açıdan bakıldığında dini vakıflardı. Çerçeveleri, 7 ve 8. yüzyıllarda kesin biçimini almış olan İslam hukukuna göre çizilmiş bu vakıflar, Osmanlı döneminde de aynı çerçevede hizmet vermişlerdir (Faroqhi, 2002).

Dinsel Topluluklar ve Kentsel Dokuda Öne Çıkan Dini Yapılar Dinsel toplulukların kentin fiziksel dokusuna yansımasına bakıldığında, Osmanlı kentlerinde gündelik hayatın kent ölçeğindeki en önemli sembollerinin camiler ve tekkeler olduğu söylenebilir. Mahalle birimlerinde yerel mescitler, kentin bütünsel dokusunda ise külliye camileri önemli mimari yapılar olarak öne çıkmaktadır. Bu yapılar, büyüklükleri ve konumları ile kent dokusundaki odak noktalarını oluşturmaktadır (Resim 5-6-7). Bu mekânlar ayrıca sosyal açıdan dini cemaat oluşturma rolünü de üstlenmektedir ve bu bağlamda bir mekân olmaktan daha ötedirler. Özellikle külliyeler Osmanlı kentlerine damgasını vuran ibadet kültürünün egemen sembolü olarak nitelenebilir. “Bu sembol ana hatlarıyla kamu hizmetlerini bünyesinde toparlayan bir toplumsal örgütlenme modeline göre şekillenmiştir.” (Işın, 1991, 65)

Cemaatin belirli zamanlarda toplandığı cami, külliyenin merkezinde yer alır. Şehir hayatını ilgilendiren kararlar bu mekânlarda cemaate duyurulmaktadır. Böylece cami, bir toplumsal kurum olarak, saray adına gündelik hayatın kamu düzenini kontrol altında tutmaktadır. Söz konusu kontrol mekanizmasının işlemesini, eğitim ve sağlık hizmetlerini yürüten ve aynı zamanda bürokrasiye yönetici yetiştiren külliyeler sağlamışlardır. Külliyelerin bir diğer önemi de, halkın sağlık ve gıda ihtiyaçlarını karşılayan kamusal bir mekân olmasıdır (Işın, 1991). Tekkeler de toplumun kültürel yapısında önemli bir yere sahiptirler ve gündelik hayatın yaşam biçimlerini cemaate sunarak, Müslüman nüfusu tarikatlar içinde örgütleme rolünü üstlenmişlerdir (Işın, 1991). Tarikatların toplumsal, kültürel ve siyasi alanlarda gösterdikleri etkinliklerin bilinmesi, Osmanlı toplumunun tinsel yapısını kavrama açısından önemlidir (Kuban, 1996). Bu bağlamda, Osmanlı Devleti’nin, toplumu din adamlarının rehberlik ettiği hücreler halinde düzenlenmiş bölümlere ayırmaya çalıştığı ve Müslüman olmayan halk içinde de benzer bir düzeni aradığı söylenebilir. Bu düzeni sağlamaya çalışmakla birlikte, merkez, gayrimüslimlere, hem imparatorluk ölçeğinde, hem de kent ve mahalle ölçeğinde, cemaatin bütününe yönelik düzenlemeler de getirmiştir. Cerasi’ye göre cemaatler;

… etnik-dini beş gruba, millet-i hamse denen beş millete ayrılmıştır: Rumlar, yani Rum-Ortodokslar ve Slav Ortodokslar, Ermeniler, Katolik Ermeniler, Yahudiler, Katolik Latinler. (Cerasi, 1999, 73)

Belirtilen gayrimüslim cemaatlerin, her birinin sınırlı özerkliği bulunmaktadır. Dinsel farklılıkların koşulladığı, toplumun farklı bölümlere ayrılmış olması

Resim 5-6-7. Selimiye Camii (Edirne), Sultanahmet Camii (İstanbul) ve Şehzade Camii

(İstanbul), (H. Oya SAF Fotoğraf Arşivi)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 33: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

27

kentsel alanda da kendini göstermiştir. Her grubun kendi mahallesinde yaşadığı bir sosyal strüktür içinde, Müslüman mahallesi, Ermeni mahallesi ve Yahudi mahallesi ayrımları oldukça nettir.

Osmanlı Kenti’nde Ekonomik Yapının Kentsel Dokuya Yansımaları Kentin fiziksel yapılanmasında öne çıkan öğelerden olan cami ve ekonomik esaslardan kaynaklanan, pazar yeri gibi mekânlar, İslam şehirlerinin genel strüktürünü de etkilemiştir. Selçuklu şehirlerinde ticaret eylemleri şehri çevreleyen surların dışında yer almaktadır. Bu nedenle, sur kapıları ve yakınları, geçici pazar eylemlerinin gerçekleştirildiği mekânlar olarak kullanılmıştır. Osmanlı şehir yerleşmelerinde ise, ticari eylemlerin şehir dokusunun içinde yer aldığı görülmektedir. Çoğu zaman çarşının kuruluşunun ilk aşamasını kent kapılarında kurulan pazarlar oluşturmuştur. 16. yüzyıla kadar çarşı ile eş anlamlı olarak kullanılan pazar, açık havada yer alan haftalık çarşı veya panayır biçimindedir (Cerasi, 1999).

Ancak Osmanlı kentinin açık morfolojisinde, ticaret merkezinin her zaman Osmanlı öncesi döneme ait surların yanına kurulduğunu savunmak güçtür. Çarşının kendisinin, çevresinde büyüyen yeni kentin geometrik merkezi haline geldiğini savunan tez olgun Osmanlı kentinin gerçeği için daha tutarlıdır. (Cerasi, 1999, 119-20)

Osmanlı dönemi büyük ticaret şehirlerinde inşa edilen hanlar ve kervansaraylar, açık pazar alışverişinin yerini almaya başlamış, ticari eylemler bu yönde gelişmiş, kent dokusunda bu yapı türleri baskın duruma gelmiştir (Tosun, 1983). Osmanlı toplumunda ticari eylemler öncelikle tarımsal üretime dayanmaktadır. Osmanlı devletinin en önemli gelir kaynağı tarım olmuştur. 17. yüzyıla kadar, devlet bütçesinden karşılanan asker ve bürokratlardan oluşan yönetici sınıfın harcamaları, fetih yoluyla ele geçirilen ekilmiş topraklardan alınan aşar vergisinden sağlanmıştır. Bu topraklar has topraklar adı altında doğrudan işletilmiş ya da tımar toprakları olarak kullanıcılara, askeri kumandanlara ya da eski derebeylerine emanet edilmişlerdir (Cerasi, 1999). Sosyal ve ekonomik hayatın kent yaşamına yansımasının bir sonucu olarak, 15 ve 17. yüzyıllar arasındaki dönemde, Osmanlı toplumunda kentsel yerleşimler genellikle ya bir ticaret yolunun üzerinde veya verimli bir toprağın yanında gelişme göstermiştir. 17. yüzyıldan sonraki dönemde, ekonomik gelişmelerin sonucunda liman şehirlerinin kurulmaya başlandığı söylenebilir (Tosun, 1983). 15 ve 17. yüzyıllar arasında bir diğer önemli gelişme doğu-batı ticaretinin ve bu ticaretten alınan gümrük vergisi ile Osmanlı devletinin ekonomik gelirlerinin artması olmuştur. Yine aynı dönemde reaya’dan alınan gelirlerdeki ve savaş ganimetlerindeki artışlar da devletin gelirlerini oldukça arttırmıştır. Bu devirde vakıf yapılarına büyük yatırımlar yapılmıştır ve buna bağlı olarak kent dokusunda değişimler olmaya başlamıştır (Tosun, 1983). 17 ve 18. yüzyıllar arasındaki dönemde, üretimde meydana gelen değişiklikler sonucunda Batı Anadolu’da bazı aileler güç kazanmaya başlamıştır. Yine aynı yüzyıllarda baş gösteren ayaklanmalar ve kırsal alandan alınan artık ürün oranının arttırılması, halkın büyük kitleler halinde kasaba ve şehirlere göç etmesine neden olmuştur. Bu göçler sonucunda, Niğde, Amasya, Tokat, Manisa, İzmir gibi şehir ve kasabaların nüfusları artmış ve fiziki dokuda bölünmeler olmuştur (Tosun, 1983). 16. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl ortasına kadarki dönemde, Osmanlı kent sistemi içinde, toplumsal ve ekonomik ilişkilerdeki değişimlerin en çok hissedildiği

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 34: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

28

Osmanlı kent bölümlerinden birisi de ticaret merkezleri olmuştur. Bu dönemde, zanaat etkinliklerindeki gerilemeyle birlikte, kentin ekonomik ağırlığı ticaret etkinliklerine kaymıştır. Merkez çarşının kapladığı alan genişlemiş, yapı yoğunluğu ve binalardaki etkinlikler artmıştır, ancak sayıları artmakla birlikte ticari bina tipolojisinin temel yapı öğeleri olan hücresel dükkân ve avlu önemli bir değişikliğe uğramamıştır (Cerasi, 1999). Osmanlı kentinin ticaret ve zanaat işlevleri, dükkân ve atölyelerin sıralandığı bir veya daha fazla sokaktan oluşan ve konutları mutlak şekilde dışarıda bırakan, tek bir alanda yoğunlaşmaktadır. Büyük kentlerde ise birden fazla olmakla birlikte az sayıdaki alanlarda bu işlevlerin yoğunlaştığı görülür. “Çarşı, kentleşmiş yüzölçümünün %6’sı ile %10’unu kaplar.” (Cerasi, 1999, 119) Çarşının kalbi bedesten’dir. Çevresine yerleşen dükkânlar belirli bir sıraya göre konumlanırlar. Satılan malın değerinin ölçüt kabul edildiği bu sıralamada, en yüksek fiyatlı malların satıldığı dükkânlar bedestene en yakın yerde konumlanırlar. Bu yerleşim düzeni merkezi bedesten olan bir çember oluşturacak şekilde devam etmektedir. Çemberin ilk halkasını hanlar oluşturur; bir sonrakinde değeri daha az olan dükkânlar ve zanaat bölgeleri, en dış bölgede ise deri atölyeleri ve pazarlar yer alır (Cerasi, 1999). Sekiz asır boyunca Türk-Anadolu ticaret merkezinin değişmez öğelerini;

a. Küçük boyuttaki dükkânlar, b. Tek ve bütün bir bina içinde inşa edilmiş paralel iki dükkân sırasından

meydana gelen arasta, c. Zanaatkârlar, tüccarlar ve gezginlerin kullandığı hücrelerle çevrelenmiş

revaklı bir avludan oluşan han, d. Değerli malların depolanmasına ve ticaretine hizmet eden, dikdörtgen plan

düzeninde, kolonlu, kalın duvarlı ve özel kapılarıyla dikkat çeken bedesten ve

e. Genelde ahşap pergola ve saçaklarla, daha seyrek olarak da örgü duvar ile örülmüş, çok düzensiz olmayan dar sokaklar oluşturmuşlardır. (Cerasi, 1999)

Tipolojik-mimari açıdan Osmanlı kentinin merkez çarşısı, üç basit tipin oluşturduğu ve çeşitli devirlerde işlevsel ve morfolojik yönden farklılık göstermiş birleşimden geçmiştir: Tek ışık açılımlı dükkân, revaklı avlu, tonoz ve kubbe ile örtülmüş kolonlu oda. Avlu ve sokak çarşının düzenleyici öğeleridir. (Cerasi, 1999, 121)

Sonuç olarak, Osmanlı öncesi İslam kentinde avlunun, Osmanlı öncesi Türk kentlerinde ise pazarın baskınlığına karşın, olgun Osmanlı kentinin temel öğesi olarak sokak öne çıkmaktadır (Cerasi, 1999). Çarşının strüktürel yapısındaki değişim, Osmanlı kentine yansımış ve fiziki dokunun oluşumunda etkili olmuştur. Bu bağlamda merkez çarşı, bedestenler, hanlar, arastalar, dükkânlar, atölyeler ve pazarlar kentin öne çıkan mimari öğeleri olarak kent dokusunun çekirdeğini oluşturmuşlardır.

Ekonomik Yapının Kentsel Dokuya Yansıması Bağlamında Esnaf-Ah-i Örgütleri’nin (Loncalar) Yeri

Ekonomik yapının kentsel dokuya yansıması bağlamında Osmanlı kentlerinin temel özelliklerinden birisi de Esnaf-Ah-i örgütlerinin yapısıdır. Esnaf-Ah-i örgütleri, iç işleyişleri ve kuralları Selçuklu döneminde belirlenmiş olan, sosyal ve ekonomik dayanışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmış yapılanmalardır. Yarı dinsel nitelik de taşırlar ve loncalar olarak da adlandırılırlar (Tosun, 1983). “Esnaf loncaları, tarikatların gündelik hayat pratiğindeki uzantılarıdırlar.” (Işın, 1991, 85) Kuban’a göre, Osmanlılar, İslâm kent toplumuna ait dayanışma düzeninin öğelerini bu kurumlarla korumuşlardır (Kuban, 1996).

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 35: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

29

Osmanlı kentlerinde gündelik hayatın ekonomik yükü, esnaf ve zanaatkâr loncalarının omuzlarındadır. Bu bağlamda kentlerde asker ve ulema sınıfı dışında kalan tüm erkek nüfus, bu örgütler içinde yer almaktadır. Şeyh, nakib, duacı, çavuş, yiğitbaşı ve kethüda esnaf loncalarının yönetiminde söz sahibi olan kişilerdir. Bu yapılanma içerisinde yer alan her birim, aynı zamanda usta (zanaatçı) yetiştiren birer okul görevi yapmaya devam etmektedir. Her zanaat dalına ait dükkân ve imalathanelerin her biri bir üstadın yönetimi altındadır. Bu kişilere ahi adı verilmektedir. Ahilere aynı zamanda esnaf şeyhleri ya da esnaf kethüdaları da denilmektedir. Kethüda, Lonca’yı Saray’a karşı temsil eden kişidir. Onun yardımcısı ve işçilerin şefi konumunda olan kişi ise yiğitbaşıdır. Ahilerin içinden, en fazla iş hacmine sahip olan loncanın şefi, “ahi baba” adı altında bütün esnaf loncalarının başkanı konumundadır (Akdağ, 1995). Esnafın kalitesiz mal satanını ve hile yapanını cezalandırma yetkisi muhtesiplerdedir. Doğrudan merkeze karşı sorumlu olan muhtesibi ise sadrazam kontrol etmektedir. Sadrazamın görevleri arasında pazarın kontrolü de vardır. Bu görevi yerine getirirken kendisine, başta İstanbul kadısı olmak üzere, yeniçeri ağası ve muhtesip gibi görevliler eşlik etmektedirler. Sadrazamın başkanlığındaki pazar denetlemeleri genellikle önemli ekonomik kararların alınması öncesinde, piyasanın nabzını yoklamak için yapılmaktadır (Işın, 1991). Işın’a göre; şehrin “gündelik hayatını şekillendiren iktisadi dinamikler, lonca tipi örgütlenmelerin denetiminde kaldıkları sürece, maddi ve manevi kültürün dolaşımını şehir dokusuna dengeli biçimde aktarabilmişlerdir.” (Işın, 1991, 63). Bu bağlamda lonca yapılanmasının kent içerisinde birtakım odaklar yarattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Esnaf ve zanaatkâr meslek gruplarının yerleştikleri han ve kervansaraylar da, ticari merkezlerin oluşumunda, en az çarşılar kadar belirleyici bir öneme sahip olmuşlardır. Hanlar farklı cemaatlere mensup esnaf gruplarının, sahip oldukları meslek kültürlerini birbirlerine aktarmaları için elverişli bir ortam sağlamaktadır (Işın, 1991). Esnaf-tüccar sınıfı, gündelik hayat içindeki toplumsal statü açısından iki farklı şekilde gruplanmaktadır. Birincisi dini kökenli bir sınıflandırmadır ve esnaf gruplarını bağlı bulundukları cemaate göre sınıflandırmaktadır. Mahalleler arasındaki etnik ayrım nedeniyle bu sınıflandırmada bir esnaf grubunun sivil hayatı, kendisine ayrılmış mahalle sınırlarıyla çevrili kalmaktadır. İkinci sınıflandırma pratik nedenlerle esnaf gruplarını, bağlı oldukları dini cemaatlere bakılmaksızın, yalnızca temsil ettikleri mesleklere göre sınıflandırmaktadır. Bundan dolayı farklı dini cemaatlere mensup gruplar, yalnızca mesleki kariyer esas alınarak gündelik hayatta bir arada bulunabilmektedir. Gündelik hayatın temel ihtiyaçlarını karşılayan esnaf-tüccar zümre sektörel açıdan bakıldığında, başlıca iki ana sektörde faaliyet göstermektedir. Bu sektörlerden ilki, azınlıkların egemen olduğu gıda ve yakacak sektörü, ikincisi ise giyim kuşam ve mefruşat sektörüdür. İkinci sektörün hammadde ihtiyacını da denizcilik sektörünü elinde bulunduran azınlık tüccarları sağlamaktadır. Başta dokuma örnekleri olmak üzere çeşitli ev araç gereçlerinin imalatı ise büyük ölçüde Müslüman zanaatkârlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Gemi taşımacılığında Rumlar etkin role sahiptir. Değerli madenleri işlemede ise Ermeni ve Yahudilerin üstünlükleri vardır (Işın, 1991). Esnaf-tüccar zümrenin örgütlenme biçiminin ve bu bağlamda ortaya çıkan mimari yapının Osmanlı kentsel dokusunun oluşumunda etkili olduğu düşünülebilir. Ayrıca farklı grupların etkin olduğu gemi taşımacılığı ve maden işleme gibi sektörlere göre mahallelerin konumlandığını varsaymak da yanlış olmayacaktır.

Mahalle Kurgusunun Kentin Fiziksel Yapılanmasındaki Yeri

Mahalle hem toplumsal, hem de fiziki yapısı ile bir bütün teşkil eden kentsel bir kurumdur. Kentin toplumsal içeriği, cami ile külliye, çarşı ve saray arasında

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 36: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

30

bölünmektedir. Mahalle ise konut dokusu ile kentsel bir kurum olarak aile varlığına ve ilişkilerine denk düşen sosyal bir yapılanmayı yansıtmaktadır. Cami ve çevresindeki yapılar bu doku içerisinde daha yaygın bir sosyal içeriğe karşılık gelmektedir ve mahallelerin odak noktaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı kentlerinde şehrin fiziksel gelişiminin, yeni mahalleler kurulması yoluyla olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı toplumsal yapısının genel gelişme süreci ile şehirlerde mahalle birimlerinin ortaya çıkışı arasında paralellikler bulunmaktadır (Kuban, 1996). İlk mahalleler, cemaat tipi örgütlenmelerin oluşturduğu küçük ölçekli yerleşim birimleri olarak dikkat çekmektedirler (Işın, 1991). Köylülerden, göçebelerden ve başka bölgelerden gelen göçmenlerden oluşan homojen gruplar, topluluklar halinde, etnik kökenlerine veya aynı toplumsal, mesleki veya dini gruplara ait olmalarına göre yerleşerek, yeni mahalleler kurmuşlardır. Topluluğun başında çoğunlukla dini lider veya serveti ya da otoritesi için saygı duyulan bir kişi figürü olan kurucu bulunmaktadır (Cerasi, 1999). Mahalleler isimlerini de genellikle bu otorite figürü kişilerden almışlardır (Işın, 1991). Kente yeni gelen topluluklar evlerini genellikle bir ibadethane ya da dini kompleksin çevresinde inşa etmişlerdir. Mahallelerden oluşan yerleşim dokusu içindeki boşluklar, daha sonraki göç dalgalarıyla doldurulmuşlardır. Bu nedenle de dağınık dokuda konut alanlarına haritalarda çok nadir rastlanmaktadır (Cerasi, 1999). Mahallenin yapılanmasında dikkat edilen bir diğer nokta da gündelik hayatın temel öğesi olan nüfus dengesinin sağlanmasıdır. Kentin farklı dini cemaatlere mensup, sürgün yoluyla iskân edilmiş, kalifiye bir nüfusu da barındırması düşünülmüştür. Bu bağlamda öncelikle şehrin ekonomik düzeninin gelişmesine yardımcı olacak zanaat erbabı ile idari ve dini açıdan söz sahibi ailelerin yerleştirilmeleri sağlanmıştır. Müslüman ve Hıristiyan toplulukların ayrı mahalleler oluşturacak şekilde yerleştirilmeleri de mahalle kültürünün doğmasında en önemli etkenlerden biri olmuştur (Işın, 1991). Mahallelerde idari açıdan merkeziyetçi bir yapılanma modeli görülmektedir. Müslüman mahalleleri bu bağlamda idari açıdan imama bağlıdırlar (Işın, 1991). Mahalleler ile ilgili yönetmelikler dini bir temele dayanmaktadır. Mülki, beledi ve adli yetkilerle donatılmış cami imamı, 1829’a kadar mahallenin en üst otoritesi olarak görev yapmıştır (Cerasi, 1999). İmamın yetki alanları idari konularla sınırlı olmayıp, gündelik hayatın temel konularında da tek sorumlu kişidir. Ayrıca mahallenin huzurunu bozanlara karşı yaptırım yetkisi bulunmaktadır. İmamın Müslüman mahallelerindeki rolünü, Hıristiyan mahallelerinde papazlar, Yahudi mahallelerinde de hahamlar üstlenmişlerdir (Işın, 1991). 1829’da, imamın yetkileri sınırı aşmaya ve baskı yaratmaya başlayınca, bir yasa ile yanına iki muhtar verilmiş ve ihtiyar meclisi kurulmuştur. Bu kişilerin mahallenin aile reisleri tarafından seçilmekte olduğu bilinmektedir (Cerasi, 1999). Klasik dönem mahallesinde güvenliğin sağlanması önem taşımaktadır. Mahalle yönetiminde, kolluk görevini yerine getiren ve idari yönden mahalle imamlarına bağlı olan pazvant adı da verilen pasbân’lar, yani ücretli bekçiler yer almaktadır. Mahallelerde yaşam standardının belli bir düzeyde tutulabilmesi önem taşıyan bir konu olmuştur. Bu bağlamda bir takım düzenlemeler getirildiği görülmektedir. Bunlar arasında en dikkat çekici olanı, bir çeşit sosyal yardımlaşma sandığı sayılabilen ve iyi durumda olan kimselerce finanse edilen, Avarız Sandıkları’nın kurulmasıdır. Bu sandıklar, ihtiyaç oranında düşük faizli kredi sağlamanın yanında, başta fakir, dul ve yetimlerin bakımı olmak üzere, tüm yardım harcamalarının kaynağını oluşturmuştur (Işın, 1991). Sonuç olarak mahallenin fiziki yapılanması ve biçimsel özelliklerini belirleyen bir takım mekanizmaların varlığı söz konusudur ve bunlar yüzyıllar boyunca

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 37: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

31

değişmeden sürmüştür. Müslüman mahallesinin merkezinde cami-mescit vardır. Mahalle merkezinin cami olması (Resim 8-9) tipik bir özellik göstermekle birlikte türbe, hamam, çeşme, mektep gibi yapıların etrafında kurulan yerleşim bölgeleri de görülmektedir. Hıristiyan ve Yahudi cemaatlerin mahalleleri de aynı nedenlerle kilise ve sinagoglar çevresinde şekillenmişler ve büyük ölçüde bu dinsel merkezlerin etkisiyle kültürel örgütlenmelerini gerçekleştirmişlerdir (Işın, 1991). Osmanlı kentlerinde kendine ait coğrafyayı “işaretlemek” mahalle merkezinin görevidir denilebilir. Çeşme, küçük meydan, mescit veya eğer mahalle yeteri kadar büyük ise cami, okul ve kahvehane mahalle merkezini belirleyici rol oynamaktadır. Cerasi, mahalleleri, ibadethane, okul, kütüphane, yiyecek dükkânları, çeşmeler ve bazen bir hamam gibi kamusal ve ortak öğelere sahip, henüz gelişimini tamamlamamış idari bir strüktür tarafından yönetilen küçük kent köyleri olarak tanımlamaktadır (Cerasi, 1999).

“Hiçbir zaman çok geniş boyutlara sahip olmayan mahalle, birkaç on veya bir-iki yüz evden oluşmuştur. Ayverdi ve Aktüre, İstanbul ve yedi Anadolu taşra kenti için, ortalama 150 ile 2000 arasında değişen nüfuslardan” (Cerasi, 1999, 72) bahsetmektedirler. Mahalleler, kent merkezlerine uzanan ana caddenin (matris sokaklar) yanında, çok sayıda çıkmaz sokaktan oluşmaktadır (Resim 10-11-12). Bu durum büyük ölçüde, daha önce değinilmiş olan, İslâm’ın aile dokunulmazlığı ve mülkiyet kavramlarıyla ilişkilendirilebilmektedir. Çıkmaz sokak, sokak olmaktan öte, bir ya da birkaç eve hizmet eden bir geçit vazifesi görmektedir. Mescidin ya da çeşmenin çevresi dışında planlanmış hiçbir ortak kent mekânı bulunmamaktadır. Mahallelerin fiziksel yapılanmasında Müslüman toplum düzenine ait ilkeler etkili olmuştur. Bu ilkelerden birincisi, mülkiyete duyulan karşılıklı saygıdır. Bu bağlamda ilk yerleşenlere öncelik tanınmaktadır. Sonradan yerleşenler evlerini önceden gelenlerin manzarasını kapatacak şekilde yapamazlar, onun evinin içine bakan bir pencere açamaz, bir balkon yapamaz ya da kapısına ulaşımını

Resim 8-9. Safranbolu Şehir Merkezinden Fotoğraflar,

(H. Oya SAF Fotoğraf Arşivi)

Resim 10-11-12. Edirne, Kütah-ya, Bursa Kentlerinden Os-

manlı Dönemi Sokak Dokusu Fotoğrafları,

(H. Oya SAF Fotoğraf Arşivi)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 38: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

32

engelleyemezler. İkinci ilke ise, hanenin mahremiyetidir. Mahremiyet evlerin fiziksel olarak içe dönük yapılanmasını gerektirmiştir (Kuban, 1996). Saray yapıları dışında Osmanlı toplumunda konutun, hiçbir zaman sahiplerinin zenginliğinin, soyluluğunun ya da görkeminin bir ifadesi olarak tasarlanmadığı görülmektedir. Plan tipolojilerinin gelişiminde fonksiyonel özellikler etken olmuştur. Sokak dokusu, evlerin zemin katlarını çevreleyen, ardında geniş mekânların bulunduğu, pencere açıklıkları olmayan duvarları, yine Osmanlı kentlerinin kendine özgü özelliklerinden biri olarak göze çarpmaktadır. 19. yüzyıla kadar konutlarda mahremiyet nedeniyle zemin katlar, ya penceresiz ya da bir-iki küçük pencereye sahip bir şekilde tasarlanmışlardır. Konutların, biçimsel açıdan, yapım teknikleri ve bezeme açısından farklılaşmalar göstermesine karşın, konut alanlarının yapılanma kurgusu aynı kalmıştır.

Endüstri çağı öncesi Osmanlı kentlerinin en belirgin özelliği, Türk konut anlayışındaki bahçeli ve avlulu ev düzeni ve bunun sonucunda oluşan yerleşim dokusudur. İlk göç döneminin ardından, depremler, yangınlar ya da büyük külliyelerle sarayların inşası gibi çeşitli yapısal değişim mekanizmaları, bahçe ve ev ilişkilerinde çeşitli varyasyonların ortaya çıkmasına neden olmuş olmalıdır. Ancak güvenilir ilk haritaların 20. yüzyıla ait olması ve erken dönemlerde, ev ve bahçenin fiziksel ilişkisinin niteliğini gösteren birkaç minyatür dışında hiçbir belgenin bulunmaması nedeniyle, bu değişim ve düzenlere ilişkin bilgilerimiz yok denecek kadar azdır (Kuban, 1996).

SONUÇ Osmanlı kentinin sosyal ve kültürel yapısındaki dört kademelenme; İmparatorluk yönetimi, Dinsel topluluklar, Esnaf-Ah-i örgütleri ve Mahalleler fiziksel çevrenin biçimlenmesini belirlemiştir. Vezir, subaşı ve sancak valisi gibi imparatorluk veya eyalet yönetimlerinin üst kademelerinde bulunan kişilerin gücünü temsil eden saraylar, konaklar, selatin camileri ve külliyeler Osmanlı kentlerinin odak veya referans noktaları olmuştur. Yapım sürecinin kapsamlı bir organizasyon gerektirdiği, dolayısıyla pahalı olan taş konstrüksiyon bu yapıları tasarlayan ve denetleyen bir mimar vardır. Öte yandan toplumun diğer grupları, daha ucuz ve yapı ustalarının inşa ve kontrol ettiği ahşap konstrüksiyon evlerde, bu evlerin yer aldığı mahallelerde barınmaktadırlar. Dinsel farklılıkların koşulladığı, toplumun farklı bölümlere ayrılmış olması ilkesi kentsel alanda da kendini göstermektedir. Her grubun kendi mahallesinde yaşadığı bir sosyal strüktür içinde, Müslüman mahallesi, Ermeni mahallesi ve Yahudi mahallesi ayrımları oldukça nettir. Evlerin özellikleri de farklılaşmaktadır. Müslüman evleri bahçeli, ahşap konstrüksiyon ve çatısı uzun saçaklı iken, gayrimüslim evleri sıra ev düzeninde,

Resim 13-14-15. Osmanlı Konutlarından Örnekler

(Sırasıyla; Safranbolu Evleri, Muğla Karaosmanoğlu Kona-ğı, Cumalıkızık-Bursa Evleri), (H. Oya SAF Fotoğraf Arşivi)

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 39: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

33

taş konstrüksiyon ve çatısı bir silme ile biten evlerdir. Bununla birlikte, evlerin özelliklerinin mahalle sınırlarında birbirine karıştığını, yukarıda sayılan keskin ayrımların silikleştiğini de belirtmek gerekir. Örneğin, Müslüman evinde üst katın sokağa uzanan çıkması, gayrimüslim evinde benzer bir yapı bileşeni olarak, pencereli bir cumba olarak karşımıza çıkar. Esnaf-Ahi örgütlerinin imalat ve perakende dükkanları, hanlarda, kervansaraylarda, bedestenlerde ve kapalı çarşılarda lokalize olmuştur. Kentlerin ticari merkezini biçimleyen bu yapılar, varlıklı ailelerin kurduğu vakıflar yoluyla yapılmıştır. Vakıf kurmak, bu vakıf yoluyla cami, han, hamam ve çarşı inşa etmek bir kentsel gelişme stratejisi olmuştur. Merkezin büyümesi kentin büyümesini koşullamıştır. Mahallelerin oluşumu kan bağına dayalı bir gruplaşmaya işaret etmektedir. Belki de bu nedenle, bir mahalledeki gelir düzeyi farklılığı sadece evin büyüklüğü ile tahmin edilebilmektedir. Bir mahalledeki varlıklı aile evi düşük gelirli aile evine bitişiktir. Zemin katın taş konstrüksiyon beden duvarlarına oturan iki veya üç adet üst katın kerpiç dolgulu ahşap konstrüksiyon yapı sistemi her iki evde de aynıdır. Ancak, varlıklı ailelerin evleri genellikle üç katlıdır ve oda sayıları daha fazladır. Zemin kat depolama ve birinci kat evin hizmetkârlarına ayrılmıştır. Son kat aile reisi ve ailesi içindir. İkili pencere düzenin içinde üst kısımda bulunan bir dizi revzen pahalı olduğu için varlık göstergesidir. Benzer biçimde odaların tavan süslemeleri, duvarlardaki çini uygulamaları, kalem işleri, detay ve süslemelerdeki işçiliğin kalitesi, ocaklar, dolaplar ve kapılar, tümü ailenin varlıklı oluşunun göstergeleridir. Kısaca denilebilir ki, Osmanlı kentinin sosyal ve kültürel yapısı, fiziksel çevrenin oluşumunu hem makro, hem de mikro düzeyde belirlemiştir. Bir başka deyişle bu belirleyicilik, sadece kent formunda değil, bir mahalledeki evlerin ayrıntılarında bile gözlenebilir.

Kaynaklar Akdağ, M. 1995. Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi 2 (1453-1559). İstanbul: Cem Yayınevi. Aktüre, S. 1978. 19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekânsal Yapı Çözümlemesi. Ankara:

ODTÜ, Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi. Cerasi, M. M. 1999. Osmanlı Kenti, Osmanlı İmparatorluğu’nda 18. ve 19. yüzyıllarda Kent

Uygarlığı ve Mimarisi. (çev.) E. Işın. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. Faroqhi, S.2002. Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla. (çev.)

H. Kuruyazıcı & A. Anadol. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Işın, E. 1991. “Modernleşme Öncesi İstanbul’da Gündelik Hayat.” içinde İstanbul İçin Şehr-

engiz, (der.) T. Ilgaz, s.57-93. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları . Kuban, D. 1995. Türk Hayat’lı Evi. İstanbul: Eren Yayıncılık. Kuban, D. 1996.İstanbul Bir Kent Tarihi, Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul.(der.) A.

Anadol.İstanbul:Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. Lapidus, I. (1984). Muslim Cities in the Later Middle Ages. Cambridge: Cambridge

University Press. Pinon, P. 1999. “Anadolu ve Balkanlar’daki Osmanlı Kentlerinde Kentsel Dokular Tipolojisi

Üzerine bir Deneme”, içinde Osmanlı Mimarlığının 7 Yüzyılı “Uluslarüstü bir Miras”, (der.) N. Akın, A. Batur, S. Batur, s.166-79. İstanbul: Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları.

Saf H. O. 2004. A Typological Analysis of Parcel-House Relationship in Ottoman Western Anatolian Cities: The Case of Kula, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü.

Tosun, Y. 1983. 17-19. Yüzyıllarda Batı Anadolu’da Osmanlı- Türk Şehir Dokuları Bu Dokuları Oluşturan Evler ve Korunmaları. İzmir: Ticaret Matbaacılık T.A.Ş.

“Osmanlı Toplumu Sosyal Yapısının Kent Düzenindeki Temsili” H. Oya Saf, Emre Ergül

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 40: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

34

The Representation of Ottoman Social Structure on the Urban Layout

Hayriye Oya SAF*; Emre ERGÜL**

* Department of Architecture, Mersin University

** Department of Interior Architecture and Environmental Design , İzmir Economy University

Abstract

Architectural elements and their symbolic features draw the attention in the Ottoman city image. Residential neighbourhoods, consisting of houses located in walled large gardens and on hills with narrow streets, minarets, arches, domes and chimneys are the elements of this image. Other pieces; low-rise public buildings and small shops shaped by the so-cial, cultural and economic life, gardens and dervish lodges which are the reflection of religious life are the integrated elements of city panorama. The method of this study is based on the Islamic city model of Lapidus. Four levels of so-cial organization defined in the model are State organizations, Religious communities, Artisan-Akhi organizations and Neighbourhoods. These are seen in Islamic societies were also appeared in Anatolian cities of the empire. It can be said that this form of organiza-tion is the basis of community life in both urban and rural areas in Muslim societies and determines the physical structure of cities. In this context, the representation of social organization groups in the model, on Ottoman urban layout is examined. At the end of this study, four main findings are encountered. Palaces, mansions and mosques representing the power of administration staff are the focal points of Ottoman cities. The fact that the society is divided into different sections by religious differences, Muslim, Armenian and Jewish neighbourhoods are clearly separated. The manufacturing and retail shops of Artisan-Akhi organizations in caravanserais and covered bazaars, have formed the commercial centre of cities. The formation of neighbourhoods indicates a kin-based grouping. Probably, therefore, the difference of income level can only be un-derstood with the size of houses. In short, the social and cultural structure of Ottoman city has determined the formation of physical environment at both, macro and micro levels, which means, both in the urban form and in the details of houses. Keywords: Islamic City Model, Ottoman Society Structure, Ottoman City, Ottoman Neighbourhood

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 15-34

ARTICLE | MAKALE

Submitted | Gönderim: 26.02.2019 Accepted | Kabul:27.03.2019 Correspondance | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.77487

Page 41: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

35

Özet Kentsel planlamada sağlık tesislerinin yer seçimi ve ölçeğinin belirlenmesi için bu tesislerin yönetim modeli, niteliği ve mekân gereksiniminin öngörülmesi gerekir. Türkiye’de uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlık tesisleri alanında önemli yapısal değişiklikler getirmiştir. Bu değişim kentsel planlamada mekânsal ölçütlerin de değişimine neden olmuştur. Bu çalışmada Türkiye’de sağlık politikalarındaki ve mevzuattaki değişikliklerin hastane planlaması ve tasarımına ne şekilde yansıdığı Mersin kentindeki sağlık tesisleri örneğinde incelenmiştir. Yapılan değişikliklerin sonrasında sağlık tesislerinin tür ve ölçeklerine göre dağılımlarında zaman içinde yaşanan değişim, bu tesislerin kullanım oranları, ulaşım ve erişilebilirlik olanakları ile çevrelerindeki kentsel kullanımlarla ilişkileri irdelenmiştir. Çalışma bulguları, hastane ölçeğindeki büyümenin hastanelerin kent merkezinden çepere doğru bir taşınmasına neden olduğunu göstermektedir. Hastane konumlarındaki değişiklikler ise erişilebilirlik derecelerini ve hastanelerin kullanıcı tercihlerini etkilemiştir. Mersin kentinde bulunan kamu ve özel sektör tarafından işletilen sağlık tesisleri ele alınarak yapılan bu araştırma, hastane yapılarının ulaşılabilirliği, kent ölçeğinde yüksek oranda ihtiyacı olan noktaların belirlenmesinde dikkat edilecek ölçütlerin geliştirilmesine katkı sunabilir. Bu çalışmada sunulan ölçütler hastane yer seçimi değişikliklerinin ulaşım talebini nasıl etkilediği ve beraberinde getireceği olumlu ve olumsuz etkileri tespit etmek için kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: Sağlık Tesisleri, Kentsel Planlama, Mekânsal Analiz

Submitted | Gönderim: 13.03.2019 Accepted | Kabul: 01.05.2019 Correspondance | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.21931

Sade GÜLTEKİN*, Fikret ZORLU**

* Mimar, Mersin İl Sağlık Müdürlüğü

** Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Mersin Üniversitesi

TÜRKİYE’DE SAĞLIK SİSTEMİNDEKİ DÖNÜŞÜMLERİN MEKÂNSAL ETKİLERİ: MERSİN KENTİ ÖRNEĞİ (1)

(1) Bu makale, Sade GÜLTEKİN tarafından Mersin Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitütüsünde Fikret ZORLU danışmanlığında hazırlanan “Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Hastane Mekânsal-lığına Yansımaları: Mersin Örneği” başlıklı Yüksek Lisans Tezinden üretilmiştir (Gültekin, 2018) .

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 35-53

ARTICLE | MAKALE

Page 42: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

36

GİRİŞ Türkiye’de son yıllarda sağlık politikaları ve planlaması konusunda çok sayıda mevzuat değişiklikleri yapılmıştır. Tüm bu politika düzenlemeleri kentlerde sağlık tesisleri ile ilgili niteliklerin de değişimine neden olmaktadır. Bu nedenle sağlık tesisleri kentlerde çok dinamik bir yapı göstermektedir. Bu çalışmada Türkiye’de uygulanan sağlık politikalarının ve sağlık sisteminde yapılan mevzuat düzenlemelerinin sağlık tesisleri yer seçimi, planlaması, tasarımı ve kullanımına ne şekilde yansıdığı incelenmektedir. Çalışmada, sağlık tesislerinin geliştirilmesi adına yapılan dönüşümlerin hastane ölçeği ve yer seçimini nasıl etkilediği, tesislerin kullanım oranlarının ve kullanıcı sayısının ne düzeyde değiştiği, erişilebilirliği ve kentteki yerleşimi nasıl etkilediği sorularına yanıt aranmaktadır. Çalışma sonucunda sağlık politikalarındaki değişimlerle birlikte kent planındaki sağlık tesisleri gerçekleşme ve değişme düzeyi ile mekânsal planlamanın bu süreci öngörebilme ve yönetebilme olanakları tartışılmaktadır. Türkiye’de son yıllardaki politika değişimleri ve sonuçlarını inceleyen pek çok çalışma bulunmaktadır. Elbek ve Adaş (2009), sağlık alanını verimlilik, karlılık, maliyet, performans ücretlendirmesi vb. iktisadi kavramlar ekseninde biçimlendiren neo-liberal yaklaşımın, özelde ise Sağlıkta Dönüşüm Projesinin olumlu ve olumsuz yönlerini irdelemiştir. Yanmaz (2010), 1980’li yıllardan sonra sağlık sektörünün özelleşme süreci ve bu durumla birlikte özel sektörden satın alınan sağlık hizmeti payının devlet bütçesinde sürekli artışa neden olduğunu tespit etmiştir. Temur (2012), Türkiye’de 2003 yılı sonrası meydana gelen gelişmeler incelenerek sağlık hizmetinin ekonomik alandaki etkilerini irdelemiştir. Aykır (2014), sağlıkta dönüşüm politikalarını inceleyerek SDP’nin amaç ve sonuçları arasındaki ilişkileri tartışmıştır. Erdoğan (2014), Türkiye’de sağlık hizmetine duyulan ihtiyacın 1990’lı yıllarda yapılan reform çalışmaları ile karşılanamadığı ancak 2003 yılında ortaya konan SDP ile yeni bir sağlık sisteminin ortaya çıktığını belirtmiştir. Literatürde Türkiye’deki sağlık politikası, sistemi ve sağlık tesisleri mevzuatındaki değişimlerin kentsel mekândaki dağılımını nasıl etkilediğini inceleyen bir çalışma bulunmamaktadır. Berkman (1994) Ankara örneğinde hastane dağılımları ve kullanıcıların tercihlerini incelediği çalışmada geniş bir literatür araştırması ve yer seçimi ölçütlerini sunmaktadır; ancak son yıllardaki değişimi irdeleyen herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu araştırma, sağlık alanındaki dönüşümlerin gelişmekte olan bir kenti nasıl etkilediği, çevresinde ne tür değişimlere neden oldukları ve kullanımlarını nasıl etkilediği yönündeki benzer çalışmalara kaynak oluşturabilecektir. Araştırma kapsamında Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın (SDP) yansımalarının görülebildiği ve Türkiye’deki ilk Şehir Hastanesi’nin hizmete girdiği Mersin kentinde alan çalışması yürütülmüştür. Alan çalışmasında Mersin kentindeki sağlık tesisleri verileri; kamu ile özel ayrı ayrı ele alınarak ve karşılaştırmalı olarak sağlık tesislerinin planda öngörülen dağılımı ile politika değişimleri sonrasındaki değişimleri saptamak için 1996-2017 döneminde geçerli olan imar planları üzerinden incelenmiş; sağlık politikalarındaki değişimin en hızlı yaşandığı 2000 yılı sonrasına odaklanılmıştır. Alan çalışmasında kamu ve özel hastaneler gruplandırılmış ve kentteki dağılımları incelenmiştir. Bu aşamada kamu hastaneleri detaylı olarak ele alınmıştır. Mersin kent ölçeğinde yürürlükte olan ve özellikle son yıllardaki gelişmeyi yönlendiren Nazım İmar Planının 1996 yılında onanmış olmasından ötürü, merkez ilçelerde bulunan (Akdeniz, Mezitli, Yenişehir, Toroslar) sağlık kuruluşlarının konumları 1996 yılındaki plan kararları ile karşılaştırılmıştır. Kentsel konumu ile ele alınan bu kuruluşların faaliyet göstermeye başladıkları yıl, yer seçimleri, süreç içerisinde hasta sayıları ve değişimi, mevzuatın ne gibi fiziksel değişimlere neden olduğu, aynı yerde devam edip etmediği, büyüme gösterip göstermediği incelenmiştir. Bu kapsamda sağlık

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 43: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

37

tesisleri verileri analizi (nüfus, hasta sayısı, tesis sayısı, yatak sayısı, oranlar), tarihsel analiz (tesislerin yapımı), mekânsal analiz (erişilebilirlik, hizmet alanı, yeterlilik, plan - yer seçim ilişkisi, ölçek-mekânsal ilişki, model-tür-yer seçim ilişkisi, yer seçim ölçütleri-standartlar, yakın çevreye etkiler) yapılmıştır. Kentteki yer seçimleri ile ele alınan hastane yapılarının yaşanan tüm dönüşümlerle birlikte kullanımlarının nasıl etkilendiği, kullanıcı kesiminin değişiklik gösterip göstermediği, kentteki yerinin önemi, kenti yerleşim bakımından nasıl etkilediği, coğrafi dağılımları ve yapı özellikleri araştırılmıştır. Bu süreçte kamu ve özel hastane sayılarındaki değişim ve yer seçimlerinin hem mevcut hem de yeni hastaneleri nasıl etkilediği irdelenmiştir. Kullanım oranlarının tespitinde sağlık tesislerindeki değişim sürecinin daha etkin gözlendiği 2012-2017 yılları arası ele alınmıştır. Bu çalışmalarda 1996 yılı Nazım İmar Planı kararları ve gerçekleşen yatırım kararları arasındaki tutarlılığı incelemek için 3 sorunun yanıtı aranmıştır:

1. Kentin planında sağlık tesisi talebi yeterince öngörebilmiş midir? 2. Planda öngörülen tesisler gerçekleşmiş midir? 3. Gerçekleşen tesisler planda öngörülen alanlar ile ne düzeyde

örtüşmektedir?

SAĞLIK TESİSLERİ YER SEÇİMİNE YÖNELİK KURAMSAL ÇERÇEVE

Sağlıkta Dönüşüm Programı (Sağlık Bakanlığı, 2003), bir yandan kamu hizmetinin özel sektör tarafından verilmesine yönelik düzenlemeler öngörürken, diğer yandan hastane ölçeği, niteliği ve dolayısıyla mekânsal konumunu etkileyecek modeller getirmektedir. Mevzuattaki değişikliklerin mekânsal etkilerini incelemek için sağlık coğrafyası alanındaki kuramsal çalışmalardan yararlanılmıştır. Hastane yer seçimi modelleri, temelde “Merkezi Yerler Kuramı”na dayanmaktadır (Lösch, 1967; Christaller, 1969). Bu kurama göre yer seçiminde en uygun konum için erişilebilirlik, ulaşım maliyeti, eşdeğer rakip tesislerin konumları, hedef faydalanıcı nüfusun özellikleri, arazi maliyeti gibi çeşitli faktörler ve diğer etkenler belirleyici olmaktadır (Hotelling 1929; Isard, 1956; Alonso, 1964). Sağlık tesislerine ilişkin literatürdeki çalışmaların önemli bir kesimi de Isard’ın modelini esas almaktadır. Isard (1956), kentsel kullanımlara yönelik yer seçim ölçütleri tanımlamış ve modelini geliştirmiş; Teitz (1968) ise bu modeli sağlık tesisleri yer seçimine uyarlamıştır. Teitz’in yaklaşımına göre hastane yer seçimi her zaman Lösch ve Christaller’in Merkezi Yerler Kuramındaki genel kurala ve Isard’ın en erişilebilir yer kuralına uymamaktadır. Çünkü merkezi yer, kamu yatırımı için maliyetlidir ve bu nedenle kamu maliyetinin olabildiğince az, yine ulaşım maliyetlerinin de olabildiğince az olacağı optimum (pareto) bir nokta aranmaktadır. Burada en önemli faktörler hastane ölçeği, niteliği ve aynı hizmeti veren mevcut diğer tesislerin konumudur (Teitz, 1968). Stigler’e (1958) göre herhangi bir tesiste veya hizmette sabit maliyet değişmeden hizmet ölçeğindeki artış, birim maliyeti düşürmektedir. Tesiste üretim arttıkça birim maliyet düşmektedir. Tesisin ölçeği büyüdükçe üretim miktarı daha fazla oranda artmakta, çünkü sabit yatırım ve ekipman başına birim üretim artmaktadır. Küçük tesislerde birim maliyeti yüksek iken, büyük tesiste birim maliyeti düşüktür. Ancak belli bir aşamaya kadar bu prensip geçerlidir. Ölçek optimal düzeyden daha büyük hale getirilirse birim maliyet artmakta ve buna ölçek disekonomisi (diseconomies) denilmektedir (Stigler, 1958). Sağlık kuruluşlarında bu durumun gerçekleşme şekline bakılırsa; muayenehane,

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 44: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

38

poliklinik gibi birinci basamak sağlık tesislerinin sabit giderlerine karşılık hizmet alan hasta sayısı, verilen hizmetin giderini karşılama ve kar etme durumuna kıyasla optimal düzeyde bir hastanede verilen hizmetin kapsamının daha geniş olmasından kaynaklı hizmet alan hasta sayısının daha fazla olacak ve birçok hizmet bir arada verilebileceği için alınan verim artacaktır. Ancak kuruluşun yanlış yer seçimi, kapasitesinin üzerinde teknolojik cihaz sağlama gibi daha birçok etkeni yanlış hesaplama sonucunda yapılan yatırım miktarına karşılık gelmeyen değer sonucu çıktı miktarındaki artış karlılığa engel olacaktır. Kamu, teorik olarak “bütçe verimliliği maksimizasyonu” ilkesi ve “sosyal fayda” ilkesine göre yer seçerken, özel sektör “maliyet minimizasyonu” ve “kar maksimisazyonu” ilkesine göre karar vermektedir. Her iki karar verici (kamu/özel) için diğer bir ölçüt ise hedef kitledir. Özel sektör gelir gruplarına göre, kamu ise tüm kesimler için yatırım kararı vermektedir (Teitz, 1968). Kamu ve özel sektör yatırım ve işletme maliyetini üstlenirken, kullanıcı ulaşım maliyetine (zaman ve parasal) katlanmak zorundadır. Yer seçimi bu maliyetlerin kim tarafından ve ne kadar ödeneceğini belirlemektedir. Örneğin arazi fiyatı düşük olan kent çeperindeki bir yer seçimi kararı ile kullanıcıların ulaşım maliyeti artarken, kamu yatırım maliyeti en düşük düzeyde bırakılır. Kimi durumda ise kamu daha merkezi bir yer ararken, hastane büyüklüğüne uygun arazi olmaması nedeniyle çeperde yer seçmek zorunda kalabilir. Burada iki seçenek ortaya çıkar; merkezi yere yakın ve küçük ölçekli birden fazla hastane ya da çeperde büyük bir hastane. Birinci tercih kullanıcının ulaşım maliyetini azaltır, ancak yatırım maliyetini artırır. İkinci tercih ise kamunun ilk yatırım maliyetini azaltır, ancak kullanıcıların ulaşım maliyetini arttırır. (Şekil 1 ve 2)

Şekil 1. Sağlık kuruluşları yer seçiminde arazi erişilebilirli-ğe bağlı olarak yatırım mali-yeti ve hasta sayısı ilişkisi (a) ve en uygun yer seçimi eşik-leri (b)

(Kaynak: Literatür araştırma-sından derlenerek çalışma kapsamında üretilmiştir.)

Şekil 2. Sağlık kuruluşları büyüklüklerine göre gelir-maliyet ilişkisi

(Kaynak: Literatür araştırma-sından derlenerek çalışma kapsamında üretilmiştir.)

(a) (b)

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

(a) (b)

Page 45: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

39

Teitz’e göre yer seçiminde talebe göre iki tür sistem bulunmaktadır: statik ve dinamik. Planlama ve yer seçimi, talepteki iki değişkene bağlı olarak yapılmaktadır; a) talebin yer seçimine göre sabit ya da değişken olması, b) talebin zamana göre sabit ya da değişken olması (Teitz, 1968, 48). Talep değişkenliği ise kentin nüfusu, gelir durumu, yaş değişimi, kentin gelişimi, sağlık sorunlarının sıklığı vb. nedenlere bağlıdır (Teitz, 1968). Schultz (1970), sağlık tesisleri planlamasında hangi temel kabuller, faktörler ve değişkenlerin etkili olduğunu incelediği çalışmasında, “desantralizasyon derecesi” kavramını açıklamaktadır. Buna göre desantralizasyon dört farklı etkiye neden olmaktadır:

1. Yatırım ve hizmet maliyeti ile yararlanıcıların ödeyeceği maliyetler (katkı payı),

2. Ulaşım maliyetleri, 3. Yararlanıcıların yararlanma sıklığı, 4. Topluma etki eden diğer maliyetler (trafik, arazi kullanımı, mekân

kalitesi) (Schultz, 1970, 38-9). Yatırımcı (kamu) bu dört etki ya da sonucu dikkate alarak karar vermektedir. Schultz, bu etkileri ölçmek amacıyla matematiksel bir model geliştirmiştir. Bu model ile hastane tipi, ölçeği ve kullanıcı hedef kitlesine göre en uygun yer belirlenebilir, ancak soyut bir mekân varsayımına dayalı bu modelin kentlerdeki değişkenlere göre uyarlanması gerekmektedir (Schultz, 1970). Mayhew ve Leonardi (1982) hastane yer seçimi için hakçalık (equality), verimlilik (efficiency) ve erişilebilirlik (accessibility) ilkelerine dayalı bir matematiksel model geliştirmişlerdir. Bu modelde kentin alt parçalarının (mahalle) nüfusları, mesafe matrisi, ulaşım maliyetleri parametresi, talep faktörü (yaş, hasta türü) ve hastane ölçeği girdi olarak kabul edilip, en uygun yer tespit edilmektedir (Mayhew ve Leonardi, 1982). Bu ölçütlere göre kentteki bütün alt bölgelerin hastane yer seçimi endeksi belirlenerek “en uygun” ile “en az uygun” arasında bir derecelendirme yapılmakta; yatırım önceliği olan bölge, ikinci en uygun ve üçüncü en uygun arazi şeklinde bir sıralama yapılarak en uygun yer tespit edilebilmektedir (Mayhew ve Leonardi, 1982). Altaban’a (2014) göre planlamada yer seçim kuramı, kamu servislerinin yer seçimini göz ardı etmekte ya da ekonomik ölçütlere dayandırılmaktadır. Yani kamu servislerinin yer seçimi, konut alanlarının gelişimine bağlı olarak yerleşimden sonra talep doğması ile gerçekleşmektedir (Altaban, 2014). Kamu servisleri özel sektörden farklı olarak temelindeki “kamusallık” niteliğinden dolayı etkinlik ve kar öğelerine göre yer seçmeyen, tamamen paraya bağlı olmayan servislerdir. Herkese eşit olarak hizmet vermesi ve toplumun refahını yükseltmesi esastır. Herhangi bir kamu hizmeti sunumunda mahalle ve semt ölçeğinde belirli ölçütler bulunurken, özel sektörün aynı hizmeti sunması durumunda yer seçimi yatırımın karlılık durumuna göre gerçekleşmekte ve hizmetin uzak olması durumunda devreye ulaşım araçları girerek, seyahat zaman ve maliyetini artırmaktadır (Altaban, 2014). Kamusal nitelikli servisler kentteki yerine göre “dağıtım tipi” (tüketicinin bulunduğu yer) ve “servis tipi” (servisin bulunduğu yer) olarak sınıflandırılabilir (Altaban, 2014) (Tablo 1). Ersoy (2009), sağlık hizmeti veren kurumların yerleşme büyüklüklerine göre dağılımının ülkelere göre farklılık göstermesine karşılık, genelde benimsenen temel ilkenin değişmediğini belirtmektedir. Buna göre, koruyucu hizmetlerle hastalık halinde ilk müdahalenin yapılabileceği merkezlerin mahalle ölçeğinde yer alması ve ilk müdahale ve tanıdan sonra hastanın daha gelişmiş donatımların bulunduğu hastanelere gönderilmeleri; dolayısıyla, farklı niteliklerdeki sağlık

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 46: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

40

kurumlarının dağılımının nüfus büyüklüğü ile orantılı olarak planlanması beklenmektedir. ABD’de yerleşim yerlerinin nüfus büyüklüğü göz önünde bulundurularak yapılan çalışma sonuçlarında mevcut durumda nüfusu 2.500-5.000 arasında olan yerleşimlerde küçük hastaneler bulunurken, nüfusun artışı ile sağlık tesislerinin doğru orantılı olarak büyüdüğü ve 1.000.000 üzeri nüfus yapısında tam teçhizatlı hastaneler ve fakültelerin bulunduğu belirtilmektedir (Duncan, 1957). Yerleşim yeri nüfusuna göre yapılan bu sıralamada nüfus artıkça sağlık tesisleri yapısal olarak büyümekte ve verdiği hizmet çeşitliliği artmaktadır. ABD, Fransa ve Almanya’da yerleşim yerlerindeki sağlık tesislerine ilişkin yapılan çalışmalar incelendiğinde, hepsinde yerleşim yeri nüfusu ile doğru orantılı bir sağlık tesisi kademelenmesi olduğu görülmektedir (Ersoy, 2009). Ersoy, ulusal mevzuatta sağlık tesislerinde yer seçimine ilişkin ayrıntılı bilgi bulunmadığını, ancak bu veriye yapılmış örnekler üzerinden değerlendirmelerle de ulaşılabileceğini belirtmektedir. Buna göre, sağlık tesisi yer seçiminde ulaşım ağlarına yakın olma, taşıt ve yaya erişimi yönünden rahat olanaklara sahip olma, toplu taşıma ağlarından faydalanabilecek konumda olma gibi özelliklerin önemli olduğundan ve bunun için kavşak noktaları en uygun noktalar olduğundan bahsedilmektedir (Ersoy, 2009).

TÜRKİYE’DE YAKIN DÖNEMDE SAĞLIK SİSTEMİNDE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

Türkiye’de 2000 yılı sonrasında ulusal politikalara bağlı olarak sağlık sisteminde yapısal değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Değişimler aşağıdaki başlıklarda özetlenebilir:

1. Sağlık hizmetlerinde özel sektörün teşvik edilmesine bağlı olarak özel hastane sayısı artmıştır. Özel sektörün payının artması ve özel hastane sayısının artmasının temel nedenleri ise aşağıdaki nedenlerle açıklanabilir: a. Mevzuatta yapılan değişikliklerle özel sektör yatırımlarının

kolaylaştırılması, b. Kişi başına düşen milli gelirin artması nedeniyle orta üst ve üst gelir

grubunda talebin artması,

Tablo 1: Dağıtım Sistemine Göre Kamu Servislerinin Sınıflandırılması (Massam, 1975, 3 aktaran Altaban, 2014, 202).

Tipi Dağıtım Sistemi Servis (Hizmet) Örneği

Dağıtım Tipi Çok sayıda başlangıç noktasından az sayıda merkeze (bitiş) yönelik, tek veya çok amaçlı seyahat

Hastaneler Okullar Kütüphaneler Klinikler Sosyal hizmet birimleri Oy verme yerleri

Servis Tipi Az sayıda başlangıç (çıkış) nokta-sından çok sayıda hedefe (bitiş) yönelik tek amaçlı seyahat

Yangın söndürme (itfaiye) istasyon-ları Polis karakolları

Servis Tipi Az sayıda başlangıç noktasından yeniden çok sayıda hedefe yönelik, tek seyahat boyunca birkaç yere hizmet verme

Çöp toplama Posta dağıtımı ve toplaması Polis devriye hizmeti Kar temizleme/tuzlama

Bölgesel-Noktasal ve Ağ tipi

Az sayıda merkezi noktadan belirli alan ve bölgeye hizmet sunumu, mal ve iletişim araçları ile ya da PTT, radyo ve TV gibi bilişim/medya ağı ile hizmet

Vergi bölgeleri ve vergi toplama birimleri Yargı hizmeti bölgeleri ve birimleri Klinik (sağlık kontrolü) Planlama bölgeleri

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 47: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

41

c. Kamu hastanelerinin kapasite ve nitelik açısından yetersiz kalması nedeniyle talebin karşılanamaması,

d. Kamunun öz kaynaklarıyla yatırım yapmaktan vazgeçmesi.

2. Özel yatırımcılar, çoğunlukla büyük ölçekli kentlerde olmak üzere, kentin büyüklüğüne ve gelir düzeyine bağlı olarak küçük, orta ve büyük ölçekli hastaneler kurmuştur. Bu hastaneler, daha çok orta, orta üst ve üst gelir grubu nüfusun yaşadığı bölgeleri tercih etmektedir.

3. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi ile ilgili olarak aile hekimliği sistemine geçilmiş, sağlık ocakları aile sağlığı merkezi olarak yeniden yapılandırılmıştır.

4. Sağlık Bakanlığınca, “Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kapsamında şehir hastaneleri sözleşmeleri imzalanmış ve birçok ilde şehir hastaneleri yapımına başlanmıştır. Bu düzenleme ile sağlık sistemine ilişkin yeni bir model getirilmiştir.

5. Kamu ve özel sektörde (onkoloji, kadın doğum, göz, çocuk, diş gibi) branş hastaneleri sayısı artmıştır.

6. Hekimlerin hem kamu hem özelde çalışmasının önüne geçilmiş ve muayenehane sayısında düşüş görülmüştür.

Türkiye’de son yıllarda kamu sağlık tesisleri ölçeğinin büyümekte olduğu görülmektedir. 2000’li yılların başına kadar küçük ve çok sayıda sağlık tesisi (sağlık ocağı, özel muayenehane, semt polikliniği, devlet hastanesi, tıp merkezi vb.) varken, yönetmelik değişiklikleri yanı sıra sağlık sistemi piyasası ve kamu hizmeti standartlarının değişmesi ile kentlerde daha az sayıda ve daha büyük ölçekte sağlık tesisi yapılmaya başlanmıştır. Büyük tesis yapılmasının en önemli nedeni, ölçek ekonomisi yaratmaktır. Ölçek ekonomisi iki durumu işaret etmektedir. Birincisi, küçük ölçekli çok sayıda hastane yerine tek ve büyük bir hastane yapmak hem altyapı hem işletme birim maliyetlerini düşürmektedir. İkincisi ise büyük ölçekli yapıldığı zaman daha yüksek kalitede hizmet verildiğinden hastane kullanıcı sayısı artmaktadır. Teşhis ve tedavi amaçlı olarak büyük illere yönelen hastanın, kendi ilinde yeni bir büyük hastane açılması durumunda bu yeni hastaneye yönelimi beklenmektedir (Stigler, 1958).

MERSİN KENTİNDE SAĞLIK TESİSLERİNİN MEKÂNSAL DAĞILIMI VE HASTA SAYILARI

Mersin kenti, Türkiye’de nüfus yönünden 11. sıradadır ve ülkenin önemli bir liman, ticaret ve sanayi merkezi olarak gelişmektedir. Kentin ekonomik gelişimine ve aldığı göçlere bağlı olarak hızlı bir nüfus artışı ve mekânsal gelişme gerçekleşmiştir. 1990 yılında 422.357 kişi olan kent nüfusu, 2017 yılında 1.005.455 kişiye ulaşmıştır (DİE, 1990; TÜİK, 2017). Kentsel alan dört ilçeyi kapsamaktadır; Akdeniz, Mezitli, Toroslar, Yenişehir. Toroslar ve Akdeniz ilçeleri nüfus yönünden ilk iki sırada olmakla beraber, son yıllarda en hızlı nüfus artışı Yenişehir ve Mezitli ilçelerinde gerçekleşmiştir (TÜİK, 2017). Son yıllarda Toroslar, Yenişehir ve Mezitli ilçelerinde kuzey yönünde gelişim gerçekleşmiş, buna bağlı olarak da kent merkezi ve kuzeydoğusunu kapsayan Akdeniz ilçesinin nüfusu azalmaya başlamıştır. 1996 yılında onanan Nazım İmar Planı’nda da kentin kuzey yönünde gelişimine yönelik kararlar alınmıştır. Günümüzde, kentte nazım plan öngörüsünde bir gelişim süreci devam etmekte; kent yapısını etkileyecek büyük yatırımların kuzey bölgesinde yapılması ile kentin kuzey yönünde gelişim hızla devam etmektedir.

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 48: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

42

Mersin Merkez İlçelerdeki Kamu Hastaneleri Mersin kentinde 2017 yılına kadar kamuya ait Devlet Hastanesi (yatak sayısı 594), Toros Devlet Hastanesi (yatak sayısı 350), Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi (yatak sayısı 306) ve Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (yatak sayısı 665) bulunmaktaydı. 2017 yılı Şubat ayında 1.295 yatak kapasiteli Şehir Hastanesinin hizmete açılmasıyla Devlet Hastanesi ile Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi kapatılarak Şehir Hastanesi’ne taşınmıştır. Kentte bulunan mevcut hastaneler Şekil 3’te gösterilmektedir.

Kentin kamuya ait en eski hastanelerinden biri olan Toros Devlet Hastanesi 1965 yılından bu yana aynı konumda hizmet vermektedir. İlk kurulduğunda kentin doğu çeperinde bir konumda yer alan hastane, kentin büyümesi ve yayılması ile merkezi bir konumda kalmıştır. Uzun yıllar SSK hastanesi olarak hizmet verdikten sonra Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında tüm sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanması ile 2005 yılı itibariyle Toros Devlet Hastanesi olarak hizmet vermeye başlamıştır. Eski hastane binası fiziki ve teknolojik açıdan eskidiğinden ve yeni yönetmeliklere uygun olmadığından Sağlık Bakanlığı’nca yıkılmış ve yerine yeni bina yaptırılmıştır. Toros Devlet Hastanesi yeni binasının inşası süresince Toros Devlet Hastanesine bağlı Yenişehir ve Mezitli Semt Poliklinikleri hizmet vermiştir. Yeni hizmet binasında 2013 yılında 250 yatak kapasitesi ile faaliyete giren hastanenin yatak kapasitesi artan talebi karşılamak amacıyla ilerleyen yıllarda 350’ye çıkarılmıştır. Tıp Fakültesi Hastanesi ilk olarak Akdeniz ilçesinde bulunan binasında 407 yatak kapasitesi ile hizmet vermeye başlamış, uzun yıllar Akdeniz ilçesinde hizmet vermeye devam etmiştir. Zamanla hastane kapasitesindeki artış ihtiyacı, yapının eski olması, çevresel koşullar, kampüs alanı ile bütün olma ihtiyacı gibi nedenlerle 2014 yılında Mersin Üniversitesi Çiftlikköy Kampüsü’nde inşa edilen yeni binasına taşınarak 665 yatak kapasitesi ile hizmet vermektedir. Mersin Şehir Hastanesi, Türkiye’de yap-işlet-devret modeliyle yapılarak faaliyete geçen ilk şehir hastanesidir. Şehir hastaneleri, kamu özel ortaklığı kapsamında kentlerde yatak kapasitelerinin ve hizmet kalitesinin arttırılması amacı ile kamu eliyle özel sektöre inşa ettirilip kiralama usulüyle kullanım şeklinde gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de işletmeye açılan ilk şehir hastanesi olan

Şekil 3. Mersin İli Merkez İlçeleri 2017 yılı hastane konumları

Not: Haritadaki mavi renkli noktalar kamu hastanelerini, kırmızılar ise özel hastaneleri göstermektedir.

(Uydu fotoğrafı, Mersin Büyükşehir Belediyesi arşivinden alınmıştır.)

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 49: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

43

Mersin Şehir Hastanesi 1.295 yatak kapasiteli olup, 232.000 m2 araziye sahiptir. Hastane, genel hastane olmasının yanı sıra belirli alanlarda branş hastanesi işlevini de üstlenmektedir. Gerek büyüklük, gerek işlevler bakımından şehir hastanesi modeli tüm kente hizmet verecek kapasitede kompleks bir yapıya sahiptir. Şehir Hastanesinin hizmete girmesi ile Mersin kentinde 1.915 olan toplam yatak sayısı 2.310’a ulaşmıştır. Kent içinde kamu hastanelerinin kullanım oranları yıllara göre sürekli artış göstermektedir. Bu artışın temel nedenlerden biri de 2012 yılı ve sonrasında kente yerleşen göçmen nüfus olduğu değerlendirilmektedir. Dış göç ile gelen ek nüfusa hizmet verilmesiyle birlikte kamu ve özel sağlık kuruluşlarındaki kullanım oranlarında 2013 yılında genel bir artış görülmüştür. Bunun yanında aynı yıl Toros Devlet Hastanesi’nin yenilenen hizmet binasının hizmete açılmış olması kamu hastaneleri hasta sayılarındaki artışta etkin rol oynamıştır (Tablo 2). Sağlık kuruluşlarının hasta sayısı altı yıllık süreçte belirli oranlarda artış göstermiştir. Kullanımların yıllara göre değişim grafiği incelendiğinde; 2017 yılı Şubat ayında faaliyete giren Şehir Hastanesi ile kapatılan Devlet Hastanesi ve Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastaneleri 2017 yılı Ocak ayı rakamlarına yansımıştır. Kapatılan hastanelerin bir önceki yıl verilerine bakıldığında; 2017 yılında Şehir Hastanesinin açılması ile her ikisinin toplam hasta sayısında düşüş görülmektedir.

Altshuler ve Luberoff (2003), bu tür mega projelerin kentlerde 1950’li yıllardan itibaren ortaya çıktığını, bunda kamunun değişen rolünün ve özel sektörün etkisinin olduğunu belirtmektedir. Altshuler ve Luberoff, kentsel planlamanın bu değişimi ve mega projelerin yarattığı sorunları öngöremediğini, süreçte belirleyici olmadığını, kentlerde çeşitli kapsam, nitelik ve türden mega projelerin artacağını öngöremediğini iddia etmektedir. Mersin ölçeğinde de Altshuler ve Luberoff’un bulgularına benzer durumlar ortaya çıkmıştır. Tıp Fakültesi Hastanesi ve Toros Devlet Hastanesi hasta sayılarında 2017 yılında görülen artış ise kapatılan diğer hastaneler nedeniyle bu iki hastanenin tercih edildiğini göstermektedir. Hastaların bir kısmının da özel hastanelere yöneldiği söylenebilir. Çünkü özel hastane yıllık değişimlerine bakıldığında bu süreçte önceki yıllara oranla merkez hastane verilerinden daha büyük bir fark ortaya çıkmaktadır. Şehir Hastanesinin açılması ile oluşan ulaşım sorunları, uzak mesafe ve kullanıcı alışkanlıklarının dışında kompleks hastane sistemi olumsuzluk gibi görünüyor olsa da hasta sayısında ciddi bir düşüşe neden olmadığı tespit edilmiştir. 2017 için değerlendirme yapılabilen hastanede ilk yılda tüm birimler aynı anda faaliyete girmediğinden hasta sayısı düşük düzeyde kalmıştır. İlk yıl için kullanım verilerinde ciddi bir düşüşün olmaması Şehir Hastanesi kullanım verilerinde artış olacağına ilişkin fikir vermektedir.

Tablo 2. Mersin İli Merkez İlçeleri Kamu Hastaneleri 2012-2017 yılları Hasta Sayıları

(Kaynak: Mersin İl Sağlık Müdürlüğü verilerinden üretilmiştir.)

Toplam Ayaktan Muayene Sayısı 2012 2013 2014 2015 2016 2017

Mersin Devlet Hastanesi 1.253.736 1.383.523 1.468.556 1.493.135 1.519.930 136.888

Mersin Toros Devlet Hastanesi 867.049 1.034.828 1.061.830 1.143.288 1.257.848 1.474.581

Mersin Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi

592.046 697.801 786.419 794.344 818.361 140.786

Mersin Şehir Hastanesi 1.912.872

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi 542.924 559.903 494.662 593.046 703.227 816.008

Genel Toplam 3.255.755 3.676.055 3.811.467 4.023.813 4.299.366 4.481.135

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 50: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

44

2014 yılına kadar merkezi konumda yer alan Tıp Fakültesi Hastanesinin yeni yerine taşınması sürecinde kullanım verileri incelendiğinde 2014 yılında hasta sayısının düştüğü görülmektedir. 2014 yılında azalan hasta sayısının mevcut diğer üç hastanedeki artışla hemen hemen eşit olduğu görülmektedir. Sonraki yıllarda ise hastane kullanım verileri sürekli artış göstermektedir. Şehir Hastanesi açıldıktan sonraki süreçte de Tıp Fakültesi Hastanesi’nin hasta sayısının artığı görülmektedir. Bu sonuç kullanım alışkanlıkları, ulaşılabilirlik gibi faktörlerin hasta kullanımına etki ettiğini göstermektedir. Kamu hastaneleri üzerinden yapılan analizde belirli zaman aralıkları ile faaliyete giren iki yeni hastane örneği ve kullanım verileri aşağıdaki bulgulara işaret etmektedir;

Kamu hastaneleri belirli bir kullanıcı kitlesine sahiptir ve herhangi bir hastanedeki düşüş diğer kamu hastanelerine yansımaktadır. Özel hastanelerdeki hasta sayısındaki değişim kamu hastanelerine oranla daha düşük düzeyde kalmaktadır.

Bir kamu hastanesinin faaliyete girdiği ilk süreçte hasta sayısında azalma olsa da ilerleyen süreçte ulaşım olanaklarına ve hizmet kalitesine bağlı olarak hasta sayısı artmaktadır.

Hastanenin merkezi konumda olmaması, uzaklık, ulaşımın zaman alması gibi olumsuz faktörlere rağmen bu durum kullanım verilerini fazla değiştirmemektedir. Hastanın özel hastanelere yüksek ücret ödemek yerine daha düşük hizmet maliyeti olan kamu hastanelerini tercih ettiği, bunun için ek ulaşım maliyeti ve zaman kaybına katlandığı söylenebilir.

Kent merkezinde bulunan kamu hastanelerinin yatak sayısı özel hastane yatak sayısının üç katından fazladır. Kamu hastaneleri ile özel hastanelerin kullanım verileri karşılaştırıldığında; 2013 yılında kamu hastanelerinde önemli bir artış gözlemlenirken özel hastaneler bir önceki yıla oranla düşüş göstermiştir. Bu değişimde göç ile gelen Suriyeli nüfusun ekonomik nedenler dolayısı ile kamu hastanelerini tercih etmiş olmaları ve yeni binası tamamlanan Toros Devlet Hastanesi’nin yeniden hizmete girmiş olmasının etkili olduğu düşünülmektedir. Özel hastaneler kamu hastanelerine kıyasla altı yıllık süreçte hasta sayılarında önemli bir değişkenlik göstermezken kamu hastaneleri hasta sayısının 2013 dışında da sürekli artış gösterdiği görülmüştür. Bu duruma sebep olan faktörlerden biri de kamu hastanelerinin yatak sayılarında son beş yıllık süreçteki artıştır. 2012 yılında 1474 olan toplam yatak sayısı 2017 yılına kadar 1.915’e yükselmiş, 2017 yılında Şehir Hastanesi ile birlikte 2.310 olmuştur.

Mersin Merkez İlçelerdeki Özel Hastaneler Mersin ilinde toplamda 13 özel hastane bulunmakta olup; araştırma alanını kapsayan Mezitli, Yenişehir, Toroslar ve Akdeniz ilçelerinde aktif hizmet vermekte olan toplam 8 özel hastane bulunmaktadır. Bu hastanelerin 2’si Mezitli, 3’ü Yenişehir ve 3’ü de Akdeniz ilçesinde hizmet vermektedir(2). Özel hastaneler kullanım oranları bakımından ele alındığında bazı bölgelerdeki hastanelerin yeni açıldığı veya hizmetin askıya alınmış olduğu görülmektedir. Hizmet vermeyen hastanelerin her ikisi de Akdeniz ilçesinde yer almaktadır (Tablo 3). Akdeniz ilçesi kentin merkezi iş alanını bünyesinde barındıran; iş merkezleri, kamu kurumları ve eğitim tesislerinin yoğunlaştığı, çepere doğru ise konut alanlarının yer aldığı bir bölgedir. Bu bölgede merkezi konumda bulunan hastane yapıları, bu yoğun kullanım alanları içerisinde yer almalarından ötürü günümüzde kullanım alanı kısıtlılığı, otopark sorunu, düşük mekânsal kalite gibi sorunlar yaşamaktadırlar. Tüm bu etkenler ve mevcut kullanım oranları da dikkate alındığında bu bölgenin günümüzde bir sağlık tesisi için tercih edilen bir bölge olmadığı anlaşılmaktadır.

(2) Diğer 5 özel hastanenin ise 3’ü Tarsus, 1’i Silifke ve 1’i de Anamur ilçesinde bulunmaktadır.

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 51: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

45

Özel sağlık kuruluşlarının kullanım oranları araştırma kapsamında incelenen tüm ilçelerde, özellikle 2014 sonrasında artış göstermiştir (Şekil 4). Özel sağlık kuruluşları bölgesel kullanım oranları bakımından incelendiğinde merkeze bağlı Akdeniz, Yenişehir ve Mezitli ilçelerinde bulunan özel hastanelerin hasta sayısındaki değişimin, 2015 yılına kadar olan süreçte birbirine paralel seviyelerde olduğu görülmektedir.

2015 yılından sonraki süreçte ise Akdeniz ilçesinde düşüş gözlemlenirken, Yenişehir ve Mezitli ilçelerindeki hastanelerin kullanım oranları ise artmıştır. Mezitli ilçesi hasta kullanım oranı 2016 yılı itibariyle Akdeniz ilçesini geçmiştir. Genel olarak Yenişehir ilçesinin ise en çok tercih edilen bölge olduğu tespit edilmiştir. Yenişehir ilçesinin yeni gelişmekte olan bir bölge olması, kolay ulaşıma sahip olması ve gelir düzeyi orta, orta üst ve yüksek nüfusun yaşaması, bu ilçedeki özel hastane yatırımlarının en önemli etkenleri olarak görülmektedir. Sayısal olarak bakıldığında aynı yıllar aralığında Akdeniz ilçesinde daha fazla sayıda özel hastane olmasına karşın, Yenişehir ilçesi hasta sayısı verileri daha yüksektir. 2015 yılından sonra ilçeler arasındaki farkın hızla açılması ise özellikle

Tablo 3. Mersin İli Merkez İlçeleri 2017 yılı Özel Hasta-neler Ruhsatlandırma / Yatak Sayısı

(Kaynak: Mersin İl Sağlık Müdürlüğü verilerinden üretilmiştir.)

İlçe Hastane Adı Ruhsat-FaaliyetTarihi Yatak Kapasitesi

Mezitli Özel Mersin Ortadoğu Hastanesi

07/02/2008-07/02/2008 100

Özel M City Hospital Has-tanesi

02/06/2016-01.08.2016 75

Yenişehir Özel Yenişehir Hastanesi

15/08/2002-11/07/2007 89

Özel Mersin Forum Ya-şam Hastanesi

02/04/2010-02/04/2010 100

Özel Mersin Akademi Hastanesi

26/08/2015-14/10/2015 75

Akdeniz Özel IMC Hastanesi 09/05/2005-12/07/2007 87

Özel Su Hastanesi 30.1.2018-2018 81

Özel Akdeniz Hastanesi 24/03/2016 (Faaliyeti Askıya Alınmıştır.)

30

Özel Vizyon Göz Dal Has-tanesi

28/01/2009-25/02/2009 12

Özel Tanriöver Doğuş Hastanesi

17/05/1999-09/01/2007 (Faaliyeti Askıya alınmıştır.)

74

Şekil 4. Mersin İli Merkez İlçeleri 2012-2017 yılları Özel Sağlık Kuruluşu Hasta Sayısı Değişimi

(Kaynak: Mersin İl Sağlık Müdürlüğü verilerinden üretilmiştir.)

857464 852714 806379877634

954378 998229

0

200000

400000

600000

800000

1000000

1200000

2012 2013 2014 2015 2016 2017

Mersin Kenti (Merkez İlçeler) Özel Sağlık Kuruluşları Ayakta Muayene Sayısı (2012-2017)

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 52: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

46

Akdeniz ilçesinde bulunan 2 hastanenin faaliyetlerinin askıya alınmış olması, Yenişehir ve Mezitli ilçelerinde ihtiyaç duyulan noktalarda iki yeni hastanenin faaliyete girmesi ve 2017 yılı itibariyle merkezde bulunan Devlet Hastanesi’nin kapatılarak Mersin Şehir Hastanesi’ne taşınmış olmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Kent içinde bulunan özel sağlık kuruluşlarının dağılımı ve bulundukları ilçe verileri değerlendirildiğinde (Tablo 4) Akdeniz ilçesinin günümüzde tesis sayısı bakımından en yoğun bölge olduğu görülmektedir. Birçok özel sağlık kuruluşu bu bölgede yer seçmiştir. İkinci olarak tercih edilen bölge ise Yenişehir olmuştur. Toroslar ve Mezitli ilçeleri ise daha düşük sayıda tesise sahiptir.

Değerlendirmeye alınan özel sağlık kuruluşlarının büyük çoğunluğu fiziki olarak büyük mekânlara ihtiyacı olmayan ve planda “sağlık tesis alanı” olarak ayrılmış alanlarda (ör. ticaret bölgeleri) da yapılabilecek tesislerdir. Çevresel faktörler, arazi ve bina koşulları bakımından Yenişehir ilçesinin daha avantajlı olduğu düşünülse de Akdeniz bölgesi küçük tesisler tarafından tercih edilmiştir. Bu yer seçim tercihinde küçük ölçekli parsellerde yapılaşma olanağı, kentin merkezindeki yoğun gündüz nüfusun yüksek olması, toplu taşıma ile kolay ulaşılabilir olmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Yenişehir ilçesinde nüfus yoğunluğunun artması ile bölgenin de sağlık kuruluşları açısından tercih edilebilir olacağı düşünülmektedir. Mezitli ilçesindeki tesis sayısının az olması, nüfusun daha az olması ve ulaşılabilirlik olanaklarının daha düşük olması ile açıklanabilir. Toroslar ise kentin uzun yıllardır gelişim bölgelerinden biri olarak tanımlanmış ve nüfusu yüksek bir ilçe olmasına karşın, gelir düzeyi düşük nüfus barındırması nedeniyle özel sektör sağlık tesisi yatırımları için cazip olmamaktadır.

Tablo 4. Mersin İli Merkez İlçeleri 2017 yılı Özel Sağlık Kuruluşları Sayısı

(Kaynak: Mersin İl Sağlık Müdürlüğü verilerinden üretilmiştir.)

Türü Akdeniz Mezitli Toroslar Yenişehir

Özel Hastaneler 2 2 3

Özel Tıp Merkezleri 6 1 1 2

Özel Diyaliz Merkezleri 1 1 1 2

Özel Tüp Bebek Merkezleri 1

Özel Poliklinikler 4 2

Laboratuvarlar 1 1

Psikoteknik Değerlendirme Merkezleri 4

Hekim Muayenehaneleri 26 12 1 34

Sağlık Kabinleri 8 1 2 2

Özel Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri 3

Diş Protez Laboratuvarları 19 2

Özel Ağız ve Diş Sağlığı Poliklinikleri 8 3 8

Diş Hekimi Muayenehaneleri 84 18 3 50

Tıbbi Müessese (Onkoloji) 1

Hiperbarik Oksijen Tedavisi Merkezleri 1

Genel Toplam 164 38 8 111

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 53: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

47

MERSİN KENT PLANI KARARLARI VE SAĞLIK TESİSLERİ YER SEÇİMLERİNİN İRDELENMESİ

Bu bölümde 1996 yılında onanan planda (1/5.000 ölçekli Nazım İmar Planı) sağlık tesis alanı olarak öngörülen alanlarda yatırımların ne düzeyde gerçekleştiği, politika değişimleri dolayısıyla bu sürecin nasıl etkilendiği, planın sağlık yatırımları talebini ne düzeyde öngördüğü ve sonrasında ne gibi değişimlere uğradığı irdelenmiştir. 1996 planında öngörülen sağlık tesislerinin tümü Şekil 5’te gösterilmiştir. Belirtilen alanlar ilgili yılda mevcut, yapılmamış veya kullanılıp kaldırılmış alanların tümünü içermektedir.

Kentin ilk yerleşilen alanları Akdeniz ve Toroslar ilçelerinde gösterilen alanların bir kısmı 1996 yılında mevcut olan sağlık tesis alanlarıdır. Bu yerleşim üzerinde kuzey yönünde yeni sağlık tesis alanı eklemeleri yapılmıştır; ancak, kent merkezi olarak nitelendirilen Akdeniz ilçesinde yeni planlanan yerlerin yoğunluğu bu bölge için düşük oranda kalmaktadır. Planın hazırlandığı yılda Akdeniz ilçesinin nüfus yoğunluğunun yüksek olmasının ve yanı sıra kentin ulaşım ve ticari merkezi olmasının sağlık tesisleri yoğunlaşmasında etkili olduğu düşünülmektedir. Planda Toroslar ilçesinde nüfus artışı ve kentsel gelişim öngörüldüğünden çok sayıda ek sağlık tesisi önerilmiştir. Planda asıl dikkat çeken nokta sağlık tesis alanlarının daha çok Yenişehir ilçesinin kuzey bölgesinde öngörülmüş olmasıdır. Plan incelendiğinde bu bölgede henüz yerleşim oranının düşük olmasına karşın birçok sağlık tesis alanı önerisi bulunmaktadır. Ancak planda Yenişehir bölgesinin kuzeyinde öngörülen yeni sağlık tesislerinin kullanımına ihtiyaç duyacak nüfus artışı son 20 yılda beklenen düzeyde gerçekleşmemiştir. 1996 planı üzerinde yapılan çalışmada 2017 yılına kadar kamu ve özel kuruluşlara ait kullanılmış veya kullanılmakta olan sağlık tesisleri (hastaneler, tıp merkezleri, aile sağlığı merkezleri, poliklinikler) Şekil 6’da kırmızı renk ile gösterilmiştir. Mavi sembollerle gösterilen alanlar ise 1996 planında sağlık tesis

Şekil 5. Mersin İli Merkez İlçeleri 1996 tarihli 1/5.000 ölçekli Mersin Nazım İmar Planında Öngörülen Sağlık Tesisi Alanları

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 54: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

48

alanı olarak öngörülen, ancak günümüzde henüz yapılmamış olanları göstermektedir. Karşılaştırmada 1996 planında öngörülen sağlık tesisi alanlarının birçoğunun yapılmadığı görülmektedir. Tesislerin kent merkezi (Akdeniz ilçesinde), Toroslar ve Yenişehir ilçesinin güney bölgesinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu yoğunlaşma mevcut nüfus yoğunluğu ile orantılıdır.

Plan kararlarında sağlık tesislerine yönelik aşağıdaki sonuçlara varılmıştır: 1. Planın, kentsel sağlık tesislerinin yerlerini öngörememiş olduğu,

planda öngörülen alanlar dışında yatırımlar gerçekleştiği tespit edilmiştir. Plan ile fiili durum arasındaki uyumun olduğu yerlerde ise sağlık tesislerinin planın hazırlandığı yılda zaten mevcut olduğu tespit edilmiştir.

2. Fiilen hizmet veren sağlık tesislerinin bir kısmı planda öngörülen alanlar dışında, ancak yakın bölgelerde yer seçmiştir. Bu durum aslında planın talebi öngördüğünü ancak mülkiyet, arazi büyüklüğü gibi nedenlerle yatırımın farklı yerde gerçekleştiğini göstermektedir.

3. Planla gerçekleşen tesisler arasında çakışmanın olduğu alanlar olması, planın sağlık tesis alanlarını uygun yerde öngörmüş olduğu ve tesisin plana uygun biçimde gerçekleştirildiğini göstermektedir.

1996 planı kamuya ait sağlık tesisleri ile ilgili olarak yeterli ve uygun öngörüde bulunamadığı anlaşılmaktadır (Tablo 5). Bu süreçte tüm sorumluğun planlamada olduğu söylenemez; artan tesis talebi ihtiyacının yanında değişen sağlık politikaları ve bunlara bağlı sıklıkla değişen mevzuatı da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Örneğin Şehir Hastanesi, planın öngöremediği ve tamamen planlama alanı dışında yapılmış bir yatırım olsa da mevzuat değişiklikleri ile gündeme gelmiş tamamen yeni bir modeldir. Kapsamlı nitelikte hizmet verecek kompleks yapının gerektirdiği alan büyüklüğü kent içerisinde yapılamayacak ölçektedir. Diğer tesisler için de mevzuat değişikliklerine bağlı olarak hastane fiziksel şartlarında ihtiyaçlar, teknolojik gereklilikler, asgari mekân gerekliliklerini sağlayamama gibi sebepler yeni yer seçimi ihtiyacını

Şekil 5. Mersin İli Merkez İlçeleri 1996-2017 döneminde planlanan ve gerçekleşen sağlık tesisleri karşılaştırma-sı

Not: Planlanan, ancak hayata geçirilmeyen tesisler mavi renk, gerçekleşen tesisler ise kırmızı renkle gösterilmiştir.

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 55: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

49

doğurmuştur ki, planlama için tüm bu değişiklikleri tahmin etmek mümkün olmayabilir. Ancak mevzuatın neleri değiştireceğine ilişkin öngörüde bulunmama durumu da bir eksikliktir. Ekonomik ve sosyal politikaların sıklıkla değiştiği ülkelerde mevzuat değişiklikleri de öngörülmesi ya da dikkate alınması gereken olasılıklardır.

Özel sağlık tesisleri kapsamında özel hastaneler ve bağımsız binaya sahip tıp merkezleri analiz edilmiştir (Tablo 6). Özel sektör teşvikinin yaygın olmadığı bir dönemde hazırlanan planda herhangi bir özel sağlık kuruluşu için alan öngörülmemiştir. Planda yeni sağlık tesisleri (kamu tesisi olarak) daha çok Toroslar ve Yenişehir’in kuzeyinde öngörülmüştür. Yenişehir ilçesi özel hastaneler için yoğunlaşma bölgesi olmuş, aynı süreçte Akdeniz ilçesinde GMK Bulvarı çevresinde yeni tesisler kurulmuştur. Özel sağlık tesisleri zorunlu olarak plan öngörüleri dışında gerçekleşmiştir. Özel sektöre ait tesislerinin tamamı 1996 planında öngörülen alanların dışında yer seçmiştir. Yenişehir ilçesinde bulunan Özel Yenişehir, Özel Forum Yaşam ve Özel Akademi Hastaneleri aynı koridor üzerinde yer seçmiştir. Yenişehir kuzey bölgesi genellikle konut alanlarının bulunduğu bir bölgedir ve 1996 planına göre gelişmiştir. Ancak burada kamu eliyle yapılan yatırımlarda yeni aile sağlığı merkezlerinin de planda öngörülen alanlar dışında yer seçmiş olduğu görülmektedir. Planda Yenişehir ilçesinin kuzey bölgesinde çok daha fazla sayıda tesisi öngörülmüş olmasına karşın yatırımlar ilçenin yoğun yapılaşmış güney kesiminde gerçekleşmiştir. Yapılan analizler özel sağlık tesisleri için planın yeterli ve etkin kararlar üretemediğini göstermektedir. Planda sağlık tesis alanı olarak öngörülmüş birçok alanın boş kaldığı ya da başka bir kullanıma dönüştürüldüğü tespit edilmiştir. Bu süreçte özel sağlık tesislerin büyük çoğunluğunun sağlık tesisi alanları dışında yapıldığı ya da plan değişiklikleri ile yer seçtiği tespit edilmiştir. Akdeniz ilçesinde bulunan Özel İMC, Özel Tanrıöver Doğuş, Özel Vizyon Göz, Özel Akdeniz Diyabet, Özel Su Hastaneleri ve Özel Sistem Cerrahi Tıp Merkezi yerleri plan değişikliği ile “Sağlık Tesis Alanına” dönüştürülerek plana dâhil edilmiştir. Bölgede görülen ve planlama kapsamında olmayan diğer sağlık tesisleri ise Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) ve Özel Polikliniklerdir. Akdeniz bölgesinde yoğunluğa

Kurum Adı İlçe

Plan kentsel gelişme ve sağlık tesisi talebini yete-

rince öngörememiştir (Tesis başka yerde yer seçmiştir) veya planın

yapıldığı yılda mevcuttur.

Planda sağlık tesis alanı öngörülmüş olmasına

karşın yakınlarda başka bir yer seçmiştir.

(Tesis planlama alanı yakınında)

Plan sağlık tesis alanlarını öngörmüş tesis bu alanda

yer seçmiştir. (Tesis planlama alanı

içerisinde)

Mersin Şehir Hastanesi Toroslar √

Mersin Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi (Eski)

Toroslar *√

Mersin (Çağdaşkent) Ağız Ve Diş Hastalıkları Hastanesi

Toroslar √

Toros Devlet Hastanesi Akdeniz *√

Metropol Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi (Eski)

Akdeniz √

Mersin Devlet Hastanesi (Eski) Akdeniz *√

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (Eski)

Akdeniz √

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (Yeni)

Yenişehir √

Tablo 5. Mersin İli Merkez İlçeleri Kamu Hastaneleri Yer Seçim Değerlendirmesi

(*) 1996 yılında mevcuttur.

(Kaynak: Mersin İl Sağlık Müdürlüğü verilerinden üretilmiştir.)

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 56: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

50

rağmen bu alanların tercih edilmesindeki etkenler öncelikle iki bölgenin de ulaşım güzergâhları üzerinde veya yakınında, toplu taşıma olanaklarının bulunduğu akslarda olmasıdır. Çok az tesisin ise planın yapıldığı yılda mevcut olması nedeni ile sağlık tesis alanında bulunduğu, yine az sayıda tesisin de sağlık tesis alanı olarak belirlenen alanda yapıldığı görülmüştür. Mevcut durumda planda sağlık tesisi öngörülmüş alanlar dışında (ör. ticaret alanları içinde) yapılmış birçok sağlık tesisi bulunmaktadır. Bu durumun en önemli nedenlerinden biri sürekli değişiklik gösteren sağlık politikaları ve mevzuatıdır. 2000’li yılların başında sağlık politikalarının değişmesi ile özel sektöre teşviklerin artması, sağlık ocaklarının aile hekimliği sistemine dönüştürülmesi ve aile hekimlikleri için sağlık tesisi alanı olma zorunluluğunun ortadan kaldırılması sonucunda planda öngörülen birçok alan boş kalmıştır. Bunun dışında özel sektör yatırımları hızlanmış; ancak, özel sektör kendine yer seçerken arazinin durumu, maliyeti, büyüklüğü, orta üst ve üst gelir grubuna yakın olması, merkezi konumda olması, gelişim bölgelerine yakın olması gibi birçok kriteri göz önünde bulundurduğu için planda sağlık tesisi alanı olarak belirlenmiş bölgeler yatırımlar için tercih edilmemiştir.

SONUÇ Yapılan mevzuat değişiklikleri sağlık yapılarında ve çeşitliliğinde yer seçimi, ölçek, kapasite, nitelik, tasarım kriterleri gibi birçok yönden etki etmekte ve bu durum sürekli olarak değişim göstermektedir. Mersin ili merkez ilçelerinde yapılan incelemede hastanelerin ölçeği, niteliği ve konumunda önemli değişiklikler olduğu tespit edilmiştir. Kamunun hastane ölçeği büyümüş, buna bağlı olarak yeni tesisler kent çeperinde konumlandırılmıştır. Bu durum Teitz’in yer seçim modeline (1968) ve Schultz’un (1970) desentralizasyon derecesi ilkesine uymaktadır. Kent planında öngörülen sağlık tesisleri, temelde Mayhew ve Leonardi’nin (1982) kademelenme ve hakçalık ilkesine dayalı mekânsal dağılım öngörmüştür. Bu ilke küçük ölçekli sağlık birimleri için geçerli olmakla beraber, büyük ölçekli hastanelerde ise kentteki alt bölgelere göre eşdeğer bir dağılım tespit edilememiştir. Özel sektör hastaneleri ise orta, orta üst ve üst gelir grubundaki nüfusun mekânsal dağılımına duyarlı olduğundan merkezi yer tercihi özellikle bu kesimlerin mekânsal dağılımına göre belirlenmektedir. Bu yer seçim stratejisi ise kamu hizmeti yer seçim modeline göre değil, Hotelling (1929),

Kurum Adı İlçe

Plan kentsel gelişme ve sağlık tesisi talebini yete-

rince öngörememiştir (tesis başka bir yerde yer seçmiş) veya planın yapıl-

dığı yılda mevcuttur.

Planda sağlık tesis alanı öngörülmüş olmasına

karşın yakınlarda başka yer seçmiştir.

(Tesis planlama alanı yakınında)

Plan sağlık tesis alanla-rını öngörmüş tesis bu alanda yer seçmiştir. (Tesis planlama alanı

içerisinde)

Özel İMC Hastanesi Akdeniz √

Özel Tanrıöver Doğuş Hastanesi Akdeniz √

Özel Vizyon Göz Dal Hastanesi Akdeniz √

Özel Akdeniz Diyabet Hastanesi Akdeniz √

Özel Mersin Akademi Hastanesi Yenişehir √

Özel Mersin Forum Yaşam Hastanesi Yenişehir √

Özel Yenişehir Hastanesi Yenişehir √

Özel Su Hastanesi Akdeniz √

Özel Mersin Sistem Cerrahi Tıp Merkezi Akdeniz √

Özel Modern Akademi Tıp Merkezi Toroslar √

Özel Mersin Fizyomed Ftr Tıp Merkezi Yenişehir √

Tablo 6. Mersin İli Merkez İlçeleri Özel Sağlık Tesisleri Yer Seçim Değerlendirmesi

(Kaynak: Mersin İl Sağlık Müdürlüğü verilerinden üretilmiştir.)

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 57: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

51

Isard (1956) ve Alonso’nun (1964) perakende ticaret tesisleri için tespit ettiği yer seçim ölçütleri ve modellerine uymaktadır. Mersin kent planının, sağlık alanındaki politika değişimleri nedeniyle ortaya çıkan hem özel hem de kamu tesislerindeki model değişimini, ölçek ve yer seçim tercihlerindeki değişimi öngörmede yetersiz kaldığı söylenebilir. Kent planı, değişen politikalara bağlı olarak yer seçim ölçütleri değişen kamu ve özel sektör yatırımlarını öngörememiştir. Planlamanın bu kadar dinamik ve belirsiz bir yapıyı öngörmesinin mümkün olmayacağı söylenebilir. Politika değişiklikleri ile tüm sağlık sisteminin sıklıkla yeniden yapılandırıldığı geçmiş süreçler göz önünde bulundurulursa, kentsel planlamada alternatif çözümler geliştirilmesi ya da çeşitli senaryoların dikkate alınması beklenir; politika değişikliği gibi durumlarda planlar revize edilerek yeni durumu dikkate alan ve ihtiyacı/talebi karşılayan çözümler geliştirilebilir. Diğer yandan kentsel planlamanın makro ölçekte sistem değişikliklerini tamamen öngörmesi olanaklı olmayabilir. 2003 yılında kabul edilen SDP, ulusal düzeydeki en önemli politika değişikliğidir. Bu politika, kentsel alanda sağlık tesisleri planlamasının yeniden düzenlenmesini gerektirdiği halde 1996 yılında onanan 1/5.000 ölçekli Mersin Nazım İmar Planı’nda 2017 yılına kadar bu yönde herhangi bir revizyon yapılmamıştır. Bu nedenle çoğu tesisin yeri, parsel ölçeğinde yapılan plan değişiklikleri ile belirlenmiştir. Planda öngörülen alanların çoğunlukla özel mülkiyette olması veya arazi büyüklüğünün yetersiz olması nedeniyle Bakanlık kamulaştırma maliyetinden kaçınarak kamu arazilerinde yer seçimini tercih etmiştir. Kent içinde kamu arazisinin sınırlı olduğu durumlarda kamulaştırma maliyetlerini azaltmak için uygulanabilecek çözümlerden biri de planlarda sağlık tesislerinin düzenleme ortaklık payı kapsamına alınmasıdır. Kent planının değişen politikalara karşın kent sistemini bozmadan güncellenebilir bir yapıya sahip olması durumunda kamu maliyetleri ile kullanıcıların maliyetleri asgari düzeye düşürülebilir. Önümüzdeki yıllarda farklı modellerin de ortaya çıkma olasılığı bulunmaktadır. Bu olasılıklara yönelik bir planlama stratejisi geliştirilebilir. Ayrıca değişen sağlık mevzuatında değişiklikler olması durumunda Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği, Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği gibi kentsel planlamayı etkileyen mevzuatın da güncellenmesi beklenmektedir. Günümüzde sağlık sisteminde kamu ile özel sektör ayrımı tam olarak yapılamamaktadır. İşletme ve yönetim modeli açısından bir tarafta kamu ile özel ayrımı olmasına rağmen, verilen hizmetin özü açısından bu ayrım ortadan kalkmaktadır. Ancak kentsel planlama sadece geçmiş dönemlerdeki kamu tesisi modelini esas almaktadır. Modeller üzerinde yapılan araştırmada ise; geçmişte genel hastane modeli daha yaygın iken, zamanla branş hastanelerinin çeşitlendiği tespit edilmiştir. Bu durum ise bazı hastanelerin mekânsal ölçeğinin küçülmesine neden olmaktadır. Kent planı ve gerçekleşen tesisler karşılaştırıldığında; planın branş hastanelerine yönelik öngörüde bulunmadığı ya da ayrı bir tanımlama yapmadığı tespit edilmiştir. Yakın gelecekte branş hastaneleri modelinin yaygınlaşma olasılığı bulunmaktadır ve bu eğilimin planlamada dikkate alınması önerilmektedir. Bu çalışma kapsamında Mersin kenti özelinde bir inceleme yapılmış olup, bu konuda diğer kentlerde yapılacak çalışmalar sağlık politikalarının farklı etkilerinin ortaya çıkarılmasını sağlayacaktır. Kentsel planlamada hastane yer seçimine yönelik literatürün zenginleşmesi için hastanelerin ölçek, nitelik ve konumlarındaki değişimlerin kullanıcı sayısını, kullanıcıların mekânsal dağılımını, hizmet etki alanlarının değişimini nasıl etkilediğine yönelik daha detaylı araştırma yapılması önerilmektedir.

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 58: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

52

Kaynaklar Alonso, W. 1964. Location and Land Use: Toward a General Theory of Land

Rent, Cambridge, MA: Harvard University Press. Altaban, Ö. 2014. “Kamu Servislerinin Kentlerde Mekânsal Sunumu Üzerine Kuramsal-

Kavramsal Çerçeveler”. METU.JFA, 31(1):195-214. Altshuler, A., ve Luberoff, D. 2003. Mega-Projects: The Changing Politics of Urban Public

Investment. Washington, D.C.: Brookings Institution Press, Aykır, E. 2014. 2002-2012 Sağlık Politikaları ve Sağlıkta Dönüşüm. Yayınlanmamış Yüksek

Lisans Tezi, Beykent Üniversitesi. Berkman, G. 1994. Geography of Health and Location of Health Facilities. Ankara: ODTÜ

Mimarlık Fakültesi Yayınları. Christaller, W. 1966. Central Places in Southern Germany. Englewood Cliffs, N.J.: Prentice

Hall. DİE. 1990. Genel Nüfus Sayımı: İllere göre ilçe, bucak, belde ve köy nüfusları. Duncan, O. D. 1957. “Optimum Size of Cities, Cities and Society”, içinde Cities and Society,

(der.) Paul K. Halt ve Albert J. Reiss, 759-772, New York: Free Press. Elbek, O. ve Adaş, E. B. 2009. “Sağlıkta Dönüşüm: Eleştirel Bir Değerlendirme”, Türkiye

Psikiyatri Derneği Bülteni, 12(1): 33-43. Erdoğan, H. 2014. Türkiye’de Sağlık Politikaları ve Sağlıkta Dönüşüm Programı (2003-

2010). Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Beykent Üniversitesi. Ersoy, M. 2009. Kentsel Planlamada Arazi Kullanım Standartları. Ankara:TMMOB Şehir

Plancıları Odası. Gültekin, S. 2018. Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Hastane Mekânsallığına Yansımaları:

Mersin Örneği. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi. Hotelling, H. 1990. “Stability in Competition.” içinde The Collected Economics Articles of

Harold Hotelling , 50-63, New York: Springer. Isard, W. 1956. Location and Space-Economy: A General Theory Relating to Industrial

Location, Market Areas, Land Use, Trade, and Urban Structure. New York: MIT and Wiley.

Lösch, A. 1967. The Economics of Location. New York: John Wiley. Massam, B. 1975. Location and Space in Social Administration, London: Edward Arnold

Publishers. Mayhew, L. D. ve Leonardi, G. 1982. “Equity, Efficiency, and Accessibility in Urban and

Regional Health-Care Systems”. Environment and Planning A, 14(11): 1479-1507. Mohan, J. 2002. Planning, Markets and Hospitals. Psychology Press. Sağlık Bakanlığı. 2003. “Sağlıkta Dönüşüm.” 07.03.2019. https://dosyasb.saglik.gov.tr/

Eklenti/1438,donusumturk2zip.zip?0 Schultz, G. P. 1970. “The Logic of Health Care Facility Planning.” Socio-Economic Planning

Sciences, 4(3):383-393. Stigler, G. S. 1958. “The Economies Of Scale.” The Journal of Law and Economies, 1: 54-71. Teitz, M. B. 1968. “Toward a Theory of Urban Public Facility Location, of a Hospital”, Papers

in Regional Science, 21(1): 35-51. Temur, S. 2012. Türkiye’de Sağlık Politikası ve Ekonomik Sürdürülebilirlik. Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, Beykent Üniversitesi. TÜİK. 2017, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, Mersin Merkez İlçe Nüfusları. Yanmaz, M. 2010. Küreselleşme Sürecinde Türkiye’de Son Dönem Sağlık Politikaları.

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi.

“Türkiye’de Sağlık Sistemindeki Dönüşümlerin Mekânsal Etkileri: Mersin Kenti Örneği” Fikret Zorlu, Sade Gültekin

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 59: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

53

Spatial Impacts of Health System Transformation in Turkey: A Case Study in Mersin City

Sade GÜLTEKİN*, Fikret ZORLU**

* Architect , Mersin Provincial Directorate of Health

** Department of City and Regional Planning, Mersin University

Abstract

Planning studies need to foresee management model, properties and spatial require-ments of health services in order to decide on the location and scale of those facilities. Recently, Turkey adopted the Transformation Program of the Health System and this pol-icy resulted in both structural changes in health services and spatial criteria for urban planning. This study investigates the impacts of the transformation of health system on the spatial structure of health facilities in Mersin City, Turkey. The research is motivated around some questions about practical implications of the health reform and the new legislation in Turkey; how health facilities are restructured, hostipal formations, location criteria, spatial distibution of health facilities. In addition, this research investigates the distribution of health facilities in the city in relation with their types and scale, location changes in time, occupancy rates, accessibility and their relation to the surrounding ur-ban activities. Research findings reveal that increasing size of hospital capacity resulted in the relocation of hospitals from central place to peripheral parts of the city. Location changes for hospitals had influenced accessibility levels and user preferences. In the case study the spatial distribution and location changes of health facilities and their rela-tion to urban master plans are elaborated. The findings of this study conducted in Mersin City may contribute to further planning studies on identification of health facility location criteria, such as accessibility and scale. In addition positive and negative impacts of health facility location changes and new investments can be assessed through a set of criteria provided by this research. Keywords: Health Facilities, Urban Planning, Spatial Analysis.

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 35-53

ARTICLE | MAKALE

Submitted | Gönderim: 13.03.2019 Accepted | Kabul: 01.05.2019 Correspondance | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.21931

Page 60: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

54

Abstract Urban green areas are the physical features that provide important contributions to the city. The amount of green spaces and accessibility to green spaces are crucial for obtaining benefits from green spaces. The aim of this paper is to evaluate and compare the green space accessibility in two adjacent districts of İstanbul Beşiktaş and Şişli, both of which are located in the central business district (CBD) with different density characteristics. The paper starts with understanding the importance of green spaces and the standards that are used to determine the accessibility and sufficiency of green spaces. After that, sufficiency of green spaces according to Turkish legal standards was explored through calculating the area of green spaces per person at the neighborhood level in these two districts. Then, the accessibility of green space in Beşiktaş and Şişli was analyzed through mapping the service area of green spaces based on the walking distances that determined by the worldwide standards with network analysis. Geographical information system (GIS) is used to apply a network analysis of green space accessibility. Finally, these two districts were compared and evaluated with each other in terms of the accessibility results and the green space sufficiency. Keywords: Green Space, Accessibility, Network Analysis, Geographical Information System, İstanbul

Semahat Ceren SAY*, Esin ÇEVİK**

* Department of Urban and Regional Planning , İstanbul Technical University

* * Department of Urban and Regional Planning , İstanbul Technical University

EVALUATING URBAN GREEN SPACE ACCESSIBILITY: COMPARING BEŞİKTAŞ AND ŞİŞLİ DISTRICTS

Acknowledgements: This study was produced from the homework prepared in the master course called GIS in Urban Plan-ning (supervised by Prof. Dr. Fatih TERZİ) in Urban Planning Master Program at Istanbul Technical University. We would like to thank Prof. Dr. Fatih TERZİ for his con-tributions. Besides, we would like to thank Ahmet Halil AVCI for helping to improve the language of our article.

Submitted | Gönderim: 29.06.2019 Accepted | Kabul: 25.09.2019 Correspondence | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.98608

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 54-70

ARTICLE | MAKALE

Page 61: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

55

INTRODUCTION In this paper, the main objective is to measure and compare the green space accessibility in two different districts in İstanbul in order to evaluate the accessibility of people to the green space. In addition, the paper investigates the density effect on green space accessibility by choosing two districts with different population density in central area of Istanbul. The green space attributes to its broad meaning, however, in the case studies, it indicates the park and recreation areas while the graveyards, the woodlands, the forest areas, etc. are not included. In order to evaluate the green space accessibility of the districts, the distribution of population, the population density, the transportation and the land use pattern were taken into consideration as parameters that can have effect on it. This paper addresses three main research questions in relation to the objective as identified below:

How accessible are public parks and green spaces for people living in the chosen districts’ neighborhoods borders?

Which communities need increased access to public green spaces? Is density a factor affecting the accessibility of green space in districts?

In this paper, Şişli and Beşiktaş districts in the central area of Istanbul were chosen to compare the green space accessibility in . By investigating the literature about the international and Turkish standards of green space accessibility, sufficiency of and accessibility to green spaces were calculated with two-step analysis. In the first step, the sufficiency of green space based on the standards was explored through calculating green spaces area per person at the district level. Then, in the second step, green space accessibility in Beşiktaş and Şişli districts were analyzed through mapping service area of green spaces based on walking distances with network analysis.

LITERATURE REVIEW

Importance of Green Space One of the many benefits of green spaces is the ability to increase urban ecological environment (Liu et al., 2008). Besides that, it can encourage the sustainable development by its specific ecologic, social, economic and natural functions (Liu et al., 2008). Green spaces reduce the negative effects of urbanization (De Ridder et al., 2004) and provide serious benefits to urban environment by reducing the heat island effect, filtering the air, reducing the noise, and evacuating the rainwater (Bolund & Hunhammar, 1999; Liu, Li & Li, 2017). They have also significant contributions to urban social environment by increasing the quality of city life by preventing pollution, reducing the physical effects of urban heat, and preserving biodiversity (Kuta et al., 2014). Green spaces are places not just for recreation, entertainment and sport activities but also serve as a social participation and collaboration environment for its citizens (Abubakar & Aina, 2006). In addition, green spaces contribute to economy as they increase willingness of the real estate market; therefore, the value of the nearby properties increases (Nature England, 2010). Moreover, green spaces have a positive impact on the human health by increasing the air quality and decreasing the high heat concrete spaces temperature (So, 2016). Besides, they improve human health by providing open area for increasing the amount of physical activity (Coutts, Horner & Chapin, 2010; Gerçek & Güven, 2017). Consequently, as a result of positive impact of green spaces on physical and mental health, they

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 62: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

56

increase the quality of human life, and decrease the amount of mortality and morbidity (Bolund & Hunhammar, 1999; Abubakar & Aina, 2006; Maas et al., 2009; Coutts, Horner & Chapin, 2010; Gerçek & Güven, 2017). To conclude, in terms of urban planning, green spaces and parks provide ecological contributions to cities. They can protect urban populations’ health and needs in both residential areas and business areas. In residential areas, it is important to have accessible and approachable green space to enhance the quality of life (Gupta et al., 2016). On the other hand, in the Central Business District (CBD), where daytime population is intense in a city, the presence of green space has importance, especially to meet the need for open space for working people in their break time and business visits. A CBD is the region where economic functionality is at its highest level, and it has a lot of high-rise building stock (Wang & Zacharias, 2015). Therefore, green infrastructure plays a significant role in providing climate comfort by creating spaces among high-rise buildings. Green space and parks that create these gaps affect air temperature and air quality, in this way they can create shade and cooling areas by providing moderate temperatures in the CBD (Wolch et al., 2014).

Access to Green Space Looking at the people-oriented perspective, access refers to the mobility of individuals. Accordingly, accessibility is used when explaining how to reach a location. As stated by Geurs & Van Wee (2004), accessibility can be defined as allowing passengers to reach a region depending on land use and transportation. In this context, as well as the amount of green spaces, their accessibility is an important matter as it demonstrates the efficiency of the green spaces. The accessibility is defined by So (2016) as the walking distance between the access points of green spaces and the communities. Similarly, Nature England (2010) defines accessible green spaces as the places that have free entrance and have not any time limits aside from some parks that could be closed after night or could require parking fees for vehicles. These significant points target especially people who live within walking distance to the green spaces. In addition, they should be available for all people that could prove by conforming the Disability Discrimination Act requirements (Nature England, 2010). As emphasized by Kuta et al. (2014), green spaces benefits would not be valued if people could not access them. The level of accessibility could increase the amount of integration and social cohesion as more people could benefit from this service; hence, it increases the economic efficiency of these places and also help green spaces to meet up its value (Liu et al., 2008; Kuta et al., 2014). Also it is claimed that accessibility to green spaces has significant contributions to human health and decreases the amount of mortality (Coutts, Horner & Chapin, 2010). From authors’ points of view, accessibility is defined as having at least one existing green space or park within walking distance without meeting any barrier which blocks pedestrian passage for the people who live or work in a region.

Accessible Green Space Standards In the literature, there are various definitions of standards for assessing the provision of accessible green spaces. Accessible Natural Greenspace Standards (ANGSt) are the most common standards defined by the United Kingdom. As stated by Nature England (2010, 8) ANGSt is explained as “places where human control and activities are not intensive so that a feeling of naturalness is allowed

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 63: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

57

to predominate”. ANGSt has three principles; access improvement, naturalness and connectivity (Nature England, 2010). According to ANGSt standards (Table 1), there should be at least 2 ha accessible green space per 1,000 population which is divided into four categories (Nature England, 2010):

Nobody should live 300 m from the nearest green space at least 2 ha in size.

There should be at least one accessible 20 ha site within 2 km from dwelling area.

There should be one accessible 100 ha site within 5 km. There should be one accessible 500 ha site within 10 km.

Table 1. ANGSt Standards

Area of Green Space Distance

Under 2 ha 300 meter

2 ha - 20 ha 2 km

20 ha - 100 ha 5 km

100 ha - 500 ha 10 km

Besides ANGSt standards, the World Health Organization (WHO) also determines some standards indicating that there should be 9 square meters (sqm) green space per person and the green spaces should be 15 minutes of walking distance from residential areas (Pafi et al., 2016). On the other hand, in the United States, although each city has their own standards, a quarter mile that corresponds to 400 meter is defined as the distance that people eager to walk to achieve a park or a recreation area (So, 2016). In Table 2, the walking distances responses in time and mile are shown.

Miles Meters Time (Minutes)

0.25 400 5

0.5 800 10

0.75 1,200 15

1 1,600 20

25 1.25 2,000

30 1.5 2,400

Table 2. The correspondence of walking distance (Manchester City Council, 2017)

(1) Mekansal Planlar Yapım Yönet-meliği

(2) 3194 sayılı İmar Kanunu

However, the norms for the planning units given above do not have any determinants in the Turkish Planning System. Instead, The Regulation for Spatial Planning Production(1) defines the amount of green space standard per person, and these standards are applied in planning studies as a binder. By the effect of Construction Zoning Law 3194(2) and supporting regulations, 10 sqm per person is accepted as the minimum urban green space requirement in Turkey. However, in this paper, rather than making reference to planning studies, it is desired to make an evaluation in terms of spatial quality and the level of access. According to the Construction Zoning Law 3194, the settlement with a population of more than 5,000 is considered as primary school settlement unit; the settlement with a population of more than 15,000 is determined as neighborhood level; and, the settlement with a population of more than 45,000 is named as city

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 64: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

58

unit level. In respect to this, Table 3 is taken as reference based on the use of a norm connected to the planning units along with the field size per person. When the quantities listed below are sum up, 10 sqm per person green space legislation value is obtained.

Table 3. Green space stan-dards in Turkey (Yıldızcı cited in Aksoy, 2001)

Figure 1. CBD in İstanbul

Neighborhood Level (for 15,000 people)

City Unit Level (for 45,000 people)

Primary School Settlement Unit

(for 5,000 people) Units

4 sqm per person

(2 sqm park + 2 sqm sport area)

4,5 sqm per person

(3.5 sqm park + 1 sqm stadium) 1.5 sqm per person Amount

CASE STUDY İstanbul is one of the major cities in Turkey with a Central Business District (CBD), six sub-centers and two local centers (İstanbul Kalkınma Ajansı, 2014). The CBD, as well as being important commercial center of the city, is a region that symbolizes İstanbul in terms of urban character by representing the daytime population. As the population of the day is concentrated in this region, it is necessary to meet the need for green space during work breaks or on business visits. Hence, the green space distribution and accessibility become much more significant in the core point and lively areas like CBD’s. In this sense, study area context is determined as the central area of Istanbul that contains CBD in it (Figure 1).

The CBD is comprised of four districts as Beyoğlu, Beşiktaş, Kağıthane and Şişli of which Beşiktaş and Şişli were selected to compare and evaluate the green space accessibility. The selection was made based on urban population density, being adjacent districts and having similar urban characteristics. Figure 2 demonstrates the variation of urban population density among these four districts.

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 65: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

59

Since the paper aims to understand the effect of the density on the green space accessibility, the districts with different population density in the CBD area were also tried to choose as the case districts. In the process of determination of the two districts, the population density of the four districts in the CBD was calculated. Table 4 summarizes the area of district, population and population density in the CBD districts.

Table 4. Area, population and population density in CBD

Area of District (ha) Population (2016) Population Density

(people/ha) Study Areas

1,801 189,356 105 Beşiktaş

891 238,762 268 Beyoğlu

1,487 439,685 296 Kağıthane

1,071 272,803 255 Şişli

Figure 2. Population density of districts in CBD

The population density of Beyoğlu, Kağıthane and Şişli vary between 255 to 296 people/ha while Beşiktaş have a significantly low population density (105 people/ha) compared to the others. Therefore, to highlight the effect of population density, in addition to Beşiktaş, Şişli is selected due to its similar urban character with Beşiktaş. Beyoğlu and Kağıthane districts have intense slum settlements in the CBD and they can be considered as developing zone. On the other hand, Şişli has similar type of settlements with Beşiktaş. Consequently, by evaluating the population densities and taking into consideration the neighboring districts located in CBD with similar urban characteristics, Beşiktaş and Şişli districts were chosen as the study areas.

METHODOLOGY

Method of Assessment

The sufficiency of green space was evaluated in Beşiktaş and Şişli through calculating the green space distribution per person in case districts’ neighborhoods. Following that, the results were compared with the Turkish

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 66: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

60

standards. Then, to calculate sufficiency of parks, the demographic information of two districts was obtained from census data. Although sufficient amount of green space is important , it is not a direct indication that this area is accessible to everyone in the community due to the inhomogeneous distribution of green spaces. For this reason, accessibility is examined by using Geographical Information System (GIS), as it is the most convenient system for representing the accessible zones graphically on a map (Handley et al., 2003). To measure the accessibility, there are several methods; drawing buffers around the park boundaries, measuring distance to a site from access points, and network analysis which calculates the distance along the main access routes regarding the real speed and type of the roads (Handley et al., 2003; So, 2016). In this paper, network analysis was chosen to calculate the green space accessibility, as it provides the most realistic results especially in a local level as also mentioned by Handley et al. (2003) and So (2016). So (2016) expresses that the usage of the actual road to public park or green space by inhabitants is much more possible and accurate than using a buffer circle to access the nearest green space. Figure 3 summarizes the flow of the methodology that is used in this paper.

Figure 3. Flow of the method-ology

Sufficiency of Green Space The sufficiency of the green space of these two districts is evaluated by calculating the green space distribution of the neighborhood units per person. The sufficiency of the green space amount is identified through the Turkish standards as mentioned in the previous section (see Table 3). As stated in the Turkish standards, there should be 4 sqm green space per person in the neighborhood units; 2 sqm park and 2 sqm sport areas. Within the scope of this study, only parks were taken into consideration, as these areas are active and always accessible for dwellers.

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 67: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

61

GIS and Network Analysis GIS allows carrying out analysis of spatial data available with its dynamic set of tools. For example, network analysis tool helps to answer a series of questions about linear networks such as roads, railways, facilities and utilities (Comber et al., 2008). Common applications of network analysis can be listed as route planning or finding, identifying the nearest facility depending on distance and time, and identifying the service areas (i.e. detecting parks within 500 meters) (ArcGIS Network Analyst, 2019). In general, service areas method helps to indicate the degree of accessibility to green space in urban areas. It is based on the idea of reaching a location from another one within accurate walking distances, walking durations or travel times (ArcGIS Network Analyst, 2019). After the creation of the service area in a region, it is possible to identify the population who use the service or determine the regions where the service is unavailable (Birkin et al., 1999). There are a number of studies which analyze the green space in terms of the location, the distribution and the accessibility to parks by using GIS and network analysis. Ahn and friends (1991) study the accessibility between open spaces which consist of parks, green space, green belts and wetlands such as lakes, and settlements in Seoul. Jim and Chen (2003) use GIS to study the interconnection, the development and the enhancement of existing green space in Nanjing. Zhang and Wang (2006) suggest a GIS-based network analyses to study the accessibility of recommended green space enhancement in Xiamen Island. Comber and friends (2008) analyze and compare the accessibility of different ethnic and religious groups to green space in Leicester. They use network analysis with benchmark standards of UK. Gerçek and Güven (2017) map inadequate and low accessibility areas in terms of green space in İzmit city with using network analysis in geographical information systems. In brief, the method was used by a series scholars as a method to analyze accessibility of green spaces. In this paper, network analysis was chosen as the method to calculate the green space accessibility by considering that network analysis obtains the most realistic results through using real distances and places. The network data which is mostly generated from linear features, i.e. roads, footpaths, was used to measure the distance between points and nodes in the network analyses (Comber et al., 2008). In this paper, the network data set was created by utilizing the data from Istanbul Metropolitan Municipality. The data set contains following information:

Municipal park boundaries Neighborhoods boundaries Street and road networks Demographic data of neighborhoods Basemap Imagery

In the implementation of accessibility determination process, network analysis needs to digitize the parks access points. The access points of the parks were identified by using the ArcMap World Imagery Basemap. The access points are the intersections of the park roads and main road points. In this study, only the park and recreation areas were considered as green space, because these areas are the most accessible and active green spaces. Different from ANGSt, the cemeteries, the woodlands, the forest areas were not included to analysis due to having limited access and being inactive. After digitizing, 174 and 42 park access points were identified in Beşiktaş and Şişli districts, respectively (Figure 4).

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 68: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

62

After digitizing the spatial data, the network analysis was conducted. The road data that includes all streets and pedestrian paths processed to create a network data set. After that, park service area polygons were created by loading the park access points to facilities category in Network Analyst Tool which were created by taking into consideration the world standards, especially ANGSt standards (see Table 1 and Table 2). Regarding the standards for the park and recreation areas that is smaller than 2 ha, the first degree accessible green space boundary was identified as 400 meters. In this context, the first degree corresponds to 5 minutes walk from the park units to the settlements as also defined in ANGSt and US standards. For the parks smaller than 2 ha, 800 meters was identified as the second degree accessible green space boundary that people can reach in 10 minutes to the park units is seen suitable in the world standards defined by WHO (15 minute walking distance in total). Regarding the standards for the park and recreation areas that is greater than 2 ha, as their impact scope is much more higher than the small-scale parks, the first degree accessible green space boundary is identified as 800 meters that means 10 minutes walking distance from the residential units. With respect to ANGSt standards, for the parks between 2 ha and 20 ha, walking distance is identified as 2,000 meters (2 km). Therefore, 2 km accessible distance is specified as the second degree accessible green space boundary for parks greater than 2 ha (Table 5).

Figure 4. Sample of digitizing park access points (İBB Abide-i Hürriyet Park in Şişli on the left and Yahya Kemal Park in Beşiktaş on the right)

Accessibility Degree Parks less than 2 ha Parks larger than 2 ha

First Degree Accessible

400 m (5 min. walking distance)

800 m (10 min. walking distance)

Second Degree Accessible

800 m (10 min. walking distance)

2 km (25 min. walking distance)

Table 5. Identified network analysis standards

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 69: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

63

FINDINGS AND DISCUSSION According to sufficiency of green space analysis, the data of Beşiktaş and Şişli Districts were mapped in Figure 5. The sufficiency of green space in a neighborhood was determined as minimum 2 sqm per person. For this reason, in this study, neighborhood which has green space between 0 and 2 sqm per person was identified as insufficient; neighborhood which has green space between 2 and 5 sqm per person was determined as sufficient; and neighborhood which has green space higher than 5 sqm per person was identified as highly sufficient in terms of green space (Figure 5). Examining the green space distribution of these two districts per person in neighborhood scale reveals that the sufficient amount of green space occurred at nine neighborhoods in Beşiktaş, which are Akat, Bebek, Cihannuma, Dikilitaş, Kuruçeşme, Kültür, Levent, Vişnezade, Yıldız neighborhoods, as these are the neighborhoods that have green space per person higher than 2 sqm. On the other hand, only three neighborhoods have a sufficient amount of green space per person in Şişli, which are Merkez, Halil Rıfat Paşa and Harbiye neighborhoods. In Şişli, there are 18 out of 25 neighborhood units that have not got any green space area, which equals to almost 70% of the neighborhoods. However, in Beşiktaş, the green space per person is distributed more properly. The amount of districts with no green space is 6 out of 23 neighborhoods, which is much more less than Şişli. Moreover, having 8.28 sqm green space per person, the sufficiency of the total green space in Beşiktaş is significantly higher than Şişli, and this amount is also higher than the city unit standards, which is 3.5 sqm per person for parks. On the other hand, Şişli, having 0.75 sqm of green space per person, is resulted below the standards.

Figure 5. Green space distri-bution (per person) in Beşik-taş and Şişli

According to accessibility of green space analysis, the data of Beşiktaş and Şişli Districts were mapped through network analysis as demonstrated in Figure 6. Although Şişli has not a sufficient green space in its neighborhoods, according to accessibility analyses, 82.8% of its territories has an access to green space. On the other hand, although Beşiktaş has a much higher green space sufficiency than Şişli, there is no notable difference among the accessibility to green space in these two districts.

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 70: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

64

Table 6 tabulates the comparison of accessibility to parks in Beşiktaş and Şişli. In Beşiktaş, 55.8% of the area is accessible to green space in first degree (400 meter for parks less than 2 ha, 800 meter for parks larger than 2 ha); whereas in Şişli, 36% of the area is accessible to green space in first degree.

In this paper, besides sufficiency, the accessibility of green space in Beşiktaş and Şişli examined because the amount of green space per person in neighborhoods is not the only parameter. Although a district has a sufficient green space, it does not mean that all people in the district can access to green space. For instance in Beşiktaş, although Bebek neighborhood has a sufficient amount of green space per person (2.5 sqm), accessibility to green space has not been provided in all of the neighborhood borders, and it is mostly accessible in 2 km. On the other hand, for example, the amount of green space per person in Gayrettepe neighborhood (0.31 sqm) is lower than Bebek; however, the network analysis indicates that it is more accessible than Bebek (see Figure 6). Therefore, it is possible to conclude that even though a neighborhood does not have sufficient green space in its border, it could access to green space if it is in influence area of a large-scale park in the adjacent neighborhoods. In Beşiktaş, there are 6 neighborhoods (Balmumcu, Etiler, Levazım, Mecidiye, Muradiye and Ulus) that have no green space within their boundaries. However, they are mostly accessible to the green space at least in 2 km, since they are in the boundaries of green space in the adjacent neighborhoods, except most parts of Levazım neighborhood. On the other hand, in Şişli, there are 18 neighborhood units (Ondokuz Mayıs, Bozkurt, Cumhuriyet, Duatepe, Ergenekon, Eskişehir, Feriköy, Gülbahar, Halaskargazi, Halide Edip Adıvar, İnönü, İzzet Paşa, Kaptan Paşa, Kuştepe, Meşrutiyet, Paşa, Teşvikiye and Yayla) that have not any park and recreation area within their boundaries. However, all the neighborhood units has the accessibility to green space at least in 2 km, except the general parts of Paşa and Yayla neighborhoods (Figure 6). In addition, in this paper, the effect of density on the amount and accessibility of green space was identified for district and neighborhood level. Beşiktaş is a less dense district then Şişli. As a result, the sufficiency of green space amount per person is much higher than Şişli. So, it could be said that in dense communities the amount of green space could generally be in low level and could affect the green space sufficiency of the districts. Also the effect of the density to accessibility is identified by evaluating the accessibility of high density neighborhoods in network analysis (Figure 6). In Şişli, neighborhoods with highest density generally reach the green space in 2,000 meters under the effect of the large-scale parks, except the north districts of Şişli. However in Beşiktaş, the densest districts can reach green space generally in 800 meter by the effects of the large-scale parks. So, it could be claimed that density especially in neighborhood level does not show the accessibility level in neighborhoods, but it affects the total amount of accessibility to green space of the districts.

Districts

Accessibility to Parks (less than 2 ha)

Accessibility to Parks (larger than 2 ha)

Total Accessibility

400 m distance

800m distance

800 m distance

2,000 m distance

Accessible Places

No Access

Beşiktaş (1,800 ha)

21.9 % (394.9 ha)

47.7 % (859.6 ha)

33.9 % (610.5 ha)

78.5 % (1414.8 ha)

84.2 % (1516.2 ha)

15.8 % (284.8 ha)

Şişli (1,070 ha)

18.6 % (198.7 ha)

53.7 % (575.4 ha)

17.4 % (185.8 ha)

68.1 % (729.1 ha)

82.8 % (887.6 ha)

17.2 % (183.4 ha)

Table 6. Comparison of ac-cessibility to parks between Beşiktaş and Şişli

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 71: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

65

After obtaining information about sufficiency and accessibility of green space to make an evaluation, based on the merge of districts that have sufficient amount of green space per person and the accessible areas, an evolution chart generated to show the most sufficient and accessible areas in these two districts (Figure 7).

Figure 6. Green space acces-sibility by network analysis in Beşiktaş and Şişli

Figure 7. Evaluation of acces-sible areas in Beşiktaş and Şişli

Firstly, the sufficient neighborhoods in terms of green space were identified. In Beşiktaş there are 9 neighborhoods that have sufficient amount of green space. In Şişli, Halil Rıfat Paşa, Harbiye and Merkez districts are the districts that have sufficient amount of green space (higher than 2 sqm green space per person). After that the degrees of accessibilities in these sufficient neighborhoods

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 72: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

66

identified as seen in Table 6. In Şişli, the total amount of first degree accessible and sufficient areas are calculated as 13.2%, however in Beşiktaş it is calculated as 25% (Table 7).

Table 7. Evaluation of acces-sible neighborhoods

Evaluation Criteria First Degree Accessible Second Degree Accessible Third Degree Accessible

Neighborhoods have enough parks (According to Turkish

Standards)

400 m for parks < 2 ha, 800 m for parks > 2 ha

800 m for parks < 2 ha 2,000 m for parks > 2 ha

Akat 44 % (66.5 ha) 21.4 % (32.3 ha) 34.6 % (52.2 ha)

Bebek 15.1 % (18.3 ha) 16.1 % (19.5 ha) 46.7 % (56.5 ha)

Cihannüma 100 % (28 ha) - -

Dikilitaş 89 % (56.9 ha) 11 % (6.9 ha) -

Kuruçeşme 60.3 % (54.8 ha) 2.8 % (2.6 ha) 36.9 % (33.6 ha)

Kültür 83 % (59.8 ha) 2.1 % (1.5 ha) 11.9 % (8.60 ha)

Levent 40.4 % (42.8 ha) 56.2 % (59.6 ha) 2.6 % (2.8 ha)

Vişnezade 64.1 % (42.3 ha) 7.7 % (5.1 ha) 7.6 % (5 ha)

Yıldız 73 % (81.8 ha) - 16.5 % (18.5 ha)

Total (in Beşiktaş District)

%25 ( 451.2 ha) %7.1 ( 127.5 ha) %9.8 ( 177.2 ha)

Halil Rıfat Paşa 43.02 % (18.50 ha) 50.3 % (21.63 ha) -

Harbiye 74.03 % (57 ha) - 25.97 % (20 ha)

Merkez 58.5 % (66.10 ha) 16.1 % (18.15 ha) 25.4 % (28.70 ha)

Total (in Şişli District)

13.2 % (141.6 ha) 3.7 % (39.78 ha) 4.5 % (48.7 ha)

Afterwards, the reasons why these neighborhoods do not have accessibility to green space were questioned, and the barriers that affect the neighborhoods’ accessibility to green space were analyzed. Although some neighborhoods have lower densities, some factors cause these neighborhoods to have less amount of green space and less accessible. Examining the neighborhoods both Beşiktaş and Şişli reveals the factors mostly act as barriers that prevent the neighborhoods’ accessibility to green space:

Private property areas (gated communities) Main roads Limited access areas (universities, commercial complexes, cemeteries

etc.) In these two districts’ borders, main barriers that prevent to access parks are identified as cemeteries, museums, university areas, military space, private property areas like residence and office areas, limited access areas like commercial complexes and areas that people must pay money to enter it. For instance, Bogazici University Campus, the shopping mall and residence structure which is called as Zorlu, Dolmabahçe Palace in Beşiktaş district cause interruption of pedestrian access to green space. On the other hand, shopping mall structure which is called as Cevahir AVM and Profilo AVM, Okmeydanı SSK Hospital, office areas which cover almost the neighborhood border and cemetery walls limits the pedestrian access to the parks in Şişli district.

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 73: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

67

According to analysis results, there are no conditions restricting access to the green space in sixteen neighborhoods (Abbasağa, Akat, Arnavutköy, Cihannüma, Dikilitaş, Etiler, Gayrettepe, Kuruçeşme, Kültür, Levent, Muradiye, Nisbetiye, Ortaköy, Sinanpaşa, Türkali and Ulus) located in Beşiktaş region. On the other hand, six neighborhoods have restrictions to access to the green space. These neighborhoods are Balmumcu (due to the gated communities with their own gardens), Bebek (due to the museum that people must pay to enter it and restricted area as Bogazici University), Konaklar (due to the gated communities with their own gardens, Bosphorus Bridge and military space), Levazım (due to the shopping mall and residence structure which is called as Zorlu and gated communities with their own gardens), Vişnezade (due to Dolmabahçe Palace that people must pay to enter it) and Yıldız (due to private properties). According to the results of the analysis of Şişli region, there are no conditions restricting access to the green space in ten neighborhoods (Bozkurt, Ergenekon, Halaskargazi, Halil Rıfat Paşa, Harbiye, Kuştepe, Mahmut Şevket Paşa, Mecidiyeköy, Meşrutiyet and Teşvikiye). On the other hand, fifteen neighborhoods have restrictions to access to the green space. These neighborhoods are Ondokuz Mayıs (due to the shopping mall structure which is called as Cevahir AVM), Cumhuriyet (due to Dolmabahçe-Bomonti Tunnel which blocks pedestrian passage), Duatepe (due to the lack of green space), Esentepe (due to Zincirlikuyu cemetery walls), Eskişehir (due to the lack of green space), Feriköy (due to the lack of green space), Fulya (due to the shopping mall and residence structure which is called as Torun Center), Gülbahar (due to the shopping mall structure which is called Profilo AVM), Halide Edip Adıvar (due to the lack of green space), İnönü (due to the lack of green space), İzzet Paşa (due to the lack of green space), Kaptanpaşa (due to Okmeydanı SSK Hospital and office areas which cover almost the neighborhood border), Merkez (due to the Italian Jewish Cemetery walls which blocks pedestrian passage), Paşa (due to the cemetery walls) and Yayla (due to the lack of green space).

EVALUATION AND CONCLUSION The main aim of this paper was to find and compare the green space accessibility of pedestrians, and to understand the effect of density on green space accessibility in two different districts in İstanbul. To be able to detect it, three research questions were tried to be answered:

How accessible public parks and green space are for people living in the chosen district’s neighborhoods borders?

Which communities need increased access to public green space? Is density a factor for the accessibility of green space in districts?

Some notable results were obtained in this paper. Comparing the sufficiency of green space in Beşiktaş and Şişli districts, it is determined that the green area is 0.75 sqm per person in Şişli, while green area per person is 8.28 sqm in Beşiktaş. This indicates that Beşiktaş has a sufficient amount of green space, and it is significantly higher than Turkey standards (2 sqm per person), whilst green space per person in Şişli is under the standards. On the other hand, 15.8% of Beşiktaş and 17.2% of Şişli could not access to any green space. It means that although the amount of green space differs from each other, the accessibility to green space in each district has not shown extreme difference from each other. This situation shows that low level of accessibility to a green space not only derived from the lack of green space, but also from the blocking of access to green space. It was also identified that even though road is an important data to evaluate accessibility, cemetery walls, museums, university areas, military

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 74: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

68

space and private properties could prevent pedestrian crossings. So, it was recognized that having sufficient green space in a district does not mean that all people in the district could have access to green space. On the other hand, it was also identified that although a neighborhood does not have sufficient green space in its border, it could access to green space if it is in influence area of a large-scale park in the adjacent neighborhoods. According to analysis results, in sixteen neighborhoods in Beşiktaş district and in ten neighborhoods in Şişli district, there are no conditions restricting access to the green space. On the other hand, there are six neighborhoods in Beşiktaş district (Balmumcu, Bebek, Konaklar, Levazım, Vişnezade and Yıldız) and fifteen neighborhoods in Şişli district (Ondokuz Mayıs, Cumhuriyet, Duatepe, Esentepe, Eskişehir, Feriköy, Fulya, Gülbahar, Halide Edip, İnönü, İzzet Paşa, Kaptanpaşa, Merkez, Paşa and Yayla) need increased access to public green space. In Şişli, the total amount of first degree accessible and sufficient areas are calculated as 13.2%, however in Beşiktaş it is calculated as 25%. In addition, the paper provided some inferences about the effect of density on the accessibility by evaluating two districts with different densities . Based on the findings of the study, it could be argued that density, especially in neighborhood level, does not indicate the accessibility level in neighborhoods, but it affects the total amount of accessibility to green space of the districts. While conducting the analysis, there were limitations that might affect the results. There was a problem in terms of finding the current data. In the data evaluation phase, the boundary data in 2010 and the green space data in 2015 were evaluated. Therefore, the results may not reflect the current status. In addition, the methodology was mainly based on the road network in the ArcMap software, and all calculations were made automatically. Therefore, errors may have been caused by dataset. To conclude, the paper was conducted only within the boundaries of two districts in the Central Business District of Istanbul. The neighborhoods which are sufficient and accessible in terms of green space were identified. As further studies, proposals for new green space in the neighborhoods where lack of access to green space could be developed. Besides, by using the methodology of this study, accessibility to green space can be evaluated for other districts of Istanbul or other cities.

References Abubakar, I. and A. Aina. 2006. “GIS and Space Syntax: An analysis of accessibility to

urban green areas in Doha district of Dammam metropolitan area: Saudi Arabia.” In Proceedings of Map Middle East Conference, 1-8.

Ahn, T.M., H.S. Choi, I.H. Kim, and H.J. Cho. 1991. “A study on the method of measuring accessibility to urban open spaces.” J. Korean Instit. Landscape Architect, 18 (4), 17–28.

Aksoy, Y. 2001. İstanbul kenti yeşil alan durumunun irdelenmesi.” Doctoral dissertation, İstanbul Technical University.

ArcGIS Network Analyst. 2019. “Features.” Accessed on 30.04.2019. https://www.esri.com/en-us/arcgis/products/arcgis-network-analyst/features

Birkin, M., G. P. Clarke and M. Clarke. 1999. GIS for business and service planning. Geographical Information Systems: Principles Techniques Management and Applications. Wiley.

Bolund, P., and S. Hunhammar. 1999. “Ecosystem services in urban areas.” Ecological Economics, 29(2), 293-301.

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 75: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

69

Comber, A., C. Brunsdon, and E. Green. 2008. “Using a GIS-based network analysis to determine urban greenspace accessibility for different ethnic and religious groups.” Landscape and Urban Planning, 86(1), 103-114.

Coutts, C., M. Horner and T. Chapin. 2010. “Using geographical information system to model the effects of green space accessibility on mortality in Florida.” Geocarto International, 25(6), 471-484.

De Ridder, K., V. Adamec, A. Bañuelos, M. Bruse, M. Bürger, O. Damsgaard and A. Thierry. 2004. “An integrated methodology to assess the benefits of urban green space.” Science of the Total Environment, 334, 489-497.

Gerçek, D., and I. T. Guven. 2017. “Evaluating the sufficiency, accessibility and integrity of green spaces in urban environments.” Journal of Engineering Sciences and Design, 5(2), 393-397.

Geurs, K. T. and B. Van Wee. 2004. “Accessibility evaluation of land-use and transport strategies: review and research directions.” Journal of Transport Geography, 12(2), 127-140.

Gupta, K., A. Roy, K. Luthra, and S. Maithani, 2016. “GIS based analysis for assessing the accessibility at hierarchical levels of urban green spaces.” Urban Forestry & Urban Greening, 18, 198-211.

Handley, J., S. Pauleit, P. Slinn, S. Lindley, M. Baker, A. Barber, and C. Jones, 2003. “Providing accessible natural green space in towns and cities: a practical guide to assessing the resource and implementing local standards for provision.” Countryside Council for Wales. Accessed on 30.04.2019. https://publications.naturalengland.org.uk/file/78003

İstanbul Kalkınma Ajansı. 2014. 2014-2023 İstanbul Bölge Planı. Jim, C. Y. and S. S. Chen. 2003. “Comprehensive greenspace planning based on landscape

ecology principles in compact Nanjing city, China.” Landscape Urban Plan, 65, 95–116.

Kuta, A. A., J. O. Odumosu, O. G. Ajayi, N. Zitta, H. A. Samail-Ija, and E. A. Adesina. 2014. “Using a GIS-based network analysis to determine urban greenspace accessibility for different socio-economic groups, specifically related to deprivation in Leicester, UK.” Civil and Environmental Research, 6(9), 12-20.

Liu, Y., J. Li, and S. Li. 2017. “An Evaluation on Urban Green Space System Planning Based on Thermal Environmental Impact.” Current Urban Studies, 5(01), 68.

Liu, Z., F. Mao, W. Zhou, Q. Li, J. Huang, and X. Zhu. 2008. “Accessibility assessment of urban green space: A quantitative perspective.” In Proceedings of International Geoscience and Remote Sensing Symposium, Vol. 2, II-1314.

Maas, J., R. A. Verheij, S. de Vries, P. Spreeuwenberg, F. G. Schellevis, and P. P. Groenewegen. 2009. “Morbidity is related to a green living environment.” Journal of Epidemiology & Community Health, 63(12), 967-973.

Manchester City Council. 2017. “Manchester City Council – Setting Accessibility Standards Natural and Semi Natural Open Space.” Accessed on 30.04.2019. http://www.manchester.gov.uk/download/downloads/id/12080/city_wide_open_spaces_sport_and_recreation_study_-_appendix_h_accessibility_standards.pdf

Nature England. 2010. “Nature Nearby: Accessible Green Space Guidance.” Accessed on 30.04.2019. http://www.ukmaburbanforum.co.uk/docunents/other/nature_nearby.pdf

Pafi, M., A. Siragusa, S. Ferri, and M. Halkia. 2016. “Measuring the Accessibility of Urban Green Areas.” JRC Technical Reports. Accessed on 30.04.2019. http://publications.jrc.ec.europa.eu/repository/bitstream/JRC102525/190916_siragusa_%20jrc_techrep_accessibility_online.pdf

So, S. W. 2016. “Urban Green Space Accessibility and Environmental Justice: A GIS-Based Analysis in the City of Phoenix, Arizona.” Doctoral dissertation, University of Southern California.

Wang, Y. and J. Zacharias. 2015. “Landscape modification for ambient environmental improvement in central business districts - a case from Beijing.” Urban Forestry & Urban Greening, 14(1), 8-18.

Wolch, J. R., J. Byrne, and J. P. Newell. 2014. “Urban green space, public health, and environmental justice: The challenge of making cities ‘just green enough’.” Landscape and Urban Planning, 125, 234-244.

Zhang, L. and H. Wang. 2006. “Planning an ecological network of Xiamen Island (China) using landscape metrics and network analysis.” Landscape Urban Plan, 78, 449–456.

“Evaluating Urban Green Space Accessibility: Comparing Beşiktaş and Şişli Districts” Semahat Ceren Say, Esin Çevik

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 76: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

70

Kentsel Yeşil Alanlara Erişimin Değerlendirilmesi: Beşiktaş ve Şişli İlçelerinin Karşılaştırılması

Semahat Ceren SAY *, Esin ÇEVİK **

* Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı , İstanbul Teknik Üniversitesi

* * Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı , İstanbul Teknik Üniversitesi

Özet

Kentsel yeşil alanların şehirlere önemli katkıları vardır. Yeşil alan miktarı ve yeşil alanla-ra olan erişim bu alanlardan fayda sağlanması noktasında oldukça önemlidir. Yapılan bu çalışma İstanbul’un Merkezi İş Alanı (MİA) bölgesinde yer alan; fakat farklı nüfus yoğunlu-ğuna sahip birbirine komşu iki ilçe olan Beşiktaş ve Şişli İlçelerindeki yeşil alan erişilebi-lirliğini değerlendirmeyi ve karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Çalışmada ilk olarak yeşil alanların öneminden ve yeşil alanların yeterliliği ve erişilebilirliğini belirlemek için kulla-nılan standartlardan bahsedilmiştir. Daha sonra, Türkiye standartlarına göre belirlenen yeşil alan yeterlilik düzeyi her iki ilçenin mahalleleri bazında kişi başına düşen yeşil alan miktarı ölçülerek incelenmiştir. Ardından, her iki ilçedeki yeşil alan erişilebilirliği, dünya standartları temel alınarak belirlenen yürüme mesafelerine göre, network (ağ) analizi yapılarak oluşturulan yeşil alan hizmet alanları üzerinden tespit edilmiştir. Çalışmada network analizini uygulama noktasında Coğrafi Bilgi Sistemlerinden (CBS) yararlanılmış-tır. Sonuç olarak yapılan bu çalışmada çıkan sonuçlara göre her iki ilçedeki yeşil alan ye-terliliği ve erişilebilirliği karşılaştırılmış ve değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yeşil Alanlar, Erişilebilirlik, Network (Ağ) Analizi, Coğrafi Bilgi Sistem-leri, İstanbul

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 54-70

ARTICLE | MAKALE

Submitted | Gönderim: 29.06.2019 Accepted | Kabul: 25.09.2019 Correspondence | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.98608

Page 77: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

71

Özet

Bu çalışma Tarsus geleneksel konut dokusu içinde Cumhuriyet Dönemi’nde inşa edilmiş olan iki konut yapısının mekânsal ve işlevsel biçimlenmelerinin aynı yerdeki geleneksel konut yapıları ile karşılaştırılmasını içermektedir. Tarsus tarihi konut dokusu içinde 1950'li yıllarda inşa edilmiş olan iki yapının plan şemaları geleneksel konut yapılar ile benzerlikler taşımaktadır. Bu çerçevede incelenen iki örnek yapı Tarsus özelinde konut yapılarının zaman içinde mekânsal ve işlevsel örgütlenmesinin değişim ve gelişimini değerlendirme imkânı sunmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde, Cumhuriyet öncesi ve sonrası Türkiye'de görülen konut yaklaşımları anlatılmaktadır; ikinci bölümde örnek iki yapı incelenmektedir. İkinci bölümde, ayrıca, incelenen iki yapı ile aynı bölgede inşa edilmiş Osmanlı Dönemi’ne ait geleneksel konut yapıları arasında, mekânsal ve işlevsel örgütlenme ile strüktür ve malzeme kullanımı konularındaki benzerlik ve farklılıklar sunulmaktadır. Son bölümde, incelenen iki yapı, Tarsus yerelinde konut gelişim tarihi ve yerel mimarlık konuları kapsamında irdelenmektedir. Bu yapılar, Osmanlı Dönemi’nin sosyo-kültürel yapısına bağlı olarak tasarlanan geleneksel konut yapılarından, Cumhuriyet Döneminde gelişen mimari yaklaşımlar ve yaşam biçimine paralel olarak apartmanlaşan konut yapılarına evrimin örnekleri olarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Tarsus, Yerel Mimarlık, Konut, Cumhuriyet Dönemi

Meltem UÇAR

Mimarlık Bölümü, Mersin Üniversitesi

TARSUS'TA GELENEKSEL KONUTTAN CUMHURİYET DÖNEMİ KONUTUNA: İKİ ÖRNEK YAPI ÖZELİNDE KONUT

MİMARİSİNİN DÖNÜŞÜMÜ (1)

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 71-84

ARTICLE | MAKALE

Submitted | Gönderim: 04.10.2019 Accepted | Kabul: 19.11.2019 Correspondence | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.69188

(1) Bu makale 7th International Seminar on Vernacular Settlements-2014 Re-assessing Vernacular Architecture: Theories and Practices konulu sempoz-yumda yazar tarafından sunulan ve bildiri kitabında yayımlanan “Evaluation of the Continuity of Vernacular Architecture through Two Dwellings Built in 1950’s Tarsus” başlıklı bildirinin gelişti-rilmiş halidir.

Page 78: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

72

GİRİŞ Mimari ürüne değer katan niteliklerden biri yere özgü olmaktır; toplumun kültürünü oluşturan sosyal, ekonomik, teknolojik biçimlenmeleri yansıtmasıdır. Arbodele'nin 19. yüzyılın başından beri üzerinde teorik çalışmalar bulunduğunu belirttiği (Arbodela, 2006) yerel mimarlık kavramı için kabul görmüş tanımlamalar bulunmaktadır. Mimarsız mimarlık yerel mimarlık için geçerli görülen tanımlamalardan biridir. Yerel mimarlık, kullanıcılar için değil kullanıcılar tarafından yapılmış, toplumun mimarlığı olarak tanımlanmaktadır (Oliver, 2007, 14). Geleneksel yapılar kullanıcıların mimarlığı olarak değerlendirilmektedir. Yerel mimarlığı tanımlayan farklı yaklaşımlar da bulunmaktadır. Upton yerel mimariyi geleneksel uygulamalar olarak görmekte ve mimarlık tarihi araştırmalarının bir parçası olarak tanımlamaktadır (aktaran, Khalaf, 2012). Bu iki görüşü birleştiren Arbodela, yerel mimariyi mimarların etkisi olmadan yapı ustalarının ürettiği yapılarla uğraşan bir mimarlık kuram alanı olarak tanımlamaktadır (Arbodela, 2006). Rapoport ise geleneksel konutun dikkate alınması gereken niteliğini kullanıcılar tarafından mimarsız olarak yaratılması değil de nesiller boyu birçok kişinin işbirliğiyle ortaya çıkmış genelde kabul görmüş kurallara göre biçimlenmesi olarak tanımlamaktadır (Rapoport,1969, 6). Osmanlı Dönemi’nde de konut, yukarıda belirtilen tanımlara uygun olarak, kullanıcısının talepleriyle yapı ustalarının ürettiği bir yapıdır. Tamamen yerel yaşam kültürü ve sosyal yapılanmanın biçimlendirdiği işlevsel şema ve mekân biçimlenmesi ile dışarıdan bir dayatma olmadan oluşan geleneksel konutlar toplumun ortak kabulünün ürünüdür. Bu konutlarda yenilikçi tasarımlara genelde rastlanmaz. Ev sahibinin kişiselliği ve farklılıkları konuta yansımaz (Kuban, 2018, 2). Yerel konutların biçimlenmesinde var olan yerel yapı malzemeleri ve yüzlerce yıllık yapı inşa deneyiminin sonucu olan yapım teknolojisi etkili olmuştur. Genel olarak, Osmanlı Dönemi konut yapıları çevreye uygun; çevredeki yapı malzemelerini kullanan; kullanıcıların yapı ustaları ile birlikte ürettiği; sosyo-ekonomik yapıya bağlı olarak kalabalık ailelerin birlikte yaşamasına imkân veren; sadece barınma değil üretim işlevlerini içeren mekânlara da sahip; mahremiyeti temel ihtiyaçlardan biri olarak değerlendiren yapılardır. Yıllarca süren yapı deneyimlerinin sonucunda toplumun uzlaştığı ortak sonuçların biçimlendirdiği geleneksel konutlar benzer plan şemalarının ve yapım tekniklerinin tekrarından oluşmaktadır. Bu bağlamda çoğunlukla kullanıcıların ve ustaların küçük farklılıklarla kullandığı ev tipolojilerinin uygulandığı söylenebilir (Kuban, 2018, 2). Osmanlı'nın kedine özgü ürettiği sofalı plan şemasına sahip geleneksel konut yapıları 15. ve 16. yüzyıldan itibaren uygulandıkları coğrafyada diğer konut tiplerinin yerine geçmiş ve 17. ve 18. yüzyılda en yaygın kullanımına ulaşmıştır (Eldem, 1968, 11). Eldem, geleneksel konut şemalarındaki benzerliği sofaya göre sınıflandırarak konutları dört temel gruba ayırmaktadır; sofasız, dış sofalı, iç sofalı ve orta sofalı (Resim 1) (Eldem 1968, 24). Tarsus'ta bulunan Osmanlı Dönemi’ne ait geleneksel konut yapıları sofalı plan şemasına sahiptir. Sofalı plan şemasına sahip yapıların inşasının sonlanması ile ilgili kesin bir tarih verilememekle birlikte 19. yüzyıl ortalarından itibaren bu tip konut yapılarının yerini "batılı" tarzda yapılmış konutlara bırakmaya başladığı bilinmektedir. Bu durumun farklı nedenleri vardır. Sofalı plan şemasının uygulandığı ahşap yapılar, özellikle İstanbul'da, önemli bir yangın tehdidi oluşturmuştur. Örneğin, Yeniçeri Tulumbacıları Dönemi olarak adlandırılan 1714-1826 yılları arasında İstanbul'da

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 79: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

73

44 büyük yangının çıktığı ve 7000 binanın yandığı bilinmektedir (İstanbul İtfaiyesi). Bu yangınlar yapıların yok olmasına neden olurken, yapımında ahşap malzeme kullanılan konutların ve sıkışık bir doku oluşturan konut alanlarının da tehdit olarak görülmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda ahşap yerine kâgir yapıların yapılması bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır. 17 Mayıs 1839'da resmi bir belgede bu durum dile getirilmiş ve ahşap evlerin yapılmaması gerektiği belirtilmiştir (Yerasimos; aktaran Bertram, 1998, 76). Tanzimat’ın ilanı ile biten bu süreçte Avrupa tarzı yeni beğeniler de Osmanlı’nın hem yaşam tarzında hem de mimari ürünlerinde etkili olmuştur. Örneğin batı tarzı mobilyalar 19.yüzyıl başlarında Osmanlı’da kullanılmaya başlamıştır (Bertram, 1998, 174). Avrupa etkisi ile gelişen mobilya kullanımı konut içi mekânsal ihtiyaçları da değiştirmiş olmalıdır. Tanzimat sonrası yasal düzenlemelerle konut malzeme seçimi kurallara bağlanmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde sağlıksız ve tehlikeli olmakla eşleştirilen geleneksel konut ve konut dokularının yerine, "batılı" beğenilere uygun, yeni yapı malzemelerinin kullanıldığı, yeni mobilyalara ve yaşam biçimine uygun farklı bir konut arayışının geldiği görülmektedir. Böylece, 19. yüzyıl ortalarında, öncelikle İstanbul'da, eski ile eşleştirilen geleneksel konut yerine yeni olan kâgir konutlar ve apartmanlar yapılmaya başlamıştır (Bertram, 1998, 72).

Sofasız Plan Tipi Dış Sofalı Plan Tipi

İç Sofalı Plan Tipi Orta Sofalı Plan Tipi

Resim 1. Sofaya göre gele-neksel konut plan tipleri (Eldem, 1968, 27,34,99,132'den yararlanılarak tekrar üretil-miştir.)

Cumhuriyetin ilanı ile meydana gelen değişim ve gelişimler konut yapılarında da yansımasını bulmuştur, Osmanlının son döneminde gelişen değişim ihtiyacı bu sefer politik ve ekonomik gerekçelerle farklı açılımlar kazanmıştır. Cumhuriyetle birlikte 1960'lara kadar ülkemizde izlenen konut yaklaşımlarına bakıldığında 1900’lerde başlayan ulusal mimarlık düşüncesinin Cumhuriyetin ilk yıllarında da devam ettiği görülmektedir (Alsaç, 1976, 20). Daha çok anıtsal yapılarda ve Ankara'da kamu yapılarında uygulanan bu akım, yapım sistemini bilen ustaların kalmaması, yapım sürecinin uzun ve masraflı olması ve eskiyi anımsatması gibi nedenlerle tercih edilmemeye başlamıştır (Bertram, 1998, 322). Cumhuriyetin yaklaşımlarıyla uyuşmayan bu mimarlık biçimi yerini Atatürk devrimleri yaklaşımlarına uygun, anıtsallık ve sembolik gereksinmelerden başka

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 80: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

74

konuları da mimarlık uğraşı alanı içine alan bir mimarlık yaklaşımına bırakmıştır (Alsaç, 1976, 20). 1930’lardan sonra Alsaç'ın "rasyonel-fonksiyoncu mimarlık akımı" olarak adlandırdığı, yeni malzeme ve yapım sistemlerini uygulayan, daha çabuk ve daha ucuz çözümler içeren, süsle uğraşmayan, mimarlığı bir mekân sanatı olarak yorumlayan ve mimarlığın plandan gelişmesi gerektiğini benimseyen yaklaşım tercih edilmiştir (Alsaç, 1976, 21, 28). Bu yaklaşım 1940'lara kadar sürmüştür. Bu dönemde kübik evler modern konut anlayışı olarak benimsenmiştir (Bertram, 1998, 325). Kamu yapılarının genellikle yabancı mimarlarca tasarlandığı bu ortamda konut yapıları daha çok yerel mimarlarca tasarlamıştır (Bertram, 1998, 323). Cumhuriyet ideolojisine uygun, çekirdek aile için, hizmetçisiz, kayınvalidesiz, yeni mutfaklı ev tasarımı modernizmin simgesi haline gelmiştir (Bertram, 1998, 327). Bununla birlikte Avrupa’da 1930’ların başında milliyetçilik akımının etkisiyle yaygınlaşmaya başlayan her ulusun kendine özgü bir sanatı olması gerektiği görüşü Türk mimarlarınca da benimsenmiştir (Alsaç, 1976, 31). Gittikçe kabul gören bu görüş, 1940-1950 yılları arası Türkiye'deki mimarlık uygulamalarında etkin olmuştur (Alsaç, 1976, 32). Bu dönemde yaşanan II. Dünya Savaşı da, hem çimento, cam gibi yapı malzemelerinin dışarıdan getirilmesini zorlaştırması hem de sosyo-psikolojik etkileri ile bu akımı desteklemiştir (Alsaç, 1976, 32). II. Ulusal Mimarlık Akımı’nın Türkiye'deki uygulamalarında geleneksel sivil mimarlık biçimlenmesi temel alınmış olmakla birlikte rasyonel-fonksiyoncu ilkeler geçerliliğini korumuştur (Alsaç, 1976, 32, 35, 91-92). Malzeme kullanımında da çağdaş ve geleneksel malzemenin birlikte kullanıldığı örnekler görülmektedir; örneğin cepheleri taş, döşemeleri betonarme olan yapı uygulamaları bulunmaktadır (Alsaç, 1976, 36, 38). 1940’ların sonlarına doğru Ulusal Mimarlık düşüncesinin etkileri azalmaya başlamıştır. Bu süreçte, 1950'lere kadar az katlı, küçük mutfaklı, orta büyüklükte yaşama mekânlı ve yatak odalı konutlar üretilmiştir (Gökhan, 2012). II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra ekonomik ve sosyo-psikolojik etki ortadan kalkınca Ulusal Mimarlık düşüncesi yerini daha serbest mimarlık düşüncesine bırakmıştır (Alsaç, 1976, 32, 40). 1950’ler sonrası Türkiye’de görülen politik, ekonomik, kültürel ve teknolojik değişmeler ve gelişmeler konut mimarisinde değişikliklere neden olmuştur. 1950-1960 yılları arasında Türkiye'de farklı düşüncelerin ürünü yapılar tasarlanmıştır; yeni malzemeler, strüktürel sistemler, teknik olanaklar kullanılarak yeni mimari biçimler aranmıştır (Ertürk ve Keleş, 1987, 546). Konutlardaki odalar işlevsel olarak ayrıştırılmış, geleneksel konuttaki gibi bütün işlevleri karşılayacak şekilde tasarlanmış odaların yerini belli işlevlere göre tasarlanmış ve adını işlevinden alan odalar almıştır (Ertürk ve Keleş, 1987, 546; Alsaç, 1976, 43). Konutlarda, batılılaşma isteği, teknolojik, ekonomik değişmeler, kültür yapısındaki değişiklikler, itibar sağlama gibi nedenlerle biçimlenen mekânsal ve işlevsel değişmelerin yanı sıra nüfus artışı, göç gibi nedenler de kentlerde yaşayan kişi sayısının artmasına neden olmuş ve konutların müstakil evlerden apartmanlara doğru evrilmesine yol açmıştır (Ertürk ve Keleş, 1987, 547). Böylece 1950 sonrası apartman yapımı artmıştır. Bu dönemde apartmanlarda ve müstakil evlerde benzer değişimler olmuştur; odalar işlevsel olarak ayrışmış ve boyutları işlevlerine göre değişir hale gelmiştir (Ertürk ve Keleş, 1987, 557). Genel olarak değerlendirildiğinde, Cumhuriyet Dönemi ile başlayan kültürel, sosyal ve ekonomik düzen ile yasal düzenlemelere bağlı değişmeler konut mimarlığının malzemelerini, plan şemalarını, üretim biçimlerini etkilemiş ve değiştirmiştir (Alsaç, 1976, 99). Değişen sosyal yapı içinde aile birimi küçülmüştür. Aile yapısı ve kadının toplum içindeki yeri değişmiştir. Bu değişimler konutların küçülmesine, dışa dönükleşmesine, iç fonksiyonların farklılaşmasına neden olmuştur. Değişen sosyo-ekonomik yapıyla konutla bir arada tasarlanan ve genellikle konutların zemin katında yer alan küçük çaptaki tarımsal üretim konuttan ayrılmış ve üretimin yapıldığı mekânlar konuttan

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 81: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

75

çıkartılmıştır (Alsaç, 1976, 100). Yeni yapı malzemeleri konut üretimine girmiştir. Konutla ilgili yasal düzenlemeler de konutun biçimlenişini etkilemiştir. Konut yerel ustaların değil mimarların tasarladığı, bireysel değil, toplu üretilen bir yapı halini almıştır. Bu gelişmelerin sonucunda geleneksel konut plan şeması ve mimarlık öğeleri zaman içinde terk edilmiştir. Yerini çağdaş tasarımlar ve mimari öğeler almıştır (Alsaç, 1976, 100). Bu değişim sürecinde sofalı plan şemasına sahip geleneksel konut tipleri 20. yüzyılda tercih edilmemeye ve terk edilmeye başlamıştır. Bununla birlikte, geleneksel konutlar geleneksel yaşam biçimi ile doğrudan ilişkilidir ve uzun yıllarca çok az değişikliklerle kullanılmaya devam etmiştir. Toplumun kolektif hafızasının ürünüdür. Bu nedenle geleneksel konut biçimini kısa bir süre içinde terk etmenin ve yeni bir yaşam mekânına uyum sağlamanın kullanıcılar ve inşaat ustaları/ tasarlayıcılar için çok kolay olamayacağı düşünülebilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan bazı konutlarda da sofalı plan şemasının değişik kullanımları farklı kentlerde görülmektedir. Bu bağlamda, çalışmada Tarsus'ta 1950'li yıllarda inşa edilmiş ve sofalı plan şemasının geliştirilerek kullanıldığı iki yapı incelenmektedir. Biçimlenmesinde yerel mimari geleneklerle, gelişen yaşam biçimi ve mimari yaklaşımların etkili olduğu düşünülen yapılar, Cumhuriyet Dönemi’nde sofalı plan şemasının yere özgü kullanımının örnekleri olarak değerlendirilmektedir.

TARSUS'TA 1950'LERDE İNŞA EDİLMİŞ İKİ KONUT YAPISI ÖZELİNDE KONUT MİMARİSİ DÖNÜŞÜMÜNÜN

DEĞERLENDİRİLMESİ Çalışma kapsamında incelenen iki konut yapısı Tarsus tarihi konut dokusu içinde yer almaktadır (Resim 2; Resim 3).

Resim 2. Tarsus tarihi kent merkezinde incelenen yapıla-rın yeri

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 82: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

76

1 nolu yapı iki katlıdır ve zemin katı dükkân, üst katı konut işlevindedir. Simetrik olarak tasarlanmış yapıda iki konut birimi bulunmaktadır (Resim 4; Resim 5a). Parselin sokak cephesinde konumlandırılan yapıya sokaktan doğrudan giriş bulunmaktadır. Yapının arka cephesinde avlu yer almaktadır (Resim 3; Resim 4). Yapının birinci kat balkon kapısı üzerinde bulunan tarihten 1952 yılında inşa edildiği anlaşılmaktadır (Resim 5b).

Resim 3. İncelenen iki yapının yakın çevresi

Resim 4. 1 Nolu Yapı (çizimler ölçeksiz kroki niteliğindedir) (Uçar, 2014, 261)

Konut birimlerinin zemin katında yer alan dükkânlar tek hacimden oluşmaktadır. Üst kata, sokağa açılan ayrı bir girişten ulaşılmaktadır. Sokaktan girilen mekânda üst kat bağlantısını sağlayan iki kollu merdiven bulunmaktadır (Resim 6b). Bu mekândan ayrıca arka cephede yer alan avluya da ulaşım sağlanmaktadır. Merdivenle ulaşılan üst katta konut birimi yer almaktadır.

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 83: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

77

Konuta girişte yaşama odası olarak kullanılan mekân bulunmaktadır (Resim 6a). Bu mekânın dışarıya açılan penceresi yoktur. Işığı dolaylı olarak kapının yanında yer alan ve merdiven kovasına bakan pencereden ve yatak odalarından almaktadır. Yaşama odasına açılan iki adet yatak odası bulunmaktadır (Resim 6c). Yatak odalarından birinde balkon bulunmaktadır. Islak hacimlere yaşama odasına açılan bir koridordan ulaşım sağlanmaktadır (Resim 6d). Bu koridorun bir tarafında mutfak, diğer tarafında banyo ve WC bulunmaktadır. Koridorun sonunda avluya bakan balkona ulaşılmaktadır. Strüktürel sistem betonarme ve kâgir yığma sistemin birlikte kullanılmasından oluşan karma sistemdir. Yapının zemin katında taşıyıcı sistem izlenebilmektedir. Gözleme dayalı yapılan tespitlere göre her konut biriminin üç taşıyıcı aksının bulunduğu anlaşılmaktadır. Orta aksın merkezinde bir kolon yer almaktadır. Döşemeyi taşıyan kiriş bu kolona ve duvarlara taşıtılmaktadır (Resim 6e). Döşeme betonarmedir. Döşeme kaplamalarında dökme mozaik ve karo mozaik kullanılmıştır (Resim 6f). İç mekân tasarımında yatak odalarında gömme dolaplar bulunmaktadır (Resim 6g).

(b) Yapının yapım tarihini belirten yazı

(b) Düşey sirkülasyon ve avluya çıkış

(a) Sokak cephesi Resim 5. 1 Nolu Yapı Dış Cep-he Görüntüleri

Resim 6 1 Nolu Yapı İç Cephe Görüntüleri

(a) Giriş holü/ yaşama odası (c) Yatak odası (d) Islak hacimler koridoru

(e) Dükkan içi taşıyıcı sistem

(f) Balkon döşemesi (g) Dolap nişi

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 84: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

78

2 nolu yapı iki katlıdır ve her katta ikiz daireler bulunmaktadır. Yapı, bahçe içinde yer almakta; sokaktan yapıya ulaşım bahçe aracılığıyla sağlanmaktadır (Resim 7, Resim 8a). Yapım yılı kesin olarak bilinmemekle birlikte ev sahibinin verdiği bilgilerden 1950'lerin sonlarında inşa edildiği öğrenilmiştir.

Resim 7. 2 Nolu Yapı (çizimler ölçeksiz kroki niteliğindedir) (Uçar, 2014, 260)

Konutlara giriş ortak düşey sirkülâsyondan sağlanmaktadır (Resim 9b; Resim 9c). Merdiven sahanlığından konuta girişte bir giriş holü bulunmaktadır (Resim 7). Bu mekân katlanır doğrama ile ayrıldığı yaşama odası ile istenildiği zaman birleştirilebilmektedir (Resim 9a). Mevcut durumda kullanıcılar bu iki alanı birlikte yaşama odası olarak kullanmaktadır. Yaşama odasının devamı niteliğinde olan giriş holünden iki adet yatak odasına ulaşılmaktadır. Yapının ön cephesinde, güneydeki yatak odasından ve yaşama odasından ulaşılabilen bir balkon bulunmaktadır (Resim 8b). Giriş holüne açılan bir koridordan mutfak, banyo ve WC'den oluşan ıslak hacimlere ulaşılmaktadır. Arka cephede yer alan balkona ulaşım mutfaktan sağlanmaktadır. Strüktürel sistem betonarme ve kâgir yığma sistemlerin birlikte kullanılmasından oluşan karma sistemdir (Resim 8b). Döşeme betonarmedir. Döşeme kaplamalarında dökme ve karo mozaik kullanılmıştır (Resim 9b). İç mekân düzenlemelerinde yatak odalarında gömme dolaplar bulunmaktadır (Resim 9d).

(a) 2 Nolu Yapı genel Görünüş (b) Ön cephe Resim 8. 2 Nolu Yapı Dış Cep-he Görüntüleri

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 85: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

79

Resim 9. 2 Nolu Yapı İç Cephe Görüntüleri

(a) Giriş holü/ yaşama odası (b) Düşey sirkülasyon (c) Konutlara giriş kapısı (d) Yatak odası

Konut Yapılarında Görülen Mekânsal ve İşlevsel Değişim ve Gelişimler Plan şeması açısından değerlendirildiğinde Tarsus'ta bulunan geleneksel konut yapılarının sofalı plan şemalarına sahip olduğu görülmektedir. İncelenen iki yapının bulunduğu Cumhuriyet Mahallesi ve Caminur Mahallesi'nde yazar tarafından 2000 yılında yapılan arazi çalışmasında 18 adet konutta Resim 10'da belirtilen plan şemaları tespit edilmiştir. Tespitler çerçevesinde, söz konusu iki yapının yakın çevresinde dış sofalı plan şemasının daha çok uygulandığı görülmektedir (Uçar, 2000, 158).

Resim 10. Geleneksel konut-ların sınıflandırılması (Uçar, 2000, 158'den yararlanılarak üretilmiştir)

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 86: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

80

Çalışma kapsamında incelenen iki yapının plan şemaları ile geleneksel yapıların plan şemaları bir arada değerlendirildiğinde bazı temel benzerliklerin olduğu düşünülmektedir. Resim 10’da yer alan plan şemalarından dış sofalı ve iç sofalı plan için tipik olan iki yapı, incelenen yapılar ile karşılaştırılmıştır (Resim 11).

Resim 11. Geleneksel konut plan şemaları ile incelenen yapıların plan şemalarının karşılaştırılması

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 87: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

81

Bu karşılaştırma sonucunda geleneksel konut yapıları ile 1950'lerde inşa edilmiş olan bu iki yapının üst kat planlarında mekân organizasyonu açısından benzerlikler bulunduğu anlaşılmaktadır. Resim 11'de görüldüğü gibi bütün plan şemalarında düşey dolaşıma bağlı bir yaşama mekânı ve yaşama mekânından direk bağlantısı bulunan odalar bulunmaktadır. Oda boyutları geleneksel konut yapılarında olduğu gibi hemen hemen aynıdır. Ortak yaşama alanına doğrudan açılan odaya dayalı temel işlevsel ilişkiye ek olarak değişen yaşam biçimi ve ihtiyaçlar çerçevesinde geleneksel konut yapılarında yer almayan mutfak WC ve banyodan oluşan ıslak hacimler plan şemasına eklenmiştir. Bu eklemeyi yapabilmek için 1950'lerde inşa edilmiş konutlarda yaşama mekânından direk bağlantılı bir yatay dolaşım alanı oluşturulmuş ve bu dolaşımdan ulaşılan ıslak hacimler konumlandırılmıştır. Bu çerçevede, Tarsus'ta geleneksel konutlarda yapı içinde yer almayan ıslak hacimlerin 1950'lerde inşa edilmiş yapılara bir ünite olarak ve geleneksel plan şeması ile bütünleştirilerek eklendiği söylenebilir. Bu şema iki konut yapısında da aynıdır. Temelde mekânsal olarak geleneksel konut plan şemasına ıslak hacimler eklenmiş olmakla birlikte, mekânların kullanımında bazı değişimler olmuştur. Geleneksel konutta sofa olarak adlandırılan ortak yaşam alanı bu konutlarda da benzer kullanımla devam ediyor olmakla birlikte odalar yatak odaları olarak özelleşmiştir. 1950'lerde inşa edilen yapılardaki yaşama mekânı da iki yapıda farklılıklar içermektedir. Birinci yapıda tek hacimden oluşmaktadır ve geleneksel yapılardaki sofa ile aynı plan şemasına sahiptir. İkinci yapıda ise bu alan gerektiğinde ikiye ayrılarak giriş holü ve yaşama odasına dönüşecek biçimde planlanmıştır. Bu durum günümüz konut yapıları plan şemasına doğru evrimin bir aşaması olarak değerlendirilebilir. Zemin katlar ise değişen sosyo-ekonomik yaşama göre tamamen farklılaşmıştır. Geleneksel konutta avlu veya taşlıkla bağlantısı sağlanan ve kullanıcıların ekonomik yaşamlarına bağlı olarak depolama amaçlı kullanılan zemin kat, birinci örnekte konuttan bağımsız olarak işleyen, sokaktan doğrudan bağlantısı olan bir dükkâna dönüşürken ikinci örnekte ekonomik yaşama bağlı işlev ve mekânlar tamamen yapıdan çıkartılmış ve zemin kat konut olarak tasarlanmıştır. Aile ilişkilerindeki değişimin konut üzerindeki değişime etkisi de bu örneklerde görülebilmektedir. Geleneksel konutta evlenen çocukların da aynı konutta yaşamlarını sürdürmeleri söz konusuyken incelenen iki örnekte bu durumun farklılaştığı fakat aile bireylerinin farklı bir düzende birlikte yaşamaya devam etmek istedikleri görülmektedir. Birinci örnekte ikiz ev niteliğindeki yapıda her ailenin kendi konutuna ayrı giriş kapısı tasarlanarak bağımsız konut yapıları elde edilmiştir. Bununla birlikte avlu iki konut için ortak kullanımda kalmaya devam etmiştir. Böylece açık alanda ortak yaşam devam ettirilmiş ve konutlar arasında sokağa çıkmadan kontrollü bir bağlantı sağlanmıştır. İkinci örnekte ise apartman yapılarına benzer bir tasarımla ortak düşey dolaşıma bağlı aile bireylerine ait bağımsız konutlar tasarlanmıştır. Böylece iki örnekte de aile bireylerinin simgesel olarak aynı çatı altında fakat kontrollü birlikteliği sağlanmıştır. Konut parsel ilişkisi açısından; Tarsus'ta görülen geleneksel konut yapılarının büyük çoğunluğu parselin sokak cephesinde yer almaktadır ve avlu konut yapısının arkasındadır. Birinci örnekte bu durum korunmuş olmakla birlikte ikinci örnekte konut-parsel ilişkisi farklılaşmıştır. Değişen sosyo-kültürel yaşamın da etkisiyle dış çevreyle görsel bağlantısı olmayan avlu yerine dışarıyla görsel ve işlevsel bağlantı sağlayabilen bir bahçe tasarlanmış ve konut parselin sokak cephesinde değil, bahçe içinde konumlandırılmıştır.

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 88: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

82

Konut Yapılarında Görülen Strüktürel Sistem ve Malzeme Kullanımında Değişim ve Gelişimler

Tarsus'ta bulunan geleneksel konut yapıları genelde zemin katı kâgir yığma, üst katı ahşap karkas sistemde inşa edilmiştir (Resim 12).

Resim 12. Tarsus geleneksel konut dokusundan fotoğraf

İncelenen iki örnek yapı ise kâgir yığma ve betonarme sistemin birlikte kullanıldığı karma sisteme sahiptir. Duvarlar kâgir yığma sistemde inşa edilmiş olmakla birlikte döşemeler betonarme sistemde inşa edilmiştir ve sistemi destekleyen betonarme kolonlar bulunmaktadır (Resim 6e; Resim 8b). Bu çerçevede yapılarda, inşa edildikleri dönemlerinde geçerli olan strüktürel sistem ile geleneksel strüktürel sistemin birlikte kullanıldığı görülmektedir. Taş malzemenin yapılarda kullanımı devam etmekle birlikte ahşap yapı malzemesi kullanımının terk edildiği; onun yerine döşemelerde betonarme döşemenin, üst kat duvarlarında da taş kâgir yapı elemanlarının kullanıldığı görülmektedir. Benzer şekilde döşeme kaplaması olarak kullanılan ahşap yerini döneminin mozaik kaplamalarına bırakmıştır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yerel yapılar bir toplumun yıllar süren süreç içinde ürettiği ve uyguladığı, genelde kabul görmüş, ortak kararların sonucu olan, yere özgü çevresel ve kültürel verilerin biçim bulduğu mimarlık ürünleridir. Bu çalışma kapsamında incelenen Cumhuriyet Dönemi’ne ait iki yapının plan şemaları ve yapım sistemleri Osmanlı Dönemi geleneksel konut yapıları ile benzerlikler taşımaktadır. İncelenen yapılar Tarsus için yaygınlaşmamış örnekler olmakla birlikte, yerelde geleneksel konutların değişen ve uyarlanan biçimlerini yansıttıkları söylenebilir. Bu bağlamda incelenen iki yapı değerlendirildiğinde; bir dönem ustaların ve kullanıcıların tasarladığı konut biçimlenmesinin 1950'li yıllarda planlı ve imar kurallarının belirlendiği dönemde de uygulandığı görülmektedir. Bu yapılar, Osmanlı Dönemi’nin sosyo-kültürel yapısına bağlı olarak tasarlanan geleneksel konut yapılarından, döneminin gelişen mimari yaklaşımlarına ve yaşam biçimine paralel olarak apartmanlaşan konut yapılarına evriminin örnekleri olarak değerlendirilebilir. Mevcut durumda tescili olmayan yapılar, yerel ölçekte konut tarihinin gelişiminin önemli belgeleridir ve koruma altına alınmalıdır.

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 89: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

83

Kaynaklar Alsaç, Ü. 1976. Türkiye’deki Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi.

Trabzon: KTÜ Baskı Atölyesi. Arbodela, G. 2006. “What is Vernacular Architecture.” Erişim Tarihi 27.01.2014. http://

athnoarchitecture.org/web/articles/20060529-01a/. Bertram, C. 1998. “The Turkish House, an Effort of Memory.” PhD Thesis, University of

California, Los Angeles. Eldem, S. H. 1968. Türk Evi Plan Tipleri. İstanbul: İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Baskı Atölyesi. Ertürk, Z., Keleş, G. 1987. “Cumhuriyet Dönemi Konut Mimarisinin Evrimi.” TMMOB İnşaat

Mühendisleri Odası, IX. Teknik Kongresi, Ankara, 545-558. Erişim Tarihi 10.3.2015. http://www.imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/12792.pdf

Gökhan, Ç.B. 2012. “Vernacular versus Urban House: Transformation of Housing Characteristics in Different Periods of Turkey”, 6th International Seminar on Vernacular Settlements Contemporary Vernaculars: Places, Processes and Manifestations, Vol. II, 14-25. Gazimağusa.

İstanbul İtfaiyesi. “İstanbul Yangınları.” Erişim Tarihi 22.09.2019. http://itfaiye.ibb.gov.tr/tr/istanbul-yanginlari.html

Khalaf, M. 2012. “Contemporary Vernacular and Urban Heritage towards an Integrated Theory”, 6th International Seminar on Vernacular Settlements Contemporary Vernaculars: Places, Processes and Manifestations, Vol.II., 571-582. Gazimağusa.

Kuban, D. 2018. Türk Ahşap Konut Mimarisi. İstanbul:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Oliver, P. 2007. Dwellings. Hong Kong:Phaidon Press Limited. Rapoport, A.,1969. House Form and Culture. New Jersey: Prentice Hall. Uçar, M. 2000. “Tarsus’ta Korunması Gerekli Bölgesel Kent Dokusunun Değerlendirilmesi

Üzerine Bir Araştırma.” Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi. Uçar, M. 2014. “Evaluation of the Continuity of Vernacular Architecture through Two

Dwellings Built in 1950’s Tarsus”. 7th International Seminar on Vernacular Settlements-2014 Re-assessing Vernacular Architecture: Theories and Practices, 253-266. İstanbul.

Yerasimos, S. “Batılılaşma Sürecinde İstanbul-1.” Erişim Tarihi 10.11.2019. https://www.istanbul.net.tr/istanbul-rehberi/yazilar/batililasma-surecinde-istanbul-1/182/1

“Tarsus'ta Geleneksel Konuttan Cumhuriyet Dönemi Konutuna: İki Örnek Yapı Özelinde Konut Mimarisinin Dönüşümü”

Meltem Uçar

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01

Page 90: e-ISSN: 2687-5101SKETCH: THE JOURNAL OF CITY AND REGIONAL PLANNING (S:JCRP) is a peer reviewed international open access journal e-published twice a year on every June and December,

84

From Traditional Housing to the House of the Republican Period in Tarsus: Transformation of Housing Architecture through

Two Examples

Meltem UÇAR

Department of Architecture, Mersin University

Abstract

This study includes the comparison of the spatial and functional configurations of the two residential buildings constructed in the Republican Period with the traditional residential buildings in the same place. The plan schemes of the two buildings built in the 1950s have similarities with the traditional residential buildings. In this context, the two sample structures examined within this study provide an opportunity to evaluate the change and development of spatial and functional organization of residential buildings in Tarsus. In the first part of the study, housing approaches before and after Republic in Turkey is pre-sented; in the second part, two sample buildings are explained. The similarities and differ-ences from the points of spatial and functional organization, and, structure and material usage between the two sample buildings and the Ottoman Period traditional residential buildings are also presented in the second part. In the last part, the sample buildings are evaluated within the context of housing development history and local architecture in Tarsus. These buildings are considered as examples of the evolution of housing struc-tures from traditional residential buildings designed in accordance with the socio-cultural structure of the Ottoman Period, to the apartment buildings developed in parallel with the changed architectural approaches and life style of the Republican Era. Keywords: Tarsus, Local Architecture, Housing, Republican Period

Submitted | Gönderim: 04.10.2019 Accepted | Kabul: 19.11.2019 Correspondence | İletişim: [email protected] doi: 10.5505/sjcrp.2019.69188

Journal of City and Regional Planning

SKETCH

Year | Yıl 2019 Volume | Cilt 01 Number | Sayı 01 Pages | Sayfa 71-84

ARTICLE | MAKALE