ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and...

18
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 10/14 Fall 2015, p. 53-70 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8921 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK Veda BİLİCAN GÖKKAYA ** “Sadece erkek değildir kadını ezen, Kadın kendi hayatından, Sorumlu olmaktan vazgeçerek, Kendi kendini de eziyor” Simone de Beauvoir ÖZET Toplumsal cinsiyet hem dünyada hem de ülkemizde tartışılmakta olan ve üzerinde durulması gereken önemli sorun alanlarından biridir. Erkek egemen bir nitelik taşıyan toplumdaki toplumsal ve kültürel kalıpların/kalıp yargıların, bireylere aktarılması olan toplumsal cinsiyet, bu aktarım sürecinde aynı zamanda kadınlara, öğrenilmiş çaresizlikle kendi hayatlarının kontrolünün kendilerinde olmadığını, ne yaparlarsa yapsınlar, var olan bu kalıp yargıları aşamayacaklarını, kaderlerine boyun eğmeleri gerektiğini öğretmektedir. Öğrenilmiş çaresizlik, mevcut toplumsal yapıdaki sosyalleşme süreciyle, bireye neleri yapması neleri yapmaması gerektiğini o kadar güçlü bir şekilde öğretir/verir ki, o kişi (genelde bu kişi kadındır) toplumsal yaşam alanında o kalıp yargı ve kuralların dışına çıkamayıp, yeni/farklı bir eylemde/denemede bulunmayı aklından bile geçirmeyerek, olması gerektiği gibi tutum ve davranış göstererek, bir anlamda kaybetmeyi öğrenir. Sosyalleşme sürecinde toplumdaki sosyo-kültürel ve ekonomik vb. pek çok unsurdan dolayı erkeklere göre tanımlanan, onlar tarafından ötekileştirilerek güçsüz, bağımlı, sahip olunacak bir varlık olarak görülen kadın, kendi hayatıyla ilgili karar verme sürecinde, tam anlamıyla kadercilik anlayışını geliştirmektedir. Yapılan bu çalışmada mevcut toplumsal cinsiyet algısı çerçevesinde öğrenilmiş çaresizliğin, toplumda (hem özel alanda hem de kamusal alanda) yer edinmeye çalışan kadının durumu/konumu üzerindeki etkisi ele alınacaktır. Derleme niteliğindeki bu çalışma da belgesel gözleme başvurularak, araştırmayla ilgili makale, kitap, dergi, internet taranmış, daha sonraki süreçte, eldeki veriler uygun başlıklar altında toplanarak yorumlanmış ve rapor edilmiştir. Anahtar Kelimeler: cinsiyet, toplumsal cinsiyet, öğrenilmiş çaresizlik, kadın, şiddet Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü, El -mek:[email protected]

Transcript of ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and...

Page 1: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015, p. 53-70

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8921

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK

Veda BİLİCAN GÖKKAYA**

“Sadece erkek değildir kadını ezen,

Kadın kendi hayatından, Sorumlu olmaktan vazgeçerek,

Kendi kendini de eziyor” Simone de Beauvoir

ÖZET

Toplumsal cinsiyet hem dünyada hem de ülkemizde tartışılmakta olan ve üzerinde durulması gereken önemli sorun alanlarından biridir. Erkek egemen bir nitelik taşıyan toplumdaki toplumsal ve kültürel kalıpların/kalıp yargıların, bireylere aktarılması olan toplumsal cinsiyet, bu aktarım sürecinde aynı zamanda kadınlara, öğrenilmiş çaresizlikle kendi hayatlarının kontrolünün kendilerinde olmadığını, ne yaparlarsa yapsınlar, var olan bu kalıp yargıları aşamayacaklarını, kaderlerine boyun eğmeleri gerektiğini öğretmektedir.

Öğrenilmiş çaresizlik, mevcut toplumsal yapıdaki sosyalleşme süreciyle, bireye neleri yapması neleri yapmaması gerektiğini o kadar güçlü bir şekilde öğretir/verir ki, o kişi (genelde bu kişi kadındır) toplumsal yaşam alanında o kalıp yargı ve kuralların dışına çıkamayıp, yeni/farklı bir eylemde/denemede bulunmayı aklından bile geçirmeyerek, olması gerektiği gibi tutum ve davranış göstererek, bir anlamda kaybetmeyi öğrenir.

Sosyalleşme sürecinde toplumdaki sosyo-kültürel ve ekonomik vb. pek çok unsurdan dolayı erkeklere göre tanımlanan, onlar tarafından ötekileştirilerek güçsüz, bağımlı, sahip olunacak bir varlık olarak görülen kadın, kendi hayatıyla ilgili karar verme sürecinde, tam anlamıyla kadercilik anlayışını geliştirmektedir.

Yapılan bu çalışmada mevcut toplumsal cinsiyet algısı çerçevesinde öğrenilmiş çaresizliğin, toplumda (hem özel alanda hem de kamusal alanda) yer edinmeye çalışan kadının durumu/konumu üzerindeki etkisi ele alınacaktır.

Derleme niteliğindeki bu çalışma da belgesel gözleme başvurularak, araştırmayla ilgili makale, kitap, dergi, internet taranmış, daha sonraki süreçte, eldeki veriler uygun başlıklar altında toplanarak yorumlanmış ve rapor edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: cinsiyet, toplumsal cinsiyet, öğrenilmiş çaresizlik, kadın, şiddet

Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit

edilmiştir. ** Yrd. Doç. Dr. Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü, El-mek:[email protected]

Page 2: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

54 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

A WOMAN WHO LEARNS HELPLESSNESS: LEARNED

HELPLESSNESS

“It is not only men who oppress women, Women also oppress themselves,

By giving up being responsible For their lives”

Simone de Beauvoir

ABSTRACT

Social gender is one of the significant problem areas that are discussed both around the world and in our country, which should be emphasized. Social gender, which means transferring the social and cultural patterns/stereotypes in a paternalist society to individuals, also teaches women in this process through learned helplessness that they do not control their lives, they cannot overcome these stereotypes no matter what they do, and they should give in to their destiny.

Learned helplessness teaches individuals what they should and should not do through the socialization process in the current social structure (and this person is generally a woman) that they learn to lose in a way, by demonstrating attitudes and behaviours that should be by not even thinking about trying a new/different act/trial without going beyond those stereotypes in life.

Women, who are defined in accordance with men in the process of socialization as a result of many elements in the society such as socio-cultural and economic and seen as a creature that is rendered weak, dependent and to be possessed by marginalizing them, develop the understanding of fatalism in the real sense, in the process of making decision about their lives.

This study will address the effect of learned helplessness in the framework of the current social gender perception on the situation/position of women who are trying to get a place in the society (both in private and public areas).

Articles, books, magazines and the Internet were reviewed with regard to the research by applying to documentary observation in this study in the form of compilation, and in the subsequent process, the data available were interpreted and reported after being gathered under suitable titles.

STRUCTURED ABSTRACT

Introduction and aim of the study

Social gender is one of the significant problem areas that are discussed both around the world and in our country, which should be emphasized. Social gender, which means transferring the social and cultural patterns/stereotypes in a paternalist society to individuals, also teaches women in this process through learned helplessness that they do not control their lives, they cannot overcome these stereotypes no matter what they do, and they should give in to their destiny.

Page 3: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 55

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

This study will address the effect of learned helplessness in the framework of the current social gender perception on the situation/position of women who are trying to get a place in the society (both in private and public areas).

Methodology

This work uses documental observation making reference to some academic journals, essays, books as well as electronic documents on internet, and it will include statistical results about the subject matter as an eclectic work. In the later process, obtained data will be gathered, expounded and reported under appropriate headings.

Findings

Social gender is one of the significant problem areas that are discussed both around the world and in our country, which should be emphasized. While gender only points to biological identity (Zeybekoğlu,2013:7), social gender, as different from the biological properties of gender, points to the process in which women and men are perceived socially independently from the biological properties of gender, and they become women and men culturally (Demez,2005:29). Oakley, who is one of the most important names related to the subject, claims that gender corresponds to biologically determined planes while social gender corresponds to socially created planes (Quoted from Oakley by Savran,2004:234).

Social gender, which “gives clues as to how the society perceives us and wants us to act and what it expects from us, by emphasizing the social roles and responsibilities of women and men” (Zeybekoglu,2013:2), starts to be given by looking at the gender of babies together with their birth. “Babies are identified by looking at their sexual organs or by female gender group or male gender group when they are born (and even before they are born). Subsequently, all differences from the color of their identity cards to the occupation they will choose will begin for the baby” (Dokmen, 2014:21).

With the process of socialization, girls and boys learn to differentiate between various objects, activities, games, occupations and even personal characteristics as “suitable” and “not suitable” for them (Dokmen, 2014:25), in other words, “women and men learn “socio-ethical” acceptances on which behaviours are correct and/or suitable and which are not suitable in the process of socialization and within the culture, and this means that “the patterns” that gain existence socially on how these roles and functions that can be perceived and which meanings can be attributed to them as a continuation of the natural, are socially determined, externalized and learnt/internalized within the culture” (Uluocak and Aslan:2011:27).

These social expectations in question give women a status and roles in which they are passive, dependent, obeying, and they cannot exist in social life fully. Although women try to overcome the stereotypes adopted in the society and get out of it and try to determine a different status and roles, this leads them to crash into the walls that are built in the society and hard to climb over, and accept helplessness by thinking that they are not in control.” (Adacay, 2014:10).

Page 4: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

56 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

The concept of learned helplessness, which occurs as a result of an uncontrollable behaviour, built on the determinism (control) in the relationship between behaviour and result, which exists in the literature of behavioural sciences and psychology (Quoted from Thompson 1992 by Bayat,2002:3-4), was first revealed by the experiments made on animals by Seligman et al. and then turned into a case that can be generalized into all organisms made on all human beings. The concept in question means that an organism that faces constantly uncontrollable situations and events remains still in the face of occurrences even when control is possible, as she loses the belief that the situation she is in can change (Gul and Oktay,422).

In the research carried out by Seligman et al. (1967), three groups of dogs were used, these being escaping, helplessness and control group, and two different experimental processes were applied to dogs. At the first stage of the experiment, the dogs in the escaping and helplessness groups were put in an experiment box one-by-one and were given 64 shocks without giving a clue that the shock would come. The medium of the experiment was arranged in a way that the dogs in the escape group could prevent the coming of the shock when they pressed a button with their noses, and the dogs in the helplessness group could not prevent the shock in any way. The dogs in the escape group learnt to stop the shock after a few trials. And the dogs in the control group did not participate in the first stage of the experiment.

At the second stage of the process, the training of escape-avoidance was applied to all three groups. For this, the dogs in all three groups were put in an experiment box with two compartments. The dogs were given a stimulus (light) showing that the shock was coming. The dogs get rid of the shock when they jump into the other compartment in 60 seconds after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

According to the results of the experiment, the dogs in the escape group that were able to cease the shock at the first stage and the dogs in the control group learnt that they had to jump into the other compartment of the box in order to get rid of the shock in a short time. And the dogs in the helplessness group failed to learn this task at the second stage of the experiment. In addition to this, these animals became completely passive, and they waited for the shock to pass without giving any reaction although they could get rid of the shock in case they gave the correct reaction (Quoted from Seligman et al. by Ersever,1993:622).

Learned helplessness experiments were tried on different animals (elephant, monkey, flea, shark, etc.) using different ways/methods. One of these animals is elephant. The training of the elephants is another example that accounts for learned helplessness very well. “The elephants are tied to a pole with a thick chain when they are only babies. At first, the animal tries to escape, but it can neither break the chains nor move the pole no matter how hard it tries. The baby elephants grow with a chain on their feet, accept that they cannot escape, and lose the concept of freedom. Right at this point, the chain on their feet is removed, and it is tied to a wooden stick at the height of a few cm using a thin rope that is put in its place. Although the elephant can escape easily under these conditions, it remains in its place. Because it believes that it can never

Page 5: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 57

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

break the chain, in the existence of which it mistakenly believes. The elephant is freed from the rope when it grows up. But, it learnt that it cannot exceed that area” ( http://mebk12.meb.gov.tr). After these experiments conducted, it was learnt that what kept them (dogs, elephants, and other animals) from escaping was the attitudes and behaviours they learnt and stereotyped thoughts in their minds. As examples, we can also give the shark that cannot eat small fishes and fleas that cannot jump.

After the research experiments conducted, Seligman et al. claimed that the learned helplessness state that they used in order to explain the attitudes and behaviours of the dogs could also be the case for humans, and they took the concept to a general dimension explaining the behaviours of living beings (Tutar, 2007:145).

Women, who are defined by men as a result of many elements in the society such as socio-cultural and economic in the process of socialization, and regarded as weak, dependent creatures to be possessed by marginalizing them, lose control in the process of making a decision about their lives. The woman, who loses her belief of control, develops the understanding of fatalism. The woman who sees that she cannot control the conditions around her lets herself go, and thus, it turns into a situation in which conditions can control her more easily.

The woman, who loses her courage by thinking that nothing will change even if she makes something, things are not under her control and she can never achieve success in that subject after becoming unsuccessful many times in the face of any situation or event (Sekman,2006:8;), thus, faces learned helplessness.

Learned helplessness teaches individuals what they should and should not do through the socialization process in the current social structure (and this person is generally a woman) that they learn to lose in a way, by demonstrating attitudes and behaviours that should be by not even thinking about trying a new/different act/trial without going beyond those stereotypes in life.

“It has been always forced and is still forced that questioning, making logic, questioning their own existence are not the characteristics of women. As it has been always forced, women are of a weak, helpless and incompetent type by their nature when compared to the masculine gender, and need the protection of men” (Ercan,2014:36). As Arthur Schopenhauer says, “women are obeying in nature...Women need a master, a chief” (Poyraz and Ozben:2015:15). However, on the one hand, this obeyance limits a woman’s behaviour of decision-making while it increases their dependence in an uncontrollable manner to stand the consequences” (Yasar, 2007:269).

Conclusion

When the history of the societies is examined, the woman that is positioned by men as the other, is fictionalized as a person who accepts the hegemony of men in some way, determines her own identity according to men, is seen as an object rather than subject in the society, and cannot have what a man has. In this fictionalization, the concept of learned helplessness created by the social identity perception plays a very important part.

Page 6: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

58 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

Generally in the societies where the definitions of women and men are determined by social gender, “it is impossible to think about facts on social gender independent from geography, and separately from a cultural photograph, political climate and power mechanisms” (Mutluer,2013:17). For, our social world and our way of assessing it have an emotional content. In this sense, our system of perception and emotional organization are a human fiction, and naturally a reflection of socio-cultural relations (Quoted from Bottomore et al. 1990 by Yasar, 2007:255). These reflections that result from socio-cultural relations lead to the formation and maintaining of mental judgments, and their transfer from generation to generation. Thus, the mental reflections given with socialization, women that define themselves according to men, never regard themselves as equal to men, and accept that the world belongs to men as a whole. For according to women, men built this world, they lead it, and they are its master (Quoted from Beauvoir 1969 by Aras, 2015: 105).

These socio-cultural, etc. relations in the society, unfortunately, prevent the trial/initiative of women to exist in the society, and hence, these obstacles lead women to helplessness, make them weak and lose the control of their lives.

However, no matter how differently women and men are made (in the biological sense), this should not mean that they should not have equal rights. Thus, it is necessary for individuals (either men and women) to first determine their own roles and status with a rooted mental transformation on the current gender roles in the society (to refictionalize or completely remove paternalist ideologies), and that especially women should develop learned strength instead of learned helplessness by becoming aware of their own strength and skills.

Learned strength, which means that an individual can manage with the incidents, master his own life and overcome negativities (Polatci and Boyraz,2010:139) or “the power of overcoming difficulties without the need for an external support” (Erden and Ummet,2014:73), should replace learned helplessness in women. In other words, the most important obstacle for women in terms of human rights is the stereotyped/adopted cultural prejudices in the social structure (Quoted from Parisi, 2002 by Uygur and Gürgey,2014:32); and these prejudices can also be removed if women choose learned strength and get rid of learned helplessness.

In short, that women exist in all life areas of the social structure (at home, on the street, at school, at workplace, etc.) as equal to men by breaking socio-cultural stereotypes and walls, and try to survive as an individual/subject will further strengthen women, and allow them to take control of their own lives, leave behind the victim role, and rebuild their lives. As Emma Goldman (2006:79) says, “in this world, women should be free to guide their own destinies.”

Keywords: gender, social gender, learned helplessness, woman, violence

Page 7: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 59

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

Giriş

Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet, bireylerin kimlik inşalarında çok önemli bir yerde durmaktadır. Birbirleriyle bağlantılı olan bu iki kavram çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılsa da

farklı anlamlar içermektedir. Cinsiyet (sex) terimi, kadın ya da erkek olmanın biyolojik yönünü ifade

ederken ve biyolojik bir yapıya karşılık gelirken, toplumsal cinsiyet (gender) terimi ise kadın ya da erkek olmaya toplumun ve kültürün yüklediği anlamları ve beklentileri ifade etmekte

(Dökmen,2014:19-20;Erdoğan,2010:9;Kirman,2004:231;Palabıyık,2012:227;Mies,2012:68;Sevil

ve diğ.,2015:567; Uluocak ve diğ.,2014:7;Özpınar,2015;458) dir.

“Biyolojik varlığı yanında doğal çevre şartlarıyla etkileşim içinde insanı inşa eden dil, din,

kültür, iktisadi yapı, yönetim biçimi, kıyafet tarzı, beslenme kültürü vs. gibi pek çok insani özellik,

çoğunlukla toplumsal çevre içinde öğrenilir ve şekillenir” (Adaçay,2014:6). Diğer bir deyişle

“toplum içinde cinsiyet kalıpları sosyalleşme sürecinde öğrenilir ve içselleştirilir” (Bayhan,2012:149).

Ancak her iki cinse yüklenen bu toplumsal kültürel anlam ve değerler, daha en başta erkek

ve kadınlar arasında eşitsizlikler meydana getirmektedir (Şen,2014:36). Bu eşitsizlikler ve farklılıklar ise, erkek egemen bir toplumda kadın cinsiyetine ilişkin olumsuz tutumların gelişimine

neden olmakta, toplumsal cinsiyetçilik adı altında topluma ayırımcılık olarak yansımakta ve kadının

sosyal, kültürel, politik, ekonomik alanlarda erkeğe göre düşük konumda tutulmasına yol açmaktadır (Ayan,2014:148).

Sözü edilen toplumsal cinsiyet ilişkileri, hayatın birçok alanında erkeklerin daha baskın

olduğu, kadınların genellikle ikinci plana itildiği eşit olmayan güç ilişkisini içermektedir. Erkekler

ve erkeklere atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değer, birçok açıdan kadınlara atfedilen işlevlere ve görevlere verilen değerlerden daha büyüktür. Toplumun, tarihsel olarak erkek yönelimli bu

yaklaşımla şekillenmiş olduğu, gün geçtikçe daha çok kabul edilen bir gerçektir. Erkek normu,

toplumun bütünü için genel bir norm olarak kabul edilmekte ve bu da politika ve yapılara yansımaktadır. Böylece politikalar ve yapılar genellikle erkek üzerinden şekillenmekte ve toplumsal

cinsiyet eşitsizliğine sebep olmaktadır (Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı,2008).

Kadınların, toplumdaki toplumsal cinsiyet algısına göre belirlenen rol ve statüsüyle sosyal

yaşam alanlarda (kamu ve özel alanlar), erkeklerle eşit düzeyde yer alamaması, daha doğru bir ifadeyle ötekileştirilmesi önemli insan hakları ihlalidir ve biran önce çözüme kavuşturulması gereken

bir sorundur.

Toplumsal alanlarda yer almayan/alamayan kadın, toplumdaki bu mevcut durumu değiştirmeye, aşmaya çalışsa da toplumda oluşturulmuş, çoğu zaman görülmeyen ancak hissedilen

duvarlara çarpmaktadır. Kendi rol ve statülerinde değişim yapmaya çalışan, ancak bu duvarlara

çarpan kadın, “…bir şey yapsa bile hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kontrolü altında bulunmadığını ve bu konuda asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, cesaretini yitirmekte”

(Sekman,2006:8), öğrenilmiş çaresizlikle erkeğin göreli üstünlüğünü kabul ederek, kimliğini bunun

üstüne inşa etmektedir.

1.Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet

Toplumsal cinsiyet hem dünya da hem de ülkemizde tartışılmakta olan ve üzerinde durulması

gereken önemli sorun alanlarından biridir. Cinsiyet, sadece biyolojik kimliğe işaret ederken

(Zeybekoğlu,2013:7), toplumsal cinsiyet kavramı cinsiyetin biyolojik özelliklerinden bağımsız olarak kadın ve erkeğin toplumsal algılanışlarına ve kültürel olarak kadın ve erkek olma sürecine

işaret etmektedir (Demez,2005:29). Konuyla ilgili önemli isimlerden biri olan Oakley’de, “cinsiyetin

Page 8: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

60 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

biyolojik olarak belirlenmiş, toplumsal cinsiyetin ise toplumsal olarak oluşmuş düzlemlere tekabül

ettiğini ileri sürmektedir” (Oakley’den akt.:Savran,2004:234).

“Kadın ve erkeğin toplumsal rol ve sorumluluklarına vurgu yaparak, toplumun bizi nasıl

algıladığı, bizden nasıl davranmamızı istediği ve neler beklediğine ilişkin ipuçlarını içeren”

(Zeybekoğlu,2013:2) toplumsal cinsiyet, doğumla beraber bebeklerin cinsiyetine bakılarak verilmeye başlanır. “Bebekler doğduklarında (hatta doğmadan önce) sahip oldukları cinsiyet

organlarına bakılarak ya kadın cinsiyet grubuna ya da erkek cinsiyet grubuna ait olarak

kimliklenirler. Bundan sonra nüfus cüzdanlarının renginden, seçecekleri mesleğe kadar tüm ayırımlar bebek için işlemeye başlar” (Dökmen,2014:21).

Kız ve erkek çocukları sosyalleşme süreciyle, çeşitli nesneleri, etkinlikleri, oyunları,

meslekleri ve hatta kişilik özelliklerini onlar için ‘uygun’ ya da ‘uygun değil’ olarak ayırt etmeyi

öğrenmekte (Dökmen,2014:25), diğer bir anlatımla “kadınlar ve erkekler hangi davranışların doğru ve/veya uygun, hangilerinin ise uygun olmadığı konusundaki ‘sosyo-etik’ kabullerini,

toplumsallaşma sürecinde ve kültürün içinde öğrenmektedir ki, bu durum doğal olanın uzantısı gibi

algılanabilecek olan bu rol ve işlevlerin nasıl yerine getirileceği ve bunlara hangi anlamlar atfedileceğine ilişkin toplumsal bakımdan varlık kazanan ‘örüntü biçimlerinin’ toplumsal olarak

belirlendiği, dışsallaştırıldığı ve kültürün içinde öğrenildiği/içselleştirildiği anlamına gelmektedir”

(Uluocak ve Aslan:2011:27).

Toplumsallaşma sürecinde erkek ve kız çocuklarının öğrendikleri, kültürün cinsiyetlerine

‘uygun’ bulduğu duygu, tutum, davranış ve roller arasındaki farklılıklar ise toplumsal cinsiyet

farklılıkları olarak ele alınır. Kadınların daha duyarlı, ilgili ve bakım verici vb. olarak algılanmaları;

ev kadını, öğretmen, hemşire vb. olmalarının beklenmesi, ama erkeklerin bağımsız, atılgan, kuvvetli vb. algılanmaları; asker, mühendis, tüccar vb. olmalarının beklenmesi toplumsal cinsiyet

farklılıklarıdır. Ancak bunlar gerçek olmayan farklılıklardır; adeta toplumun kendi kalıplarını, bireye

dayatması sonucu oluşurlar (Dökmen,2014:25). Toplumsal çevrenin belirlediği değerler doğrultusunda rollerini gerçekleştirmeye çalışan kadınlar, toplumsal beklentilere cevap verdiği

sürece onaylanmaktadırlar. Bu toplumsal beklentiler, kadını pasif, bağımlı, boyun eğici, sosyal

yaşam alanlarında tam olarak yer alamayan bir statü ve rollere büründürmektedir. Toplumdaki

benimsenmiş kalıp yargıları aşmaya, onlardan sıyrılmaya çalışan kadın, farklı bir statü ve rol belirlemeye çalışsa da bu durum, onun toplumdaki oluşturulmuş, aşılması güç duvarlara çarpmasına,

kontrolün kendinde olmadığını düşünerek çaresizliği kabul etmesine neden olmaktadır

(Adaçay,2014:10).

Geleneksel rollerin dışına çıkıp, başkaldıran ve dayatılan rolleri sorgulayan kadın, erkekler

tarafından ‘femme fatale’, ‘mavi çoraplılar’, ‘şeytan’, ‘cadı’, ‘büyücü’ gibi aşağılayıcı sözlerle

karşılanmakta ve dışlanmakta, kadını, melek gibi davranmadığı taktirde canavar gibi gören bir toplumda, melek olmadığını bilen kadın, kendini canavar gibi görerek ya da bu bilincin suçluluğuyla

bir sürü psikosomatik hastalıklarla boğuşmak zorunda kalmaktadır (Ercan,2014:36-44).

“Toplumsallaşma sürecinde edindiğimiz bu toplumsal cinsiyete ilişkin algılar, sürekli olarak

yeniden öğrenilmekte ve üretilmekte” (Zeybekoğlu,2013:2) yani cinsiyetçi ideoloji, biz büyürken bizimle büyümekte, çoğalmakta, daha küçücük bir bebekken ‘nazlı kızım’, ‘aslan oğlum’

sözcükleriyle duygularımıza ve davranışlarımıza yerleşmekte, bu ve benzeri mesajlar öylesine

kanıksanmaktadır ki, kuşaktan kuşağa aktarılmakta, hatta bu aktarımlar, çoğu kez de kadınlar tarafından gerçekleştirilmektedir (Gümüşoğlu,2013:66).

Sözü edilen bütün bu algılamalar ve uygulamalar, kadınların cinsiyetleri nedeniyle

uğradıkları insan hakları ihlalleridir. Bu ihlaller, ciddi boyuttadır ve kadınların cinsiyetleri nedeniyle yaşamları tehlikededir. Kadınların doğum öncesi süreçten başlayıp, yetişkinlikleri de dahil

Page 9: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 61

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

yaşadıkları süreçte yaşamları tehdit altındadır. Örneğin; doğum öncesinde cinsiyet belirlenmesiyle,

kız çocuklarının doğması engellenmekte, bebek erkek ise doğmasına izin verilmekte, kız çocukları okutulmamakta, çocuk yaşta evlilik ve hamileliklere maruz bırakılmakta, erkek çocuklarına göre

daha az beslenmektedirler. Bütün bunlar, çocuklukta karşılaşılan insan hakları ihlalleridir.

Yetişkinlikte ise namus cinayetleri ve kürtaj, yaşamlarını başlıca tehdit eden uygulamalardır. Bütün bunlar yoksulluk gibi başlıca ayırımcılık nedenleriyle birleştiğinde, cinsiyet ayırımcılığı ölümcül

sonuçlara yol açmaktadır (Uygur ve Gürgey,2014:31). Oysa ki, dünyadaki pek çok ülke gibi

ülkemizde de Anayasa’nın 10. Maddesi’nde, “kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine

aykırı olarak yorumlanamaz” (www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf) hükmü yer

almaktadır.

Dolayısıyla, tarihten günümüze eril nitelik taşıyan toplumsal yapıda kadınlar, “cinsiyeti nedeniyle, ülkenin yönetiliş biçimine, dini inanışlarına ve geleneksel kültürüne bağlı olarak değişen

rollere sahip olmuştur” (Terzioğlu ve Taşkın:2008:63). Bu rollerle ayrımcılığa maruz bırakılan

kadınlar, siyasal, hukuksal, sosyal ve ekonomik haklara sahip olmada, bu hakları kullanmada, toprak ve sermaye gibi kaynaklara sahiplikte eşitsizliklere uğramaktadırlar (Uluocak ve Aslan:2011:30).

2.Öğrenilmiş Çaresizlik

Davranış bilimlerinin ve psikolojinin literatüründe yer alan, davranış-sonuç ilişkisindeki

belirleyicilik (kontrol) üzerine kurulan, sonucu kontrol edemeyen bir davranışa bağlı olarak meydana gelen (Thompson 1992’den akt.:Bayat,2002:3-4) öğrenilmiş çaresizlik kavramı ilk kez (1960’larda),

Seligman ve arkadaşları tarafından hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle ortaya çıkmış ve daha

sonra insanlar üzerinde yapılan deneylerle, tüm organizmalara genellenebilir bir olgu haline gelmiştir. Söz konusu kavram, sürekli olarak kontrol edilemeyen durum ve olaylar karşısında kalan

organizmanın, kontrolün mümkün olduğu sonraki durumlarda bile, içinde bulunduğu durumu

değiştirebileceğine dair inancını yitirdiğinden, olaylar karşısında hareketsiz kalmasını ifade etmektedir (Gül ve Oktay,422).

Seligman ve arkadaşlarının (1967) yaptıkları araştırmada, kaçma, çaresizlik ve kontrol grubu

olmak üzere, üç grup köpek kullanılmış ve köpeklere iki ayrı deneysel işlem uygulanmıştır. Deneyin

birinci aşamasında, kaçma ve çaresizlik gruplarındaki köpekler, tek tek bir deney kutusunun içine konularak, şokun geleceğini gösteren hiçbir işaret vermeksizin, 64 şok verilmiştir. Deney ortamı,

kaçma grubundaki köpeklerin burunlarıyla bir düğmeye bastıkları zaman şokun gelmesini

engelleyebilecekleri, çaresizlik grubundaki köpeklerin ise hiçbir şekilde şoku kesemeyecekleri bir biçimde düzenlenmiştir. Kaçma grubundaki köpekler birkaç tekrardan sonra, burunlarıyla düğmeye

basarak şoku durdurmayı öğrenmişlerdir. Kontrol grubundaki köpekler, deneyin bu birinci aşamasına

katılmamışlardır.

Deneyin ikinci aşamasında, her üç gruba kaçma-kaçınma eğitimi uygulanmıştır. Bunun için her üç gruptaki köpekler, iki bölmeli bir deney kutusuna konulmuştur. Köpeklere şokun geleceğini

gösteren bir uyarıcı (ışık) verilmiştir. Köpekler, uyarıcının verilmesinden itibaren 60 saniye içinde,

diğer bölmeye atladıkları zaman şoktan kurtulmakta, bu süre içerisinde diğer bölmeye atlayamayanlar ise şoktan kurtulamamaktadırlar.

Deneyin sonuçlarına göre, birinci aşamada şoku kesmede başarılı olan kaçma grubundaki

köpekler ile kontrol grubundaki köpekler, kısa sürede şoktan kurtulmak için kutunun diğer bölmesine atlamaları gerektiğini öğrenmişlerdir. Çaresizlik grubundaki köpekler ise, deneyin ikinci aşamasında

bu görevi öğrenmede başarısız olmuşlardır. Bunun yanı sıra, bu hayvanlar tamamen pasif hale

gelmişler ve doğru tepkiyi verdikleri taktirde şoktan kurtulmaları mümkün olduğu halde, hiçbir tepki

vermeksizin, şokun geçmesini bekler hale gelmişlerdir (Seligman ve ark. akt.:Ersever,1993:622).

Page 10: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

62 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

Öğrenilmiş çaresizlik deneyleri, değişik hayvanlar (fil, maymun, pire, köpekbalığı vb.)

üzerinde farklı yollarla/metotlarla da denenmiştir. Bu hayvanlardan biri de fildir. Fillerin eğitimi, öğrenilmiş çaresizliği çok iyi anlatan diğer bir örnektir. “Filler daha yavruyken, kalın bir zincirle

bacağından bir direğe bağlanır. Önceleri hayvan kaçmaya çalışır ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın ne

zinciri koparabilir ne de direği yerinden oynatabilir. Fil yavrusu, ayağında zincirle büyür, kaçamayacağını kabullenir ve özgürlük kavramını yitirir. İşte bu noktada ayağındaki zincir çözülür

ve yerine konulan ince bir halatla, birkaç santimetre boyunda tahtadan bir çubuğa bağlanır. Fil, bu

koşullarda kolaylıkla kaçabilecek olmasına rağmen olduğu yerde kalır. Çünkü hala var olduğunu sandığı zincirini asla kıramayacağına inanır. Fil, büyüyünce ipten kurtarılır. Ama artık o, alanın

dışına çıkamayacağını öğrenmiştir” ( http://mebk12.meb.gov.tr). Yapılan bu deneylerin

sonucunda onları (hem köpekleri hem filleri hem de diğer hayvanları) kaçmaktan alıkoyan,

öğrendikleri tutum ve davranışlar ya da beyinlerindeki kalıplaşmış düşünceler olduğu belirlenmiştir. Bu örneklere, küçük balıkları yiyemeyen köpekbalığını, zıplayamayan pireleri de örnek

gösterebiliriz.

Yapılan araştırma deneyleri sonrası Seligman ve arkadaşları, köpeklerin tutum ve davranışlarını açıklamak için kullandıkları öğrenilmiş çaresizlik durumunun, insanlar içinde söz

konusu olabileceğini ileri sürmüş, kavramı, canlıların davranışlarını açıklayan genel bir boyuta

taşımışlardır (Tutar, 2007:145).

Bir organizmanın davranışlarıyla kontrol edemediği olumsuz bir durumdan sonra, bu olumsuzluğun etkisinde kalarak, kontrol edebileceği durumlar karşısında bile tepkisiz kalması

durumu (Norman,1988:34; Bulduk,2002:78;Erkuş,1994) olan öğrenilmiş çaresizlikteki kontrol

kaybının, canlıları motivasyonel, duygusal ve bilişsel olmak üzere üç bakımdan etkilediği belirtilmektedir;

“*Motivasyonel düzeyde kontrol kaybı: Canlıların yaşadığı olumsuz tecrübelere bağlı olarak

ortaya çıkmaktadır. İç kontrol kaybı sonucunda, canlıların değiştirebileceği durumu değiştirme ve kontrol etme isteği yok olmaktadır. Bu durumdaki canlılarda, çevrede olup bitenlere karşı tepki

vermede genel bir istek kaybı söz konusu olabilmektedir.

*Duygusal düzeyde kontrol kaybı: Çaresizliği öğrenmiş kişi, çaresiz olduğuna, içinde

bulunduğu mevcut durumdan kendi imkanlarıyla kurtulamayacağına, kendini iyice inandırınca, genellikle duygusal düzeyde kontrol kaybı yaşar. Duygusal düzeyde kontrol kaybıyla birlikte, iç

kontrol kaybı derinleşir, güven yitimi, anksiyete yükselmesi, stres, umutsuzluk, depresyon gibi

olgular ortaya çıkar.

*Bilişsel düzeyde kontrol kaybı: Yabancılaşma durumuna benzer bir şekilde insan, eylemleri

ile eylemlerinin sonuçları arasında ‘bağ’ kuramaz ve süreci bütünlük içinde kavramakta zorlanır.

Bilişsel düzeyde kontrol kaybı, aynı zamanda bir anomi durumudur ve kişi genellikle kurumların ve

kuralların düzenleyici değerine inanmamaya başlar” (Seligman ve Maier 1968’den akt.: Tutar,2007:145).

Hayvan davranış ve tutumlarını açıklamak için yapılan deneylerin, insanlar içinde geçerli

olduğunu vurgulayan bu araştırmalar, insanlardaki öğrenilmiş çaresizliğin kaynaklarını dış etkenler ve bireyin kendinden kaynaklanan etkenler olarak da sınıflandırmanın mümkün olacağını

belirtmektedirler. Özellikle bireyin, kendisinden kaynaklanan etkenlerden biri olan cinsiyete dayalı

etkenler, kadınları, erkeklere göre öğrenilmiş çaresizliğe karşı daha fazla duyarlı olmaya yöneltmektedir. Kadınların bu duyarlılıklarının kaynağına bakıldığında ise, kadınların hem biyolojik

özellikleri hem de sosyal rolleri, önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır (Gül ve Oktay,425).

Page 11: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 63

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

3.Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik

Aslında ne Antikçağ ne de Ortaçağ ne de onu izleyen yüzyıllarda kadın sorunu çok önemsenmedi. Cinsiyetler arasındaki ilişkiyi, karşılaştırmaya gerek yoktu: Kadın, erkeğin

egemenliği altında olmak zorundaydı. Havari Aziz Paulus, ‘erkek kadından değil, kadın erkekten

yaratılmıştır. Erkek, kadının isteklerini değil, kadın erkeğin isteklerini yerine getirmek üzere yaratıldı’ demişti. Ne de olsa kadın, Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştı. Bu bakış açısı,

kadının yüzlerce yıllık toplumsal konumunu belirleyen temel faktördü” (Demirer:2015:17).

Dolayısıyla tarihten günümüze bakıldığında “kadının mücadelesinin ‘ait olmakla var olmak’ arasında geçen bir mücadele olduğunu görüyoruz. Kadın aileye, topluma, erkeğe, erkek kardeşe mi

aittir yoksa bir birey midir? Kadın, uzun süre kolektifin parçası olarak görüldü, her zaman birilerine

ait oldu. Hukuk da, bu aidiyetlere göre oluşturuldu ve uygulandı. Kamusal alan özel alan ayırımında,

özel alana ilişkin görüldü” (Sancar,2014:121).

Kadınların birey olma/var olma yolundaki önemli kavramlardan biri olan kişilik, “bir bireyin

kendisi ve çevresini algılama, ilişki kurma ve düşünme biçimi olarak tanımlanabilir. Kişilikler,

genetik, çevre ve deneyim faktörlerinin bir sonucu” (Yavuz,2000.105) ya da “sosyal hayata verilen tepkilerin dinamik bir bütünüdür” (Jakoby,1996 akt.:Yaşar, 2007:263). Var olma mücadelesi olan

kişilik, “çocuk doğduğu andan başlayarak, önceden belirlenmiş kurallar ve değerlerle çevrelenir,

yönlendirilir. Yaşamın her alanına ilişkin bu belirlenim, bireyin biyolojik anlamda ‘dişi’ ve ‘erkek’ olmasından bağımsız değildir. ‘Dişi’ ve ‘erkek’ oluştan hareketle, iki cinse özgü toplumsal rol

dağılımı yapılmakta, toplumsallaşma farklı algılamalarla gerçekleşmektedir. Her iki cinse özgü

davranış kalıpları ve değerlerin öğrenilmesi, toplumsallaşmanın önemli bir boyutunu içerir ve

bütünüyle cinsiyetçi mesajlarla yüklüdür. Bunun sonucunda da kadınlar özel alana, erkekler ise kamusal alana yönlendirilir” (Gümüşoğlu,2013:65). Diğer bir söylemle, “ ‘İnsanların tercihleri ex

nihilo (hiçten) yaratılmaz: İçinde yaşadıkları toplum tarafından şekillendirilirler’”(Hamilton’dan

2004 akt.:Fine,2010:27). Dolayısıyla “kadın ve çocuk, birer ‘kişi’ değil, ‘aile kurumunun’ vesayeti/himayesi altındaki varlıklar” (Özbudun,2015:130) olarak görülmektedir.

Bütün bu ifadelerden hareketle “cinsiyetçi ideolojiye göre kadın olmak, yaşamın her alanında

erkeğe göre tanımlanmak, erkeğe özgü sayılan davranışlarda bulunmamak, duygu ve düşüncelerini

erkeğe göre belirlemek vb. anlamlar taşır. Yani kadın, edilgen, akılcı davranmasına engel olacak boyutta duygusal, cesaretsiz ve varoluşu, ailesinin sınırları içinde meşru görülen bir varlık”

(Gümüşoğlu,2013:65) tır.

Sosyalleşme süreciyle oluşturulmaya çalışılan kadının kimliğiyle ilgili, biyolojik yaklaşımlardan psiko-sosyal görüşlere kadar bir dizi görüş bulunmaktadır. Örneğin; cinsiyet

yorumlarında Freud anatomi yazgıdır derken, Beauvoir, kadın doğulmaz kadın olunur der (Yaşar,

2007:264). “Simone de Beauvoir 1949’da yazdığı İkinci Cins adlı eserinde kadın sorununu, felsefi bir düzlemde tartışmaya açtığında, kadının ezilmesinin sebebinin, kadına özgü doğal farklılıklar

olmadığını, ezilmeyi meydana getiren koşulların, tarihsel ve toplumsal olarak oluştuğunu öne

sürmüştü” (Direk,2012:74). Toplumsallaşma süreci kadına (çocukluk çağından beri), yaşamın

getirdiği her türlü güçlüğe ve soruna karşı koymaksızın, boyun eğmesi gerektiğini öğretmektedir (Mavili,2014:41).

Babaların yönetimi, kocaların yönetimi, erkek patronların yönetimi, birçok toplumsal

kurumu, siyaseti ve ekonomiyi, kısacası ‘erkekler ligi’ ya da ‘erkekler meclisi’ denen yerleri yöneten erkekleri, ataerki kavramıyla açıklayanlar (Mies,2012:94) Aristoteles’in, Politika adlı ünlü yapıtında,

kadınlarla ilgili söylediği sözleri de onaylarlar. “Yaratılıştan kendi kendilerine ait olmayan; ama bir

başkasına mal olan insanlar vardır. Bunlar, yaratılıştan köledir. Bir başkasının malıdır, insan özelliği taşımasına rağmen, ona bir başkası sahiptir. Yani bir mal sahibi için, bir eylemin aracıdır. Erkek ve

Page 12: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

64 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

kadın ilişkisinde erkek, yaratılıştan kadından üstün, kadın, değerce daha alttadır. Birinci egemen öge,

ikincisi bağımlıdır” (akt.: Kızılkaya,2005:95).

Sosyalleşme sürecinde toplumdaki sosyo-kültürel ve ekonomik vb. pek çok unsurdan dolayı

erkeklere göre tanımlanan, onlar tarafından ötekileştirilerek güçsüz, bağımlı, sahip olunacak bir

varlık olarak görülen kadın, kendi hayatıyla ilgili karar verme sürecinde, kontrolünü kaybetmektedir. Kontrol inancı kaybolan kadın, kadercilik anlayışını geliştirmektedir. Çevresindeki şartları kontrol

edemeyeceğini gören kadın, kendini bırakmakta, böylece şartların, onu daha kolay kontrol

edebileceği hale gelmektedir.

Herhangi bir durum ya da olay karşısında çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsa

bile hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolü altında bulunmadığını ve o konuda asla

başarıya ulaşamayacağını düşünüp cesaretini yitiren (Sekman,2006:8;) kadın, böylelikle öğrenilmiş

çaresizlikle karşı karşıya gelmektedir.

Öğrenilmiş çaresizlik, mevcut toplumsal yapıdaki sosyalleşme süreciyle, bireye neleri

yapması neleri yapması gerektiğini o kadar güçlü bir şekilde öğretir/verir ki, o kişi (genelde bu kişi

kadındır) toplumsal yaşam alanında, o kalıp yargı ve kuralların dışına çıkamayıp, yeni/farklı bir eylemde/denemede bulunmayı aklından bile geçirmeyerek, olması gerektiği gibi tutum ve davranış

göstererek, bir anlamda kaybetmeyi kabul etmektedir.

“…Sorgulamak, mantık yürütmek, kendi varoluşunu sorgulamak kadına ait özellikler olmadığı hep dayatılmış ve dayatılmaya da devam etmektedir. Hep dayatıldığı biçimiyle kadın, eril

cinse göre yaradılışı itibariyle zayıf, aciz, zavallı, güçsüz bir cinstir ve erkeklerin korumasına

gereksinim duyandır” (Ercan,2014:36). “Arthur Schopenhaure’un deyimiyle, ‘kadınların doğasında

itaat etmek vardır… Kadının bir efendiye, reise ihtiyacı vardır’ ” (Poyraz ve Özben:2015:15). Oysaki, bu itaat bir yandan kadınların karar alabilme davranışlarını kısıtlarken, öte yandan sonuçlara

katlanabilmek için rahatsız edici bir şekilde bağımlılıklarını artırır” (Yaşar, 2007:269).

Diğer bir deyişle “…çaresizliği öğrenmiş olanların zihinlerinde, zihnin normal işleyişini bozan ve onu sınırlayan, ondaki yaratıcı yeteneklerin ortaya çıkmasını engelleyen, kalıp düşünceler

vardır. Kişiyi çaresizliğe iten, yeteneklerini kullanmasını engelleyen, değiştirebileceği durumlar

karşısında eylemsizlik göstermesine neden olan, söz konusu kalıp düşüncelerdir” (Tutar,2007:150).

Bu kalıp düşüncelerin en önemli ayağı da, kültürdür. Toplumdaki kültür, “etnik kökenden dini inançlara, değerler ve ahlaktan artistik ve bilimsel ifadelere, çocuk yetiştirme metodlarından cenaze

törenlerine kadar karmaşık bir kavramlar silsilesidir” (Yavuz,2000.105). Toplumdaki mevcut

kültürel kalıplar içinde yaşamını sürdüren kadın, o kültürel kalıpların dışına çıkamamakta, o kalıplar ne derse, kendini ona göre ayarlamakta, ona göre tutum ve davranışlar sergilemektedir. Örneğin

“bana ne kadar kadın gibi davranılırsa, o kadar kadın oluyordum. İster istemez adapte oldum. Eğer

arabaları ters çevirme ya da şişe açmaya gücüm olmadığı düşünülüyorsa, tuhaf biçimde gücüm olmadığını görüyordum. Eğer bir kasanın benim için ağır olduğu düşünülüyorsa, açıklanamaz

biçimde ben de ağır buluyordum”(Fine,2010:27) ifadelerinde olduğu gibi.

Kadınların, öğrenilmiş çaresizliği yaşadığına dair en önemli örneklerden biri de uğramış

oldukları/maruz kaldıkları şiddettir. Kadının, şiddeti yaşadığı (ister özel alan-isterse kamusal alan olsun) ortamdan yeterince uzaklaşamaması ya da şiddete dur diyememesi, sessiz kalmasıdır. Şöyle

ki, “gerçekte kadının dayak yemesi; benlik saygısının, kendine olan güveninin ve kendiyle ilgili

değerlilik duygularının incinmesine (adeta dayak yemesine) neden olur. …Bu olay kadının, duygusal alanında fırtınalar koparan, ‘bütün dünyasını yıkan’ çatışmalara neden olur. Şiddetin yoğunluk

derecesi arttıkça, benlik saygısının örselenme derecesi de artar. Kadın, kendini aptal, çirkin, yetersiz

vb. hisseder. Kadın bütün bu başına gelenlerin ‘kaderi’ olduğunu düşünerek, aynı kısır döngü içinde yaşamaya devam eder. …Kadının, şiddet ortamında uzun yıllar kalmak, kadının umutsuzluk ve

Page 13: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 65

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

çaresizlik duygularının da kronikleşmesine ve kökleşmesine neden olabilir. Baş edememe, kontrol

edememe ve bu durumdan uzaklaşamama, şiddete maruz kalan kadının çaresizliğine de işaret etmektedir. (Mavili,2014:51-54-55).

Diğer yandan kadının, çaresizliği öğrenmesinde toplumdaki birçok söylemde etkilidir.

Kadın, her ne kadar şiddet ortamından kurtulmaya çalışsa da, bunun için adımlar atmaya çalışsa da onu engelleyen, gitmemesi için önüne set çekilen, direncini kıran, “ ‘evlilik gül bahçesi değildir,

kötüleri iyi yapacak sensin’, ‘ne olursa olsun her zaman kocanın yanında yer alacaksın’, ‘eşin baskı

altında olabilir’, ‘analık ve eşlik birinci görevindir’, ‘sen kadınsın alttan al’, ‘anasın, çocukların için idare edeceksin’, ‘kan kussan da kızılcık şerbeti içtim diyeceksin’, ‘senin yerin evindir’, ‘kocan hata

yapsa da çocuklarının babasıdır’, ‘erkek evin direğidir’ ” (Mavili,2014:42-43-44) gibi söylemler

kadında, böyle gelmiş böyle gider, bu işe yaramaz ki, yapsam ne değişecek ki, bunu yapmamın hiçbir

faydası olmaz ki düşüncelerine dönüşecek ve çaresizlik, kronik bir hal alacaktır.

Buradan hareketle, çevreyi kontrol etme olanağı bulamayan, etkileşimde bulunduğu kişiler

tarafından sürekli kontrol edilen kişilerin, başarısızlık karşısında daha kolay öğrenilmiş çaresizlik

geliştirdikleri (Aydın,1985) saptanmıştır. Bu çaresizliği geliştiren bireylerin başında ise sözüne edildiği gibi kadınlar yer almaktadır. Çaresizliği yenmeye, başarısızlığı kabullenmeyip, yeniden

denemeyi seçen kadınlar yani itaatkar olmayıp, kendi varoluşunu gerçekleştirmek isteyen, kendi

mutluluğunu yeniden inşa etmeye çalışan kadınlar, toplumun çoğunluğu tarafından hoş karşılanmamakta, çeşitli davranışlara ve tutumlara maruz kalmaktadır. Diğer bir ifadeyle “kadın

ailenin ‘koruyucu halesi’nin dışına çıkmayı, iki ayağı üzerine tek başına dikilmeyi seçtiğinde, işin

çehresi apansız değişmektedir. Bir kadın ‘aile kadını’ değilse, ‘hiç kimse’nin kadınıdır-yani üzerinde

bir ‘kavil’ yoktur; herkesin (buradaki ‘herkes’ erkeklerdir tabii ki) erişimine açıktır; o, ‘mubah’tır” (Özbudun,2015:131).

Toplumun ve yasaların kendine tanıdığı ayrıcalığı kullanarak, kadınlar üzerinde her türlü

sınırlayıcı ve kısıtlayıcı baskıları meşrulaştıran erkekler, ister burjuva sınıfına, ister soylu sınıfına, ister alt sınıfa ait olsun, kadınları her daim sömürmekte ve bir obje olarak algılanmaktan öteye

gidememektedirler (Ercan,2014:41). Toplumdaki bu eşitsiz durum, kadınları zora sokmaktadır.

“Erkeğin tanımadığı bir sürü engel ve zorluklar, kadınlar için her adım başında mevcuttur. Erkeğe

serbest olan birçok şey, kadına yasaktır; erkeğin tadını çıkarttığı bir sürü toplumsal hak, kadın tarafından kullanıldığında hata ya da suç sayılır. Kadın, toplumsal ve cinsel yaratık olarak acı çeker.

Bu iki ilişkiden hangisinde daha çok acı çektiğini söylemek zordur, bu nedenle birçok kadının, kadın

olarak değil de erkek olarak doğurulmuş olma isteği anlaşılırdır” (Bebel,1991:127).

Toplumsallaşmayla verilen, önceki yaşantılarla da desteklenen öğrenilmiş çaresizlik ve

kadınların durumuyla ilgili olarak Emma Goldman (2006:24), “bizler henüz, kadının bir ruhu

olmadığı, erkeğin basit bir eklentisi olduğu, kendi gölgesinden korkacak kadar çok güçlü olan beyefendinin sırf rahatını sağlamak adına onun kaburgasından yaratıldığı mitini aşabilmiş değiliz”

der.

Kadının toplumsal yapıdaki konumu/durumu ile ilgili sorunları ve çözüm yollarını

vurgulayan Mills’e göre de, “kadın, gerçek yaradılışını ortaya koyma olanağını bulamadığı için, kadının yeteneklerini ve gücünü nasıl kullanacağını bilemiyoruz. Çünkü kadın, bu konuda hep

engellenmiş, bu engeller kalktığı zaman, kadının gerçek yaradılışının ne olduğunu görmek olanaklı

olacaktır. Kadınla ilgili bütün tasarımlar, bir alışkanlığın sonucudur. Geleneğin getirdiği bir durum. Bir kadın, toplumun koyduğu engeller kalktığında, bir erkek kadar başarılı olabilecektir. Önemli olan

böyle özgür bir ortamın kadına tanınmasıdır. Olanak verildiği taktirde kadın, zihinsel yönden kendini

geliştirip, bu alanda da başarı kazanabilecektir” (Mills’ten akt.:Güntöre,2004:87).

Page 14: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

66 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

Sonuç

Toplumların tarihine bakıldığında, erkeklerce öteki olarak konumlandırılan kadın, bir anlamda erkeğin üstünlüğünü kabul eden, kendini, kimliğini erkeğe göre belirleyen, toplumda özne

yerine nesne olarak görülen ve erkeğin sahip olduğuna sahip olamayan, bir kimlik olarak kurgulanır.

Bu kurgulanışta, toplumdaki toplumsal cinsiyet algısıyla oluşturulan öğrenilmiş çaresizlik olgusu da çok önemli bir yer tutmaktadır.

Genellikle kadınlık ve erkeklik tanımlamaların toplumsal cinsiyetle belirlendiği toplumlarda

“toplumsal cinsiyete dair gerçekleri, coğrafyadan bağımsız; kültürel fotoğrafından, politik ikliminden ve iktidar mekanizmalarından ayrı düşünerek anlamak imkansızdır” (Mutluer,2013:17).

Çünkü, sosyal dünyamız ve onu değerlendirme tarzımız, duygusal bir içerik taşır. Bu anlamda

algılama sistemimiz ve duygusal örgütlenmemiz, insani bir kurgu ve haliyle sosyo-kültürel

ilişkilerinin bir yansımasıdır (Bottomore ve ark. 1990 akt.:Yaşar, 2007:255). Sosyo-kültürel ilişkiler sonucu oluşan bu yansımalar, zihinsel yargıların oluşmasına, sürdürülmesine ve kuşaktan kuşağa

aktarılmasına neden olmaktadır. Böylelikle sosyalleşmeyle verilen zihinsel yansımalar, erkeğe göre

kendini tanımlayan kadınlar, Beauvoir’ın da ileri sürdüğü gibi, kendilerini erkeklerle asla eşit görmemekte, dünyanın bütünüyle erkek dünyası olduğunu kabul etmektedirler. Çünkü kadınlara

göre, erkekler kurmuştur bu dünyayı, onlar yönetmektedir ve bugün dünyanın efendisi onlardır

(Beauvoir 1969’dan akt.:Aras,2015:105).

Toplumdaki bu sosyo-kültürel vb. ilişkiler, maalesef kadınların toplumda var olma

deneyimine/girişimine engel olmakta, dolayısıyla bu engeller, kadını çaresizliğe itmekte,

güçsüzleştirmekte, kendi hayatının kontrolünü kaybetmesine neden olmaktadır.

Oysa ki, kadın ve erkek her ne kadar farklı yaratılmış (biyolojik anlamda) olursa olsun bu, onların özgür ve eşit haklara sahip olmaması anlamına gelmemelidir. Dolayısıyla bireylerin (ister

kadın isterse erkek olsun) ilk önce toplumda mevcut olan toplumsal cinsiyet rollerini ilişkin köklü

bir zihniyet dönüşümüyle (ataerkil ideolojilerin yeniden kurgulanması ya da tamamen ortadan kalkması), kendi rol ve statülerini belirlemeleri, özellikle kadınların kendi içindeki gücü ve yeteneğin

farkına vararak, öğrenilmiş çaresizlik yerine, öğrenilmiş güçlülüğü geliştirmeleri gerekmektedir.

Bireyin olayları yönetebilmesi, kendi yaşamına hakim olabilmesi ve olumsuzlukların

üstesinden gelebilmesi (Polatçı ve Boyraz,2010:139) ya da “dışsal bir desteğe ihtiyaç duymaksızın zorluklarla baş edebilme gücü” (Erden ve Ümmet,2014:73) olan öğrenilmiş güçlülük, kadınlardaki

öğrenilmiş çaresizliğin yerine geçmelidir. Diğer bir deyişle kadınların insan hakları bakımından en

önemli engeli, toplumsal yapıdaki kalıplaşmış/benimsenmiş kültürel önyargılardır (Parisi’den 2002 akt.:Uygur ve Gürgey,2014:32) bu önyargılar ise ancak kadının öğrenilmiş çaresizliği bir tarafa

bırakarak, öğrenilmiş güçlülüğü seçmesiyle ortadan kalkacaktır.

Sözün kısası, kadının, toplumsal yapının tüm yaşam alanlarında (evde, sokakta, okulda, işyerinde vb. alanlarda) sosyo-kültürel kalıp yargıları, duvarları yıkarak erkeklerle eşit bir biçimde

yer alması, birey/özne olarak var olmaya çalışması, kadını daha da güçlendirerek, kendi hayatının

kontrolünü eline almasına, kurban rolünden çıkarak, kendini yeniden inşa etmesine neden olacaktır.

Emma Goldman (2006:79)’ın dediği gibi “bu dünyada kadın, kendi kaderini yönlendirmekte özgür olmalıdır”.

Page 15: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 67

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

KAYNAKÇA

Adaçay, F.R. (2014). Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma, Bursa: Ekin Yayınları.

Aras, G. (2015). Kadın ve Kadın Algısı, Dünyada ve Türkiye’de Kadın ve Şiddet (İç.), Edt.: Murat

Korkmaz, Emine Demiray, Ümran Sevil, Şengül Hablemitoğlu, Yavuz Taşkıran, ss.193-230,

Ankara: Nobel Yayınları.

Ayan, S. (2014). Cinsiyetçilik: Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik, Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Dergisi,

Sayı:36, ss.147-151, Sivas.

Aydın, A.G. (1985). Sosyal Başarı Eğitimi İle Sosyal Beceri Eğitiminin Çocuklarda Öğrenilmiş Çaresizlik Davranışının Ortadan Kaldırılmasına Etkisi (Yayınlanmamış Doktora Tezi),

Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, http//tez2.yok.gov.tr, Ankara.

Bayat, B. (2002). Örgütlerde Güdülenme Yetersizlikleri ve Geri Çekilme-Kaçınma Davranışlarını

Açıklamada Kullanılabilecek Bir Model: Öğrenilmiş Çaresizlik, Gazi Üniversitesi İ.İ. B.F. Dergisi, Sayı:3, ss.1-14, Ankara

Bayhan, V. (2012). Beden Sosyolojisi ve Toplumsal Cinsiyet, Doğu-Batı Düşünce Dergisi, Yıl:16,

Sayı:63, Aralık-Ocak, ss.147-164, Ankara:Doğu-Batı Yayınları.

Bebel, A. (1991). Kadın ve Sosyalizm, Çev.: S.N. Kaya, İstanbul: İnter Yayıncılık.

Bulduk, S. (2002). Öğrenilmiş Çaresizliğin Genelleme Sorunu: Görev Etkisi, Türk Psikoloji Dergisi,

17 (50), ss.77-88, Öğrenilmiş çaresizlik tanım. Ekle s.78.

Demez, G. (2005). Kabadayıdan Sanal Delikanlıya Değişen Erkek İmgesi, İstanbul: Babil Yayınları.

Demirer, T. (2015). …Ve Kadınlar, , Liberalizm/Muhafazakarlık Kıskacında Kadın (İç.), ss.15-43,

Ankara: Kaldıraç Yayınları.

Direk, Z. (2012). Queer Kuram ve Cinsiyet Farklılığı, Cinsellik Muamması Türkiye’de Queer Kültür ve Muhalefet (İç.) Der.:Cüneyt Çakırlar, Serkan Delice, ss.72-92, İstanbul: Metis Yayınları.

Dökmen, Z. (2014). Toplumsal Cinsiyet Sosyal Psikolojik Açıklamalar, İstanbul: Remzi Kitabevi.

Ercan, C.A. (2014). Cinsiyetin Toplumsal Rol’deki Yeri Elfriede Jelinek’in Seçilmiş Romanlarında Kadınlık, Konya: Çizgi Kitabevi.

Erden, S., Ümmet, D. (2014). Examination of High School Students Learned Resourcefulness: A

Review, International Online Journal of Education Sciences, ss.71-80.

Erdoğan, M.T. (2010). Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanmasında Medya Okur-Yazarlığının Rolü, T.C. Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü (Uzmanlık Tezi), Ankara: Elma

Teknik Basım Matbaacılık.

Erkuş, A. (1994), Psikoloji Terimler Sözlüğü, Ankara: Doruk Yayınları.

Ersever, H. (1993). Öğrenilmiş Çaresizlik, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Cilt:26,

Sayı:2, ss.621-632, Ankara.

Fine, C. (2010). Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması, Zihnimiz, Toplum ve Nörocinsiyetçilik Nasıl Fark Yaratıyor?, Çev.: Kıvanç Tanrıyar, İstanbul:Sel Yayınları.

Goldman, E. (2006). Evlilik ve Aşk, Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir (İç.),

ss.21-34, İstanbul: Agora Kitaplığı.

Page 16: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

68 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

Goldman, E. (2006). Kadınların Özgürleşme Trajedisi, Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim

Değildir (İç.), ss.77-88, İstanbul: Agora Kitaplığı.

Gül, H., Oktay, E., Türkiye’de ve Dünya’da Kadınların Çalışma Hayatında Yaşadıkları Cam Tavan

Algıları Üzerine Kavramsal Bir Çalışma, Selçuk Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal ve Ekonomik

Araştırmalar Dergisi, ss.421-436. www.sead.selcuk.edu.tr/sead/article/view/146/145, Erişim Tarihi:225.07.2015.

Gümüşoğlu, F. (2013). Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet 1928-2013, İstanbul: Kaynak

Yayınları.

Güntöre, S.Ö. (2004). John S. Mill’in Ahlak Anlayışı, İzmir: İlya Yayınları.

Kızılkaya, H. (2005). Anasoyluluktan Günümüze Kadın, İzmir: İlya Yayınları.

Kirman, M.A. (2004).Din sosyolojisi Terimler Sözlüğü, İstanbul: Rağbet Yayınları.

Mavili, A. (2014). Aile İçi Şiddet Kadının ve Çocuğun Korunması, Ankara: Elma Yayınları.

Mies, M. (2012). Dünya Ölçeğinde Ataerki ve Birikim Uluslar Arası İşbölümünde Kadınlar, Çev.:

Yıldız Temurtürkan, Ankara: Dipnot Yayınları.

Mutluer, N. (2013). Cinsiyet Halleri Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları, Der.:N. Mutluer, İstanbul: Varlık Yayınları.

Norman, D. (1988). The Psychology of Everyday Actions. Edt.: D. Norman, The Psychology of

Everyday Things, New York:Basic Books. Pp.34-53.

Özbudun, S. (2015). ‘Serbest Piyasa’ Kadınları Neden Özgürleştirmez, Liberalizm/Muhafazakarlık Kıskacında Kadın (İç.), ss.55-72, Ankara: Kaldıraç Yayınları.

Özbudun, S. (2015). ‘Aileye Mahsus’tur (Başka) Tecavüzcü Giremez!, Liberalizm/Muhafazakarlık

Kıskacında Kadın (İç.), ss.129-134, Ankara: Kaldıraç Yayınları.

Özpınar, S. (2015).Sosyal Dışlanma ve Kadın Sağlığı, Dünyada ve Türkiye’de Kadın ve Şiddet (İç.),

Edt.: Murat Korkmaz, Emine Demiray, Ümran Sevil, Şengül Hablemitoğlu, Yavuz Taşkıran,

ss.437-487, Ankara: Nobel Yayınları.

Palabıyık, A. (2012). Toplumsal Cinsiyete Sosyolojik Bir Yaklaşım: Ortadoğu’nun Halleri, Doğu-

Batı Düşünce Dergisi, Yıl:16, Sayı:63, Aralık-Ocak, ss.225-257, Ankara:Doğu-Batı

Yayınları.

Poyraz, E., Özben, Y. (2015). Eksik Etek, Ankara: Bilgi Yayınevi.

Polatçı, S., Boyraz, E. (2010). Öğretmenlerin Öğrenilmiş Güçlüklerinin Kaynak ve Sonuçlarına

İlişkin Bir Model Önerisi, Atatürk Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, ss.137-151. Erzurum.

Sancar, T.Y. (2014). Şiddet Kültürü ve Ceza Hukuku Açısından Kadına Yönelik Şiddet, Kadına Yönelik Şiddet ve Ev-İçi Şiddet (İç.) Edt.:Funda Kaya, Nadire Özdemir, Gülriz Uygur,

ss.119-136, Ankara: Savaş Yayınları.

Sekman, M. (2006). Herşey Seninle Başlar, İstanbul: Alfa Yayınları.

Sevil ve Diğ. (2015). Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet, Dünyada ve Türkiye’de Kadın ve Şiddet (İç.), Edt.: Murat Korkmaz, Emine Demiray, Ümran Sevil, Şengül Hablemitoğlu,

Yavuz Taşkıran, ss.565-628, Ankara:Nobel Yayınları.

Şen, H. (2014). Çocuk Gelinler: Evcilikten Evliliğe, Ankara: Detay Yayıncılık.

Page 17: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik 69

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015

Terzioğlu, F, Taşkın, L. (2008). Kadının Toplumsal Cinsiyet rolünün Liderlik Davranışlarına ve

Hemşirelik Mesleğine Yansımaları, Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, ss.62-67.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı, (2008). 2008-2013 Başbakanlık Kadının Statüsü

Genel Müdürlüğü, Ankara.

http://www.huksam.hacettepe.edu.tr/Turkce/SayfaDosya/TCEUlusaleylemplani.pdf. Erişim Tarihi:28.10.2015.

Tutar, H. (2007). Örgütsel Eylemsizliği Açıklama Aracı Olarak Öğrenilmiş Çaresizlik ‘İş, Güç’,

Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları Dergisi, Cilt:9, Sayı:4, ss.142-161.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TR), T.C. Anayasası,

www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf. Erişim Tarihi:14.10.2015.

Uluocak, Ş., Aslan, C. (2011). Kadın Bakış Açısından Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Çanakkale:

Çanakkale Kitaplığı Akademi Yayınları.

Uluocak ve Diğ. (2014). Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Kadına Yönelik Şiddet, Ankara:Paradigma Akademi Yayınları.

Uygur, G., Gürgey, İ.Ç. (2014). Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Hakları İhlali ve Bunun Bir

Örneği Olarak Kadına Yönelik Şiddet, Kadına Yönelik Şiddet ve Ev-İçi Şiddet (İç.) Edt.:Funda Kaya, Nadire Özdemir, Gülriz Uygur, ss.9-77, Ankara: Savaş Yayınları.

Yaşar, R. (2007). Depresyonun Kadınlaşması, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:17,

Sayı:2, ss.251-281, Elazığ.

Yavuz, R. (2000). Kültür ve Şiddet, Biyolojik, Sosyolojik, Psikolojik Açıdan Şiddet (İç.), Edt.: İbrahim Balcıoğlu, ss.103-108, İstanbul: Yüce Yayınları.

Zeybekoğlu, Ö. (2013). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Erkeklik Olgusu, Ankara: Eğiten Kitabevi.

30AğustosZaferİlkokulu,http//mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/40/01/705013/dosyalar/2013_12/19041629_renlmareszlk.pdf, Erişim Tarihi:18.10.2015.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Bilican Gökkaya, V., (2015). “Çaresizliği Öğrenen Kadın: Öğrenilmiş Çaresizlik / A Woman Who Learns Helplessness: Learned Helplessness”, TURKISH STUDIES -International Periodical

for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, (Prof.

Dr. H. Ömer Karpuz Armağanı), Volume 10/14 Fall 2015, ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net, DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8921, p.

53-70.

Page 18: ÇARESİZLİĞİ ÖĞRENEN KADIN: ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK …after the stimulus is given, and those that fail to jump into the other compartment cannot get rid of the shock.

70 Veda BİLİCAN GÖKKAYA

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 10/14 Fall 2015