1. CĠLDĠN FĠHRĠSTĠsadiktv.com/wp-content/uploads/2018/11/Sia-Alimleri-3...Seyyid Razî (r.a) 6....
Transcript of 1. CĠLDĠN FĠHRĠSTĠsadiktv.com/wp-content/uploads/2018/11/Sia-Alimleri-3...Seyyid Razî (r.a) 6....
1. CĠLDĠN FĠHRĠSTĠ
1. Kuleynî (r.a)
2. Şeyh Saduk (r.a)
3. Sahib b. İbad (r.a)
4. Şeyh Müfid (r.a)
5. Seyyid Razî (r.a)
6. Seyyid Murtaza (r.a)
7. Neccaşi (r.a)
8. Şeyh Tûsî (r.a)
9. Allame Tabersî (r.a)
10. Kutbuddin Ravendî (r.a)
11. İbn-i Şehraşub (r.a)
12. Seyyid İbni Tavus (r.a)
13. Nasiruddin Tûsî (r.a)
14. Muhakkik Hillî (r.a)
15. Allame Hillî (r.a)
16. Şehid-i Evvel (r.a)
17. İbni Fahd-i Hillî (r.a)
18. Muhakkik-i Sanî (r.a)
19. Şehid-i Sanî (r.a)
20. Mukaddes-i Erdebilî (r.a)
21. Kadı Nurullah Şuşterî (r.a)
22. Şeyh Bahaî (r.a)
23. Molla Sadra (r.a)
24. Muhammed Taki Meclisî (r.a)
25. Feyz-i Kaşanî (r.a)
26. Şeyh Hürr-i Amulî (r.a)
27. Allame Bahranî (r.a)
28. Allame Meclisî (r.a)
29. Seyyid Nimetullah b. Cezairî (r.a)
30. Bahrani Sahib-i Hadaik (r.a)
31. Vahid Behbehanî (r.a)
32. Molla Mehdi Neragî (r.a)
33. Seyyid Bahru'l-Ulum (r.a)
34. Mirza Kummî (r.a)
35. Ayetullah Mucahid (r.a)
36. Seyyid Abdullah Şubber (r.a)
37. Molla Ahmed Neragî (r.a)
38. Seyyid Muhammed Bakır Şiftî (r.a)
39. Sahib-i Cevahir (r.a)
40. Şeyh Murtaza Ensarî (r.a)
41. Molla Hadi Sebzivarî (r.a)
42. Şeyh Cafer Şüşteri (r.a)
43. Ayetullah Hüseyin Kulu Hemedani (r.a)
44. Mirzai Şirazî (r.a)
45. Mirza Habibullah Reştî (r.a)
46. Seyyid Cemaleddin Esedabadî (r.a)
47. Muhaddis-i Nurî (r.a)
48. Razevi Keşmirî (r.a)
49. Şeyh Muhammed Bahari (r.a)
50. Şeyh Fazlullah (r.a)
51. Ayetullah Behbehani (r.a)
52. Ahund-u Horasanî (r.a)
53. Ayetullah Seyyid Ahmed Kerbelai (r.a)
54. Şeyh Muhammed Bakır Bahari (r.a)
55. Seyyid Muhammed Kazım Yezdî (r.a)
56. Şeyhü'ş-Şeriat (r.a)
57. Mirza Muhammed Taki Şirazî (r.a)
58. Habibullah Şerif Kaşanî (r.a)
59. Mirza Cevad Aga Melikî (r.a)
60. Allame Belagî (r.a)
61. Seyyid Hasan Sadr (r.a)
62. Mirza Nainî (r.a)
63. Şehid Müderrris (r.a)
64. Şeyh Abdulkerim Hairî (r.a)
65. Muhaddis-i Kummî (r.a)
66. Ayetullah Hasanali Hohudeki (r.a)
67. Aga Ziyauddin Irakî (r.a)
68. Garevî İsfahanî (r.a)
69. Aga Seyyid Hüseyin Kummî (r.a)
70. Seyyid Ebu'l Hasan İsfahanî (r.a)
71. Seyyid Ali Gazi Tabatabaî (r.a)
72. Ayetullah Şahabadî (r.a)
73. Seyyid Muhammed Taki Hansarî (r.a)
74. Seyyid Muhsin Emin(r.a)
75. Ayetullah Hüccet Kuhkemereî (r.a)
76. Kaşifu'l-Gıta (r.a)
77. Şerefuddin Amuli (r.a)
2. CĠLDĠN FĠHRĠSTĠ
78. Ayetullah Cemaleddin Gulpaygani (r.a)
79. Ayetullah Burucerdî (r.a)
80. Ayetullah Kaşanî (r.a)
81. Ayetullah Muzaffer (r.a)
82. Ayetullah Zencani (r.a)
83. Ayetullah İlahi Tabatabai (r.a)
84. Allame Eminî (r.a)
85. Seyyid Muhsin Hekim (r.a)
86. Ağa Buzurgi Tahranî (r.a)
87. Ayetullah Şahrudi
88. Ayetullah Milanî (r.a)
89. Şehid Mustafa Humeynî (r.a)
90. Muhammed Bakır Sadr (r.a)
91. İmam Musa Sadr (r.a)
92. Şehit Mutahharî (r.a)
93. Şehid Gazi Tabatabaî (r.a)
94. Ayetullah Talekani (r.a)
95. Şeyh Muhammed Cavad Muğniye (r.a)
96. Allame Tabatabaî (r.a)
97. Şehid Medenî (r.a)
98. Ayetullah Destgayb (r.a)
99. Şehid Sadukî (r.a)
100. Şehit Beheştî (r.a)
101. Şehit Eşrefî İsfahanî (r.a)
102. Abdullah Şirazî (r.a)
103. Ayetullah Seyyid Ahmed Hansari (r.a)
104. Ayetullah Şeyh Murtaza Hairi (r.a)
105. İmam Humeynî (r.a)
106. Maraşî Necefî (r.a)
107. Seyyid Ebul Kasım Hoî (r.a)
108. Seyyid Abdülala Sebzivarî (r.a)
109. Ayetullah Gulpayganî (r.a)
110. Ayetullah Amuli (r.a)
111. Ayetullah Erakî (r.a)
112. Allame Tahrani (r.a)
113. Allame Şuşterî (r.a)
114. Ayetullah Vicdani Fahr (r.a)
115. Ayetullah Bahauddin (r.a)
116. Abdulkerim Keşmiri (r.a)
117. Allame Caferi (r.a)
118. Seyyid Muhammed Sadr (r.a)
119. Ayetullah Vahidî (r.a)
120. Ayetullah Ahmedi Miyaneci (r.a)
121. Ayetullah Muhammed Bakır Hekim (r.a)
122. Mirza Cevad Tebrizî (r.a)
123. Ayetullah Fazıl Lenkeranî (r.a)
124. Ayetullah Mişkini (r.a)
125. Allame Askeri (r.a)
126. Ayetullah Müçtehidi (r.a)
127. Ayetullah İştihardi (r.a)
128. Ayetullah Behcet (r.a)
129. Ayetullah Müfti-İ Şia Musavi (r.a)
130. Allame Fadlullah (r.a)
Takriz
Gaybet döneminde; Ehl-i Beyt kaynağından hikmet ve irfan edinebilmiş alimler;
''Verese-i Enbiya'' olan Ehl-i Beyt imamlarının naibi hükmündedirler. Gerçek hikmet
ve irfanı Ehl-i Beyt kaynağından alabilenlere ne mutlu! İlkokul öğrencisi iken ben de
bu yolculuğa başlamak istedim, olmadı. Şimdi yine de ''Allah'ın rahmetinden ümidi
kesmeyin...'' ayetinin verdiği ümit ile, her gün bir yudum su, bir huzme ışık arıyorum.
Huccet-ul-İslam Kerin Uçar Bey yıllardır Berlin'de bu yolda değerli hizmetler ifa
etmektedir. Allah kabul etsin ve İsmet ve paklık Beyti'nin ehli olan Ondört Ma'sum ile
onların sevgisinde fani olanların nazarında olsun.
Alulbeyt kurumunun İstanbul'daki temsilcisi değerli kardeşim Huccet-ul-Ġslam
Rahmi OnurĢan Bey vasıtasıyla Kerim Bey'i tanıdım ve Ehl-i Beyt mezhebi
Alimleri'ni tanıttığı kitabının ilk iki cildini okudum. Ücüncü cildin de hazır olduğu
müjdesini alınca, üç cildin bir arada basılmasını teklif ettim. İnşallah kitap bu şekilde
daha kullanışlı olacaktır.
940 Miladi yılından bu güne kadar bin yetmiş bir yılı bulan gaybet döneminde
''içtihad'' mertebesine erişmiş alimlerin sayısı elbette bu kitapta adları yer alanlardan
fazladır. Zahiren ve resmen içtihad mertebesine erişmemiş görünen nice ma'rifet
ehlini da ancak Allah bilir. Burada, ma'ruf olup da bir mülahazaya menbi bu kitapta
zikredilmemiş olan zevat da olabilir. Hüküm Allah'ındır. Şu halde bu kitaba
''Ansiklopedi'' demeyip de sadece ''ġia Alimleri'' adını vermek yerinde olmuştur.
Sadece ''fıkıh'' ile iştigal etmekle yetinmeyip ''ma'rifet'' (irfan), ''meveddet'', ''hubb''
yönünde ilerlemiş olan ulemanın sözlerinden ve davranışlarında hayatımıza yön
verici ilhamlar alırız. Bu kitabın yayımlanmasında emeği olan herkese ve başda
Kerim Uçar ve Rahmi OnurĢan beyler'in ve okuyucuların Allah'ın rızası ve Ehl-i
Beyt'in hümmetine nail olmalarını niyaz ederim.
İstanbul, 13 Eylül 2011
Prof. Hüseyin Hatemi
KUTSAL EMANETLERĠ YAġATANLARIN HATIRASINA...
O'nun adiyla...
Yüce yaratıcı hikmetiyle yedi kat gökleri ve yeri yaratıp kendisine ''Fe
Tebarekallah'u Ehsenu'l Halikin'' demek için Ehsenu'l Mahlukat'ta tecelli ettiğinde,
ona ruhundan üfledi ve es-sabikun olan diğer mahluklarını şaşkına çevirdi.
Hikmetiyle rahmeti, Ebu'l Beşer Adem'i Cennetu'l Ülya'dan imtihan ve keşif
dünyası ''Süfla''ya indirdiğinde bu şaşkınlık ve telaş iki katına çıktı.
Böylece insanlık Hz. Adem'le başı ve sonu belli bir tarih yürüşüne başaldı. Bu zorlu
ve esrarlarla dolu yürüşte insanlığa önderlik etmek, onları sağ salim hedefine
ulaştırıp, dalalet ve zulüm girdaplarında boğulmaktan kurtarmak için gönderilen
peygamberler birbirini izledi.
Bütün varlık alemi ise meleklerle beraber onların tasavvuru aşan mücadelelerini,
fedakarlıklarını, Yaratıcıya olan ihlas ve bağlılıklarını temaşa etti.
Asırlar asırları, yüzyıllar yüzyılları takip etti. Sonra son Peygamber de geldi. Çünkü
artık bu tarihi yürüyüşün son dönemeci başlamıştı. Bütün peygamberlerin onurlu
mücadelesi ile bütün zalim ve sapkınların savaşı son kozlarını oynadılar ve nübüvvet
defteri sonsuza dek kapandı.
Sönen nurla beraber, sonsuz zulmet okyanusunda sahilsiz kalan ümmet, son bir
can havliyle, medet umdukları yüzlerce ''ümide'' sarıldılar.
Fakat bir gurup son uyarıcının vasiyetiyle ''12 Ġmam'' gemisine binip onların
''ġia'sı'' oldular. İmamlarıyla beraber bu sahilsiz kemal okyanusunun esrarından
hikmet kesbederek, ''Kuran'' pusulasıyla şaşmadan, sapmadan fırtınaların, tufanların
ve zulmetin bağrını delip 250 yıl yol gidip sahile vardılar.
İmamlar, atalarımızı sahile indirerek Peygamberlerin kutsal emanetlerini ve
pusulayı kendi elleriyle yetiştirdikleri komutanlara teslim ettiler.
Böylece son dinin, son peygamberin, son vasinin, son sahilin, son yürüĢü
baĢladı.
Artık ne peygamber vadır ne imam, bir pusula birde imet kalkanı olmayan
komutan. Ellerinde pusula sırtlarında Yüce Yaratıcının cennetten insanlığa bahşettiği,
Hz. Adem'le gönderilen ve son noktada açılacak ''YaratılıĢ felsefesinin edebiyat
iksiri''nin saklandığı sandık. Peygamberlerin bile taşımada bazen zorlandığı bu
esrarlı sandıkla yola koyuldular.
Bu en zor yürüyüş son sahilden başladı. Pusulaları vardı ama, onu çözecek ismet
kılavuzu yoktu. Ama görev belli, yol uzak ve zorlu, vakit dardı. Yaklaşık 12 asır sürdü
Enbiya ve Evsiya'nın komutanlarının öncülük ettiği bu yürüyüş. Gözümüzü
açtığımızda kutsal emanet, bizim şaşkın ellerimizdeydi.
... Ve oldu mukadder olan, dedem Adem'den gelen bir merak ve ebediyet
özleminin tahrikiyle kilidini kırıp kapağını açtım Yaratıcının ''YaratılıĢ felsefesinin
ebediyet iksiri''nin kutsal emanetin...
Hiçbir şey yoktu. Sadece yürüyüşün komutanlarının hayatları, hatıraları...
Sonra onları okumaya başladım birer, birer. 12 asır süren bu yolculuğu... Bir biri
ardına okudum, hiçbir kitaptan etkilenmediğim kadar gurur, gözyaşlarıyla okudum.
Ve bugün bu son hatıraları yazarken anladık ki, o emanet elde taşınan bir şey
değilmiş. O emanet bu eşsiz komutanlar kutularda değil, kitap yapraklarında değil,
canlarında, yüreklerinde, ruhlarında taşımışlar. Dilerinde, gözlerinde, alınlarında,
yaşamlarında taşımışlar.
ve anladım ki;
''Kutsal emanet onlarlaymıĢ, kutsal emanet ONLARMIġ''
Şia alimleri; vahiy efvinin yetiştirdiği, Ehlibeytin ilim ve irfanıyla yoğrulmuş, aldıkları
ilahi emaneti günümüze taşıyan ve bundan sonra da son hedefine ulaştıracak,
enbiya ve evsiya mektebinin onur abidesi komutanlardır.
Onların hayatını bilmek; tecrübelerini, yolda karşılaştıkları zorlukları, başarılarının
sırlarını anlamak, düşmanın fentlerini, şeytanın pusularını, tek tek öğrenmek
demektir.
Eğer bu kutsal emanet şu anda bizim elimizdeyse, bu yürüyüşün bir sayfasını da
biz tarihe not düşeceksek, onların bu engin ve onur dolu hayatlarını çok iyi öğrenmek
zorundayız.
Dolayısıyla, bu değerli kılavuzun insanlığa kazandıran değerli dostum, yol
arkadaşım Alulbeyt Müessesesi Almanya Müdürü ve Ġmam Cafer Sadık Camii
hocası Hüccetu'l Ġslam Kerim Uçar kardeşime ve kitabın çıkmasında emeği geçen
üstadımız Prof. Dr. Hüseyin Hatemi'ye acizane, naçiz teşekkürlerimi sunmak
isterim.
-Bu eşsiz komutanların ruhları sizden razı olsun!
-Onların duası her daim sizinle olsun!
Onlar gibi bu mukaddes emaneti taşıyan komutanlardan biri olmanız ümidiyle;
''Adınız onlar gibi her zaman tarihte baki kalsın!'' diyorum.
Amin! Ya Rabbe'l Alemin.
12 Ocak 2012 Necef - Kerbela Yolu
Rahmi Onurşan Rahmani
ÖNSÖZ
Bismillahirrahamanirrahim.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salât ve selam Resulüne ve onun
pak Ehlibeyt'ine (a.s) olsun.
"Andolsun onların (geçmiĢ peygamberler ve ümmetlerinin) kıssalarında akıl
sahipleri için pek çok ibretler vardır."1
Her akıl sahibi geçmiş ümmetin başına gelenlerden ibret alarak bu kıssalardaki
ahlaki noktaları, olayların neticesini ve nelerin doğru olduğunu öğrenir ve böylece
doğru yolu seçerek tüm yaşananlardan kendisine pay çıkarır.
İnsanoğlunun hayatı baştanbaşa ibretlerle doludur. Herkesin yaşantısında örnek
aldığı ve olgu gösterdiği bir şahsiyet vardır. O kâmil zatların hayatında seyir ve tefekkür
etmek insanları onların dönemlerine götürür ve onlar ile yakından bir irtibat kurmalarını
sağlar.
İmam Ali (aleyhisselam) oğlu İmam Hasan'a (aleyhisselam) yazdığı
vasiyetnamede şöyle buyuruyor:
"Yavrucuğum! Ben, benden öncekiler gibi ömür sürmediysem de, onların
yaptıklarına baktım, haberleri üzerinde düĢündüm, bıraktıkları eserlerini gezdim,
böylece, onlardan biri gibi oldum. Belki de baĢlangıçtan sonuna kadar onlarla
birlikte yaĢadım ve ömürleri benimle sona ermiĢ gibi oldu."2
Tarihin seyrini değiştirmiş kanlarıyla tarihin sayfalarına yaşantılarıyla fedakârlık,
yiğitlik, abitlik, sadelik vs. damgası vurmuş bu zatların hayatından ibret dersleri
almamak imkânsızdır. Çünkü bu şahsiyetler Peygamberler ve İmamlardan sonra
örnek insanlardır. Her biri kendi dönemlerinde İslam aleminin önderliğini yaparak hak
din olan İslam ve Şia mektebinden taviz vermeden zalimlerin karşısında, mazlumların
yanında yer almış, mallarıyla, canlarıyla ve kanlarıyla cihat etmişlerdir.
Sizler de kesin olarak Şia'nın büyük fakih ve müçtehitlerinin kısa da olsa hayatları
hakkında bilgi sahibi olmak ve mektebe vermiş olduğu hizmetleri öğrenmek istersiniz.
Yazarlar, bu büyük şahsiyetler ve muhaddislerin hayatlarıyla ilgi onlarca Arapça ve
Farsça kitaplar yazılmışlardır.
Kaleme alınmış bu eserlerin herkes tarafından istifade edilme imkânı olmadığını
düşünerek elinizdeki bu değerli eseri çeşitli kaynaklardan yararlanarak siz değerli
okuyucuların hizmetine sunmayı bir vazife bildik.
1-Yusuf, 111.
2-Nehcü'l-Belaga, 31. Mektup.
Elinizdeki bu eserde kısa da olsa Şia'nın iftihar kaynakları olan büyük müçtehitlerinin
biyografileri, üstatları, yetiştirdikleri öğrencileri, kültürel ve toplumsal faaliyetleri ve ahlakî
yönleri sade bir dille kaleme alınmıştır.
Bu büyük şahsiyetlerin hayatlarından ibret ve dersler alarak saadet ve kurtuluş
yolunda başarılı adımlar atmamızı ve bizlere ışık tutmalarını umuyoruz.
Bu değerli eserin üçüncü cildinin hazırlanmasında bizleri teşvik eden Sayın Hocam
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi ve Alul Beyt Vakfı Başkanı Saygıdeğer Üstadın Hüceti'l İslam
Rahmi Onurşan Rahmani'ye teşekkür eder, yüce Allah'tan uzun ömürler ve başarılar
dilerim.
Yüce Allah'a, bu aciz kuluna Şia Âlimleri Biyografisi'nin 1. ve 2. ciltlerinden sonra 3.
cildini de hazırlayıp müminlerin hizmetine sunma başarısını inayet ve lütuf ettiğinden
dolayı hamdediyorum.
Umarım bu eserde isimleri zikr olunan evliyaların ruhları, hiç bir şeyin fayda
sağlayamayacağı gün, karanlık mezarımıza inayet eder ve o zor günde elimizden
tutarlar.
O yüce Ruhların şefaatine ulaşma ümidiyle...
Kerim Uçar
Aralık 2015
Sefer 1437
Berlin - Almanya
131
AYETULLAH SEYYĠD CEVAD AMULĠ
(Ö. 1811)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Seyyid Cevad, 1739‟da Lübnan‟ın Cebel Amul bölgesinde mümin ve fazilet sahibi bir
hanede dünyaya geldi. Soyu baba tarafından İmam Hüseyin‟e (a.s), anne tarafından
ise İmam Hasan‟a (a.s) dayanmaktadır.3 Seyyid Cevad‟ın hanesi adeta bölge
Şialarının sığınağıydı. Bu hanedanda Ayetullah Seyyid Muhsin Emin gibi büyük
âlimler çıkmış, İslam ve mektebe hizmet etmişlerdir. Seyyid Cevad, çok küçük
yaşlarda Kur‟an ile tanıştı. Amcasının oğlu Seyyid Ebul Hasan Musa‟nın huzurlarında
mukaddime ve başlangıç ilimlerini öğrendi.
IRAK‟A HĠCRET
Seyyid Cevat, üstadının vefatından sonra 1811 yılında Necef Havzası‟ndan istifade
etmek için Irak‟a hicret etti. İlk olarak Kerbela‟ya gitti. Kerbela‟nın büyük fakihleri
Ayetullah Vahidi Behbehani ve Ayetullah Seyyid Ali Tabatabai ile tanışması
Kerbela‟da kalıp huzurlarından istifade etmesine neden oldu.4
Seyyid Cevad, Kerbela Havzasından sonra ilim ve irfan okyanusu Necef‟e gitti. O
dönemlerde Necef Havzası büyük fakihlerin, muhaddislerin ve ariflerin tedris
merkeziydi. O, Necef Havzası‟na gittiğinde ilim tahsilinin yanı sıra tedris, telif ve
tahkikle de meşgul oldu.
AYETULLAH SEYYĠT CEVAD AMULĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Seyyid Cevad Amuli, uzun yıllar Kerbela ve Necef havzalarında büyük üstat ve
fakihlerin ilim sofralarından istifade etti. O büyük şahsiyetlerden bazıları:
1. Seyyid Ebul Hasan Musa (amcasının oğlu)
2. Ayetullah Vahidi Behbehani
3. Ayetullah Seyyid Ali Tabatabai
4. Ayetullah Seyyid Behrul Ulum
5. Ayetullah Şeyh Hüseyin Necef
6. Ayetullah Şeyh Cafer Kaşifu‟l Gita
Allame Seyyid Cevad, havzanın birçok büyük fakih ve taklit merciinden içtihad izni
alma şerefine ulaşmıştır. Onlardan bazıları:
3-Ayanu’ş-Şia, c.4, s.288 4-Mefatihu’l Kerame, c.4, s.771
1. Ayetullah Muhammed Bakır Behbehani
2. Ayetullah Seyyid Ali Tabatabai
3. Ayetullah Seyyid Muhammed Mehdi Behrul Ulum
4. Ayetullah Mehdi Şehristani
5. Ayetullah Şeyh Cafer Kaşifu‟l Gita
6. Mirzai Kummi
AHLAK ABĠDESĠ
Seyyid Cevat, önemli ilmi şahsiyetlerden biri olmasına rağmen, son derece mütevazı
ve alçak gönüllü birisiydi. O, öğrendiği her bir İslami ahlakı günlük amellerine
yansıtıyordu. Üstatlarına karşı son derece saygılı ve edepliydi. Onları hürmet ve
saygıyla anardı. Her yeni bir ilim araştırmasını üstadına atfederdi. Mefatihu‟l Kerame
kitabında şöyle yazmıştır: “Benim yazılarımda her hangi yeni bir ilmi araştırma
görürseniz, bilin ki o üstadımın hünerlerindendir, zayıf ve kanıtsız bir konuya
da şahit olursanız o benim yeteneksizliğimdendir.”
Seyyid Cevad, üstadı Ayetullah Seyyid Behrul Ulûm‟un nezdinde özel bir konuma
sahipti. Bir gün üstat derse gelmedi. Öğrenciler, Seyyid Cevad‟ın üstatla olan
yakınlığından dolayı onu üstadın yanına gönderdiler. Üstadın huzuruna vardığında
derse niçin gelmediğini sordu. Üstat şöyle buyurdu: “Ben bazı geceler medreseye
gelir dolaşırım. Bu günlerde yine geldim, seher vaktiydi odaların hepsinin
lambaları kapalıydı, odalardan öğrencilerin münacat ve yakarış sesleri
gelmiyordu. Hal böyle iken ben gece namazı kılmayan talebelere ders vermek
istemedim.” Bu haber öğrenciler arasında duyulunca talabeler tekrar önceki günler
gibi gece namazına kalkıp münacat ve yakarışlarına başladılar. Üstat tekrar ders
vermeye devam etti. Seyyid Cevad böylesi bir manevi üstadın eğitimiyle yüce ahlaki
derecelere ulaşmıştı.
AYETULLAH SEYYĠD CEVAD AMULĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Seyyid Behrul Ulum, havzanın işlerini birtakım öğrencileri arasında taksim
ederken, Seyyid Cevad‟a da medresenin araştırma bölümümüm sorumluluğunu
vermişti. Al-i Muhammed hadisleri ve âlimlerinin görüşlerine oldukça vâkıf olan
Seyyid Cevad birçok değerli eser kaleme almıştır. Bizlere miras bıraktığı o değerli
kitaplardan bazıları:
1. Mefatihu‟l Kerame
2. Tecvidi Kur‟an-ı Kerim
3. Taharet Babına Haşiye
4. Zekât
5. Humus
6. Şerhi Vafiye
7. Ravzatu‟l Behime kitabına haşiye
8. Maalim Kitabına Haşiye
9. Asli Beraet
10. Tehzib Kitabına Haşiye
11. Reddul Ahbariyyin
12. Fevaidu‟r Ricaliyye Kitabına Haşiye
AYETULLAH SEYYĠD CEVAD AMULĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Seyyid Cevad, üstadı Ayetullah Behrul Ulûm‟un vefatı ve Ayetullah Kaşifu‟l Gita‟nın
İran‟a dönmesiyle tedris kürsüsüne geçti. Fıkıh ve usul ilimlerinde yeni görüşleriyle
etrafına onlarca öğrenci topladı. O büyük zatın ilim sofrasından istifade eden
öğrencileri dönemlerinin meşhur fakihleri olmuştur. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Necef (Cevahiru‟l Kelam kitanın yazarı)
2. Ayetullah Sadruddin Amuli
3. Ayetullah Şeyh Mehdi Molla Kitib
CĠHAD MEYDANINDA
Bu büyük âlim ve fakih, vahhabiler Necef‟e saldırdıklarında mücahitlerin safına
katılarak cephede yer aldı. Savaş saflarında mücahitleri teşvik ederek onları cihada
davet etmiştir. O, cihat dönemlerinde de kaleme sarılmış, vahhabiler hakkında
kitaplar yazmış ve mektebi korumaya çalışmıştır. Devamlı şöyle derdi: “Vahabilerle
mücadele ve savaş beni asla telif ve tasniften alıkoymadı.”5
AYETULLAH SEYYĠD CEVAD AMULĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Seyyid Cevad, ömrünün sonlarına doğru Mefatihu‟l Kerame kitabının
telifiyle meşgul olmaktaydı. O yüce âlim ve fakih vasiyetinde şöyle buyuruyor: “Telifle
meşgulüm, kutsal türbeler vahhabilerin saldırısı altında, cismim hastalık
pençesinde, tüm bu sıkıntılara rağmen size tavsiyem hiçbir şekilde ilim
tahsilindeki ciddiyetinizden taviz vermeyin.”6
Şia‟nın büyük muhakkik ve fakihi bir ömür din ve mektebe hizmetten sora 1811‟de
ilahi davete lebbeyk diyerek ebedi yurduna göçtü. Mezarı gördüğü rüya üzerine İmam
Ali türbesinde yer alan Babu‟l Kıble‟ye defnedilmiştir.
5-Ayanu’ş-Şia, c.4, s.29 6-Mefatihu’l Kerame, c.9, s.210. Ayanu’ş-Şia, c.4, s.288
132
MĠRZA MESĠH MÜÇTEHĠD
MESĠH B. GAZĠ SAĠD ESTERABADĠ
(Ö. 1847)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
1779‟da Gazi Said Esterabadi‟nin takva ve maneviyat dolu hanesinde dünyaya geldi.
Babası evini sevince boğan oğluna Mesih adını verdi. Mesih, çocukluğunu takva ve
maneviyat sahibi bir baba, iffet ve şefkat abidesi bir anne kucağında geçirdi. Yedi
yaşında talim ve terbiyeye başladı. Anne ve babasının yardımlarıyla doğum yeri
Esterabat‟ta din ilimleri tahsiline başladı.
Mesih, mukaddime ve başlangıç ilimlerini tamamladıktan sonra, Kum Havzası
üstatlarından faydalanmak için Kum şehrine hicret etti. Havzanın büyük fakih ve
üstadı Ayetullah Mirzai Kummi‟nin ilim ve irfan sofrasına oturdu. Kum ikameti
boyunca üstadın, usul, fıkıh, hadis, diraye ve rical derslerinden faydalandı ve bilahare
içtihad derecesine ulaştı.
AYETULLAH MESĠH MÜÇTEHĠD‟ĠN ESERLERĠ
Ayetullah Mesih, birçok kalıcı ve değerli kitaplar kaleme almıştır. Onlardan bazıları:
1. Kavaidu‟l Usuliyye
2. Keşfu‟n Nikab fi Şerhi Lum‟a
3. Şerhi Kitabi Muatat
4. Şerhi Kavaidu‟l Ahkâm fi Marifeti‟l Helali vel Haram
5. Şerhi Muhtasari Nafi
6. Risale fi Ahkami‟l Niyaber
7. Tevzihu‟l Mesail
8. el-Misbah7
TAHRAN‟A HĠCRETĠ
Ayetullah Mesih, Kum Havzası‟ndaki tahsilinden sonra tebligat ve ikamet için Tahran‟ı
seçti. Tahran‟a hicretinin ilk günlerinde mahalle camisinde cemaat namazı kıldırarak
halkın sorularına cevap vermekle yetindi. O, halkın sorun ve dertlerini yakından takip
ederdi. Ezilmiş ve yoksul kimselere maddi ve manevi yardımlarda bulunurdu. Halka
7-Müellifeyn Kütübü Farsi ve Arabi, c5, s191 (Han Baba)
olan yakınlığı ve alçak gönüllüğüyle onların gönlünde taht kurdu. Halkın ısrarıyla
Tahran ve İran‟ın kuzey kesimlerinin taklit ettiği bir müçtehid oldu. 8
TAHRAN KIYAMI ÖNDERLĠĞĠ
Tahran halkı Ayetullah Mesih‟in irşat ve hidayetiyle mutlu ve huzurlu günlerini
geçiriyordu. Bu huzur dolu günler Gacar Şahı Fethali Şah‟ın oğulları arasında baş
gösteren ihtilaf ve saltanat kavgasıyla Rus ve batılı sömürü güçlerin ülkeye musallat
olmasıyla yerini hüzün ve korku ortamına bırakmıştı. Ayetullah Mesih, Şehzadelerin
bu ihtilafından faydalanarak ülkeye musallat olan sömürü güçlere karşı bildiriler
yayınlayıp konuşmalar yaparak halkı tedbire davet etti. Ruslar bu kaos ortamından
yararlanarak İran topraklarının bir kısmını kendi topraklarına katmakla yetinmedi ve
1827‟de Türkmençay Antlaşması‟nı zorla İran‟a kabul ettirdi. Bu antlaşma İran‟ı
takriben bir asır siyasi ve ekonomi alanında ilerlemeden geri koydu.9
Alexander Garybadow, başbakan olarak İran‟a geldi. İlk iş olarak ısrarla Türkmençay
Antlaşması‟nın on üçüncü maddesini fiiliyata geçirmek istiyordu. Bu madde gereği,
her iki tarafın savaş esirleri dört ay içerisinde geri verilecekti. Alexander Garybadow,
İslam topraklarında büyük küstahlık ve edepsizlik ederek ulema ve Şiaları tahkir edip,
Aga Muhammed Han zamanında İran‟a sığınan, kendi irade ve istekleriyle Müslüman
olmuş, çoluk çocuk sahibi olmuş Gürcü ve Rusları arama bahanesiyle Müslümanların
hanelerine tecavüz etti.10
Cihangir Mirza kendi tarihinde şöyle yazıyor: Alexander Garybadow, Müslüman
kadınları kırbaçlayarak zorla kendi evine götürüp geceleri orada tuttu. Bu
durum ise Müslümanların çok ağırına gitmişti.11 Bundan daha kötüsü kadınları
elçiliğe götürerek onlardan mezhep ve inançlarından vazgeçmelerini
istemesiydi. Fakat onlar sahip oldukları sağlam ve güçlü imanlarıyla elçilikte
hep bir ağızdan yüksek sesle Kur‟an ve dua okuyarak seslerini ulemaya
ulaştırdılar.
Tüm bu sıkıntı, baskı ve zulümlere Gacar Saltanatı sessiz kalmıştı. Ayetullah Mesih
ve diğer fakihler bu baskı ve zulme karşı bildiriler yayınlayarak halkı sokaklara döktü.
Halk ulemanın etrafına toplandı. Fakihlerde ilahi bir vazife olarak bu zulüm ve
sömürünün kökünü kurutmak için işe koyuldular. Ayetullah Mesih bu hareketin aktif
bir parçası olarak Şia mektebinin azamet ve gücünü bir kez daha düşmanlara
göstermeyi başardı.
Ayetullah Mesih‟in fetvası üzerine 1828‟de mümin ve Müslüman Tahran halkı, tutsak
mümin kadınları kurtarmak için Merkez Camii‟nden Rus elçiliğindeki Alexander
Gerybadow‟un casusluk merkezine kadar yürüdüler. Ayetullah Mesih‟in hedefi
sadece elçilikteki esirleri kurtarmak değildi. Bilakis asıl gayesi İslam‟ın bekası ve
8-Esterabad Name, s175 9-Tarihi İctimai ve Siyasiy-i İran, c.2, s.179 10-İran ve Cihan ez Gacariye ta Payan, c.2 s.272 11-Tarihi Now, s.121
ülkedeki despotluğa ve zulme son vermekti. Müslümanlar evlerinden emniyet ve
asayiş içinde oturamazken ulemanın zaten bundan başka bir hedefi de olamazdı.
Merkez Camii‟nden Rus elçiliğine yürümeye başlayan halk, elçiliğe vardıklarında
sayıları 100 bine ulaşmıştı. Öfkeli halk kadınların serbest bırakılmasını istedi.
Alexander Garybadow, halkın bu isteğine kaba güç göstererek kurşunla cevap verdi.
Açılan ateş sonucu 14 yaşında bir genç şehit düştü. Halk, şehitlerinin naşını etraftaki
bir mescide götürdükten sonra hep birlikte elçiliğe girdiler. Çıkan çatışmada halktan
80 kişi şehit olurken elçilik görevlilerinden de 38 kişi öldü.
Ruslar bu olaylardan sonra tutumlarını yumuşatarak halkla iyi geçinmeye başladılar
ancak Gacar Hükümetine Ayetullah Mesih‟i sürgün etmesi için baskı yaparak sürgün
hükmünü verdirdiler. Ayetullah Mesih‟in sürgün haberi Tahran halkını bir kez daha
sokaklara döktü. İşbirlikçi Gacar Hükümeti göstericilere kaba güçle müdahale etti ve
sonunda 1829‟da Ayetullah Mesih‟i Irak‟a sürgüne gönderdi. Ayetullah Mesih,
eserlerinin birinde sürgün yıllarının zorluklarından söz etmiştir.
AYETULAH MESĠH‟ĠN VEFATl
Ayetullah Mesih, velayet güneşinde huzur ve emniyet içinde günlerini geçiriyordu.
Araştırmalar ve tahkikler yapmış ve birçok değerli eserler kaleme almaştı. Bu günler
yerini hastalıklara bırakmış ve hastalık onu yatağa mahkûm etmişti. Ayetullah Mesih,
1847‟de ilahi davete icabet ederek gözlerini ebediyete kapadı. Pak naaşı büyük fakih
Ayetullah Şeyh Hasan Cevahiri‟nin kıldırdığı cenaze namazının ardından Necef‟te
Hz. İmam Ali (a.s) türbesine defnedildi.
133
MOLLA SAĠDĠ MAZENDERANĠ
AYETULLAH MOLLA MUHAMMED SAĠDĠ MAZENDERANĠ BARFURUġĠ
(Ö. 1854)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Muhammed Said, 1773‟de Barfuruş Kasabası‟nın etraf köylerinden olan Duykela
Köyü‟nde dünyaya geldi. Dini ilimler tahsiline Barfuruş Havzası‟nda başladı. Barburuş
Havzası‟ndan sonra Babul ve Sâri havzalarına giderek Al-i Muhammed maarifiyle
tanıştı. Muhammed Said, bu havzalardan istifade ettikten sonra içtihad ve yüksek
ilimler tahsili için Kerbela Havzası‟na hicret etti. Kerbela Havzası‟nda dönemin
meşhur fakih ve üstatları Ayetullah Seyyid Muhammed Mücahid ve Şerifu‟l Ulema
Mazenderani gibi mümtaz şahsiyetlerin huzurlarından istifade ederek içtihad
derecesine ulaştı. İlim tahsili boyunca havzanın seçkin ve başarılı talebelerinden
olması hasebiyle üstadının yanında özel bir konum edinmişti. Muhammed Said, daha
sonraları Saidu‟l Ulema lakabını alarak bu lakapla meşhur oldu.
AYETULLAH SAĠDĠU‟L ULEMA‟NIN ÜSTATLARI
Ayetullah Saidu‟l Ulema, Sâri ve Kerbela havzalarında uzun yıllar ilim ve irfan
tahsiliyle meşgul oldu. Tahsil dönemi boyunca onu ders ve ilimden gafil edecek tüm
işlerini bir kenara bırakarak gece gündüz ilimle meşgul oldu. Huzurlarından istifade
ettiği fakihlerden bazıları:
1- Ayetullah Seyyid Muhammed Mücahid
2- Şerifu‟l Ulema Mazenderani Amuli
AYETULLAH SAĠDĠU‟L ULEMA‟NIN ĠLMĠ BOYUTU
Ayetullah Saidu‟l Ulema, üstadı Ayetullah Şerifu‟l Ulema gibi ömrünü talebe
yetiştirmeye vakfetmişti. Büyük şahsiyetler onu şöyle vasfederler:
Şeyh Abbas Kumi: “Mevla Muhammed Said el-Barfuruş el-Mazenderani,
dönemin büyük âlimlerinden, Şerifu‟l Uleman‟ın öğrencilerindendi. O, fıkıh ve
usul ilimlerine vâkıftı.”12
Aga Buzurgi Tahrani: “Molla Muhammed Saidi Mazenderani, kendi döneminin
büyük fakih ve âlimlerindendi; fakih ve müçtehitti. Saidu‟l Ulema Barfuruş
olarak meşhur oldu. Onun ders arkadaşları, Molla Aga Derbendi, Seyyid Şafi
Cablaki ve Şeyh Murtaza Ensari idi. O Şerifu‟l Uleman‟ın seçkin
talebelerindendi.”13
12-el-Keni vel Elkab, c.2, s.314 13-el-Kiramu’l Berere, s.599
Kerbela Havzası öğrencileri, üstat Şerifu‟l Ulema‟nın vefatından sonra Ayetullah
Saidu‟l Ulema‟nın ders celselerine yöneldiler. Hatta bazıları onun Şeyh Ensari‟den
daha güçlü olduğuna inanırdılar. Şeyh Ensari, onun olduğu bir dünyada fetva
vermekten sakınırdı.
Şeyh Murtaza Ensari Ayetullah Saidu‟l Ulema‟ya yazdığı mektupta şöyle diyor:
“Kerbela Havzası‟nda üstat Şerifu‟l Ulema‟nın huzurlarından istifade ettiğimizde
sen konuları benden daha iyi kavrayıp anlıyordun.”14
Merhum Tebrizi, Saidu‟l Ulema‟nın ilmini şöyle vasfediyor: “Bazı ilim ehli onu Şeyh
Ensari‟yle aynı görür ve kimileri de bazen onu tercih ederlerdi. Her halükarda o
fıkıh ve usul ilimlerine çok vakıftı. Şeyh Ensari o yüce ilmi azametiyle onun
huzurunda fetva vermekten çekinirdi.”15
MERCĠLĠĞĠ
Necef Havzası‟nın iki büyük fakihi Şeyh Ensari ve Şeyh Cevahiri‟ye Şia âleminin
merciliği sunulduğunda, Şeyh Ensari halkı Ayetullah Saidu‟l Ulema‟ya yönlendirdi.
Aga Buzurgi Tahrani şöyle naklediyor: “Şeyh Ensari, Saidu‟l Ulema‟ya mektup
yazıp, onun alemiyetine ikrar ederek ondan Şia âleminin taklit merciliğini kabul
etmesini istedi.16 Saidu‟l Ulema ona şöyle cevap yazdı: Evet, havzadan
ayrılmadan ders ve öğrencilerle meşgul iken âlemdim. Şeyh Ensari şuanda ilim
ve öğrencilerle meşgul olduğu için benden âlemdir.”17
Bu kıssalar, Şia âlimleri ve fakihlerinin ne kadar takva ve züht ehli olduklarının
göstergesidir. Kendileri bu yüce makam ve merciliğe layık olmalarına rağmen
devamlı başkalarını kendilerine tercih etmişlerdir.
ĠRAN‟A DÖNÜġÜ
Ayetullah Saidu‟l Ulema, Kerbela Havzası‟ndaki meşguliyeti bırakıp 1834‟de vatanına
döndü. Halkın irşad ve hidayetiyle meşgul oldu. Onun gelişiyle Barfuruş Havzası
canlanarak uzak ve yakından gelen ilim ve irfan âşıklarıyla dolup taştı. O havzadaki
tedrisinin yanı sıra halkın sorunlarıyla da yakından ilgilenirdi. Hizmet ve görev aşkıyla
adeta halkın gönlünde taht kurmuştu. Verdiği her hükmü halk arasından kabul
görürdü. Toplumda baş gösteren her konuda ona müracaat edilirdi. Şah ve
etrafındakiler ona son derece saygı ve ihtiram gösterirdi. Kısacası onun halk arasında
sözlerinin etkili olmasında ilmi, ahlakı ve özellikle Babilik gibi azgın ve sapkın fırkanın
fitnelerini etkisiz kılması etkili olmuştur.
BABĠLĠK FIRKASIYLA MÜCADELESĠ
13. yüzyılın önemli ve tehlikeli bidatlarından biri de Muhammed Ali Bab‟ın kurduğu
sapık Babilik fırkasıydı. Ayetullah Saidu‟l Ulema, yorulup bıkmadan bu sapık fırkayla
14-Zendiginameyi Şahsiyyeti Şeyh Ensari, s.97 15-Reyhanetu’l Edeb, c.3, s.37 16-el-Keni vel Elkab, c.2, s.314 17-el-Kiramu’l Berere, s.599
âlimane mücadele etmiş ve bu fırka taraftarlarının Babul‟a girmesine izin vermemiştir.
Şehir kalesinde onları muhasara ederek hepsini etkisiz hale getirmiştir.18
AYETULLAH SAĠDĠU‟L ULEMA‟NIN TALEBELERĠ
Ayetullah Saidu‟l Ulema, gerek Kerbela Havzası gerek Barfuruş Havzası‟nda tedris
ve eğitim kürsüsünde etrafına yüzlerce ilim aşığını toplamıştı. Onun ders
celselerinden feyizlenerek döneminin büyük âlimleri ve fakihleri olmuş bazı talebeler:
1- Ayetullah Şeyh Zeynuddin Mazenderani
2- Ayetullah Molla Muhammed Eşrefi
3-Ayetullah Şeyh Molla Ali Halili
AYETULLAH SAĠDĠU‟L ULEMA‟NIN VEFATI
Ayetullah Saidu‟l Ulema bir ömür hizmet ve faaliyetten sonra, 1854‟de hakkın
davetine lebbeyk diyerek ahiret yurduna göçtü.19 Pak naaşı kalabalık halkın
katılımıyla şehrin büyük camii avlusuna defnedildi. O yüce şahsiyetin mezarı Babul
halkının ziyaretgâhı oldu.20 Günümüzde de halk onu ziyaret etmekte ve ruhuna
Fatihalar göndermektedirler.
18-Gencine-i Danişmendan, c.3, s.159 19-Gencine-i Danişmendan, c.3, s.160 20-el-Keni vel Elkab, c.2, s.314
134
ABDULHÜSEYĠN TAHRANĠ
ABDULHÜSEYĠN B. ALĠ TAHRANĠ
(Ö. 1869)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Abdulhüseyin, 1807‟de Tahran‟da dünyaya geldi.21 Babası Ali Tahrani22 mümin ve
takva ehli bir zattı. Kaynaklarda doğum yeri, çocukluğu ve tahsilâtı hakkında yeterli
bilgi yoktur. Abdulhüseyin, hadis, rical, fıkıh, usul ve edebiyat ilimlerinde Necef
Havzası‟nda söz ve görüş sahibiydi.23
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN‟ĠN ÜSTATLARI
Abdulhüseyin Necef‟e hicretiyle havzanın büyük fakih ve üstatlarının ilim ve
irfanından istifadeler etti. Huzurlarından faydalandığı üstatlardan bazıları:
1. Ayetullah Hasan b. Cafer Kaşifu‟l Gıta
2. Ayetullah Meşkûr b. Muhammed b. Sekr Hulavi
3. Ayetullah İsa b. Hüseyin
4. Ayetullah Muhammed b. Bakır Necefi24
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN‟ĠN TALEBELERĠ
Birçok âlim ve fakih o zatın huzurlarından istifade etmiştir. Onlardan bazıları:
1. Şeyh Nuh b. Kasım Kureyşi Caferi
2. Şeyh Muhsin b. Muhammed Hairi
3. Ebu Muhasin Muhammed b. Abdulvehhab b. Davud Hemedani25
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN‟ĠN ġAHSĠYETĠ
Ayetullah Abdulhüseyin, tanınmış üstat, Şeyh Irakeyn döneminin büyük fakih ve
muhaddislerindendi. O, rabbani bir âlim, erdem sahibi eşsiz bir şahsiyetti. Fihrisu‟l
Turas kitabının yazarı şöyle naklediyor: “O, allame ve fakihti. Üstadımız Şeyh
Nurullah huzurlarından istifade etmiş ve ondan içtihat izni almıştır. Merhum
Tahrani Necef‟e hicret etmiş Sahibi Cevahir‟in huzurlarından istifade etmiş ve
21-Müstedreku’lVesail, c.2, s.114 22-Mevsauatu’lTabakati’lFukaha, c.13, s.326 23-el-Fevaidu’lRazeviyyeLilKummi, s.224 24-Mevsuat’lTabakai’lFukaha, c.13, s.326 25-Maarifu’r Rical, c.2, s.35
ondan içtihat izni almıştır. Necef Havzası‟ndan Tahran‟a döndüğünde yörenin
saygın ve seçkin âlim ve taklit mercilerinden oldu. Nasiruddin Şah ona özel bir
ilgi ve alaka gösterirdi. Şeyh Abdulhüseyin, Nasiruddin Şah‟tan İmamların
türbelerinin onarılmasını istediğinde Şah beytül malın üçte birini onun
hizmetine sundu. Merhum Şeyh Tahrani 1854‟de bizzat Samerra‟ya giderek
türbenin kubbesini altınla yaptırdı ve oradan da Kazımiye‟ye geçerek orada
ikamet etti.”26
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN‟ĠN ÇALIġMALARI
Ayetullah Abdulhüseyin Tahrani, 13. yüzyılda Tahran'da Azerbaycanlılar Mescidi
adıyla bilinen Mescidi Şeyh Abdulhüseyin ve Şeyh Abdulhüseyin Medresesi‟ni
yaptırdı.27 Mirza Muhammed Hüseyin Şehristani el-Fevaidu‟l Razeviyye Lil Kummi
kitabında şöyle yazıyor: “Ayetullah AbdulhüseyinTahrani 1864‟de Kerbela‟ya
gelerek İmam Hüseyin (a.s) türbesinin kubbesini yeniledi ve türbeyi genişletti.
Daha sonra Samerra‟ya oradan da Kazımiye‟ye gitti ve orada hastalanarak vefat
etti. Naaşı Kerbela‟ya getirilerek türbeye defnedildi, kitapları da türbeye
vakfedildi".28
Ayetullah Abdulhüseyin Tahrani‟nin önemli çalışmalarından bir diğeri de Muhtar
Sakafi‟nin mezarını yaptırmasıdır. İslam ve mezhep düşmanları Ehlibeyt aşığı
Muhtar‟ın mezarını yok etmek ve onun şahsiyetini küçültmek için her türlü yola
başvurdular. Ayetullah Abdulhüseyin Tahrani uzun çalışmaları sonucunda Muhtar‟ın
mezarının yerini tespit ederek 1842 yıllarında mezarını inşa ettirdi.
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN‟ĠN ESERLERĠ
Ayetullah Abdulhüseyin Tahrani yoğun faaliyet ve meşguliyetleri yanı sıra birbirinden
değerli eserler kaleme alarak kendisinden sonraki nesillere miras bırakmıştır.
Onlardan bazıları:
1-el-Misbahu‟n Necat fi Esrari‟s Salat ve Sirru‟l İstiğfar Beynes-Secdeteyn
2-Kitabu‟l İcazat
3-Tabakatu‟r Ruvat
4-Şiirleri
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN‟ĠN VEFATI
26-Fihristu’lTuras, c.2, s.167 27-SergüzeştiTahran, s.129 28-el-Fevaidu’rRazeviyyeLilKummi, s.224
Ayetullah Abdulhüseyin Tahrani Kazımiye‟de hastalanarak 1869‟da vefat etti. Pak
naaşı Kerbela‟ya getirilerek İmam Hüseyin (a.s) türbesi etrafında bir yere defnedildi.29
29-Reyhanetu’lEdeb c.3, s.329
135
SEYYĠD HÜSEYĠN TÜRK
SEYYĠD HÜSEYĠN B. SEYYĠD MUHAMMED KUHKEMEREĠ
(Ö. 1882)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Seyyid Hüseyin, Merend Kasabası‟nın etraf köylerinde Ervenek30 veya
Kuhkemer‟de31 dünyaya geldi. Seyyid Hüseyin çocukluğunu mümine ve takva ehli
anne kucağında geçirdi. Molla Ali Vaizi Hıyabani şöyle naklediyor: “Seyyid, saygı
değer annesinin İslami adap ve ahlakıyla büyüdü. Annesi ona abdestsiz süt
vermezdi''. İşte Seyyid Hüseyin maneviyat dolu böyle bir annenin şefkat ve
gözetiminde büyüdü.
Kuhkemerei hanedanı bölgenin meşhur seyyidlerindendir. Bu hanedandan İslam ve
mektebe hizmet eden birçok büyük âlim ve fakih çıkmıştır. Seyyid Hüseyin‟in soy ve
nesebi 31 vasıtayla İmam Seccad‟a (a.s) ulaşmaktadır.
TEBRĠZ VE IRAK‟A HĠCRETĠ
Seyyid Hüseyin, doğum yerinde başlangıç ilimlerini tahsil ettikten sonra Tebriz
Havzası‟na gitti. Havzada Ayetullah Mirza Ahmet Müçtehidi Tebrizi32 ve Ayetullah
Mirza Lütuf Ali Müçtehidi Tebrizi‟nin derslerinden istifade etti. Daha sonra içtihat ve
yüksek ilimler tahsili için Irak‟a hicret etti. İlim ve irfan merkezi Irak‟ta ilk olarak
Kerbela Havzası‟nda Ayetullah Şerifu‟l Ulema Mazenderani, Ayetullah Muhammed
Hüseyin İsfehani ve Ayetullah Seyyid İbrahim Kazvini‟nin huzurlarından istifade etti.
Ardından fıkıh ve içtihat merkezi Necef Havzası‟na giderek Ayetullah Şeyh Ali Kaşifu‟l
Gıta, Ayetullah Şeyh Murtaza Ensari ve Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Necefi
gibi büyük üstatların ders halkalarına katıldı. Seyyid Hüseyin Necef Havzası‟nda en
çok Şeyh Murtaza Ensari‟nin huzurlarından istifadeler etti. Üstadı Şeyh Murtaza
Ensari‟nin ona özel ilgi ve alakası vardı. Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk, üstadı Şeyh
Murtaza Ensari‟nin vefatından sonra Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi‟yle
birlikte Şia âleminin tanınmış iki taklit merciinden biri oldu. O, üstlendiği ağır mercilik
sorumluluğu ve büyük ilmi kariyerine rağmen son derece mütevazı, ahlaklı ve
gösterişten uzak, sade bir zattı.
30-Ulema-i Muasirin, s.3-6 31-Maarifu’r-Rical, c.1, s.262 32-Ayanu’ş-Şia, c.3, s.69
AYETULLAH SEYĠT HÜSEYĠN TÜRK‟ÜN ÜSTATLARI
Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk, uzun yıllar Tebriz Kerbela ve özellikle Necef
havzalarında büyük üstatların huzurlarından ilim tahsilinde bulundu. Huzurlarından
faydalandığı üstatlardan bazıları:
1. Ayetullah Mirza Ahmet Müçtehidi Tebrizi
2. Ayetullah Mirza Lütuf Ali Müçtehidi Tebrizi
3. Ayetullah Şerifu‟l Ulema Mazenderani
4. Ayetullah Muhammed Hüseyin İsfehani
5. Ayetullah Seyyid İbrahim Kazvini
6. Ayetullah Şeyh Ali Kaşifu‟l Gıta
7. Ayetullah Şeyh Murtaza Ensari
8. Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Necefi
AYETULLAH SEYYĠD HÜSEYĠN TÜRK‟ÜN TALEBELERĠ
Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk, büyük şahsiyetlerin huzurlarından istifade ettikten
sonra havzanın hatırı sayılır büyük üstatlarından oldu. O üstadı Şeyh Ensari
döneminde tedris kürsüsüne geçti. İlme olan hâkimiyetiyle kısa bir zamanda ders
celselerini havzanın en kalabalık derslerinden birine dönüştürdü.
Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk‟ün huzurlarından istifade eden öğrencilerinin sayısı bir
hayli çoktur, biz onlardan daha çok tanınmış olanlardan birkaçını zikretmekle
yetineceğiz:
1. Seyyid Hasan Alevi Sebzivari
2. Seyyid Hüseyin Al-i Talikani
3. Seyyid Salih Müçtehidi Erdebili
4. Seyyid Ali İrevani
5. Seyyid Muhammed Taki Talikani
6. Şeyh Hüseyin Cevahiri
7. Şeyh Ali Tebrizi
8. Molla Ahmet Şebisteri
9. Şeyh Muhammed Taha Necef Tebrizi
10. Şeyh Muhammed Hüseyin Kâini
11. Şeyh Muhammed Ali Hansari Necefi
12. Mirza Musa Tebrizi
13. Seyyid Hasan Kaşani
14. Şeyh Muhammed Salih Esterabadi
15. Molla Ali Demavendi
AYETULLAH SEYYĠD HÜSEYĠN TÜRK‟ÜN ESERLERĠ
Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk, üstatlarının derslerinin takriri yanı sıra birçok nefis
kitaplarda kaleme almıştır. Maalesef hattının okunur olmayışından birçok eserinden
istifade edilememektedir. Merhum Vaizi Hıyabanı Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk‟ün
öğrencisi Ayetullah Mamaganiden şöyle naklediyor: “O, bir kişinin taşımakta
zorlanacağı kadar kitap yazmıştı. Fakat düzensizliği ve hattının okunaksız
oluşundan dolayı birçoğundan istifade edilememiştir.”33
O yüce fakihin esrelerinden bazıları:
1. Vesiletu‟n Necat
2. el-İcare
3. el-İrs
4. ez-Zehir
5. ez-Zekât
6. el-Gaza
7. Feraidu‟l Usul kitabına Haşiye
8. Haşiyetu‟n-Nuhbe
9. el-Hilel fil Hacc
10. Risalei Ameliye / Tevzihul Mesail
AYETULLAH SEYYĠD HÜSEYĠN TÜRK‟ÜN VEFATI
Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk, 1874 yılında felç geçirdi. Nasiruddin Şah tedavi için
İran‟dan özel doktorlarını gönderdi. Doktorların da aciz kaldığı bu hastalık sonucu
Seyyid 1882 yılında vefat etti. Pak naşı kendi evine defnedildi.
33-UlemaiMuasirin, s.4
Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk‟ün vefatından 20 yıl sonra hanımı vefat etti. Vasiyeti
gereği saygıdeğer kocasının yanına defin edilmesi için mezar kazdıklarında Seyyid'in
mezarı tahrip oldu ve Seyyid‟in naşının sağlam ve çürümemiş olduğunu gördüler.
Ayetullah Aga Buzurgi Tahrani olayı Molla Bakır Nehavendi‟den naklen şöyle yazar:
“Hanımına mezarı yanında bir kabir kazdıklarında onun mezarının da bir
kısmının tahrip olduğunu fark ettim, bu esnada naaşı sağlam ve çürümemiş bir
halde gördüm.”
Daha sonra Aga Buzurgi Tahrani şöyle diyor: “Evet, o yüce şahsiyetin naaşının
çürümemesi gayet doğaldır. Çünkü onlar ömürleri boyunca Allah‟ın rızası ve
hoşnutluğu için bedenleriyle her türlü zahmetlere göğüs gerdiler. Tüm dertleri
İslam ve mektebe hizmetti. Ne mutlu onlara!”
136
FAZĠLĠ ĠREVANĠ
MUHAMMED FAZĠL B. MOLLA MUHAMMED BAKIR ĠREVANĠ
(Ö. 1889)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Muhammed Fazıl, 1817‟de İrevan34 şehrinde ilim ve takva ehli bir hanede dünyaya
geldi. O doğum yerinde okuma yazmayı ve edebiyat ilimlerini öğrendi.35 Muhammed
Fazıl, erginlik çağına girmemişti ki Rusların işgaliyle doğum yerinden İran‟a hicret
etmek zorunda kaldı. O, yarım kalan tahsiline Kazvin Havzası‟nda devam etti. Kazvin
Havzası‟nda dönemin meşhur üstadı Ayetullah Molla Abdülkerim İrevani‟nin
huzurlarından istifade etti.36 Muhammed Fazıl‟ın seçkin öğrencilerinden olan
Ayetullah Mirza Ebulkasım Eminu‟l Şer‟i Hoi şöyle naklediyor: “Ben kendisinden
bizzat şöyle buyuruyorduğunu duydum: Ben Kazvin Havzası‟nda tahsil ederken
henüz buluğa ermemiştim. Medresede Şerh-i Lûme dersi veriyor, içtihat ve
istinbat37 gücüne sahiptim.''38
İrevan hanedanı, İran, Irak ve Kafkaslarda Şia âleminin mercilik ve önderliğini yapmış
meşhur bir hanedandır. Bu hanedan Ayetullah Molla Ali Asker İrevani, Ayetullah
Abdulhüseyin İrevani, Şeyh Ahmet, Şeyh Tahir, Şeyh Sadık ve Mirza Ali İrevani gibi
şahsiyetler İslam‟a hizmet etme şerefine ulaşmıştır.
IRAK‟A HĠCRETĠ
Muhammed Fazıl, Kazvin Havzası‟ndan sonra 14 yaşlarında39 Kerbela‟ya gitti.
Kerbela Havzası‟nda büyük üstat Ayetullah İbrahim Kazvini‟nin huzurlarından 4 yıl
istifade etti.40Kerbela Havzası‟ndan sonra Necef‟e giderek o dönemde havzanın
tanınmış üstatları olan Şeyh Murtaza Ensari, Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan
Necefi ve Ayetullah Şeyh Hasan Kaşifu‟l Gıta gibi büyük şahsiyetlerin ders
34-İrevan, Ermenistan’ın başkentidir. O dönemlerden İran topraklarının bir parçasıydı. Bu şehir bir dönem Şia fıkhının ve inançlarının öğretildiği merkez olmuştu. Ayetullah Mirza Abdülkerim Molla başi İrevani, Ayetullah Molla Hasan İrevani ve Ayetullah Seyyid Ali İrevani gibi onlarca şahsiyetin ikametgâhı olmuştur. 35-Miratu’ş-Şark, c.2, s.1182 36-Tezkiretu’lMuasirin, c.8, s.415 37-İstinbat; bi rkonuda Kur’an ve ayetlerden delilleri çıkarma gücünedenir. 38-Tezkiretu’lMuasirin, c.8, s.415 39-Miratu’ş-Şark, c.2, s.1182 40-el-Fevaidu’l Razeviyye, s.601
celselerine katıldı. Çok kısa bir zaman sonra Şeyh Ensari‟nin ders celselerinin önemli
ilmi şahsiyetlerinden oldu.41
AYETULLAH FAZĠLĠ ĠREVANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Fazil İrevani, Kazvin, Kerbela ve Necef havzalarında birçok üstadın
huzurundan istifade etmiş, onlardan içtihat ve rivayet naklinde izin almıştır. Onlardan
bazıları:
1. Ayetullah Molla Abdülkerim İrevani
2. Ayetullah İbrahim Kazvini
3. Şeyh Murtaza Ensari
4. Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Necefi
5. Ayetullah Şeyh Hasan Kaşifu‟l Gıta
MERCĠLĠĞĠ
Ayetullah Fazil İrevani, üstadı Ayetullah Şeyh Ensari ve Ayetullah Seyyid Hüseyin
Türk Kuhkemerei‟den sonra merceiyet makamına geçti. O, Irak, İran, Hindistan,
Türkiye, Rusya ve Kafkaslarda oldukça tanınmış bir şahsiyetti. Şia âleminin büyük bir
çoğunluğu onu taklit ediyordu. Dünyanın her yerinden humus ve zekât ona gelirdi.
Havza talebelerine düzenli aylık verilmesi onun döneminden başladı.
AYETULLAH FAZĠLĠ ĠREVANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Fazıl İrevani, talebeliğinin ilk yıllarından beri başlattığı tedrisi ömrünün
sonuna kadar devam ettirdi. Üstadı Şeyh Ensari‟nin vefatından sonra Necef
Havzası‟nın en önemli ve takriben en kalabalık ders celsesi onun oldu. Huzurlarından
istifade eden talebelerden bazıları:
1. Seyyid Ahmet Mustenbiti Tebrizi
2. Seyyid Esedullah Eşkveri
3. Seyyid Ali Cezairi Şûşteri
4. Seyyid Ali Kuhkemerei
5. Seyyid Muhammed Taki Hoi Necefi
6. Seyyid Muhammed Taki Talikani
7. Şeyh İbrahim Saliyani Necefi
41-Miratu’ş-Şark, c.2, s.1182
8. Şeyh İsmail Hoi
9. Şeyh Abdulhüseyin İrevani (kardeşinin oğlu)
10. Şeyh Muhammed Cevad İrevani (oğlu)
11. Şeyh Hadi Tahrani
12. Mirza Ebul Kasım Ordubadi
13. Mirza Habibullah Reşti
14. Mirza Ali Ekber Erdebili
15. Molla Mehdi Arani
AYETULLAH FAZIL ĠREVANĠ‟NĠN ġAHSĠYETĠ
Ayetullah Fazıl İrevani, görkem ve ihtişam dolu aynı zaman da bir o kadar da refah
bir yaşam sürmekteydi. Aynı dönemde yaşayan Ayetullah Mamakani ise çok sade ve
fakirane bir yaşam sürmekteydi. Ayetullah Mamakani‟ye: “Nasıl olur da siz son
derece fakir bir yaşantıya, Ayetullah Fazil İrevani ise böylesine müreffeh bir
hayata sahip olabilir?” diye sorduklarından şöyle buyurdu: “O, İslam‟ın izzet ben
ise zühdüyüm.”42
Ayetullah Molla Vaizi Hıyabani şöyle yazıyor: “Merhum Fazıl İrevani döneminde bir
grup Ayetullah Şeyh Hasan Mamakani‟ye bir soru sorunca büyük üstat şöyle
buyurdu: Aga Fazıl hayatta olduğu sürece bize soru sormayın, bizim görüş
bildirmemiz doğru değildir.”
AYETULLAH FAZIL ĠREVANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Fazıl İrevani, birçok paha biçilmez eserler telif edip bizlere miras
bırakmıştır. Aga Buzurgi Tahrani ez-Zeria Kitabında o değerli eserlerin isimlerini
zikretmiştir Onlardan bazıları:
1. Kavaid Kitabına Haşiye
2. Beyzavi Tefsirine Haşiye
3. İctimai el-Emr vel Nahy
4. el-Mekasibu‟l Muharreme
5. el-İctihadu vet-Taklid
6. el-Ecza
42-Buluğu’l Emali, s.219
7. Usulu‟l Fıkıh
8. el-İstihsab
9. et-Teadulu vet-Tercih
10. Esaletu‟l Berae
AYETULLAH FAZĠLĠ ĠREVANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Fazıl İrevani, bir ömür hizmetten sonra 1889‟de Necef‟te vefat etti.43 Pak
naşı kendi medresesinde toprağa verildi.
43-UlemaiMuasirin, s.21
137
MOLLA ALĠ KENĠ
ALĠ B.MĠRZA KURBAN ALĠ AMULĠ
(Ö.1889)
DOĞUM VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
O, 1805 yılında Tahran‟ın Ken Mahallesi‟nde dünyaya geldi. Babası Mirza Kurban Ali
Amuli oğlunun adını Ali koydu.44
Ali daha küçük yaşlarında dini ilimlere özel merak ve ilgi duyuyordu. Ailesinin karşı
çıkmasına rağmen bir süre gizlice dini ilimler öğrendi. Daha sonra ailesinin rızasını
alarak İsfehan‟a giderek havzanın derslerine katıldı.
Ali, İsfehan Havzası‟ndan sonra Necef Havzası‟nın namdar ve büyük fakihlerinden
istifade etmek için Irak‟a gitti. Necef ve Kerbela havzalarında eşsiz eser Cevahir
kitabının yazarı Şeyh Muhammed Hasan Necefi, Kaşifu‟l Gita, Şeyh Meşkûr Hulavi45
Necefi ve Seyyid İbrahim Kazvini gibi şahsiyetlerin huzurlarından istifadeler etti.
Molla Ali Keni, Necef‟te ilim ve irfan tahsili yıllarında Molla Ali Halili, Şeyh
Abdulhüseyin Tahrani ve Seyyid Zeynelabidin Tabatabai gibi birçok fazıl ve takva ehli
âlimlerle aynı odayı paylaşıp arkadaşlık etmiştir.
Ayetullah Tabataba Hairi o dönemleri şöyle anlatıyor: Talebelik dönemlerinde Şeyh
Abdulhüseyin, Şeyh‟ul Irakeyn ve Molla Ali Keni bir odada kalıyorduk. Hepimiz
çok fakirlik ve büyük sıkıntılar içindeydik. Bizim durumumuzdan daha kötü
Molla Ali Keni‟ydi. O, haftada bir gece Mescidi Sehle‟ye gider ve orada etrafa
atılan kuru ekmekleri toplayıp getirir ve o kuru ekmeklerle idare ederdi.
Molla Ali Keni‟nin yakın arkadaşlarından olan Şeyh Murteza Ensari şöyle der:
“Onunla Kerbela‟da yaklaşık 20 yıl arkadaşlığımız oldu. Bu yıl zarfında onun
sarık ve cübbesinden başka bir şeyinin olmadığını gördüm, geceleri sarık ve
cübbesi üzerinde uyurdu.”46
MOLLA ALĠ KENĠ‟NĠN ÜSTADLARI
İsfehan, Necef ve Kerbela havzalarında birçok üstattan istifadeler etti. Onlardan
bazıları:
1-Seyyid Esedullah İsfehani
2-Şeyh Muhammed Hasan Necefi (Sahibi Cevahir)
3-Kaşifu‟l Gıta
44-Ulema-i Muasır, s.26 45-Nukabau’l Beşer, c.3, s.1504 46-Maarifur Rical, c.2, s.112
4-Şeyh Meşkûr Hulavi Necefi
5-Seyyid İbrahim Kazvini
VATANA DÖNÜġÜ
Molla Ali Keni, Necef Havzası‟nda uzun yıllar fıkıh ve usul tahsili aldıktan sonra
üstadı Şeyh Muhammed Hasan Necefi‟den içtihat izni aldı.47 Genç fakih ve müçtehid
1846‟da din tebliği ve halkın irşadına yardımcı olmak için vatanı Tahran‟a döndü.48
Tahran‟a döndükten sonra birçok zorluklarla karşılaştı. Necef‟te yazdığı iki kitabını
bastırarak onların gelirinden bir arazi satın alıp çiftçilikle geçimini sağladı. Beş altı yıl
yaşantısını bu şekilde sürdüren Molla Ali Keni halkın müracaat ve sorularını
cevaplamak amacıyla 1855 yılında Tam ilmihal kitabını bastırarak halkın hizmetine
sundu. 49
Ayetullah Molla Ali Keni bu çalışmalarının yanı sıra Merv Medresesi‟nin
sorumluluğunu üstlenerek medreseye canlılık kazandırdı. Havza bu fakihin tedris
kürsüsüne geçmesiyle ayrı bir manevi atmosfere büründü.
MOLLA ALĠ KENĠ‟NĠN ÖĞRENCĠLERĠ
Ayetullah Molla Ali Keni, eğitim kürsüsüne geçerek etrafına öğrenciler topladı. Büyük
azmi ve iradesiyle birçok öğrenci yetiştirip topluma hediye etti. O büyük fakihin
öğrencilerinden bazıları:
1. Şeyh Musa Şerari Amuli
2. Şeyh Muhammed Bakır Necm Abadi
3. Şeyh Esedullah Tahrani
4. Seyyid Mahmud Hayatşahi
5. Seyyid Muhammed Levasani
6. Seyyid Muhammed Maraşi
7. Molla Muhammed Ali Hansari
8. Molla Muhammed Ali Sencabi
9. Mirza Hüseyin Naib Sadr
10. Şeyh Muhammed Hüseyin Gorgani
HALKIN GÖZDESĠ
47-Nukabau’l Beşer, c.2, s.1205 48-Mekarumu’l Asar, c.3, s.696 49-el-İczaru’l Kebir, s.416 (Ayetullah Necefi Maraşi)
Ayetullah Molla Ali Keni, halkın gönlünde yer edinmişti. Öyle ki insanlar ona büyük bir
sevgi ve saygı gösteriyordu. O şefkatli bir baba misali halkı irşad ve hidayet ediyordu.
ABD‟nin ilk İran elçisi olan Samuel Kerin, hatıratında şöyle yazmıştır: Günün en
büyük müçtehitlerinden biri Hacı Molla Ali Keni‟dir. Hacı Molla Ali Keni yaşlı ve
teşrifata meyilli biri değil. Aksine oldukça sade ve gösterişsiz bir yaşamı
benimsemişti. Elinde mal mülk çok olmasına rağmen istifade etmezdi. Sokağa
çıktığında beyaz bir katıra binerdi, yanında bir hizmetkârı vardı, halk her bir
taraftan etrafına koşuşurdu. Bir kelimesi Şah‟ın saltanatını yerle bir edebilecek
kadar etkiliydi. Elçilikte koruma görevi yapan askerler bir gün bana şöyle
dediler:“Biz burada ne kadar sizleri korumakla görevli olsak da Hacı Molla Ali
Keni‟nin bir emriyle sizi şuracıkta öldürürüz.”50
Fakirlere yardımı ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını karşılamak onun bariz
sıfatlarındandı. O şefkatli bir baba gibi yetimlere sahip çıkar, onları himayesine alırdı.
Hastaların tedavi ve ilaç masraflarını karşılamak için özel bir kurum tahsis etmiş,
halkın faydalanabileceği kervansaray ve su kuyuları inşa ettirmişti.51
MOLLA ALĠ KENĠ‟NĠN TELĠFLERĠ
Ayetullah Molla Ali Keni, toplumsal ve kültürel çalışmalarının yanı sıra kendisinden
sonra ahiret birikimi olarak geriye birçok değerli kitap miras bırakmıştır. O yüce zatın
eserlerinden bazıları:
1. İrşadul Ûmme
2. İzahu‟l Müştebihat
3. Tahkiku‟l Delail fi Şerhi Telhisu‟l Mesail
4. Telhisu‟l Mesail
5. Tevzihu‟l Makal fi İlmil Dirayeti ver-Rical
6. Kavaid Kitabına Haşiye
MOLLA ALĠ KENĠ VE SĠYASET
İran tarihçilerinin tamamı ittifakla, Nasiruddin Şah‟ın Ayetullah Keni‟nin azamet ve
halk arasındaki etkinliğinden korktuğunu itiraf etmiştir.
Mirza Muhammed Mehdi Lekehveni şöyle yazıyor: “Onun hüküm ve sözlerinin
nüfuzu hakkında ifade edelim ki vezir ve yöneticiler, ondan izinsiz ve onunla
istişare etmeden bir iş yaptırmazdılar. Hatta Nasiruddin Şah ondan korktuğu
için defalarca onun evine gidip gelmiş ve onunla irtibatta olmuştur.
Yazar şöyle devam ediyor: “Bir gün Nasiruddin Şah ve adamları avlanmak için
şehrin kapısından dışarı çıkar. Şehirden fazla uzaklaşmamışlardı ki Şah şehrin
50-İran Ve İraniyan, s.499 (Samuel Kerin) 51-Maarifu’r Rical, c.2, s.112
giriş kapısına bakıp düşünceye daldı. Daha sonra avlanmaktan vaz geçip şehre
döndüler. Şah‟ın yakınlarından biri bunun nedenini sorduğunda Şah şöyle
cevap verdi: Şehrin çıkış kapısından çıktıktan sonra şehre baktım, kendi
kendime Molla Ali, şehrin kapılarının kapatılmasını emir verirse benim halim ne
olur diye düşündüm ve bu korkuyla geri dönmenin daha iyi olduğunu
düşündüm.”52
Ayetullah Molla Ali Keni, Şah‟ın Ruslar ve İngilizlerle olan yakınlığı ve halkına
ihanetinden dolayı şöyle buyuruyordu: “O, Nasiruddin53 Şah, dinin değil küfrün
yardımcısıdır.”54
Bir gün Nasiruddin Şah, Ayetullah Keni‟ye şöyle dedi: “Hadiste buyruluyor ki
Ümmetimin âlimleri İsrailoğulları peygamberlerinden daha faziletlidir. Sizlerde
hiç olmazsa onların yaptıkları mucizelerden birini yapın. Örneğin Hz. Musa (a.s)
asasını büyük bir yılana dönüştürüyordu.”
Ayetullah Molla Ali Keni şöyle cevap verdi: “Eğer sen ilahlık iddiasında bulunursan
biz de asayı büyük bir yılana çeviririz.”55
AYETULLAH KENĠ VE FERAMASONERĠ (Freestone Mason)
Feramasoneri, dünyanın kötü hatırası, Avrupalılar ve İngilizlerin sömürü teşkilatı.
Bu sömürü teşkilatı ilk olarak 1858-1859 yılında İran‟da İslam ve ulema karşıtı olarak
Feramuşhane adı altında kuruldu.
Feramuşhane‟nin kurulmasıyla, Ayetullah Molla Ali Keni rehberliğindeki ulema halkı
aydınlatarak bu sömürü teşkilatı karşısında yer aldıklarını ilan ettiler.
Ayetullah Keni, ilk olarak Nasiruddin Şah‟a mektup yazarak Feramuşhane tehlikeleri
konusunu hatırlattı. Daha sonra masonların tekfir hükmünü vererek merkezlerine
hamle edsilip Feramuşhane‟nin yakılıp yıkılma emrini verdi. Öfkeli halk taklit
mercilerinin emrine itaat ederek sömürü ve fesat yuvasını yaktı ve Şah‟ı o merkezi
kapatmaya mecbur etti.56
AYETULLAH KENĠ VE PAUL JULIUS FREIHERR VON REUTER
1872 Nasiruddin Şah ile İngiliz sermayedarı Paul Julius Reuter arasında
gereçkleştirilen bir ticari antlaşmada İngilizler İran‟ın yer altı ve üstü tüm kaynaklarına
hâkim olmuş ve bunu yanı sıra siyasi yönüyle de ülkeye egemen olmuşlardı. Bu
antlaşmayla Hazar‟dan Fars Körfezine kadar tren rayı döşeme hakkı, ülkenin tüm
madenlerinin tasarruf hakkı Reuter‟e verilmiş oldu.57
52-Mecelle-i Meşkûr, sayı 40, s.81 53-Nasiruddin: Mana olarak dinin yardımcısı anlamına gelmektedir. 54-Mecelle-i Peyam-i İnkılab, sayı 71, s.44 55-Hikaya-iı Bozorgan, s.116 56-Nehzeti İmam Humeyni, c.3, s.53 57-Tarihi Revabiti Harici İran, c.1, s.289
Lord Curzon bu antlaşmayı şöyle anlatıyor: Bu antlaşmanın yazılı metni ilan
edildiğinde Avrupalılar hayretlere düştüler. Çünkü tarihte bir ülke padişahının çok
basit ve kolay bir şekilde ülkesinin tüm yer altı ve yer üstü madenlerini tamamen
yabancı bir şirkete devretmesi benzeri görülmemiş bir şeydi.58
Fransız siyasetçi bu antlaşmayı şöyle değerlendiriyor: “Bu antlaşmayla Şah‟a
havadan başka bir şey kalmamıştı.”59
Bu antlaşmanın zararlarını açığa çıkaran ve feshi için halkı aydınlatan Ayetullah
Molla Ali Keni muhalefetin rehberliğini yapıyordu. Antlaşmanın feshi için Şah‟a
yazdığı itiraz mektubu Şia fakihlerinin siyasi ve içtimai olaylar karşısındaki ferasetinin
göstergesidir.
Halk başkentte canları pahasına taklit mercilerinin fermanına tabi olduklarını ilan etti.
Avrupa seyahatinden dönen Şah, olayın ciddiyetini görünce 1873‟de bu antlaşmayı
feshetmek zorunda kaldı.
AYETULLAH KENĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Molla Ali Keni, bir ömür hizmet ve mücadeleden sonra 1889‟da ilahi davete
icabet ederek sevenlerini yas ve mateme boğdu.
Mübarek naaşı Hz. Abdülazim Hasani türbesine getirilerek orada toprağa verildi.
Vefalı Tahran halkı üç gün genel yas ilan ederek taklit mercilerinin yasını tuttu.
58-İstimari Reuter, s.69 59-İnziliziyan der İran, s.101
138
ALLAME MĠR HAMĠT HÜSEYĠN
MĠR HAMĠT HUSEYĠN B. SEYYĠD MUHAMMED KULU
(Ö. 1889)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Mir Hamit Hüseyin, 1830‟da Hindistan‟da Seyyid Muhammed Kulu‟nun evinde
dünyaya geldi. Babası ismini Mehdi koydu. Mir Hamit Hüseyin olarak meşhur
olmasının nedeni şuydu; Mehdi henüz dünyaya gelmemişti ki babası büyük babası
Mir Hamit Hüseyin‟i rüyada görür ve o rüyadan sonra oğlu Mehdi‟ye Mir Hamit
Hüseyin lakabını verir. Babası onu yedi yaşında okula gönderdi. Okuma yazma
öğrendikten sonra dini ilimler eğitimine başladı. Mukaddime ve başlangıç ilimlerini
Seyyid Bereket Ali Sahib yanında, Nehcül Belaga‟yı Seyyid Abbas Şuşteri‟den, akli
ilimleri Seyyid Murtaza Halisu‟l Ulema‟dan, usul ve fıkıh ilimlerini Seyyid Muhammed
Sultanu‟l Ulema ve kardeşi Seyyid Hüseyin Seyyidu‟l Ulema‟dan aldı.
ALLAME MĠR HAMĠT HÜSEYĠN‟ĠN ÜSTATLARI
Allame Mir Hamit Hüseyin, ilim ve irfan ehli bir hanede eğitimini aldı. Bulunduğu ve
terbiye gördüğü ortam onun geleceğinde büyük rol oynamıştı. Onu geleceğe
hazırlayan üstatlardan bazıları:
1. Seyyid Bereket Ali Sahib
2. Seyyid Abbas Şuşteri
3. Seyyid Murteza Halisu‟l Ulema
4. Seyyid Muhammed Sultanu‟l Ulema
5. Seyyid Hüseyin Seyyidu‟l Ulema
ALLAME MĠR HAMĠT HÜSEYĠN‟ĠN ÇALIġMALARI
Allame Mir Hamit Hüseyin‟in dönemi, başta Hindistan olmak üzere sıkıntılı bir
dönemdi. Müslümanlar arasından vahdet bağları kopmuş, her geçen gün fitne
tohumları yeşermekteydi. Sömürü güçleri de Müslümanların bir araya gelip huzur ve
vahdet sağlamamaları için her türlü hile ve oyunlara başvurmaktaydı. Bazen
düşmanın oyununa gelip konuşma ve yazılarıyla Müslümanlar arasına fitne ve tefrika
çıkarmak isteyen uşaklar ihtilafları daha da körükleyerek büyük sıkıntılara neden
olabilmekteydiler. Mir Hamit Hüseyin‟in babası Seyyid Muhammed Kulu‟nun ömrü bu
ihtilafları bertaraf etmekte ve Şia‟ya yapılan saldırılara cevap vermekte geçti.
Babasının vefatından sonra, Mir Hamit Hüseyin onun yerine geçerek babasının
bayrağını bıraktığı yerden alarak onun yolunu sürdürmeye başladı. O, ilk çalışmasını
Şia‟ya yapılan hakaret, iftira ve saldırılar karşısında babasının yazdığı eserleri tashih
edip basıma hazırlayarak başlattı. Çünkü babasının kitapları genellikle Şia Mektebine
saldırılara cevap niteliğindeydi.60
ALLAME MĠR HAMĠT HÜSEYĠN‟ĠN ESERLERĠ
Allame Mir Hamit Hüseyin, babasının kitaplarını tashih ettikten sonra kendisi de
kaleme sarılıp mektep muhaliflerinin karşısına geçti. Ömrünü araştırma ve tahkike
adayan bu şahsiyet kendisinden sonra mektebe çok değerli eserler miras bıraktı.
Onlardan bazıları:
1. İstiksau‟l Efham; Farsça yazılan bu eser 2 cilttir.
2. Şevaruku‟l Nusus (5 cilt)
3. Efhamu Ehli Yemen
4. Esfaru‟l Envar
5. Keşfu‟l Mu‟zelat fi Halli‟l Muşkilat
6. el-Azbu‟l Betar bi Bahsi Ayetu‟l Gar
7. en-Necmus-Sakib fil Meseleti‟l Hacib
8. ed-Durreru‟l Sünniye fil Mekatib vel Menşeati‟l Arabiyye
9. Zeynu‟l Vesail ila Tahkiki‟l Mesail
10. ed-Derai61
11. Ebekatu‟l Envar fi İmameti‟l Eimmeti‟l Athar (30 cilt)
EBEKATU‟L ENVAR KĠTABININ ÖZELLĠĞĠ
Allame Mir Hamit Hüseyin‟in bu eseri Şia‟nın iftiharlarından, aynı zamanda da yazarın
ilme olan tasallut ve vakfıyetini gözler önüne sermektedir. Yazar bu kitabı Şia
aleyhine yazılan “Tuhfei İsna Aşeriyye” adlı kitaba reddiye olarak yazmıştır. Tuhfei
İsna Aşeriyye kitabı Abdülaziz Dehlevi‟nin meşhur eseridir. O, Hint kıtasında
döneminin en meşhur Ehli Sünnet âlimlerindendi. Kitabında Kur‟an ayetleri ve
Peygamber‟in (s.a.a) buyruklarına dikkat etmeksizin, Şia mektebinin inançlarına
hiçbir ahlak kuralı tanımadan hayâsızca hakaret ve iftira etmiştir. Düşünülmeden
kaleme alınan bu kitap Müslümanlar arasında büyük kırgınlık ve ihtilaflara neden
oldu.
Allame Mir Hamit Hüseyin, bu kitaba akli ve nakli delillerle cevap vermiştir. Şimdiye
kadar Ebekatu‟l Envar fi İmameti‟l Eimmeti‟l Athar kitabının 12 cildi basılmıştır.
1. cilt: Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olan Kur‟an ayetleri ve Gadir Hum hadisiyle ilgilidir.
60-Nucumu’-s-Sema, c.1, s.24-28; Nukabau’l Beşer, c.1, s.347 (Aga Buzurgi Tahrani) 61-Nucumu’-s-Sema, c.2, s.31
2. cilt: Menzilet Hadisi Hakkında
3. cilt: Velayet hadisi hakkında
4. cilt: Tayr hadisi hakkında
5. cilt: “Ben ilmin Şehri Ali‟de onun kapısıdır”hadisi hakkında
6. cilt: Teşbiye Hadisi hakkında
7. cilt: Ali‟ye küfreden kâfirdir hadisi hakkında
8. cilt: Nur hadisi hakkında
9. cilt: Bayrak hadis hakkında
10. cilt: “Ya Ali, sen Kur‟an tevilcileriye savaşırsın”hadisi hakkında
11. cilt: “Hak Ali‟yledir” hadisi hakkında
12. cilt: Sekaleyn Hadisi hakkında
EBEKATU‟L ENVAR KĠTABININ BÜYÜKLER NEZDĠNDEKĠ YERĠ
Allame Mir Hamit Hüseyin, Şia‟nın iftiharı olan bu kitabı gurup çalışmasıyla
yazmamıştır. Yalnız başına birçok sıkıntı zorluklara göğüs gererek kitabı telif etmiştir.
Özellikle de Ehli Sünnet kaynaklarına ulaşma konusunda çok sıkıntılar yaşamıştır.
Bazen bir kaynak için hatta Mekke‟nin uzak bir köyüne kadar gidip bir Sünni âlimin
hizmetçisi olmuş ve o sünni âlimin kütüphanesinden istifade etmiştir.62Ömrünü adeta
bu kitaba adamıştı, birkaç saatini bile bu kitabın telifinin dışında başka bir şeyle
geçirmemeye gayret gösteren büyük üstat hatta genç yaşta ölen oğlunun, kefen,
defin ve taziye meclisine bile bu sebepten dolayı katılamamıştır.63
Bir gün çok ihtiyaç duyduğu bir kitabı bulmak için Mısır‟a yolculuk etti. Aradığı kitabı
bulup gemiyle geri dönerken, gemide kitabı okurken rüzgâr bir anda kitabı elinden
alarak denize savurdu. Allame hemen kendini kitabın peşine denize atar. Gemideki
diğer yolcular onu kurtardıktan sonra “Niçin kendini denize attın?” diye
sorduklarında, kitabı göstererek “Şu kitap için” diye cevap verir. O kitap hâlihazırda
günümüzde Nasiri Kütüphanesi‟nde mevcuttur.64
Allame Mir Hamit Hüseyin‟in telif ettiği bu değerli eserden büyük âlimler ve
araştırmacılar övgüyle söz etmiş ve onu tanıtmışlardır.
1. el-Gadir kitabının yazarı Allame Abdulhüseyin Emini: “Kitabın azameti tüm
dünyaya yayılmıştır; Doğudan Batıya ıtırlı kokusu her tarafa ulaşmıştır. Onu
62- Keyhanı Ferheng, sayı 50, s 39 63-Mecelle-i Peyam-i İnkilab, sayı 150, s.9 64-Mecelle-i Oşşa-i Ehlibeyt, Muharrem ve Safer 1415, s.36
okuyan herkes o mucizevî kitapta hiçbir batılın veya hatanın olmadığını görür.
Şahsen el-Gadir kitabını yazarken ondan çok faydalandım.”65
2. Aga Buzurgi Tahrani: “Allame Mir Hamit Hüseyin‟in kitapları birer okyanustur.
Onun en mükemmel ve önemli eseri Ebekatu‟l Envar fi İmameti‟l Eimmeti‟l
Athar kitabıdır. Mir Hamit Hüseyin, Dehlevi‟nin imamet hakkında inkâr ettiği tüm
gerçekleri delilleriyle çürütmüştür.66
3. İmam Humeyni: “Kim Gadiri Hum hadisi hakkında bir şeyler öğrenmek
istiyorsa Seyyid Mir Hamit Hüseyin‟in Ebekatu‟l Envar fi İmameti‟l Eimmeti‟l
Athar kitabına müracaat etsin. Kitabın dördüncü cildi Gadir Hum hadisi
hakkında yazılmıştır. Şimdiye kadar böylesine (eşsiz) bir kitap yazılmamıştır.
Ebekatu‟l Envar fi İmameti‟l Eimmeti‟l Athar kitabı duyduğum kadarıyla 30
cilttir. Biz sadece 7-8 cildini gördük, İran‟da on beş cildine kadar ulaşmak
mümkün olabilir. Ehli Sünnet bu kitabı toplayıp ortadan kaldırmak istiyor biz
Şiiler ise hala uykudayız. Böylesi bir eserin elimizden çıkması ne demektir bilir
misiniz? İki yıldır bu kitabın basımı Şialara önerilmiş olmasına rağmen
maalesef şimdiye kadar bir sonuç alınamamıştır. Tüm halk ve özellikle Şia
âlimleri mezhebin hücceti olan bu kitabı koruyup çoğaltmalıdır.”67
ALLAME MĠR HAMĠT HÜSEYĠN‟ĠN VEFATI
Allame Mir Hamit Hüseyin, bir ömür hizmet ve çalışmadan sonra 1889 yılında
Hindistan‟da ilahi davete icabet ederek hakkın rahmetine kavuştu. Mübarek naaşı
kendi Hüseyniyesinde toprağa verildi.68
65-el-Gadir c.1, s.157 66-Nukabu’l Beşer, c.1, s.348 67-Keşfu’l Esrar, s.178 68-Ulema-i Muasır, s.31 Ayanu’ş-Şia c.4, s.381
139
MĠRZA EBUL HASAN CĠLVEĠ
EBULHASAN B. SEYYĠD MUHAMMED MUZAFER CĠLVEĠ
(Ö. 1896)
HANEDANI
Mirza Ebulhasan Cilvei, hanedanı Gacarlar dönemine dayanan meşhur ilim ve irfan
ehli bir soydur. Bu hanedan soy olarak baba tarafından İmam Hasan (a.s), anne
tarafından ise İmam Hüseyin‟e (a.s) ulaşmaktadır. Dedesi Seyyid Bahaddin Haydar,
Moğolların vahşice saldırısında halkın rehberliğini üstlenmiş ve bu uğurda yiğitçe
savaşarak şehit olmuştur. Bu hanedandan Rafiuddin Tabatabai gibi büyük âlimler
çıkmış ve İslam için hizmetler etmişlerdir.
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Mirza Fethullah‟ın babası Seyyid Muhammed Muzafer Gacar döneminin büyük
şairlerindendi. Tıp tahsili için 1823‟de Hindistan‟ın Ahmet Abat şehrine hicret eder ve
orada Mirza Ebul Hasan dünyaya gelir. Mirza Ebulhasan‟ın babası 1836‟da doğum
yeri olan İsfahan‟ın Zevare Kasabasına döndü. Ebul Hasan on dört yaşlarında
babasını kaybetti.
TAHSĠL DÖNEMĠ
Mirza Ebulhasan, dini ilimler tahsili için İsfehan Havzası‟na yerleşti. İlime olan alaka
ve azmiyle medresede irfan ve felsefe dersleriyle tanıştı. Kendisi şöyle diyor: Her
insan fıtrat olarak farklı ilimlere eğilim ve yatkınlık gösterir, ben ise akli ilimler
üzerinde yoğunlaştım.69
Mirza Ebulhasan, İsfehan Havzası‟nda Mirza Nuri, Mirza Hasan Çini ve Molla
Abdulcevad gibi üstatların huzurlarından istifade etti. Daha sonra 1856‟da 35
yaşlarındayken Tahran‟a giderek Daruş-Şifa Medresesi‟nde ders kürsüsüne oturdu.
41 yıl hikmet, felsefe, irfan ve matematik dersleri verdi.70 O dönemde hikmet, felsefe
ve matematik dalında üç büyük üstat vardı; Muhammed Rıza Kumşei, Ali Müderris ve
Ebulhasan Cilvei. O iki büyük üstadın vefatıyla bu ilimlere gönül verenler tümüyle
onun etrafına toplandı. 71
AYETULLAH MĠRZA EBUL HASAN CĠLVEĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Mirza Ebulhasan Cilvei, yarım asırlık tedris kürsüsünde onlarca büyük âlim
ve üstat yetiştirdi. O büyük zatın öğrencilerinden bazıları:
1. Ayetullah Mirza Muhammed Tahir Tunikaboni
69-Tarihi Hukema ve Urefai Mutaahhirin Sadru’l Mutaellihin, s.160 70-Tarihi Medarisi İran, s.309 71-Efzelu’l Tarih, s.274
2. Ayetullah Mirza Muhammed Ali Şah Abadi
3. Ayetullah Seyyid Hüseyin Badkubei
4. Ayetullah Molla Muhammed Amuli
5. Ayetullah Mirza Hasan Kirmanşahi
6. Miza İbrahim Hekim Zencani
7. Molla Muhammed Hiydeci Zencani
8. Abdurresul Mazenderani
9. Mirza Mehdi Aştiyani
10. Seyyid Mahmut Hüseyni Meraşi Necefi
AYETULLAH MĠRZA EBUL HASAN CĠLVEĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Mirza Ebul Hasan Cilvei, ilim tahsilinin ilk yıllarında hikmet, irfan ve
felsefeye önem vermiş ve bu dersler üzerinde yoğunlaşmıştı. Felsefe ve irfana olan
alakasından mütevellit kalemini de bu sahaya çevirmiş ve ağırlıklı olarak felsefe ve
hikmet üzerine kitaplar yazmıştır.
O büyük şahsiyetin eserlerinden bazıları:
1. Şifa kitabına haşiye
2. Molla Sadra‟nın Esfar kitabina haşiye
3. İsbatu‟l Hareketi‟l Cevheriyye
4. Molla Sadra‟nın Mebda Ve Mead kitabına haşiye
5. Terkib ve Ahkami An
6. Molla Hadi Sebzivari‟nin Manzume kitabına haşiye
7. Cism-i Talimi
8. İntizam-i Mefhumu Vahit
9. Beyan-i İsticab-i Dua
10. Divani Cilvei
11. Dairetu‟l Fahir kitabına haşiye
12. Vücud ve Aksami An
AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Ebul Hasan Cilvei, zayıf ve uzun boylu, nurlu bir simaya sahipti. Onu gören
ruhani simasına bakmaktan kendini alamazdı. Çok sade ve mütevazı bir kişiliğe sahip
olmasıyla birlikte azametli bir görünümü vardı. Elbisesi çok sade ve değerli
olmamasına rağmen çok temizdi. Elinde asasıyla pazar ve sokaktan geçerken onu
görenler onun her türlü gösteriş, şatafat ve gururdan uzak olduğuna şahit olurdu.
İnsanlarla muaşeretinde herkesin kapasitesine göre konuşurdu. Kimseye yük
olmazdı. Dünya nimetlerinden hiçbir şeyi yoktu. Sadece ahiret yurdunu aydınlatacak
kitapları ve öğrencileri vardı. Kelimenin tam anlamıyla gerçek manada nefsini dünya
esaretinden azat etmişti.
Ayetullah Ebul Hasan Cilvei, gençlik döneminden itibaren nefis tezkiyesi ve
maneviyata başladığı için Ehlibeyt‟le (a.s) olan irtibatını aşk ve samimiyet üzere inşa
etmişti. Bu sevgi ve aşkı onu Ehlibeyt‟e (a.s) derinden bağlamıştı. Bu hususta inancı
şuydu: Ehlibeyt‟e (a.s) sevgi ve muhabbet insanı çirkinliklerden korur.
AYETULLAH MĠRZA EBUL HASAN CĠLVEĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Ebul Hasan Cilvei, ömrünün sonlarına doğru ağır bir hastalığa yakalandı.
Öğrencilerinden Abdurresul, üstadını hasta yatağında gördüğünde evine götürüp
bakımıyla ilgilendi.
Öğrencisi Abdurresul, Divan-i Cilvei kitabının önsözünde şöyle naklediyor: Üstadın
hastalığı her geçen gün şiddetleniyordu. Yüzünde ölüm nişaneleri belirmişti.
1896 yılında vefat ettiği gece babamı yanına çağırdı. Babam akşam ve yatısı
namazlarını kıldıktan sonra üstadın başucuna gitti. Üstadın artık konuşmaya
takati yoktu, zorlukla bir şeyler okudu ve ruhunu rabbine teslim etti. Mübarek
naaşı öğrencileri, ulema ve halkın katılımıyla Şeyh Saduk‟un yanında toprağa verildi.
140
MOLLA MUHAMMED EġREFĠ
MUHAMMED B. MOLLA MUHAMMED MEHDĠ EġREFĠ
(Ö. 1897)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Muhammed, 1804-1805‟de72 Mazenderan‟ın Eşref Kasabası‟nda dünyaya geldi.
Babası bölgenin meşhur âlimi Molla Muhammed‟dir. Babası onu küçük yaşlarda
Ehlibeyt (a.s) ilmi ve irfanıyla tanıştırarak İslami ilimlere yönelmesinde büyük rol
oynadı.
Muhammed ilk olarak Eşref Kasabası Havzası‟ndan giderek Molla Sefer Ali
medresesine yerleşti. O, havzanın meşhur üstatları Molla Sefer Ali ve Şeyh Abdullah
Eşrefi‟nin73 huzurlarından istifade ederek mukattime ilimlerini başarıyla tamamladı.
Daha sonra içtihat için Babul şehrine hicret etti. Havzanın büyük fakihi Ayetullah
Saidu‟l Ulema Mazenderani‟nin huzurlarından istifade ederek içtihat derecesine
yükseldi.
Ayetullah Molla Muhammed Eşrefi, içtihat derecesine ulaştıktan sonra İsfehan
Havzası‟na giderek dönemin büyük âlimi ve fakihi Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır
Şifti‟den74 istifadeler etti. İsfehan‟dan sonra ilim ve irfan merkezi Necef‟e hicret
ederek havzanın fakihleri Ayetullah Şeyh Murtaza Ensari ve Ayetullah Seyyid
Muhammed Hasan Şirazi gibi seçkin üstatlardan ilim öğrenerek zamanının güzide
ilmi şahsiyetlerinden oldu. Necef Havzası‟nda hadis, hikmet, tefsir, fıkıh, usul
dallarında parmakla gösterilen başarılı ve örnek şahsiyetlerden biri oldu.75
AYETULLAH MOLLA MUHAMMED EġREFĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Molla Muhammed Eşrefi, uzun yıllar kendi doğum yeri, İsfehan, Samerra ve
Necef havzalarında büyük âlim ve fakihlerin huzurlarından istifade etti. Onlardan
bazıları:
1. Molla Sefer Ali
2. Şeyh Abdullah Eşrefi
3. Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Şifti
4. Ayetullah Şeyh Murtaza Ensari
5. Ayetullah Seyyid Muhammed Hasan Şirazi
72-Mekarimu’l Asar, c.3 73-el-Kerametu’l Berere, c.2, s.762 74-Emini, c.3, s.1141 75-Şeairu’l İslam, s.270
6. Ayetullah Şeyh Hasan Cevahiri
7. Ayetullah Saidu‟l Ulema Mazenderani
AYETULLAH MOLLA MUHAMMED EġREFĠ‟NĠN ĠLMĠ VE ĠRFANĠ BOYUTU
Ayetullah Molla Muhammed döneminin namdar fakihlerinden istifade etmiş ve 21
yaşından içtihat derecesine ulaşmıştır.76 1844‟de üstadı Ayetullah Seyyid
Muhammed Bakır Şifti‟den rivayet izni alarak Hüccetü‟l İslam Eşrefi lakabını aldı.77
Büyük arif Hacı Şeyh Muhammed Bahari, Rabbani âlimleri vasf ederken Hüccetü‟l
İslam cümlesini şöyle izah ediyor: “Hüccetü‟l islam, yani sözleri ve amelleri
Müslümanlara hüccet ve delil olandır. Aksi takdirde hiçbir şekilde hüccet olarak
nitelendirilemez.78 Halk, onun söz ve amellerini hüccet olarak gördükleri için bu
lakabı o şahsa yakıştırırlar.”
TAKLĠT MERCĠLĠĞĠ
Ayetullah Molla Muhammed Eşrefi, kelam, usul, fıkıh, tefsir ve irfan dallarında söz
sahibi bir şahsiyetti. Onun bu alanlardaki ustalığı kendisinden sonra miras bıraktığı
kitaplarda kendisini göstermektedir.
Aga Buzurgi Tahrani şöyle buyuruyor: “Fakihlerin piri ve müçtehitlerin şeyhi,
halkın dayanağı ve dinin sütunu Hacı Molla Mehdi Mazenderani‟ydi, mercilik ve
halkın liderliği ise onun oğlu Hacı Molla Muhammed ile son buldu.”79
Ayetullah Şeyh Abbas Kummi, onun merciliğini ve ilmi makamını şöyle vasfediyor:
“Molla Mehdi Mazenderani Eşrefi‟nin oğlu Muhammed, dönemin iyileri ve
zamanının iftiharlarındandı. Rabbani âlim ve eşsiz fakih İslam âleminin büyük
taklit mercilerindendi. O, ilahi ilimle ameli bir arada topladı. Onun üzerine ilahi
nur doğdu, bir takım kerametler ondan zahir oldu, Allah kendi fazlıyla ona
birtakım ilham kapılarını açtı, dönemin fakihleri arasından tekti. Ben onun bazı
kitaplarını gördüğümde gerçektende Allah‟ın fekahet nurunu onun kalbine
indirdiğini idrak ettim. O bu topraklarda halkın taklit merciliğini üstlenmişti.80”
Ayetullah Seyyid Muhsin Emin şöyle buyuruyor: “Molla Muhammed Mehdi oğlu
Molla Muhammed Eşrefi, meşhur âlim ve risale sahibi olan taklit
mercilerdendir."81
ĠRFANĠ SEYRĠ VE NEFĠS TEZKĠYESĠ
Ayetullah Molla Muhammed, ilim tahsiliyle birlikte seyr-ü süluk ve nefis tezkiyesinde
de büyük yol kat etmişti. Küçük yaşlarında babasının nefis tezkiyesine şahit olup bu
kavramla daha o yaşlarda tanışmıştı. Dini tebligatı yanı sıra maneviyat, dua ve
76-Ayinei Fekahet ve Marifet, s.20 77-Ferzanegani Babul, s.72 78-Tezkiretu’l Muttakin, s.130 79-Nukabau’l Beşer, c.1 80-el-Fevaidu’l Razeviyye, s.628 81-Ayanu’ş-Şia, c.9, s.407
münacattan da geri kalmıyordu. İlahi aşk ve muhabbetinde fani olmuştu ki
“Mukaddesi Eşrefi” olarak tanınmıştı. Büyük arif ve salikler ondan konu açılınca onu
büyük övgülerle vasf etmişlerdir.
Mekarimu‟l Asar kitabının yazarı şöyle buyuruyor: “Mukaddesi Eşrefi lakabıyla
tanınan Molla Muhammed Mehdi‟nin oğlu Molla Muhammed, büyük fakihlerden,
evliya ve zamanın abidlerindendi."82
Ayetullah Şeyh Abbas Kummi, onun maneviyatı hakkında şöyle buyuruyor: “O, ilahi
ilimle ameli bir arada topladı. Onun üzerine ilahi nur doğdu. Birtakım
kerametleri aşikâr oldu, Allah onun yüzüne lütfünden birtakım ilham kapılarını
açtı.”
Molla Habibullah Şerif Kaşani onun takva ve nefis tezkiyesini şu cümlelerle ifade
eder: “Molla Muhammed Eşrefi, erdem sahibi, âlim, abid ve riyazet ehli
fakihlerdendi. Bu dönemde onun gibi birine henüz rastlanmamıştır. O âlimlerin
en şerifi, en abidi ve en zahidiydi. 100 yaşına kadar ömür sürmesine rağmen
dünyalık hiçbir malı ve serveti olmadı."83
Mektebin büyükleri onun seyr-ü süluk ve nefis tezkiyesi hakkında şöyle buyuruyorlar:
“O yüce şahsiyet kendi döneminde şeriat ve tarikatı bir araya toplamıştır.
Uzaktan yakından herkes canı gönülden onu sevip sayardı. O, Caferi
mezhebinin iftiharı, usul, şeriat ve tarikat ehliydi. Birçok kerametine şahit
olunmuştur.”
Büyük arif devamlı gecenin yarısından sonra kalkıp ibadet ve teheccütle meşgul
olurdu. Geceleri münacat edip ağlaması gündüzleri onun nurani simasından belli
olurdu.
ZÜHD VE SADELĠĞĠ
Ayetullah Molla Muhammed, her türlü gösterişten uzak sade bir yaşama sahipti.
Onun bu kadar sade ve gösterişsiz yaşaması fakirliğinden kaynaklanmıyordu, bilakis
iman ve takvası onu böyle yaşamaya zorlamıştı. Sadeliği ve zühdü dost ve
düşmanın dilinde dolaşırdı. Ahsenu‟l Ved‟iyye kitabında onun sade ve gösterişsiz
yaşantısı hakkında şöyle yazar: “Maddi varlığı iyi olmasına rağmen şahsi yaşamı
çok sade ve gösterişsizdi. Sadelik ve kanaatkârlık yaşamında göze
çarpmaktaydı. O izzeti nefis ve takva abidesidir.”
Ayetullah Molla Muhammed, fakir ve ihtiyaç sahiplerin sığınağıydı. Talebelerinden
Ayetullah Şeyh Abdullah Mazenderani şöyle buyuruyor: “Hacının evi fakir fukaranın
sığınağıydı, ihtiyaç sahipleri ihtiyaçları için ona müracaat ederdi.”
82-Mekarimu’l Asar, c.3, s.678 83-el-Babu’l Elkab, s.123
AYETULLAH MOLLA MUHAMMED EġREFĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Molla Muhammed, Babul havzası müdürü ve üstadı Saidul Ulema‟nın
vefatından sonra bölge âlimlerinin daveti üzere Babul Havzası‟nın sorumluluğunu
üstlendi. Havzada tedris kürsüsüne geçerek etrafına ilim ve irfan âşıklarını topladı.
Onlardan bazıları:
1. Şeyh Abdullah Mazenderani
2. Şeyh Ali Asker Müctehidi Kelai Mazenderani
3. Şeyh Veliyullah Müderrisi Babuli
4. Şeyh Ebul Kasım Hilli Reiti
5. Seyyid İsmail İmadi
6. Seyyid Hasan Beheşti
7. Molla Receb Ali Savadkuhi Alaşti
8. Abdülbaki Savadkuhi Alaşti
AYETULLAH MOLLA MUHAMMED EġREFĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Molla Muhammed Eşrefi, uzun yıllar ilim, irfan ve tedrisle meşgul oldu. İlim
ve irfanının zekâtını bazen tedris kürsüsünde ve bazen de kitap yazarak vermeye
çalışmıştır. O yüce şahsiyetin kalıcı eserler olarak bıraktığı miraslardan bazıları:
1. Esraru‟ş Şehade
2. Tevzihu‟l Mesail
3. Şeairu‟l İslam fi Mesaili Helali vel Haram
4. Minhec
5. Maide
6. Sorular ve Cevaplar
AYETULLAH MOLLA MUHAMMED EġREFĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Molla Muhammed Eşrefi, yaklaşık bir asırlık bereketli ömürden sonra 1897
Ramazan ayında ilahi davete lebbeyk diyerek mabudunun mülakatına göçtü. Pak
naaşı Babul‟da sevenlerinin gözyaşları arasında toprağa verildi.
141
SEYYĠD HÜSEYĠN ġEHRĠSTANĠ
SEYYĠD HÜSEYĠN B.SEYYĠD MUHAMMED ALĠ ġEHRĠSTANĠ
(Ö. 1897)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Seyyid Muhammed Hüseyin Şehristani, 1839 yılında Kirmanşah‟ta dünyaya geldi.
İlim ve irfan dolu bir hanede 7 yaşında ilim tahsiline başladı.84 Başlangıç ilimlerini
doğum yeri Kirmanşah‟ta başarıyla bitirdi. 13 yaşına geldiğinde Kur‟an, edebiyat,
nahiv kitabı olan Samediye ve Elfiye kitaplarını ezberledi.85 Seyyid Muhammed
Hüseyin, Kirmanşah Havzası‟nda mukaddime ilimlerini başarıyla bitirdikten sonra
Kerbela Havzası‟na giderek babasının ders celselerine katıldı. Seyyid Muhammed
Hüseyin‟nin Kerbela Havzası‟ndaki üstatlarından bir diğeri Ayetullah Fazil
Erdakani‟ydi.
Üstadı, genç ve zeki talebesine çok önem veriyordu, o gelmeden derse
başlamazdı.86 Ayetullah Meraşi Necefi, Ayetullah Mirza Ali Şehristani ve Mirza
Muhammed Hindi‟den şöyle naklediyor87 : Seyyid Muhammed Hüseyin Şehristani,
üstadı Fazil Erdakini‟yi Şeyh Ensari gibi büyük üstada tercih ediyordu. Çükü o,
üstadını Şeyh Ensari‟den daha âlem biliyordu. Ayetullah Şeyh Murtaza Hairi, babası
Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi Yezdi‟den şöyle naklediyor:“Merhum Şehristani,
İmam Hüseyin‟in (a.s) mübarek mezarı başında yeminle Fazil Erdakani‟nin Şeyh
Ensari‟den daha âlem olduğunu söyledi.”88
AYETULLAH SEYYĠD HÜSEYĠN ġEHRĠSTANĠ‟NĠN ÜSTADLARI
Ayetullah Seyyid Muhammed Şehristani, uzun yıllar ilim tahsiliyle meşgul oldu. Birçok
üstadın huzurundan istifade etmiş ve onların ahlak ve maneviyatlarından geleceğini
şekillendirmiştir. O, üstadı Ayetullah Erdakani‟nin vefatından sonra Kerbela‟nın taklit
mercilerinden biri oldu. Huzurlarından istifade ettiği üstatlardan bazıları:
1. Ayetullah Muhammed Ali Şehristani (babası)
2. Ayetullah Fazil Erdakani
3. Ayetullah Şeyh Murtaza Ensari
4. Ayetullah Mu‟uzziddin Muhammed Mehdi
5. Ayetullah Mirza Bakır Yezdi
84-Eşki Revan ber Emiri Karevan, s.71 85-Mecelle Turasuna, sayı 3, s.159 86-Mecelle Turasuna, sayı 21, s.262 87-el-Zeria, c.1, s.179 88-Sırrı Dilberan, s.75
6. Ayetullah Mirza Gulam Herevi89
AYETULLAH SEYYĠD HÜSEYĠN ġEHRĠSTANĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Seyyid Hüseyin Şehristani, ilim tahsili döneminde etrafına talebeler
toplayarak tedrisle de meşgul olmuştu. Onun bereketli ilim sofrasında oturan
öğrencilerinden bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Ali Şehristani (kendi oğlu)
2. Ayetullah Şehabuddin Meraşi Necefi
3. Ayetullah Şeyh Musa Hairi
4. Ayetullah Şemsuddin Mahmud Meraşi (Ayetullah Şehabuddin Maraşi Necefi‟nin
babası)
5. Ayetullah Gulam Ali Merendi
6. Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Ebu‟l Muhasin
7. Ayetullah Şeyh Abbas Kazvini
8. Ayetullah Şeyh Kazım
9. Ayetullah Seyyid Aga Hasan
10. Ayetullah Seyyid Haşmet
AYETULLAH SEYYĠD HÜSEYĠN ġEHRĠSTANĠ‟NĠN TAHRAN SEFERĠ
Ayetullah Hüseyin Şehristani, üstadı Ayetullah Fazil Erdakani‟nin vefatından sonra
1888‟de İmam Rıza‟yı (a.s) ziyaret için Meşhed‟e gitti. Ziyaret dönüşünde Tahran‟a
geçti.90 Tahran halkı ve uleması tarafından görkemli bir karşılama töreniyle
karşılandı. Tahran‟ın büyük taklit mercii Ayetullah Molla Ali Keni büyük bir saygı ve
ihtiramla kendi camisindeki cemaat namazı imamlığını ona devretti. Ayetullah
Hüseyin Şehristani‟nin imametindeki cemaat namazının azamet ve kalabalıklığına
Ayetullah Aga Buzurgi Tahrani şahit olmuş ve kitabında bu konuya yer vermiştir.91
Ayetullah Hüseyin Şehristani, cemaat imamlığıyla birlikte Mirza Hüseyinhan
Medresesi‟nde ders vermiştir.
ġEYHĠYE FIRKASINA KARġI MÜCADELESĠ
Şeyhiye Fırkası,1871‟de Hacı Muhammed Kerim Han tarafından Kirmanşah‟ta
kurulan sapık fırkalardan biridir. Bu fırkanın itikatlarından biride Rüknü Rabi‟ye
inanmaktır. Onların inancına göre Allah ve Peygambere imandan sonra Rüknü Rabi
olan fırkanın kurucusu Hacı Muhammed Kerim Hana‟da iman etmek esastır. Kerim
Han, inançlarında felsefeden istifade ederek dini bilgisi olmayan avam halkı rahatlıkla
89-Ayanu’ş-Şia, c11, s28 90-Ayanu’ş-Şia, c.9, s.232 91-Nukabau’l Beşer, c.2, s.628
kandırıp kendilerine mürit edebiliyordu. Ayetullah Hüseyin Şehristani, bu sapık
fırkanın karşısına geçerek onların itikat ve inançlarını batıl edecek “Tenbihu‟l Enam
Ala Mefasidi İrşadi‟l Avam” kitabını yazarak bu fırkanın temel inanç kitabı
konumunda olan “İrşadu‟l Avam” kitabında yer alan 100 adet bozuk ve yanlışın var
olduğunu zikretmiştir.92 Ayetullah Hüseyin Şehristani, fırkanın fikir babası olan Şeyh
Ahmet İhsai‟nin “Şerh‟i Fevaid” kitabına reddiye olarak “Kitabu‟l Merasid ela
Şerh‟i Fevaid” adlı kitabı kaleme aldı.
AYETULLAH SEYĠT HÜSEYĠN ġEHRĠSTANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Hüseyin Şehristani, kendisinden sonra geriye birçok değerli eser miras
bırakmıştır. Eserlerinin çokluğundan dolayı zamanın ikinci Şeyh Behaisi olarak
anılmaktadır.93“Eşgi Revan ber Emiri Karevan” kitabının mukaddimesinde 100
kitabının isminden söz edilmiştir.
a) Usul Kitapları:
1. el-Enasir (Kavanin kitabına haşiye)
2. Asl-i Usul
3. Tahkiku‟l Edille
4. Delilu‟l İnsidad
5. Gayetu‟l Mes‟ul ve Nihayetu‟l Ma‟mul fi İlmi‟l Usul
b) Fıkıh Kitapları:
1. Sebilu‟r-Reşad
2. Şevariu‟l Alam fi Şerhi Şerai‟l İslam
3. Hidayetu‟l Musterşed
4. Risale fil İyd
5. en-Nuru‟l Mubin fi Ahkamid-Din
c) Muhtelif Konularda Kitapları:
1. Eşki Revan ber Emiri Karevan
2. el-Berzahiyye
3. el-Erbain Hadisinin Şerh ve Beyanı
4. Gayetul Tegrib
92-ez-Zeria, c.4, s.441 93-Mecelle-i Turesuna, sayı 21, s.262
5. el-Feraid
6. el-Mehce elel Behce
7. el-Tarik fir-Reml
8. Metaliu‟l Buruc
9. Necmu‟s Sema
10. et-Tevhid
AYETULLAH SEYĠT HÜSEYĠN ġEHRĠSTANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Hüseyin Şehristani, bir ömür hizmetten sonra 1897 yılında Kerbela‟da
dünyadan göçtü. Pak naaşı İmam Hüseyin‟nin (a.s) türbesinde bulunan Şehristani
aile mezarlığına defnedildi.94
94-Ayanu’ş-Şia, c9, s232
142
MUHAMMED FAZĠL ġEREBYANĠ
MUHAMMED FAZĠL B. MOLLA FAZL ALĠ ġEREBYANĠ
(Ö.1904)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Muhammed Fazil, 1829 yılında Şerebyan Kasabası‟nda, Molla Fazl Ali‟nin maneviyat
ve takva dolu hanesinde dünyaya geldi. Bu hanedan, İmam Ali‟nin (a.s) sadık ve
samimi dostu Malik Eşter soyundandır. Muhammed Fazil, mukaddime ve başlangıç
ilimlerini babasından öğrendi. 1849 yılında Tebriz Havzası‟na giderek havzanın
derslerini Merhum Mirza Mehdi Gari, Mirza Gaffar ve Aga Müçtehidi Merendi gibi
önemli üstatların huzurlarında öğrenmeye başladı. O, Tebriz Havzası‟nda gösterdiği
üstün başarıyla 5-6 yıl zarfında içtihat derecesine ulaştı. 1855 yılında doğum yerine
dönerek dini tebligata koyuldu.
NECEF‟E HĠCRETĠ
Ayetullah Şerebyani, bir yıl vatanında tebligatla meşgul olduktan sonra 1856‟da
Necef Havzası‟nın manevi atmosfer ve üstatlarından istifade etmek için Irak‟a hicret
etti. Necef Havzası‟nda birçok büyük muhaddis ve fakihin huzurundan istifade etti.
Uzun yıllar havzada zahmetlere katlanarak havzanın önemli şahsiyetlerinden olarak
üstatlarının birçoğundan içtihat ve rivayet izni alma şerefine ulaştı.
AYETULLAH ġERBYANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Şerebyani, Tebriz ve Necef havzalarında birçok önemli şahsiyetlerin ilim ve
irfan celselerine iştirak etti. Huzurlarından faydalandığı üstatlarından bazıları:
1. Merhum Mirza Mehdi Gari
2. Mirza Gaffar
3. Aga Müçtehidi Merendi
4. Mirza Bakır Müçtehidi Tebrizi
5. Ayetullah Muhammed Hasan Necefi
6. Ayetullah Şeyh Murtaza Ensari
7. Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi
AYETULLAH ġERBYANĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Şerebyani, uzun yıllar ilim ve irfan tahsilinden sonra artık havzanın önemli
üstatlarından biri olmuştu. İlme olan hâkimiyetiyle çok kısa zamanda ders celseleri
öğrencilerin dilinde dolaşmaya başladı. Huzurlarından istifade edip, dönemlerinin
önemli ilmi şahsiyetleri olmuş 150 talebesinden söz edilmiştir. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Ahmet Murtezevi
2. Ayetullah Seyyid Hüseyin Türk Kuhkemerei
3. Ayetullah Seyyid Kazım Tabatabai
4. Ayetullah Muhammed Taki Hoi Necefi
5. Ayetullah Seyyid Yunus Erdebili
6. Ayetullah Şeyh İbrahim Al-i Sadık
7. Ayetullah Şeyh Ebul Hasan Merendi
8. Ayetullah Molla Muhammed Ali Nahcivani95
9. Ayetullah Mirza Fazl Ali İrevani
10. Ayetullah Mirza Sadık Müçtehidi Tebrizi
11. Ayetullah Mirza Ali Gazi Tabatabai96
12. Ayetullah Mirza Bakir Gazi Tabatabai
13. Ayetullah Mir Yakub Sani
14. Ayetullah Mirza Hasan Aliyar
15. Ayetullah Şeyh Gulam Ali Merendi.97
ġĠA MERCĠLĠĞĠ
Ayetullah Şerebyani, Ayetullah Molla Muhammed Fazil İrevani‟nin vefatından sonra
Şia‟nın büyük fakih ve müçtehitlerinden biri oldu. Özellikle Azerbaycan, Kafkas, İran
ve Irak‟ın bazı bölgelerinde Şia‟larının tek taklit mercii oldu. Muzafferuddin Şah gibi
devlet yöneticilerinin de ona taklit ettikleri meşhurdur.98Sadru‟l İslam Muhammed
Emin İmami Hoi, onun merciliğinin azametini şöyle naklediyor: O, (Allah ruhunu şad
etsin) son dönemin en büyük fakih ve taklit mercilerindendi. Şia dünyasının
büyük çoğunluğu ona taklit ederdi. Necef Havzası‟nın ders kürsüsü onda son
bulurdu.
Her dönemde var olan bidat ve hurafelere karşı Ayetullah Şerebyani de mektebi bidat
ve tehlikelere karşı korumuştur. Merhum Allame Seyit Muhammed Hüseyin Hüseyni
Tahran‟i şöyle yazar: Allame Tabatabai şöyle diyordu: Bir grup kendi aralarından
anlaşarak Merhum Ahund Molla Hüseyin Kulu Hemedani‟nin irfandaki tevhid
95-Ahsenu’l Vediye, c.1, s.220 96-Danışmendani Azerbaycan, s.298-299 97-Teracimur Rical, c.1, s.423 98-Mir’atul Şark, c.2, s.1198
inancına itiraz etti. Bu amaçla dönemin söz sahibi ve taklit mercii Ayetullah
Şerebyani‟ye bir mektup yazarak Merhum Ahund Molla Hüseyin Kulu
Hemedani‟nin gidişatının hayra alamet olmadığını ve onun sufiliğe eğilimli
olduğunu yazdılar.
Merhum Ayetullah Şerebyani, mektubu okuduktan sonra cevaben“Keşke yüce Allah
beni de Ahund gibi Sufi etseydi” yazarak tüm hastalıklı ve art niyetli insanların
oyununu bozdu.99
AYETULLAH ġEREBYANĠ‟NĠN ġAHSĠYETĠ
Ayetullah Şerebyani, merciliği döneminde birtakım güzel uygulamalara imza attı. Hz.
Fatima‟nın (s.a) şahadet yıldönümünde tüm dükkânların kapatılmasını ve halkın
gruplar halinde yas ve matem yürüyüşleri düzenlemesini sünnet haline getirdi.
Ayetullah Molla Ali Vaizi Hıyabani şöyle yazıyor: Ayetullah Şerebyani Hz.
Fatıma‟nın (s.a) şahadet yıldönümünde tüm dükkânların kapatılıp yas ve matem
yürüyüşleri düzenlemelerine hüküm verdi. Kendi evinde de yas ve matem
toplantısı teşkil ederdi. Bu güzel sünnet Necef‟te bir adet haline geldi. Irak, İran
ve diğer yerlerde bu sünnete uyarak yas ve matem toplantıları yaptılar.
Öğrencilerinden olan Ayetullah Mirza Ebul Kasım Eminu‟l Şer‟i Hoi üstadı hakkında
şöyle yazıyor: O merciliği döneminde Müslümanlar arasından büyük saygı ve
hürmet gören bir şahsiyetti. Osmanlı Padişahı Sultan Abdul Hamit Han‟ın
nezdinde saygın ve sözü geçen bir zattı. O fakirlerle yakından ilgilenir,
dertlerine çare olabilmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Hiç kimseyi boş
geri çevirmezdi. Evinden türbeye gittiğinde etrafına toplanan fakirleri asla boş
geri çevirmezdi. O güzide şahsiyetin güzel ahlaklarından biri de kendisine karşı
yapılan hata ve düşmanlıkları affetmesi ve görmezlikten gelmesiydi.
AYETULLAH ġEREBYANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Şerebyani, birçok değerli ve paha biçilmez eserler kaleme almıştır.
Onlardan bazıları:
1. Fıkıh Dersleri (takrirat)
2. Zehiratu‟l İbad Li Yevmi‟l Fakr
3. Risale-i Ameliyye
4. Resail Kitabına Haşiye
5. Mekasib Kitabına Haşiye
6. Kitabu‟l Metacir
7. Kitabu‟l Beyy
99-Mehri Taban, s.140
8. Kitabu‟s Salat
9. Şerhi Menzume
10. Sırru‟l İbade
11. Vesiletu‟l İbade
12. Şerhi Zubdetu‟l Usul100
AYETULLAH ġEREBYANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Şerebyani, bir ömür İslam ve Müslümanlara hizmetten sonra Necef‟teki
kiralık evinde kitaplarından başka hiçbir miras bırakmadan 1904 yılında ilahi davete
lebbeyk diyerek hakkın rahmetine göçtü.101 Pak naaşı Hz. İmam Ali‟nin (a.s)
Türbesine defnedildi.
Ayetullah Şerebyani‟nin ölümünün üzerinden 35 yıl geçmişti. Irak hükümeti türbe
etrafında yol çalışmaları yaparken, mezarı tahrip oldu. Açılan mezarda pak naaşının
sapasağlam ve sanki daha yeni defnedilmiş bir cenaze olduğunu gördüler.
100-Fihristi Kitabhayi Farsi ve Arabi, s.391 101-Mir’atu’l Şark, c.2, s.1198
143
AYETULLAH MAMAKANĠ
MUHAMMED HASAN B. ABDULLAH MAMAKANĠ
(Ö. 1907)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Muhammed Hasan 1823‟de Mamakan şehrinde dünyaya geldi.102 Doğumundan
birkaç ay sonra ailesiyle birlikte Kerbela‟da ikamet eden babasının yanına gitti.
Muhammed Hasan 8-9 yaşlarında birer yıl arayla anne ve babasını kaybederek yetim
kaldı. Muhammed Hasan‟ın ilme olan alaka ve azmi onu dini ilimler tahsiline
sürükledi. Medresede büyük bir azim ve iştiyakla ilim tahsili etti. Muhammed Hasan
17 yaşlarında başlangıç ilimlerini öğrendikten sonra Necef Havzası‟na giderek
havzanın büyük üstatlarından istifade etti ve döneminin büyük âlimlerinden oldu.103
MAMAKAN‟A YOLCULUK
Muhammed Hasan‟ın doğum yeri Mamakan‟a gidiş hikâyesi şöyle anlatılır: Mamakan
ahalisinden bir grup Necef ziyaretlerinde Muhammed Hasan‟ın ilim, ahlak ve
maneviyatından haberdar olurlar. Onu yöre halkının irşat ve hidayeti için
Mamakan‟a davet ederler. Muhammed Hasan onlara olumsuz cevap verince
onlar da dönemin taklit mercii Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Cevahiri‟ye
giderek ondan Muhammed Hasan‟ı ikna etmesini ve Mamakan‟a gelmesi için
kendilerine yardım etmelerini isterler. Bunun üzerine Muhammed Hasan taklit
merciinin emriyle hemşerileriyle birlikte Mamakan‟a geri döner.104
Muhammed Hasan Mamakan‟da bir müddet tebligat ve irşatla meşgul olduktan sonra
Tebriz Sefer Ali Medresesi‟ne giderek havzanın derslerine devam etti ve o
medresede önemli üstatlar arasında yer aldı.105
NECEF‟E DÖNÜġÜ
Muhammed Hasan‟ın Tebriz ve diğer şehirlerdeki ikameti birkaç yıl devam etti. Bu
ikamet ettiği yıllarını sürekli ilim ve araştırmayla geçirdi. İçtihat ve yüksek ilimler tahsili
için Necef‟e gitmekten başka bir çaresinin olmadığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden
devamlı Allah‟tan yardım diliyordu. 1854‟de Kerbela‟ya oradan da Necef‟e giderek
102-UlemaiMuasirin, s.158 (Molla Ali Vaizi Hıyabani) 103-Ayanu’ş-Şia, c.5, s.150 104-Mahzenu’lMeani, s.35 105-Ayanu’ş-Şia, c.5, s.150
havzanın büyük fakihlerinin huzurlarından istifade etti. Havzadaki ciddiyet ve ilme
olan susuzluğu onu kısa bir zamanda içtihat derecesine ulaştırdı ve Necef‟in taklit
mercilerinden oldu.106
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Mamakani, uzun yıllar Kerbela, Tebriz ve Necef havzalarında ilim tahsil etti.
Huzurlarından istifade ettiği üstatlardan bazıları şunlardır:
1. Şeyh Abdurrahim Burucerdi
2. Seyyid Hüseyin Kuhkemerei
3. Şeyh Murtaza Ensari
4. Şeyh Mehdi Al-i Kaşifu‟l Gıta
5. Şeyh Razi Necefi
AYETULLAH MAMAKANĠ TEDRĠS KÜRSÜSÜNDE
Ayetullah Mamakani, Tebriz Havzası‟nda ilim tahsilinin yanı sıra tedrisle de
meşguldü. Necef Havzası‟nda yüksek ilimler tahsil ederken aynı zamanda içtihat
dersleri de vermekteydi. O üstadlarından öğrendiklerini çok ustaca talebelerine
aktarabiliyordu.
Reyhanetu‟l Edeb kitabının yazarı şöyle diyor: “Onun fıkıh ve usul ders celseleri
yakın ve uzak diyardan gelen fazil ve ilim ehli talebelerle dolup taşardı. Necef‟te
sabah ve öğleden sonra Mescidi Sahibi Cevahir‟de fıkıh ve usul derslerine
takriben 500 kişiden fazla öğrenci katılırdı''.107
Maarifu‟r Rical kitabının yazarı ise şöyle naklediyor: “Şeyh Muhammed Hasan
Mamakani büyük bir âlim ve usul ilminde güçlü bir üstatdı. Elbette usul ilmine
olan tasallutu fıkıh ilmine nazaran daha güçlüydü. Sahibi Cevahir Mescidi‟nde
sabahlar ve öğleden sonraları fıkıh ve usul dersleri veriyordu. Öğrenciler
arasından çok seçkin ve ilim sahibi şahsiyetler vardı.”108
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Mamakani, uzun yıllar tedrisinde birçok önemli ilim adamı yetiştirerek
topluma ve mektebe kazandırdı. Onlardan bazıları:
1. Seyyid Ebul Hasan İsfehani
106-Ayanu’ş-Şia, c.5, s.150 107-Reyhanetu’lEdeb, c.5, s.159 108-Maarifu’r Rical, c.1, s.243
2. Seyyid Ebul Kasım Tabatabai
3. Şeyh Ebul Kasım Mamakani (kendi oğlu)
4. Seyit Abdullah Ereci
5. Şeyh Muhammed Hasan Miyaneci Tebrizi
6. Şeyh Muhammed Hüseyin Al-i Kaşifu‟l Gita
7. Şeyh Abdullah Mamakani (kendi oğlu)
8. Şeyh Yusuf Garevi Erdebili
9. Şeyh Muhammed Süleymani
10. Seyyid Bakır Tabatabai Yezdi109
YOLCULUKLARI
Ayetullah Mamakani, gerçekleştirdiği ilmi yolculuklarında birçok ülke ve şehre gitti.
Tebriz, Nahcivan ve Gence gibi şehirlerde ikamet etmiş, halkın hidayet ve irşadıyla
meşgul olmuştur. Gittiği her yerde halkın yoğun ilgisiyle karşılaşmıştır. Meşhed
ziyaretlerinden Rey ve Tahran‟a vardıklarında ulema ve halkın ilgi ve sevgisiyle
karşılaştı. Dönemin padişahı Muzafferuddin Şah vezirini göndererek onu başkente
davet etmiştir. Ayetullah Mamakani, Şahın İslami kurallara riayet etmediği
gerekçesiyle teklifini geri çevirmiştir. Bunun üzerine Şah bizzat kendisi gelerek
Ayetullah Mamakani‟nin elini öpmüş ve sonrasında görüşme gerçekleşmiştir.
Ayetullah Mamakani 1904‟de Meşhed‟e ulaşmış, İmam Rıza‟nın (a.s) türbesini ziyaret
etmiş ve tekrar Necef‟e dönmüştür.110
Şeyh Muhammed Mehdi Musevi İsfehani Kazımi şöyle diyor: Şeyh Abdullah
Mamakani Necefi‟nin oğlu olan Şeyh Muhammed Hasan, rabbani bir âlim, eşsiz
bir fakih ve İslam dünyasında İmamiyyenin taklit mercilerindendir. Ders
toplantıları ilim ve irfan ehliyle dolup taşardı. Tek cümlede ifade edecek olursak
“O Ayetullah Uzma‟ydı.”111
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Mamakani, ömrünün sonuna kadar İslami ahlak ve edebiyle ön plana
çıkmış büyük bir şahsiyetti. O, güler yüzlü, hoş sohbet, mütevazı ve son derece
gösterişsiz biriydi. Oğlu Ayetullah Abdullah Mamakani babasını şöyle anlatır:
109-Mahzenu’lMeani, s.256 110-Mahzenu’lMeani, s.107 111-Ahsenu’lVed’iyye, c.1, s.169
“Babam, heybetli ve ciddi bir yapıya sahip olmasına rağmen sohbeti son
derece hoş ve güzeldi. Onunla biraz oturan huzurundan ayrılmak istemezdi. O
rabbani âlim, efendisi İmam Mehdi‟nin (a.f) emrine tabi olmuş, heva ve hevesine
galip gelmişti. Çok sabırlı ve işlerinde her daim Allah‟a tevekkül ederdi''.112
O, çok sade ve gösterişsiz yalın bir yaşama sahipti. Talebelik dönemiyle taklit
merciliği dönemi arasında bir fark yoktu. Talebelik şanına aykırı her türlü teşrifat ve
şatafattan sakınıyordu. Merceiyeti döneminde eline yüklü miktarda humus gelirdi,
tasarruf hakkına sahip olmasına rağmen ondan istifade etmeden fakirlere ve
talebelere dağıtırdı.113
Aga Buzurgi Tahrani şöyle der: “Onun taklit merciliğinden önceki durumuyla
sonraki hal ve durumunda hiçbir değişiklik olmadı. (Makam ve halkın ilgisi onu
zerre kadar değiştirmedi.) Yemeğe, giyim ve kuşama önem vermezdi. Ev ve
mülk sahibi olmaya meyli yoktu. Kiralık bir evde oturur ve son derece sade
giyinirdi. Hükümet görevlilerinden asla hediye kabul etmezdi. Zaruri
ihtiyaçlarında dahi humustan faydalanmazdı.”114
Oğlu Ayetullah Şeyh Abdullah Mamakani şöyle der: “Babam vefat ettiğinde
kendisine ait ne evi ne de bir mülkü vardı. Ömrünün sonuna kadar kirada
oturdu. Çünkü ev alabilecek kadar hiç parası olmadı.”115
Ayetullah Mamakani, her türlü teşrifat ve şöhretten uzak duruyordu. Peşi sıra yürüyen
birini fark ettiğinde ona dönüp: “Bir arzun mu var?” diye sorardı. Şahsın sorusu
olursa cevap verirdi, olmasa da “Ben yalnız yürümek istiyorum” derdi. Bazen
müritleri “Niçin sizinle yürümemize mani oluyorsunuz?” diye sorduklarında şöyle
cevap verirdi: “Halkın bana sormak istedikleri özel konular oluyor, özel
sorularını başkalarının bilmesini elbette istemezler.”116
Ağa Buzurgi Tahrani şöyle naklediyor: “Necef‟te, önemli ve büyük şahsiyetler
akşamüzeri bir yere giderken önlerinde etrafı aydınlatan bir fener taşınırdı. Bu
bir nevi onların makamına gösterilen saygı ve ihtiramı ifade ediyordu. Ayetullah
Mamakani o dönemin tanınmış fakihlerinden olmasına rağmen buna engel
oluyordu.”117
112-Mahzenu’lMeani, s.58 113-Ayanu’ş-Şia, c.5, s.150 114-Nukabau’l Beşer, c.1, s.410 115-Mahzenu’lMaani, s.63 116-Mahzenu’lMeani, s.79 117-el-Kelamu’lBerere, c.1, s.410
Ayetullah Mamakani, kul hakkı konusunda son derece hassas ve titizdi. Bunu
kendine bir fazilet ve üstünlük vesilesi görmezdi. Defalarca şöyle buyurduğu
nakledilmiştir: “Sizler beni beytülmalı hak sahiplerine ulaştırmamdan dolayı
övüp duruyorsunuz. Ben ki hırsızlık yapmamışım. Pazarda birçok esnaf
emanetleri sahiplerine ulaştırmaktadır. Bu da imanın ilk derecesidir. Bir insan
güvenilir olduğu için övülmez ki. Ben bu mallar için ne zahmet çektim ne de
baba mirası olarak bana ulaştı. Aksine onları sahiplerine ulaştırdım. Nihayette
ihanet etmedim ve ben ihanet etmediğimden dolayı övülmemeliyim.”118
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Mamakani, fıkıh ve usul dalında birçok değerli eserler kaleme almıştır.
Onlardan bazıları:
1. Gayetu‟l Amal
2. Zeraiu‟l Ahkâm fi Şerhi Şerai‟ul İslam
3. Risale-i Ameliyye
4. Asaletu‟l Berae
5. el-Mevaiz
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Mamakani, bir ömür zahmet ve mücadelen sonra 1907‟de Necef şehrinde
ilahi davete icabet etti. Pak naaşı, Ayetullah Kaşifu‟l Gıta, Ayetullah Seyyid Hüseyin
Türk Kuhkemerei ve Ayetullah Seyyid Mehdi Kazvini gibi büyük şahsiyetlerin de
defnedildiği Necef‟in Ammare Mahallesi Mezarlığı‟na defnedildi.
118-Mahzenu’lMeani, s.84
144
AYETULLAH HALĠLĠ TAHRANĠ
HÜSEYĠN B. MĠRZA HALĠL TAHRANĠ
(Ö. 1908)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1815 yılında Necef'in eski mahallelerinden olan el-İmara da dünyaya geldi. Babası
Mirza Halil Tahrani oğlunun adını Hüseyin koydu. Hüseyin baba şefkat ve sevgisinin
hâkim olduğu bir hanede ve ayrıca ilmi ve zühdü dillerde dolaşan abisi Mevla Ali'nin
himayesinde büyüdü. Hüseyin havzada mukaddime ve başlangıç ilimlerini babası ve
abisi Mevla Ali'nin yanında başarıyla bitirdi. Düzey ilimlerinden sonra havzanın harici
ve içtihat derslerine iştirak etti. İlme olan büyük ilgi ve aşkıyla gece gündüz
zahmetlere katlandı ve kısa bir zamanda içtihat derecesine ulaşarak havzanın önemli
ilmi şahsiyetlerinden biri oldu.119
Hüseyin'in babası Mirza Halil meşhur (Ebu Etaba) Tahran‟ın meşhur ve mahir
doktorlarındandı. Tıpta okadar meşhur olmuştu ki halk arasında “Ölü dirilten
doktor” diye tanınırdı. O, Ehlibeyt ilimlerine olan aşk ve tutkusuyla Kazımiye,
Kerbela ve Necef'e giderek halkı tedavi etmiştir. Necef'te mesleğinin yanı sıra
havzanın derslerine de katıldı. Hüseyin‟in fakih ve doktor babası döneminin meşhur
âlimleri Mirzai Kummi, Seyyid Ali Tabatabai ve Şeyh Cafer Kaşifu'l Gıta gibi
fakihlerden istifade ederek içtihat ve rivayet izin alma şerefine ulaşmış ve bilahare
1863 yılında Necef'te vefat etmiştir.
O büyük şahsiyetten birçok keramet nakledilmiştir.
Geri Çevrilmeyen Dua
Hüseyin'in salih ve takva ehli babası hakkında şöyle nakledilmiştir: O devamlı şöyle
dua ederdi: “Allah'ım benim evlatlarımdan hiç birini zalim padişah taraftarı ve
hizmetkârlarından etme. Eğer zalim sultanın hizmetinde olacaklarsa canlarını
al.”
119-Nukabau'l Beşer, c.2, s.573 (AgaBuzurgiTahrani)
Şöyle derler: Oğlu Mirza Muhammed, babası gibi mahir ve usta bir tıp
doktoruydu. Fethali Şah ona saray doktoru olmasını emretti. Mirza Muhammed
aynı gün felç geçirerek hayatını kaybetti.120
Ġkinci Ömür
Hacı Nuri “Kelime-i Tayyibe” kitabında şöyle naklediyor: Mirza Halil Kerbela'da ağır
hastalığa yakalanmış Hint asıllı seyyide bir hanımı ücretsiz tedavi ediyordu. Bu
tedaviden sonra Hacı Mirza Halil rüyasında on günlük bir ömrünün kaldığını
gördü. Rüyasından sonra hastalandı ve hastalığı her geçen gün şiddetlenerek
onu yatağa mahkûm etti. Tedavi ettiği seyyide hanım onun bakımıyla
ilgileniyordu. Hacı Halil'in kendisi şöyle diyordu: “Hastalığımın onuncu
gününde bir âlemden diğer âleme göçtüğümü gördüm ancak etrafıma
toplananları göremiyordum. Aniden duvarın yarıldığını ve iki korkunç kişinin
geldiğini gördüm. Onlardan biri başucumda diğeri de ayakucumda oturdu,
ancak bana dokunmadılar ama sanki damarlarımı çekiyorlardı, öyleki ruhumun
boğazıma geldiğini hissettim. Bu haldeydim ki duvarın tekrar yarıldığını
gördüm, birisi gelerek onlara dedi ki: Bunu bırakın, İmam Hüseyin (a.s) bunun
hakkında Allah'a dua etti, Allah'ta ona şifasını verdi. Bırakın dünyaya dönsün. O
iki kişi kalkıp gittiler ve ondan sonra ben eski halime döndüm. Etrafımdakileri
görmeye başladım, kefen ve cenaze hazırlığı yapıyorlardı. Ben gözlerimi açınca
orada bulunan herkes sevindi. Bu esnada o seyyide hanım içeri girdi ve dedi:
Müjde! Hacı Mirza Halil'in şifası verildi. Ceddim İmam Hüseyin (a.s) Allah'tan
onu şifasını istedi. Daha sonra seyyide hanım İmam Hüseyin‟in (a.s) türbesine
gidişini şöyle anlattı: Türbeye gittim, yalvarıp yakardım, İmam Hüseyin'e (a.s)
tevessülde bulundum. Bu halde biraz uyumuşum. İmam Hüseyin (a.s) rüyamda
bana “Hacı Mirza Halili'nin vadesi dolmuştur” buyurdu. Arz ettim: efendim, ben
bilmem sizden onun şifasını istiyorum. İmam Hüseyin (a.s) Hacının şifası için
dua etti ve sonra bana: Seni müjdeliyorum; Allah ona şifa verdi” buyurdu.
Bu hastalığa yakalandığında Hacı Mirza Halili 27 yaşındaydı. Bu olaydan sonra 50-
60 yıl daha yaşadı.121
120-Maatrifu'r Rical, c.1, s.301 121-Kelimei Tayyibe, s.373-375 (Muhaddisi Nuri)
Kerbela Yolu
Muhaddisi Nuri, Ayetullah Halili Tahrani'nin oğlu Molla Ali'den şöyle naklediyor:
“Tahran'da ikamet ettiğim gençlik yıllarımda vaktiyle bir gece nurani bir zatı
rüyamda gördüm. Bana şöyle dedi: Kerbela ziyaretine gitme niyetin varsa acele
et, iki ay sonra Kerbela'nın yolları kapatılacaktır. Uykudan uyandım ve hemen
yolculuk hazırlıklarına başladım. Rüyamın tarihini yazmıştım ve o tarih
dolduğunda Kerbela‟ya gidiş gelişler yasaklandı.122
AYETULLAH HALĠLĠ TAHRANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Halili Tahrani'nin huzurlarından istifade edip içtihat ve rivayet izni aldığı
üstatlarından bazıları:
1. Şeyh Muhammed Hasan Cevahiri
2. Şeyh Murtaza Ensari
3. Şeyh Muhsin Hunerfer
4. Şeyh Meşkûr Hulavi
5. Molla Ali Halili (abisi)
6. Seyyid Esedullah İsfehani
7. Zeynelabidin Gulpaygani123
TEDRĠS VE MERCEĠYETĠ
Ayetullah Halili Tahrani, üstadı Şeyh Ensari'nin vefatından sonra harici dersleri
vermeye başladı. Etrafına uzak ve yakından gelen yüzlerce talebe toplandı. Öyle ki
Necef Havzası‟nda ders halkaları canlı ve kalabalık ders toplantıları haline geldi.
Kendisine özgü ders üslubuyla en zor ilmi konuları dahi sade ve anlaşılabilir bir dille
anlatıyordu. İlmi konulara ve görüşlere müthiş bir hâkimiyeti vardı. Ayetullah Halili
Tahrani havzadaki saygınlık ve şahsiyetiyle birlikte halkın içinde de özel bir konuma
sahipti. Ayetullah Muhammed Hüseyin Kazım'ın vefatından sonra taklit merciliğinde
insanlar ona yöneldi. Ayetullah Mirza Şirazi‟nin vefatından sonra da Şia âleminin
büyük fakih ve taklit mercilerinden biri oldu.
122-Kelimei Tayyibe, s.373-375 (Muhaddisi Nuri) 123-Nukabau'l Beşer, c.2, s.575 (AgaBuzurgiTahrani)
AHLAKĠ DEĞERLERĠ
Ayetullah Halili Tahrani, ilmi ve fıkhi kariyeri yanı sıra ahlaki değerlerde de büyük yol
kat etmişti. Cömert, yardımsever ve münevver bir şahsiyetti. Onunla oturup kalkan,
onun tevazu, vakarı ve iyi bir şahsiyet olduğunu hemen fark ederdi. Ehlibeyt‟ten aldığı
ahlakla fakirlere başvurur, onların sorunlarıyla yakından ilgilenir ve mümkün mertebe
sorunlarını giderirdi. Gece namazı, raz-u niyazıyla âlimler arasında tanınırdı. Mescidi
Sehle ve Kufe amellerine çok önem verirdi. Genellikle Ramazan ayının son günlerini
mescitte itikâfla geçirirdi. Çoğu zaman Kerbela ziyaretine yürüyerek yaya giderdi.
Namaza çok önem veriyordu, yanına giden onu ya rükûda ya da secde halinde
görürdü. Fecir vakti şafak sökerken devamlı Aşura ziyaretini okurdu. Kur‟an‟ı çok okur
ve özellikle Hz. İmam Ali'den nakledilen Seyf duasını terk etmezdi.124
AYETULLAH HALĠLĠ TAHRANĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Halili Tahrani, uzun yıllar oturduğu tedris kürsüsünde Al-i Muhammed
(s.a.a) maarifini anlattı ve insanlara talim etti. Onun ilim ve irfan sofrasından
faydalanmış birçok büyük şahsiyet olmuştur:
1. Seyyid Ahmet Kerbelai
2. Seyyid Hasan Sadr
3. Şeyh Aga Buzurgi Tahrani
4. Aga Hüseyin Tabatabai Kummi
5. Şeyh Hasan Kaşifu'l Gıta
6. Mirza Muhammed Ali Şah Abadi
7. Seyyid Ali Gazi
8. Şeyh Ahmet Kaşifu'l Gıta
9. Abdulhüseyin Şerafuddin Amuli
10. Seyyid Ahmet Hansari
11. Aga Hüseyin Necm Abadi
124-Reyhanetu'lEdeb, c.2, s.160. Nukabau'l Beşer, c.2, s.574-575-576 (AgaBuzurgiTahrani)
12. Seyyid Muhammed Ali Tefrişi
13. Mirza Hasan Hairi
14. Seyyid Şemsuddin Mahmud Meraşi
15. Seyyid Sadık Talikani125
AYETULLAH HALĠLĠ TAHRANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Halili Tahrani fıkıh dalında birçok kitap kaleme almıştır. Onlardan bazıları
çap olmuştur. Bazı el hattı kitapları da hâlihazırda Ayetullah Meraşi Necefi'nin
kütüphanesinde mevcuttur.
1. Zerietu'l Vuded fi Muntahabi Necati'l İbad
2. Tevzihu'l Mesail
3. Kitabu'l İcare
4. Kitabu'l Gasb
5. Resail Kitabına Haşiye
AYETULLAH HALĠLĠ TAHRANĠ VE MEġRUTA OLAYLARI
Ayetullah Halili Tahrani, İran'da vuku bulan meşruta olaylarında etkili rol ifa etmiş üç
taklit merciden biridir. Ona meşrutanın üç sütunundan biriydi denilirse mübalağa
sayılmaz. Meşruta olaylarında kendi tesis ettiği medresesinde toplantılar tertipleyip
meşruta taraftarlarının ihtiyaç ve sıkıntıları hakkında konuşurlardı. Diğer taklit
merciler gibi konuşmalar ve bildirilerle zorba Gacar saltanatına karşı halkı kıyama
teşvik etmiştir. O büyük âlimin de imzasını taşıyan bildirilerden biri:
Bismillahirrahmanirrahim
İran halkının geneline ilahi hükmü ilan ediyoruz: Bu gün bu zalimleri defetmek,
Müslümanların can, mal ve namusunun korunması farizaların en faziletlisidir.
Zalimlere vergi vermek büyük haramlardandır. Meşruta uğrunda mücadele edip
zahmetlere katlanmak İmam-ı Zaman (a.f) yolunda cihat hükmündedir. Meşrutaya
muhalefet ise İmam-ı Zaman'a (a.f) muhalefettir.
125-A’yanu'ş-Şia, c.6, s.10. Teracimu'r Rical, c.1, s.342
Muhammed Kazım Horasani, Mirza Hüseyin Halili Tahrani ve Şeyh Abdullah
Mazenderani126
İran'da meşruta taraftarlarının başarısında Necef fakihlerinin büyük rolü olmuştur.
Ayetullah Seyyid Abdullah Behbehani şöyle buyuruyor: “Irak âlimleri fiziki olarak
burada hazır bulunmasalar bile buradaymışlar gibi yardım ve beraberlik
sergiliyorlar. Gelişmeleri en ayrıntılarına kadar takip ediyorlar.”127
AYETULLAH HALĠLĠ TAHRANĠ'NĠN VEFATI
Ayetullah Halili Tahrani bir ömür hizmet ve mücadeleden sonra 1908 yılında Mescidi
Sehle‟de sabah namazında rabbiyle münacat ederken ruhunu Allah‟a teslim etti.
Onun beklenmedik bu ölümü meşruta taraftarları arasında zehirlenerek öldürüldüğü
kuşkusuna yol açtı. Bundan dolayıdır ki Şehid-i Ekber ve Zebihi Azim" olarak yâd
edildi.128
Bu fakihin şehit edilmesi o kadar da uzak bir ihtimal değil, aynı ihtimal Ahunudu
Horasani içinde geçerlidir.
Pak naaşı gusül ve kefenlenerek Hz. İmam Ali (a.s) türbesinde ziyaret ettirildi.
Ardından öğrencileri ve sevenlerinin gözyaşlarıyla el-İmar Mahallesine defnedildi.129
126-Tarihi Biydariy-i İraniyan, c.5, s.353 (Nizamu'l İslam Kirmani) 127-Mergi Der Nur, s.194 128-Dairetu'l Maarifi Teşeyyü, c.7, s.251 129-Nukabau'l Beşer, c.2, s.576 (AgaBuzurgiTahrani). Ayanu'ş-Şia, c.6, s.10
145
MUHAMMED TAKĠ NECEFĠ ĠSFEHANĠ
MUHAMMED TAKĠ B. MUHAMMED BAKIR NECEFĠ ĠSFEHANĠ
(Ö. 1914)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1846‟da dünyaya geldi. Babası Ayetullah Muhammed Bakır Necefi İsfehani,
hanesine neşe kaynağı olan oğlunun adını Muhammed Taki koydu. Annesi,
döneminin meşhur fakihi Ayetullah Kaşifu‟l Gıtan‟ın torunudur. Dedesi meşhur
“Hidayetu‟l Musterşidin” kitabının yazarı Ayetullah Muhammed Taki İsfehani‟ydi.
Muhammed Taki‟nin çocukluğu ilim, irfan ve takva dolu bir hanede geçti. O, havzanın
başlangıç ilimleri olan mukaddime derslerini babasından aldı. Daha sonra babasının
da yardımıyla Necef Havzası‟ndan istifade etmek için Necef‟e gitti. O, Kardeşi
Ayetullah Hüseyin ile birlikte havzanın harici dersleri ve seyr-ü süluk ve irfan
derslerine katıldı. Muhammed Taki Necef Havzası‟nda içtihat derecesine ulaşarak
döneminin tanınmış önemli şahsiyetlerinden oldu.
AYETULLAH NECEFĠ ĠSFEHANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Necefi İsfehani, uzun yıllar büyük fakih ve üstatların ilim pınarlarından
doyasıya içerek geleceğini onlardan aldığı ilim ve ahlaklarla şekillendirdi.
Huzurlarından istifade ettiği üstatlardan bazıları:
1- Ayetullah Muhammed Bakır Necefi İsfehani (Babası)
2- Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Hüseyni Şirazi (Tömbekiyi yasaklayan seçkin
şahsiyet)
3- Ayetullah Mehdi Al-i Kaşifu‟l Gıta
4- Ayetullah Razi Necefi
5- Ayetullah Seyyid Ali Şûşteri
AYETULLAH NECEFĠ ĠSFEHANĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Necefi İsfehani, Necef Havzası‟ndan aldığı ilim ve irfanla büyük üstatlar
safında kendine yer edinmişti. İsfehan‟a döndükten sonra 1884‟de babasının
vefatından sonra İsfehan‟daki Mescidi Şah‟a cemaat imamı oldu. Çok kısa bir zaman
zarfında havza dersleri vermeye başlayarak etrafına talebeler toplayıp gelecek
nesillere üstatlar yetiştirmeye başladı. O, şahsiyetin huzurlarından istifade edip ilmi
kariyer edinen öğrencilerinden bazıları:
1. Ayetullah Muhammed İbrahim Kelbasi
2. Ayetullah Seyyid Ahmet Hüseyni Hansari
3. Ayetullah Esedullah Fazili Biydabadi
4. Ayetullah Muhammed Taki Kirmani
5. Ayetullah Muhammed Cevad Safi Gulpeygani
AYETULLAH NECEFĠ ĠSFEHANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Necefi İsfehani, kendi döneminin önemli âlimlerindendi. Yoğun siyasi ve
toplumsal uğraşılarının yanı sıra birçok değerli kitap kaleme almıştır. Aga Buzurgi
Tahrani Nukabau‟l Beşer kitabında o yüce şahsiyetin yüzden fazla kitabını zikretmiştir
ki onlardan bazıları şunlardır:
1. Adabus-Salat
2.Adabu‟l Arifin
3. İçtihat ve Taklit
4. Esraru‟l Ayat Der Havasi Suver ve Ayatu‟l Kur‟an‟il Kerim
5. Ahlaku‟l Müminin
6. Esraru‟l Ahkâm fil Helali vel Haram
7. Esraru‟z Ziyareti ve Burhanu‟l İnabe
EMPERYALĠSTLERE KARġI MÜCADELESĠ
Ayetullah Necefi İsfehani‟nin içtimai ve siyasi faaliyetlerinden biride dönemin sömürü
güçleri olan Ruslar, İngilizler, Bahailer ve diğer azgın fırkalara karşı mücadelesidir.
Ayetullah Necefi İsfehani‟nin merciliği, Zilu‟l Sultan (Sultan Mesud Mirza) dönemine
denk gelmiştir. Zilu‟l Sultan130 (Sultan Mesud Mirza) Nasiruddin Şah‟ın oğlu, İsfehan
eyaletinin valisiydi. O, son derece acımazsız ve gaddar bir kişiliğe sahipti. Zulüm ve
zorbalığıyla ün yapmıştı. Bu zalim, despot ve fasık insanın çekindiği yegâne şahsiyet
Ayetullah Necefi İsfehani‟ydi. Ayetullah Necefi İsfehani önderliğinde halkın itirazları
sonucu Nasiruddin Şah, Zilu‟l Sultan‟ı (Sultan Mesud Mirza) görevden aldı.
TÜTÜN VE TÖMBEKĠ YASAĞI
Ayetullah Necefi İsfehani‟nin sömürü güçlerle mücadelesinin bir diğer örneği tömbeki
yasağıdır. Reji antlaşmasının iptali için öğrencisi Şeyh Ali Muhammed Dehakani‟yi
Irak‟ın Samerra kentinde bulunan büyük taklit mercii Ayetullah Mirza Muhammed
Hasan Şirazi‟ye göndererek tütün ve tömbeki için haram fetvası almasını istedi.
Ayetullah Mirzai Şirazi, olay hakkında etraflıca bilgi edindikten sonra tarihi fetvasını
verdi:
130-Zilu’l Sultan (Sultan Mesud Mirza) Nasiruddin Şah’ın büyük oğludur. Uzun bir müddet İsfehan valiliği yapmıştır. Kendisini taç sahibi olarak görüyordu, halkına son derece sert ve acımasızdı.
‟‟Bu günden itibaren ne şekilde olursa olsun tütün ve tömbeki kullanmak İmam
Zaman‟a (a.f) karşı gelmek ve O‟na savaş açmak hükmündedir.‟‟ Muhammed
Hasan Şirazi.
Ayetullah Mirzai Şirazi bu hükmü Molla Ali Müderris aracılığıyla Tahran‟ın önde gelen
âlimlerinden Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Aştiyani‟ye gönderdi. Fetva tüm
etrafta duyuldu. Düşmanlar böyle bir fetvanın şaibeli olduğunu ve gerçeği
yansıtmadığını söylediler. Ayetullah Necefi İsfehani‟nin emriyle İsfehan halkı
meseleyi büyük taklit mercii Ayetullah Mirzai Şirazi‟ye tekrar sordu. Ayetullah Mirzai
Şirazi, Ayetullah Necefi İsfehani‟ye gönderdiği telgrafta şöyle yazdı:
“Bismihi Teâlâ/ Allah‟ın Adıyla
Sayın Şeyh Muhammed Taki, İsfehan‟da insanlar tütün ve tömbeki hakkında
verilen haram fetvayı sormuşlar. Evet, haram fetvası vermişiz ve hüküm halen
geçerli ve haramdır. Sömürü güçlerin ülkeden el çektikleri haberi gelmeyene
kadar bu hüküm geçerlidir. Muhammed Hasan Şirazi.”
Ayetullah Muhammed Hasan Aştiyani, Ayetullah Necefi İsfehani, Ayetullah Seyit Ali
Ekber Falesiri Şirazi ve diğer âlimlerim mücadelesiyle Nasiruddin Şah hükümetiyle
İngilizler arasından 1891‟de yapılan Reji anlaşması fesh edildi.
BATIL FIRKALARA KARġI MÜCADELESĠ
Ayetullah Necefi İsfehani, dış güçler tarafından beslenen batıl ve sapık fırkalardan
olan Bahailere karşı büyük mücadele başlatmıştı. Bu batıl fırka her fırsatta Ayetullah
Necefi İsfehani‟ye hakaret edip aleyhine tebligat etmekteydi. Ayetullah Necefi
İsfehani ise bu sapkın güruh karşısında yiğitçe durarak onların batıl olduklarına dair
fetva verdi. Bu fetvadan sonra, Bahailerin öldürülmesinden sorumlu tutularak
Tahran‟a Şah‟ın huzuruna çağrıldı.
Şah: “Molla, yedi Bahainin öldürülmesiyle itham ediliyorsun” dedi.
Ayetullah Necefi İsfehani cebinden bir kâğıt çıkararak “Bu listedeki Bahailer de
öldürülmelidir” dedi.
Şah öfkelenerek odayı terk etti. Şah‟la aralarında geçen bu konuşmadan korku ve
paniğe kapılan vezir, Ayetullah Necefi İsfehani‟ye: “Efendim neden böyle
konuştunuz? Bugün hepimizin canı, malı ve güvenliği Şah‟ın yetkisindedir.
Bunun sana bir zararı dokunmasa da bizim için çok tehlikelidir. Şah sinirlenip
hepimizin ölüm fermanını verebilir” dedi.
Ayetullah Necefi İsfehani, bu tehdit içerikli sözlere aldırış etmeden sarayın çıkış
kapısına geldi.
-Topu göstererek: “Sayın vezir bu nedir?” diye sordu
-Vezir: “Bu toptur.
-Top nedir? Çocukların oynadığı top mu?
- Hayır, bu içine barut bırakılıp ateşlenen toptur.
-Barut Nedir? Kur‟an‟da Harut ile Marut var, barut da nedir?
-Barut, küçük siyah tanelerdir, ateş değdiğinde patlıyor.
-Top ateşlendiğinde ne olur ki?
-Barut kime isabet ederse onu param parça eder.
-Ayetullah Necefi İsfehani, topun önüne geçerek: “Sayın Vezir, hadi barutu ateşle
beni paramparça etsin” dedi.
-Vezir: Bu topun içinde barut yoktur.
Ayetullah Necefi İsfehani, vezire tahkiramiz bir şekilde bakarak şöyle dedi: “Git
Şah‟a deki Taki sizin bu boş toplarınızdan korkmuyor.”131
MEġRUTE‟NĠN YANINDA
Ayetullah Necefi İsfehani, Meşrutenin yanında yer alan önemli ve etkin
şahsiyetlerdendi. Onun ve diğer âlimlerin şahsen meşruteyi destekleyen bildirileri
mevcuttur. O bildirilerden birisi şöyledir: “Bu gün şartlar göz önünde
bulundurularak, Müslümanların, malı, canı ve namuslarının korunması ve dinin
takviyesi için Yüksek Şura‟ya muhalefet İmam Zaman‟a (a.f) muhalefettir.
Meşrute ihtilafı, çekişmesinde bir gün Merhum Ayetullah Fazlullah Nuri‟ye
mektubunda şöyle yazdı: “Ben senin can güvenliğinden endişeliyim. Ayet ve
hadislere baktım, sanırım o şehit sensin.”
Merhum Ayetullah Fazlullah Nuri‟de şöyle cevap yazdı:“Ben de o ayet ve hadisleri
okudum, ümit ederim ki o şehit ben olurum.”
AYETULLAH NECEFĠ ĠSFEHANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Necefi İsfehani, bir ömür mücadele ve hizmetten sonra amansız bir
hastalığa yakalandı. Hastalığı yaklaşık iki yıl sürdü. Zor ve sıkıntılı bu iki yılın
sonunda 11 Şaban 1914 yılında ilahi davete lebbeyk diyerek ebedi istirahatgahına
göçtü.
Mübarek naaşı imamzade Ahmet‟in türbesinde toprağa verildi.
131-Mecellei Terakki, sayı, 275
146
AYETULLAH ZEBĠHULLAH GUÇANĠ
ZEBĠHULLAH B. MUHAMMED SADIK HUBUġANĠ
(Ö. 1917)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1857 yılında Guçan şehrinde dünyaya geldi. Babası Şeyh Muhammed Sadık
Hubuşani oğluna Zebihullah adını koydu. Babası yörenin meşhur zahit ve arif
şahsiyetlerindendi. Dedesi Molla Mehdi Müneccim Allame Meclisi‟nin meşhur
talebelerindendir.132
Zebihullah başlangıç ve mukaddime ilimlerini Mirza Nasrullah Müçtehidi Horasani‟nin
yanında bitirdikten sonra 1878 yılında kutsal topraklardan olan Irak'a gitti.
O, üç yıl büyük taklit mercii Mirzai Şirazi'nin huzurlarından istifade etti. Üstadının
vefatından sonra ilim ve irfan diyarı Necef Havzası‟nda 12 yıl Mirza Habibullah Reşti
ve Ahundu Horasani‟nin ders celselerinden istifade etti.
Zebihullah, 36 yaşlarındaydı ki Guçan şehri büyük bir depremle yerle bir oldu. Bu acı
olayda akrabalarının kayıp haberini alınca hemen Guçan'a gitti. Üstadı Mirza
Habibullah Reşti, Guçan hâkimi Şucauddevle'ye bir mektup yazarak ondan Şeyh
Zebihullah'ın bir an önce dönmesine yardımcı olmasını istedi. Şeyh Zebihullah şehrin
yeniden yapılanmasında büyük zahmetlere katlandı. Bu çalışmalar esnasında bir
tane medrese temeli attırdı. Medrese yapımında birtakım engeller oluşturmak
isteyenler Şehy ile karşı karşıya geldiler. Guçan ahalisinden bir mümin Ahundu
Horasani‟ye mektup yazarak olayları haber verdi. Ahundu Horasani mektuba şöyle bir
cevap yazdı: “Şeyh Zebihullah'ın işlerine engel olmak haram ve onun emirlerine
itaat etmek vaciptir.”
Zebihullah, Guçan'da işlerini tamamlar tamamlamaz tekrar Irak'a döndü. Yüksek ilim
tahsiliyle Mirzai Reşti, Fazili Şerebyani, Fazili İrevani ve Ahundu Horasani‟den içtihat
izni aldı.
132-Coğrafiy-i Tarihi Guçan, s.98 (Ramazan Ali Şakiri)
AYETULLAH ZEBĠHULLAH'IN ÜSTATLARI
Ayetullah Zebihullah uzun yıllar İran ve Irak havzalarında ilim tahsili etti. Özellikle
Necef Havzası‟nda büyük fakih ve muhaddislerin huzurlarından istifade etmiş ve
onlardan içtihad izni almıştır. Üstatlarından bazıları şunlardır:
1. Mirza Nasrullah Müçtehidi Horasani
2. Mirzai Şirazi133
3. Mirza Habibullah Reşti134
4. Ahundu Horasani135
5. Fazili Şerebyani
6. Fazili İrevani
AYETULLAH ZEBĠHULLAH'IN ESERLERĠ
Ayetullah Zebihullah çok başarılı bir talebe olmasının yanı sıra önemli birkaç kitapta
kaleme almıştır. Bediu'l Fıkhiyye gibi fıkıh ve usul kitabının yanısıra döneminin taklit
mercilerinin Takriratını kaleme almıştır. Onun eserlerinden hiç biri çap olmamış ve
oğlu tarafından İmam Rıza (a.s) kütüphanesine vakfedilmiştir.
ĠRAN‟A DÖNÜġÜ
Ayetullah Zebihullah 1901 yılında Meşhed‟e, oradan da akraba ziyareti için doğum
yeri Guçan'a gitti. Guçan hâkimi Şucauddevle ve şehrin büyükleri onun Guçan'da
ikamet etmesi için ısrar ettiler. Ayetullah Zebihullah'da vazife gereği orada ikamet etti.
Bu ikametiyle şehir mescidinde cemaat imamlığına başladı, dini sohbetler edip halkı
aydınlatıyordu. Ayetullah Zebihullah'ın Guçan ikameti kısa oldu. Oradan Meşhed'e
hicret etti. Mal mülk sahibi Şucauddevle‟nin hanımı vasiyet etmeden vefat eder.
Şucauddevle kendi kabilesini eşinin kabilesinden üstün gördüğü için eşinden kalan
mirasının akrabalarına ulaşmaması için eşinin tüm malını kocasına bıraktığına dair
sahte bir vasiyet hazırlattı. İşin daha da gerçekçi gözükmesi için vasiyetnameyi
Guçan âlimlerine imzalattı.
133-GulşeniEbrar, c.1, s.385 134-Ferhengi Horasan, s.378 135-Ferhengi Horasan, s.431
Bir soğuk kış gecesi Şucauddevle‟nin adamları Ayetullah Zebihullah'a gelerek “Han
sizi çok seviyor, sizi evinde ağırlamak istiyor” dediler. Şeyh aldırış etmedi, Han‟ın
adamları Şeyhe gelmemesi durumunda Han‟ın kendilerini cezalandıracağını
söyleyerek Şeyhi ikna ettiler. Şeyh onlarla Han‟ın evine hareket etti. Hava oldukça
soğuk ve yağmurlu olduğundan şeyhin cübbesi iyice ıslanmıştı, içeriye girdiklerinde
ikram ve saygıyla şeyhin ıslanan cübbesini aldılar ve ona yeni bir cübbe verdiler.
Şeyhi Han‟ın özel odasına götürdüler. Sofralar açılmış ve oldukça zengin bir sofra
hazırlanmıştı. Şeyh, rengârenk yemeklere hiç aldırış etmedi. Han, şeyhin sevgisini
kazanmak için kendi elleriyle şeyhin sakalına değerli kokulardan sürerek şöyle dedi:
“Haftada iki üç defa şehrin âlimleri bana gelir isteklerini bildirirler, siz kaç aydır
bu şehre gelmişsiniz ancak ne gelirsiniz nede bizden bir şeyler istersiniz!
Babanız merhum Emir Hüseyin Han, Şucauddevle‟ye çok yakındı, devamlı
birbirlerine gidip gelirlerdi. Uzun zamandır sizinle görüşmek istiyordum ama bir
türlü nasip olmuyordu. Eşimi kaybettim, geceleri ayrı âlemlere dalıp gidiyorum,
sizden isteğim biraz bana ruh âleminden anlatın. Ayetullah Zebihullah biraz ruh
âleminden bahsetti ve Han‟ın avamca sorularına cevap verdi‟‟.
Han asıl meseleye gelerek şöyle dedi: “Malumunuzdur eşim vasiyet edemeden
öldü. Biz de malın bölünmemesi için maslahat gereği bir vasiyetname hazırlatıp
şehrin âlimlerine imzalattık. Ben sizin çok ihtiyatkâr olduğunuzu bildiğim için
sizi en sona bıraktım. O güzel imzanızla bu vasiyeti süsleyin. Büyük taklit
mercii Şeyh Muhammed Taki Bocnurdi size çok güvenip itibar ediyor, eğer
sizin imzanızı görürse hiçbir sorun çıkarmaz. Lütfen bunu imzalayın‟‟.
Şucauddevle, Ayetullah Zebihullah‟ı rüşvetle kandırabileceğini düşünerek şöyle dedi:
Meşhed'te evinizin olmadığını duydum, orada merhum eşimden kalan bir
kervansaray var, kullanmıyoruz onu size vereyim orada kalın. O merhuma da
kıyamet mükâfatı olur‟‟. Ayetullah Zebihullah bu çirkin teklif karşısında sinirlendi.
Ayağa kalkıp giderken “Düşünmem için yarına kadar bana izin verin” dedi.
Ayetullah Zebihullah o gün namazdan sonra Meşhed‟e gitmek için ailesini topladı ve
şöyle dedi: “Dinini zalim sultanının hoşnutluğuna feda eden bu şehrin halkı
arasında yaşamak doğru değildir.” Sonra ailesinide alarak Meşhed‟e hicret etti.
AYETULLAH ZEBĠHULLAH'IN TALEBELERĠ
Ayetullah Zebihullah zaman kaybetmeden hemen Meşhed Havzası‟nda tedrise
başladı. Ayetullah Ahundu Horasani'nin takrirlerini ders kitabı haline getirdi. Sade ve
akıcı bir beyanla yüzlerce talebe etrafına topladı. Onun ilim sofrasından istifade eden
talebelerden bazıları:
1. Seyyid İsa Baba Lengerudi
2. Kıvam Badkubei
3. Şeyh Ali Bayram Abadi
4. Şeyh Muhammed Kebir
5. Şeyh Hasan Han
6. Seyyid Rıza Kahani
7. Seyyid Ramazan Ali İranlu
8. Seyyid Muhammed Bakır Ester Abadi
MEġHED'TE MEġRUTA OLAYLARI
1903 yılında Rüknüddevle Horasan valisi oldu. Zahiren mümin görünümlü ancak
gerçekte zalim ve diktatör bir şahsiyetti. 1905 yılında Asifuddevle işbaşına geçti.
Onun zamanında halk büyük sıkıntılar ve devalüasyon içinde kıvranmaktaydı.
Âlimlerin itirazı ve gösterileri sonuç vermeyince yerini çatışmalara bıraktı. Asifuddevle
de zahirine önem veren sakal koyup Aşura Ziyareti okuyan münafık bir zalimdi.
Halkına zülüm ediyor, onlardan ağır vergiler alıyor, halkın temel ihtiyacı olan buğdayı
stokluyor ve muhalifleri tutuklatıp zindanlara attırıyordu. Şeyh İsmail Müçtehidi ve
birkaç arkadaşını Simnan‟a sürgün etti.
Bu cinayet ve işkence altındaki ezilmiş halk şikayetlerini dönemin büyük fakih ve taklit
mercii Ahundu Horasani'ye taşıdılar. 1906 yılında Ayetullah Ahundu Horasani'nin
mektubu Ayetullah Zebihullah‟a ulaştı.
Ahundu Horasani şeriat çerçevesinde halkın zulüm ve sömürüden kurtulması için
meşrutanın teşkili için şeyhe hitaben şöyle yazdı: “Bu yolda zahmet çekip çalışman
farzdır. Bu çalışmalarında hiç kimseden korkun olmasın. İmam Zaman'ın (a.f)
yar ve yardımcın olduğunu bil.”
Ayetullah Zebihullah bu mektubu aldıktan sonra hemen bir toplantı teşkil ederek
mücadele yolları aradılar. Ayetullah Zebihullah o günlerde Meşhed‟e daha yeni
gelmiş olan Merhum Seyyid Esedullah Kazvini‟yle görüşüp ahitleşerek gizlice siyasi
mücadelelerini başlatmış oldular. Encümen-i Mu'delet Razevi Teşkilatı tesis edilerek
müdüriyetine Mirza Habibullah Müçtehid getirildi. İran ve Tahran haberleri yazışma
yoluyla bu encümen tarafından gönderiliyordu. Bu encümenin çalışmalarıyla
Encümeni Eyaleti Horasan kuruldu.
Meşruta taraftarlarını toplantı ve celseleri aleni olarak birtakım mümin işadamlarının
da maddi yardımlarıyla başlamış oldu.136Gün geçtikçe toplantılara Meşhed'in önde
gelen âlim ve şahsiyetleri katılmaya başladı. Hacı Muinul Kuraba, Hacı Şeyh Hasan
Kaşi, Şeyh Abdülkerim İydkahi gibi âlimlerde meşruta devrimine desteklerini vermeye
başladılar. Bu encümen, Ayetullah Zebihullah vasıtasıyla Ahund Horasani'yle yakın
irtibat içinde oldu. Tüm şikâyetlerde Ahund Horasani, onları Ayetullah Zebihullah‟a
yönlendiriyordu.
MECLĠSĠ ġÜRAĠ MĠLLĠ / MĠLLĠ ġURA MECLĠSĠ
1906 yılında Meclisi Şura-i Milli Tahran'da teşkil edildi. Meclis, Meşhed‟e dört
sandalye ayırdı. Encümeni Mu'delet Rezevi(انجمن معدلت رضوى) kendi aralarında dört
kişiyi seçerek Tahran‟a gönderdi. Eyalet Encümeni Komisyonunun ilk başkanı Mirza
Habibullah Müçtehid oldu. Daha sonraları Ayetullah Zebihullah başkanlığa getirildi.
1910 yılında Tahran'dan gelen bir telgrafla Eyalet Encümen Komisyonu resmiyetini
kaybederek yeniden bir seçim yapılmasını istedi. Yapılan seçimde Ayetullah
Zebihullah büyük çoğunluğun oyuyla tekrar başkan seçildi.
Ahundu Horasani, Eyalet Encümen Komisyonunu destekler nitelikte gönderdiği
mektubunda ondan “Encümeni Mukaddesi Milli” diye yâd etmiştir.137
1911 yılında Ahund Horasani'nin vefat haberi etrafta duyulmaya başladı. Onun
vefatından bir yıl sonra 1912‟de İmam Rıza (a.s) Türbesi top atışlarının hedefi oldu.
Eyalet Encümen Komisyonunun zahmetleri etkisiz oldu. Rusların varlığı her geçen
gün biraz daha Ayetullah Zebihullah'ı rahatsız ediyordu. Ruslara karşı ulemayı
136-Nigahİ Havza, sayı 26, s.6 137-Ferhengi Horasan s.417
ayaklandırmaya çalışıyordu. Şehrin Rusların kontrolüne geçmesiyle 1915 yılında
Eyalet Encümen Komisyonu iptal edilerek dağıtıldı. Ayetullah Zebihullah Rusların bu
ilerleyişi karşısında işadamları ve müminleri bir araya toplayarak toplantı düzenledi.
Toplantıda herkesten gücü yettiği kadar silah alınması için yardım toplanmasını
istedi. Silah alma görevini de Şeyh Muhammed Kazım Tahrani'ye verdiler. Etraftan
aldığı silahları ticaret eşyaları arasında Meşhed'e getirdiler.
AYETULLAH ZEBĠHULLAH'IN VEFATI
Ayetullah Zebihullah bir ömür mücadele ve cihattan sonra 1917 yılında Mukaddes
Meşhed şehrinde hakkın davetine icabet etti. Pak naaşı büyük şahsiyetler Hacı Şeyh
İsmail Turşizi, Şeyh Muhammed Bakır Horasani ve Şeyh Muhammed Serabi'nin
yanına defnedildi.
147
SEYYĠD MUHAMMED TABATABAĠ
SEYYĠD MUHAMMED B. SEYYĠD MUHAMMED SADIK TABATABAĠ
(Ö. 1921)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Seyyid Muhammed 1841‟de mukaddes Kerbela şehrinde dünyaya geldi. Yaklaşık altı
yaşına kadar dedesi Seyyid Mehdi Tabatabai‟nin yanında kaldıktan sonra Tahran‟a
babasının yanına döndü.138 Babası Seyyid Muhammed Sadık Tabatabai, Nasiruddin
Şah döneminin önde gelen meşhur ve sözü geçerli fakihlerindendi. Muhaddis Kummi
Seyyid Muhammed‟in babasını şöyle vasfeder: “O, azametli Seyyid, takva ehli ve
salih bir fakihti. Halk onun yemek ve içeceğinden arta kalanı teberrük/şifa
olarak alırdı. Ben onun dualarının kabul olduğuna bizzat şahit oldum. Halk,
devamlı ondan kendilerine dua etmesini isterdi. İslam ve Ehlibeyt mektebi
koruyucusuydu. Emr-i maruf ve Nehy-i Münker konusunda son derece kararlı
ve ciddiydi. Halkın kınamasından asla korkmazdı.''139
Seyyid Muhammed, mukaddime ve başlangıç ilimlerini babasından öğrendikten
sonra, felsefe ve ahlak derslerini de dönemin meşhur üstatları Ayetullah Mirza Ebul
Hasan Cilvei ve Şeyh Hadi Necmabadi‟nin huzurlarında tahsil etti.
SAMERRA‟YA YOLCULUĞU
Seyyid Muhammed, 1882 yılında İstanbul‟a, oradan Mekke‟ye ve Mekke‟de hac
farizasını tamamladıktan sonra sırasıyla Kerbela, Necef, Kazımiye ve Samerra‟ya
geçti. Samerra Havzası‟nda ikamet ederek dönemin meşhur fakih ve taklit mercii
Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi‟nin içtihad derslerine katıldı. Samerra
Havzası‟nda uzun yıllar ikamet ederek Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi‟nin
huzurlarından istifade etti. Kendisi şöyle diyor: “Allah mekânını cennet etsin!
Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi‟nin huzurlarından 12 yıl istifade
ettim.”140
TAHRAN‟A DÖNÜġÜ
Nasiruddin Şah, Mirzai Aştiyani‟nin azamet ve halkın içindeki itibar ve sevgisinden
korktuğu için onun azamet ve halkın içindeki saygınlığını yok etmek için Ayetullah
138-Tarihi Biydariyiİraniyan, s.61 (Nazimu’l İslam Kirmani) 139-Fevaidu’lRazeviyye, s.210 (Şeyh Abbas Kummi) 140-Tabatabai Neşri Abi, s.10
Mirza Muhammed Hasan Şirazi‟den Tahran‟a güvendiği birini göndermesini rica etti.
Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi istek üzerine Ayetullah Seyyid Muhammed
Tabatabai‟yi Tahran‟a gönderdi.
Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai 1894‟de Tahran‟a geldi. Babasının
camisinde dini ve toplumsal faaliyetlere başladı. Onun müdüriyetiyle Nasiruddin
Şah‟ın beklentisinin aksine Tahran âlimleri aralarında bir bütünlük oluşturdu. Nizamu‟l
İslam şöyle yazıyor: “Nasiruddin Şah arzusuna ulaşamadı. Zira yeni gelen
Ayetullah sayesinde arzusuna ulaşıp Mirzai Aştiyani‟nin azametini yok
edebileceğini sanıyordu. Fakat işler tam tersine döndü. Ayetullah Seyyid
Muhammed Tabatabai, Mirzai Aştiyani‟ye son derece ihtiram göstererek
hükümeti aleni olarak eleştirmeye başladı.''141
Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai, Tahran‟a gelişiyle 1899‟de Medres-i İslam‟ı
tesis etti. Halkın yoğun ilgisi üzerine kardeşi Ayetullah Seyyid Esedullah Tabatabai‟yi
medresenin müdüriyetine atadı.
AYETULLAH SEYYĠD MUHAMMED TABATABAĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai, siyasi faaliyetlerinde Seyyid Cemaleddin
Esedabadi‟den etkilenmiştir. Çünkü daha Samerra Havzasında‟yken Seyyid
Cemaleddin Esedabadi‟yle mektuplaşarak Tahran‟da halkının siyasi önderliğine
hazırlanıyordu.142 Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai, Tahran‟da Seyyid
Cemaleddin Esedabadi‟yle olan yakınlığından dolayı hükümet tarafından fişlenmiş ve
onunla görüşmesi yasaklanmıştı. Nizamül İslam şöyle yazıyor: “Bir gün
dostlarından biri bana dedi ki aleni olarak Ağa Tabatabai‟yle git gel yapma,
biraz tedbirli ol.” Nedenini sorduğumda: “Şah Hükümeti onu istemiyor” dedi.143
MEġRUTA DEVRĠMĠ
Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai, meşruta devriminin kurucusu ve
erkânındandı. O Tahran‟a geldiği ilk günden itibaren “Şuari Milli ve Adalethane”
adında bir meclis kurmayı amaçlıyordu. Adalethane daha sonraları Meşruta olarak
adını değiştirdi. Nasiruddin Şah Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai‟nin bu tutum
ve çalışmasına defalarca itiraz etmiş ve bu işten razı olmadığını bildirmişti.
Nasiruddin Şah‟ın vefatıyla oğlu Muzafferuddin Şah 45 yaşında saltanata geçti. Yeni
padişah Eminu‟l Sultanı görevden azlederek yerine Aynul Devle‟yi atadı. Aynu‟l
141-Tabatabai Neşri Abi, s.70 142-İran ve Cihani İslam, s.134 (Astani Kudsi Razevi) 143-Tarihi Biydariyiİraniyan, s.70 (Nazimu’l İslam Kirmani)
Devle‟nin zulmü, Belçikalı gümrük müdürü Joseph Naus‟un olayı144 ve Tahran
pazarının tatil edilmesi halkı ayaklandırdı. Öfkeli halk Ayetullah Seyyid Muhammed
Tabatabai‟nin evinde bir araya gelerek oradan Hz. Abdul Azim Hasani‟nin türbesine
hareket edildi ve böylece ilk itirazlar başladı.
1905‟de Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai, bir grup ulema ve halkla Hz. Abdul
Azim Hasani türbesinde oturma eylemine başladı. Kendisi şöyle yazıyor: “Bizden
isteklerimizi yazmamızı istediler. Herkes bir şeyler yazdı. Ben ise maksadımız
ve isteğimizin Meclisi Adalethane‟nin resmi olarak kabul edilmesi olduğunu
yazdım''.145 Bu eylemde asıl hedefine Meşruta değil de halkın saadeti olan
Adalethane‟nin hedef edildiğini görmekteyiz. Şah‟ın eylemcilerin isteklerini kabul
etmesiyle eylemciler Tahran‟a geri döndüler. Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai
Şah‟a mektup yazarak sözünde durmasını ve hemen isteklerin yerine getirilmesini
hatırlattı. Aynu‟l Devle halkın bu isteğine kaba güç kullandı; birçok kişiyi tutuklattı ve
birçoklarını da sürgün etti. Bunun üzerine Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai ve
diğer ulema Tahran‟dan ayrılıp Kum kentine gittiler. Tahran‟dan Kum‟a gerçekleşen
bu hicret “Büyük Hicret” olarak adlandırıldı. Halkın baskı ve itirazlarıyla Aynu‟l Devle
görevinden alındı ve yerine Muşiru‟d-Devle atandı.
MECLĠSĠN TESĠSĠ
1906 yılında Fereh Abat köşkünde ilk meclisin teşkili için toplantı düzenlendi.
Muzafferuddin Şah, Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai‟nin zahmet ve
hizmetlerini överek teşekkür etti ve bir ay sonra meclis kuruldu. Ayetullah Seyyid
Muhammed Tabatabai şöyle bir konuşma yaptı: “Sizin her bir ferdiniz Allah ve
Resulü (s.a.a) karşısında sorumludur. Vazifenize amel edin. Vazifenize amel
ettiğinizde hem Allah ve Resulü hem de (s.a.a), padişah ve aziz halk yanında
saygın olursunuz. Allah korusun heva ve hevesinize yenilir görevinizde kusur
ederseniz; Allah, Resulü ve halkın yanında sorumlu olursunuz. İyi bilin ki çok
ağır bir yük omuzlandınız. İyi düşünün, vicdanınızı mahkeme edin. Eğer bu
yükü ve halkın emanetini yarı yolda bırakıp, sağlam bir şekilde hedefine
taşımazsanız, bu emaneti kendi ellerinizle pusuda bekleyen hırsızlara teslim
etmiş olursunuz. Bu yükü ve emaneti omuzlanmadan önce düşünmeniz daha
iyi olur. Sorumluluk şereftir, Allah ve Resulü yanında sorumluluktur, vicdani bir
144-Belçikalı gümrük müdürü Joseph Naus’un cübbe ve sarık giyinerek halkın içine çıkması olayıdır. 145-Tarihi İnkilab Meşrutiyet İran, c.1, s.172-173 (Mehdi Mülkzade)
vazifedir. Tüm halk gözlerini size dikmiş ve bu ilahi emanete nasıl sahip
çıkacağınıza bakmaktadır.”146
MECLĠSĠN TOPLA VURULMASI
Muzafferuddin Şah‟ın vefatından sonra oğlu Muhammed Ali Şah meşruta yanlılarıyla
muhalefete başladı. Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai ve Ayetullah Abdullah
Behbehani şiddetle ona karşı çıktılar. Meclis, 1908‟de Muhammed Ali Şah‟ın emri
üzerine Kazak askeri güçler147 komutanı Vladimir Lyakhov Platonovich meclisi top
atışlarıyla vurdu. Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai ve Ayetullah Abdullah
Behbehani olaya itiraz mahiyetinde Şah‟ın yanına gittiklerinde Şah‟ın, Rus komutan
Vladimir Lyakhov Platonovich ile birlikte eğlendiklerini gördüler.
Şah, bu iki büyük şahsiyete hakaretler ederek sakallarını yoldurup, zincirleyerek
onları sarayın zindanına hapsetti. Halk bu haber üzerine “Ey Müslüman
görünümlüler! Bunlar bizim din önderlerimizdir. Ne suç işlediler ki bu hale
getirdiniz” sloganları atarak bu haksızlığa tepkilerini gösterdiler. Ayetullah Seyyid
Muhammed Tabatabai zindandan oğluna şöyle bir mektup yazdı: “Gözümün nuru!
Birkaç arkadaşımla saray zindanındayım. Askerler elbiselerimizi aldılar, acilen
bize cübbe ve sarık getir. Silaha sarılmayın aksi halde işler daha da kötüye
gider''. Birkaç gün sonra Muhammed Ali Şah, Ayetullah Seyyid Muhammed
Tabatabai‟yi Meşhed‟e, Ayetullah Abdullah Behbehani‟yi ise Kirmanşah‟a sürgün etti.
Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai Meşhed‟de “Mücahitler” teşkilatını kurarak
siyasi faaliyetlerine devam etti. 1909‟da Tahran‟ın meşruta taraftarlarınca
fethedilmesiyle tekrar Tahran‟a döndü.
AYETULLAH SEYYĠD MUHAMMED TABATABAĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Seyyid Muhammed Tabatabai, yarım asırlık siyasi mücadelenin sonunda
meşruta taraftarlarının tutumu ve Ayetullah Abdullah Behbehani‟nin öldürülmesi onu
oldukça derinden üzmüş ve yaralamıştı. Bu hüzün ve acıyla 1921‟de vefat etti. Naaşı
sevenleri omzunda Hz. Abdul Azim Hasani türbesine götürülerek babasının mezarı
yanına defnedildi.
146-Yaddaşthayi Seyyid Muhammed Tabatabai, s.32 147-Kazak askeri güçler, hicri 1296 yılında Anriddin Şah’ın emriyle İran’la Rusya’nın ortaklaşa kurduğu bir askeri güçtü.
148
AYETULLAH HALĠSĠ
MUHAMMED MEHDĠ B. HÜSEYĠN HALĠSĠ
(Ö. 1925)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Muhammed Mehdi, 1859 yılında Kazımiye‟nin Kerh Mahallesi‟nde dünyaya geldi.148
Babası Şeyh Hüseyin ve dedesi Şeyh Azizi her ikisi de Kazımiye‟nin meşhur
âlimlerindendi.149
Ayetullah Halisi, Kazımiye ve Necef havzalarında Ayetullah Habibullah Reşti, Ahundu
Horasani ve Mirzai Şirazi gibi namdar fakihlerin öğrencilerinden olmuş ve büyük bir
ilmi kariyere ulaşmıştır.150
AYETULLAH HALĠSĠ SĠYASET MEYDANINDA
Ayetullah Halisi, usta bir siyasetçiydi. Siyaseti dinin bir parçası olarak görüyordu.
Dolayısıyla ülkesindeki siyasi olayları yakından takip ederdi. Ömrü neredeyse büyük
sömürü güç olan İngilizlerle mücadele ile geçti.
Ayetullah Halisi, İran‟daki Meşrute ve İstanbul‟daki siyasi olaylarda da çok etkili
olmuştur. Onun en önemli siyasi faaliyeti Birinci Dünya Savaşı‟nda Irak‟ın konumu,
Faysal‟ın iş başına getirilmesi ve İngilizlerin Irak işgaliyle olan mücadelesidir. 1914
yılında Osmanlı İmparatorluğu idaresinde bulunan Irak, İngilizler tarafından işgal
edildi. Ayetullah Halisi‟de diğer fakihler gibi cihat meydanına giderek halkı cihada
teşvik etmiş ve ulemayı bir araya toplayarak düşmana karşı cihat fetvası verdirmiştir.
Hatta İngilizlere karşı cihatta cephelerden birinin komutanlığını da bizzat
üstlenmiştir.151
Ulemayla birlikte halkın ordusuyla birlikte Kazımiye, Necef, Basra, Bağdat‟ta İngiliz
sömürüsüne karşı mücadeleyi başlatmış ve büyük kahramanlıklar sergileyerek
düşmana ağır darbeler indirmiştir. Ulemanın kontrolündeki halkın ordusu 18 ay Irak‟ın
Kut Bölgesinde düşmanla göğüs göğse çarpışmıştır.152
IRAK‟IN ĠġGALĠ
Birinci Dünya Savaşı‟ndan sonra Irak, İngilizler tarafından işgal edildi. İngilizler Percy
Cox‟u Irak Hükümetine atayarak tüm kanuni yetkileri ona verdi.153 Percy Cox, İran‟a
gönderilirken yerine vekâleten Arnold Wilson‟i koydu. İngiliz Hükümeti Wilson‟a
148-Mearifur Rical, c.2, s.147 149-Ayanu’ş-Şia c.1, s.157 (Muhsin Emin) 150-Mearifur Rical, s.147-148-149 151-Nigahi be Tarihi 1920 Irak İnkilabı, s.6 152-Nigahi be Tarihi 1920 Irak İnkilabı, s.13-16 153-Nikahi be Tarihi 1920 Irak İnkilabı, s.13-16
telgraf göndererek belirlenen üç konu hakkında Irak halkının görüşlerini almasını
istedi:
1. İngilizler nezaretinden bir Arap hükümetinin teşkili
2. Irak Hükümetine gelecek olanların Irak‟ın zenginlerinden olması
3. Irak halkının kendi hükümetlerini tayin etmesi
Wilson, baskı ve kabalıkla İngiltere hükümeti lehine anketi tamamladı. Irak işgalinde
Ayetullah Seyyid Muhammed Yezdi, Şiaların taklit merciiydi. Onun vefatıyla Ayetullah
Mirzai Şirazi Şiaların siyasi ve dini liderliğini üstlendi. Ayetullah Mirzai Şirazi ülkenin
zor ve hassas günlerinde Ayetullah Halisi, Ayetullah Seyyid Ebul Kasım Kaşani,
Ayetullah Seyyid Muhammed Ali Şehristani, Ayetullah Mirza Ahmet Hansari ve oğlu
Şeyh Muhammed Rıza‟dan müteşekkil bir istişare heyeti kurdu. Arnold Wilson‟un
huşunet ve tehditlerine karşı sömürgeci güçlere karşı kıyam gücünü göstermeye
başlamıştı. Irak, tamamen özgürlüğüne kavuşamadı ancak Irak‟ı İngilizlerin
pençesinden kurtarmayı başarmışlardı. İngilizler geri adım atmıştı. İngilizlerin geri
adım attıkları Percy Cox‟un tekrar Irak‟a geri geldiğinde söylediği şu cümlelerinde
göze çarpmaktadır: “Ben bağımsız bir Irak hükümeti kurmak için geldim. Sizden
isteğim savaşın sona ermesidir.”
Ulema İngilizlere zorla da olsa Irak‟ın özgürlüğünü kabul ettirdiler.
IRAK HÜKÜMETĠNĠN TEġKĠLĠ
Percy Cox, hiç zaman kaybetmeden geçici bir hükümet kurdu. Kabine başkanlığına
Abdurrahman Giylani‟yi getirdi. Bakanlar Iraklılardan, yardımcıları ise İngilizlerden
seçildi. Hakikatte perde arkasında İngiliz müsteşarlar bakanlıkları idare ediyordu.
Percy Cox Hükümeti meşru göstermesi için Şiaları da birtakım müdüriyetlere atadı.
Ayetullah Halisi onların bu sinsi planı karşısında şöyle bir fetva verdi: “Hükümette
görev almak kâfirlere yardım etmek hükmünde olduğundan haramdır.” Bu
fetvayla Şiaların çoğunluğu görevlerini bıraktı. Percy Cox, hükümet teşkilinden sonra
İngilizlerin emrinde olacak bir padişah arayışına koyulu. Bu da Faysal‟dan başkası
olamazdı. Faysal Bağdat, Basra, Necef gibi şehirleri dolaşıp yeminler ederek
hedefinin halka hizmetten başka bir şey olmadığını söyleyerek padişahlığının
altyapısını hazırlıyordu. Faysal önündeki tek engelin Ayetullah Halisi olduğunu çok iyi
biliyordu. Irak‟a geldiği ilk günden itibaren onunla samimi bir diyalog kurma fırsatı
arayışındaydı. Ayetullah Halisi Faysal‟ın İngilizlerin kuklası olduğunu çok iyi biliyordu.
Ayetullah Halisi‟nin oğlu Şeyh Muhammed Halisi şöyle naklediyor: “Faysal, babamın
desteği olmadan hükümdar olamayacağını çok iyi biliyordu. Faysal‟ı tanıyan
herkes onun ne kadar hain ve hilekâr olduğunu da biliyordu. O, babamla
defalarca Kazımiye‟de görüştü. Görüşmelerinin birinde babama şöyle dedi: Ben
Irak‟ı İngilizlerden kurtarmak için buraya geldim. Bu da senin desteğin ve biatın
olmadan imkânsızdır.”
Babam ona şöyle cevap verdi: “Irak‟ın özgürlüğüne bir zarar gelmeksizin ve
mümkün olduğu kadar düşmanların uzaklaştırılması şartıyla sana yardımcı
olurum. Aksi takdirde bu işten vazgeçersin ve Irak halkını İngilizlerden haklarını
alması için kendi başına bırakırsın.”
Faysal hemen: “Ben senin şartlarını kabul ederek sana biat ediyorum” dedi. Birbirlerinin elini sıkarak Kur‟an‟a yemin ederek ahitleştiler. Faysal: “Bu şartların dışına çıkarsam senin bir işaretinle Irak‟ı terk edeceğim” dedi. Faysal babamın yanından ayrıldıktan sonra babama şöyle dedim: “Bu Müslümanlar arasında ihtilaf çıkaran ve düşmana yardım eden ilk haindir. Nasıl ona güvenip, sözüne itimat edersin? O binlerce söz vermiş, yemin etmiş, sözünden ve yemininden dönmüştür. Irak‟a musallat olduktan sonra, sözlerine amel etmezse hangi güçle onu durduracaksın?” dedim. Babam bu sözlerim üzerine şu ayeti okudu: “Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı.154 Ve ekledi: İngilizler Al-i Şerifi maslahatları için seçebilirler, fakat yüce Allah onları Müslümanların yardımcısı, İngilizlerin ise düşmanı edebilir.” Daha sonra babam eve geldiğinde beni yanına sesleyerek şöyle dedi: “Ben senin bildiklerini bilmiyor muyum sanıyorsun? Faysal senin söylediklerinden daha alçak birisidir. Benim korkum halkın gizlice onunla anlaşmasıdır. Korkum halkın onunla kölelik ahitnamesi imzalamasıdır. Haklarının zayi olmasıdır. Bundan dolayı aslında ben halkımıza haklarının korunması noktasında nasıl biat edeceklerini gösterdim.” FAYSAL‟IN SALTANATA ÇIKIġI
Faysal, Ayetullah Halisi‟yle anlaştıktan sonra 1921‟de saltanat tacını başına koyarak
Irak‟ın resmi padişahı oldu.155 Faysal tahta çıkışından çok kısa bir süre sonra
ihanetini gösterdi. Londra‟yla yaptığı gizli anlaşmanın deşifre olmasıyla birlikte ulema
ve halk hükümet aleyhine ayaklandı. Percy Cox, Faysal‟a mektup göndererek
ayaklanmaları ve gösterileri bastırmasını istedi. Faysal çekimser kalınca, Percy Cox
Irak‟a geldi. Savaş uçaklarını Irak semalarında uçurup gövde gösterisi yaparak halkı
ve göstericileri tehdit etti. Percy Cox, yardımcısını Ayetullah Halisi‟ye göndererek
ondan oğulları Şeyh Muhammed ve Şeyh Mahmut‟u 24 saat içerisinde Irak‟tan
göndermesini talep etti. Ayetullah Halisi, yaklaşan seçimlere halkın katılmaması için
sert bir dille şöyle fetva verdi: “Faysal ile Kazimiye Medresesi‟nde Irak‟a padişah
olabilmesi konusunda şartlı biat etmiştik. O şartlara uymayarak sözünden ve
yemininden döndü. Bugünden itibaren bizim ve Irak halkı üzerinde onun hiçbir
biati yoktur.”
AYETULLAH HALĠSĠ‟NĠN TUTUKLANMASI
Abdulmuhsin Sadun Hükümeti ilk olarak Ayetullah Halisi‟nin oğlu ve yarenlerini
tutuklattı. Halktan bir tepki almayınca Ayetullah Halisi‟yi de tutuklamak istedi. Sadun,
Faysal‟a gönderdiği telgrafta şöyle yazdı: “Şeyh Mehdi vuku bulan son olayların
sorumlusudur. O, alenen Bağdat ve Kazimiye halkını hükümete karşı
154-Kasas, 8 155-Mevsuatu’l Etabati’l Mukaddese, c.9, s.291
kışkırtmaktadır. Devlet onun bu tutumu karşısında sessiz kalamaz. Şeyh Mehdi,
oğlu, Katifi ve Şeyh Ali hemen Irak‟tan sürülmelidir.”
Faysal‟ın müspet cevabından hemen sonra Sadun 1922‟de Ayetullah Halisi‟yi
tutukladı. Ayetullah Halisi, evini muhasara eden askerlere karşı koyman gücü varken
kan dökülmemesi için teslim oldu. Sadun Hükümeti, Ayetullah Halisi ve oğulları
Hasan, Ali, Ali Naki ve Salman Katifi Basra‟ya sürgün etti. Ayetullah Halisi‟nin sürgün
haberi Kazimiye‟de duyulduğunda halk dükkânlarını kapatıp İmam Musa Kazım (a.s)
türbesinde toplandı. Hükümet güçleri olayı bastırarak halktan dağılıp işlerine
dönmesini istedi. Necef fakihleri bu olaya itiraz ederek Ayetullah Halisi‟nin sürgün
edilmesinin Müslümanlar ve dine ihanet ve hakaret olduğunu bildirdiler. İtiraz
mahiyetinde Irak‟ı terk etme kararı aldılar. O gün başlarında Ayetullah Seyyid Ebul
Hasan İsfehani ve Ayetullah Naini olmak üzerek bir grup ulema İran‟a hareket etti.
Kirmanşah ve oradan da Kum kentine gittiler.156
FAYSAL VE KABĠLE REĠSLERĠ
Faysal bu sürgünden hemen sonra Bağdat‟taki sarayından kabile reisleriyle bir araya
geldi. Hükümeti desteklemeleri konusunda bir anlaşma imzalayarak onlara destekleri
konusunda yemin ettirdi. Bu toplantından sonra gazeteler ve basın ulemaya hakaret
etmeye başladı. Ayetullah Halisi, Basra zindanında en kötü şartlar altında
tutulmaktaydı. Ayetullah Halisi arkadaşlarıyla açlık grevi yaparak zindanın şartlarını
nispeten iyileştirdiler.
Ayetullah Halisi ve arkadaşları, Basra‟dan Cidde‟ye sürüldü. Cidde yolunda İran‟dan
bir telgraf gelerek İran‟a davet edildi. Hac farizasından sonra İran‟a hareket ederek
Kum kentine gitti. Faysal‟ın itirazıyla Kum‟da ikametine izin verilmeyince Horasan‟a
gitti. Ayetullah Halisi 1923‟de Meşhed‟e gitti. İmam Rıza (a.s) türbesini ziyaret ettikten
sonra orada ikamet edip etmemek için istihare etti. “Temiz şehir ve Rabbin çok
bağışlayandır”157 ayetini görünce Meşhed‟de ikamet etti.
Ayetullah Halisi‟nin Meşhed‟de ilk işi “Cemiyetu İstihlasu‟l Haremeyni Şerifeyn ve
Beyne‟n Nehreyn‟‟ partisini kurmak oldu. Aynı yıl Arapça bir bildiri yayımlayarak
Müslüman ülkelerden Hicaz ve Irak‟taki mukaddes topraklardan kâfirlerin
çıkarılmasını istedi.
AYETULLAH HALĠSĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Halisi, usta bir siyasetçi olmasının yanı sıra yetenekli bir yazardı. Birçok
eser kaleme alarak kendisinden sonraki nesillere armağan etmiştir. Onlardan
bazılarının şöyle sıralayabiliriz:
1. Haşiyetu‟l Elfiyye
156-Irak’ı terk edenler: Ayetullahlar Seyyid Ebul Hasan İsfehani, Hüseyin Naini, Cevad Cevahiri, Ali Şehristani, Abdulhüseyin Şiyva, Ahmet Horasani, Mehdi Horasani, Hasan Tabatabai, Abdulhüseyin Tabatabai ve 25 kişi diğer âlimlerden. Lemahatu İctimaiyye, s.229 157-Sebe, 15
2. el-Risaletu fi Tedahuli‟l Eksal Kitabına Haşiye
3. el-Şer‟iyyetu‟l Semha fi Ahkami Seyidi‟l Enbiya
4. Telhisu‟l Resail
5. Kifayetu‟l Usul Kitabına Haşiye
6. Anavinu‟l Usul
7. el-Kavaidu‟l Fıkhiyye
8. el-Veciz fil Mevaris
9. el-Hisamu‟l Betar fi Cihadi‟l Kuffar
10. Muhtasaru‟l Resailu‟l Ameliyye vel Usulu Diyniyye158
AYETULLAH HALĠSĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Halisi, bereketli ömrünü din ve mektebe adamıştı. O, mektep ve mezhebe
var gücüyle hizmet etti. Bir ömür sömürü güç İngilizlerle mücadele ve cihat etti. Daha
sonra İmam Rıza‟nın (a.s) mübarek civarında geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını
yitirdi ve ebedi yurduna göçtü.
158-Mearifur Rical, s.150
149
NURULLAH ĠSFEHANĠ
MEHDĠ B. MUHAMMED BAKIR NECEFĠ ĠSFEHANĠ
(Ö.1927)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Mehdi, 1846‟da dünyaya geldi. Babası Ayetullah Muhammed Bakır Necefi İsfehani,
beşinci oğluna Mehdi adını koymasına rağmen daha sonraları Nurullah diye meşhur
oldu. Annesi, döneminin tanınmış fakihi Ayetullah Kaşifu‟l Gitan‟nın torunudur, dedesi
ise meşhur Hidayetu‟l Musterşidin kitabının yazarı Ayetullah Muhammed Taki
İsfehani‟dir.
Mehdi‟nin çocukluğu ilim, irfan ve takva dolu bir hanede geçti. Havzanın başlangıç
ilimleri olan mukaddime derslerini Molla Neknei‟nin yanında öğrenerek, babasının ilim
ve irfan derslerine katılmaya başladı.
Mehdi, 1878 yılında ilim ve irfan tahsili için Irak‟a gitti.159 Bir müddet Necef
Havzası‟nda ikamet ettikten sonra Samerra Havzası‟na giderek büyük fakih ve taklit
mercii Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi‟nin talebelerinden oldu. O, Samerra
Havzası‟nda Ayetullah Mirza Habibullah Reşti‟nin de huzurlarından istifadeler
etmiştir.
Mehdi, 1882 yılında Kazimiye‟ye ve oradan da fakih abisi Ayetullah Necefi
İsfehani‟yle birlikte Mekke‟ye gitti.160 İlme olan ilgisi onu 1887 yılında havza
üstatlarının safına taşıdı. Sahip olduğu ilim ve fekahatiyle döneminin büyük fakihleri
Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi, Ayetullah Habibullah Reşti, Ayetullah
Muhammed Taha Necef, Ayetullah Seyyid Sadruddin Kazimi, Ayetullah Muhammed
Kazım Yezdi gibi üstatlardan içtihat ve rivayet izni aldı.
VATANA DÖNÜġÜ
Ayetullah Nurullah İsfehani, Necef ve Samerra havzalarında uzun bir tahsil dönemini
geride bırakarak vatanına döndü. Genç müçtehit ve fakih tedris kürsüsüne geçerek
etrafına talebeler toplayıp ilimle meşgul oldu.
Ayetullah Nurullah İsfehani, diğer fakihler gibi o günlerde devlet tarafından
desteklenen Bahailerle mücadele içindeydi. Mümin ve mütedeyyin halk, fakihlerinin
davetine icabet ederek Bahailere saldırıp, onlardan 7 kişiyi öldürdü ve merkezlerini
dağıttılar. Bu olaydan sonra Ayetullah Nurullah İsfehani, büyük kardeşi Ayetullah
Necefi İsfehani‟yle birlikte Tahran‟da birkaç gün gözaltına alındı.161
159-Tarihi İlmi ve İçtimay-i İsfehan, c.1, s.407-411 160-Tarihi İlmi ve İçtimay-i İsfehan, c.2, s.17 161-Agahiy-i Şahan ez Kar-i Cihan, s.88
Ayetullah Nurullah İsfehani, büyük kardeşiyle Tahran‟da halkın yoğun sevgiyle
karşılandı. Halkın ilgisinden rahatsız olan Nasiruddin Şah altı ay sonra her iki fakihi
de İsfehan‟a geri gönderdi.162
SĠYASĠ VE ĠKTĠSADĠ FAALĠYETLERĠ
1890‟daki tütün ve tömbeki yasağında Ayetullah Nurullah İsfehani, abisi Ayetullah
Necefi İsfehani‟nin önderliğinde büyük sorumluluklar almış ve başarıyla ifa etmiştir.
İngiliz ve yabancı sömürü güçlerinin ülke ekonomisine ağır darbeler vurmuş ve halkın
ekonomi gücünü her geçen gün zayıflatıyorlardı. Ayetullah Nurullah İsfehani, bu
sömürgeci güçler karşısında “Şirketi İslami” adında halkın ihtiyaçlarını karşılayacak
bir şirket kurdu. Bu şirkete yabancılar dışında herkes ortak olabiliyordu. Şirketin iç
tüzüğünün 21. maddesinde yabancı ürünlerin alım ve satımının yasak olduğu
zikredilmiştir.
Bu şirket, Ayetullah Necefi İsfehani, Irak taklit mercileri ve diğer büyük şahsiyetlerin
destekleri sayesinde çok kısa bir zamanda büyüyerek önemli yol kat etti. O gün
İngiltere‟de ekonomi gazetesi şöyle yazdı: İranlılar yavaş yavaş gaflet uykusundan
uyanmaya başladı. Ekonominin ne kadar önemli olduğunun farkına varmaya
başladılar. Bu şirketin en önemli avantajı taklit mercileri tarafından
desteklenmesidir. Eğer bu şirket böyle devam ederse İngiliz ticaretine büyük
bir darbe indirecek ve İngiliz ticareti, Fars körfezi ve İsfehan‟dan tamamen
silinecektir.163
Mısır el-Hilal gazetesi Şirketi İslami‟nin haberini şöyle verdi: İran‟ın İsfehan şehrinde
kurulan İslami Şirket‟in hedefi İran pazarını yabancı ürünlere bağımlılıktan
kurtarmaktır. Şirketin kurucusu İslam‟ın sütunu Mevla Hacı Şeyh Nurullah
İsfehanı, müdürü ise Hacı Muhammed Hüseyin Kazruni‟dir. İngiliz sömürüsüne
büyük darbe vuran şirket, yer yer karalama ve saldırılarla karşı karşıya
kalmıştır.
Dönemin İngiliz elçisi yazdığı raporunda şöyle diyor: “ İsfehan âlimleri dış ürünlere
ambargo koymuştur. Bu âlimlerin ambargosu, onların mezhebi taassubundan
değil bilakis şirketin bazı ortaklarının menfaatından kaynaklanmaktadır. Kendi
ürünlerinin satılması için yabancı ürün satışlarını yasaklamıştır. Camilerde ve
konuşmalarında alenen halka yabancı ürünleri almamaları söyleniyor.”164
SEFA HANE
Ayetullah Nurullah İsfehani 1902 yılında fakih abisi Ayetullah Necefi İsfehani‟nin
desteğiyle Hristiyanların İsfehan‟daki faaliyetlerini durdurmak ve insanların aklıllarına
takılan şüphelere cevap vermek maksadıyla Culfa Mahallesi‟nde “Sefa Hane”
adında bir merkez kurdu. Bu merkez aylık “el-İslam” dergisini çıkararak Hristiyanlar
ile Müslümanlar arasında gerçekleşen ilmi münazara ve tartışmaları yayımladı.
162-Tarihi İlmi ve İçtimay-i İsfehan, c.2, s.11-17 163-Endişe-i Siyasi ve Tarihi Nehzeti Biydargerane-i Ayetullah Nurullah İsfehani, s.122 164-Endişe-i Siyasi ve Tarihi Nehzeti Biydargerane-i Ayetullah Nurullah İsfahani, s.121
el-İslam dergisinin ilk sayısında şöyle nakledilir: Uzun zamandan beri İseviler “ehli
islam bizim cevabımızı veremiyor”diyorlardı. Bundan dolayı 1902‟de İsfehan‟ın
Culfa Mahallesi‟nde Sayın Ayetullah Nurullah İsfehan‟inin emriyle Sefa Hane
adlı islami tebligat merkezi kurulmuştur.
ĠLAHĠ AHĠT
Ayetullah Nurullah İsfehani, sömürü güçlerle mücadelesine bir yenisini ekledi.
Yörenin seçkin âlimlerini toplayarak 1906‟da aralarında bir ahit ve sözleşme yazıp
imzaladılar. Ahitnamenin şartları şunlardan ibaretti:
1. Yazışmalar ve senetlerde İran kâğıdı kullanılacaktır.
2. Yabancı parçayla kefenlenen ölülere namaz kılınmayacaktır.
3. Kendileri ve etrafındakiler yerli parçalardan istifade edecek, bu kurala
uymayanlardan irtibat kesilecektir.
4. İsrafın olduğu misafirliklere gidilmeyecek, kendileri de misafirliklerinde israf
etmeyecek ve bir çeşit yemekle yetinilecektir.
5. Alkol ve uyuşturucu kulananlar tahkir edilerek saygı gösterilmeyecek ve
onlarla ilişkiler kesilecektir.165
30 yıllık Zilu‟l Sultan Hükümetinin devrilmesiyle yönetim Encümeni Milli‟ye devr oldu
ve Ayetullah Nurullah İsfehani bölgenin tek söz sahibi oldu. Encümeni Milli,
Cumartesi, Salı ve Perşembe günleri genel toplantılar yaparak halkın sorunlarını
dinliyordu.166
Ayetullah Nurullah İsfehani, taraftarlarını ve emrindeki halkın ordusunu İslam dinine
yardım için amade ve hazır tutmaktaydı. Bu fırsattan yararlanarak medrese,
hastahane, cadde ve sokakların emniyeti ve kısacası şehrin genel durumunu kontrol
altına almıştı.
Kudret ve güç sevdalısı Muhammed Ali Şah, meclise muhalifet etti. Ayetullah
Nurullah İsfehani, Şah‟a gövde gösterisi için emrindeki 50 bin kişilik halkın ordusuyla
Taht-ı Fulat‟ta bir araya geldi. Bu büyük toplantıyı gören diğer kurumlarda bir araya
gelerek Şah‟ın azlini istediler. Başkentteki Meşrute taraftarlarının böyle bir gücü
olmadığı için, Şah meclisi topa tutarak kontrolü tekrar eline geçirdi. Bu olaylarla iç
savaş başlamıştı. Halk Ayetullah Nurullah İsfehani‟nin önderliğinde İsfehan‟ı geri aldı.
İsfehan‟ın düşmesiyle halk ve aşiretler Tahran‟a yürüyerek Şah‟ı devirdiler.167
Ayetullah Şeyh Fazlullah Nuri‟nin şahadetinden sonra Ayetullah Nurullah İsfehani ve
abisi Ayetullah Necefi İsfehani‟nin sürgün hükmü verildi. Bu sürgün emri halkın
tepkisiyle geri alındıysa de can güvenliği ve suikast tehditlerinin çoğalmasına neden
olmuştu. Ayetullah Nurullah İsfehani 1911‟de Irak‟a hicret etti. Irak ikameti çok
165-Tarih ve Ferhengi Muasır, c.1, s.120-121 166-Endişe-i Siyasi ve Tarihi Nehzeti Biydargerane-i Ayetullah Nurullah İsfahani, s.153 167-Tarihi Siyasiy-i Muasırı İran, c.1, s.125-126
sürmedi 1914‟de abisi Ayetullah Necefi İsfehani‟nin vefatıyla tekrar İsfehan‟a deri
döndü.
Ayetullah Nurullah İsfehani, İsfehan‟a döndüğünde birinci dünya savaşı başlamıştı.
Halkı tekrar bir araya toplayarak din ve İslamı korumaları için onları hazırladı. İlk iş
olarak Telgrafhaneden İngiliz askerlerini ihraç ederek yerlerine İranlıları göreve
getirdi.
Osmanlıları, İranlıların din kardeşi gören Ayetullah Nurullah İsfehani, ilk fırsatta
gönüllü askerlerden oluşan bir gurubu Osmanlıların yanında Ruslarla savaşmak için
gönderdi.168
Ayetullah İsfehani, Rıza Han ve memurlarına itirazından dolayı onların hedefi haline
gelmişti. Tahran‟da Rıza Han ile görüşmesinden sonra Rıza Han “Çok tehlikeli bir
Ahund” diyerek onu ortadan kaldırma planları yapmaya başladı. Ayetullah İsfehani
bu itirazında ulemanın Kum kentine gelip hep birlikte olmalarının etkili olacağına
inanıyordu. İran genelindeki tüm fakihlere mektup yazarak onları Kum kentine davet
etti.
Ayetullah Irakeyn, onun bu görüşüyle alakalı istihare etti. İstiharesinde şu ayet
çıkmıştı: “Allah yolunda yurdundan göçen, yeryüzünde barınacak birçok yerler
bulur, ferahlığa erer ve kim, Allah ve Peygamberi uğrunda evinden çıkıp hicret
eder de sonra ona ölüm gelip çatarsa onun ecri Allah'a aittir ve Allah suçları
örter rahîmdir.”169
Ayetullah Nurullah İsfehani, bu ayeti duyduğunda asasına yaslanarak biraz
durakladıktan sonra başını kaldırıp şöyle buyurdu: “Bu yolda öldürüleceğimi
biliyordum, fakat şer‟i ve dini vazifem gereği bunların karşısına geçmeliyim.”170
AYETULLAH ĠSFEHANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Nurullah İsfahani‟nin davetiyle Kum kentine hicret başladı. Rıza han korku
ve telaşla müşavirlerine dedi: “Ulema aleyhime seferber olmuş Kum‟a gidiyorlar
ben bu orduyla nasıl mücadele edeyim?” Müşavirlerinden biri şöyle dedi:
“Efendim, siz büyük aşiretleri yok ettiniz, bu küçük mollalar nedir ki?” Rıza Han
şöyle cevap verdi: “Bu küçümsenecek bir şey değil, o İsfehanlı Ahund çok
tehlikelidir.”
Necef fakihlerinin desteğiyle itirazlar daha da artmaya ve güçlenmeye başladı. Pazar
halkı ve esnaflar greve gittiler. Rıza Han tüm hile ve oyunlarında başarısızlığa
uğramıştı. Tekçaresi İsfehan fakihini zehirletmekti. Mücadelenin rehberi Ayetullah
Nurullah İsfehani grip oldu. Kendini doktor tanıtan Rıza Han‟ın casusu Ayetullah
Nurullah İsfehani‟yi muayene ettikten sonra ona zehirli iğne yaptı. Büyük fakih, bu
zehirin etkisiyle 1927‟de ilahi davete icabet etti ve ebedi yurduna göçtü.
168-Agahiy-i Şahan ez Karı Cihan, s.139 169-Nisa, 100 170-Endişe-i Siyasi ve Tarihi Nehzeti Biydargerane-i Ayetullah Nurullah İsfehani, s.375-386
150
ABDULHÜSEYĠN LARĠ
ABDULHÜSEYĠN B. ABDULLAH LARĠ
(Ö. 1928)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
İmam Muhammed Bakır‟ın (a.s) kutlu doğum gününe tekabül eden, 1848 yılının
Perşembe akşamı Seyyid Abdullah‟ın hanesi ilahi nurla doldu. Bu ilahi armağan
gelecekte Al-i Muhammed‟in (s.a.a) ilmini neşredenler safında yer alacaktı.
Seyyid Abdullah oğlunun ismini Abdul Hüseyin koydu. Abdul Hüseyin çocukluğunu
ilim ve irfan şehri Necef‟te geçirdi ve babasının da tavsiyeleriyle orada dini ilimler
tahsiline başladı.
Abdul Hüseyin mukaddime ve başlangıç ilimlerini başarıyla bitirdikten sonra havzanın
hariç derslerine iştirak etti. İlme olan alaka ve arzusu onu dönemin büyük fakihi
Ayetullah Mirzai Şirazi‟yle tanıştırdı. Üstün zekâ ve dehasıyla kısa bir zamanda
üstadın teveccühlerini üzerine çekerek üstadın mahremi ve seçkin öğrencilerinden
oldu.
Abdul Hüseyin gece gündüz ilim ve hikmet tahsili ederek üstadının da yardımıyla 22
yaşında içtihat derecesine ulaştı.
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN LARĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Abdulhüseyin, uzun zaman büyük fakih ve üstatların huzurlarından
istifadeler etti. İlimlerinden feyizlendiği üstatlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1-Ayetullah Mirzai Şirazi
2-Ayetullah Şeyh Muhammed Hüseyin Kazimi
3-Ayetullah Muhammed Fazil İrevani
4-Ayetullah Şeyh Lütfullah Mazenderani
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN LARĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟nin öğrencilerinden bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Abdülbaki Musevi Şirazi
2. Ayetullah Seyyid Abdul Muhammed Musevi Lari
3. Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Müçtehid Lari
4. Ayetullah Seyyid Ahmet Müçtehidi Fal Esiri
5. Ayetullah Seyyid Abdul Muhsin Mehri
6. Ayetullah Seyyid Esedullah İsfehani
7. Ayetullah Seyyid Abdul Hasan Lari
8. Ayetullah Seyyid Muhammed Sircani
9. Ayetullah Seyyid Muhammed Ali Şeriatmedari Cehrumi
10. Ayetullah Şeyh Muhammed Hüseyin Lari
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN LARĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Gacar Hanedanı‟nın desteklerini arkasına alan İngilizler halkın yaşamını adeta felç
etmişti. Halk, İngilizlerin çizmeleri altında zulümden feryat figan etmekteydi. Bu
gidişata dur demek için Laristan halkından bir grup temsilci Irak‟a giderek büyük fakih
Ayetullah Mirzai Şirazi‟den, İngiliz zulmüyle mücadelelerinde kendilerine önderlik
edecek bir fakih istediler. Ayetullah Mirzai Şirazi Laristan heyeti sözcüsü Hacı Seyyid
Ali Lari‟ye; ''Şu mesele için alelacele herhangi birini tavsiye edemem, izin verin
bu konu hakkında düşüneyim sonra uygun birini sizlere tavsiye edeyim” dedi.
Heyet, Ayetullah Mirzai Şirazi‟nin yanından ayrılıp, İmam Ali‟yi (a.s) ziyaret için
Necef‟e gitti. Necef‟de Seyyid Murteza Keşmiri‟yle görüştüler. Ziyaret sebebi ve
Laristan‟daki durumdan söz edildiğinde Seyyid Murteza Keşmiri, heyete Ayetullah
Abdulhüseyin Lari‟yi tavsiye etti.
O dönemlerde Ayetullah Abdulhüseyin Lari havzanın seçkin üstatlarından olup ilim ve
irfan celseleri kalabalık olan âlimlerdendi. Heyet, Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟ye ne
kadar ısrar ettiyse üstat bu sorumluluğu kabul etmedi.
Heyet, Samerra‟ya Ayetullah Mirzai Şirazi‟ini huzuruna vararak Ayetullah
Abdulhüseyin Lari‟yi bölgelerine göndermesini istedi. Ayetullah Mirzai Şirazi,
Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟ye bir mektup yazarak İran‟ın Kuzeyi Laristan‟ın
durumundan söz ettikten sonra velayet makamından istifade ederek oraya gitmesine
hüküm verdi.171
Ayetullah Abdulhüseyin Lari gibi bir fakih bu hüküm karşısından itaat etmekten başka
hiçbir şey yapamazdı. Laristan heyetinin davetini kabul ederek yolculuk için hazırlık
yapmaya başladı.
ĠRAN‟A HĠCRETĠ
Ayetullah Abdulhüseyin Lari 1891 yılında İran‟a hicret ettiğinde, Ayetullah Mirzai
Şirazi, Laristan heyeti sözcüsü Hacı Seyyid Ali Lari‟ye hitaben şöyle buyurdu:
171-Şecere-i Tayyibe, s.7-8
“Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟yi götürmekle, Necef‟i oraya taşıdınız, fazilet ve
ilim beşiğini, fazilet ve ilim çocuğundan boşalttınız.”172
Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟nin orada ilk işi ilim havzası kurmak oldu. İlim havzası
kurarak uzak ve yakın diyarlardan talebeleri etrafına toplayıp öğrenci yetiştirmeye
başladı.
O da, diğer Şia âlimleri gibi Velayeti Fakih sistemini benimsemiş, dinin siyasetten ayrı
olduğu düşüncesinin düşmanın bir oyunu olduğunu ve şartlara haiz olan fakihin İmam
Mehdi‟nin (a.f) vekili konumunda olduğunu savunuyordu.173
Ayetullah Abdulhüseyin Lari, mevcut Gacar Hükümeti‟nin meşru olmadığını ve ilahi
hükümetin kurularak ilahi ahkâmın icrasının gerekliliğini savunmuştur. O, bu
düşüncesini gerçekleştirmek için meşhur „‟Tüfekçiyan-ı Seyyid Lari‟‟ silahlı örgütü
kurmuştur.
KÜLTÜR SAVAġI
İngiliz sömürü güçleri, bölgede kalıcı olabilmek ve uzun süre hüküm sürmek amacıyla
Hristiyan misyonerleri İran‟a getirdiler. Misyonerler, tüm tebligat araçlarından
faydalanarak dört bir koldan çalışmalara başlamıştı. Ayetullah Abdulhüseyin Lari,
derhal Hristiyan misyonerlerin ihraç hükmünü verdi. Bu hüküm ve fetva İngilizlere çok
ağır gelmişti. Sömürü güçler, Gacar hükümetine emir vererek baskıları artırıp
onlardan Seyyid‟in bu hükmünün önüne geçmesini istediler. İngiliz uşağı Gacar
hükümeti, Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟nin faaliyet ve çalışmalarını durdurmak için
Aynu‟l Melik-i Laristan‟a gönderdi. Aynu‟l Melik Laristan‟da Seyyid‟in nüfuz ve gücünü
yakından görüp, bir şey yapamayacağını anlayarak başkente geri döndü.
LARĠSTAN ĠSLAM HÜKÜMETĠ
Ayetullah Abdulhüseyin Lari‟nin evi adeta ezilmiş mazlum halkın sığınağı olmuştu. O,
Hristiyan misyonerleri ülkesinden ihraç ederek halkın gönlünde taht kurmuştu. Halk
onu sadece, mihrap ve ders kürsüsünde görmek istemiyordu, bilakis hükümetin
başında da olmasını arzuluyordu.
Ayetullah Abdul Hüseyin Lari, kesin bir kararlılıkla Gacar saltanatının sonu olacak
tarihi hükmünü verdi: “Emevi Gacar saltanatı yıkılıp yerine hak İslam hükümetinin
kurulması farzdır.”
Bu fetvayla mücahit Laristan halkı Gacar askerlerini mağlup ederek yönetimi
kontrollerine geçirerek Alevi adalet hükümetini kurdular. Ayetullah Mirzai Şirazi,
Ayetullah Abdul Hüseyin Lari‟nin bu faaliyet ve çalışmalarını teyit ederek şöyle bir
mektup yazdı: Ayetullah Abdul Hüseyin Lari, samimi duruşu ve velayeti fakih
ilkesine inanarak islam hükümeti kurdu ve ilahi ahkâmı ve şeriatı icra etti.
Laristan‟daki silah fabrikasını kurması ve mücahitlere silah eğitimi vermesi
İslam hükümetinin ilk çalışmalarındandır. Despot Gacar hükümetine vergi
172-Velayeti Fakih, s.30 173-Talikatu’l Mekasib, Ayetullah Abdulhüseyin Lari, c.2, s.378-406
verilmesini haram kılıp, İslam hükümetine ait posta pulu batırarak yabancı kâğıt
kullanımına karşı mücadele etti. Posta pullarının Gacar saltanatının posta
puluyla karışmaması için pulların üzerine Ümmeti İslami‟nin armasını koydu.
Etraf şehirlere, kasabalara ve köylere cuma imamları atamak onun diğer
faaliyetlerindendi. İlmi çalışmaları, sadık hükümet çalışanları her geçen gün
İslam hükümetinin büyümesine neden olmaktadır. Nitekim Bender Abbas,
Bender Lenge, Buşehr, Kirman ve Fars bölgeleri İslam hükümetin sınırlarına
katıldı.
Laristan halkının devrimi ve devrimin bereketi diğer bölgelerde de konuşulmaya
başlamıştı. Ayetullah Abdulhüseyin Lari, İngiliz ve Rus sömürülerinin karşısına
geçerek Rusya ve İngiltere‟den ithal edilen çay, şeker, yiyecek ve içeceklerin İran ve
diğer Müslüman ülkelerinde haram edilmesi yönünde büyük fedakârlıklar gösterdi. O,
İslam ülkelerinin dışarıdan mal ithalını düşmanın güçlenmesi ve Müslüman kanının
akıtılması olarak görmüştür.
MEġRUTĠYET ĠNKILABI
Yarım asırlık Nasruddin Şah Hükümeti, İran‟a bedbahlık ve sefaletten başka bir şey
kazandırmadı. Nargile ve Tömbeki zaferi, Laristan‟da İslam Hükümetinin kurulması
ve Seyyid Cemaleddin Esad Abadi gibi aydınların çalışmaları halkı devrime
hazırlamış oldu.
Bu sırada Ayetullah Abdulhüseyin Lari, Encümen-i Milli Fars‟ın daveti üzerine Şiraz‟a
giderek Meşrutenin safında yer aldı. Şah hükümeti, Ahmet b. Musa hazretlerinin
türbesine sığınan halka saldırarak iki kişiyi yaraladı ve bir kişiyi de şehit etti. Bu
saldırıdan sonra Ayetullah Abdulhüseyin Lari, beş bin kişilik meşhur Lari
Komandoları, Şiraz Tüccarları ve Kaşkai Ordusunu da yanına alarak Şiraz‟da
Meşrute cephesini şekillendirdi.
Ayetullah Abdulhüseyin Lari, halkı bilgilendirmek için ‟‟Kanunu Meşrute-i Şer‟iyye‟‟
kitabını yazarak Meşrute nizamındaki İslam ve siyasi düşüncelerini açıkladı. Ona
göre İslam hükümeti şurayla işlerine başlamalı, mecliste güvenoyunu İslam
kanunlarından almalıdır. Şuranın her bir üyesi, günah ve kötülüklerden uzak, velayeti
fakihe itaatkâr olmalıdır. Onun nezdinde tüm yolsuzluk ve adaletsizliklerin başında
görevi kötüye kullanmak geliyordu. Müdüriyet ve rehberlik velayeti fakihte
toplanmalıdır.174 Ayetullah Abdulhüseyin Lari, bu değerli kanun kitabını Meşrutenin
Belçika, İngiltere ve Fransa kanunlarından iktibas edilerek yazılan kanun kitabının
karşısında yazmıştır.
Bu kitap, siyasi fıkıh dalında yazılmış alanının eşsiz ve nadide kitaplardandır. Onun
akidesine göre İslami kanunların icrası asla tatil olmaz, Veliyyi Fakih masum
imamdan vekâleten halkın genel hilafetini idare etmelidir.175
174-Velayeti Fakih, s.119-121 175-Talikatu’l Meksaib, c.2, s.378-406
Meşrute devriminden kısa bir zaman sonra mecliste bazı vekiller Ayetullah
Abdulhüseyin Lari‟ye hakaretamiz sözler sarf etmeye başladı. Meşrute ve İstibdat
taraftarları arasından ihtilaf baş gösterdi. Ayetullah Abdulhüseyin Lari, bu ihtilafı
nazara alarak „‟Millet ve Devlet Birliği Kanunu‟‟ adlı kitabını yazarak meşruteyi
onaylayıp destekledi. O, bu ihtilafın böyle devam etmesi durumunda çok kötü şeylerin
olacağını tahmin etmişti. Muhammed Ali Şah‟ın Meclisi top atışlarıyla vurması sonucu
küçük İstibdat hareketi başlamış oldu.
1915 yılında İngilizler bu şehri işgal ettiler. Ayetullah Abdulhüseyin Lari, işgal
güçleriyle mücadele için hemen bölgeye gitti. Cephe komutanı Reis Ali Dilaveri bazı
hainlerin desteğiyle arkadan vurularak şehit edildi. Ayetullah Abdulhüseyin Lari bu
mağlubiyetle Reis Ali Murad‟ın yardımıyla bölgeden çıkartılarak Firuz Abad‟a
götürüldü. İngilizler bu galibiyetlerinden sonra Seyyid‟in evini tahrip edip, ailesini
Şiraz‟a gönderdiler.
İngilizler, 1917 yılında İngiliz komutanları idaresinde Hint asıllı askerlerden oluşan
polis teşkilatını oluşturup kontrolü tamamen ele aldı. İngilizler zulüm ve baskılarını
çoğaltarak alenen Müslümanların namuslarına ihanet edecek kadar cüretkâr ve
saldırgan olmuştular.
Ayetullah Abdulhüseyin Lari, İngilizler aleyhine cihat hükmü vererek tüm halkı cihada
davet etti. Halk 15 günlük kısa bir zamanda altı bin kişilik bir ordu kurarak İngilizlerle
savaşa hazırlandılar. Halkın gönüllü ordusu işgal altındaki bazı bölgeleri İngiliz
işgalinden kurtarmayı başardı.
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN LARĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Abdulhüseyin Lari, bunca faaliyet ve sorumluluğunun yanı sıra kendisinden
sonra gelecek nesillere yol gösteren çok değerli kitaplar kaleme almıştır. O değerli
eserlerden bazıları:
1. Maarifu‟l Selamibe Meratibu‟l Hulefai‟r Rahmani
2. Hubbu Dünya
3. İksiru‟l Saadet fi Esrari‟ş-Şahadet
4. İstiharename
5. Ayatul Zalimin
6. Kanun der İttihadi Devlet ve Millet
7. Kanun Meşrute-i Meşruiyye
8. Telikatu‟l Mekasib
9. Şerhu‟l Kebir kitabına haşiye
10. Kavaninu‟l Usul kitabina haşiye
AYETULLAH ABDULHÜSEYĠN LARĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Abdulhüseyin Lari, bir ömür cihat ve sömürü güçlerine karşı mücadeleden
sonra 1928 yılında ilahi davete icabet ederek Laristan halkını derin yas ve mateme
boğdu. Pak naaşı Cehrum Kasabası‟nda toprağa verildi. Hâlihazırda mezarı
müminler tarafından ziyaret edilmektedir.
151
ABDULLAH MAMAKANĠ
ABDULLAH B. MUHAMMED HASAN MAMAKANĠ
(Ö. 1932)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Abdullah, 1873‟de ilim ve irfan diyarı Necef-i Eşref‟te ilim ve irfan dolu bir hanede
dünyaya geldi. Babası Ayetullah Şeyh Muhammed Hasan Mamakani, Necef
Havzası‟nın büyük fakihleri Ayetullah Şeyh Ensari, Molla Ali Halili Necefi ve Şeyh
Mehdi Kaşifu‟l Gıta gibi zatların huzurlarından istifade etmiş seçkin bir şahsiyetti.
Kendi döneminin büyük fakihlerinden olan büyük şahsiyet birbirinden değerli birçok
kitap kaleme almıştır.
Abdullah beş yaşında okuma yazma ve Kur‟an öğrenmeye başladı. Kur‟an‟a olan
ilgisi onun dini ilimlere yönlendirdi. Babası oğlundaki bu merak ve isteği fark edince
eğitimiyle bizzat yakından ilgilenmeye başladı. Babası havzada tedris edilen
mukaddime ve başlangıç ilimleri olan Arap edebiyatı ve mantık gibi ilimleri ona
öğretti. Abdullah, havza üstatlarının yanında düzey ilimlerini de kısa bir zamanda
başarıyla tamamladı.176 18 yaşında havzanın içtihat ve harici müderrislerinden olan
babasının ders celselerine katıldı. Gecesini gündüzüne katarak büyük zahmetlerle
sonunda içtihat derecesine ulaşarak babasından içtihat izni alma şerefine nail
oldu.177
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Mamakani, küçük yaşta Necef Havzası‟nda ilim tahsiline başladı. Uzun
yıllar büyük fakih ve muhaddislerin huzurlarından istifadeler etti. Üstatlarından
bazıları:
1. Ayetullah Muhammed Hasan Mamakani (Babası)
2. Ayetullah Şeyh Haşim Tebrizi
3. Ayetullah Şeyh Gulam Hüseyin Derbendi Türki
4. Ayetullah Şeyh Hasan Horasani
176-Reyhanetu’lEdeb, c.5, s.159 177-TabakatuA’lamu’ş Şia, c.3, s.1196
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Mamakani‟nin günlük rutin işlerindeki düzen ve dikkati onun bariz önemli
özelliklerindendi. İbadet, telif, halkla irtibat ve görüşmeleri, ailesine ayırdığı
programlarında son derece titiz ve dakikti. İlim tahsili ve araştırmalarında da oldukça
azimli ve ciddiydi. Hanımı şöyle naklediyor: “İlim tahsiline son derece alakadar ve
ilgiliydi, vaktinden olabildiğine faydalanırdı hatta yemek ve sofra başındayken
bile kitabını yanından ayırmazdı. Hac seferleri sırasında yanında götürdüğü
kaynak kitaplarından faydalanarak bir kitap telif etmiştir.”178
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN KERAMETLERĠ
Ayetullah Mamakani hakkında birçok kerametler nakledilmiştir. Kendisi Tenkihu‟l
Makal kitabında şöyle yazar: “Bu kitabı yazmaya başladığımda Allah‟ın lütuf ve
inayetine defalarca şahit oldum. Aradığım herhangi bir konu kitabı açtığımda
karşıma çıkıyordu. Aradığım konuyu kitabı sayfalayarak bulduğum pek nadir
olmuştur. Bir gece ‟‟Tehzib‟‟ kitabına ihtiyacım oldu. Bu kitaba ulaşmam belki
günler alacaktı. Diğer yandan yazdığım kitabın geçici de olsa aksamasını
istemiyordum. İmam Mehdi‟ye (a.f) tevessülde bulunarak yardım istedim. Bu
sırada aklıma kütüphanede eski kitapları karıştırmak geldi. Aradığım kitabın
onların arasında olmadığını iyi biliyordum. Elimi uzatıp bir kitap aldım; el
hattıyla yazılmış Tehzib kitabıydı, çok sevindim, aradığım konuyu not alıp tekrar
yerine koydum. Ertesi gün tekrar müracaat ettiğimde yerinde bulamadım. Bu
olaydan sonra bunun ilahi bir lütuf ve inayet olduğunu anladım ve Tenkihu‟l
Makal kitabını yazmamda çok etkili oldu.”179
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Mamakani, uzun yıllar telif, tedris ve mercilik görevinde bulundu. Tüm
meşguliyetlerinin yanı sıra her biri kendi dönemlerinin büyük fakih ve muhaddisleri
olan birçok talebe yetiştirdi.
Onlardan bazılar:
1. Şeyh Mirza Bakır Zencani Necefi
2. Seyyid Hüseyin Musevi Kereki
3. Seyyid Said el-Hekim
178-Maarifu’r Rical, c.2, s.20 179-Tenkihu’lMakal, c.2, s.207
4. Şeyh Sadık Tunikaboni Necefi
5. Şeyh Abdulhüseyin Hilli
6. Seyyid Abdulmuttalib Haydari
7. Seyyid Ali Taki Haydari
8. Şeyh Muhammed Hüseyin Hıyabani Tebrizi
9. Seyit Şahabuddin Maraşi Necefi
10. Şeyh Muhammed Hakkani
11. Seyyid Ali Ekber Hoi (Ayetullah Hoi‟nin Babası)
12. Şeyh Muhammed Rıza Ferecullah Necefi
13. Şeyh Murtaza Reşti Nizamuddin
14. Şeyh Musa Esedi Kazımi (Kendi Damadı)
15. Şeyh Bakır Bunabi (Abdülmecid Bunabi‟nin Babası)
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Mamakani‟nin ilim ve Ehlibeyt maarifine özel bir ilgisi vardı. Tahsil hayatı
boyunca Aşura günü hariç yılın tüm gününü tedris ve telifle geçirirdi. Bu zahmetlerin
sonucunda birbirinden değerli birçok paha biçilmez eser geriye bıraktı. Eserlerinden
bazıları:
1. Münteha Mekasidu‟lEn‟am fi NekdiŞerayiu‟l İslam
2. Hediyyetu‟l En‟am fi Emvali‟l İmam
3. Tuhfetu‟s Salat fi Ahkami‟lHubut
4. Nihayetu‟l Makal fi Tekmileti Gayeti‟l A‟mal
5. Minhacu‟l Muttakin fi Fıkhi Eimmeti‟l Hakki ve lYakin
6. Netayicu‟l Tenkih
7. Siracu‟ş-Şia
8. Minhacur Reşad
9. Tuhfetu‟l Hayra fi Ahkami‟l Haccivel Umre
10. İrşadu‟l Mutebessirin
BÜYÜKLERĠN NAZARINDA AYETULLAH MAMAKANĠ
Ayetullah Mamakani büyük şahsiyetler nezdinde özel bir yere sahipti. Fakihler ve
âlimler onu yâd ederken ondan övgüyle söz ederlerdi.
-Ağa Buzurgi Tahrani: “O ilim ve irfanı, zühdü ve takvayla birleştirmişti. Nitekim
makam ve tevazusunu da ahlakıyla birleştirmişti.”180
-Mu‟cemu‟r-Ricalu‟l Fikr kitabının yazarı onu şöyle tarif eder: “Şeyh Muhammed
Hasan oğlu Şeyh Abdullah, âlim, fakih, araştırmacı, rical ilminde üstat,
muhaddis, yazar ve fetva ehli büyük taklit mercilerindendi”.181
-Mazi Necef ve Haziruha kitabının yazarı onun ahlakı özelliklerini sıraladıktan sonra
şöyle diyor: “Bütün güzel ahlaki sıfatlar onda toplanmıştı.182 O, İslam âleminin
tanınmış âlimlerindendi, akıllıydı, güçlü bir kalem ve hafızaya sahibi, içtihat ve
istinbatta son derece mahir, yüce makam ve mevki sahibi, din ve mektebe
hizmette üstün mertebeye ulaşmıştı.”183
-Talebesi Ayetullah Muhammed Said Hekim şöyle diyor: “O, dini ilimlerde allame,
araştırmacıların sultanı ve rehberiydi. Allah‟ın ayeti ve güçlü kalem sahibi
önemli bir şahsiyetti.”184
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN VASĠYETĠ
Ayetullah Mamakani evlatları ve ailesine hitaben yazdığı vasiyetnamesinde çok
önemli ahlaki, itikadi ve ibadi noktalara değinmiştir. Bu vasiyetnamesi Mir‟atur Reşad
adıyla defalarca basılmıştır. Hatta Farsça, Azerice, Urdu ve Malezya dillerine de
tercüme edilmiştir. O ilahi vasiyetnamesinden kesintiler:
-Bendeniz fani ve zayıf kul Abdullah Mamakani (Allah beni affetsin) Hayatın
kısalığı, ecelin yakınlığı ve ölümün gelip çattığında fırsat tanımayacağını anladığım
gün korkmaya başladım. Kalbimin meyvesi evlatlarımı eğitmeden ölümün
gelmesinden endişe ettim. Bundan dolayı evlatlarım, yakınlarım ve dostlarımı her iki
cihan saadetine ulaştıracak vasiyet yazıyorum.
-Ey aziz oğlum! Sana farz olan ilk şey usul-i dini ikna edici delillerle öğrenmen,
inancını Rabbine, onu peygamber ve velilerine karşı sağlamlaştırmandır.
180-Tabataku’lA’lamu’ş-Şia Karni Çaharom, c.3, s.1197 181-Mu’cemu’rRicalu’lFikr, s.395 182-Mazi Necef ve Haziruha, c.3, .s.256 183-Ayine-i Rastgari, s.211 184-Tenkihu’lMakal, c.3, Y harfi
-Ey oğlum! Günahtan kaçınıp ve uzak durman gerekir. Çünkü günah her iki dünyada
ilahi azaba neden olur.
-Ey oğlum! Tembellik ve ona neden olacak şeylerden kaçın. Çünkü şöyle derler:
Şeytan ve Nefs-i emmare tembellik ve acizlik yoluyla, kötü amelleri güzel, güzel
amelleri de kötü göstererek insana musallat olur. Yemek, uyumak, dinlenmek,
gezmek ve konuşmak gibi zaruri ihtiyaçların fazlasından kaçın.
-Ey oğlum sana; Güzel ahlak ve iyi huyları tavsiye ediyorum.
İşine yaramayan, faydasız şeylerde diline hâkim ol. Şunu bil ki susmak hikmet
kapılarından bir kapıdır. Seni saadet ve hayra götüren şeyler dışında diline hâkim ol.
Esnaf ve işadamları mallarını hesapladığı gibi sende her gece nefsini hesaba çek.
Nefsini hesaba çekilmeden önce muhasebe et.
Sana tefekkür ve düşünmeyi tavsiye ediyorum. Çünkü tefekkür, insanı gafletten
uyandırma, kalbin sefası, şehvet ve arzuları köreltmekte çok etkilidir. Tefekkür,
ibadetlerin başı, itaatlerin ilki belki de onların ruhudur.
Belalara karşı sabrı, nimetlere karşı şükrü ve ilahi kadere rızayı tavsiye ediyorum. Bu
üçü insanı kurtaran önemli vesilelerdir.
-Ey oğlum! İlim öğrenmeni tavsiye ediyorum. Çünkü ilim öğrenmek insanı
haramlardan uzaklaştırıp farizalara yönlendirdiği gibi aynı zamanda önemli ilahi
vazifelerden biridir.185
AYETULLAH MAMAKANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Mamakani uzun yıllar mektebe hizmetinden sonra 1932‟de ilahi davete
icabet etti. Onun vefat haberiyle Necef halkı yasa büründü. Vasiyeti gereği naaşı
omuzlarda şehrin dışındaki nehir kıyısına götürüldü. Gusül ve kefenlendikten sonra
havzanın büyük âlim ve fakihleri pak naaşına namaz kıldı. Daha sonra Necef‟in el-
İmara Mahallesindeki aile mezarlığında babası Şeyh Muhammed Hasan‟ın yanına
defnedildi.
185-Mir’atu’rReşad 23-26-30-32-37-70-181
152
EBUL HASAN MĠġKĠNĠ
EBUL HASAN B. ABDULHÜSEYĠN MĠġKĠNĠ
(Ö. 1939)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1888‟de Mişkin şehrin Ahmet Abad186 köyünde dünyaya geldi. Babası
Abdulhüseyin evine mutluluk katan evladına Ebul Hasan adını koydu. Ebul Hasan
okuma yazma öğrendikten sonra 1902‟de Erdebil Havzası‟nda dini ilimler tahsiline
başladı.187 Havzada 6 yıl zarfında düzey ilimlerini başarıyla tamamladı. Cemaat
imamlığı ve ilmi faaliyetlere başladı. Daha sonra 1911‟de Necef Havzası‟na hicret
ederek havzanın büyük fakih ve muhaddisleri olan Ayetullah Molla Muhammed
Kazım Horasani ve Ayetullah Fethullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani‟nin huzurlarından
istifade etti. Üstadının vefatından sonra Ayetullah Ahund Molla Ali Kuçani ve
Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi‟nin ders celselerine iştirak etti.188 Daha
sonra Kerbela Havzası‟na giderek Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi‟nin
huzurundan istifade etti. Üstadının vefatından sonra tekrar Necef Havzası‟na dönerek
ilmi ve araştırma faaliyetlerine devam etti 189 ve bilahare Necef Havzası‟nın üç büyük
fakih ve taklit merciinden biri oldu.190
AYETULLAH EBUL HASAN MĠġKĠNĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Ebul Hasan Mişkini, uzun yıllar Erdebil, Kerbela ve Necef havzalarında
büyük üstatların huzurlarından istifade etti. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Molla Muhammed Kazım Horasani
2. Ayetullah Fethullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani
3. Ayetullah Ahund Molla Ali Kuçani
4. Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi
5. Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi
186-Tarihi Erdebil ve Danişmendan, c.1, s.128 (Seyyid Fahrettin Musevi) 187-Ayanu’ş-Şia, c.1, s.9 188-Eser Aferinan, c.5, s.240 189-Nukabau’l Beşer, c.1, s.38 190-Heftename-i Misak, sayı 14
AYETULLAH EBUL HASAN MĠġKĠNĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Ebul Hasan Mişkini‟de üstatlarının yolunu takip ederek tedris kürsüne geçti
ve ilim âşıklarını etrafına topladı. İlme olan tasallutu ve akıcı beyanı derslerini çok
kısa zamanda havzanın en popüler ve kalabalık derslerinden biri haline getirdi.
Özellikle usul dersleri havzanın en kalabalık derslerindendi.191 Onun huzurundan
istifade eden talebelerinden bazıları:
1. Seyyid Ebul Fazl Hüsrevşahi
2. Seyyid Ahmet Ruhani Kummi
3. Seyyid Ahmet Şehristani
4. Seyyid Cafer Meraşi Şuşteri
5. Seyyid Muhammed Sadık Behrul Ulum
6. Seyyid Şehabuddin Meraşi Necefi
7. Seyyid Hadi Hüseyni Tebrizi
8. Şeyh Abdulhüseyin Garevi Tebrizi
9. Şeyh Ebul Kasım Muhammedi Gulpaygani
10. Şeyh Muhammed Hüseyin Necefi
11. Molla Ali Aliyari Tebrizi
12. Mirza Rahim Samed
12. Şeyh Kazım Zeynelabidin
AYETULLAH EBUL HASAN MĠġKĠNĠ‟NĠN TELĠFLERĠ
Ayetullah Ebul Hasan Mişkini, eserlerini genelde fıkıh, usul ve rical dallarında kaleme
almıştır. Aga Buzurgi Tahrani‟ni onun kendi el hattıyla yazdığı eserini öğrencisi
Seyyid Murtaza Halhali‟nin elinde gördüğünü nakletmiştir.192 Büyük üstadın
eserlerinden bazıları:
1. el-Fevaidu‟r-Ricaliyye
2. Menasiku‟l Hacc
3. Urvetu‟l Vuska kitabına haşiye
4. Şeyh Ensari‟nin kaleme aldığı Mekasib kitabına haşiye
191-Mearifu’l Rical, c.1, s.45 192-Nukabau’l Beşer, c.1, s.38
5. Şerhi Manzume kitabına haşiye
6. Kifayetu‟l Usul kitabına haşiye
7. er-Risaletu fit-Turbet
8. er-Risaletu fir-Riza
AYETULLAH EBUL HASAN MĠġKĠNĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Ebul Hasan Mişkini, 38 yıllık kutsal topraklardaki ikametinden sonra
1939‟de hastalandı. Tedavi için Bağdat‟a gitti. Tüm tedavilere rağmen Kazımiye‟de
vefat etti. Pak naaşı Necef‟e götürülerek İmam Ali‟nin (a.s) türbesinde üstadı
Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi‟nin yanına defnedildi.193
193-Nukabau’l Beşer, c.1, s.38
153
ALĠ EKBER NEHAVENDĠ
ALĠ EKBER B. HÜSEYĠN NEHAVENDĠ HORASANĠ
(Ö. 1950)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1862‟de Horasan eyaletinin Nehavend Kasabasında dünyaya geldi. Babası Şeyh
Hüseyin Horasani oğluna Ali Ekber adını verdi. Ali Ekber çocukluğunu sevgi ve
muhabbet dolu bir hanede geçirerek okuma ve yazma çağına geldi. Dini ilimler tahsili
için ilk önce Nehavend Havzası‟nda ilim tahsiline başladı. Havzada başlangıç ve
mukaddime ilimlerini Şeyh Cafer Burucerdi ve Molla Muhammed Serbendi‟nin
huzurlarında öğrendi. Daha sonra Bururcerd Havzasına giderek düzey ilimlerini Şeyh
Aga Hüseyin Şeyhu‟l İslam, Aga İbrahim Mevla Hasan Tuyserkani ve Seyyid Ebu
Talip Burucerdi‟nin huzurlarında okudu. Ali Ekber buradan da Meşhed Havzası‟na
giderek Şeyh Abdürrahim Burucerdi, Aga Mirza Seyyid Ali Hairi Yezdi ve Şeyh
Muhammed Taki Bocnurdi‟nin huzurlarından istifade etti.
Tahran Havzası‟nda felsefe derslerini Ayetullah Mirza Muhammed Rıza Kumşei,
Ayetullah Mirza Ebul Hasan Cilvei ve Ayetullah Haydar Han Nehavendi gibi üstatların
yanında okudu.
NECEF‟E HĠCRETĠ
Ayetullah Nehavendi, Necef Havzası‟nın büyük üstatlarının huzurlarından
faydalanmak ve içtihat derecesine ulaşmak için Necef‟e hicret etti. İlmin beşiği Necef
Havzası‟nda Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi, Ayetullah Seyyid Muhammed
Kazım Yezdi, Ayetullah Ahundu Horasani ve Ayetullah Mirza Habibullahi Reşti gibi
namdar ve büyük fakih ve muhaddislerin huzurlarından istifade ederek içtihat
derecesine ulaştı.194
AYETULLAH ALĠ EKBER NEHAVENDĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ehlibeyt ilmi sevdalısı Ayetullah Ali Ekber Nehavendi uzun yıllar birçok ilim ve irfan
merkezlerine yolculuk ederek ilim ve irfan tahsili etti. Huzurlarından istifade ettiği
üstatlardan bazıları:
1. Şeyh Cafer Burucerdi
194-Reyhantu’lEdeb, c.6, s.269
2. Molla Muhammed Serbendi
3. Şeyh Aga Hüseyin Şeyhu‟l İslam
4. Aga İbrahim Mevla Hasan Tuyserkani
5. Seyyid Ebu Talip Burucerdi
6. Şeyh Abdürrahim Burucerdi
7. Aga Mirza Seyyid Ali Hairi Yezdi
8. Şeyh Muhammed Taki Bocnurdi
9. Ayetullah Mirza Muhammed Rıza Kumşei
10. Ayetullah Mirza Ebul Hasan Cilvei
11. Ayetullah Haydar Han Nehavendi
12. Ayetullah Muhammed Taha Necef
13. Ayetullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani
14. Ayetullah Muhammed Hasan Mamakani
15. Ayetullah Mirza Muhammed Hasan Şirazi
16. Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi
17. Ayetullah Ahundu Horasani
18. Ayetullah Mirza Habibullahi Reşti
19. Ayetullah Molla Lütfullah Mazenderani
20. Ayetullah Molla Hasan Ali Nohudeki
ĠRAN‟A DÖNÜġÜ
Ayetullah Nehavendi, 1899‟de hastalığından dolayı İran‟a döndü. Tebriz ve
Tahran‟da bir müddet ikamet ettikten sonra 1900 yılında Meşhed‟e gitti. Meşhed
Havzası‟nda tedrisle birlikte İmam Rıza (a.s) türbesi avlusunda yer alan Guherşad
Mescidinde cemaat imamlığı yaptı ve her akşam namazdan sonra minbere çıkıp
halka nasihat içerikli konuşmalar yaptı.
AYETULLAH ALĠ EKBER NEHAVENDĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Nehavendi, ömrünü ilim ve telife vermiş ve yaklaşık 30 kitap kaleme
almıştır ki eserlerinden bazıları şunladır:
1. el-Beyan el-Rafi
2. Cennetu‟l Aliye velCebetu‟l Galiye
3. Cennatan Mudhemmetan
4. Keştiyi Necat
5. Hazinetu‟l Cevahir fi Ziyneti‟l Menabir
6. Envaru‟l Mevahib
7. Vesiletu‟n Necat ve Enavinu‟l Cema‟at fi Şerhi Duai‟s-Simat
8. Risaletu‟l Hakikiyyevel Mecaz
9. Vesailu‟l Ebid İla Merahili‟t Tebhid
10. el-Mevaris
AYETULLAH ALĠ EKBER NEHAVENDĠ‟NĠN ġAHSĠYETĠ
Ayetullah Meraşi Necefi, onun hakkında şöyle buyuruyor: “O, hadis, diraye ve rical
ilimlerde çok maharetliydi. Usul ve fıkıh yönü güçlü bir müçtehid olmasının
yanı sıra yetenekli bir mütekellim ve müfessirdi. Babam Ayetullah Seyyid
Şemsuddin Mahmud Hüseyni Meraşi Necefi‟yle aynı dönemde talebelik
yapmıştır.195 O, sevgi ve saygısıyla halkın gönlünde taht kurmuştu. Müslüman,
gayri Müslüman herkes tüm sorun ve sıkıntılarda ona başvururdu.”
Nehavend Yahudilerinden biri şöyle naklediyor: ''İslam dininden habersiz bir
grubun dini merasimimize saldıracakları haberini aldık. Bu durum karşısında
Merhum Ayetullah Ali Ekber Nehavendi‟ye başvurmaktan başka bir çaremiz
yoktu. O, bu haberi alır almaz hemen gelerek programımıza katıldı. Oldukça
etkileyici bir konuşma yaparak Hz. Musa‟nın (a.s) makamı, azınlıkların hak ve
hukukları gibi konulardan söz etti. Kelimiler / Yahudiler bu etkileyici
konuşmada gözyaşlarına hâkim olamadılar''. Onlardan bazıları “Sanki Hz. Musa
(a.s) dirilmiş de bize dini hükümlerimizi öğretiyor” dediler.
Ayetullah Nehavendi âlimlere ve özellikle seyyidlere çok saygı ve ihtiram gösterirdi.
Ayetullah Burucerdi‟den Meşhed ziyaretinde kendi yerinde cemaat imamlığı
yapmasını istedi ve bu istek üzere Ayetullah Burucerdi onun yerine cemaat imamlığı
yaptı. Irak ziyaretlerinin birinde Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani İmam Ali (a.s)
Türbesinde ondan kendi yerine cemaat namazı kıldırmasını istedi. Ayetullah
Nehavendi şöyle buyuruyor: “Akşam namazından sonra akşamın sünnetini
195-el-Muselsalat fil İcazat, s.376
kıldığım sırada şöyle bir ses duydum: Sen benim oğlumu yücelttin, bende seni
yücelttim.”196
AYETULLAH ALĠ EKBER NEHAVENDĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Nehavendi, yaklaşık bir asırlık bereketli ömründen sonra 91 yaşında vefat
etti. Mübarek naaşı kalabalık halkın omuzlarında İmam Rıza (a.s) türbesine
defnedildi.197
196-Mecelle Havza, sayı 43-44 197-Eflakini Haknişin, s.109
154
ALLAME SERDAR KABULĠ
HAYDAR KULU B. NUR MUHAMMED SERDAR KABULĠ
(Ö. 1952)
DOĞUM VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Allame Haydar Kulu 1876 yılında Afganistan‟ın başkenti Kabul‟in Şia mahallelerinden
birinde dünyaya geldi. Haydar Kulu dört yaşlarındayken İngiliz sömürüsü ülkenin
üzerine siyah bulutlar gibi çöktü. İngilizler Afganistan‟a büyük bir darbe vurarak Emir
Abdurrahman Hanı iş başına getirdiler. Şah iş başına gelir gelmez efendileri İngiliz ve
batıdan aldığı emirlerle var gücüyle ülkedeki Şiirlere saldırdı. Şiilere yönelik akıl
almaz katliamlar, sürgünler ve baskılar haddi aşmıştı.
Alleme Haydar Kulu‟nun babası Nur Muhammed ordunun komutanlarından olmasına
rağmen İngilizlerin sömürüsünde olan Pakistan‟ın Lahor şehrine sürgün edildi.
Alleme Haydar Kulu babasıyla 7 yıl Lahor‟daki sürgün hayatında mektephaneye
başladı. Yedi yıl gibi kısa bir zamanda büyük başarı göstererek 12 yaşında Lahur‟un
meşhur matematikçilerinden oldu. Çocuk yaşında birçok ilim dalında söz sahibi
olmuş, üniversite üstatları onun huzurundan istifade etmiş ve ona saygı duymuşlardır.
Lahor yönetimi efendileri İngilizlerin emriyle yer yer kabul muhacirlerine baskılarını
artırarak başarısının önünü almaya çalıştılar.
Allame Haydar Kulu‟nun babası Serdar Nur Muhammed, bu baskı ve işkencelere
fazla dayanamayıp 1887 yılında hürriyet, ilim ve irfan diyarı Necef‟e hicret etmek
zorunda kaldı. Deniz yoluyla Hint okyanusundan Basra‟ya oradan da Necef‟e gitti.
Serdar Nur Muhammed bu hicretle Ehlibeyt‟e sığınmış oldu.
NECEF HAVZASINA GELĠġĠ
Allame Haydar Kulu, sıkıntılı günleri geride bırakarak velayet ve imam gölgesinde ilim
ve irfan tahsiline başladı. O, Necef havzasından vakit kaybetmeden, Ayetullah Ali
Asker Tebriz‟i gibi havzanın üstatlarının ilim ve hikmet derslerine iştirak etmeye
başladı. İlme olan aşinalığı ve üstün istidadıyla 6 yıllık kısa bir zamanda içtihat
derecesine ulaştı. Arkadaşları arasında üstün başarısından dolayı “hekim ve büyük
müçtehid” olarak meşhur olmuştu.
ALLAME HAYDAR KULU‟NUN ĠCAZET ÜSTATLARI
Alleme Serdar Kabuli, içtihat derecesine ulaştıktan sonra havzanın büyük fakih ve
muhaddislerinden içtihat izni alma şerefine nail oldu. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Hasan Sadr
2. Ayetullah Mirza Muhammed Ali Deşti
3. Ayetullah Seyyid Abbas Lari
4. Ayetullah Şeyh Abbas Kummi
5. Ayetullah Seyyid Yahya Horasani
6. Ayetullah Aga Buzurgi Tahrani
NECEF HAVZASI‟NDAN HĠCRETĠ
Alleme Serdar Kabuli, Necef Havzası‟nda ilim ve irfan silahıyla donandıktan sonra
1892 yılında din ve mektebi tebligat için ailesiyle birlikte huzur, refah ve rahatlığı terk
ederek İran‟ın Bahtaran şehrine göç etti. O dönemde Bahtaran İran‟ın en mahrum
bölgelerinden biriydi. Allame Serdar Kabuli‟nin şehre girişiyle şehir sevinç ve neşeyle
doldu. Halk, onu oldukça sıcak ve samimi bir şekilde karşılayarak ihtiramla etrafına
toplandılar. O, Bahtaran‟da tebligatın yanı sıra yörenin meşhur üstadı Şeyh
Abdurrahman Mekki‟dende kimya ilmini öğrendi.
O, Şia mektebinin parlayan yıldızlarından biridir. Ömrünü ilim ve araştırmaya
vakfetmiş, ilim ve hikmet için diyar diyar dolaşıp din ve mektebin tebligatını yapmıştır.
Fıkıh, usul, mantık ve hikmet ilimlerinde usta olduğu gibi, Arapça, İngilizce, Urduca ve
İbranice dillerinde de bir o kadar ustaydı. Her bir dili kendi lehçesiyle konuşur ve
Barnaba İncil‟ini İbraniceden Farsçaya tercüme etmiştir.
ALLAME SERDAR KABULĠ‟NĠN ESERLERĠ
Allame Serdar Kabuli, halkın içinde onlardan biri gibi yaşamıştır. Meşguliyetlerinin
yanısıra ilmi faaliyetlerden de gafil olmamıştır. Zamanının çoğunu araştırma, okuma
ve yazmayla geçiriyordu. Ömrünün sonuna kadar kalem ve kâğıdı yanından
ayırmadı, sürekli birşeyler yazıp çizerdi. Kaleme aldığı 23 cilt kitabı günümüze kadar
ulaşmıştır. Onlardan bazıları:
1. Kitabı Erbein (Ehlisünnet kaynaklarında İmam Ali‟nin fazileti)
2. Nezmi Babı Hadi Aşer
3. Şerh-i Duay-i Sabah
4. Durru‟n-Nesir
5. Gayetu‟l Tadil (Kıble Tespit Tekniği)
6. Barnaba İncil‟inin Tercümesi
ALLAME SERDAR KABULĠ‟NĠN MAHARETLERĠ
Allame Serdar Kabuli, dini ilmilerde görüş sahibi olduğu gibi kıble yönünün tayini,
hattatlık ve matematik gibi ilimlerde de görüş sahibiydi.
İslam âlimlerinden bazıları Mescidi Nebi‟nin kıblesini zalim ve sultanlar tarafından asıl
yönünden saptırıldığını savundular. Allame Serdar Kabuli, birtakım matematik ve
heyet ilimleriyle Mescidi Nebevi‟nin kıblesinin asıl yönünden sapmadığını kanıtladı.
Günümüzün heyet ve hikmet ilim üstadı Ayetullah Hasanzade Amuli, Allame Serdar
Kabuli‟nin heyet ve hikmet ilmindeki azametini şöyle vasfediyor:
“O, ilginç bir mollaydı. Azameti tanınmamış, meçhul bir kimseydi. Günümüz
havzasında onun yeri gerçekten de boştur.”
-Gül gitti, gülistan dağıldı.
-Gülün kokusunu nereden alayım…
Allame Serdar Kabuli, hiyeroglif ve kürsiv (el yazısı) hatlarında son derece ustaydı.
Hünerinden örnekleri “Şahab” kitabında görebiliriz.
ALLAME SERDAR KABULĠ‟NĠN AHLAKĠ YÖNÜ
Allame Serdar Kabuli, ne dünyaya dalmıştı ne de ilmin gurur ve kibiriyle makam ve
mevki peşindeydi. Hayatının başından sonuna kadar gösterişsiz ve mütevazı bir
talebe olarak kalmayı başardı. Yüzünde bereket ve kanaatkârlık izleri vardı. Güler
yüzlü, yürürken önüne bakar ve otururken tefekkür ederdi. Karşılaştığı herkese
tebessümle selam verir, ilmi bir mesele sorulduğunda biz bir zerreden öteye bir şey
değiliz derdi.
Dış görünüşü oldukça yalın ve sadeydi, sade giyinir ve alâyişten uzak yaşardı. Her
türlü teşrifattan uzak, samimi ve ihlâslı biriydi.
ALLAME SERDAR KABULĠ‟NĠN VEFATI
Allame Serdar Kabuli, yarım asırlık tebligat ve araştırmalarından sonra 1952‟de
secdede mabuduyla münacat halinde ruhunu âlemlerin rabbine teslim etti. Bahtaran
semaları onun yas ve mateminde siyahlar giydi. Pak naaşı vasiyeti üzere Necef‟e
götürülerek Vadiu‟s Selam mezarlığında toprağa verildi.
155
MUHAMMED HASAN MUZAFFER
MUHAMMED HASAN B. MUHAMMED MUZAFFER
(Ö. 1955)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Muhammed Hasan Muzaffer, 1884 yılında Necef‟te dünyaya geldi. Dedesi Muzaffer
b. Ataullah 10. yüzyıllarda Medine‟den Irak‟a hicret etmiş ve döneminin büyük
âlimlerindendi. Bu hanedan Basra, Hurremşehr, Ahvaz, Kerbela, Bağdat, Halep ve
diğer bölgelere dağılmıştır.198 Babası Şeyh Muzaffer‟de Necef‟in önde gelen saygın
ve meşhur âlimlerindendir.
Annesi Tureyhi Hanedanı‟ndan, Şeyh Abdulhüseyin Tureyhi‟nin kızıdır199.
Muhammed Hasan‟ın Şeyh Muhammed Rıza Muzaffer ve Şeyh Muhammed Hüseyin
Muzaffer adlarında iki kardeşi daha vardı. Her iki kardeşi de zamanlarının önemli ilim
adamlarındandı.
Muhammed Hasan Muzaffer, böylesi ilim ve irfan dolu bir hanede büyüdü. O da diğer
kardeşleri gibi dini ilimleri tahsilini seçerek havzanın başlangıç ilimlerini babası Şeyh
Muhammed Muzaffer ve Şeyh Muhammed Hüseyin b. Ahmet Hilli‟den öğrendi. Daha
sonra havzanın büyük fakihleri ve muhaddislerinin ders celselerine katılarak içtihat
derecesine ulaştı.
MUHAMMED HASAN MUZAFFER‟ĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Muhammed Hasan Muzaffer, Necef Havzası‟nda birbirinden değerli üstat
ve fakihlerin huzurlarından istifade etmiştir. O seçkin üstatlarından bazıları:
1. Ayetullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani
2. Ayetullah Şeyh Ali Cevahiri
3. Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi
4. Ayetullah Ahundu Horasani
5. Ayetullah Şeyh Muhammed Muzaffer (babası)
6. Ayetullah Şeyh Muhammed Hüseyin b. Ahmet Hilli
198-ez-Zeria, c.7, s.97 199-Mazil Necef ve Haziruha, c.2, s.445
MUHAMMED HASAN MUZAFFER‟ĠN ÖĞRENCĠLERĠ
Ayetullah Muhammed Hasan Muzaffer, içtihat derecesine ulaştıktan sonra havzada
dersler vermeye başladı. Üstadı Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi‟nin
vefatından sonra da içtihat ve harici derslerini resmi olarak başlattı.200
Onun huzurundan istifadeler edip ilmi kariyer edinen talebelerinden bazıları:
1. Ayetullah Muhammed Rıza Muzaffer (kardeşi)
2. Ayetullah Muhammed Hüseyin Muzaffer (diğer kardeşi)
3. Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır Bahru‟l Ulum
4. Ayetullah Şeyh Muhammed Tahir Al-i Razi
5. Ayetullah Muhammed Rıza Şebibi
6. Ayetullah Muhammed Taha Cevzi
7. Ayetullah Şeyh Kasım b. Hasan Al-i Muhyiddin
8. Ayetullah Abdulkazım el-Kabban201
MUHAMMED HASAN MUZAFFER‟ĠN ESERLERĠ
Ayetullah Muhammed Hasan Muzaffer, mektep ve ümmete birçok değerli eser miras
bırakmıştır. Onlardan bazıları:
1. Delailu‟s Sıdk li Nehci‟l Hak
2. Kavaidu‟l Ahkâm kitabına şerh
3. el-Efsah en Ahval‟i Ricali‟s Sihah
4. Ricalu‟s Sünne fil Mizan
5. Kifayetu‟l Usul kitabına haşiye
6. Kifayetu‟l Usul kitabına şerh
7. Fikhu‟l İstidlali
8. Urvetu‟l Vuska kitabına haşiye
9. Vecizetu‟l Mesail
10. Alemu‟n bil Ferd
200-Mevsuatu Tabakatu’l Fukaha, c.14, .s662. Ayanu’ş-Şia, c.9, s.287 201-Mevsuatu Tabakatu’l Fukaha, c.14, s.218
MUHAMMED HASAN MUZAFFER‟ĠN AHLAKI ÖZELLĠKLERĠ
Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani, defalarca ona kendi yerinde cemaat imamlığı
ve kadılık sorumluluğunu teklif etmiştir. O her defasında bu görevi reddetmiş,
araştırma ve talebeleriyle meşguliyeti seçmiştir. Kabilecilik taassubundan uzak, tüm
işlerde ölçünün Allah olduğunu savunmuştur. Kendisini Müslümanlara vakfetmiş,
fakirlerle beraber olmayı kendine ilke edinmişti. Gakani onun hakkında şöyle diyor:
“Biz onunla yeryüzünün hüccetsiz ve rabbani âlimlerden boş olmadığını
anladık.”
Ayetullah Şeyh Muhammed Tahir Al-i Razi şöyle yazıyor: “O, takva ve ahlakıyla
insanlara güzel bir örnekti. Ben onun günah işlemez bir masum oluğunu
sanıyordum. O namazında özellikle kunut duasında o kadar içten münacat
ederdi ki adeta insanı melekût âlemine götürürdü. Sanki cennet ve cehennem
gözünde canlanıyordu.”
Merciliği
Ayetullah Muhammed Hasan Muzaffer, ne kadar inzivaya çekilip yalnız kalmak
istediyse 1946 yılında Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani‟nin vefatından sonra
halk etrafına toplanarak hükümlerde ona taklit etmeye başladı. Necef ve Basra
esnafının büyük çoğunluğu ona teklit etmekteydi. Necef taklit mercilerinin ahlaki
özelliğinden olsa gerek cemaat namazlarına yoğun ilgi ve alaka vardı.
Cemiyetu Müntedi‟l NeĢr
Ayetullah Şeyh Muhammed Rıza Muzaffer başkanlığında Cemiyetu Müntedi'l adında
kültür merkezi kuruldu. Bu kültür merkezinin asıl hedefi İslami değerleri yaşatmak,
toplumun ihtiyacı olan okullara ve üniversitelere kitap hazırlamaktı. Bu kültür merkezi
kütüphane, okul ve üniversite kurarak İslami ilimler dersleri veriyordu. Yine el-Bezre
ve Tullab dergileri hazırlayıp ilim adamlarının hizmetine sunuyordu. Ayetullah Seyyid
Ebul Hasan İsfehani ve Ayetullah Muhammed Hasan Muzaffer tüm imknalarıyla bu
kültür merkezine destek olup yaşattılar.
MUHAMMED HASAN MUZAFFER‟ĠN VEFATI
Ayetullah Muhammed Hasan Muzaffer, ömrünün sonlarına doğru amansız bir
hastalığa yakalandı. Hastalık içten içe bedenini biraz daha güçsüzleşiyordu. Sonunda
hastalığa yenik düşerek 1955 yılında Bağdat Hastanesinde gözlerini kapatarak ebedi
saadete kavuştu.
Necef halkı taklit mercilerinin pak naaşını şehrin dışında karşıladılar. Havzanın bu acı
kaybı derslerin 10 gün tatil edilmesine neden oldu. Pak naaşı Kufe yolu üzerindeki
aile mezarlığına defnedildi.
156
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ
SEYYĠD MÜÇTEBA B. SEYYĠD CEVAD MĠRLEVHĠ TAHRANĠ
(Ö. 1955)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Şehit Nevvab Safevi olarak tanınan Seyyid Müçteba Mirlevhi Tahrani, 1924 yılında
Tahran‟da ilim ehli bir hanede dünyaya geldi. Babası, merhum Seyyid Cevad, âlim ve
bilge bir şahsiyetti. Rıza Han‟ın baskıları sonucu sarık ve cübbesini çıkararak
avukatlıkla meşgul oldu. Babası Seyyid Cevad 1934-1935 tarihlerinde savcıyla
arlarında geçen tartışmada savcıya attığı bir tokattan dolayı üç yıl hapse mahkûm
edildi ve hapiste de yaşamını yitirdi. Seyyid Müçteba babasının vefatından sonra
dayısının himayesinde büyüdü. Küçük yaşlarından itibaren dini ilimler tahsiline ilgi
duyuyordu ancak dayısının muhalefeti sonucu bu arzusundan mahrum bırakıldı.
Seyyid Müçteba bu arzusundan vazgeçmedi, Tahran‟da Alman ilkokuluna başladığı
yıllarda okulunun yanı sıra mahalle camiinde de dini ilimler öğrenmeye başladı.
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Şehit Nevvab Safevi‟nin dini ilimler tahsilinde ilk üstadı mahallelerindeki cami imamı
oldu. Daha sonra Necef Havzasına giderek fıkıh, usul, tefsir ve siyaset ilimlerini
havzanın önemli şahsiyetlerinin huzurunda tahsil etti. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Allame Emini
2. Ayetullah Hacı Ağa Hüseyin Kummi
3. Ayetullah Muhammed Tahrani
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Hamanei Şehit Nevvab Safevi hakkında şöyle buyuruyor: Açıkça
söyleyebilirim ki bende ilk İslam devrimi kıvılcımlarını Nevvab ateşledi. Hiç
şüphesiz kalbimdeki ilk ateşi Nevvab yaktı.”
Seyyid Müçteba 1942‟de okulundan mezun olduktan sonra 1943‟de petrol şirketine
istihdam oldu.
Seyyid Müçteba, her akşam işçileri etrafına toplayıp onlara dini ve şer‟i vazifelerini
anlatıyor ve sömürünün çirkin yüzünü beyan ederek şöyle diyordu: Şehrin her yerine
„„İranlılar ve köpeklerin girmesi yasaktır.” yazıları yazılmıştır ve bu bizim için
kabul edilemez. Sömürgeciler bizim topraklarda İranlıları köpeklerle aynı kefeye
koymuşlardır. Seyyid Müçteba orada henüz altı aylık bir işçiydi, İngiliz işçilerden biri
İranlı işçiyi darp ederek yaraladı. Aynı gece Seyyid Müçteba İranlı işçileri bir araya
topladı ve işçilerle yarın sabah iş başı yapmadan önce bir toplantı yapmak üzere
sözleştiler.
Seyyid Müçteba sabah olunca işçilere şöyle dedi: Biz Müslümanız, kısas ahkâmı da
dinimizin bir parçasıdır. İngiliz işçi buraya gelip herkesin önünde özür
dilemelidir, aksi halde ona kısas uygulayarak yaralamalıyız. Seyyid‟in konuşması
bitmeden işçiler İngiliz‟in bulunduğu salona hücum ederek salonu yerle bir ettiler.
Polisler, işçileri tutuklamaya kalkışınca Seyyid Necef‟e kaçtı.
ĠSLAM FEDAĠLERĠ
Şehit Nevvab Safevi, Ahmet Kesrevi'nin202 İslam dini, Peygamber (s.a.a), Ehlibeyt
İmamları (a.s), Şia ulemasına karşı hakaret, bidat ve hurafe dolu görüş ve yazılarıyla
Necef'te tanıştı. Onun sapkın kitaplarını yanına alıp dönemin büyük fakihlerinin
yanına giderek onlardan Ahmet Kesrevi hakkında irtidat ve ölüm izni aldı.
Şehit Nevvab Safevi, Necef Havzasında dönemin taklit mercii Ayetullah Seyyid
Ebulhasan İsfehani'nin emriyle Ahmet Kesrevi gibi sapkınların hurafe içerikli
tebligatına karşı mücadele etmek için İran‟a döndü. Toplumdaki yolsuzluk, fesat ve
gayri ahlaki işlere karşı mücadele için „„Ġslam Fedaileri„„ teşkilatını kurdu.
Şehit Nevvab Safevi „„Ġslam Fedaileri” teşkilatını kurma düşüncesi hakkında şöyle
diyordu: “Rüyamda ceddim İmam Hüseyin‟in (a.s) koluma “İslam Fedaileri”
yazılı bir bant bağladığını gördüm. Gördüğüm o rüyadan sonra bu teşkilatı
kurmaya karar verdim.”
Şehit Nevvab Safevi, 1944'de Tahran'a geldiği gün hiç zaman kaybetmeden Ahmet
Kesrevi'nin evine giderek ondan Allah, Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarına
(a.s) hakaret ve iftiralara son vermesini istedi. Şehit Nevvab Safevi tüm uyarı ve
tehditlerin neticesiz kaldığını görünce 1946 yılında Ahmet Kesrevi'yi öldürdü.
İslam Fedaileri çeşitli bildiriler yayımlayarak etraflarına mümin gençler topladı. İslam
Fedailerinin yaptığı toplantılara katılan bir grup tutuklandı, birkaç aylık tutukluk
sürecinde Necef Havzasının devreye girmesi sonucu serbest bırakıldılar. Fakat fazla
geçmeden İslam Fedaileri üyelerinin tutuklamalarına devam edildi.
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN TUTUKLANMASI
Şehit Nevvab Safevi, 1951‟de İslam Fedailerine üye olan bir arkadaşının evinden
çıkarken tutuklandı. İki yıl önce Amul şehrinde yaptığı bir konuşma ve alkol satan bir
mağazanın camını kırdığı suçlarından dolayı zindana atıldı. Bu olaylar dönemin
başbakanı Musaddık döneminde vuku buldu, Musaddık Hükümetinin çökmesiyle
Şehit Nevvab Safevi serbest kaldı. Bu özgürlükten sonra 1954'de Şah, dönemin
saray âlimi ve Cuma imamının aracıslığıyla Şehit Nevvab Safevi‟ye 100 bin Tuman
nakit para gönderdi ve ona üç seçenek sundu. Şahın üç şeytani teklifi şunlardan
ibaretti:
1. İslam ülkelerinden birine elçi olarak gönderilmesi.
202 -Ahmet Kesrevi, 1890-1946 yıllarında yaşamış İranlı bir tarihçi ve siyasetçidir.
2. Kendisine içinde barınacağı bir ev tahsis edilmesi ve ayda 10 bin Tuman
aylık verilmesi.
3. Şehit Nevvab Safevi‟nin yardımıyla İslami bir partinin kurulması.
Şehit Nevvab Safevi, büyük bir kararlılık ve katiyetle Cuma imamına şöyle dedi:
“Beni Muaviye‟nin sarayına davet etmeye hiç utanmıyor musun?”
İslam Fedaileri rehberi ve arkadaşları Ayetullah Talikani‟yle birlikte Hamit Zulkadir‟in
evinde toplanıyorlardı. 1955 yılında Şah istihbaratı bir Çarşamba günü eve baskın
yaparak Seyyid Muhammed Vahidi‟yi tutukladı. Aynı gün Ayetullah Kaşani‟de
tutuklanmıştı. İlimler havzasından gelen itirazlar üzerine bu baskında tutuklananlar
birkaç gün sonra serbest bırakıldı.
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN MUSADDIK‟A MEKTUBU
Şehit Nevvab Safevi‟nin 1953‟de dönemin başbakanı Dr. Musaddık‟a yazdığı
mektubun içeriği:
Hûvel Aziz!
Sayın Başbakan Dr. Muhammed Musaddık!
Siz ve devletiniz kötü bir şekilde çökmektedir. Şunu iyi bilin ki; sizin ve
devletinizin kurtuluşu İslam ve Peygamberin (s.a.a) desturlarına ameldedir.
Bunca olaylardan sonra İslami ahkâmı uygulamaya karar verin, ben size söz
veriyorum sizi ve devletinizi ilahi ahkâmın bereketiyle kurtarıp izzet ve saadete
taşıyacağım.
Şevvalu‟l Mukerrem 1372
ġEHADET GUSLÜ
1955 yılının bir sabah vaktinde İslam Fedaileri birinci ordudan ikinci orduya sevk
edildi. Salonun ortasına Şehit Nevvab Safevi ve arkadaşlarının şahsi eşyalarını
dökmüşlerdi. Şehit Nevvab Sefevi eşyaların yanından geçerken sarık ve cübbesini
aldı, arkadaşlarına dönüp tebessüm ederek ''ceddime yeminler olsun ki bu
elbiselerle şehit olacağım'' dedi.
Şehit Nevvab Safevi son kez arkadaşlarını kucakladı. Arkadaşları sabır ve vakarla
parmaklıklar ardına geçtiler. Sabaha doğru idam sehpaları ortaya bırakıldı. Seyyid ve
arkadaşları parmaklıklar ardından dışarı çıkarıldı. Seyyid Muhammed Vahidi ''Allah-u
Ekber, Allah-u Ekber'' nidalarıyla tekbir getirdiğinde bir asker eliyle Seyyid‟in ağzını
kapatmaya çalıştı. Albay Allahyari ''Son bir arzu ve isteğiniz varsa söyleyin'' dedi.
Seyyid, şehadet guslü için su istedi. Soğuk su getirdiler. Seyyid Nevvab Safevi Albay
Bahtiyar'a sinirlenerek yüksek bir sesle: “Bu su soğuktur, soğuk suyla gusül
alırsak soğuğun etkisiyle rengimiz kaçar, siz ve sizin gibilerden korktuğumuzu
sanırlar. Ama sorun değil, Allah biliyor ki her an şehadet aşkımız
çoğalmaktadır.” Şehit Nevvab Safevi arkadaşlarına dönerek: “Halil‟im,
Muhammed‟im, Muzaffer‟im! Çabuk hazırlanın, hemen şehadet guslü alın, bu
akşam annem Fatıma (s.a) bizi bekliyor” dedi. İslam Fedaileri şehadet guslünden
sonra aşk namazına durdular, ellerini kunuta açarak Allah ile münacata başladılar.
Zindan görevlileri şaşkınlık ve hayretler içinde onları izliyorlardı. Aşk namazından
sonra Seyyid, dedesinin ümmetini hidayete davet ederek şöyle dedi: “Sizler Allah'ın
zayıf kullarısınız. Birkaç günlük dünya hayatı çabucak geçecektir. Ahirette
Rabbinizden utanacak işler yapmayın. Siz zalim Şah‟ın emriyle bizi idam
ediyorsunuz, çok geçmeden bu yaptıklarınızdan pişman olacaksınız. Sizler; ey
subay ve rütbeliler, fasık ve zalim Şah‟a kendinizi satmayın! Allah'a yüz çevirin
ki her iki cihanda aziz olasınız, rütbe ve makama aldanmayın kıyamet çok
yakındır. Vesselam.”
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN ġEHADETĠ
Şemsi 1334/1955‟de zalim ve zorba Şah Rejimi, Seyyid Mücteba ve üç fedakâr
arkadaşı olan Seyyid Muhammed Vahidi, Muzaffer Zulkadir ve Halil Tahmasb„a idam
hükmü verdi.
Şehit Nevvab Safevi ve arkadaşları aynı yıl Hz. Zehra‟nın (s.a) şehadet yıl
dönümünde idam edildiler. Seyyid, idam esnasında ilahi ayetleri tilavet ederek ruhunu
teslim etti.
Şehitlerin pak naaşları Musgar Abad‟a defnedildi. Daha sonra oranın park alanına
çevrileceği haberi duyulunca şehitlerin naaşı oradan Kum kentine götürüldü.
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN VASĠYETĠ
Şehit Nevvab Safevi‟nin vasiyetinden kesintiler:
Hû‟vel Aziz!
Bismillahirrahmannirrahim
Gayb âleminin imamı Kaim-i Al-i Muhammed‟in mukaddes adıyla!
Dünyanın her yerindeki Müslüman kardeşlerim, Allah, Muhammed ve Ali Muhammed
dostluğunda sabit kadem olanlar, hepinizi Allah‟ın rahmet ve bereketiyle
selamlıyorum.
Dünya bize sırtını döndü, ahiret ise yüz çevirdi. Dünyada geçen ömrümüz fani oldu.
Bize yüz çeviren ve ona doğru aceleyle gittiğimiz yol ahirettir. Dolayısıyla fanilerin
evlatlarından olmamaya gayret edip, kalıcı ve baki âlemin evlatlarından olmaya
çalışın.
“Ah, yol azığının azlığı ve yolun uzunluğundan”
Emirü‟lmüminin Ali (a.s), bir dünya ilahi aşk ve marifetle dolu, amcası oğlu
Peygamberden (s.a.a) sonra eşi benzeri olamayan bir şahsiyet olmasına rağmen yol
azığının azlığı ve yolun uzunluğunda yakınıyor, tavşan uykusundan kalkın, dünyanın
oyun ve ziynetine aldanıp kirlenmekten sakının. Tüm ilahi ayeti, Allah‟ı ve kıyamete
öncülük eden enbiyayı, Muhammed ve Al-i Muhammed‟i (s.a.a) unutmayın.
Rüyamda gidişimin seslerini duydum, ben gidiciyim. Ah! Ah! Allah, beni ve sizleri
dünyada hüsrana, kıyamette ise bedbaht olup ateş ehli olmaktan korusun.
Ah, Dünyanın basit ve geçici musibet ve belasına tahammül edemeyip acizlik ve
sabırsızlık eden beşer! Allah‟ın kahhar ve gazabıyla yakıp hazırladığı ateşe nasıl
dayanabilirsin!
Ah, şu zayıf beşer! Hızla dünya imtihanına girip çıkarak, toprağın bağrında kayboldu.
Atların dahi sahibi tarafından yönlendirilmesine inan, nasıl olur da şu beşer din ve
onun aziz temsilcisi Muhammed b. Abdullah‟a teveccüh etmez. Kendi yaşam ve
hayatını alaşağı ederek cehalet ve şehvet peşine takılıp Allah‟ın gazabında yanmaya
kalkışır.
“Onlar dört ayaklı belki daha da aşağıdırlar.”
Ah, ey kardeşim! Hüccet ve hakkı tamamlamak, Allah„ın rızasını kazanıp, Rahman‟a
itaat ve kendini kurtarmak için hakkı söyle ve tebliğ et. Bu zavallıları yarının
zavallılığından haberdar et, onları uyar! Günah, isyan ve tağutlara olan hassasiyet ve
rahatsızlığını ilan et.
“İster teşekkür etsin isterse de nankörlük etsin.”
Yüce Allah onların itaatine muhtaç değildir, isyanlarından zarar görmez. Ve
cehennem ise pek büyüktür. Cehennem, ehline der ki: “başka yok mu?”
Güzel sözler, boş felsefeler, ışıltılı görünüşler, dünyanın aldatıcı süslü elbiseleri, güç
ve kudret orada hiç bir derde deva olmayacaktır.
Ah, şu gaybetin uzunluğundan! Ah, kardeşler! Ben gördüm ve her akıllı insan da
görmektedir ki ilahi muhabbet her muhabbetten tatlıdır, emirlerine itaat her şeytani ve
şehvetli emirlere itaatten saygındır. Enbiyanın kötülere vaat ettiği ebedi azaptan ve
geçici dünyanın isyanından kaçınmak en akıllı şeydir. İlahi nimet, rahmet ve
lezzetlere ümit beslemek, geçici dünya lezzetlerinin hayalinden daha uygun ve
yerinde bir davranıştır…
Ah! Onun yolunda dünyayı, İslami hakikatlere teslim olmayı istedim. İslam ve dünya
Müslümanlarını zulüm ve cehalet pençesinden kurtarıp, İslami hükümleri icra etmek
istedim. İlahi maarif nurunu bu günkü ölmüş beşerin bedenleri üzerine döküp hakiki
İslami gerçeklerle ihya etmek istedim. Allah, Muhammed ve Al-i Muhammed‟in (s.a.a)
rızasına ulaşmak için bin yıl böylesine ulvi bir İslami fedakârlık bayrağını taşırım...
Allah bizi Hüseyin (a.s), dedesi, annesi, babası, kardeşi ve evladıyla beraber etsin.
Amin ya Rabbel âlemin!
Unutmayın doğru yol eğildiği yerden sonra helake götürür.
Ey Peygamber! Yol senin vasin Ali ve on bir aziz evladının evinden gizlilik perdesi
ardında saklı ve hayatta olan İmam Zaman‟a (a.f) kadardır. Müslümanların kabul
ettiği hadislerde geldiği üzere Allah, dünyayı zulüm ve haksızlıkla dolup taştıktan
sonra onun eliyle adaletle dolduracaktır İnşallah.
Kardeşiniz Seyyid Müçteba Nevvab Safevi
Cemadiu'l Evvel 1374/1955.
ġEHĠT NEVVAB SAFEVĠ‟NĠN OĞLUNA MEKTUBU
Şehit Nevvab Safevi, 1955‟de oğlu Mehdi‟ye hitaben şöyle bir mektup yazdı:
Aziz oğlum Mehdi!
Kalbin Kur‟an‟ın hakikatlerini yansıtan bir ayna olsun. Kalbine yansıyan bu nur
başkalarının kalbine ulaşmalıdır. Bu yansıma etrafınızı ve toplumu aydınlatmalıdır.
İşte bu Kur‟an ve sizin pak kalbiniz.
En derin sevgilerimle, Muhammed ve Al-i Muhammed‟in (s.a.a) sevgisi her daim
kalbinizde olsun.
157
SEYYĠD HÜSEYĠN HEMMAMĠ
SEYYĠD HÜSEYĠN B. SEYYĠD ALĠ MUSEVĠ
(Ö. 1959)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Necef‟in meşhur Peygamber sülalesi Hammami Hanedanı 1872 yılında ilahi nurla
aydınlandı. Babası Seyyid Ali Musevi Hemmami, ocağını aydınlatan bu ilahi nura
ceddi İmam Hüseyin‟in (a.s) adını verdi.
Hemmami Hanedanı, dönemin takva ve fazilet sahibi hanelerindendi. Seyyid Hüseyin
çocukluğunu takva abidesi babası, iffet ve hayâ örneği annesinin himayesinde
geçirdi. Babası oğlunun eğitiminde taviz vermeden titizlikle ilgilendi.
Seyyid Hüseyin, baba ve anne şefkatinde Kur‟an okumayı öğrendi. Okuma yazmayı
öğrendikten sonra babasının da muvafakatiyle Necef‟teki Kafkas ve Azerbaycanlılara
vakfedilmiş Badkube Medresesi‟ne yerleşerek derslere başladı.
Seyyid Hüseyin 25 yıl o medresede ikamet etti. Gece gündüz Ehlibeyt ilmi ve
maarifiyle meşgul oldu. Yirmi yaşlarında satıh (düzey) ilimlerini başarıyla bitirerek
havzanın büyük fakih ve muhaddislerinin ilim ve irfan sofrasından yararlanmaya
başladı.
Seyyid Hüseyin havzanın namdar üstatları yanından diz çöküp ilim tahsil ederek
içtihat derecesine ulaşarak fakihler safından yer aldı.
AYETULLAH HEMMAMĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Hüseyin Hemmami‟nin huzurlarından istifade ettiği üstatlardan bazıları:
1. Ayetullah Muhammed Kazım Horasani
2. Ayetullah Muhammed Kazım Yezdi
3. Ayetullah Muhammed Hüseyin Naini
4. Ayetullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani
5. Ayetullah Ali Cevahiri
6. Ayetullah Ali Nuri
7. Ayetullah Mirza Muhammed Tahrani
8. Ayetulah Seyyid Ali Asker Hezarceribi203
203-Zendegi ve Şahsiyeti Şeyh Ensari, s.475. Ayanu’ş-Şia, c.6, s.131
AYETULLAH HEMMAMĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Hemammi, kendi döneminde Necef Havzası‟nın hatırı sayılır önemli ve
büyük üstatlarından biriydi.
Mescid-i Hind, Mescid-i Cevahir ve Badkube Medresesi‟ndeki usul ve fıkıh ders
celseleri öğrencilerle dolup taşmaktaydı. Onun ders celseleri üstatları Ayetullah
Şeyhu‟ş Şeria İsfehani ve Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani‟nin vefatlarından
sonra en kalabalık ders celsesi oldu. O zatın huzurundan istifade eden talebelerinden
bazıları:
1. Şeyh Cafer Haydar
2. Seyyid Müslim
3. Seyyid Muhammed Tahir
4. Seyyid Mehdi
5. Seyyid Abduzzehra
6. Seyyid İbrahim
7. Seyyid Murteza
8. Seyyid Muhammed Ali
AYETULLAH HEMMAMĠ‟NĠN AHLAKI YÖNÜ
Ayetullah Hemammi, ömrü boyunca her türlü gösterişden uzak sade bir yaşama
sahip oldu. Her türlü teşrifat ve özel muameleden kaçınmıştır. Sade ve takva dolu
hayatı İmam Ali (a.s) türbesinde ikamet ettiği cemaat namazının dolup taşmasına
neden olmuştu. Halk onun arkasında namaz kılabilmek için âdeta birbiriyle
yarışıyordu. Ayetullah Hemammi, her zaman halkın içinde onlardan biri olmuştur. Her
daim fakir ve ezilmiş halka hizmeti kendisine iftihar vesilesi saymıştır.
Şehrin plan ve projesi kapsamında yol genişletmesinden dolayı evi yıkıldığında
Basralı bir iş adamı ona yeni bir ev alması için para verdiğinde geri çevirmiş ve şöyle
demişti: Necef‟te benden daha zor durumda olanlara bu parayı vermen daha
makbul olur. Ayetullah Hemammi, Ehlibeyt (a.s) adına düzenlenen yas ve taziye
meclislerine çok önem verirdi. Hz.İmam Ali‟nin (a.s) şehadetinde Ayetullah Ziyauddin
Iraki ve Ayetullah Muhammed Hüseyin İsfehani ile birlikte matem ve yas gruplarının
arasına katılır, onlarla birlikte caddeleri dolaşarak türbeye gelirdi.
AYETULLAH HEMMAMĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Hemmami, tedris ve araştırmaları yanı sıra şaheser niteliğinde birçok kitap
kaleme almıştır. Onlardan bazılar:
1. Zehiretu‟s-Salihin kitabına talika
2. Takrirat fil Fıkh
3. Takrirat fil Usul
4.Mirza Naini‟nin risalesine haşiye
5. Kifaye kitabına haşiye
6. Mekasib kitabına haşiye
7. Vesiletu‟n-Necat kitabına haşiye
8. el-Mesailu‟l Necefiyye
9. Menasik-i Hac
10. Hidayetu‟l Musterşidin204
AYETULLAH HEMMAMĠ SĠYASET MEYDANINDA
Ayetullah Hemmami‟nin ilmi ve kültürel çalışmaları onu günün siyasi olaylarından
gafil etmemişti. O birinci dünya savaşında cephede mücahitlerin yanında yer almış,
halkı İngiliz işgaline karşı cihada davet etmiştir. Necef fakihleri İngilizlere karşı üç
cephede mücadele etmekteydiler. Birinci cephede Seyyid Mehdi Haydari, Şeyhu‟ş-
Şeria İsfehani ve Ayetullah Hemmami komustasında bulunan mücahitler
bulunuyordu. İkinci cephe Şeyh Halisi ve Ayetullah Muhammed Kazım Yezdi‟nin oğlu
komutasındaydı. Üçüncü cephe ise Seyyid Muhammed Said Hebubi, Şeyh Bakır
Haydari ve Ayetullah Muhsin Hekim komutasında savaşmaktaydılar.
Ayetullah Hemmami altı ay mücahitlerle birlikte savaş meydanında sömürü ve işgal
güçlere karşı göğüs göğüse çarpıştı. Ayetullah Hemmami, yarım asır havzanın ilim ve
ehil bilginleri yanında bulunmuş, onların nazarında siyasi ve ilmi meselelerdeki dikkati
ve zarif tespitleriyle meşhurdu. Halk onun mercilik makamında görmeği arzuluyordu.
Ancak o inzivaya çekilerek tedris ve araştırmayla meşgul oldu. Ayetullah Seyyid Ebul
Hasan İsfehani, İmran Camii‟nin anahtarını ona gönderip, kendi yerine cemaat
imamlığı yapmasını istediğinde şöyle dedi: “Ben (mercilik konusunda) tanınmak
istemiyorum, böyle devam etmek istiyorum.” Ayetullah Seyyid Ebul Hasan
İsfehani‟nin vefatından sonra mecburi olarak mercilik makamına geçti.
AYETULLAH HEMMAMĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Hemmami, bir ömür din ve mektep yolunda çektiği zahmetlerin ardından
1959‟da Bağdat Hastanesinde yedi gün yattıktan sonra ilahi çağrıya icabet ederek
gözlerini hayata kapadı. Bu acı ve kabullenmesi zor haber devlet radyo ve
televizyonuyla tüm dünyaya duyuruldu. Bu haber üzerine halk iş yerlerini kapatarak
taklit mercilerini son yolculuğuna uğurlamak için yanında yer aldılar. Mübarek naaşı
Kazimiye, Kerbela, Kufe‟de türbeleri ziyaret ettirilerek Necef‟e İmam Ali (a.s)
204-ez-Zeria, c.125, s.192
türbesine getirildi. Türbe ziyaret ettirildikten sonra oğlu Seyyid Muhammed Ali‟nin
kıldırdığı cenaze namazdan sonra ders verdiği Mescidi Murat‟a defnedildi.205
205-Mecelletu’l Muslim, sayı7, s.989
158
SEYYĠD MEHDĠ ġĠRAZĠ
SEYYĠD MEHDĠ B. MĠRZA HABĠBULLAH ġĠRAZĠ
(Ö. 1960)
DOĞUMU VE HANEDANI
Seyyid Mehdi 1887 yılında Kerbela‟da dünyaya geldi. Şirazi hanedanı Irak ve İran‟da
köklü ve tanınmış hanedanlardandır. Tütün ve tömbeki yasağında büyük bir cesaretle
haram fetvasını veren Mirzai Şirazi bu hanedandan çıkmış büyük şahsiyetlerden
biridir. Yine bu hanedandan Ayetullah Mirza Ali Ağa Şirazi, Ayetullah Abdulhadi
Şirazi, babası Ayetullah Mirza Habibullah Şirazi, kardeşi Ayetullah Mirza Abdullah
Şirazi, oğulları Ayetullah Muhammed Şirazi, Ayetullah Sadık Şirazi gibi büyük taklit
mercileri bu hanedandan çıkmış ve dönemlerinin büyük fakihleri olmuşlardır. O
dönemlerde olduğu gibi günümüzde de bu hanedan takva, ilim ve Ehlibeyt ahlakıyla
meşhur bir soydur. Seyyid Mehdi böylesi mükemmel bir hanede doğmuş ve eğitim
almıştır.206
TAHSĠL DÖNEMĠ
Seyyid Mehdi, havzanın mukaddime ve başlangıç ilimleri olan, sarf, nahiv, mantık,
fıkıh ve usul ilimlerini doğum yeri olan Kerbela Havzası‟nda öğrendikten sonra
Samerra‟ya gitti. O dönemlerde Samerra Ayetullah Mirzai Şirazi‟nin zahmetleriyle
daha yeni kurulmuştu.
Seyyid Mehdi, Samerra Havzası‟nın önemli üstatlarından olan abisi Ayetullah Mirza
Abdullah Şirazi‟nin ders celselerinde ilim tahsiline başladı. Samerra‟da birkaç yıl
ikamet ettikten sonra üstadı Ayetullah Muhammed Taki Şirazi‟nin tavsiyesi üzerine
Kazımiye Havzası‟na gitti. Altı aylık Kazımiye ikametinden sonra Kerbela ve oradan
da Necef‟e hicret etti.
Ayetullah Mehdi Şirazi, Kerbela Havzası‟nın büyüğü Ayetullah Muhammed Taki
Şirazi‟in vefatından sonra havzanın yeniden canlılığını kazanması için 20 yıllık Necef
ikametinden sonra bir kez daha Kerbela Havzası‟na geri döndü.
AYETULLAH MĠRAZ MEHDĠ ġĠRAZĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Mirza Mehdi Şirazi uzun yıllar tahsil hayatında önemli büyük fakih ve
muhaddislerin huzurlarından istifade etti. Onlardan bazıları:
1. Aytullah Mirza Ali Şirazi
2. Mirza Muhammed Taki Şirazi
3. Ayetullah Hacı Aga Rıza Hemedani
206-Ayanu’ş-Şia, c.10, s.146 (Seyyid Muhsin Emin)
4. Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi
5. Ayetullah Şeyh Muhammed Hüseyin Naini
6. Ayetullah Hacı Aga Hüseyin Kummi
7. Ayetullah Ziyauddin Iraki
8. Ayetullah Mirza Abdullah Şirazi
9. Ayetullah Seyyid Hüseyin Hindi
Ayetullah Mirza Mehdi Şirazi‟nin rivayet izni aldığı fakihler:
1. Ayetullah Seyyid Hüseyin Kummi
2. Ayetullah Aga Buzurgi Tahrani
3. Ayetullah Şeyh Abbas Kummi
4. Ayetullah Mirza Muhammed Tahrani
AYETULLAH MĠRAZ MEHDĠ ġĠRAZĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Mirza Şirazi, tedris ve üstlendiği sorumluluklarının yanı sıra çok değerli
kitaplar kaleme almıştır. Onlardan bazıları:
1. Zehiretu‟l İbade
2. Zehiretu‟l Suleha
3. el-Vecize
4. Bidayetu‟l Ahkâm
5. Urvetu‟l Vuska Kitabına Talika
6. Vesiletu‟n Necat Kitabına Talika
7. el-Cifr
8. et-Tecvid
9. Keşkül fil Muhtelifi‟l İlim
10. el-Devaatu‟l Mücerrabat
AYETULLAH MĠRAZ MEHDĠ ġĠRAZĠ‟NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Zahitlik olmadan ilim tahsil edilmeyeceğine inanmıştı. Bundan dolayı ameli olarak
züht ve sadeliğe son derece hassasiyet gösteriyordu.
Önüne konulan yemeğin kalitesine hiç teveccüh etmez ve ihtiyacı kadar yerdi.207
Ayetullah Mirza Mehdi Şirazi, ilim tahsili yanı sıra Kur‟an‟ı ezberlemekle de meşguldü,
büyük bir azim ve ciddiyetle genç yaşta hafız oldu. Onun günlük rutin
alışkanlıkarından biride her sabah bir cüz Kur‟an okumaktı.
Ayetullah Mirza Mehdi Şirazi, Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani‟nin vefatı ve
Ayetullah Hüseyin Kummi‟nin Necef‟e hicretinden sonra Kerbela Havzası‟nın idaresini
eline aldı. Havzada müstakil olarak harici dersler vermeye başladı. Yavaş yavaş
Kerbela‟nın taklit mercii oldu.
Az uyurdu ve çocuklarına da devamlı az uyumalarını öğütler, kitap okumalarını ve
dünyevi işler için düşünüp dert edinmemeyi tavsiye ederdi. Vaktiyle çocuklarından biri
“Neden az uyuyorsun?” diye sorduğundan şöyle cevap verdiler: “Çok yakından
mezarda çok uzun bir uykuya dalacağız. Ben uykumu mezara saklıyorum.”208
O, son derece İslami ahlaka bağlı, ahlaklı bir şahsiyetti. Nurlu simasıyla insanları
kendisine cezbediyordu. Çok sade ve gösterişsizdi, yaşamı boyunca kendini bir
talebe olarak gördü. Fakir zengin arasında ayrım yapmaksızın herkesin davetini
kabul edip sofrasına otururdu. Elbisesini kendisi dikerdi ve mümkün olduğu kadar
kendi elbiselerini yıkamaya çalışırdı. Odasını kendi süpürüp temizlerdi. Eşi veya
çocuklarından biri hastalandığında bizzat kendisi onunla ilgilenir, çocuklara hediye
sözü vererek ilaçlarını içirirdi. Ona hakaret edenleri ya affederdi ya da hediye vererek
hatasını hatırlatırdı.
AYETULLAH MĠRZA MEHDĠ ġĠRAZĠ‟NĠN SĠYASĠ MÜCADELESĠ
1920 Devrimi
Birinci Dünya Savaşı‟nda Batılı sömürgeciler hedeflerine ulaşmak için Osmanlı‟yı
bölüp parçalama peşine koyuldular. O dönem Osmanlı idaresinde olan Irak‟ın Basra
şehrine saldırdılar. İngilizler, hile ve entrikalarla birtakım Müslümanları kullanarak
ümmet arasında ihtilaf ve fitne çıkarmaya başladılar. Bu fitne ateşi basiretli âlimlerin
tedbir ve ferasetiyle söndürüldü. Âlimler Osmanlı‟nın yanında yer alarak İngilizlere
karşı cihat fetvası verdiler. İngilizlerin Bağdat‟ı işgaliyle mücadelenin rehberi
Ayetullah Muhammed Taki Mirzai Şirazi, Samerra‟dan Kerbela‟ya gelerek 1920 Irak
devrimini başlattı.
Ayetullah Muhammed Taki Şirazi ulemadan Ayetullah Mehdi Halisi, Ayetullah Seyyid
Ebul Kasım Kaşani, Ayetullah Hibetuddin Şehristani ve Ayetullah Mehdi Şirazi‟yi bu
mücadelenin rehberleri olarak seçti.209 Ayetullah Mehdi Şirazi, Kerbela‟da devrim‟in
Rehberi Ayetullah Muhammed Taki Şirazi‟nin sağ kolu konumundaydı. O, aşiret ve
kabileleri İngilizlere karşı savaşa teşvikte çok etkili ve nüfuz sahibi bir şahsiyetti.
207-Usreru’l Mücedded eş-Şirazi, s.159 208-el-Selim ila İnhazi’l Muslimin, s.142 209-el-İmam Şirazi Yuşekkilul Hukumetel İslamiyye, s.21
Komünistlerle Mücadele
Abdülkerim Kasım Hükümeti döneminde Irak neredeyse Komünistlere teslim olmuştu.
Halk büyük tehdit içindeydi. Ayetullah Mehdi Mirzai Şirazi, bu akımın karşısına
geçerek var gücüyle mücadeleye koyuldu. İlk olarak fakihlerin bu akımın karşısında
durmalarını sağladı. Ayetullah Muhsin Hekim, Komünistlerin kâfir ve dinden uzak
olduklarına dair fetvasıyla onların tüm oyunlarını bozdu. Ayetullah Mehdi Şirazi‟de
Komünistler hakkında şu fetvayı verdi: “Din ve islam‟a aykırı olan Komünistliğe
yönelenler, namaz kılıp oruç tutsalar da ibadetleri kabul değildir. Çünkü
ibadetlerin kabul şartı olan iman Komünistlerde yoktur. Dolayısıyla onlara tabi
olmak haram, onlardan uzaklaşmak farzdır. Komünistlere yardım edilmemelidir.
Zira onlara yardım İslami ölçülere göre doğru değildir. Tüm ameller ve
ibadetlerin kabulü Allah‟ın elindedir.”210
AYETULLAH MĠRZA MEHDĠ ġĠRAZĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Mehdi Şirazi, bir ömür mücadele ve mektebe hizmetten sonra 1960‟da ilahi
davete icabet ederek hakkın rahmetine kavuştu. Mübarek naaşı İmam Hüseyin (a.s)
türbesinde Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi‟nin mezarının bulunduğu odaya
defnedildi.
210-Mearifur Rical, c.2, s.168
159
AYETULLAH TUNĠKABONĠ
AYETULLAH MUHAMMED RIZA TUNĠKABONĠ
(Ö. 1965)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Muhammed Rıza, 1865‟de Ramser‟in etraf köylerinde ilim ve irfan ehli bir hanede
dünyaya geldi. Dört yaşında babasının kaybetti. Bu acı ve hüznünü daha üzerinden
atmadan şefkatli seyyide annesini de kaybetti.
Muhammed Rıza, anne babasını yitirdikten sonra halasının himayesine geçti.
Mektephaneye giderek okuma yazma ve Kur‟an okumasını öğrendi. Ardından dini
ilimler tahsili için 1874‟de medresede dini ilimler öğrenmeye başladı. Daha sonra
abisi Ayetullah Muhammed Hüseyin‟le birlikte 1884‟de Kazvin Havzası‟na gitti. Orada
iki yıl kaldıktan sonra yüksek ilimler tahsili için 1886‟de ilim ve irfan diyarı Necef‟e
hicret etti. Necef Havzası‟nda kardeşiyle birlikte dönemin meşhur üstat ve fakihlerinin
huzurlarından istifade ettiler.
MUHAMMED RIZA TUNĠKABONĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Muhammed Rıza, uzun yıllar Necef Havzası‟nda ilim tahsili ve nefis tezkiyesiyle
meşgul oldu. İlim ve irfanlarından istifade ettiği fakihlerden bazıları:
1. Ayetullah Mirza Habibullah Reşti
2. Ayetullah Muhammed Kazım Horasani
3. Ayetullah Mirza Hüseyin Halili
4. Ayetullah Aga Rıza Hemedani
5. Ayetullah Şeyh Abdullah Mazenderani
6. Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Yezdi
7. Ayetullah Molla Hüseyin Kulu Hemedani
AYETULLAH TUNĠKABONĠ‟NĠN ĠRAN‟A DÖNÜġÜ
Ayetullah Muhammed Rıza Tunikaboni, uzun yıllar ilim ve irfan tahsilinden sonra
içtihat sahibi genç bir fakih olarak 1901 yılında Tahran‟a geri döndü. Tahran halkı ve
ulemasının sıcak ve samimi istikbaliyle orada ikamet etti. Ayetullah Tunikaboni,
Tahran‟da hiç vakit kaybetmeden tedris kürsüsüne geçerek etrafına ilim ve irfan
âşıklarını topladı. İlk olarak Muhammediye Medresesi ve ardından Filozofi-Devle
Medresesi‟nde eğitimle meşgul oldu. Ayetullah Tunikaboni, halka karşı oldukça
samimi ve şefkatliydi. Güler yüzlülüğünden dolayı halk onu içten, sevecen ve
kendisinden biri gibi gördü. Oğlu üstat Felsefi şöyle buyuruyor: “Merhum babam
ahlaklı bir kişiliğe sahip ve oldukça mütevazıydi. Onu görüp tanıyan ahlak ve
alçak gönüllüğünden konuşurdu. Yanına gelen herkesin ayağına kalkardı,
sokakta ve pazarda herkese selem verir, hal hatır sorardı. Evinde ailesi ve
çocuklarına karşı şefkatli ve edepliydi. Çocuklarından hiçbiri ondan kötü bir
hatıraya sahip değildir. Üzerine titrediği konu ilmi meseleler ve ibadetiydi. Gece
namazı kılar, dua ve çokça münacatla meşgul olurdu.''
AYETULLAH TUNĠKABONĠ‟NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Tunikaboni uzun yıllar tedris kürüsü ve ilimle meşgul oldu. Onun ilim ve
irfan sofrasından istifade eden talebelerinden bazıları:
1. Ayetullah Ahund Molla Ali Masumi Hemedani
2. Ayetullah Mirza Haşim Amuli
3. Ayetullah Seyyid Ebulkasım Erib
4. Ayetulla Şeyh Ali Mukaddesi
5. Ayetullah Şeyh Muhammed Ali Lenkerani
6. Ayetullah Seyyid Celaleddin Aştiyani
7. Ayetullah Şeyh Ali Felsefi (oğlu)
8. Seyyid Celaleddin Tahrani
9. Mirza Abdülkerim Hak Şinas
10. Dr Ebulkasım Kereci
AYETULLAH TUNĠKABONĠ‟NĠN SĠYASĠ TUTUMU
Ayetullah Şeyh Ali Felsefi babası Ayetullah Tunikaboni‟nin siyasi yönünü şöyle
nakleder: Merhum babam meşrute olaylarından uzak durmayı tercih etti. O tüm
çabasını talebeleri ve tedrisine ayırdı. Merhum Ayetullah Hasan Müderris babama
çok saygı gösterirdi. Babam beni de yanına alıp onun ziyaretine giderdi. O da iadei
ziyarette bulunarak bizim eve gelirdi. Rıza Han Cumhuri adına verdiği caddeyi
yapmak istediğinde Merhum Müderris babamı ve amcamı siyasete soktu. O günde
ulema Ayetullah Müderris‟in emriyle mecliste eyleme başlamış, halkta sokaklarda
‟‟Biz Cumhur istemiyoruz‟‟ sloganları atıyordu.
Babamın siyasetle işi olmazdı. Dolayısıyla devlet erkânıyla da hiçbir irtibatı yoktu. Ne
devlet yöneticilerinden biri ona gelirdi ne de o giderdi. Evine sadece talebeleri ve ilim
ehli gelip giderdi.
Rıza Han âlimlere sarık ve cübbeyi yasakladığı o sıkıntılı günlerde babamı bu
kanundan muaf tutmuştu ama ben ve kardeşim bundan muaf değildik. Babam,
Merhum Ayetullah Kaşani‟yle yakın irtibattaydı, devamlı birbirlerine git gelleri olurdu.
Rıza Han‟ın “Encümeni Eyalet ve Vilayet” yasasını kanunlaştırmak istemesi
olaylarında, babam meselenin siyasi değil şer‟i bir mesele olduğu kanısına vardı.
Merhum Ayetullah Şeyh Muhammed Taki Amuli ve Ayetullah Seyyid Ahmet
Hansari‟nin de bu olaylara karıştığını görünce siyasette aktif rol almaya başladı. O
günden sonra bildirilerin altını imzalayarak Tahran âlimleri celselerine katıldı.
Babamın İmam Humeyni‟ye özel bir alakası vardı. Onun müçtehid, âlim ve fakih
olduğunu söylerdi. İmamla görüşüp görüşmediğini bilmiyorum ama onu çokça övüp
medhederdi. 15 Hurdad Olayları‟nda çok derinden üzülmüş ve şöyle derdi:
“Dünyanın iki günlük riyaseti için nasıl böyle bir cinayete bulaşabilirler. Bunlar
insanlıktan ne kadar uzaklaşmışlar. Kendilerinden hiç mi utanmıyorlar!”
AYETULLAH TUNĠKABONĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Tunikaboni, mektebe bir ömür hizmetten sonra 1965‟de 100 küsür yaşında
gözlerini dünyaya kapadı. Cenaze namazı Ayetullah Seyyid Ahmet Hansari
tarafından ikame edildi. Merhumun vasiyeti gereği oğlu Ayetullah Ali Felsefi babasını
naaşını Necef‟e götürerek Vadius Selam Kabristanlığı‟na defnetti.
160
ġEYH ABDUNNEBĠ ERAKĠ
AYETULLAH ABDUNNEBĠ ERAKĠ NECEFĠ
(Ö. 1965)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
1889 yılında Peygamberimizin (s.a.a) risalete seçildiği gece İran'ın Erak şehrinde
mümin ve takva sahibi bir hanede dünyaya geldi. Okuma yazmayı Seyyid Ahmet'in
mektephanesinde öğrendi. Daha sonra Arap edebiyatını babasının akrabalarından
olan Mirza Mahmut, Mirza İsmail ve Mirza Haşim'in huzurlarında öğrendi. O, daha
sonra Hemedan Havzası‟na giderek iki yıl Merhum Ahund‟un medresesinde ilim
tahsiline devam etti. Bu iki yıl ikametten sonra tekrar doğum yeri Erak'a gelerek Erak
Havzası‟nda 4 yıl havza üstatlarından istifade etti. 20 yaşlarında düzey ilimlerini
başarıyla tamamlayarak hariç ve yüksek ilimler tahsiline başladı. Takriben iki yıl Ağa
Nuriddin Iraki, Mirza Muhammed Alihan ve Mirza Ebul Hasan'ın huzurlarında harici
dersleri öğrendi.
1909 yılında Necef Havzası‟na giderek havzanın dersleri yanı sıra matematik, heyet
ve nücum ilimlerini öğrendi. Abdunnebi üstatları hakkında şöyle diyor: “İlk ilim
tahsiline başlayıp mezun olana kadar 28 tane üstadın huzurundan istifade
ettim.”211
AYETULLAH ABDUNNEBĠ ERAKĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Abdunnebi Eraki ilim ve irfan diyarı Necef Havzası‟nda birçok büyük
şahsiyetin huzurundan istifade etmiştir. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Muhsin Iraki
2. Ahundu Horasani Muhammed Kazım Horasani
3. Ayetullah Seyyid Muhammed Kazım Tabatabai Yezdi
4. Ayetullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani
5. Ayetullah Ziyauddin Iraki
211-HazainuNebeviyye, c.1, s.378
6. Ayetullah Şeyh Ali Guçani
7. Ayetullah Mirza Ali Gazi Tabatabai212
8. Ayetullah Mirza Hüseyin Naini
ĠRAN‟A DÖNÜġÜ
Ayetullah Abdunnebi Eraki, ikinci dünya savaşından sonra babasının vefatı üzere
İran'a geri döndü. Beş ay ikametten sonra tekrar Necef'e dönerek 45 yıl Necef
Havzası‟nda harici dersleri olan fıkıh ve usul tedrisiyle meşgul oldu. Kendisi şöyle
derdi: “Necef'te 45 yıl ikamet ettim. Bu ikametimde iki defa yolculuğum oldu.
Havzada tedrisle meşgul olmam beni diğerlerinden öne geçirdi. Yazdığım
A'lamu'l Amme fi Sıhheti'l Haccmea Ebnai'l Amme, İykazuu'l Beşer fi Eczai
İztirari'l Me‟şer ve İraşdu'l Ümme fi Âdem-i Eczai Salati'l Cuma” kitaplarım
Necef'te basıldı ve havzanın diğer üstatları benim fetvalarıma müracaat ederlerdi.
Ayetullah Abdunnebi Eraki 1921 yılında İmam Rıza (a.s) ziyareti için İran'a döndü.
Kum Havzası‟nın kurucusu Ayetullah Abdülkerim Hairi'yle birlikte Meşhed‟e gittiler.
Meşhed dönüşünden doğum yeri Erak'a geçerek havzanın başına geçip tedrisle
meşgul oldu.213
Ayetullah Abdunnebi Eraki tekrar 1927‟de Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani'nin
daveti üzere Necef Havzası‟na giderek harici ders tedrisine başladı. 1946‟da oğlu
Ağa Nureddin'in hastalığından dolayı İran‟a geri dönerek Kum kentinde ikamet etti.
Kum Havzası‟nda vakit kaybetmeden tedris kürsüsüne geçerek talebe yetiştirmeye
devam etti.
AYETULLAH ABDUNNEBĠ ERAKĠ'NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Abdunnebi Eraki tedriste üstat olduğu gibi telif ve tasnifte de ustaydı.
Vaktinden layıkıyla istifade etmiş ve çeşitli dallarda birbirinden değerli 84 eser kaleme
alarak gelecek nesillere miras bırakmıştır. Telif ettiği eserlerinden 30 cilde yakını
basılmıştır. Kitaplarından bazıları:
1. Maalimu'l Zulfa; UrvetuVuska kitabına Şerh 25 cilt
2. İfazetu'l Kadir
212-HazainuNebeviyye, c.1, s.241 213-HazainuNebeviyye, c.1, s.241
3. Enisu'l Mukallidin
4. Ruhu'l İman
6. el-A'malu'l Amme fi Sihhati'l Haccmea Ebnai'l Amme
6. İykazuu'l Beşer fi Eczai İztirari'l Me‟şer
7. İraşdu'l Ümme fi Âdem-i Eczai Salati'l Cuma
8. Zehiretu'l İbad
9. Minhacurl Reşah fil Usuliddin
10. Dureru'l Manzume
AYETULLAH ABDUNNEBĠ ERAKĠ'NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Abdunnebi Eraki uzun yıllar tedris kürsüsünde oturdu. İslam âleminin uzak
ve yakın diyarlarından gelen onlarca ilim sevdalısı onun huzurundan istifade etmiştir.
O büyük âlimin huzurundan istifade edip adından övgüyle söz ettiren bazı ilmi
kariyerler:
1. Seyyid Muhammed Ali Kazımi Burucerdi
2. Seyyid Şafi Reşti
3. Muhammed Hasan Ali Tahir Humeyni
4. Seyyid Ali Ekber Musevi (Damadı)
5. Şeyh Kudretullah Vicdani Fahr
6. Seyyid Muhammed Ali Ruhani
7. Mirza Ali Ekber Fakihi (Damadı)
8. Mirza Muhammed Taki Hemedani
9. Şeyh Hüseyin Narir Kirmani
10. Şehid Muhammed Ali Gazi Tabatabai
AYETULLAH ABDUNNEBĠ ERAKĠ'NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Abdunnebi Eraki, ilahi bir ruhaniyete sahipti. Bu ruhaniyet ve maneviyata
gece namazı, züht ve takvasıyla ulaşmıştı. Talebelerinden olan Ayetullah Seyyid
Muhammed Ali Ruhani şöyle naklediyor: “Sabah namazından önce kalkardı, her
camiye girdiğine tahiyyat namazı kılardı. Ders verdiği camiye geldiğinde orada
da cami için tahiyyat namazını kılmadan derse başlamazdı.‟‟
Kendisine ait bir evi yoktu. Kirada otururdu. Evinin eşyası normal bir talebenin ev
eşyası kadar az ve sadeydi. Bir gün hayırsever birisi ona bir telefon hediye getirir ve
onu humusundan saymasını ister. Üstat şöyle cevap verir: „‟Beytülmaldan eve
telefon alınacak kadar bir zaruretin olduğunu görmüyorum.”
Damadı Ayetullah Vicdani Fahr üstadının ahlakını şöyle anlatıyor: “Onunla olan
yakınlığım ve beraberliğim neticesinde anladım ki o, dünyadan uzaktı ve
hakikatte dünyanın varlığıyla yokluğu onun için aynıydı. O etrafına mürit ve
taraftar toplanmasından kaçınırdı. Gecelerini ibadet ve münacatla geçirdi. Bir
gece onun evine gitmiştim. Akşam geç olduğu için orada kalmam icap etti.
Gecenin bir zamanında feryat ve ağlama sesleriyle uyandım. Sanki birini
dövüyordular o da yalvarıp yakarıyor. Biraz dikkat ettiğimde kayınpederim ve
üstadımın Allah ile münacat ettiğini gördüm. O talebe ve öğrencilerinin
üzerinde çok etkiliydi. Öğrencileri üzerine âdete titrerdi. O, ömründen en güzel
şekilde layıkıyla istifade etmiştir. Belkide başarısının sırrıda buradaydı.”
Damadı Hüccetül İslam Seyyid Ali Ekber Musevi şöyle naklediyor: “O, ömrünün son
anına kadar kitap yazmadan vazgeçmedi. Onu devamlı ya tedris ve telifle
meşgulken ya da kitap okurken gördük.” Maalimu'l Zulfa kitabını ömrünün son
çağlarında hasta iken yazdı. Ramazan ayında birkaç defa Kur‟an‟ı Kerim‟i hatim
ederdi.
EHLĠBEYT (A.S) ĠLE MANEVĠ ĠRTĠBATI
Ayetullah Abdunnebi Eraki'nin Ehlibeyt (a.s) ile arasında manevi büyük bir irtibat
vardı. Bazen büyük sorunlarını onlara tevessül ederek hallederdi. Yakınlarından biri
şöyle nakletmiştir: “Bir gün uykudan uyandığımda bir kolumun felç olduğunu
gördüm. Bu durumu eşim dahi hiç kimseye bildirmedim. Şifam için hemen
Meşhed'e gittim. Perşembe sabahı Meşhed'e vardım. Yakınlarımın birinin
evinde ziyaret guslü yaptım. Perşembe akşamüzeri mukaddes türbeye gittim.‟‟
Ziyaret ettikten sonra ravzanın karşısına geçtim ve arz ettim: “Bana şifa verene
kadar buradan ayrılmayacağım. Ben bu elle hizmet etmek istemiyorum.” O gece
türbede kaldım şifa buldum ve türbeden ayrıldım.
ĠMAM ZAMAN (A.F) ĠLE MÜLAKATI
Hüccetül İslam Seyyid Muhammed Mehdi Murtazevi Lengerudi şöyle naklediyor: Bir
gün Ayetullah Uzma Hacı Şeyh Abdunnebi Müçtehid Eraki, babamı ziyaret amacıyla
bize geldi. Konuşmaları arasında Merhum Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani'den
söz açıldı. O sanki bir şeyler anlatmak istiyordu ama benden çekiniyordu. Babam,
Muhammed Mehdi mahrem ve sır ehlidir, rahat ol dedi. Sonra Merhum Şeyh
Abdunnebi şöyle dedi: Ben Necef'teyken Ağa İsfehani'nin fazilet ve üstünlüğüne pek
önem vermezdim. Kendi kendime; o da benim gibi Ahund Molla Kazım Horasani'nin
talebelerinden bir talebedir, şansı yaver gitti reis oldu, ben olamadım dedim. Bir gün
şer‟i riyazetler, nefsi mücadeleler neticesinde manevi makamlara ulaşmış birinin
Necef'e geldiğini duydum. Onu sınamak için yanına gittim. Onunla konuştuktan sonra
birçok şeylerden haberdar olduğunu gördüm ve söylediklerinin doğruluğuna yakin
ettim. Ona şöyle dedim: Sen bu kadar ilim ve bilgi birikiminle İmam Zaman (a.f) ile
görüşme yollarını biliyor musun? Aklıma takılan birçok çok zor sorular var, sadece
İmam onun cevabını verebilir. Sorularımı sadece o hazrete sormak istiyorum. Adam:
evet, bu mümkündür, yolu vardır dedi ve ekledi: İnsanlardan uzak bir çölde abdestli
bir halde yüzünü kıbleye çevir ve 70 defa ayetel-Kürsiyi oku ve bilesin ki ayetin
sonunda yanına gelen ilk kişi İmam-ı Zaman‟dır (a.f) ve dilediğin soruları ona
sorarsın.
Hemen gusül ve abdest alıp Sehle Mescidine gittim, o şahsın söylediği amelleri
yaptıktan sonra çöle gittim ve kıbleye dönerek yere oturdum 70 defa ayetel-Kürsiyi
okudum. Bunu yaptıktan sonra birisi yanıma gelerek selam verdi ve: “Benden ne
istiyorsun?” dedi. Ben, gaflet ve unutkanlıkla ben seni çağırmadım ki dedim. Ancak
o: hayır, sen beni çağırmak için buraya geldin sözünü tekrarladı. Ben bir kez daha:
“ben seni çağırmadım, seninle bir işim de yok dedim.‟‟ Bu olay tam üç defa
tekrarlandı.
Bilahare yanıma gelen o şahıs geri dönüp gittikten sonra bir anda irkildim ve kendime
geldim. Kendi kendime: “Ben İmam Zaman (a.f) ile görüşmek için buraya geldim”
dedim. Peşi sıra koşmaya başladım, arkasınca bağırarak “Efendim ben seninle
görüşmek için buraya geldim” diyordum. O koşmayla bir eve ulaştım. Nefes nefese
kapıyı çaldım. Çehresi nurlu bir adam kapıyı açtı. “Buyurun ne istiyorsunuz?” dedi.
Buraya gelen şahısla görüşmek istiyorum dedim. Adam, bir dakika içeri girmeniz için
izin alayım dedi. İçeri girdikten bir süre sonra dışarı çıktı ve buyurun dedi. İçeri girdim,
küçük bir evdi. Salona gittim iki taht vardı, çölde gördüğüm şahıs orada oturmuştu.
Bana: “Buyurun benimle işiniz mi var?” dedi. Ben yine hayır hiç bir işim yok
dedim. Selam verdim, tahta oturmamı istedi. Heybet ve ihtişamı beni o kadar
kendimden almıştı ki soracağım tüm soruları unutmuştum. Hatta azametinden
yüzüne bile bakamıyordum. Biraz oturduktan sonra izin istedim ve evden dışarı
çıktım. Evden birkaç adım uzaklaşmıştım ki soracağım sorularım aklıma geldi.
Hemen geri döndüm ve kapıyı çaldım. Aynı kişi kapıyı açarak “Buyurun ne
istiyorsunuz?” dedi. Ağayla görüşmek istiyorum, sorularım aklıma geldi dedim.
Adam: “Ağa gitti” dedi. Ben: “Niçin yalan konuşuyorsun‟‟ dedim, Ağa demin
buradaydı? Adam sinirlenerek: “Ben yalan kokuşursam beni burada tutmazlar,
ben 30 yıldır bu evin hizmetkârıyım‟‟ dedi. Adamdan özür dilemdim. Adam, Ağa
gitti vekili buradadır, görüşmek ister misin?” dedi. İzin almak için içeri girdi. İçeri
girdiğimde aynı yerde Ayetullah Seyyid Abul Hasan İsfehani'nin oturduğunu gördüm.
Selam verdim, selamının cevabını verdikten sonra oturmamı istedi. Daha önce içeri
girip oturduğum yere oturdum ve İhtilafları meseleleri bir biri ardına sordum.
Sorduğum bir soruya Seyyid, Ahundu Horasani ve Şeyh Ensari‟nin görüşlerini beyan
ettikten sonra ama meselenin özü şundan ibarettir dedi. Sonra bana: “Soracağın
başka soru varmı?” dedi. Ben hayır, müsaadenizle artık gideyim dedim. Seyyid ile
görüştükten sonra oradan ayrıldım. Kendi kendime: “Bu gün hafta içi, Ağa İsfehani
hafta içi Kufe ve Sehle Mescidine gitmez” dedim. Aceleyle Necef'e geldim. Direk
Seyyid'in evine gittim, kapıyı çaldım, hizmetçisi Hacı Abdülmecid kapıyı açtı ve
“Şeyh Abdunnebi hayrola!” dedi. Ağa Seyyid ile görüşmek istiyorum izin alır mısın?
dedim. İzinden sonra Seyyid'in yanına gittim, kitap okuyordu. Selam verdim,
selamımın cevabını verdikten sonra buyurun dedi. Oradaki soruları tekrar sordum.
Ağa Seyyid orada verdiği cevapların aynını tekrarladı. Sorularım bittikten sonra
tebessüm ederek İsfehan aksanıyla: “Hacı Şeyh Abdunnebi! Şimdi yakin ettin
mi?” dedi. Evet, efendim deyip oradan ayrıldım. Bu olaydan sonra yakinen İmam-ı
Zaman'ın (a.f) Seyyid Ebul Hasan İsfehani'ye özel inayet ve nazarının olduğuna
inandım.214
Ayetullah Vicdani Fahr şöyle naklediyor: “Bir gün eşimle beraber kayınpederim
Ayetullah Abdunnebi Eraki‟nin huzurunda oturmuştuk. Şöyle buyurdu: “İmam-ı
Zaman'ı (a.f) yardıma çağıran herkesin yardımcısı olduğunu biliyor musun?
Onun huzuruna varmanın ne kadar lezzetli olduğunu biliyormusun? Onun
huzuruna çıkmanın bir bardak su içmek kadar kolay olduğunu biliyor musun?
Ben bir kaç defa hazretin huzuruna vardım, baba oğul gibi sohbet ettik.” Ben
elimde olmaksızın ağlamaya başladım. Seni onun canına yemin veriyorum! Bende
onu görmeyi çok arzuluyorum, bana bir yol göster, sadece nur cemalini göreyim
yeter, başkada hiç bir hacet istemiyorum dedim. Kayınpederim de lütufta bulunarak
birkaç tevessül yolu gösterdi.”215
Ayetullah Abdunnebi Eraki, Keşkül adlı kitabının ilk cildinde kendisi şöyle yazmıştır:
“Bende iki defa rüyada, üç defada normal bir halde İmam-ı Zaman'ın (a.f)
huzuruna vardım.”
AYETULLAH ABDUNNEBĠ ERAKĠ'NĠN VEFATI
Ayetullah Abdunnebi Eraki, züht ve takva dolu bir hayattan sonra 1965 yılında ilahi
çağrıya lebbeyk diyerek ruhunu Allah‟a teslim etti. Pak naaşı Hz. Masume‟nin (s.a)
türbesine defnedildi.
214-Gencine-i Danişmend, c.9, s.315-318 215-Gencine Danişmend, c.9, s.315-318
161
HĠBETUDDĠN ġEHRĠSTANĠ
SEYĠT MUHAMMED ALĠ B. SEYYĠD HÜSEYĠN
(Ö. 1966)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1884‟de Samerra‟da dünyaya geldi. Babası Samerra‟nın önde gelen saygın
fakihlerinden Seyyid Hüseyin, annesi takva ve iffet örneği Meryem Hatundu. Mirza Ali
Şehristani, Hüseyin Şehristani‟nin yanına giderek ona gördüğü sadık rüyayı anlatır:
Dün gece rüyamda bana şöyle denildi: ''Yarın Meryem‟in oğlu dünyaya gelecektir.
Adını Muhammed Ali, lakabını ise Hibetuddin koyun.”216
Ertesi gün Meryem Hatun Muhammed Ali‟yi dünyaya getirerek Mirza Ali
Şehristani‟nin rüyasını doğruladı.217 Muhammed Ali‟nin babası Seyyid Hüseyin,
Samerra‟da ibadet ve takvasıyla meşhurdu. Vaktinin çoğunu irfani ve manevi
araştırmalarla geçiriyordu. Ondan geri kalan, “el-Futuhatu‟l Gaybiyye fil Hutumi vel
Ahraz vel Ed‟iyye ve Dumu‟ul Şamiyye fi Ed‟iyyeti Leyletu‟l Cuma” kitabı onun
ilim ve irfan ehli olduğunun kanıtıdır.218
Annesi Meryem, matematik, tarih, edebiyat ve şiir dalında Samerra‟da görüş sahibi
bir şahsiyetti.219 Hibetuddin, böylesi mükemmel bir hanede çocukluğunu geçirdi.
Hibetuddin 10 yaşında ilim tahsiline başladı. Samerra arifinin oğlu, çok kısa bir
zaman diliminde Kerbela Havzası‟nda, sarf, nahiv, meani, beyan, hadis, diraye, rical,
fıkıh, usul, tarih, heyet ve geometri ilimlerini başarıyla tamamladı. 220 Muhammed Ali,
1901 yılında Samerra‟nın arifi zahid babasını kaybetti.221
NECEF‟E HĠCRETĠ
Hibetuddin, babasının vefatından kısa bir süre sonra, Necef Havzası üstatlarından ve
babasının kadim dostlarından olan Seyyid Murtaza Keşmiri onu Necef‟e çağırarak
tahsiline Necef Havzası‟nda davet etmesini söyledi. Hibetuddin, hicret için gerekli
imkânların olmayışından ve diğer maddi sıkıntıları nazara aldığında bu iş için kararsız
kaldı. Onun bu kararsızlığını gören Seyyid Murtaza Keşmiri şöyle dedi: İstersen
Allah‟ın kitabına müracaat et. Allah‟ın kitabında şu ayetle karşılaştılar: “Meryem oğlu
İsa‟yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli,
akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.”222
Bu ayetle tüm şüphe ve tereddütlerini bir kenara bırakarak 1902 yılında Necef‟e hicret
etti. Hibetuddin, Necef Havzası‟nda Şia‟nın büyük fakihleri Ayetullah Muhammed
216-İslam ve Heyet, s. 52 217-Hibetuddin Şehristani, s. 6-7 218-Nukabau’l Beşer fil Karni’l Rabi Aşer, c.3, s.64 219-Hibetuddin Şehristani, s.6-7 220-İslam ve Heyet, s.55 221-Hibetuddin Şehristani, s.7-8 222-Mu’minun, 50
Kazım Horasani, Ayetullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani ve Ayetullah Seyyid Kazım
Yezdi223 gibi üstatların huzurlarından istifade ederek havzanın önemli fakihlerinden
oldu.
HĠBETUDDĠN ġEHRĠSTANĠ AMEL MEYDANINDA
Ayetullah Hibetuddin, havzadan aldığı ilim ve irfanla din ve mektebin tebligatına
hazırdı. İlk işi Şia-Sünnü vahdetini pekiştirmek ve aradaki kardeşliği korumak oldu. O,
Müslümanların birlik beraberlik ve gafletten uyanması için Mısır müftüsü Şeyh
Muhammed Abduh, el-Nahar ve el-Hilal dergileri müdürleriyle irtibat kurdu. Irak,
Suriye ve Mısır kültür merkezleri arasında sağlam bir köprü oluşturdu. Yayımlanan
makaleler, şiirler, organize edilen seminerler ve konferansların tamamında vahdet ve
beraberlik mesajları veriyordu. Bu dönemlerde İran‟da Meşrute taraftarlarının sesi
yükselmeye başlamıştı. Ayetullah Hibetuddin, Meşrute taraftarlarının toplantılarına
katılarak onları desteklediğini ve yanlarında olduğunu bildirdi.224
Hibetuddin‟in zahmetleri 1910 yılında ilk meyvelerini vermeye başladı ve dini, felsefi
ve ilmi dergi olan el-Âlem‟in ilk sayısı basıldı.225 Bu dergi iki yıl devam etti.
Bahreyn‟de sapık ve batıl fırka Tursayan‟ın baş göstermesiyle Ayetullah Hibetuddin,
Bahreyn‟e gitmek zorunda kaldı. Onun gidişiyle derginin de basımı durdurulmak
zorunda kaldı.
Ayetullah Hibetuddin, Bahreyn‟de Islah ve İslam adında iki medrese açtı. Seminerler,
ilmi toplantılar tertipleyerek sapık ve batıl fırkanın gücünü kırarak onları tamamen
pasifize etti.
Amacı Bahreyn‟den Hindistan‟a geçip, orada Müslümanlarla bir araya gelerek ortak
bir teşkilat kurup sonra Japonya‟ya geçmekti. Fakat Hablu‟l Metin Gazetesi sahibi
Seyyid Celaleddin Muayyedu‟l İslam Hüseyni Kaşani‟yle görüşmesinde Japonya‟ya
gitmesinin doğru olmayacağı kanısına vardı. Ayetullah Hibetuddin oradan Yemen‟e
ve Yemen‟den de Hicaz‟a geçti. Hicaz‟da birtakım çalışmalardan sonra tekrar Necef‟e
döndü.
HĠBETUDDĠN ġEHRĠSTANĠ CĠHAT MEYDANINDA
1914 yılında birinci dünya savaşının başlamasıyla İslam topraklarında huzur
kaçmıştı. Osmanlı Şeyhu‟l İslami, Fransa, İngiltere ve Rusya‟ya karşı cihat fetvası
verdi.226 Bu fetva 23 Muharrem 1915‟de Bağdat‟da Cuma namazlarında okunmasına
rağmen bazı Osmanlı âlimleri tarafından kabul görmediği gibi İngilizlerle gizlice
görüşülüp onlara destek sözü de verildi. Osmanlı hükümeti çok zor durumda kalmıştı.
İstanbul‟da mal mülkleri olanlar, Irak ve diğer yerlerdeki Osmanlı memurları bir anda
Osmanlı‟yı unutarak, İngilizlerin yanında yer almaya başladı ve alenen İngilizlere
223-İslam ve Heyet, s.55 224-Suretu’l Necef ele’l İngiliz, s.62 (Hasan Esedi) 225-Hibetuddin Şehristani, s.11 226-el-Şia ve Hükümeti’l Kavmîye fil Irak, s.73 Hasan el-Alevi
hizmette birbirleriyle yarışmaya başladılar.227 Bu kargaşalı dönemde ve ihanetlerin
hizmet sayıldığı hassas süreçte ikinci sınıf olarak görülen Şialar Necef fakihlerinin
emriyle Osmanlı‟nın yanında yer aldılar.
Ayetullah Hibetuddin, Ayetullah Şeyhu‟ş-Şeria İsfehani, Mirza Mehdi b. Ayetullah
Molla Kazım Horasani ve Ayetullah Seyyid Mustafa Kaşani gibi büyük fakihlerle İmam
Ali türbesinin sancağını alarak savaş meydanına hareket ettiler. Kufe‟de Ayetullah
Seyyid Muhammed Kazımi Yezdi‟nin oğlu Seyyid Muhammed‟de onlara katılarak
yollarına devam ettiler.
Necef mücahitleri 21 Muharrem 1916 yılında Bağdat‟a vardılar. Ayetullah Şeyhu‟ş-
Şeria, Ayetullah Hibetuddin ve diğer fakihlerle birlik ve beraberlik sloganları atarak
Ehlisünnet âlimleriyle görüşmeye gittiler. Fakihler komutasındaki mücahitler, savaş
meydanına inerek İngilizlerle çarpışmaya başladılar. Mücahitlerin sergilemiş oldukları
yiğitlikleri Ayetullah Hibetuddin‟e Kut Cephesi‟nden yazılan telgrafta görebiliriz.
3 Şubat‟ta Hz. Ali‟in mübarek sancağı altında toplanan Necef fakihleri ve mücahitleri
Kut Cephesi‟nde ziyaret ettim. Samimi kalbimle ifade ediyorum; işgal edilmiş
topraklarda onların cesaret ve kahramanlıklarını görüp Allah‟a hamd ettim. Onların
arasında büyük komutan Sayın Halik Bik‟i gördüm, hiç birimiz şimdiye kadar Irak‟ta
böylesine düzenli bir orduya şahit olmamıştık. Allah‟ın yardımıyla bu gidişle düşman
ordusunun mağlubiyetini göreceğiz.228
ĠNGĠLĠZ ĠġGALĠNE KARġI
Necef fakihlerinin zahmet ve çabalarına rağmen Osmanlı komutanlarının yetersizliği
ve mücahitlerin tecrübesizliği sonucu Irak toprakları 1918 yılında İngilizlerin işgaline
geçti. Bu mağlubiyet Ayetullah Hibetuddin‟i derinden sarstı. Samerra fakihi taktik
değiştirerek inzivaya çekildi. İngiliz casusları, onun bu durumundan istifade
edebileceklerini sanarak kendi saflarına çekmek istediler. Kerbela vali yardımcısı
Muhammed Server Han 1919‟da Ayetullah Hibetuddin‟i Kerbela kadılığına davet etti.
O bu teklifi reddederek onların sinsi planlarını boşa çıkardı.
İşgal güçleri, gün geçtikçe zulüm ve sitemlerine bir yenisini ekliyorlardı. Abdul Aziz
Kassab hatıratında şöyle diyor: Onlar, sokak ve caddelerde koydukları kurallara
uymayanları ağır bir şekilde cezalandırıyorlardı. Bir gün İranlı bir grup ziyaret kafilesi
Kerbela köprüsünden geçiyordu. İngilizlerin koydukları yasalara göre tüm kafile
atlarından inip köprüden yürüyerek geçmeliydi. Engelli ve hasta bir ziyaretçi atıyla
köprüden geçerken İngiliz askeri elindeki kırbaçla engelli ziyaretçiyi vurmaya
başladığında yanındakiler onun engelli ve hasta olduğunu söylediler. İngiliz asker
kırbaçla engelli ziyaretçiyi vurarak yere düşürdü. Arkadaşları onu kucaklarına alıp
köprüden geçirmek zorunda kaldılar.229
227-el-Şia ve Hükümeti’l Kavmîye fil Irak, s.62-73 Hasan el-Alevi 228-Lema’atlu İctimaiye min Tarih’il Iraki’l Hadis alel Verd, c.4, s.242-236 229-Lema’atul İctimaiye min Tarih’il Iraki’l Hadis alel Verd, c.4, s.19-20
ÖZGÜRLÜK CEPHESĠNDE
Ayetullah Hibetuddin Irak‟ın özgürlüğü için büyük taklit mercii Ayetullah Mirzai
Şirazi‟nin oğlu Şeyh Muhammed Rıza Şirazi ve bir grup müminle beraber el-
Cemiyyetu‟l Vataniyetu‟l İslamiye teşkilatını kurdu.
Bu teşkilat büyük taklit mercii Ayetullah Şirazi‟nin desteğiyle Irak‟ta büyük çaplı
özgürlük mitingleri tertipledi. Bu mitinglerin organizetörleri Ayetullah Hibetuddin ve
arkadaşlarıydı.
Barış ve özgürlük adına yapılan bu mitingleri İngilizler kaba güç kullanarak
bastırmaya çalıştı. Bu mitingler özgürlüğün başlangıcı ve kıvılcımları olduysa da gün
geçtikçe zayıflamaya başladı. Bu uğurda şehitler ve gaziler verildi. Büyük taklit mercii
Ayetullah Şirazi daha fazla kan dökülmemesi için Ayetullah Hibetuddin ve Ayetullah
Mirza Ahmet Horasani‟yi İngilizlerle anlaşma yapmaları için Bağdat‟a gönderdi.
İngilizler bu teklifi geri çevirerek barışı kabul etmediler.230 Bu durum karşısında büyük
taklit mercii Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi meşhur tarihi cihat fetvasını
verdi.231
Halkın kıyam ve özgürlük hareketinde Ayetullah Hibetuddin‟in büyük rolü vardı. O,
büyük taklit mercii Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi‟nin sözcüsü olarak
kabilelere gitti ve halka özgürlük hareketinin hedeflerini anlatarak halkın desteğini
topladı. Halkın özgürlük ve direniş mücadelesiyle Kerbela işgal güçlerden kurtarıldı.
Şehrin yönetimi için kurulan Şurâya Ayetullah Hibetuddin, Ayetullah Seyyid Ebul
Kasım Kaşani ve Ayetullah Seyyid Hüseyin Kazvini tayin edildi.
Büyük taklit mercii Ayetullah Mirza Muhammed Taki Şirazi‟nin vefatıyla birlikte bir
yandan aşiretler arasında çıkan ihtilafları ve bir yandan da İngilizlerin oyunuyla
direniş ateşi yavaş yavaş sönmeye başladı. Kerbela‟da bir grup barış için Bağdat‟a
elçi gönderdi. İngilizler beş şart sunarak barışı kabul etti. İngilizlerin şartlarından
biride aralarında Ayetullah Hibetuddin‟de olmak üzere 17 kişinin 24 saat içinde
kendilerine teslim edilmesiydi.232
Bu barışla Sammerra fakihi Ayetullah Hibetuddin zindana atılarak askeri mahkemenin
hükmüyle idama mahkûm edildi. Büyük mücahit, hicri 1921‟de 9 ay zindanda
kaldıktan sonra Şah‟ın genel affından yararlanarak serbest bırakıldı.233
HĠBETUDDĠN ġEHRĠSTANĠ VE BAKANLIK GÖREVĠ
Ayetullah Hibetuddin, serbest kaldıktan sonra 1921‟de farklı ve yeni bir siyasetle
çalışmalarına kaldığı yerden devam etti. İngilizler yönetimi Melik Faysal‟a devretti.
Melik Faysal, hükümeti için halkın güvenini kazanmaktan başka bir yolun olmadığını
çok iyi bildiği için Milli Eğitim Bakanlığını Ayetullah Hibetuddin‟e teklif etti. O, ilk başta
bu öneriyi kabul etmek istemese de diğer arkadaşlarının tavsiyesiyle maslahat icabı
230-Lema’atul İctimaiyye min Tarih’il Iraki’l Hadis alel Verdi, c.5, s.233-234 231-Senavatu’l Cemr alel Mu’min, s.21 232-Lema’atul İctimaiyye min Tarih’il Iraki’l Hadis alel Verdi, c.5, s.114-115 233-İslam ve Heyet, s.51
teklifi kabul etti. Ayetullah Hibetuddin göreve başlar başlamaz ilk işi İngiliz
müsteşarlar ve diğer ecnebi öğretim görevlilerini görevden almak ve İngilizlerin
kontrolünde olan okulları geri almak oldu.
Ayetullah Hibetuddin‟in işindeki azmi ve başarısı sömürü güçleri tekrar korkuya
düşürdü. 1922 yılında dâhili ve harici baskılar sonucunda görevinden istifa etmek
zorunda kaldı.
Bir müddet sonra Divan-ı Âli (Yüksek Kurul), Caferi fıkhı esasınca hazırlandı. Divani
Âli‟nin müdüriyeti tekrar Ayetullah Hibetuddin‟e teklif edildi. Büyük fakih arkadaşları
ve diğer fakihlerin tavsiyesiyle bu görevi kabul etti. Ayetullah Hibetuddin 1926‟da
gözlerinden ameliyat oldu. 1930‟da tedavi için Suriye‟ye gitti ancak bir türlü eski
sağlığına kavuşamadı. Sağlık sorunları onu işinden ve çalışmalarından asla geri
koyamadı. 1934‟de görevinden istifa ederek bu kez de milletvekilliğine aday oldu ve
kazandı. Meclis birkaç ay devam etti ancak aynı yıl meclis feshedildi. Ayetullah
Hibetuddin İmam Musa Kazım türbesinde “Mektebetu‟l Cevadeyn el-Amme” adı
altında bir kütüphane kurarak hizmete başladı. Çalışmalarının yanı sıra halkın
sorunlarından yakından ilgilendi. Samerra fakihi yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı
gözlerini kaybetti. Yine azmini kaybetmedi ve buna rağmen her gün ihtiyaç duyduğu
kitapları birine okutarak makalelerini yazdırırdı.
HĠBETUDDĠN ġEHRĠSTANĠ‟NĠN VEFATI
Hastalık yavaş yavaş Samerra fakihini takatten düşürmüştü. Hastalığından dolayı
dostlarına da sınırlı ziyaret vakti veriliyordu. Her geçen gün durumu biraz daha
ağırlaşıyor ve ilahi kurba bir o kadar yaklaşıyordu. Bilahare büyük mücahit ve fakih
1966‟da hastalığa yenik düşerek 82 yaşında hakkın davetine icabet etti. Pak naaşı
sevenlerinin gözyaşlarıyla İmam Musa Kazım (a.s) türbesine defnedildi.
162
SEYYĠD MUHAMMED MUHAKĠK DAMAD
SEYYĠD MUHAMMED B. SEYYĠD CAFER MUSEVĠ
(Ö. 1968)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Seyyid Muhammed, 1907 yılında Erdekan‟ın etraf köylerinden Ahmet Abat‟ta
dünyaya geldi. Babası Seyyid Cafer Musevi yörenin tanınmış, zahit ve takva sahibi
âlimlerindendi. Seyyid Cafer Musevi‟nin, Peygamber sülalesinden olan evladına
Muhammed ismi verildi. Seyyid Muhammed, babasını daha dünyaya gelmeden
kaybetti. Mümine ve şefkatli annesini de 6 yaşında kaybetti. Anne babasının sevgi ve
şefkatinden yoksun kalan Seyyid Muhammed, dedesinin himayesinde çocukluğunu
geride bıraktı.
Seyyid Muhammed, başlangıç ilimlerine doğum yeri Erdakan‟da başladı. Daha sonra
Yezd Havzası‟na giderek havzanın meşhur üstatları Seyyid Ahmet Müderris234,
Seyyid Hüseyin Bağgendum ve Ayetullah Şeyh Gulam Rıza Fakihi Horasani gibi
şahsiyetlerin derslerine katıldı.
KUM HAVZASI‟NA HĠCRETĠ
Seyyid Muhammed, üstadı Ayetullah Şeyh Gulam Rıza Fakihi Horasani‟nin de
tavsiyesi üzere Tevbe Suresi 122. ayeti mealince ‟‟Mü‟minlerin hepsi toptan
seferber olacak değillerdir. Öyleyse onların her kesiminden bir grup da, din
konusunda köklü ve derin bilgi sahibi olmak ve döndükleri zaman kavimlerini
uyarmak için geri kalsa ya! Umulurki sakınırlar.‟‟ 1923'‟de Kum Havzası‟na gitti.
Seyyid Muhammed, Kum Havzası‟na geldiğinde 16 yaşlarındaydı. Ehlibeyt (a.s) ilim
ve irfanına duyduğu aşk ve iştiyakıyla büyük fakihlerin ders celselerine katıldı.
Havzada genellikle Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi‟nin huzurlarından istifade etti.
İstidadı ve ilme olan merakıyla üstadın teveccüh ve ilgisini üzerine çekmişti. Üstat ve
öğrenci arasından özel bir sevgi ve samimiyet bağı oluşmuştu. Bu sevgi ve samimiyet
sonucunda üstadı, kızını onunla evlendirdi. Bu evlilikten sonra Seyyid Muhammed,
“Muhakkik Damad”‟ lakabını alarak meşhur oldu.235
234-Ayine-i Danişveran, s.734 235-Gencine-i Danişmendan, c.2, s.142
AYETULLAH MUHAKKĠK DAMAD‟IN ÜSTATLARI
Ayetullah Muhakkik Damad, uzun yıllar Erdekan, Yezd ve Kum havzalarında ilim
tahsili etmiş ve tahsil hayatı boyunca ders ve tahkikten başka bir şeyle meşgul
olmamıştır. Huzurlarından istifade ettiği üstatlarından bazıları:
1. Ayetullah Mir Seyyid Ali Yesribi
2. Ayetullah Seyyid Muhammed TakiHansari
3. Ayetullah Mirza Muhammed Hemedani
4. Ayetullah Seyyid Muhammed Kuhkemerei
5. Ayetullah SeyyidEbul Hasan Rafi
6. Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi
7. Seyyid Ahmet Müderris
8. Seyyid Hüseyin Bağgendum
9. Ayetullah Şeyh Gulam Rıza Fakihi Horasani
10. Seyyid Muhammed Musevi
AYETULLAH MUHAKKĠK DAMAD TEDRĠS KÜRSÜSÜNDE
Ayetullah Muhakkik Damad, havzadaki ilim tahsilinden sonra tedris kürsüsüne
geçerek etrafına öğrenciler topladı. Çok kısa bir zamanda dersleri talebeler
tarafından büyük rağbet gördü. Öyle ki ders halkalarına sadece başarılı talebeler
katılabiliyordu.
Ayetullah Cevad Amuli, üstadı Muhakkik Damad‟ın ders celselerini şöyle tarif ediyor:
“Kum Havzası‟na geldiği ilk yıllar birçok fıkıh üstadının ders halkasına katıldım.
Bunların içinde bana göre en güçlüsü Ayetullah Muhakkik Damad idi. On iki on
üç yıl o büyük üstadın huzurundan faydalandım ve hakikaten de fıkha son
derece hâkim bir âlimdi.”236
Yine Ayetullah Muntazari üstadı Muhakkik Damad‟ı şöyle tarif ediyor: “Merhum
İmam Humeyni, Ayetullah Seyyid Ahmet Zencani ve Ayetullah Muhakkik
Damad‟ın üçlü ders mübahasesi vardı. Bu mübahase Feyziyye Medresesi‟nde
her gün öğleden sonra yaklaşık 1-2 saat devam ederdi. İlmi münazaralar
genellikle İmam Humeyni ile Ayetullah Muhakkik Damad arasında
gerçekleşirdi.'' 236-Hatıratı Ayetullah CevadAmuli
Ayetullah Muhakkik Damad nezdinde ilim ve ders çok önemliydi. Havzanın tatil
günlerinde evinde ilmi toplantılar tertipleyip öğrencilerin sorularına cevaplar verirdi.
Görkemli manevi ruh hali onu ders ve araştırma dışındaki tüm işlerden alıkoymuştu.
Dışarıdan bakıldığında felsefe ve siyasete muhalif gibi gözükse de yetiştirdiği
öğrencilerden onun aslında siyasi bir şahsiyet olduğu da anlaşılmaktadır. İran İslam
devriminin baş aktörlerinin birçoğu o yüce şahsiyetin talebesidir. Oğlu Ayetullah
Seyyid Mustafa Muhakkik Damad şöyle naklediyor: Üniversitenin son yıllarından
felsefe okumak istedim. Babamın felsefeye ilgi ve alakası yoktu, ancak karşı da
değildi. Babam şöyle dedi: “Felsefe okumak istiyorsan Hacı Aga Mehdi Hairi
Yezdi veya Aga Mutahhari‟nin yanında oku.” O dönemde dayım Mehdi Hairi
Kanada‟ya gittiği için Şehid Murtaza Mutahhari‟nin huzurunda felsefe derslerini
okudum.
AYETULLAH MUHAKKĠK DAMAD‟IN TALEBELERĠ
Birçok üstat, fakih ve taklit mercii Ayetullah Muhakkik Damad‟ın huzurlarından
istifadeler etmiştir. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Şeyh Murtaza HairiYezdi
2. Ayetullah Şehid Murtaza Mutahhari
3. Ayetullah Şehid Beheşti
4. Ayetullah Şehid Mustafa Humeyni
5. Ayetullah İmam Musa Sadr
6. Şehid Muhammed Mûfettih
7. Şehid Ali Ekber Kudsi
8. Ayetullah Mirza Ali Mişkini
9. Şehid Abdürrahim Rabbani Şirazi
10. Ayetullah Ahmet Payani
11. Ayetullah Cevad Amuli
12. Ayetulah Musa Şübeyri Zencani
13. Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi
14. Ayetullah Hüseyin Mezahiri
15. Ayetullah Hüseyin Hemedani
16. Ayetullah Muhammed Mu‟min Kummi
AYETULLAH MUHAKKĠK DAMAD‟IN AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Muhakkik Damad, döneminin önemli fakih, araştırmacı, fazilet ve keramet
sahibi büyük ahlak üstatlarındandı. Talebe eğitimine her şeyden daha çok önem
veriyordu.
Ömrünün sonuna kadar sade ve gösterişsiz bir hayat sürdü. Evi ilim ehlinin
sığınağıydı. Belki de sadeliği ve halktan biri olma özelliğini üstadı Ayetullah Şeyh
Abdülkerim Hairi‟den miras almıştı. İmam Humeyni Kum Havzası‟nın kurucusu
Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi‟nin vefatından sonra, despot Şah‟ın âlimler hakkında
“Onlar beleşcidirler” sözünü işitince şöyle buyurdu: “Bizim Şeyh Abdülkerim
Hairi‟miz dünyadan göçtüğü akşam, çocuklarının evlerinde akşam yemekleri
yoktu. Biz mi beleşciyiz? Yoksa yurt dışındaki bankaları parayla dolduranlar
mı?”
Tabii ki böyle zahit ve takva ehli üstadın Ayetullah Muhakkik Damad gibi zahit ve
takvalı bir öğrencisi olur.
Muhakkik Damad, son derece mütevazı ve İslam‟ı ahlaka mukayyet biriydi. Halkla
irtibatında güler yüzlü ve tatlı dilliydi. Helal ve haram konusunda oldukça titizdi.
Ehlibeyt (a.s) anısına düzenlenen yas ve matem meclislerinde onun halatını gören
manevi ruhiyesinden derinden etkilenirdi.
AYETULLAH MUHAKKĠK DAMAD‟IN ESERLERĠ
Ayetullah Muhakkik Damad, ilminin zekâtını genelde talebe yetiştirerek vermeye
çalışmıştır. Bununla birlikte kendi kaleminden ve öğrencilerinin ders notlarından
geriye birkaç kalıcı eser miras kalmıştır. Onlardan bazıları:
1. Urvetu‟l Vuska kitabına haşiye (kendi kaleminden)
2. Hac, namaz, oruç, itikâf ve humus babları (Öğrencisi Ayetullah Cevad Amuli‟nin
Takriri)
3. Usul Dersleri (Öğrencisi Ayetullah Nasır MekarimŞirazi‟nin Takriri)
4. Usul ve Taharet Dersleri (Öğrencisi Ayetullah Tahriri‟nin Tekriri)
AYETULLAH MUHAKKĠK DAMAD‟IN VEFATI
Ayetullah Muhakkik Damad, ömrünün sonlarına doğru kalp rahatsızlığından hareket
edemez olmuştu. Öğrencileri ziyaretine geldiğinde ağlayarak onlara şöyle buyururdu:
“Ben ölümden korkmuyorum. Şer‟i vazifemde kusur etmekten korkuyorum.”237
O yüce şahsiyet 75 günlük hastalıktan sonra hakka yürüdü.
237-Mecelle-i Nur, sayı 17, s.97
163
SEYYĠD ĠSMAĠL BELHĠ
SEYYĠD ĠSMAĠL B. SEYYĠD MUHAMMED BELHĠ
(Ö. 1968)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Seyyid İsmail Belhi, 1917 yılında Belh238 Kasabasında dünyaya geldi. Babası yörenin
tanınmış saygın âlimlerindendi. Belh şehri hicri 810 yılından bu tarafa Ayetullah Mir
Seyyid Mesud Mehzar, Ayetullah Mir Seyyid Hüseyin Alim ve Ayetullah Mir Seyyid
Haydar Necefi gibi birçok büyük fakih ve âlim İslam âlemine hediye etmiştir. Seyyid
İsmail yedi yaşlarında Kur‟an-ı Kerim ve Farsçayı öğrendi. Sahip olduğu istidat ve
dehasıyla yedi yaşlarında İmam Hüseyin (a.s) hakkında ağıtlar okuyup çocuklara
Kerbela hakkında konuşmalar yapıyordu.
Seyyid İsmail, annesinin vefatından sonra babası Seyyid Muhammed ile büyük
meşakkat ve zorluklarla 1928 yılında ziyaret için Meşhed‟e gitti. Kardeşi Seyyid
İbrahim ile birlikte Meşhed‟de Balaser Medresesinde mukaddime derslerine başladı.
İki muhacir kardeş çok kısa zamanda medresenin seçkin talebelerinden oldu. Seyyid
İsmail, talebelik döneminde diğer talebelerin sevip saydığı bir talebeydi. O eski bir
cübbe ve sarıkla yetinip, kendisine para biriktirecek bir cep yapmadı. Fakir olmasına
rağmen son derece cömert ve eli açıktı. Talebeler arasında devamlı yeni görüşler ve
sözler ortaya atan aktif bir simaydı. Talebeliği döneminde dünya siyaseti ve İslam
âleminde olup biten olaylardan gafil olmadı. Özellikle İngiliz istismarını yakından takip
edip isabetli siyasi yorumlarıyla İngiliz sömürüsüne karşı da mücadelesini fiili olarak
başlatmıştı.
VATANA DÖNÜġÜ
Seyyid İsmail, 1935 yılında vuku bulan kanlı kıyama yakında tanık oldu. Bu
dönemlerde havzadaki dersleri terk ederek yaşlı babasıyla birlikte Herat şehrine gitti.
Herat'ta dönemin despot saltanatında oturan Zahir Han aleyhine mücadele başlattı.
Herat‟ta ateşli konuşmalarıyla toplumu etkileyerek dört bir yandan özgürlük seslerini
yükseltmeyi başardı. Saltanat Devleti, Seyyid İsmail hakkında takip kararı çıkardı
ancak devlet bu yasağı yedi yıl devam ettirebildi, hükümet istemeyerek bu yasağı
kaldırmak zorunda kaldı.
BELH‟E HĠCRET Ġ
Allame Seyyid İsmail, 1944‟de Herat‟tan Mezar Şerif‟e gitti. Yaklaşık kırk yıl bu
şehirde dini tebligatla meşgul oldu. Mezar Şerif‟te „„Mücteme-i Ġslami‟‟ teşkilatını
kurdu, eyaletlere komiteler atayarak İslam hükümetinin temelini oluşturmaya başladı.
Mezar Şerif eyaleti komite üyeleri, Muhammed Rıza, Abdülkadir ve Muhammed Naim
238-Belh, Afganistan’ın kuzeyinde yer alan bir şehirdir.
gibi önemli şahsiyetlerden oluşuyordu. Etraf şehirlerden önemli siyasi ve kanat
önderleri Mezar Şerif‟e gelip Allame İsmail‟i ziyaret ederek ondan istifade ediyorlardı.
Kabil şehrinin siyasi ve hatırı sayılır büyük şahsiyetleri de Allame İsmail Belhi‟yle çok
yakın irtibat kurdular.239
Allame Belhi 1948‟de Kabil ahalisinin daveti üzerine oraya gitti. Kabil'e girişiyle halk
taze nefes almış, şehir adeta Seyid‟in konuşmalarıyla aydınlığa bürünmüştü. Her
sokak ve evde Seyyid‟in konuşmaları duyuluyordu. Onun bu sesi saltanat sarayının
temellerini sallamaya başladı.
Allame Belhi‟nin kurduğu Hizbi İrşad‟ın üst düzey yetkilileri şunlardan ibaretti:
1. Allame Belhi (Rehber)
2. Seyyid Ali Guher Kurbendi
3. Seyyid Surur Lulenci
4. Muhammed Naim Han (Kabil Emniyet Amiri)
5. Muhammed Eslem Han Kaznevi
6. Dr. Esedullah Raufi
7. Muhammed İbrahim Han Kavsevar
8. Abdulkıyas Han
9. Hûda Nezer Han
10. Muhammed Haydar Kaznevi…
Bu parti üyeleri 1950 kıyamından sonra yok edildi, bazıları da Allame Belhi gibi
tutuklanarak zindana atıldı. Allame Belhi ve arkadaşları 15 yıl saltanat zindanlarında
en kötü şartlarda hayata tutunmaya çalıştılar.
ZĠNDAN HATIRALARI
Allame Belhi, zindan döneminde en zor şartlar altında tutuldu, dışarıdan ziyaretçi
görüşü yasaktı, rejim tamamen tüm haklarını elinden almıştı. Zindandaki tek sığınağı
ve arkadaşı Allah‟ın kitabı Kur‟an‟dı. Kendisi şöyle naklederdi: “Kur‟an‟ı baştan sona
1700 defa dikkatle üzerinde tefekkür ederek okudum, her okuduğumda yeni
tefsirlerle karşılaştım.”
Allame Belhi, zindanda siyaset, irfan, ahlak ve hamasi konular hakkında tam 75 bin
beyitlik şiir yazdı. Bu şiirlerinden bazıları „„Divani Belh‟‟ adıyla basılıp yayımlandı.
239-Nehzeti İslami Der Afganistan, s.86 (Seyyid Hadi Hüsrevşahi)
ALLAME BELHĠ‟NĠN YOLCULUKLARI
Allame Belhi, saltanat zindanından özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz, 1967 yıllarında
kutsal mekânları ve taklit mercilerini ziyaret maksadıyla İran‟a gitti. İlk başta Suriye‟de
Hz. Zeyneb‟i (s.a) ziyaret edip önemli şahsiyetlerle görüştükten sonra Necef
Havzasına gitti. Necef Havzası talebeleri onu görkemli bir merasimle karşıladı.
Allame Belhi, Necef Havzasında Ayetullah İmam Humeyni, Ayetullah Muhsin Hekim,
Ayetullah Hoi, Ayetullah Seyyid Hasan Şirazi ve Ayetullah Ağa Buzurgi Tahrani gibi
dönemin büyük fakihleriyle bir araya gelmiş ve hususi toplantılar yaptı.
Allame Belhi, Necef ve Kerbela‟daki çok kısa ikametinde önemli ve aydınlatıcı
konuşmalar yaptı.
KUM HAVZASINA GĠRĠġĠ
Allame Seyit İsmail Belhi, 1967 yılında ailesiyle Kum kentine gelerek Ayetullah
Seyyid Rıza Sadr‟ın evine misafir oldu. Afgan mücahidinin Kum‟a geliş haberi duyulur
duyulmaz, Feyziye Medresesi talebeleri ve devrimci gençler gruplar halinde
ziyaretine gelerek konuşma yapması için davet ettiler. Daha yeni sürgünde olan taklit
mercii İmam Humeyni‟nin yanından gelen Allame Belhi‟nin paylaşacak birçok şeyi
vardı. Tebligat Bürosunun salonu talebe ve üniversite öğrencileriyle dolup taştı.
Talebelerin sözcüsü olarak Ayetullah Mekarim Şirazi kısa bir hoşgeldiniz
konuşmasıyla takdir ve teşekkürlerini sunarak şöyle dedi: “Bizim arzularımızdan
biriside Kum Havzasına büyüklerin gelip sohbetler etmesiydi, ben birkaç kez
onunla oturup konuşma fırsatını yakaladım, her defasında düşüncelerimde yeni
sayfalar açıldı.”240
Daha sonra Allame Belhi kürsüye çıkarak şöyle buyurdu: “Saygıdeğer dinleyiciler,
havza üstatları ve İslam âlimleri! İlmin, yaşamın ayrılmaz bir parçası ve
olamazsa olmazıdır, dolayısıyla onu anlatıp şerh etmeye gerek yoktur. Siyasi ve
ahlaki ihtilafları olan bu beşerin ilmin zarureti konusunda ihtilafı yoktur. İlmin
akli bir maksatta son bulması ne kadar da güzel olur. Kum kentinin geçmişini
hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz, masumların zamanından itibaren
Teşeyyü Mektebinin ve ilmin merkezi olmuştur.
Bunlardan maksadım şudur; Ey oğul, yol uzaktır, akıllı ol, gafletten uyan!
Beyefendiler, salonu dolduran muhteremler, bugünler kesinlikle geçmiş
zamanlardan daha güzeldir. Eskilerin mum ve çırağ ışığında ders çalışıp
gözlerinden rahatsız olduklarından haberiniz var mı? O kadar imkânsızlıklar ve
olumsuz şartlara rağmen ne kadar çok kitap yazmışlardır. Büyüklerimiz böyle
yaşamışlardır. Mazlumiyet ve çaresizliğimizden ümitsiz olmamalıyız, bunun
çaresi ise bir ve tek yumruk olmaktır. Saygıdeğer Büyüklerim! Benim
mücadelem ne içindi? Şahsi hiçbir arzum yoktu. Saltanatı istemiyordum.
Afganistan Şiaları mahrumiyet içindeydi, başka bir çarem yoktu. Mazlumca bir
240-Mecelle-i Heblu’s-Sema, sayı, 83, s.50
hareket başlattım, Teşeyyü Mektebinin hakkaniyeti ve mazlumların hakkını
almak için hareket ettim.”241
MEġHED SEFERĠ
Allame Belhi, bir hafta Kum ikametinden sonra İmam Rıza‟nın (a.s) ziyareti için
Meşhed‟e gitti. Meşhed Havzası onun gelişiyle bir başka havaya büründü, çünkü o
havzanın bağrında yetişmiş kendi evladıydı. O havzadan İslam ve mektebin
bayrağını omuzlanmıştı. Meşhed Havzası uzun bir zaman sonra tekrar Allame
Belhi‟yi gördü. Allame, havza talebeleri ve üstatlarının ısrarı üzerine şöyle bir
konuşma yaptı:
“Ey ilim ehli, toplantıda hazır bulunan ve İmam-ı Zaman yaranı! Siz değerli ilim
ehli arasında bulunmaktan iftihar ediyorum. 32 yıl musibet ve zahmetten sonra
bu buluşma bana nasip oldu. Uzun yıllar bu toprağa secde edip talebelere
hizmet ettiğim bu toprağa secde etmeye geldim. Eğer secdem kaza olduysa,
sorun değil eda ederim.
Şeyh Tusiler, Şeyh Müfidler, Şeyh Ensariler, Alemu‟l Hûdalar bu medreselerde
yetişti. İsfehaniler, Seyyid Raziler bu medreselerin evlatlarıdır.
Bu gün feryat günüdür, bugün yerinde oturup susmak günü değil. Bu gün
küçük sözleri dinleme günü değildir. Bugün hurafelerle mücadele günüdür.
Bugün İslam‟ın gerçek kimliğini batıl ve hurafeler arasından çekip ortaya
koyma günüdür. Bugün hareket ve canlanma günüdür. Fakat bu hareket ve
canlanma, ilim ve irfan üzere olmalıdır. Ben Meşhed, Kum ve Necef havzalarına
sesimi duyurdum. Allah‟a hamd olsun bir hareketliliğe şahit oldum. Necef
Havzası hareket etti. Kum havzasında yedi bin din âlimi vardır. Meşhed Havzası
Ali b. Musa Rıza‟nın (a.s) gölgesi ve himayesindedir. Gelecek ve yarının
bayraktarları sizlersiniz.”
SON GÖRÜġME
Meşhed Havzası talebeleri ve üstatları ‟‟İslam Kale‟‟ sınır kapısına kadar Allame
Belhi‟ye eşlik ettiler. Sınırın diğer tarafında Herat halkı günlerdir sıcakta Allame
Belhi‟yi bekliyorlardı. Sabah saatlerinde Herat halkı muratlarını tekbirlerle karşıladılar.
Allame Belhi, istikbaline gelen Heratlılara kısa bir konuşma yaptı. Rejim istihbaratı,
halkın coşkusu karşısında Herat‟taki tüm cami ve hüseyniyelerin kapatılması emrini
verdi.
ALLAME BELHĠ‟NĠN VEFATI
Allame Belhi, Haretta birkaç gün kaldıktan sonra, başkent Kabil‟e hareket etti. Kabil
halkı kalabalık bir karşılama töreniyle Allah-u Ekber ve salavatlarla Allame Belhi‟nin
aracının etrafını sardı. Şehrin her yerine onun posterleri asılmış ve her yerde Şia‟nın
azametinden söz ediliyordu.
241-Yadvare-i Allame Belhi, 1368
Bu olaydan birkaç ay geçmeden Allame İsmail Belhi rahatsızlandı. Yüksek tansiyon
teşhisiyle hastaneye yatırıldı. Allame bir ömür mücadele ve cihattan sonra 1968‟de
ilahi davete lebbeyk diyerek ruhunu teslim etti242.
242-Peyam ve Cidali, 1347
164
AYETTULLAH ġEHĠD SAĠDĠ
SEYĠT AHMET B. MUHAMMED RIZA
(Ö. 1970)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
1929 yılında mukaddes Meşhed semaları ilahi rahmetle nurlanmıştı. Seyyid Ahmet,
Al-i Muhammed‟e (s.a.a) olan sevgi ve muhabbetiyle hanesine hediye edilen ilahi
emanetin adını Muhammed Rıza koydu.
Seyyid Muhammed Rıza, her türlü dini tebligat ve dindarlığın yasak olduğu bir
dönemde havzaya giderek ilim tahsiline başladı. Mukaddime ilimlerini bitirdikten
sonra usul ve fıkıh derslerini Edibi Nişaburi, Şeyh Haşim, Şeyh Muçteba Kazvini gibi
üstatların yanında başarıyla tamamladı.
Muhammed Rıza Saidi, Meşhed Havzası‟ndan sonra Kum Havzası‟nın büyük
üstatlarından istifade etmek için oraya hicret etti. Ayetullah Burucerdi‟nin ders
halkasına katıldı. Muhammed Rıza Kum Havzası‟nda İmam Humeyni‟nin ders
celseleriyle aşina olduktan sonra aradığını bulmuştu. Bu ders celseleri üstadıyla
arasında tarifsiz büyük bir sevgi ve muhabbet köprüsü oluşturdu. İmam Humeyni ona
yazdığı mektupta şöyle buyuruyor: “Ben, senin gibi şahsiyetleri duygularımı
anlatamayacak derecede seviyorum. Benim senin gibilerine olan bu sevgi ve
alakamıı anlatmaya gücüm yetmiyor ancak Allah biliyor.”
ĠLK ZĠNDANI
Daha İmam Humeyni kıyamı başlatmadan Şehid Saidi gönüllerde devrim ateşini
yakmıştı. Şehid Saidi, dava arkadaşları Ayetullah Mekarim Şirazi, Ayetullah Cafer
Subhani, Ayetullah Hazali ve Ayetullah Devani ile birlikte tebliğ için Huzistan şehrine
gitti. Bu tebligat seferinde zalim Şah tarafından zindana atıldı.
İmam Humeyni‟nin kıyamı başlatmasıyla Feyziye ve Talibiye medreselerinde bir
hareketlilik başladı. Şehid Saidi bu kıyamın baş aktörlerinden biriydi. O bir grup âlimle
birlikte Kuveyt‟e gitti. 15 Hurdad Olayları ve İmam Humeyni‟nin zalim ve despot rejim
tarafından tutuklandığı haberini Kuveyt‟te aldı. Bu haber üzerine hemen Necef
Havzası‟nın büyük âlimleri Ayetullah Muhsin Hekim ve Ayetullah Hoi‟ye bir mektup
yazarak onları durumdan haberdar etti. Bununla da yetinmedi; Kuveyt‟te Şah
aleyhine ağır konuşmalar yaptı. İmam Humeyni İran‟da o da Kuveyt‟te yaptıkları
konuşmalardan dolayı zindana mahkûm edildiler.
Şehid Saidi, sarık ve abasını çıkartarak gizlice Kuveyt‟ten İran‟a geri döndü. İmam ile
görüşmek için önce şöyle bir mektup yazdı: “Seyyidim ve Mevlam, sarık ve
cübbemi değiştirerek Kum kentine geldim. Seninle görüşmek için izin
istiyorum.”İmam Humeyni, sadık ve samimi müridini huzuruna kabul ederek bir süre
hasret giderdiler.
ĠMAM HUMEYNĠ‟NĠN SÜRGÜN EDĠLĠġĠ
İmam Humeyni, 1963‟de önce Türkiye‟ye ve oradan da Irak‟a sürgün edildi. Şehid
Saidi ve bir grup havza talebesi dönemin başbakanı Huveyda‟ya mektup yazarak
İmam‟ın geri getirilmesini talep ettiler. Şehid Saidi, bu itirazlarla birlikte Irak‟ta sürgün
olan İmam Humeyni‟yi Necef Havzası‟nda tanıtmayı kendine bir vazife biliyordu. O
Irak‟a gayri resmi yollarla giderek Necef‟te konuşmalar yaptı, İmam‟ın ilmi ve irfani
boyutunu tanıtarak etrafına müritler topladı.
TAHRAN‟A HĠCRETĠ
Şehid Saidi, İmam‟ın yokluğunda Kum kentinde kalmanın yanlış olduğuna
inanıyordu. Tahran‟a giderek konuşmalar ve seminerler düzenledi. Şah ve Savak
İstihbaratının gerçek yüzünü halka anlattı. Bu esnada İmam Musa Kazım Camii
yönetimi onu camiye imamlık yapması için davet ettiler. O, bu fırsattan istifade ederek
teklifi kabul etti ve 1966‟da camiyi devrimin siyasi faaliyetlerinin merkezi yaptı.
İmam Humeyni, Şehid Saidi‟nin faaliyetlerini destekleyen bir mektup yazdı. Mektupta
şöyle buyuruyordu: “Tahran‟a gitmeniz beni sevindirdi. Çünkü merkezin her
şeyden daha çok senin gibi amel ehli âlimlere ihtiyacı vardır.”
Şehid Saidi, İmam Musa Kazım Camii‟nde çalışmalarınn büyük çoğunluğunu ders
celseleri üzerine inşa etti. Bu derslerinde devrim ve İmam Humeyni‟yi gençliğe tanıttı.
Savak İstihbaratının tutanağında şöyle yazılmıştır: “İmam Musa Kazım Camii saat
20.30‟da toplumun her tabakasından oluşan yaklaşık bin kişilik bir toplantı
teşkil edildi. Bu toplantıda Saidi ilk olarak birkaç dakika Ayetullah Humeyni ve
talebelere uygulanan şiddetten söz etti ve halk Humeyni‟nin adını işittiklerinde
salavat getirdiler. Daha sonra ismi belirtilen şahıs, Yahudiler ve Amerika
aleyhine konuşarak şöyle dedi: Onların bu memlekette elleri çok açıktır, kimse
onların önüne geçemiyor. İşleri bizim toplantılarımıza engel olmaktır. Üç yıl
önce Ayetullah Humeyni devletten İsrail elçiliğinin kapatılmasını istedi. Çünkü
onların ne kadar büyük bir facia ve baş belası olduklarını tahmin ediyordu.
Bizleri zindana atıp, sürgün edenlerle mücadele etmemiz için teşilatlanmaya ve
bir yapılanmaya ihtiyacımız var. Ben, İmam Hüseyin ve rehberim Ayetullah
Humeyni‟nin gittiği yolu izliyorum ve bu yolda canım pahasına olsa da hakkı
söyleyeceğim.”
Şehid Saidi, 1966‟da Şehid Seyyid Kazım Kazvini anısına düzenlediği taziye
merasiminden sonra Şah İstihbaratı tarafından tutuklanarak 3 ay zindana kapatıldı.
Zindandan kurtulduktan sonra çalışmalarına kaldığı yerden devam etti. Şah Rejimi
her gecen gün baskılarını artırıyordu, caminin su ve elektriğini keserek faaliyetlerini
durdurmak istedi.
Şehid Saidi, o sıkıntılı ve zor günlerde halka şöyle seslendi: “Sizler bu İslam
merkezini maddi ve manevi desteklerinizle yaşatmalısınız. Beyefendiler, inanır
mısınız; mescidin masraflarını karşılayabilmek için evlerde hanımlara mersiye
okudum. Anlamıyorum niçin insanlar benden kaçıyor? Yoksa yüce rehberim
İmam Humeyni‟yi savunduğum için mi benden uzaklaşıyorlar? Eğer bundan
korkuyorsanız, korkmayın ben devlet ve istihbaratın cevabını vereceğim, sizler
değil!”
ABD SÖMRÜSÜNE KARġI MÜCADELESĠ
Şehid Saidi, zamanına vakıf mücahit bir fakihti. Günün siyasetini yakından takip edip
sömürü güçlerin karşısında dimdik durmaktaydı. ABD sömürüsü aleyhine ulemaya
hitaben bir mektup yazarak itirazını şu şekilde dile getiriyor:
Sayın Ulema!
Malumunuz üzere bu günlerde ABD sömürüsü bu toprak ve ülke halkı için büyük bir
bela ve sıkıntı olmuştur. Ayetin tabiriyle „„ Öylesine bir söz ki neredeyse gökler
parçalanacak ve yer yarılacak ve dağlar dağılıp çökecek.” 243 Zalim ve sitemkâr
yönetim ise sömürgeci efendilerinin önünde diz çöküp, köleler gibi teslim olmuştur.
İran halkının namus ve canını onların ayakları altında çiğnetmektedirler. Batı
sömürüsü ekonomiden başlayarak dinimizi ve şahsiyetimizi ayakları altına alacaktır.
Allah‟a yeminler olsun ki bu mesele bir tömbeki yasağı kadar önemli bir meseledir.
Sizin gibi din âlimlerinin bu olay karşısında susması ve harekete geçmemesi ne
kadar da tuhaf ve ilginçtir. Sizin din ve kıyametinizi birkaç günlük geçici dünyayla
değişmeniz inanılacak gibi değil. Lisanınıza sükût mührü vurarak şu ayetin muhatabı
olmuşsunuz: “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz?244 Âhireti
bıraktınız da dünyâ yaşayışına mı râzı oldunuz?”245 Niçin bir şeyler
söylemiyorsunuz?
ABD, Siyonistler ve diğer emperyalist güçlerin İran‟a yatırım yapmalarının İslam ve
Müslümanlar için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu sizlerde biliyorsunuz. Bu gün
itiraz günüdür, artık sesinizi yükseltin. Bir bütün halinde bu hainlerle mücadele
edelim, Merhum Seyyid Cemaleddin Esed Abadi ve Merhum Şirazi gibi Allah
huzurunda yüzü ak olalım “O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır.‟‟246
Saidi Horasani
ġEHĠD SAĠDĠ‟NĠN ġEHADETĠ
Şehid Saidi‟nin mücadelesi ve keskin lisanı, Şah rejim ve istihbaratı Savak‟ı korkuya
düşürmüştü. Savak, biraz daha geç kalınırsa Saidi‟nin tüm âlimleri ayaklandıracağı
korkusuyla hemen işe koyuldu.
Albay Mukaddem bu bildiri üzerine hemen şöyle bir emir verdi:
243-Meryem, 90 244-Bakara 61 245-Tevbe 38 246-Al'i Imra 106
Malum şahıs derhal çağrılıp Şah ve devlet aleyhine her hangi bir faaliyette
bulunmaması konusunda uyarılsın. Aksi takdirde hakkında ciddi kararlar alınıp
tüm faaliyetleri kontrol edilip rapor edilsin.
Albay Mukaddem.
Albay Mukaddem‟in mektubuna verilen cevap:
Alınan karar üzerine malum şahısın tutuklanmasına karar verilmiş ve
mektuplaşmaya da gerek kalmamıştır. Muhammed Rıza Saidi‟nin dosyası arşive
kaldırıalactır.
Savak İstihbaratı 1970‟de öğlen vakti Ayetullah Saidi‟nin evine baskın yapıp,
tutuklayarak onu Kızıl Kale Zindanı‟na attı. Ayetullah Saidinin tutuklanmasıyla şehit
edilmesi on gün sürmedi. 20 Hurdad 1970 yılında saat 21‟de zalim Şah‟ın cellatları
Şehid Saidi‟in hücresine girerek onu siyah sarığıyla boğarak şehit ettiler.
Şehid Saidi‟nin şehadet haberi tüm âlimlere ve ilim havzalarına ulaştı. İmam
Humeyni, onun mateminde Necef‟te 40 gün Fatiha meclisi tertipletip yas ve taziye
merasiminde oturdu. İmam Humeyni, havza talebeleri ve üstatlarına hitaben şöyle bir
bildiri yayımladı:
İslam, Müslümanlar ve dini değerlerin korunması uğruna canını feda eden şu
Seyyid‟in feci şekilde öldürülmesini, İslam âlemine ve özellikle İran halkına
tesliyetlerimi bildiriyorum. Yüce Allah‟tan temennim zorba ve zalim yönetimin
şerrini ümmetten almasıdır.
165
SULTANUL VAĠZĠN ġĠRAZĠ
SEYYĠD MUHAMMED B. ALĠ EKBER VAĠZĠN ġĠRAZĠ
(Ö. 1971)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Seyyid Muhammed Sultanul Vaizin, 1896 yılında Tahran‟da dünyaya geldi.247
Sultanul Vaizin Hanedanı İran‟ın saygın seyyidlerindendir. Ayetullah Necefi Maraşi
onun 25 vasıtayla İmam Musa Kazım (a.s) soyuna ulaştığını yazmıştır. Bu hanedanın
bir diğer iftiharı da velayet ve İmamette olan bağlılıklarıdır. Bu hanedan Abbasi
sultanı Memun döneminde Medine‟den Meşhed‟e İmam Rıza‟yı (a.s) ziyarete
geldiklerinde Şiraz‟a vardıklarında geri dönmelerine izin verilmeyerek orada mecburi
ikamete zorlanmıştır. Bu mecburi ikametle Şiraz‟dan tüm İran‟a dağılmıştır.
Seyyid Muhammed Sultanul Vaizin‟in babası Seyyid Ali Ekber Eşrefi Sultanul Vaizin
kendi döneminin saygın ve takva ehli âlimlerindendi. Sultanul Vaizin, küçük yaşlarda
babasının yanında dini ilimler öğrenmeye başladı. Daha sonra Tahran‟da Pamenar
Medresesi‟ne girerek resmi ilim tahsiline başladı. Tahran Havzası‟ndan sonra
1908‟de Irak‟a giderek ceddi İmam Hüseyin‟in (a.s) şehri Kerbela‟da ilim tahsiline
devam etti. Kerbela Havzası‟nda Ayetullah Fazili Merendi ve Ayetullah Şehristani gibi
büyük fakih ve üstatların huzurlarından istifade etti.248
Sultanul Vaizin, Kerbela Havzasında ilim tahsilinden sonra 1932‟de Tahran‟a oradan
da Kum Havzası‟na hicret ederek orada ikamet etti. Bu bereketli ikametinde havzanın
meşhur üstatları Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi ve Ayetullah Hüccet Kuhkemerei
gibi büyük fakihlerin ders celselerine iştirak etti.
SULTANUL VAĠZĠN ġĠRAZĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Sultanul Vaizin, uzun yıllar Tahran, Kerbela ve Kum havzalarından önemli
şahsiyetlerin huzurlarından faydalandı. Onlardan bazıları:
1. Seyyid Ali Ekber Eşrefi Sultanul Vaizin (Babası)
2. Ayetullah Fazili Merendi
3. Ayetullah Şehristani
4. Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi
5. Ayetullah Hüccet Kuhkemerei
6. Ayetullah Ahmet Hansari
247-Zendeginameyi Rical ve Meşahiri İran, c.4, s.154 248-Zendiginameyi Rical ve Meşahiri İran, c.4, s.154
7. Ayetullah Mirza Muhammed Ali Şahabadi
Sultanul Vaizin, başarılı bir ilim tahsilinden sonar birçok büyük fakihlerden rivayet izin
alma şerefine ulaşmıştır. Onlardan bazıları şunlardır:
1. Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi
2. Ayetullah Abdullah Mamakani
3. Ayetullah Aga Ziyauddin Iraki
4. Ayetullah Ebul Kasım Tabatabai Gerevi
5. Ayetullah Maraşi Necefi
SULTANUL VAĠZĠN ġĠRAZĠ‟NĠN ÇALIġMALARI
Sultanul Vaizin, ilahi ilim ve Ehlibeyt (a.s) ahlakıyla ziynetlendikten sonra İslam ve
mektep tebligatı için Mısır, Lübnan, Suriye, Filistin, Ürdün ve Hindistan‟a yolculuklar
etti. Gittiği her yerde konuşmalar yapıyor ve münazaralar tertipleyerek hakkı anlatırdı.
YOLCULUĞUNUN BAġLANGICI
Sultanul Vaizin bu gezilerinin en önemlisi olan Hindistan gezisini Peşaver Geceleri
adlı eserinde şöyle naklediyor: 1924‟de otuz yaşlarındayken kutsal topraklara
müşerref olup masum imamların (a.s) kabirlerinin ziyaretlerinden ayrıldıktan sonra
Hindistan yoluyla sekizinci İmam, İmam Rıza‟yı (a.s) ziyaret etmek için Horasan‟a
gittim.
Yolumun üzerinde bulunan Hindistan‟ın iki önemli liman şehri olan Karaçi249 ve
Bombay‟a250 vardığımda bu gezim, beklenenin aksine önemli gazetelerde yer aldı.
Hindistan‟ın uzak şehirlerinden eski dostlar, samimi ve mümin arkadaşlar, ülkelerine
geldiğimden haberdar olunca beni bulundukları bölgelere davet ettiler. Mecburen
davetlerine icabet ettim. Dehli, Agire, Lahur-i Pencab, Siyalkut, Keşmir, Haydarabad-i
Behar, Lipur, Kuveyte ve diğer şehirlere gittim. Gittiğim her yerde halk tarafından
coşku ve sevgiyle karşılandım. Bu önemli şehirlerin çoğunda çeşitli din ve mezhep
âlimleriyle münazara meclisleri düzenleniyordu.
Önemli münazara meclislerinden biri „„Dehli‟‟ şehrinde Hindistan‟ın lideri Gandi‟nin de
bulunduğu Hindu ve Brahman din adamlarıyla yapılan münazaraydı. Bu münazara o
günün gazetelerinde geniş bir şekilde yer aldı. Allah‟ın güç ve kudreti ve Hz. Hatem‟ul
Enbiya‟nın (s.a.a) özel lütfuyla başarı daima benimleydi. Allah‟ın yardımıyla
mukaddes İslam‟ın ve hak mezhep olan Caferiliğin hakkaniyetini ispat ettim.
Daha sona Dürr-i Necef adlı haftalık derginin saygıdeğer müdürü Ebu‟l Beşir Seyyid
İnayet Ali Şah Nakavi‟nin önderliği ile Siyalkut şehrinin İsna Aşariyye Derneği
tarafından davet edildim. Davet üzerine o bölgeye doğru hareket ettim. İyi bir rastlantı
249-Karaçi, şu anda Pakistan’ın önemli liman şehirlerinden biridir. 250-Bambay şu anda Hindistan’ın liman şehirlerinden biridir.
üzere merhum Risaldar Muhammed Ekrem Han‟ın oğlu ve Kolenl Muhammed Efdal
Han‟ın kardeşi ve eski samimi dostum olan, Sayın Serdar Muhammed Serverhan
Risaldar, muhtelif kesimlerden oluşan büyük bir cemaatle beni karşıladılar ve hep
birlikte onların evine gittik. Hindistan‟ın Kızılbaş ailesinin ünlü serdarları Pencab‟da
ikamet etmekteydiler.
Bunlar 1918-1919 yıllarında Kerbela, Kazimeyn ve Bağdat‟ta hâkimiyet kurmuşlardı.
Yine bunlar Siyatkut şehrindeki Kızılbaş ailesinin tanınmış saygın ve mümin
kişilerinden olup o şehrin adliye idaresinin başkanlığını da yapmaktaydılar. Halkın
neredeyse tamamının onlara karşı özel bir saygıları vardı.
Benim Pencab‟a gitmemle ilgili haber gazetelerde yayımlanır yayımlanmaz İran‟a
dönme niyetim olduğum halde ve bu konudaki ısrarıma rağmen, çeşitli yerlerden
özellikle de Pencab‟da Şia âlimlerinin iftiharlarından olup Lahur‟da oturan, 30 ciltlik
Levami‟ut-Tenzil tefsirinin sahibi Hüccet‟ul İslam Seyyid Ali Razevi Lahuri tarafından
şahsıma durmadan davet mektupları geliyordu. Aynı zamanda Hindistan‟ın Pencab
şehrinde, Şia‟nın büyük şahsiyetlerinden olan Kızılbaş kardeşler ve oradaki müminler
tarafından Peşaver şehrine davet edildim.
Sayın Muhammed Server Han‟ın ısrarıyla bu daveti kabul edip 14 Recep‟de o şehre
doğru hareket ettim. Oraya vardığımda onlar tarafından en iyi şekilde büyük bir
saygıyla karşılandım. Minbere çıkıp sohbet etmemi istediler. Hindistan dilini tam
bilmediğimden, Hindistan‟da hiçbir yerde minbere çıkıp sohbet edemedim. Ama
Peşaver halkının geneli Farsçayı iyi bildiğinden ricalarını geri çeviremedim. İkindi
vakitleri İmam Bare‟de merhum Adil Beyk Risaldar‟ın düzenlediği ve çeşitli mezhep
ve dinlerden gelen grupların da hazır bulunduğu mecliste görevimi yapmaya
çalışıyordum.
Peşaver halkının çoğunluğu Müslüman Ehli Sünnet kardeşlerden olduklarından
dolayı üç saat süren konuşmam daha ziyade onlara yönelik olurdu. Sohbetlerimde
daha çok imametin isbatı üzerimde dururdum. İşte bundan dolayı onların mecliste
bulunan âlimleri benden özel bir toplantı rica ettiler. Bunun üzerine birkaç gece
bulunduğum eve gelip saatlerce bu mevzularda ilmi tartışmalarda bulunuyorduk.
Bir gün minberden aşağıya indiğimde büyük âlimlerden Hafız Muhammed Raşid ve
Şeyh Abdusselam isminde iki kişinin geldiğini ve benimle görüşmek istediklerini
haber verdiler. Bunlar benden randevu aldıktan sonra her gün akşam namazlarından
sonra yanıma gelmeye başladılar. On gece aralıksız yanıma gelip gittiler. Her
gecemiz genellikle altı yedi saat, bazen de sabaha kadar süren ilmi sohbet ve
tartışmalarla geçiyordu. Son gecede Ehli Sünnet‟in büyük şahsiyetlerinden altı kişi
Şia mezhebini kabul ederek Şii olduklarını ilan ettiler.
Gazete ve önemli dergilerin muhabirlerinden dört kişi, her iki fırkanın (Ehlisünnet ve
Şia) muhterem şahsiyetlerinden yaklaşık iki yüz kişinin bulunduğu bu toplantıda her
iki tarafın konuşma ve münazaralarını kaydedip ertesi gün onları gazete ve
dergilerinde yayımladılar. Ben de bu gecelerde gerçekleşen o konuşma ve
tartışmaları, gazete ve dergilerden bir araya topladım ve Peşaver Geceleri adında
kitap haline getidim.
SULTANUL VAĠZĠN ġĠRAZĠ‟NĠN AHLAKI
Sultanul Vaizin, âlim, fazıl, edepli, takva ve maneviyat ehli bir şahsiyetti. Ehlibeyt‟e
(a.s) tam bağlılık ve sevgi nişaneleri amel ve konuşmalarından belli olurdu.
Ayetullah Musa Şübeyr Zencani şöyle naklediyor: “Bazı güvenilir kimseler
naklederlerdi: Merhum Sultanul Vaizin ömrünün sonlarına doğru kalp
rahatsızlığına yakalanmıştı. Bir an önce tedavi olması gerekiyordu. Oğlu Tahran
zenginlerinden Yahudi biriyle tanıştı. O Yahudi açık bir çek yazarak Sultanul
Vaizin‟in oğluna verdi, babana deki ben onun tüm tedavi masraflarını
üstleniyorum, istediği yere gidip tedavi olabilir. Oğlu babasına bu haberi
verdiğinde Merhum Sultanul Vaizin şöyle buyurdu: Ben bir ömür İmam
Hüseyin‟e (a.s) hizmetkâr olmuşum, şimdi tedavi için bir Yahudiden nasıl para
alabilirim? Çekini kendisine ver.”
O, Ehlibeyt‟e (a.s) özellikle de İmam Ali‟ye (a.s) âşıktı. İmam Ali‟ye (a.s) beslediği
derin sevgi ve muhabbeti kitaplarına da yansımıştır. O şöyle derdi: “Tüm Şia
kitaplarını yok etseler dahi ben Ehli Sünnet kitaplarından Hz. Ali‟nin (a.s)
velayet ve hakkaniyetini ispatlayabilirim.”
SULTANUL VAĠZĠN ġĠRAZĠ‟NĠN ESERLERĠ
Sultanu‟l Vaizin, yoğun çalışmalarının yanı sıra önemli konuları ihtiva eden birçok
değerli kitaplar da telif etmiştir. Onlardan bazıları:
1. Şebhayi Peşaver (Peşaver Geceleri)
2. Guruhu Rastkaran
3. Sed Makaleyi Sultani
4. Akaidi Sultani
5. Seradikatu Sultani
6. Fezayihu‟l Sufiyye
7. Mecmueyi Sultani
8. Miraciyye
9. Rahı Saadet
10. İsbatu‟l Hücce
SULTANUL VAĠZĠN ġĠRAZĠ‟NĠN VEFATI
Velayet ve imamet müdafisi Sultanu‟l Vaizin, bir ömür hizmet ve mücadeleden sonra
takriben ömrünün son on yılını kalp hastalığından dolayı evinde geçirmek zorunda
kaldı. O yüce şahsiyet uzun bir hastalıktan sonra 1971‟de ebedi mekânı Cennetü‟l
Firdevs‟e göçtü. Pak naaşı, Kum Havzası büyüklerinin katılımıyla Hz. Masume (s.a)
türbesi etrafına defnedildi.
166
AYETULLAH KUHĠSTANĠ
MUHAMMED B. MUHAMMED MEHDĠ KUHĠSTANĠ
(Ö. H.1972)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
O, 1888 yılında Mazendaran‟ın Kuhistan kasabasında ilim, irfan ve takva dolu bir
hanede dünyaya geldi. Babası Ayetullah Muhammed Mehdi evine bereket ve huzur
katan bu çocuğa Muhammed ismini verdi.
Muhammed‟in babası Kasabanın meşhur takva sahibi âlimlerindendi. Dedesi Molla
Muhammed Şerif‟in ise döneminin büyük fakih ve kadılarından olduğu nakledilmiştir.
Annesi Fatıma Hanım, iman ve iffet abidesi değerli bir hatundu, maddi durumu iyi
olmamasına rağmen eli açık, fakir fukaraya şefkati ve yardımıyla tanınırdı. Ehlibeyt‟e
(a.s) beslediği derin sevgisi özellikle de İmam Hüseyin‟e olan muhabbetinden evinde
her hafta ağıt ve mersiye toplantıları düzenlerdi. Muhammed, çocukluğunun bir
kısmını babasıyla geçirdi. Babası oğlunun istidat ve zekâsını fark edince eğitimiyle
bizzat yakından ilgilenmeye başladı. Muhammed, baba sevgisi gölgesinde okuma,
yazma ve Kur‟an okumayı öğrendi. Bu dönemler Muhammed‟in en güzel çağlarıydı.
Zira çok geçmeden 8 yaşlarında babasını kaybetti. Annesi kocasının tek yadigârı
olan oğlunun eğitiminde büyük fedakârlık ederek eşinin yokluğunu aratmadı.
Muhammed‟i dini ilimlere teşvik ederek babasının boşluğunu doldurması için
mektephaneden sonra medreseye gönderdi. Fedakâr anne çok sade bir hayat
seçerek oğlunun masraflarını bizzat kendi karşılamaya çalıştı.
TAHSĠL DÖNEMĠ
Muhammed, okuma yazmayı öğrendikten sonra, Behşehr ilimler Havzasına giderek
Arap edebiyatı sarf, nahiv ve mantık ilimlerini öğrendi. Şemsiye, Mutavval ve Kavanin
kitaplarını döneminin meşhur üstatlarının huzurunda başarıyla okudu. Muhammed,
mukaddime derslerini Behşehr, Sâri ve Babul havzalarında Ayetullah Muhammed
Hasan Barfuruşi gibi büyük üstatların huzurlarında öğrendi.
MEġHED‟E HĠCRETĠ
Ayetullah Kuhistani, doğum yeri olan Kuhistan‟da mukaddime ve satıh (düzey)
ilimlerini öğrendikten sonra Meşhed İlimler Havzasına giderek Mirza Cafer
Medresesine yerleşti. Medresede satıh (düzey) derslerini başarıyla tamamlayarak
hariç dersleri için Ayetullah Hüseyin Kummi, Ayetullah Mirza Muhammed Kef‟i gibi
dönemin büyük fakihlerinin ders halkalarına katıldı. Meşhed havzasındaki tahsil
dönemlerini şöyle anlatır: Meşhed havzasında Ayetullah Hüseyin Kummi‟nin hariç
dersine katılıyordum, üstat konuları sade ve basit üslupla işliyordu. Kendi kendime:
“Herhalde üstat bize özel ders vermeyecek, en iyisi ben başka üstatların
derslerine katılayım” dedim. O gece rüyamda azametli bir seyyid bana şöyle
buyurdu: “Ceddimin dini, böyle sade ve basit anlatılmalıdır.”
NECEF‟E HĠCRETĠ
Ayetullah Kuhistani, Meşhed havzasında uzun ikametinden sonra ilim ve marifet şehri
olan Necef İlimler Havzası‟ndan faydalanmak için o mukaddes şehre hicret etti. O
dönemlerde Necef şehri fakahet ve içtihat bakımından en parlak dönemlerini
yaşıyordu.
Ayetullah Kuhistani, Necef havzasında usul ve fıkıh derslerinin yanı sıra nefis
tezkiyesi ve ahlaki konularda da kendini yetişitiriyordu. Özel bir ahlak üstadı yoktu
ancak ilahi hükümlere ve Ehlibeyt (a.s) buyruklarına uyarak amel meydanında boy
gösterdi ve havzanın meşhur ahlak ve irfan üstatlarından oldu. Arkadaşlarından
Ayetullah Şeyh Ali Muhammed Muhaciri onun hakkında şöyle der: “Ayetullah
Kuhistani takva, zühd ve maneviyatta Necef Havzası‟nda eşsizdi.”
Ayetullah Seyyid Mahmud Şahrudi‟ye Ayetullah Kuhistani‟nin ilmi derecesi
sorulduğunda şöyle buyurdu: “Ayetullah Kuhistani İran‟a dönmek istediğinde
Ayetullah Naini, istifta heyetine onun içtihat ve adaletini sordu. İstifta heyeti
onun içtihat ve adaletini onayladıktan sonra Ayetullah Naini bir defa da onu
bana sorunca “Onun adalet ve müçtehid oluşunda hiç şüphe yoktur” dedim.
VATANA DÖNÜġÜ
Ayetullah Kuhistani, Necef Havzası üstatlarından ilmi istifadeler ederek içtihat
derecesine ulaştı. 20 yıllık ilim ve irfan tahsilinden sonra doğum yeri Kuhistan‟a
döndü. O yüce şahsiyet, fakahet ve ilmi yönünden daha çok irfani ve maneviyatıyla
halk arasında tanınırdı. Ayetullah Kuhistani, Kuhistan Havzası‟nda tedris kürsüsüne
oturarak neredeyse içtihat seviyesine ulaşan talebeler yetiştirip Necef, Meşhed ve
Kum havzalarına gönderiyordu.
AYETULLAH KUHĠSTANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Üstadın ilmi, maneviyatı, ahlaki hal ve davranışlarının talebeleri üzerindeki olumlu
izleri çok belirgin bir şekilde hissedilmekte ve talebelerinin geleceğinin
şekillenmesinde çok etkili olduğu tecrübeyle ispatlanmıştır. Ayetullah Kuhistani,
talebelik ve ilim tahsili yıllarında maneviyat dolu, takva ve ilim sahibi büyük fakihlerin
huzurlarından faydalanarak ilim ve irfan sahibi olmuştu, huzurlarından istifade ettiği
üstatlarından bazıları şunlardır:
1. Şeyh Ahmet Rahmani Halili
2. Şeyh Muhammed Sadık Şeriati
3. Ayetullah Hızır Eşrefi
4. Ayetullah Muhsin Nebevi Eşrefi
5. Ayetullah Muhammed Hasan Barfuruşi
6. Ayetullah Hüseyin Tabatabai Kummi
7. Ayetullah Mirza Muhammed Kef‟i
8. Ayetullah Necef Ali Fazil Esterabadi
9. Ayetullah Mirza Muhammed Hüseyin Naini
10. Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani
11. Ayetullah Ziyauddin Iraki
AYETULLAH KUHĠSTANĠ‟NĠN ĠLMĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Kuhistani‟nin önemli çalışmalarından biri doğum yeri Kuhistan‟da medrese
inşa etmesidir. Bu medresenin bereketiyle İslam ve dini maarif Mazenderan‟a
yayılmıştır. Ayetullah Kuhistani şöyle buyuruyor: “Necef‟ten döndükten sonra hep
şu düşüncedeydim; acaba vazifemi nasıl ifa edebilir ve insanlarla nasıl irtibat
ve diyalog kurabilirim? Bu düşünce beni, masum imamların (a.s) ahlakını ölçü alıp
halkın içinde onlarla beraber olma yoluna taşıdı. Sürekli tereddüt içindeydim; yol
azığımı alıp kasaba kasaba, köy köy dolaşıp dini ve mektebi anlatarak mı vazifemi ifa
etmeliydim acaba? Daha sonra kendi kendime bu şekilde yapamayacağımı ve bunu
başaramayacağımı söyledim. Bilahare Allah‟ın yardımı, İmam Mehdi‟nin de (a.f)
inayetiyle medrese kurup öğrenci yetiştirmeye karar verdim. Ayetullah Kuhistani,
âlimlerden birine şöyle buyurmuşlar: Necef‟ten Mazenderan‟a geldiğimde eşime şöyle
dedim: “Sen öğrencilere annelik, ben de babalık yaparak Allah katında yüzü ak
olmaya hazır mısın?” Eşim bu sorumluluğu kabul etti, bende Rıza Şah‟ın din
âlimlerine sarık ve cübbe giymesini yasakladığı bir dönemde onlarca talebe
yeştitirerek mektebe kazandırdım. Ayetullah Kuhistani, ilk olarak kendi
Hüseyniyesinde öğrencilere ders vermeye başladı. Hergeçen gün öğrenci sayısı
çoğaldıkça artık bir medrese tesisinin kaçınılmaz olduğunu gördü. Kendi şahsi
arazisinde beytülmaldan istifade etmeksizin bir medrese inşa etti. Öyle ki
büyüklerden biri Ayetullah Kuhistani‟yi överken şöyle buyuruyordu: “O, Kuhistan
Kasabasını Necef‟e dönüştürdü”. Onun bu başarısında, öğrencilere şefakatli bir
anne gibi kol kanat geren ve onların tüm sorunlarıyla yakından ilgilenen eşinin özel
bir payı vardı. O yüce hatunun sevgi ve muhabbetine şahit olan Şehid Seyyid
Abdülkerim Haşim Nejad şöyle diyor: “Eğer eşi olmasaydı Ayetullah Kuhistani bu
başarıya ulaşamazdı.”
Ayetullah Behşehri şöyle diyor: “Medresenin işlerinin yarısı Ayetullah
Kuhistani‟nin diğer yarısı da eşinin omuzlarındaydı.”
AYETULLAH KUHĠSTANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Kuhistani, ömrünün sonlarına doğru bronşite yakalandı. Bir süre Kum
kentinde tedavi gördükten sonra tekrar Kuhistan‟a geri döndü. İyileşip ayağa
kalkması uzun sürmedi ancak tekrar hastalandı. Oğlu şöyle naklediyor: Babamın
hastalığı tekrarladığında vakit kaybetmeden Kum‟dan Kuhistan‟a geldim. Hastalığı
çok ciddiydi ve oldukça kötü bir durumdaydı. Son günlerinde yanından
ayrılmıyordum. Bazen bana nasihat, bazen de hikmetli sözler söylerdi. Bir defasında
şöyle buyurdu: “Oğlum, benim ölümümden sonra seni hiçbir şey benim, af ve
bağışlanmış olduğum kadar sevindirmeyecektir.”
Ayetullah Kuhistani ömrünün sonlarına doğru, onca takva ve zühdüne rağmen hep
korku ve endişe içindeydi. Meşhed şehrinden Şehid Haşim Nejad gibi öğrencileri
ziyaretine geldiğinde şöyle derdi: “Benim selamımı İmam Rıza‟ya (a.s) ilet ve deki:
Şeyh Muhammed eli boş olarak geliyor.”
Oğlu şöyle naklediyor: Vaktiyle bölge âlimlerinden bir zat ziyaretine gelmişti, babamın
korku ve endişesine şahit olunca şöyle dedi: “Siz vazifenizi başarıyla ifa ettiniz,
hiçbir sıkıntınız ve korkunuz olmamalıdır.” Babam şöyle cevap verdi:
“Sen ne diyorsun? İmam Ali (a.s) gibi bir şahsiyet dünyadan göçerken şöyle
buyurdu: Allah‟ın bana nasıl davranacağını bilmiyorum.”
Ayetullah Kuhistani, ömrünün sonlarına doğru şöyle buyurdu: “Beni mutlaka
Meşhed‟e götürün, İmam Rıza‟ya (a.s) sığınmak istiyorum. Cenazemi İmam‟ın
(a.s) mezarı etrafında dolaştırın ki ona sığınayım, daha sonra istediğiniz yere
defnedin. İmam Rıza (a.s) bizi huzuruna kabul etti!”
O yüce şahsiyetin bu vasiyeti gördüğü sadık rüyadan kaynaklanıyordu. Zira İmam
Rıza (a.s) onu huzuruna kabul etmişti. Rüyasında şöyle görmüştü: Masumların
hepsi bir arada iken Ayetullah Kuhistani onların yanına girer, odada oturacak
yer yoktu, o esnada İmam Rıza (a.s) kendi yanındaki yeri göstererek “gel
buraya otur” buyurur.
Ayetullah Kuhistani ömrünün sonlarında iyice güçten düşmüştü. Kızı şöyle
naklediyor: “Babama, babacığım, zikir edebiliyor musun?” diye sorunca Arifi
Billah şöyle buyurdu: Allah şeytana lanet etsin, ne zaman zikir etmek istesem
öksürmeye başlıyorum ancak ben her halükarda şeytanı alt edip zikrimi
ediyorum.”
Her geçen saat hastalığı biraz daha şiddetleniyor, ölüme iyice yaklaşıyordu, bazen
kendisinden geçiyordu. Kendine geldiğinde kısa cümlelerle bir şeyler söylüyordu. Bir
defasında bayılıp yine kendine geldiğinde şöyle buyurdu: “Allah‟a giden yoldan
başka bir yol varmı ki?”
Ayetullah Kuhistani, arzuladığı gibi 1972 yılında Cuma akşamı gece yarısından sonra
ruhunu Allah‟a teslim etti. Mübarek naaşı vasiyet ettiği üzere Meşhed‟e götürüldü.
İmam Rıza‟nın (a.s) türbesi ziyaret ettirildikten sonra orada bir yere defnedildi.
167
ALLAME ġARANĠ
EBUL HASAN B. MUHAMMED TAHRANĠ
(Ö. 1973)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Ebul Hasan, 1902 yılında Tahran‟da ilim ve irfan dolu bir hanede dünyaya geldi.
Babası Şeyh Muhammed‟in yanında okuma yazma ve Kur‟an‟ı öğrendi. Daha sonra
ilim tahsili için Tahran‟daki Merv Medresesi‟nde başlangıç ilimleri öğrenmeye başladı.
Edebiyat, mantık, fıkıh, usul, felsefe, matematik gibi dersleri başarıyla öğrendi. Ebul
Hasan, Tahran Havzası‟ndan sonra henüz yeni tesis olan Kum İlimler Havzası‟na
giderek havzanın kurucusu büyük fakih Ayetullah Abdülkerim Hairi‟nin huzurundan
istifadeler etti.
Abulhasan, 26 yaşında babasını kaybetti. İlme olan aşk ve alakası onu tüm zorlukları
aşmasına ve bilahare 1927 yılında ilim ve irfan diyarı Necef Havzasına sürükledi.
Necef‟te Ayetullah Seyyid Ebu Turabi Hansari gibi büyük fakihlerin ilim sofrasında
oturdu.
ALLEME ġARANĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Allame Şarani, uzun yıllar Tahran, Kum ve Necef havzalarında büyük fakih ve
üstatların huzurlarından istifade etti. Onlardan bazıları şunlardır:
1. Ayetullah Şeyh Muhammed Tahrani (Babası)
2. Ayetullah Mirza Mehdi Aştiyani
3. Ayetullah Muhakkik Mirza Mahmud Kummi
4. Habibullah Zülfünun (matematik üstadı)
5. Ayetullah Abdülkerim Hairi
6. Ayetullah Abdunnebi Nuri
7. Ayetullah Seyyid Ebu Turabi Hansari
VATANA DÖNÜġÜ
Allame Şarani, Necef havzasında ilim ve irfan tahsilinden sonra vatanı Tahran‟a
döndü. Seyru süluk, irfan ve havza derslerini vermeye başladı. Kendi talebelik
yıllarını şöyle yazmıştır: Gençliğim ilim tahsili ve istilahları ezberlemekle geçti.
Her bir ilim dalından doyasıya istifade ettim. Bazen Arap ve Acem edebiyatı,
felsefede İbni Sina ve Molla Sadra‟nın kitapları, tefsir, fıkıh, usul, matematik
ilimleri üzerinde detaylı ve derinlemesine çalışmalar yaptım. Uzun yıllar gece ve
gündüz demeden defter, kitap, kalem ve kâğıtlarla haşır neşir oldum. Bir zaman
kulağıma şöyle fısıldandı; ilim, marifet içindir marifet ise amel için. Sakın bu
işte itaatsizlik ve ihlassızlık olmasın. Zira bu yol ancak Allah‟ın yardımı ve
evliyalarına tevessülle kat edilir.
-Ne kadar çok ilim de tahsil etsen
-Çünkü sende amel yok cahilsin.
-Acele et, mead için hazırlık gör
-Erken kalk ki güneş doğdu, kervan gitti
-Ta güç varken onu yitirmemişsin
-Tevessül et, hizmet sun.251
ALLAME ġARANĠ‟NĠN ÖĞRENCĠLERĠ
Ayetullah Şarani, uzun yıllar din ve mektep tebligatında zahmetlere katlandı. O, usul,
fıkıh, felsefe, hadis dallarından usta olduğu kadar dil öğrenmekte de çok son derece
yetenekliydi. Fransızca, İngilizce, Türkçe, İbranice, Arapça ve Farsça dillerine
hâkimdi.
Allame Şarani‟nin yetiştirdiği talebelerin her biri dönemlerinin büyük fakih ve taklit
mercilerinden olmuşlardır. Onlardan bazıları:
1. Ayetullah Mirza Haşim Amuli
2. Ayetyllah Abdullah Cevad Amuli
3. Ayetulah Hasan Hasanzade Amuli
4. Ayetullah Muhammed Hasan Ahmeti Fakihi Yezdi
5. Ayetullah Ali Ekber Gaffari
6. Allame Mir Celaleddin Muhaddisi Urmeni
ALLAME ġARANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Allame Şarani‟nin eserleri onun ilmi boyutun öğrenmek için en güzel vesiledir.
Kaleme aldığı ilmi eserleri onun ne kadar usta ve ilme vakıf olduğunu göstermektedir.
O büyük arif ve üstadın eserlerini kısaca şöyle sıralayabiliriz.
a) Tefsir ve Ulumu Kur‟an
1. Mecmeu‟l Beyan Tefsirine Haşiye (10 cilt)
2. Tefsiri Safi Kitabının Tahsihi (2 cilt)
251-Mecellei Nur İlim, sayı 50, s.94
3. Tefsiri Minhacu‟s Salihin Kitabına Haşiye (10 cilt)
4. Tefsiri Ebu‟l Futuhu Razi Kitabının Tashihi (12 cilt)
b) Hadis ve Rivayet
1. Vafi Kitabının Tashihi (3 cilt)
2. Şerh-i Usulu Kâfi Kitabına Talikat (12 cilt)
c) Vesailu‟ş-Şia kitabına Talikat
3. İrşadu‟l Kulub Kitabına Haşiye
4. İmam Hüseyin‟in (a.s) Arefe Duasına Şerh
5. Sahife-i Seccadiye Kitabına Haşiye
c) Usul ve Fıkıh
1. Kifaye Kitabına Şerh (Ahundu Horasani)
2. Tebsire Kitabına Şerh (Alleme Hilli)
3. Kavaid Kitabına Haşiye
4. Urvetu‟l Vuska Kitabına Haşiye
d) Felsefe ve Kelam
1. Şerhi Tecrid der İlmi Kelam
2. Faslul Hitab Kitabına Haşiye (Muhaddisi Nuri)
3. Esraru‟l Hikme Kitabına Haşiye ve Mukaddime
4. İstilahat-i Felsefi
e) Heyet ve Nucum
1. Takvim Hazırlanması
2. Heyeti Fela‟maruyun Kitabının Fransızcadan Tercümesi
f) Tarih
1. Nefesu‟l Mehmum Kitabına Haşiye ve Tercümesi (Şeyh Abbas Kummi)
2. Muntahabu‟t Tevarih Kitabına Mukaddime
3. Keşfu‟l Gumme Kitabına Mukaddime ve Tahkik
ALLAME ġARANĠ‟NĠN VEFATĠ
Allame Şarani, bir ömür hizmet ve faaliyetten sonra kalp ve bağırsak hastalığına
yakalandı. Durumu ağırlaşınca tedavi için Hamburg‟a sevk edildi. Yetmiş üç günlük
tedavinin ardından 1973‟de ruhunu Allah‟a teslim etti. Pak naaşı Tahran‟a getirilerek
Abdul Azim Hasani türbesi etrafında toprağa verildi.
168
AYETTULLAH ġEHĠD GAFFARĠ
HÜSEYĠN B. ABBAS GAFFARĠ
(Ö.1974)
ġEHĠD GAFFARĠ HANEDANĠ
Azerşehr bir asır Şehit Gaffari hanedanı‟nın varlığıyla iftihar etmiştir. Bu şehirde Şehit
Gaffari hanedanı‟ndan önemli ilim adamları ve mücahitler çıkmıştır. Zalim ve tağuti
düzenler bu hanedanı kendilerine tehlike görmüş ve alçakça onları şehit etmiştir.
Şehit Gaffari, Hacı Molla Muhsin‟in torunudur. Molla Muhsin Necef âlimlerindendir. O,
sömürü güçler tarafından başı bedeninden ayrılarak şehit edilmiştir. Anne tarafından
yedi dedesi zalim sultanlar tarafından şehit edilmiştir. Büyük âlimlerden Hacı Molla
Ahmet Eminu‟l Ulema‟da bu hanedanda parlayan bir yıldızdır.
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
1917, Azerşehr Kasabası‟ndaki Hacı Abbas‟ın fakirhanesi ilahi lütuf ve rahmetle
doldu. Babası Hacı Abbas, İmam Hüseyin‟e (a.s) duyduğu sevgi ve derin muhabbetle
evini aydınlatan oğlunun ismini Hüseyin koydu. Hüseyin çocukluğunu manevi ve
takva dolu bir hanede, mümin ve mümine anne babasının yanında geçirdi. Annesi,
onun eğitimine son derece hassasiyet göstererek adeta üzerine titredi.
Hüseyin 1-2 yaşlarında babasını kaybetti. Babasının ölümünden sonra bakımını abisi
Hacı Hasan Abbaspur üstlendi. Abisi Abbaspur şöyle naklediyor: “Bir gün Hacı
Molla Ahmet Eminu‟l Ulema ile tarladan dönüyorduk. Mahalle camiinin önünden
geçerek Hüseyin‟in cami avlusunda kıbleye doğru oturduğunu ve ellerini duaya
kaldırmış ağlayarak dua ettiğini gördük. Merhum Hacı Molla Ahmet Eminu‟l
Ulema bu sahneyi görünce şöyle dedi: “İlginç bir manzara, daha önce Necef‟te
bu sahneyi rüyamda görmüştüm. O, zalim padişah zindanında şehit
edilecektir.”
Hüseyin, altı yaşında ilim tahsiline başladı. Mukaddime ve başlangıç ilimlerini doğum
yeri Azerşehr‟de Hüccetül İslam Mirza Muhammed Hasan‟dan öğrendi. Daha sonra
Tebriz Havzası üstatlarından istifade etmek için Tebriz‟e hicret etti. Çok geçmeden
Tebriz Havzası‟nda öğrenciler arasında çalışkanlığıyla ün saldı. Hüseyin, Tebriz
Havası‟ndan sonra ilmin merkezi ve büyük fakih ve taklit mercilerin ilim ve ifan
celselerinden istifade etmek için Kum kentine gitti. Orada dönemin fakihleri, Ayetullah
Feyzi Kummi, Ayetullah Burucerdi ve Ayetullah Hansari‟nin huzurlarından faydalandı.
AYETULLAH ġEHĠD GAFFARĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Şehid Gaffari, temiz ve pak hayatında birçok ilim ve irfan sahibi üstadın
huzurlarından yararlandı. Üstatlarından bazıları şunlardır:
1. Ayetullah Mirza Muhammed Hasan
2. İmam Humeyni
3. Ayetullah Hücceti Kuhkemerei
4. Ayetullah Necefi Maraşi
5. Allame Tabatabai
6. Ayetullah Ahmet Hansari
7. Ayetullah Seyyid Muhsin Mir Gaffari Azerşehri
8. Ayetullah Mirza Ali Mukaddes
9. Ayetullah Şeyh Ali Pişnamaz Dehharakani
10. Ayetullah Feyzi Kummi
AYETULLAH ġEHĠD GAFFARĠ EĞĠTĠM KÜRSÜSÜNDE
Ayetullah Şehid Gaffari, öğrencilik yıllarındaki ilim tahsiline olan ilgi ve ciddiyetiyle
havzada önemli üstatlardan biri oldu. O, talebeliğinin ilk yıllarında etrafına öğrenciler
toplayıp öğrendiklerini tedris ederdi. Doğum yeri Azerşehr onun ders celselerine
şahitlik etmektedir. Ayetullah Şehid Gaffari, Tahran ve Kum havzalarında da ders
celseleri oluşturarak öğrenciler yetiştirmiştir.
AYETULLAH ġEHĠD GAFFARĠ SĠYASET MEYDANINDA
Ayetullah Şehid Gaffari, dedeleri gibi her türlü zulüm ve haksızlık karşısında durarak
mücadele etmiştir. O, tağuti Şah rejimine karşı mücadelesini tam da komünistlerin
Şah etrafında toplanıp onu desteklediği bir zamanda şiddetlendirdi. O her fırsatta Şah
ve kurduğu zulüm sistemini kınayarak halkı bilgilendiriyordu. 1963 yılında İmam
Humeyni‟nin yanında yer alarak zindanlara atıldı ve çeşitli işkencelere maruz kaldı.
Ayetullah Şehid Gaffari, Şah rejimini gasıp ve gayri meşru görüyordu. Çünkü ona
göre Şah halkın iradesiyle değil darbeyle hükümete gelmişti.
ZĠNDAN VE ĠġKENCE
Ayetullah Şehid Gaffari, zalim ve despot Şah‟ın 1961-1974 tarihleri arasında
başlattığı cinayet ve zulümleri karşısındaki mücadelesinde ömrünün çoğunu
zindanlarda işkenceyle geçirdi. Bu işkencelere ve haksızlıklara ailesinin de tutuklanıp
zindana atılması eklenince ruhi işkencesi bir kat daha arttı. Ama o, mevlası İmam
Musa Kazım (a.s) misali sabır ve tahammül gösterip mücadelesine devam etmiş ve
zindanda diğer tutuklulara İslam‟ı tebliğ etmiştir.
Ayetullah Şehid Gaffari, 1962‟de Şah aleyhine yaptığı konuşmalarıyla defalarca
tutuklandı ve sonrasında serbest bırakıldı. 1963‟de Şah istihbaratı gece evine baskın
yaparak evinden zorla alıp karakola götürmüş, işkence ve baskılarla ifadesi
alınmıştır.
Ayetullah Şehid Gaffari‟nin İmam Humeyni‟ye olan sevgi ve inancını Savak İstihbarat
Teşkilatının sorgulama tutanağından öğrenebiliriz. Sorgulama esnasında “Ayetullah
Humeyni hakkında ki görüşünüz nedir?” diye sorduklarından şöyle cevap verdi:
“Kanaatımca İran‟ı kurtarabilecek yegâne şahsiyet Ayetullah Humeyni‟dir.
Humeyni‟nin düşmanı ise kâfirdir.”
Ayetullah Şehid Gaffari‟nin silah ve mücadele arkadaşları:
1. Ayetullah Uzma Seyyid Ahmet Hansari
2. Ayetullah Rabbani Şirazi
3. Ayetullah Seyyid Mahmud Talikani
4. Mihrap Şehidi Ayetullah Seyyid Esedullah Medeni
5. Mihrap Şehidi Ayetullah Gazi Tabatabai
6. Ayetullah Seyyid Muhammed Sadık Levasani
7. Ayetullah Şehid Kudsi
8. Ayetullah Şehid Murtaza Mutahhari
9. Ayetullah Ahund Molla Ali Masumi Hemedani
TOPLUMA HĠZMETĠ
Ayetullah Şehid Gaffari, iyilik ve hayrat kaynağıydı. Bulunduğu her yerde halka
hizmeti kendisine ilke edinmişti. Başlıca faaliyetleri:
1. Tahran‟da, Mescidi Evsiya, Mescidi el-Hadi ve Mescidi Şeyh Fazlullah Nuri‟nin inşa
ve tadilatı
2. Tahran, Tebriz ve Azerşehr‟de mahrumlara ve fakirlere yardım
3. İlmi toplantılar tertiplemesi ve genel halka konuşmalar yapması
Bu gün onun çalışmaları ve zahmetleri halkın dilinde dolaşmaktadır.
AHLAK VE EDEB ABĠDESĠ
Ayetullah Şehid Gaffari, son derece İslami ahlak ve edebe riayet ederdi. O ilahi
ahlakla ruhunu süslemişti. Allah korkusu tüm vücuduna hâkimdi. Hatta zindanın zor
şartlarında yaralar içerisinde abdest alıp o halde gece namazını kılardı. Kanaatkâr,
misafirperver, halkın sorunlarını dinlemekten yorulup bıkmayan, özellikle gençliğe çok
önem veren bir ahlaka sahipti. Evinde çocuklarla oynar, ailesi ve eşine karşı çok
şefkatli ve samimiydi.
KALICI ESERLERĠ
Ayetullah Şehid Gaffari, ömrünü zindan ve zalimlerle mücadeleyle geçirmesine
rağmen birçok değerli kitap kaleme almıştır. Maalesef o değerli eserlerin tamamı
zalim Şah rejiminin evine yaptığı baskın ve saldırıda imha edilmiştir. Ondan geriye
sadece bazı şiir, konuşma kayıtları ve kendi kalemiyle yazdığı notlar kalmıştır.
AYETULLAH GAFFARĠ‟NĠN ġEHADETĠ
Ayetullah Şehid Gaffari, İslam ve adalet hükümetinin kurulması için mücadele
ediyordu. Bu yolda şehadet ve ölümün Allah‟ın kullarına verilen ilahi bir hediye
olduğuna inanıyordu. O yüce şahsiyet 13 yıllık zindan ve işkenceden sonra 1974‟de
tağut zindanında işkenceler altında, dişleri kırılmış, vücudu yaralar içerisinde
mazlumca katledilerek arzuladığı şehadet makamına nail oldu. Şah‟ın Savak
İstihbaratı pak naşını gece Kum kentine gönderdi. Mücadele ve dava arkadaşı
Ayetullah Şehid Kudsi‟nin kıldırdığı cenaze namazından sonra toprağa verildi.
169
AYETULLAH MĠRZA AHMET AġTĠYANĠ
AHMET B. MĠRZA MUHAMMED HASAN AġTĠYANĠ
(Ö. 1975)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
O, 1883 yılında Tahran‟da mümin, ilim ve marifet dolu bir hanede dünyaya geldi.
Babası, hanesine sevinç ve neşe katan oğluna Ahmet adını verdi. Ahmet, maneviyat
dolu bir hanede büyüyordu. 9 yaşlarına geldiğinde Tahran‟ın üzerine siyah bulutlar
çöktü. Gacar Şahı Nasiruddin Şah, valisiyle Ahmet'in babası Ayetullah Muhammed
Hasan Aştiyani‟ye, haber göndererek ondan halkı camide toplayıp alenen nargile
içilmesinin helal olduğunu bildirmesini istedi. Babası Ayetullah Muhammed Hasan
Aştiyani, büyük taklit mercii Mirzai Şirazi‟nin bu yasağına karşı gelmemek için
Tahran'dan ayrılmak zorunda kaldı. Bu haberi duyan Tahran halkı Ayetullah
Aştiyani'nin evine geldiler. Halk, kefenler giymiş ve hep bir ağızdan dualar ediyor ve
sloganlarla rejimi bu sürgün kararından vazgeçirmek için baskı yapıyordu. Bilahare
halkın itirazları karşısında Şah, sürgün kararından vazgeçmek zorunda kaldı. Henüz
9 yaşlarında olan Ahmet bu olaylara yakından şahit oluyordu. Yaşanan bu olaylar
onun şahsiyet ve ruhunda derin etkiler bırakmaya yetmişti.
EĞĠTĠM DÖNEMĠ
Ahmet, ilim ve irfan dolu bir hanede okuma yazma çağına geldiğinde âlim ve fakih
babasından fıkıh, usul, edebiyat, mantık, heyet, maani ilimlerini öğrendi.252
Ahmet, babasının nezaretinde heyet ve eşkâl ilimleri tahsil etti. Bu 1901‟de babasını
kaybetmesiyle bu mutlu günler yerini hüzün ve kedere bıraktı. Ahmet babasının
nasihatine kulak verip ilim tahsiline yoğunlaştı. Babasından sonra felsefe, hikmet ve
harici dersleri başarıyla bitirdi. Mirza Ahmet, Temhidu'l Kavaid, Misbahu'l Uns ve
Esfar ve İbni Sina‟nın Şifa kitaplarını dönemlerin meşhur felsefe ve hikmet üstatları
Mirza Haşim Eşkveri, Muhammed Ali Şahabadi, Mirza Hasan Kirmanşahi ve Ağa
Seyyid Kazım Asari'nin huzurlarında öğrendi.253
0252-GencineiDanişmend, c.4, s364-365 (Muhammed Şerif Razi) 253-Şerhi Kasir kitabının Mukaddimesi, s.34-35
Mirza Ahmet, felsefede söz ve görüş sahibi olduktan sonra matematik ilmini
öğrenmeye merak sardı, bu ilmi döneminin tanınmış ve söz sahibi üstadı Mirza
Abdulgaffar Necmuddevle'nin huzurlarında öğrendi. Daha sonra tıp ilmini Mirza Ali
Ekber Nazım Etaba ve Mirza Ebul Hasan'dan öğrendi.
Mirza Ahmet, bu ilimleri başarıyla tahsil ettikten sonra bir dönem Tahran‟da Müniriye
Medresesi‟nde tedris etti.
NECEF'E HĠCRETĠ
Mirza Ahmet, bu ilimlerle yetinmeyerek 1921‟de ilim ve irfan diyarı Necef
üstatlarından istifade etmek için Irak'a hicret etti. İlim için tahsil ettiği hicretinde 10 yıl
ilim diyarı Necef‟te ikamet etti. Bu ikametinde havzanın namdar ve büyük üstatları
Ayetullah Ziyauddin Iraki, Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani ve Ayetullah Mirza
Naini gibi şahsiyetlerin ilim sofrasından istifade etti ve bir yandan da tedris
kürsüsünde oturdu.254İlim yolunda katlandığı zahmetler ve sabırlar neticesinde içtihat
derecesine ulaşarak akli ve nakli ilimlerde söz sahibi önemli bir şahsiyet oldu. 1931
yılında Necef‟ten ayrılarak Tahran‟a döndü.255
TEDRĠS KÜRSÜSÜNDE
Ayetullah Ahmet Aştiyani Necef Havzası'ndan döndükten sonra Tahran'da Sipehsalar
Medresesinde tedris kürsüsüne geçerek akli ve nakli ilimleri tedris etmeye başladı.
İlme olan hâkimiyeti, şirin ve akıcı beyanı ders celselerinin dolup taşmasına neden
olmuştu.256 30 yaşlarında olmasına rağmen birçok ilim dalında tedris etmiş ve o
konularda görüş ve söz sahibi bir âlim olmuştu. Uzun yıllar Şerh-i Fusus, Efsar ve
Şifa kitaplarını tedris etmesi aslında onun irfan ve felsefeye ne kadar vakıf ve hâkim
olduğunun göstergesidir.
Ayetullah Ahmet Aştiyani, eski tıp ve matematik ilimleri dalında da uzun yıllar tedris
etmiştir. O, Şiir ve hattatlıkta da son derece yetenekli bir üstattı.
AYETULLAH AHMET AġTĠYANĠ'NĠN ÖĞRENCĠLERĠ
Ayetullah Ahmet Aştiyani uzun yıllar tedris kürsüsünde ilminin zekâtını vermek için
büyük çabalar gösterdi. Etrafına ilim âşıklarını toplayarak Al-i Muhammed (s.a.a)
254-Mecellei Maarifi İslam, 1345, ilk sayısı 255-Karvan-i ilim ve İrfan, c.2, s.118 256-Kırk Makale, s.605
maarifini onlara aktardı. Büyük şahsiyetin huzurlarından istifade edip önemli ilmi
şahsiyetlerden olan talebelerinden bazıları:
1. Seyyid Celaleddin Aştiyani
2. Allame Hasan Hasan Zade Amuli
3. Ayetullah Mirza Bakır Aştiyani
4. Ayetullah Seyyid Abbas Tabatabai
AYETULLAH AHMET AġTĠYANĠ'NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Ahmet Aştiyani'nin güzel amel ve davranışı onun, ilahi emirler ve İslami
ahlaka ne kadar mukayyet olduğunu gösteriyordu. Teheccüd, ibadet, münacatları
onu ibadette tevhid makamına taşımış ve tüm gücünü Allah'a yakınlaşmaya sarf
etmesine neden olmuştu.
Oğlu Muhammed Bakır Aştiyani şöyle naklediyor: “Merhum babamın Kur‟an ve
Ehlibeyt‟e (a.s) özel bir muhabbet ve aşkı vardı. Bayramlarda Ehlibeyt (a.s)
hakkında kaside ve methiyeler okuturdu. Bazen kendisi birkaç hadis okur ve
açıklamasını yapardı. Cemaat namazları için camiye gittiğinde Kur‟an
hafızından iki namaz arasında veya namazdan sonra birkaç ayet okumasını
isterdi. Bizden devamlı günlük düzenli bir şekilde dünya ve ahiret saadetinin
teminatı olan Kur‟an‟ı Kerim‟den az da olsa okumamızı isterdi.
Ayetullah Ahmet Aştiyani'nin talebelerinden Seyyid Celaleddin üstadını şöyle
vasfediyor: “O eşsiz bir şahsiyetti, riya ve gösterişten çok kaçınırdı. Ben onun
hakkında birtakım şeyleri söylersem sanırım pak ruhu rencide olur ve bundan
razı olmaz. O hakta fani olmuştu, kelimenin tam anlamıyla insan elbisesinde bir
melekti. İbadet ve takvası ona özel bir kalp sefası ve nuraniyet kazandırmıştı.
Hak ve hakikatten başka bir şeye teveccüh etmezdi.”257
Fakih ve ilmi bir şahsiyet olması onu halkın hidayet ve irşadından gafil etmemişti.
Halkın içinden biri olmuş ve onların sorunlarını yakından takip ediyordu. Nitekim
kaleme aldığı kitaplarıyla insanların hidayet zeminini kolaylaştırmaya gayret etmiştir.
Özellikle de gençlerin anlayabileceği sade ve anlaşılır kitaplar kaleme almıştır.
257-Temhidu'lKavaid, s.4
AYETULLAH AHMET AġTĠYANĠ'NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Ahmet Aştiyani ömründen en güzel şekilde yararlanıyordu. Vaktinin boşa
harcanmasına asla izin vermezdi. Büyük düşünür ve âlim onca uğraş ve
sorumluluklarıyla birlikte kendisinde sonra gelecek nesillere ışık tutacak çok değerli
kitaplar kaleme almıştır.
Onlardan bazılar:
1. Teraifu'l Hûkm (2 cilt)
2. el-Ehadis
3. Allame Hilli'ninTecrid Kitabına Haşiye
4. Kuşci‟nin Tecrid Kitabına Haşiye
5. Name-i Rehberan
6. Levamiu'l Hakaik
7. Tezkiretu'l Gafilin
8. el-Hediyyetu'l Ahmediyye
9. Adab-i Dua
10. Fususul HûkmKitabına Haşiye
11. Manzume Kitabına Haşiye
12. Esfar Kitabına Haşiye
13. İbni Sina‟nın Külliyat-ı Kanun Kitabına Haşiye
14. Misbahu'l Uns Kitabına Haşiye
15. Şeyh Ensari‟nin Mekasib Kitabına Haşiye
AYETULLAH AHMET AġTĠYANĠ'NĠN VEFATI
Ayetullah Ahmet Aştiyani bir ömür hizmet ve uğraştan sonra 1975 yılında hakkın
rahmetine göçtü. Pak naaşı sevenlerinin omuzlarında Hz.Abdulazim Hasani (a.s)
türbesinde bulunan aile mezarlığına defnedildi.258
258-AhtaraniFuruzan Rey ve Tahran, s.181-182
170
AYETULLAH MOLLA ALĠ HEMEDANĠ
MOLLA ALĠ B. ĠBRAHĠM MASUMĠ HEMEDANĠ
(Ö. 1978)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Molla Ali, 1895 yılında Hemedan'ın etraf köylerinden olan Vafs dağlık bölgesinde
dünyaya geldi. Babası İbrahim Masumi çiftçilikle geçimini sağlayan mümin ve takvalı
bir şahıstı. Dine ve İslam‟a olan bağlılığı oğlunun dini ilimler tahsiline
yönlendirilmesinde çok etkili olmuştu. Babası oğlunu küçük yaşta mahalle camiindeki
Şeyh Molla Muhammed Taki Sabiti'nin yanına göndererek dini ilimler tahsiline
başlattı. Molla Ali başlangıç ilimlerini öğrendikten sonra mantık, usul ve fıkıh ilimleri
tahsili için Hemedan Havzasına gitti. Hemedan Havzası‟nda bu ilimleri öğrendikten
sonra felsefe, matematik ve heyet ilimleri tahsili için Tahran'a gitti. Tahran
Havzası‟nda beş yıl boyunca havzanın meşhur üstatları büyük arif ve hekim
Hiydeveci ve Şeyh Abdunnebi Nuri gibi şahsiyetlerin ilim sofrasından faydalandı.
1962 yılında Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi'nin Kum kentine hicretiyle etraf
şehirlerden birçok üstat ve talebe, Kum Havzasına hicret etti. Molla Ali'de, Kum
kentine hicret ederek 10 yıl büyük bir azim ve ciddiyetle havzanın fakihlerinden
istifadeler ederek içtihat derecesine ulaştı. Havzadaki ciddiyet ve ihlâsıyla üstatları
nezdinde yer edinmişti. Üstadının yakın talebelerinden biri şöyle naklediyor: “Üstada
bir kelimenin manasını sorduklarında Molla Ali'yi göstererek „Seyyar
kütüphaneden‟ istifade edin” derdi. Ayetullah Molla Ali Hemedani, Kum
Havzası‟ndaki 10 yıllık tahsilinden sonra havzanın seçkin ve önemli üstatlarından biri
haline geldi ve ders toplantıları en kalabalık ve en çok rağbet gören derslerden oldu.
Hemedan halkı Kum Havzası müessisi Ayetullah Abdülkerim Hairi'den kendilerine bir
vekil göndermelerini talep ettiklerinde Ayetullah Abdülkerim Hairi Molla Ali'yi oraya
gönderdi. Ayetullah Abdülkerim Hairi, Hemedan halkına şöyle cevap verdi: “Ben adil
bir müçtehidi size vekil olarak gönderiyorum.”
Ayetullah Molla Ali Masumi, Hemedan‟a gider gitmez Ahund Molla Hüseyin
Medresesini tamir ettirerek etrafına ilim âşıklarını topladı ve tedrisle meşgul oldu.
Hemedan'a geldiğim ilk günlerde bir grup talebe etrafıma toplandı. Medrese-i
Ahund'da tedrise başlamıştım. Bir gün tedrisle meşgulken medresenin bekçisi
gelerek efendim birisi sizinle görüşmek istiyor, içeri alayım mı?” dedi. Onu içeri
almasını söyledim. Saygın bir şahsiyetti, beni sordu. Bende ona aradığınız kişi benim
dedim. Adam şöyle dedi: Kum kentinden Ayetullah Hairi'nin size selam var, bir
emanet var size ulaştırmak için geldim. Adam elindeki keseyi açtı, bu paraları
Ayetullah Hairi size gönderdi dedi. Ben adama: “Niçin kendisi almadı? Onun giderleri
bizden daha çoktur” dedim. Adam şöyle devam etti: “Ben Ayetullah Hairi'ye taklit
eden biriyim, humusumu takdim etmek için Kum kentinde huzuruna çıktım. Bana
nereli olduğumu sordu, ona Hemedanlı olduğumu ve halı ticaretiyle meşgul olduğumu
söyledim. Maddi durumumu sordu, iyi olduğunu ve bu humusunda bu yılki malımın
artışından elde ettiğim kar olduğunu arz ettim. Daha sonra bana Aga Masumi
Hemedani varken neden humusunu buraya getirdin?” dedi. Eğer iki sevap kazanmak
istiyor isen, git şehrine ve bu humusu ona ver. Ben Ayetullah Hairi'ye; efendim
Hemedan'da müçtehit mi var? Ayrıca ben size taklit ediyorum dedim. Ayetullah Hairi
şöyle buyurdu: Evet, Ayetullah Molla Ali Masumi'nin Hemedan'a yerleştiğini
duymadın mı? Bu humusu ona götür, iki sevap alacaksın. Birincisi vazifeni yaptığın
için, ikincisi de yeni oluşmakta olan bir medreseye yardım ettiğin için.”
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ HEMEDANĠ'NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani‟nin huzurlarından istifade ettiği üstatlarından
bazıları:
1. Ayetullah Abdurrazzak Muhaddis Hairi
2. Ayetullah Şeyh Ali Gonbedi
3. Ayetullah Şeyh Ali Damakani
4. Ayetullah Mirza Mahmud Aga Muderris Keheki
5. Ayetullah Hekim Ahund Molla Muhammed Hiydeveci
6. Ayetullah Şeyh Abdunnebi Nuri
7. Ayetullah Mirza Cevad Aga Meliki Tebrizi
8. Ayetullah Abdülkerim Hairi
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ HEMEDANĠ'NĠN TALEBELERĠ
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani ömrünü tedrisle geçirdi, yetiştirdiği
talebelerinden bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Mahmud Talikani
2. Ayetullah Şehit Muhammed Müfettih
3. Ayetullah Hüseyin Nuri Hemedani
4. Ayetullah Şeyh Ali Evsati
5. Ayetullah Seyit Ahmet Hüsrevşahi Tebrizi
6. Ayetullah Şeyh Muhammed Hüseyin Bahari
7. Ayetullah Şeyh Ali Ensari
8. Ayetullah Seyyid Mustafa Haşimi
9. Ayetullah Şeyh Ahmet Sabiri
10. Ayetullah Şeyh Muhammed Ali Demaki
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ SĠYASET MEYDANINDA
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani, 1962'de Şah Rejiminin eyalet encümeni ve
vilayeti yasası, Kur‟an'a yemini kaldırıp yerine diğer semavi kitaplara yemin yasasına
itiraz edip muhalefet eden taklit mercilerinin, talebeler ve halkın yanında yer aldı.
İmam Humeyni‟nin sert bir şekilde telgraf, bildiriler ve konuşmalarıyla yasaya karşı
çıkması diğer âlimleri de harekete geçirdi. Ayetullah Molla Ali Masumi, o siyasi
kargaşa ve sancılı günlerde havzanın yeni talebeleri ve Hemedan'a tebligat için gelen
âlimlere kucak açıp onları bilgilendirerek taklit mercilerinin ve İmam Humeyni'nin
yanında yer almalarına yardımcı olmuştur. Havza üstatlarından biri şöyle naklediyor:
“Hemedan şehrinden Kum'a gelecektim, Ayetullah Molla Ali Masumi her
zamanki gibi Kum taklit mercilerinin isimlerini teker teker zikrederek selam
söylememi buyurduktan sonra şöyle ekledi: Ayetullah Hacı Ağa Ruhullah
Humeyni'yi gördüğünde selamımı ilet ve ona de ki Molla Ali diyor ki: Ebuzer
biraz yavaş ve sakin!”
Kum Havzasına geldim, İmam Humeyni'nin Mescidi A‟zam'daki dersinden sonra
yanına gittim ve arz ettim: “Efendim, ben Hemedan‟dan geliyorum, Ayetullah
Molla Ali Masumi'nin size selamı var ve benden size bir mesaj iletmemi istedi.
İmam Humeyni “Mesajı nedir?” diye sordu. O, şöyle dedi: Ağanın yanına
gittiğinde selamımı söyle ve de ki Molla Ali diyor ki: Ebuzer biraz yavaş ve
sakin!”
İmam Humeyni: “Ahund nasıl, iyiler mi?” diye sordu. “Evet, Allah'a şükürler
olsun ki iyiler” dedim. İmam Humeyni: “Hemedan‟a dönecek misin?” diye
sordu. “Evet, ancak şimdi değil mübarek Ramazan ayında döneceğim” dedim.
İmam Humeyni şöyle buyurdu: “Hemedan‟a gittiğinde ona selamımı ilet ve de ki
falan şahıs diyordu ki: “Salam, biraz hareket.”
Hemedan'da üstadın huzuruna varıp bu mesajı ilettiğimde üstat gülümsedi.
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani'nin oğlu Hasan Masumi 1974'de Şah Rejimine
karşı mücadelede tutuklanıp zinadan atıldı ve orada da şehit edildi.
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ HEMEDANĠ'NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Molla Ali Masumi, sahip olduğu Alevi ahlakıyla tüm halkın gönlünde taht
kurmuştu. Halkın büyük çoğunluğu onu gönülden severdi. O, gerçek manada bir
zahitti. Çünkü sade yaşamı ve zühdü üstadı Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi'den
miras almıştı. Son nefesine kadar kendisini dünya malından ve süslerinden uzak
tutmayı başarmıştı. Teşrifat ve şöhretten uzak durmuş, sade ve sıradan bir hayat
sürmüştür. Abid ve sade yaşantısından kesitler:
1. Yırtık Cübbesi
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani'nin yakınlarından biri onun sade yaşantısını ve
zühdünü şöyle anlatır: “Üstadın cübbesinin yırtık olduğunu gördüm. Bir gün
evine giderken medrese çıkışında cesaretimi toplayarak üstada: “Efendim, kaç
gündür cübbenizin yırtık ve çok eskimiş olduğunu görüyorum. İzin verin size
Kum kentinden yeni bir cübbe hediye getireyim?” dedim. Derin bir ah çekip bana
dönerek buyurdu: “Şu gördüğün cübbe bile çoktur, biz neyin peşindeyiz? Sen
biliyor musun ki benim şahsi bir gelirim bile yoktur. Elime gelen paralar havza
öğrencilere ait humus ve beytulmaldır. Bende şahsi giderlerimi beytulmaldan
karşılama konusunda ihtiyat ediyorum, bu oturduğum ev de benim değil,
eşimindir. Böyle sade bir elbiseyle yetinmek daha iyidir. Yarın hesap ve kitap
vardır, beytulmalı istediğimiz gibi harcayamayız.”
Ayetullah Molla Ali Masumi, talebelerine karşı çok şefkatli ve samimiydi, talebeler
çekinip sıkılmadan onunla rahatlıkla konuşup dertlerini söyleyebiliyordu. Yaz
aylarında dışarıdan gelen talebelerine şöyle derdi: Hemedan'a gelip de medrese ve
benim evimden başka yerde kalırsanız üstatlık hakkımı size helal etmem.
Gecenin hangi saati olursa olsun, şehre geldiğinizde medrese veya evimin
kapısını çalın.”
2. Üstat AĢkı
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani üstatlarına karşı son derece saygılı ve
alçakgönüllüydü. Minberde, ders kürsüsünde üstadını rahmetle anmadan sözlerini
bitirmezdi. Özellikle üstadı Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi'ye özel bir sevgi ve
muhabbeti vardı. Oğlu Hüseyin Masumi şöyle naklediyor: “Bazı yaz aylarında
Ayetullah Şeyh Abdülkerim Hairi'nin oğlu Ayetullah Şeyh Murtaza Hairi ve
kardeşi Hüccetu'l İslam Mehdi Hairi Hemedan'a gelir ve bizim misafirimiz
olurlardı. Babam üstadının çocuklarından yaşça büyük olmasına rağmen onlara
karşı son derce alçakgönüllü davranır ve onlara saygısından ellerini öper
gözlerine koyardı.”
Bir gün babama: “Niçin onların elini öpüyorsun?” diye sordum. Babam şöyle
buyurdu: Ben üstadımın kokusunu çocuklarından alıp özlemimi gideriyor ve
üstadın hatırına evlatlarının elini öpüyorum” dedi.
Defalarca şöyle buyurduğuna şahit olmuşum: “Merhum Ayetullah Şeyh
Abdülkerim Hairi, şefkatli bir baba misali bizi sever, bağrına basar ve bizi
koruyup gözetirdi. O, dünyaya ve dünya süslerine yenik düşmemişti. Son
derece mütevazı ve gösterişsiz yaşayan bir âlimdi. Bazen evine ekmek almak
için fırına gittiğinde sıradan bir halk gibi kuyrukta bekleyip ekmek alırdı.”
3. Ġbadet ve Teheccüdü
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani, dua, ibadet ve teheccüd ehli ilahi bir
şahsiyetti. O, bu seyr-i suluğu üstadı Ayetullah Mirza Cevad Meliki Tebrizi'den miras
almıştı.
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani‟nin talebelerinden biri şöyle naklediyor: 1963-
1964'de yılında Hemedan‟da bulunuyordum. Üstat, Hemedann'ın kasabalarından
birisinde bir mescit açılışına davet edilmişti, bana istersen sende gelebilirsin dedi.
Ben zaten üstadın yanında bulunup onunla beraber olmak için can atıyordum, böylesi
bir fırsatı ganimet saydım ve teklifini hemen kabul ettim. Ayetullah Molla Ali Masumi
Hemedani 15-16 kişilik kendi talebeleriyle araçlara binip mescide doğru hareket ettik.
Kasabaya yaklaştığımızda neredeyse kasaba halkının tamamı bizi karşılamak için
şehrin dışına gelmiş ve mükemmel bir karşılama hazırlığı yapmışlardı. Kasaba halkı
büyük bir sevgi ve aşkla bizi karşıladılar, birlikte mescide gittik. Bilahare açılış yapıldı,
geceyi orada geçirmek için kasaba ahalisinden bir şahsın evine misafir olduk. Akşam
yataklar açıldı, ben de üstadın yatağının yakınında bir yerde uyudum. Yorucu bir gün
geçirdiğimizden herkes hemen uykuya daldı. Öyle ki yorgunluktan birçoğumuzun
sabah namazı kaza olacak diye endişelendim. Gecenin bir vaktiydi, üstadın münacat
ve “İlahi el-afv” sesiyle uyandım. Üstat benim uyandığımı görünce şöyle dedi: “Ağa
Akiki abdest için biraz su getirebilir misin? Ben hemen su alıp geldim. Üstat
abdest aldı ve sabaha kadar ibadet ve teheccüdle meşgul oldu.”
4. Ġcabet Makamı
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedanin'in maneviyat ve kerametlerine birçok kişi
tanık olmuş ve ondan nasiplenmiştir. Kendisi bizzat şöyle anlatır: “Vaktiyle
Hemedan şehrinde devlet idaresinde çalışan mümin ve salih bir şahıs yanıma
gelerek çocuğunun olmadığını ve çocuk sahibi olmak istediğini ancak ne
yapacağını bilmediğini söyledi. Ben onun çaresiz haline çok üzüldüm, o anda
aklıma bir tavsiye geldi. Bu tavsiyeyi de ne bir kitapta okumuştum ne de bir
doktordan duymuştum. Peygamberin (s.a.a) kızı Hz. Fatıma‟nın dünyaya nasıl
geldiğini düşündüm. Allah-u Teâlâ Hz. Fatıma'nın dünyaya gelmesini irade
ettiğinde Hz. Muhammed‟e 40 gün eşinden uzak durmasını emrediyor, 40 gün
dolduktan sonra ona Hz. Hatice‟ye (s.a) yaklaşmasını emrediyor. Kendi
kendime “Birden aklıma gelen bu kıssada kesin bir hikmet vardır” dedim.
Adama: ben sana dua edeceğim ancak sende teberrük olsun diye söyleyeceğim
şeyleri uygula; evine gittiğinde 40 gün eşinden uzak dur ve ona yaklaşma, 40
gün namaz ve duayla meşgul olduktan sonra eşinle beraber ol. Ümit ederim ki
Allah sana evlat inayet eder, eğer çocuğun erkek olursa adını Muhammed koy.
Bir yıl sonra medreseden eve geldim, salonda birkaç kasa portakal gördüm. Kimin
getirdiğini sordum. Ev halkı, bir adamın geldiğini ve beni sorduğunu, beni
bulamayınca da portakalları bıraktığını söyledi. Adam öğleden sonra tekrar geleceğini
söyledi. Öğleden sonra adam geldiğinde geçen yıl çocuğu olmadığından şikâyetçi
olan o şahsın olduğunu gördüm. Adam bana: efendim, bu bizim Muhammed'in
hediyeleridir. Allah bana bir çocuk bağışladı dedi.”
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani şöyle diyordu: “Bu olay üzerine iki rekât
namaz kılıp şükür secdesi yaptım.”
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ HEMEDANĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani yoğun meşguliyet ve işleri arasında yakaladığı
fırsatları değerlendirerek kendisinden sonra birçok paha biçilmez kalıcı eser bıraktı.
Onlardan bazıları:
1. İçtihad ve Taklit
2. Kelam-ı Nefis
3. Esrar'u s-Salat
4. Erbain Hadis
5. Enisu'n Necat kitabına haşiye
6. Urvetu'l Vuska kitabına haşiye
7. Kendi Divan Şiiri259
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ HEMEDANĠ'NĠN KÜLTÜREL ÇALIġMALARI
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani, ömrünü hizmete adamış bir şahsiyetti, tüm
gücüyle çalışıyor ve adeta kendisini halka hizmete adamıştı. O zahmet ve meşakkatli
çalışmalarından bazıları:
1. Öğrenci yetiştirmek
2. Hemedan'da ilimler havzasının tesisi
3. Mescid-i Ahund'un yenileme ve tadilatı
4. Kütüphane tesisi
5. Aylık Peyki İslam dergisi
AYETULLAH MOLLA ALĠ MASUMĠ HEMEDANĠ'NĠN VEFATI
Ayetullah Molla Ali Masumi Hemedani, bir ömür hizmet ve Allah‟a samimi kulluktan
sonra amansız bir hastalığa yakalandı. Tedavi için gittiği Londra'da 1978 yılında vefat
etti. Pak naaşı defin için Hemedan'a getirilerek vasiyeti gereği şehir mezarlığına
defnedildi.
259-Mecelle-i Nur, sayı:46, s.69
171
ġEHĠT MÜFETTĠH
MUHAMMED B. MAHMUD MÜFETTĠH
(Ö. 1979)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1928 yılında ilim, irfan ve fazilet dolu bir hanede dünyaya geldi. Babası hanesine
bahşedilen bu ilahi nimetin adını Muhammed koydu. Babası Şeyh Mahmud Müfettih,
Hemedan‟nın meşhur hatiplerindendi. Edip, şair ve dillere destan ihlas ve takvasıyla
tanınmış bir şahsiyetti.
Muhammed, çok küçük yaşlarda ilim, irfan ve maneviyatla tanıştı. Hemedan
Havzasında başlangıç ilimleri olan Arap Edebiyatı ve mantığın bir bölümünü
babasından öğrendi. 1943‟de Kum Havzasına hicret ederek Feyziye Medresesinde
derslere başladı.
Muhammed, ilme olan iştiyak ve ciddiyetiyle çok kısa zamanda havzanın büyük
üstatlarından istifadeler ederek havzanın seçkin üstatları safında kendine yer edindi.
İrfan ve usul derslerini İmam Humeyni‟den öğrendi. İmam Humeyni‟yle üstat talebe
ilişkisinin yanı sıra özel bir bağ kurmayı başarmıştı.
AYETULLAH ġEHĠT MÜFETTĠH‟ĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Şehit Müfettih, Kum Havzasında büyük fakih ve taklit mercilerin
huzurlarından istifade etti. Onlardan bazıları:
1. Şeyh Mahmud Müfettih (Babası)
2. Ayetullah Mücahid Tebrizi
3. Ayetullah Burucerdi
4. Allame Tabatabai
5. Ayetullah Seyyid Muhammed Rıza Gulpaygani
6. Ayetullah Meraşi Necefi
7. Ayetullah Ebulhasan Rafi
8. Ayetullah Muahmmed Hüccet
9. İmam Humeyni
AYETULLAH ġEHĠT MÜFETTĠH‟ĠN FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Müfettih, artık havzanın seçki üstatlarından olmuştu, havzada Molla Hadi
Sebzivari‟nin Manzume kitabını tedris ediyordu.260 Tedrisle yetinmeyerek İslami
değer ve ilimleri, devlet okullarına ve öğrencilere ulaştırmak için lisede dersler
vermeye başladı. Tedrisinin ilk gününden öğrencileri siyasi, dini ve toplumsal
meselelerde aydınlatmaya başladı. Ayetullah Şehit Beheşti ve Ayetullah
Hamaneyi‟nin yardımıyla üniversiteli, akademisyen ve âlimleri bir araya getirecek
“Kanunu Ġslami DaniĢ Amuzan ve Ferhengiyan” müessesini tesis etti.261 Bu
müessesenin hedefi liseli öğrencileri ve din âlimlerini güncel meselelerle aşina
etmekti. Bu vesileyle havza ve üniversite arasında güçlü bir vahdet oluşturdu.
Ayetullah Müfettih‟in bu çalışma ve başarısını hazmedemeyen Şah‟ın Savak
İstihbaratı bu çalışmaları engellemek için 1968‟de onu sürgün etti. 1969‟de sürgün
hayatının bitmesiyle tekrar Kum kentine dönmek istedi, ancak Savak, Kum kentine
girişine izin vermediği için Tahran‟da ikamet etmek zorunda kaldı.262
Ayetullah Müfettih, halkın düşüncelerinin değişmesi için onların cehalet çukurundan
çıkıp ilme yurduna taşınmalarının gerekli olduğu inancındaydı. Sorumluluk bilincinde
olan her Müslümanın iki cephede birden mücadele etmesinin gerekliliğini
savunuyordu; ona göre bir Müslüman bir cephede İslam düşmanlarına karşı, diğer
cephede ise cehalet ve hurafelere karşı savaşmalıydı. Kum Havzasının seçkin
üstatlarından olma ve aynı zamanda lisede öğretmen olma özelliğinin yanı sıra
toplumu aydınlatmak ve insanları ilahi maarifle tanıştırmak için Ramazan, Muharrem
ve Safer ayarlarında uzak şehirlere giderek tebligatla meşgul olan aydın bir
şahsiyetti. İrşat edici ve aydınlatıcı yolculukları defalarca Şah‟ın Savak İstihbaratı
tarafından engellenmiş ve konuşma yasağı verilmesine neden olmuştur.
Ayetullah Müfettih'in bir diğer çalışması da “İslam‟ı Tanıtma” adı altında ilmi
toplantılar teşkil eden bir merkezin tesisiydi. Bu merkezin asıl amacı gerçek İslam‟ın
gerçek yüzünü dünyaya tanıtmak ve havzanın tanınmış büyük üstatlarının eserlerini
alıp inceledikten sonra basarak halkın hizmetine sunmaktı.
Bu merkezin başarılarını ve toplumda üzerindeki olumlu etkilerini ve halkına her
geçen gün bu merkeze rağbetini gören Savak İstihbaratı bu faaliyetleri durdurdu.
Merkez sadece 13 ciltlik bir kitap hazırlayıp baskıya verebildi.263
Kendisini din ve Ehlibeyt (a.s) maarifine adamış bu mücahid, bu engellemelerden
sonra samimi dostu Ayetullah Beheşti‟yle Kum kentinde Mescidi Razevi‟de toplantılar
organize edip Ayetullah Murtaza Mutahhari, Ayetullah Mehdevi Keni ve Ayetullah
260-Ferazi Ez Zindigiyi Şehit Dr. Müfettih, s.5
261-Ferazi Ez Zindigiyi Şehit Dr. Müfettih, s.6-7
262-Ayati Usul-i İtikadiy-i Kur’an, s.55
263-Efkari Şehit Müfettih, s.9
Musavi Erdebili gibi havzanın seçkin şahsiyetlerini davet ederek halkı İslam ve
mekteple tanıştıran etkinlikler tertip ediyordu.
AYETULLAH ġEHĠT MÜFETTĠH‟ĠN ESERLERĠ
Ayetullah Şehit Müfettih, onca meşguliyet ve çalışmalarının yanı sıra tercüme ve
teliften gafil olmamıştı. Halkı aydınlatacak, gelecek nesillerin yoluna ışık tutacak kalıcı
eserler kaleme aldı. Onlardan bazıları:
1. Mecmau‟l Beyan Tefsirinin Tercümesi
2. Molla Sadra‟nın Esfar kitabına haşiye
3. Revişi Endişe
4. Hikmeti İlahi ve Nehcü‟l Belaga
5. Ayati Usul-i Akaid
6. Nakşi Danişmendan ve Pişrefti Ulum
7. Vijegihayi Ze‟amet ve Rehberi
8. Makalat
AYETULLAH ġEHĠT MÜFETTĠH‟ĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Şehit Müfettih, siyasi mücadelede İmam Humeyni‟nin yanında yer aldı.
Zalim ve despot Şah Rejimi, ona konuşma ve tebligat yasağı koyarak faaliyetlerini
engellemeye çalıştı. O, bu yasaklara rağmen rejim tarafından İslam ve mektebe her
hangi bir saldırı yapıldığında sessiz ve tepkisiz kalmamıştır. Ayetullah Şehit Müfettih,
Rejimin İslam karşıtı söylemleri karşısında şöyle diyordu: “Bu hakaretler karşısında
biz sessiz kalmayacağız, bizim mezhep ve mektebimize saygılı olmayanlar
karşısında İran halkı sessiz kalmayacaktır.”264
Pehlevi Rejiminin, İran takvimini miladi takvime çevireceğini haber alınca şöyle bir
konuşma yaptı: “Nasıl olur da İran İslami tarih, yani insanlığın ve İran‟ın iftiharı
Peygamberin hicretini değiştirebilir? Ya Resulullah! Sana karşı mahcubuz,
büyük taklit mercii ve cihanın alemdarı Ayetullahil Uzma İmam Humeyni halkı
uyarmış ve haram olduğuna dair fetva vermiştir.”
Ayetullah Şehit Müfettih, Şah Rejimine karşı mücadelesini 1961‟de Şehit Murtaza
Mutahhari‟nin yardımıyla Tahran İlahiyat Fakültesinde tedrise başlayarak üniversiteye
taşıdı. 1973'de Mescidi Cavid Camii cemaatinin daveti üzere camii imamlığını da
üstlendi. Mescidi Cavid tam anlamıyla Şah Rejimiyle mücadele merkezi oldu. Çeşitli
toplantılar teşkil edilip, Ayetullah Murtaza Mutahhari, Ayetullah Hamanei gibi
264-Vijegihayi Ze’amet ve Rehberi, s.36
şahsiyetler davet ediliyordu. 1974‟de Ayetullah Şehit Müfettih, Ayetullah Hamanei‟yle
birlikte tutuklanıp zindanda ağır işkencelere tabi tutuldular.
Bu tutuklamadan sonra Ayetullah Şehit Müfettih‟in Mescidi Cavid‟de imamlık yapması
yasaklandı. Aradan iki yıl geçmeden 1976‟da Kuba Camii cemaatinin davetini kabul
ederek orada imamlığa başladı.
Ayetullah Şehit Müfettih, İmam Humeyni‟nin İran‟a gelişinde karşılama komitesinin
başkanlığını üstlenmiş ve yaptığı hamasi konuşmalarla halkı böylesi azametli bir
güne hazırlamıştı.
AYETULLAH ġEHĠT MÜFETTİH‟İN ġEHADETĠ
Ayetullah Şehit Müfettih, 1979‟da bir sabah vakti Tahran İlahiyat Fakültesi önünde
münafık Furkan grubu tarafından suikasta uğradı. Uzun yıllar özlemini çektiği şehadet
şerefine ulaşarak pak ruhunu Rabbine teslim etti.
172
ġEHĠT KUDDUSĠ
ALĠ B. MOLLA AHMET KUDDUSĠ NEHAVENDĠ
(Ö. 1981)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1927 yılında Nehavend şehrin de dünyaya geldi. Nehavend‟in tanınmış
âlimlerinden olan babası Ahund Molla Ahmet hanesini aydınlatan oğlunun adını Ali
koydu. Babası Ayetullah Ahmet Nehavendi, Necef Havzasında Ayetullah Mirza
Muhammed Hasan Şirazi, Ayetullah Mirza Habibullah Reşti ve Ayetullah Ahund
Horasani gibi büyük fakihlerin huzurlarından uzun yıllar ilim tahsili ederek içtihat
derecesine ulaştı. Daha sonra vatanına dönmüş ve İslami tebligatla meşgul olmuştur.
Ali, küçüklüğünü âlim babası ve annesinin eğitiminde geçirdi. Küçük yaşta okuma
yazma, Kur‟an ve ilahi ahkâmla tanıştı.
Ali‟nin babası Molla Ahmet‟in imamlık yaptığı camide Rıza Şah‟a karşı mücadele
eden Şeyh Hatib bir gün konuşmasında şöyle dedi: “Dün rüyamda Peygamberin
(s.a.a) Molla Ahmet‟in küçük oğlunun başına mübarek eliyle sarık koyduğunu
gördüm.”
Ali, 15 yaşında Kum İlimler Havzasına giderek Feyziye Medresesinde dini ilimler
tahsiline başladı. O günler Rıza Şah‟ın, hicap, mersiye, ağıt ve kıyafet yasağını
getirdiği buhranlı dönemlerdi. Böylesi bir günde Kum Havzası inzivaya itilmişti,
medreseler ya kapatılmış ya da talebeler sarık ve cübbe çıkarmaya mecbur edilmişti.
Ali, o kargaşalı ve sıkıntılı günlerde havzada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Mukaddime
ilimlerini Ayetullah Saduki‟nin huzurunda başarıyla tamamladıktan sonra havzanın
yüksek içtihat dersleri olarak kabul edilen hariç derslerine iştirak etti. Kum
Havzasında uzun yıllar Ayetullah Burucerdi ve İmam Humeyni gibi havzanın büyük
şahsiyetlerinin huzurlarından ilmi istifadeler etti.
Allame Tabatabai‟nin Kum Havzasına gelişiyle havzada felsefe ve heyet ilimleri
yeniden ihya oldu. Ayetullah Kuddusi, Allame Tabatabai‟nin huzurlarında felsefe ve
heyet ilimlerini öğrendi. Allame Tabatabai‟nin ahlak ve maneviyatı öğrencileri adeta
mest etmişti, Ayetullah Kuddusi bulduğu her fırsattan istifade ederek nefis
tezkiyesinde üstadın özel talebelerinden oldu. Daha sonra 1955‟de üstadının kızıyla
evlendi.
O günlerde komünizmin sapkın görüşleri gençler arasında kol gezmeye başlamış ve
üniversite gençlerini etkisi altına almıştı. Allame Tabatabai, Şehid Mutahhari, Şehid
Beheşti, İmam Musa Sadr ve Şehid Saduki gibi bir grup seçkin öğrencilerine özel
ders celseleri başlattı. Bu celselerde öğrenciler komünizmin ortaya attığı şüphe ve
soruları soruyor, Allame Tabatabai‟de cevaplar veriyordu. Bu celselerin meyvesi de
“Usul-i Felsefe ve ReviĢi Realizm‟‟ adıyla basılan kitap oldu.
AYETULLAH KUDDUSĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Kuddusi talebeliğinin ilk başlangıcından sonuna kadar büyük ciddiyet ve
azimle üstatların huzurlarından faydalandı. Huzurlarından istifade ettiği üstatlarından
bazıları:
1. Babası Molla Ahmet
2. Ayetullah Saduki
3. Ayetullah Burucerdi
4. İmam Humeyni
5. Allame Tabatabai
AYETULLAH KUDDUSĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Kuddusi, İmam Humeyni‟nin siyasi düşüncelerini çok iyi biliyordu. İmam
Humeyni‟nin 1962‟de Şah Rıza Pehlevi Rejimi aleyhine başlattığı hareketin
öncülerinden oldu. 15 Hurdad Olayları ve İmam Humeyni‟nin sürgün edilmesinde
havzanın talebe ve üstatlarıyla birlikte meydana inerek Şah Rejiminin bu tutumunu
protesto etti.
Ayetullah Kuddisi, Ayetullah Burucerdi‟nin emriyle 1962-1963 yıllarında kurulan
„‟Camiay-i Müderrisin‟‟ şurasının kurucularından biriydi. Camiay-i Müderrisin, ilk
başlarda Şah Rejimine karşı mücadelesini gizli sürdürdü. Teşkilatın 1966‟da Şah
İstihbaratı Savak tarafından deşifre edilmesiyle Camiay-i Müderrisin bildiriler
yayımlayarak İmam Humeyni‟nin arkasında olduğunu açıkça ilan etti. Savak
İstihbaratı, teşkilatın kurucu üyelerinden olan Ayetullah Kuddusi‟yi tutukladı.
Zindandan azat olduğu yıl doğum yerine giderek Nehavend Merkez Camiinde
imamlık yapmaya başladı. Camide yaptığı konuşmalarında devamlı İmam
Humeyni‟den övgüyle söz etmesinden rahatsız olan Şah İstihbaratı Savak,
konuşmalarında İmam Humeyni‟nin adını zikretmemesi için onu defalarca uyardı, bu
uyarılara aldırış etmemesi üzerine ona konuşma yasağı getirildi. Bu yasakla
Ayetullah Kuddusi tekrar Kum Havzasına geri döndü.
HAKKANĠ MEDRESESĠNĠN MÜDÜRĠYETĠ
Ayetullah Kuddusi, birkaç arkadaşıyla Kum Havzasının eğitim ve öğretim sistemini
değiştirip yerine yenilikler getirmek arzusundaydı. Bu düşüncesini ilk olarak bir
medresede denemek istiyor ve başarılı olması halinde de diğer medreselere taşımayı
planlıyordu. Dönemin taklit mercilerinden olan Ayetullah Milani bu reformu
destekleyerek Kum kentindeki Hakkani Medresesinin idaresini onun yetkisine bıraktı.
1964 yılında Hakkani Medresesi Ayetullah Kuddusi‟nin müdüriyetinde arkadaşları
Ayetullah Beheşti, Ayetullah Misbah Yezdi ve Ayetullah Cenneti‟nin yardımlarıyla işe
koyuldu. Ayetullah Kuddusi, havzanın tecrübeli üstatları Ayetullah Mişkini, Ayetullah
Cenneti ve Ayetullah Muhammedi Gilani gibi havzanın deneyimli üstatlarını tedris
konusunda ikna ederek medreseyi ilmi açında canlandırmayı başardı. Ayetullah
Kuddusi, 14 yıllık müdüriyetinde medresede düzenli olarak sınıflarda yoklama ve
sınav sistemiyle talebeler üzerinde otorite kurarak onlarla yakından ilgilendi.
Talebelere düzenli olarak ahlak dersleri verirdi. Medrese aynı zamanda Pehlevi
Rejimine karşı bir mücadele merkezi konumuna gelmiş ve bildiriler buradan
dağıtılıyordu. Medrese talebelerinin tamamı İmam Humeyni‟ye taklit ediyordu. Savak
istihbaratı defalarca medreseye baskın yapmış ve öğrencilerden bazılarını
tutuklamıştır. O dönemlerde havzada yabancı dil yokken Ayetullah Kuddusi talebeleri
yabancı dille aşina ederek İngilizce kursları başlattı. Talebelerin ahlakıyla bizzat
kendisi ilgilenerek, onları yalan ve gıybetten uzak tutup gece namazı kılmaya teşvik
ediyordu. Bazı geceler sırf talebelerin gece namazı kılıp kılmadığını görmek için
medreseyi dolaşırdı.
Ayetullah Hamanei şöyle buyuruyor: “Ayetullah Kuddisi sahip olduğu sadakat ve
çalışkanlık gibi güzel bir vasıfla talebeleri kendine cezbedebiliyordu. Hakkani
Medresesini ondan başkasının bu kadar ileri düzeyde bir başarıya taşıyıp örnek
bir medrese konumuna getireceğini sanmıyorum.”
MEKETEBĠ TEVHĠD
Ayetullah Kuddusi, toplumun yarısını oluşturan hanımların eğitimini dikkate alarak,
Hakkani Medresesinde elde ettiği büyük tecrübesiyle 1974‟de “Tevhid Mektebi”
kuruluşunu tesis etti. Bu merkezde bayanlar İslami ilimleri öğrenip ülke geneline
tebliğci olarak gidiyordu.
Ayetullah Kuddusi, Pehlevi Rejimi aleyhine yapılan gösterilere öncülük ederdi. İmam
Humeyni‟yi karşılama komitesinde en çok çalışıp zahmet çekenlerdendi.
İslam devriminden sonra İmam Humeyni‟nin emriyle mahkemelerde önemli görevler
aldı. Şah Rejiminde eli yüzlerce masum ve günahsız insanların kanlarına bulaşmış
rütbeli ve siyasi tutukluların yargılanmasında görev aldı. 1979‟da İmam Humeyni‟nin
atamasıyla devrim yargıçlığına getirildi. İslam Devrimi sürecinde eli kanlı Şah
İstihbaratı Savak görevlilerini yargılama görevini üstlendi. Ayettullah Kuddusi,
aralarında Şehid Murtaza Mutahhari‟yi şehit edip birçok siyasi şahsiyeti de katleden
eden Münafık Furkan Terör Örgütünü temizlemekle büyük bir başarıya imza attı.
Ayetullah Kuddusi, görevi boyunca devlet lojmanında kalmadı. Şöyle derdi: “Bırakın
cenazem müsadere edilen evden çıkmasın.” Arkadaşlarının ısrarı üzerine
kiraladıkları evde kalmaya razı oldu.
AYETULLAH KUDDUSĠ‟NĠN ġEHADETĠ
Ayetullah Kuddusi‟nin oğlu Muhammed Hasan, İslam Devriminden sonra da Meşhed
Üniversitesinde aldığı sorumluluk ve görevde oldukça başarılı bir şahsiyetti. 1980‟de
İran-Irak savaşında şehit oldu.
Ayetullah Kuddusi oğlunun şehadet haberini alınca gözyaşları dökerek hanımına
şöyle dedi: “Dikkat et, sakın Allah yolunda verdiğin kurban için feryat ve figan
etme.”
1981 yılında 20 yıllık samimi dostu ve dava arkadaşı Ayetulllah Beheşti ile 72
arkadaşı şehit edildi. O gün meclisteki toplantıya Ayetullah Kuddisi‟de katılacaktı
ancak bazı nedenlerden dolayı katılamamış ve şehadet kervanına katılmak ona nasip
olmamıştı.
Ayetullah Beheşti ve arkadaşlarının şehadetinden bir ay geçmemişti ki samimi, kadim
dostu Şehit Recai ve Bahuner de şehit edildi. Ve bilahare Ayetullah Kuddusi‟nin de
bir ömür intizarını çektiği şehadet yaklaşmıştı. 1981‟de münafıkların adliye binasına
sızarak oraya yerleştirdikleri bombanın patlatılmasıyla şehadet şerbetini içerek
arkadaşlarının şehadet kafilesine katıldı.
173
ġEHĠT HAġĠMĠ NEJAD
SEYYĠD ABDÜLKERĠM B. SEYYĠD HASAN HAġĠMĠ NEJAT
(Ö. 1981)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Haşimi Nejad, 1932‟de Behşehr Kasabasının bir etraf köyünde mümin, dindar ve
takva dolu bir hanede dünyaya geldi. Babası Seyyid Hasan evini sevince boğan
Peygamber evladının adını Abdülkerim koydu. Baba ve annesinin arzu ve isteği
evlatlarının İslami ahlak ve adapla büyüyüp mektebe faydalı biri olması yolundaydı.
Abdülkerim, 14 yaşında Behşer Kasabasına 6 km uzaklıkta olan Ayetullah
Kuhistani‟nin medresesine giderek dini ilimler tahsiline başladı. İlim tahsiline önem
gösterdiği kadar maneviyat ve nefis tezkiyesi konusunda da oldukça dikkatliydi.
Vaktiyle bir gece Ayetullah Kuhistani‟nin aile fertlerinden biri gecenin bir vakti uyanır,
medresenin bahçesine indiğinden bir odanın çırağının yandığını görür. Odaya doğru
yaklaştığında Seyyid Abdülkerim‟in gecenin karanlığında Rabbiyle arifane münacat
ve ibadetine tanık olur.265
Seyyid Abdülkerim, elde ettiği maneviyat ve nefis tezkiyesiyle ilim ve irfan diyarı Kum
kentine hicret etti. Üstadı Ayetullah Kuhistani‟nin tavsiyesi üzere Şeyh Ali Kaşani‟yle
tanıştı. Kum ehli Şeyh Ali Kaşani‟yi şefkat ve merhamet sahibi, teheccüd ehli ve
ihlaslı bir zat olarak tanırdı. Seyyid Abdülkerim, bu arif ile yakın irtibatı sayesinde
maneviyatta ve nefis tezkiyesinde büyük yol kat ederek İmam Zaman‟ı görme
şerefine nail oldu.266
Seyyid Abdülkerim, Kum Havzasındaki ciddiyet ve azmiyle gösterdiği üstün
başarıdan sonra Ayetullah Burucerdi ve İmam Humeyni‟nin ders halkalarına katıldı.
ġEHĠT HAġĠMĠ NEJAD‟IN ÜSTATLARI
Seyyid Abdülkerim, Kuhistan ve Kum havzalarında birçok değeli üstat ve fakihlerin
huzurlarından istifade etti. Onun üstatlarından bazıları:
1. Ayetullah Kuhistani
2. Ayetullah Burucerdi
3. İmam Humeyni
265-Pervaz-i Ruh, s172 (Seyyid Hasan Ebtehi)
266-Mülakat ba İmam Zaman, s.41 (Seyyid Hasan Ebtehi)
ġEHĠT HAġĠMĠ NEJAD‟IN SĠYASĠ MÜCADELESĠ
Şehit Haşimi Nejad‟ın yaşamı Despot Şah Rejimine karşı mücadeleyle geçti. 14
yaşında Şah aleyhine yaptığı konuşmasında şöyle dedi: “Gün gelecek, biz bu rejimi
devireceğiz.”267
Şah‟ın Eyalet ve Vilayet Encümenlerin getirdiği birtakım yasaklardan dolayı İmam
Humeyni öncülüğünde bu yasaklara karşı gösteri ve itirazlar şiddetle devam ederken
Şehit Haşimi Nejad da konuşmalar yapıyordu. Konuşmalarında Şah‟ın cinayetlerini
ifşa ederek direnişin baş aktörlerinden biri olmuştu. Şehit Haşimi Nejad, 15 Hurdad
1963‟de İmam Humeyni‟yle birlikte tutuklanan 40 kişiden biriydi.268
Haşimi Nejad, Despot Şah Rejimiyle mücadelesi boyunca beş kez tutuklanıp
zindanda çeşitli işkencelere maruz kaldı. 1974‟de din talebeleri, Feyziye Medresesi
olaylarını protesto etmek için bir araya geldiklerinde Savak komandolarının şiddetiyle
karşılaştılar. Meşhed İlimler Havzasında rejim aleyhine büyük gösteriler yapıldı, Şah
Rejimi, Şehit Haşimi Nejad‟ı bu gösterilerin asıl sorumlusu göstererek tutuklatıp
zindana attırdı. 1978‟de devrim mücadelesi devam ederken İmam Humeyni, Şehit
Haşimi Nejad‟a hitaben yazdığı mektupta şöyle dedi: “Senin gibi Ģahsiyetler
olduğu sürece gözüm arkada kalmaz.”269
Meşhed halkı bir sabah uyandıklarında mahalle duvarlarında Şah Rejimini şiddetle
kınayan yazılar gördüler. Bu yazıların altında Ayetullah Hamanei, Ayetullah Vaizi
Tebesi ve Şehit Haşim Nejad‟ın imzaları vardı. Bu bildirilerin peşince Şah Rejimi
beşinci kez Şehit Haşimi Nejad‟ı tutukladı.
ġEHĠT HAġĠMĠ NEJAD‟IN ESERLERĠ
Şehit Haşimi Nejad, siyasi mücadele ve cihat meydanında başarılı ve azimli olduğu
kadar kalem ve telifte de bir o kadar başarılıydı. Mücadelesi onu kitap yazmak ve telif
etmekten gafil etmemişti. Birbirinden değerli eserler kaleme alarak sonraki nesillere
armağan etti. Bu büyük şahsiyetin paha biçilmez eserlerinden bazıları:
1. Doktor ve Pir
2. Günümüz Mezhebinin Zorlukları
3. İmam Hüseyin‟in İnsanlara Öğrettiği Ders
4. Gençlerin Sorunlarına Cevaplar
5. Beş İtikad Usulu
6. Komünizm İle Kapitalizm Arasındaki Üçüncü Yol
267-Seyyid Cevad Haşimi Nejad Behşer halkından naklen
268-Feragir-i Ahlak Ve Zindigi, s.18
269-Vijename-i Cevanmerdi Fazil, s.9
7. Teşkilatın Gerekliliği
ġEHĠT HAġĠMĠ NEJAD‟IN FAALĠYETLERĠ
- Şehit Haşimi Nejad, gençliğin sorun ve şüphelerini giderip onların hidayet zeminini
oluşturmak için arkadaşlarının yardımıyla “Bahis ve Dini Ġtikad Merkezi‟‟
müessesini kurdu. O, şöyle diyordu: “Meşhed‟e gittikten sonra asıl işim tedris ve
üniversite öğrencileri ve gençlerle bir araya gelmekti. Bu toplantılar o kadar
başarılı olmuştu ki Savak bu toplantılara katılımı yasakladı.”
- Şehit Haşim Nejad, her dalda kendisine münhasır bir hüner ve üsluba sahipti. Bu
onun münazaralardaki güçlü beyanı ve ilmi donanımının göstergesidir. 1975-1976
yıllarında zindandaki siyasi tutuklularla yaptıkları münazaralarını şöyle anlatıyordu:
“Zindan onların düşünce ve görüşlerini öğrenmek için büyük bir fırsattı. Onları
ilk tartışmaya davet ettiğimde ilk önce benim sıradan basit bir talebe olduğumu
sanıp münazarayı kabul etmediler. Nihayetinde bir münazara yapmaya razı
oldular, iktisadi konular üzerinde tartıştık, hepsini mağlup ettim. Bir daha da
tartışmaya yanaşmadılar.
ġEHĠT HAġĠMĠ NEJAD‟IN ġEHADETĠ
İslam devriminden sonra Münafıklar ve Furkan grupları gibi devrim aleyhtarı
muhalifler her sahada mağlup oldukları için devrimin dinamik ve aktif şahsiyetlerini
terör etmeye başlamışlardı. Ayetullah Murtaza Mutahhari, Ayetullah Beheşti, Şehit
Recai ve Bahuner gibi şahsiyetler bu terör saldırılarında şehit olmuşlardı. Münafıklar
infaz listesine Şehit Haşimi Nejad‟ın adını da yazmışlardı. 1981 yılında bir sabah
münafıklar ona telefon ederek ölümle tehdit ettiler. Şehit Haşimi Nejad, bu tehditten
sonra birkaç gün önce gördüğü rüyayı hatırladı. Rüyasında İmam Humeyni‟nin
yandığını görür, ateşi ne kadar söndürmek istese de söndüremiyor ve bilahare
İmam‟ın bütün elbiseleri ateş alıp yanıyor. Kendisi rüyasını şöyle yorumluyordu:
İmam‟ın elbisesi etrafındaki sadık dostlarıdır ki hepsi birer birer şehit olacaklar
ancak İmam‟ın bereketli ömrü devam edecektir. Allah‟ın izniyle İnşallah bende
şehitler kervanına katılacağım.”270
Haşimi Nejad, İmam Humeyni‟nin vaat ettiği müjdeyi bekliyordu. İmam ona şöyle
buyurmuştu: “Ben kendi ecelimle öleceğim, sen kendini düĢün.” Merhum İmam‟ın
bu cümlesinden sonra artık ömrünün günlerini sayıyordu.
Haşimi Nejad, İmam Muhammed Cevat (a.s) aşığıydı, yakın akrabalarından biri şöyle
diyordu: “Haşimi Nejad‟ı şahadetinden sonra rüyamda gördüm. Şehidin mezarı
başına gittim, mezarına baktım ama onu mezarında göremedim. Türbede onu
aramaya başladım. İmam Rıza‟nın (a.s) türbesinin içinde oturduğunu gördüm.
Yanına giderek: Dünyada İmam Humeyni‟nin verdiği birçok makam ve
müdüriyeti kabul etmedin, şimdi bu mezarın içinde ne yapıyorsun?” dedim.
270-Seyyid Cevad Haşimi Nejad İle Söyleşi
Başını kaldırıp bana baktı ve şöyle dedi: Mezarda yerim çok dardı, buraya geldim
ki İmam Muhammed Cevad‟ın insanlarla ziyaret ortamını hazırlıyayım.”
Şehit Haşimi Nejad, İmam Muhammed Cevad‟ın (a.s) şahadet yıldönümü günü
sabah saat 08:00‟de ders tedrisinden sonra dışarı çıkınca önceden içeriye sızmış bir
münafık ona sarılarak elindeki bombayı patlattı ve onu şehit etti. Pak naaşı ceddi
İmam Rıza (a.s) türbesinde toprağa verildi.
174
AYETULLAH SEYYĠD CEVAD HAMANEĠ
CEVAD B. HÜSEYĠN HÜSEYNĠ
(Ö. 1986)
HANEDANI
Hamanei Hanedanı İmam Seccad (a.s) soyundan gelen meşhur seyyidlerdendir. Bu
hanedanın büyüklerinden olan Sultan Seyyid Muhammed, Abbasi zulmünde İran‟a
göç etmiştir ve Tefriş halkının samimi ve sıcak istikbaliyle orada ikamet etmiştir. Çok
geçmeden zalim Abbasilerin zulüm ve katliamları sonucu orada şehit düşmüş.
Şehadetinden sonra çocukları Hamaney'e271 hicret etmiştir.
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
Seyyid Cevad, 1895'de İlim ve irfan şehri Necefu'l Eşeref‟te dünyaya geldi. 3 yaşında
âlim ve fakih babasıyla birlikte Tebriz‟e geldi. Babası Seyyid Hüseyin Hüseyni
Hamanei'nin yanında çocukluğunu geçirdi. Okuma yazma öğrendikten sonra Tebriz
ve Meşhed havzalarında eğitim aldı. Daha sonra 1927'de ilim ve irfan diyarında
büyük fakih ve muhaddislerin huzurlarından istifade etmek için Necef'e gitti. Büyük
Necef Havzası'nda Mirzai Naini ve Seyyid Ebulhasan İsfehani gibi şahsiyetlerin ders
celselerine katıldı. Necef Havzası'nda içtihat derecesine ulaştıktan sonra Tebriz'e geri
döndü. Tebriz'de bir müddet ikamet ettikten sonra Meşhed‟e hicret ederek İmam
Rıza‟nın (a.s) yanında ikamet ederek dini vazifelerinin ifasıyla meşgul oldu.
Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, Meşhed Havzası'nda eğitim kürsüsüne geçerek
etrafına öğrenciler toplayıp yetiştirdi. Uzunyıllar Azerbaycanlılar Mescidi diye meşhur
olan camide cemaat imamlığı yapmış ve halkın sorularına cevaplar vermiştir.
AYETULLAH SEYYĠD CEVAD HAMANEĠ'NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, Tebriz, Meşhed ve Necef havzalarında birçok
üstat ve fakihin huzurundan istifadeler etmiştir, onlardan bazıları:
1. Ayetullah Seyyid Hüseyin Kummi
2. Mirza Muhammed Ayetullah Zade Horasani
271-Hamaney; Tebriz’e 80 km. uzaklıkta bir kasabanın adıdır.
3. Hacı Fazıl Horasani
4. Mirza Mehdi İsfehani
5. Ayetullah Mirzai Naini
6. Ayetullah Seyyid Ebul Hasan İsfehani
AHLAKĠ BOYUTU
Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, çok sade ve oldukça gösterişsiz bir yaşama
sahipti. Dünya ve dünya taallukatından uzaktı. Büyük fakih ve âlim olmasına rağmen
son derece alçak gönüllü her türlü teşrifattan uzak dururdu. İbadet ve teheccüd ehli
bir zattı, az yer, kanaat ederdi.
Ayetullah Seyyid Muhammed Ali Gazi Tabatabai Şemsi 1351 yılında Meşhed'e gider.
Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei'nin ziyaretine gittiğinde onun evlatlarına şöyle dedi:
“Ben 40 yıl önce babamla Tebriz'den Meşhed‟e geldiğimde, babanızın
ziyaretine gelmiştik. Babanız 40 yıl önce de şimdi oturduğu bu yerde
oturmuştu. Bende babamın oturduğu yerde oturmuştum. 40 yıl önceki gibi bu
oda ve eşyalarında küçük bir değişiklik olmamıştır.”
Ayetullah Hamanei babasını şöyle vasfediyor: “Babam tanınmış ve meşhur bir
âlimdi. Buna rağmen çok sade ve gösterişten uzaktı. Maddi olarak çok sıkıntılar
çekiyorduk. Bazı geceler akşam yemeğimizin dahi olmadığı günleri çok iyi
hatırlıyorum, annem zorluklar içinde ekmek ve kuru üzüm sofraya getirirdi.”
Ayetullah Hamanei babasının kaldığı evi şöyle anlatır: “Babamın evi yani benim
dünyaya gelip 4,5 yaşlarına kadar kaldığım ev, 60-70 metrekare ve Meşhed‟in en
fakir mahallesindeydi. Evimiz iki katlı bir odadan ibaretti. Eve bir misafir
geldiğinde biz bodrum kata inerdik, genelde halk soru sormak ve sorunlarını
dile getirmek için bize sıkça gelip giderdi. Misafirler gidene kadar orada
beklemek zorunda kalırdık. Daha sonraları babamın müritleri evimizin yanındaki
küçük arsayı satın alıp evimize bir ek oda yaptılar ve böylece evimiz üç odalı
oldu.”
SĠYASĠ MÜCADELESĠ
Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, Şah‟ın tağuti düzenine muhalifti. Şah‟ı ve rejimini
onaylayacak her türü hareket ve tutumlardan kaçınmıştır. O, günümüzün siyasileri
gibi siyasetin içinde, aktif rol üstlenmemiş ve siyasi olduğunuda dile getirmemiştir.
Şah rejiminden fikir olarak uzak olduğu gibi arasıda rejimle pekiyi değildi.”
Ayetullah Hamanei hatıratında şöyle buyuruyor: “Babam Rıza Han‟ın tüm işlerine
muhalifti. Hatta Rıza Han gibi giyinip kuşanmayı bile uygun görmezdi.”
Devlet yetkilileri hiçbir zaman Meşhed‟den diledikleri gibi su istifade edemediler.
Çünkü Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, İmam Humeyni'yi yakından görmüş, kendi
tabiriyle arkadaşlıkları olmuştu. Devamlı İmam Humeyni‟yi hayırla yâd ederdi.
Ayetullah Hamanei'nin hayatının anlatıldığı “Şerh-i İsim” adlı kitapta şöyle
nakledilmiştir: İmam Humeyni'nin devrim hareketiyle eş zaman Hacı Seyyid
Cevad'ın çocukları da Şah rejimiyle mücadele için meydana indiler. Ayetullah
Seyyid Cevat hanedanı gözetim altına alınındı. Bazen her üç oğlu da tutuklanıp
zindana atılırdı. Şah Rejimi Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei'ye dosya hazırlamak
için biyografisini ve iki adet resmini almak için evine gelen komiser saygı ve ihtiramla
elini öptükten sonra ondan biyografisinin yazılı olduğu bir belge ve iki adet resim
vermesini istedi. Ayetullah Seyyid Cevad, komisere şöyle cevap verdi: “Benim
resimle ve Şah‟la bir işim olmaz.”
Savak Şah İstihbaratı tehdit ve baskılarla da olsa Seyyid Cevad‟ın resim ve
biyografisini alarak hakkında dosya hazırladılar.
Ayetullah Seyyid Muhammed Hamanei babasının hatıratında şöyle der: “Babam
herkes tarafından sevilen ve saygı duyulan bir âlimdi. Ayetullah Milani, Allame
Tabatabai, Hacı Şeyh Kazvini, İmam Humeyni gibi Irak ve İran'ın meşhur ve
tanınmış âlimleriyle dost ve yakın irtibat içindeydi. Özellikle Tebriz‟de çok âlim
misafirimiz olurdu. Ayetullah Milani şöyle derdi: “Biz babanla aynı okula gider,
beraber oynardık.” Ayetullah Milani Meşhed ikametinde her hafta bize gelirdi.
Allame Tabatabai, Ayetullah Milani ve babam Necef‟te ilkokul arkadaşları idiler.
Bunda dolayıdır ki ömürlerinin sonuna kadar oldukça samimi ve sıkı bir arkadaşlıkları
vardı. Allame Tabatabai bazen yaz aylarında ailesiyle Meşhed‟e gelip 1-2 ay
kaldığında sabahları bir araya gelip uzun uzun sohbetler eder ve ilim bahisleri
ederlerdi. Babam sorardı oda cevap verirdi. Allame Tabatabai‟nin bizimle aile
dostuydu. Bize geldiklerinde çocuklar hep bir arada oynardı. Bu yakınlıktan olsa
gerek ben Kum kentinde ilim tahsilindeyken ailece onlara gidip gelirdik.
AYETULLAH SEYĠT CEVAD HAMANEĠ'NĠN VEFATI
Ayetullah Seyyid Cevad Hamanei, bir asırlık bereketli bir ömürden sonra 1986 yılında
93 yaşında ilahi davete icabet etti. Mübarek naaşı İmam Rıza (a.s) türbesine
defnedildi.
Ġmam Humeyni'nin Taziye Mesajı
İran İslam Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Sayın Hüccetü'l İslam Seyyid Ali Hamanei
(Allah başarılarınızı daim etsin)
Ömrünü ilim, takva ve teheccüd ile geçiren babanızın ölüm haberi bizi derinden
üzmüştür. Bu acıdan dolayı size, saygıdeğer kardeşleriniz ve ailenize tesliyet
dileklerimi sunuyorum. Yüce Allah‟tan zat-ı âlinize sağlık ve sıhhat temenni ediyorum.
Vesselamu Aleykum Verahmetullah
Ruhullah el-Musevi el-Humeyni
28 Şevval 1986
175
ġEYH HÜSEYĠN LENKERANĠ
HÜSEYĠN B. ALĠ LENKERANĠ
(Ö. 1989)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Hüseyin, 1929‟de272 Tahran‟da ilim ehli mümin bir hanede dünyaya geldi. Babası
ismini Hüseyin koydu. Babası Ayetullah Şeyh Ali, Tahran‟ın saygın ve önde gelen
fakih ve müçtehitlerinden ve aynı zamanda Şehid Şeyh Fazlullah Nuri‟nin samimi ve
yakın dostlarındandı. Dedesi Ayetullah şeyh Hüseyin Lenkerani‟de döneminin
meşhur fakih ve müçtehitlerindendi.
Hüseyin, çocukluğunu ilim, irfan, maneviyat ve cihat dolu bir hanede anne ve
babasının şefkat ve muhabbetiyle geçirdi. Okuma yazma ve başlangıç dini ilimlerini
babasından öğrendi. Daha sonra Tahran Havzası‟na giderek havzada üstatlardan
faydalandı. Tahran Havzası‟ndan sonra Necef‟e giderek havzanın meşhur fakih ve
muhaddislerinden istifade ederek içtihad derecesine ulaştı. Ayetullah Lenkerani
Necef Havzası‟ndan ayrılarak doğum yeri Tahran‟a gelerek dini tebligatla meşgul
oldu.
Oldukça başarılı bir öğrencilik geçmişi olan Ayetullah Lenkerani havzanın dersleri
yanı sıra diğer ilimlerde de gösterdiği üstün başarıyla söz ve görüş sahibi bir şahsiyet
oldu. İngilizce, Rusça ve Arapça dillerine de oldukça hâkimdi.
Ayetullah Lenkerani, 15 Hurdad Olaylarında Ayetullah Seyyid İzzeddin Hüseyni
Zencani, Ayetullah Murtaza Mutahhari ve Ayetullah Muhammed Taki Felsefi‟yle
zindanda aynı hücreyi paylaşmıştı. Hatıratında şöyle diyor: “Ağa Lenkerani fıkhi
konulara çok musallattı, zindandakiler ona bir müçtehid gözüyle bakardı.”273
AYETULLAH LENKERANĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Lenkerani‟nin babası, Ayetullah Şeyh Fazlullah Nuri‟nin yakın arkadaşıydı.
O da bu vesileyle gençliğinde Ayetullah Şeyh Fazlullah Nuri‟yle tanıştı. Ayetullah
Şeyh Fazlullah Nuri‟den devrim ve mücadele ruhunu hediye olarak aldı ve onun
siyasi öğrencilerinden oldu.
272-AhteraniFuruzani Rey ve Tahran, s.105 (Muhammed Şerif Razi) 273-Tarihi Muasiri İran, sayı, 21-22, s.108
1919‟de dönemin İran Başbakanı Hasan Vusuk‟la İngilizler arasında yapılması
planlanan anlaşmada ki bu anlaşma gereği İran, İngiliz sömürü güçleri himayesine
geçecekti böyle bir dönemde 20 yaşlarındaki genç Ayetullah, bu hile ve ihanet dolu
anlaşmaya karşı çıktı. İlk işi bu anlaşmanın içeriğini halkın bilgisine sunmak için
toplantılar düzenleyip konuşmalar yapmak oldu. Daha sonra “Komite-i Mucazat”
adında bir komisyon teşkil etti. Bu komisyon sözü geçen anlaşmanın
gerçekleşmesiyle imza sahiplerinin cezalandırılacağını duyurdu. Son olarak da bu
anlaşmayı savunanlarla toplantılar yapıp onlara bu olayın gerçek yüzünü anlattı.274
Ahmet Ali Sipehr tarihinde şöyle yazıyor: “1919 yılında İran ve İngiltere arasında
antlaşma imzalandı. Antlaşma metni Tahran‟da büyük yankı uyandırdı. Halkın
öfke ve nefreti antlaşmayı imzalayanlara odaklandı. Bu antlaşmaya karşı ilk
itiraz bayrağı Şeyh Hüseyin Lenkerani tarafından açıldı. O, bir grup arkadaşını
kendi evine davet ederek umumi kıyamın planını hazırladı. Evinde defalarca
toplantılar tertipleyip konuşmalar yaptı. Konuşmalarının birinde şöyle dedi:
“Ben bu gece iki büyük müçtehidle görüşmeye gideceğim. Hacı İmam Cuma
Hoi‟den Mescidi Türkha‟yi toplantı ve konuşma için hizmetimize vermesini talep
edeceğim ve Ayetulah Seyyid Hasan Müderris‟ten de Vusuk‟ul Devle ile
irtibatını kesmesini rica edeceğim.''275
RIZA HAN‟A KARġI MÜCADELESĠ
Diktatör Rıza Han rejimi, Mirza küçük Han, Muhammed Taki Han Pesyan ve Şeyh
Muhammed Hıyabani kıyamlarını bastırmış ve adeta ülke üzerine siyah bulutlar gibi
çökmüştü. Böylesi bir baskı ve sıkı yönetim ortamında Ayetullah Lenkerani, zalimin
zulmünü ifşa eden konuşmalar yapmaya başladı. O, Rıza Han‟ın yalan Cumhuriyet
naraları karşısında duran yegâne şahsiyetti.276 Yaptığı konuşmalar ve yayımladığı
bildirilerinde Cumhuriyet oyununun İngilizlerin bir planı olduğunu halka duyurdu.
Ayetullah Lenkerani, mücadelesini iki cephede sürdürüyordu. Bir cephede İran‟ın
içindeki sömürü güçlere karşı, diğer tarafta 1920‟de Irak‟ın İngilizlere karşı verdiği
özgürlük mücadelesinde kıyamın öncüleri olan Ayetullah Halisi ve Ayetullah Mirza
Muhammed Taki Şirazi‟nin yanında yer aldı. 1922‟de İmam Ali‟nin (a.s) doğum
gününde İngilizlerin hile ve oyunlarını ifşa eden bildirisini yayımlayarak İngilizlerin
insanlık düşmanı olduklarını ilan etti.
274-Tarihi Muasiri İran, sayı, 13-14, s.294-296 275-Hatırati Siyasiyi Ricali İran c.1, s.122-123 276-Tarihi BistSaleyi İran, c.2, s.484
SÜRGÜN DÖNEMĠ
Ayetullah Lenkerani, bu siyasi faaliyetleri neticesinde zalim ve despot Rıza Han
tarafından defalarca sürgün edildi. 1924‟de Amerikan konsolosunun öldürülmesi
bahanesiyle ilk sürgünü Ayetullah Müderris, Ayetulah Muhammed Halisi ve Ayetullah
Seyyid Rıza Firuzabadi ve Seyyid Muhammed Taki Herati‟yle birlikte Meşhed‟in etraf
kasabalarından biri oldu. Bu sürgün esnasında Rıza Han, Ayetullah Lenkerani‟nin
idam fermanını verdi. Bu ferman Ayetullah Lenkerani‟nin Rıza Han‟a sert ve tehdit
içerikli telgrafıyla iptal edildi.277
Despot Rıza Han hükümeti, Ayetullah Mehdi Halisi ve Şeyh Mehdi Halisizade‟nin
hakkındaki kararların Ayetullah Lenkerani tarafından halka duyurulduğunu öne sürdü
ve dönemin Başbakanı Muhammed Ali Furuği bu kararların halka duyurulmasını
ülkenin huzur ve emniyetini tehdit ettiği gerekçesiyle 1926‟de onu Savicbalak
Kasabasına bir kez daha sürgün etti.278
Üçüncü sürgünü ise Rıza Han saltanatının son dönemlerinde gerçekleşti. Şehriyar ve
Kirman şehirlerinde birkaç yıl sürgünde kaldı. İngilizlerin 1941‟de Rıza Han‟ın
görevine son vermesiyle Ayetullah Lenkerani‟de sürgünden Tahran‟a döndü.279
ĠNGĠLĠZLERLE MÜCADELESĠ
İngilizler Rıza Han‟dan sonra Muhammed Rıza‟yı saltanata geçirdiler. Ülkeye tam
hâkim olmak için etraftan kendi adamlarını getirerek ülkenin önemli mevkilerine
yerleştirmeye başladılar. İngiliz kuklası Seyyid Ziyauddin‟i İran‟a getirdiler. Ayetullah
Lenkerani, bu sinsi plan karşısında sokak ve caddelerde halkı toplayıp ateşli
konuşmalar yaparak halkı İngilizlerin kirli oyunlarına karşı ayaklandırdı. Ayetullah
Lenkerani şöyle diyordu: “Seyyid‟i geldiği yere geri döndüreceğiz. Bu gün
mecliste milletvekili adıyla İran‟a geldiği gibi onu geri göndereceğiz.”
Ayetullah Lenkerani, Erdebil şehrinden milletvekilliğine adaylığını koydu ve Erdebil
halkının temsilcisi olarak on dördüncü dönem milletvekilliğinde mecliste yerini aldı.
Ayetullah Seyyid Yunus Erdebili, Ayetullah Lenkerani‟yi desteklemek amacıyla şöyle
bir bildiri yayımladı:
“Bismillahirrahmanirrahim
277-Ulema ve Rejimi Rıza Han, s.352 278-Ulema ve Rejimi Rıza Han, s.380 279-Ueama ve Rejimi Rıza Han, s.379
Saygıdeğer Erdebil halkı, bildiğiniz gibi seçimlerde tarafsızdım. Fakat seçim
hakkında değerli halkımızdan gelen telgraf ve mektuplardan Sayın Sikatul İslam
Şeyh Hüseyin Lenkerani‟nin Erdebil halkını temsilen milletvekilliği için adayı
olduğunu öğrendim. İnşallah hayırlara vesile olur ve umarım Sayın Lenkerani
Hak Teâlâ‟nın teyidinde olur.
24 Cemadiyel Ula 1945
El-Hakir Yunus el-Musevi”
Ayetullah Lenkerani iki yıllık milletvekilliğinde aşağıda sıralayacağımız birçok önemli
konulara el attı:
-Amerikan müsteşarının görevden alınması
-15. Dönem milletvekilliği seçimlerinde Amerika, Rusya ve İngiliz üçlü koalisyon
güçlerinin seçimlerde İran‟ı terk etmelerini sağlamak
-İran‟ın üç bölgeye bölünmesini engellemek
-Şehid Nevvab Safevi‟yi desteklemek
ĠMAM HUMEYNĠ‟YLE ĠRTĠBATI
Ayetullah Lenkerani‟nin İmam Humeyni‟yle aşinalığı İmam Humeyni‟nin “Sırrı Salat”
kitabını okumasıyla başlıyor. Bir gün Tahran‟ın tanınmış âlimlerinden olan Ayetullah
Mirza Muhammed Sakafi‟ye İmam Humeyni‟yle tanışmak istediğini söyledi. Ayetullah
Sakafi birkaç gün sonra Ayetulah Lenkerani‟yi arayarak Humeyni‟nin Tahran‟da
evinde olduğunu haber verdi. Bu haber üzerine hiç vakit kaybetmeden hemen
Ayetullah Sakafi‟nin evine geldi. Odada vakar ve azamet sahibi bir seyyid ile
karşılaştı. Ona “Ağa Ruhullah nerede?” diye sorunca “Ruhullah benim” cevabını
aldı.
O günden sonra Ayetullah Lenkerani İmam Humeyni‟yle yakın ve samimi bir irtibat
kurdu. Hatta ailece bir birlerine gidip gelmeye başladılar. O, İmam Humeyni‟den 12
yaş büyük olmasına rağmen İmam‟ın ahlak ve ilmine hayran kalmıştı. Devrim
süresince İmam‟la arasını açmak için çalışan münafıklar ne kadar çalıştısalar da
bunu başaramadılar. “Gök yere inse de ben bu yüce Seyyidin imanına
inanıyorum.” kısa cümlesiyle tüm düşmanların oyununu boşa çıkardı.280
İmam Humeyni‟de ona çok saygı duyuyor ve siyasi görüş ve düşüncelerinden
yararlanmak için onunla istişare ederdi. İmam Humeyni Türkiye ve Necef‟e sürgün
280-Tarihi Muasırı İran, sayı, 23, s.71
edildiği dönemlerde İran İstihbaratının raporlarında şu cümleler not edilmiştir: Şeyh
Hüseyin Lenkerani, özel toplantıların birinde Şeyh Hüseyin Rasti Kaşani‟ye şöyle
demiştir: “Mekke ve Necef‟e gittiğinde benden taraf Humeyni‟ye de ki İran‟ın
içinde bulunduğu şu kritik durumda İran‟a gelmesin.''281 Israrla dediklerinin tefsir
ve tevil edilmeden aynısının söylenmesini istedi. Belki de onun bu ısrarı İmam‟la
aralarından olan bir parolaydı.”
1969‟de Mescid-i Aksa, Gasıp İsrail rejimi tarafından yakıldığında İmam Humeyni
bildiri yayımlayarak bu çirkin saldırıyı kınadı ve İsrail cinayetinin tescili için Mescid-i
Aksa‟nın tamir edilmemesini önerdi. Fakat bazı dar görüşlü insanlar ve Şah rejimi
halktan yardım toplayarak Mescid-i Aksa‟yı tamir ettirdiler. Ayetullah Lenkerani, İmam
Humeyni‟nin görüşünü savunmuş ve elinden gelen tüm fedakârlığı yapmıştı. Savak
İstihbarat raporunda şöyle nakledilmiştir: “… Şeyh Hüseyin Lenkerani
konuşmasına şöyle devam etti: Ben Humeyni‟yi bir taklit merciinden daha
üstün görüyorum. Bana göre o veliyyi emirdir. Daha sonra Mescid-i Aksa
hakkında konuştu. Lenkerani şöyle dedi: Benim kanaatimce Mescid-i Aksa tamir
edilmemelidir. Orayı tamir etmek Humeyni‟ye ihanettir. Mescid-i Aksa İsrail
işgalinden kurtarıldıktan sonra daha da görkemli bir şekilde tamir edilir.”282
Seyyid Ali Ekber Muhteşemi hatıratında şöyle diyor: 1969‟de Necef‟e gitmeden önce
Ağa Azizullah Rehtefer ile Ağa Lenkerani‟nin evine gittim. Aramızda geçen
konuşmalardan sonra şöyle dedi: “Esselamu Aleyke Yebne Resulillah cümlesi
sadece İmamlara hitaben söylenir, ancak Necef‟e gidip onunla görüştüğünüzde
içeri girerken Esselamu Aleyke Yebne Resulillah deyin ve sonra benim selam
ve mesajımı huzurlarına iletin.”283
DEVRĠMĠN YANINDA
Ayetullah Lenkerani başlatmış olduğu siyasi mücadelesini İmam Humeyni‟yle
tanıştıktan sonra onun rehberliğinde devam etti. 15 Hurdad Olaylarından sonra
tutuklanarak Ayetullah Murtaza Mutaharri‟yle birlikte zindana atıldı. Şehid Mutahhari,
zindanda onun ilim, ahlak ve devrimci ruhiyesinden derinden etkilendi. Büyük
şahsiyet, devrimin fertleriyle yakın irtibat içindeydi. Özellikle İmam Humeyni‟nin onun
hakkında “Şeyh‟in varlığını ganimet bilin, ondan istifade edin” tavsiyesiyle
Ayetullah Saidi düzenli olarak onunla haftalık özel görüşmeler yapıyordu. Ayetullah
281-Gozarişi Savak, s.124 282-Gozarişi Savak, s.197 283-Hatıratı Hücetu’l İslam Muhteşemi, s.110
Şehid Saidi‟nin hunharca şehid edilmesinden sonra Ayetullah Lenkarani onun
anısına bir bildiri yayımlayarak Tahran ve Kum kentinde taziye meclisleri teşkil etti.
Bu tutumundan rahatsız olan Şah rejimi karalama kampanyası başlatarak Şeyhi
komünist tanıtmaya başladı. Hatta bu propagandalar o kadar etkili oldu ki devrimin
bazı fertlerinin bile Şeyh‟e karşı bakışları değişti.
Ayetullah Şehid Murtaza Mutahhari şöyle diyor: “Bu zindan ve tutuklanmanın bir
diğer bereketi de Hacı Şeyh Hüseyin Lenkerani‟yi tanımamız oldu. Biz onun
komünist olduğunu sanıyorduk. Fakat zindan da onun ne kadar imanlı, derin
görüşlü ve basiretli bir âlim olduğunu anladık.”284
AYETULLAH LENKERANĠ‟NĠN AHLAKĠ BOYUTU
Ehlibeyt‟e (a.s) Sevgisi
O, tüm içtenlik ve benliğiyle Ehlibeyt (a.s) aşığıydı. Ehlibeyt (a.s) mektebinin sevgi ve
muhabbet mektebi olduğuna inanır ve İran‟ı mektebin bir parçası olarak görüyordu ve
İran‟ın özgürlüğü için sahip olduğu her şeyi bu uğurda feda ediyordu. Onun
nazarında İran, mektebi içinde barındıran bir tabak gibiydi. O tabağı içindekine göre
koruyup savunur ve tabağın içindekiyle değer kazandığına inanırdı. Sömürü güçlerle
de mücadelesi bu mihver üzerineydi.
O, İmamların şehadet günlerinde oğlunu kaybetmiş bir anne gibi ağlıyordu. Tahran
âlimlerinden biri şöyle naklediyor: Aşura günü Hacı Sultan Lenkerani‟nin evindeki ağıt
toplantısına gitmiştim. Ayetullah Lenkerani, ısrarla benden konuşma ve mersiye
okumamı istedi. Ben mazeretimi bildirip ondan beni bu işten muaf tutmasını istedim.
O ısrar ederek elini sakalına götürdü ve şöyle dedi: “Ben yaşlı bir Şia‟yım, sen
benim ne istediğimi biliyorsun. Ne olur o yürek yakan Azeri mersiyelerden
oku.” Benden önce birkaç hatip konuşma yapmış ve mersiyeler okumuştu. Şeyh:
“Bu mersiyeler bu günün hakkını vermez, bu gün Aşura‟dır, İmam Hüseyin‟in
(a.s) matem günüdür” dedi. Velhasıl Şeyhin isteği üzere ben minbere çıkıp
konuşmaya başladım. Tekrar bana: ''İmam Hüseyin hatırına ne olur, Azerice
şiirlerden ve mersiyelerden oku” dedi. Ben ağıt okumaya başladım, Şeyh yüksek
sesle ağlamaya başladı, biraz durakladım ama benden devam etmemi istedi.
Okumaya devam ettim, kendinden geçercesine ağlamaya başladı, sanki bayılacaktı.
284-Tarihi Muasırı İran, sayı, 21-22, s.109
Mersiyeden sonra bana ''Allah razı olsun bu gün bana büyük ihsanda bulundun,
böylesi manevi hava çok nadir yakalanır dedi.”285
Sabır ve Sebatı
Ayetullah Lenkerani, hakikaten de eşine az rastlanılan nadide şahsiyetlerdendi.
Yaklaşık bir asırlık siyasi mücadelesinde hiçbir zaman pes etmedi. Sömürü güçler ve
tağutlar karşısında azametli bir dağ gibi durdu. Ayetullah Seyyid İzzeddin Hüseyni
Zencani 15 Hurdad Olaylarından sonra devrimin 70 tane şahsiyetiyle zindana atıldı.
Kendisi şöyle naklediyor: “Zindanda son derece kötü ve korkunç şartlarda
kalıyorduk. Bunun yanı sıra dışarıdan gelen olumsuz haberler bizi daha da
tedirgin ediyordu. Zindan tamamen hüzün ve gam havasına bürünmüştü. Bir
gün uzun boylu, azametli bir kişi içeri girdi, onu tanıyamadım. Onun Ağa Gazi
Askeri olduğunu sandım. Ağa Felsefi‟ye “Bu şahıs kimdir?” diye sordum. Ağa
Felsefi: “Bu Ağa Lenkerani‟dir” dedi. Hepimiz saygı ve ihtiramla ayağa kalktık.
Çok sakin ve metanetle oturdu. Etrafına bakındı, herkesin moralinin bozuk ve
hüzün içinde olduğunu görünce şöyle dedi: ”Efendiler, sizlerin bu hali nedir?
Günün olaylarıyla gününüzü karartmayın. Cebinden Şeyh Tusi‟nin fıkıh kitabını
çıkardı ve fıkhi bir konu ortaya attı. Bu soruyla ilmi bir mesele tartışması
başladı ve bir anda zindanın havası değişti. Böylece zindanda olduğumuzu
unuttuk.”286
O dualarında hep sabırlı olmak ve davasında sabit kalmak için dua ederdi. Devamlı
şu ayeti okur ve başkalarına da tavsiye ederdi: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır
yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”287
Ġzzeti Nefsi
Ayetullah Lenkerani siyasi mücadelesi boyunca ve özellikle 15 Hurdad Olaylarından
sonra maddi açıdan ağır sıkıntılar yaşamaya başladı. İçinde oturduğu ev ve diğer
malına banka tarafından el konuldu. Çok zor günler geçirmesine rağmen hiç
kimseden yardım kabul etmedi. Ömrünün sonuna kadar sade ve gösterişsiz bir
yaşam sürdü.
Devamlı şöyle derdi: “Âlimler maddi olarak halka bağımlı olmamalı, dini görevin
ifasında müstakil olmalıdır. Âlimler ya talebe olup kitap yazarak derslere devam
etmeli ya da çiftçilik yapıp geçimini o şekilde sağlamalıdır.”
285-Tarihi Muasırı İran, sayı, 21-22, s.18-19 286- Tarihi Muasırı İran, sayı, 21-22, s.18-19 287- Bakara, 250
AYETULLAH LENKERANĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Lenkerani, bir asırlık mücadelesinin son günlerinde İmam Humeyni‟nin
vefat haberiyle sarsıldı. Şöyle derdi: “Allah‟ım, İmam Mehdi‟nin (a.f) zuhuruna dek
Humeyni‟yi koru duasını duyduğunda samimi kalbimle âmin diyorum.”288
Belki de Humeyni‟siz bir dünyanın zevk ve lezzeti kalmamıştı, muradı Humeyni‟ye bir
an önce kavuşmak için Allah‟tan ölüm istiyordu. O hasta yatağında bile İslami
vazifesinden gafil olmadı. 1989‟da İmam Humeyni‟nin vefatı ve yerine Ayetullah
Hamanei‟nin rehber seçilmesi üzerine Ayetullah Pesendide yeni rehber Ayetullah
Hamanei ve Seyyid Ahmet Humeyni‟ye hem tebrik hem de taziye mesajı gönderdi.
Aynı yılda (1989) Ayetullah Lenkerani‟de hastalığına yenik düşerek hakkın davetine
icabet etti. Pak naaşı Rey şehrinde Hz. Abdülazim Hasani Türbesine götürülerek
Ayetullah Molla Ali Keni‟nin yanına defnedildi.289
288-Tarihi Muasırı İran, sayı,23, s.70 289-EhteraniFuruzani Rey ve Tahran, s.105
176
AYETULLAH SAADET PERVER
ALĠ B. ABDULLAH PEHLĠVANĠ
(Ö. 2004)
DOĞUMU
Tarih 1926 yılını gösteriyordu. Tahran semaları ilahi nurla aydınlandı. Merhum
Abdullah Pehlivani‟nin takva ve sevgi dolu hanesi dünyaya yeni gelen çocukla
sevince boğuldu. Babası evine neşe katan bu ilahi berket ve nimetin adını Ali koydu.
Ali‟nin babası merhum Abdullah Pehlivani, Tahran‟ın takvalı ve zahit esnaflardandı.
Ayetullah Saadet Perver babasının takva ve marifetinden sıkça söz ederdi. Babsının
dönemlerinin meşhur arif ve evliyalarından Receb Ali Hayyat ve diğer âlimlerle olan
yakın ilişkisi oğlunun eğitim ve terbiyesinde çok etkili olmuştur. Annesi son derece
iffetli ve takvalı bir hatundu. O, böyle maneviyatlı ve takvalı bir anne ve babanın
kucağında büyüdü.
TAHSĠLĠ
Ali, küçük yaşta evlerinin yanında olan Eminu‟d-Devle Camii‟nde Merhum Şeyh
Muhammed Zahid‟in derslerine katılarak tahsiline ilk adımını atmış oldu. Küçük
yaşından itibaren üstadın ahlaki ve manevi feyizlerinden yararlandı. Daha sonra
mukaddime derslerini merhum Ayetullah Şeyh Ali Ekber Burhan‟dan aldı. Mukaddime
derslerinin ardından Kum şehrinin yolunu tutarak Merhum Ayetullah Sultani ve
Merhum Ayetullah Mer‟aşi Necefi‟nin yanında “Mekasib” ve “Kifaye” derslerini aldı.
Daha sonra havzanın içtihat dersleri sayılan harici derslerinde Ayetullah Burucerdi ve
imam Humeyni‟nin derslerine katıldı ve bu derslere içtihatına kadar devam etti.
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Saadet Perver uzun yıllar Tahran ve Kum kentinde büyük üstatların ilim ve
ifran derslerine katıldı. Ahlaki ve irfani konulara olan büyük tutkusu 40 yıl boyunca
Allame Tabatabai‟nin seyr-i süluk ve irfani derslerine katılmasını sağladı.
Ayetullah Saadet Perver‟in üstatlarından bazıları:
1. Şeyh Muhammed Zahid
2. Ayetullah Şeyh Ali Ekber Burhan
3. Ayetullah Sultani
4. Ayetullah Mer‟aşi Necefi
5. Ayetullah Burucerdi
6. İmam Humeyni
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN ALLAME ĠLE TANIġMASI
Ayetullah Saadet Perver‟in üstadı Allame Tabatabi ile tanışmasının özel bir nedeni
vardır. O üstadın ders celeselerinden istifade etmeden önce bir rüya görür.
Rüyasında kendisini çok derin bir derenin dibinde görür, bu dereden kurtulmak için
büyük dağları aşması gerekir. Bu dağlara tırmanması için birtakım tutunacak şeyler
görür. Onlara tutunarak tırmanmaya başlar ve bu tutunduklarının Nur suresinin
ayetleri olduğunu farkeder. Bu tırmanma esnasında birinin elini uzatarak “elimden
tut seni çıkarayım” dediğini görür. O zatın yardımıyla bulunduğu dereden çıkar.
Ayetullah Saadet Perver şöyle der: “Bu rüyayı gördüktan sonra Allame
Tabataba‟inin tefsir ve ahlak derslerine katıldım.”
Ayetullah Saadet Perver şöyle buyurmuştur: Ben, Allame Tabatabai‟nin yanında seyr-
i süluk düsturları eksiksiz bir şekilde aldığımdan bir süre sonra Allame Tabatabi‟nin
yanında seyr-i süluk eğitimi alan öğrencilerin tamamı üstadın huzurundan ayrılıp
gitmişlerdi. Birçokları seyr-i süluk konusunda Allame‟nin yanında kalmayı artık gerekli
görmüyordu. Ben o zamanlar Allame‟nin sahip olduğu manevi keşiflerinden ve insani
kemalatından semavi sırlara vakıf ve birtakım özel marifetlerinin olduğunu ve onu ifşa
etmekten çekindiğini anladım. Bu düşünceyle Allame Tabatabi‟nin tevhidi sırlarını
açıp anlatması için çaba sarf etmeye başladım. Böylelikle üstadın zati tevhidini
müşahede edebilir, rabbani ve ilahi feyizlerinden yararlanabilirdim. Böyle de oldu. Her
gün bir soru hazırlar ve Allame‟nin huzuruna müşerref olurdum. Bu sorularla üstadı
konuşturur ve ne buyurursa canı gönülden onu alırdım. Anlattıklarını gözden
geçirdikten sonra ders bitimi onları yazardım. Allame Tabatabai‟nin anlattıklarını
marifet ehlinin sözleriyle karşılaştırır ve tatbik ederdim. Çünkü üstat bu konularda
marifet ehlinin ıstılahlarını kullanmaktan imtina ederdi.
Ayetullah Saadet Perver, Merhum Allame‟nin ahlaki düsturlarına amel ederek ondan
alması gereken tüm feyizleri alıp irfan ve maneviyatta doruğa çıktı. Allame‟nin
vefatından sonra Allame‟nin bazı öğrencilerinin aşırı ısrarları üzerine öğrenci
yetiştirmeye başladı. Günümüzde İran‟da önde gelen hatırı sayılır birçok ahlak ve
irfan üstadının eğitim ve terbiyesi merhum Ayetullah Saadet Perver‟in gözetimi
altında geçmiştir.
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN SEYR-Ġ SÜLUK VE EĞĠTĠM METODU
Ariflerin piri Ayetullah Saadet Perver, seyr-i süluk ve eğitimde eşsiz ve olağanüstü bir
metot izliyordu. Yıllarca Allame Tabatabai‟nin huzurundan her türlü feyzi almış bir
saadetle, irfanın inceliklerini elde etmiş güzide bir şahsiyet olarak öğrencilerine de bu
ilahi feyzi tattırdı. İrfani düsturları, Şia ariflerinin yöntemine uygun ve bu yolun
öncülerinden kâmil arif Ayetullah Ahund Molla Hüseyin Kulu Hemedani‟nin metoduna
mutabıktı. Bu üstatlara göre sıratı müstakim Kur‟an, Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt‟in
(a.s) yöntemine göre hareket etmekti.
Ayetullah Saadet Perver‟in, genellikle yatsı namazından sonra ilahi yolun âşıklarıyla
ahlak dersleri olurdu. Her öğrenci kendi kapasite ve yeteneğine göre üstadın
teşhisiyle farklı ahlak dersleri halkasına katılırdı. Bu ahlak derslerinin bazıları yirmi
yıldan fazla sürmüştür. Bu derslerde genellikle bir konu okunur ve öğrenciler tevhidi
ve öteki konularda derin bilgilere ulaşır ve verilen düsturları uygulayarak seyri süluk
yolunda ilerlerdiler. Yıl boyunca Kum‟dan hiç ayrılmaz ve öğrencilerinin seyri süluk
gidişatını yakından kontrol ederdi. Elbette her sabah öğlene kadar kendi ilmi ve
araştırmalarıyla meşgul olur, ikindi vaktinden akşama kadar da öğrencilerinin
sorunlarını gidermek için onlarla zaman geçirirdi. Öğrencilerinin seyr-i süluk
mektuplarına cevaplar verirdi. Bu mektuplar çok kıymetli bilgiler içeren değerli
mektuplar olup sayısı binlerle ifade edilmektedir. Şu anda bu mektuplar öğrencilerinin
elinde bulunmaktadır.
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN ESERLERĠ
1. Cemal-i Aftab
2. Kur‟an ve Fıtrat
3. Cilvey-i Nur; Hz. Fatıma‟nın Hayatı. Bu kitap Nur Tecellisi adıyla Türkçe‟ye de
kazandırılmıştır.
4. Fûruğ-u Şehadet; İmam Hüseyin‟in (a.s) kıyamına yeni bir bakış
5. Sırru‟l Esrar; MiracHadis-i Şerifine şerh
6. Maarif-i Ed‟iyye
7. Raz-u Dil: Allame Tabatabai‟nin “Gülşeni Raz” adlı kitabına yazmış olduğu
haşiyenin açıklamaları
8. Pasdaran-i Harim-i Aşk: yirmi ciltlik bu eser ariflerin hayatını, sözlerini vs.
içermektedir.
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN MANEVĠ DÜSTURLARI
1. Üstada Göre KeĢif Ve Keramet
Ayetullah Saadet Perver‟in keşif ve keramet hakkındaki görüşü şuydu: Arif birinin
keşif ve keramate teveccüh etmesi fesat ve bozulmaktır. Gerçek arif, gönlünü keşif ve
keramete bağlamamalı ve onu kendisi için önemli ve ciddi bir mesele bilmemelidir.
Gerçek arifin bakış açısı bazı ameller yaparak insanların batını sırlarını öğrenmek
gayesiyle birtakım sırlara ermek için uğraşanlardan daha üstündür. Eğer bir arif böyle
davranırsa hedefine varamamış demektir. Salik‟in (irfan yolcusu) hedefi yücedir ve
yolunun nihayeti Allah‟tır. Keşif ve keramet ise yolcu kuşlar için yollara dökülen
tanelerdir. Dolayısıyla derslerinde şerhini yaptığı ilk kitaplardan olan “Mantık-ı Tayr”
kitabında şunları buyurmaktaydı: “Yol boyunca dini hakikatlere ermek ve marifetin
zirvesine çıkmak için yol üzerinde yığınlar, engeller, sorunlar ve haydutlar
bulunmaktadır. Bu haydutlardan biri de “keşif ve keramet” vb. takıntılara teveccüh
edip asıl gayeden geri kalmaktır. Merhum Seyyid Ali Gazi‟den keşif ve keramet
istediklerinde şöyle buyurmuştur: “Âlemin tamamı keramettir. Veya dünya, keşif ve
kerametten başka bir şey değildir. O halde neyi arıyorsun?”Merhum Allame Gazi bu
tür konulara hâkimdi. Biliyorsunuz ki Merhum Gazi, “Tayyu‟l Arz”290makamına nail
olmuş bir zattı. Birçok kişi buna defalarca tanık olmuştu. Ancak ona bu konuyua
sorduklarında o faklı yöntemlerle bu soruları geçiştirmiş ve aslında irfanda temel
hedefin bu tür şeyler olmadığını bilmelerini sağlamıştır. Evet, bu yoldan doğru bir
şekilde hareket edilirse kat edilen yol her şeyi peşi sıra getirmektedir, ancak eğer biri
keşif ve kerameti elde etmek için irfana yönelirse gerçekte bu tür şeyleri kendisi için
ibadet edinmiş olur veya mal ve makama erişmek için Allah‟ı vesile edinmiş biri
gibidir. İrfan talibi bu tür hicapları kenara itmelidir. Görüyoruz ki, hakiki ariflerimizin
fiilleri keşif ve kerametin dışında olmasa bile keşif ve keramete fazla önem
vermemiştir.
2. Beden Sağlığına Önem Vermesi
Üstadın yanında salik kişinin mizaç, ruh ve beden sağlığı hayati öneme sahipti.
Kadim tıp dediğimiz eski/alternatif tıbba olan bilgisiyle öğrencilerine yol gösterici tıbbi
düsturlar verirdi. Ona göre ilahi salik için sağlam vücut insaniyet yolunu kat etmek için
kullanılan bir merkep komunundaydı. “Yaşlandığınızda da her zaman Allah‟a
ibadet etmekten mahrum olmamak için bedenlerinizi sağlıklı tutunuz”
tavsiyesinde bulunurdu.
3. Melekût-i Fazilet Ve Hâlatı
Allame Tabatabi‟nin seyr-i süluk derslerinin başarılı öğrencilerinden olan merhum
Ayetullah Şeyh Mahmud Tahriri rüyasında291 kendisine şöyle buyurduklarını
söylemiştir: “Şeyh Ali Pehlivani, zamanın Hüseyin Kulu Hemedani‟sidir.”
Ayetullah Saadet Perver, üstat Allame Tabatabi‟nin yanında büyük bir azim ve
ciddiyetle çaba sarf etmiş ve üstadın nursal tevhit marifetlerinden yararlanmıştır.
Ayetullah Hurrem Abadi, üstat Saadet Perver‟den şöyle nakletmiştir: “Ben, otuz yıl
boyunca Allame Tabatabi‟nin dersine katıldım. Bu süre zarfında üstadın iki dersi
dışında tüm derslerine katıldım. Bu iki derse katılamama sebebim şuydu; kızlarımdan
birinin düğünü münasebetiyle Tahran‟a gitmem gerekiyordu ve gitmekten başka da
çarem yoktu. İkincisi ise bir kış günü, Allame Tabatabi‟nin evine doğru gidiyordum.
Oldukça fazla kar yağmıştı. Birden yaşlı bir seyyidin evinin üzerindeki karları
temizlediğini gördüm. Kendi kendime “üstat benim dersine katılmayıp o yaşlı seyyide
yardım etmeme razıdır” dedim ve bu sebepten dolayı derse gitmedim ve o yaşlı
seyyide yardım ettim.
4. Hz. Fatımetu‟z Zehra‟yı (s.a) MüĢahedesi
Ramazan ayıydı. Üstat şöyle buyurdu: “Ramazan ayının yirmi dördünün gece yarısı
geçmişti ki Hz. Fatımatu‟z Zehra (s.a), üzerinde sarı renkli bir elbiseyle tam bir
görkem ve ihtişamla birden yanıma geldi. Bana bazı telkinlerde bulundu; evlatlarına
karşı cesarette bulunanların kabalığını kendisine yapılmış kaba bir davranış saydığını
290-İrfan ve seyr-i süluk yolunda bazı mertebelere ulaşıldıktan sonra kişiye verilen hediyelerden birdir. İnsan bu mertebeye ulaştığında istediği an zaman ve mekân kavramını aşarak dünyanın her hangi bir noktasına ulaşabilir. 291-Seyr-i Süluk yolunu kat etmiş ariflerin uykuları gerçekle eş değerdedir.
telkin etti. Bu olayı müşahede ettikten sonra bir saat kendime gelemedim, her an Hz.
Fatıma‟nın (s.a) ruh halimde oluşan o duruma ağlıyordum.
Dersten sonra ağlayarak şöyle buyurdu: “Bu sözü acaba hangi sebepten bana
söylemiş olabilir diye düşünüyordum. Şayet dostlarımızın içinde hanımı seyyide veya
kocası seyyid olup eşlerinden yana kötü davranışa maruz kalanlar olabilir. Tüm
toplantılarımızda söyledim ki eğer böyle bir durum varsa bunu terk edin.”292
Üstat şöyle buyururdu: “Kimin annesi seyyide ise çocuğu da seyyid hükmündedir.
Bırakın onlara el kaldırmayı onlara en küçük saygısızlık ve kabalık dahi
edilmemelidir.” Bunları gözyaşları içinde gönlünden coşan bir aşk ve iştiyakla
anlatmaktaydı.
5. Recebiyye ġühudu
Ayetullah Saadet Perver‟in öğrencilerinden Ayetullah Mücahidi, üstattan şöyle
nakletmektedir: “Recep ayının son günleriydi; muhtemelen 24 Recep‟ti. Gece yarısı
saat dörtte beni uyandırdılar. Sanki kapı çalınıyordu, gidip kapıyı açtığımda kimse
yoktu. Anladım ki bana bir şeyler vermek istiyorlar. Normalde o saatten önce her
gece beni uykudan uyandırırlardı. Kalkıp abdest aldım ve ibadetlerime başladım. O
gece bana tevhidi marifetlerden bazıları verildi. Bana verilen marifetlerden biri Allah‟ın
“Hayyul Kayyum” isminin idrakıydı. Peygamber efendimiz “Ayet-el Kürsi” hakkında
şöyle buyurmuştur: “Ayet-el Kürsi, ayetlerin efendisidir.” Bunun sebebi muhtemelen
onda “Hayyul kayyum‟un” olmasıdır. “Allah-u la ilahe illa huvel hayyul kayyum”
6. Kalp Bağladıklarınızı Buraya Getirmeyin!
Üstat bir gece şöyle buyurdular: “Mükaşefe293 âleminde gördüm ki hepiniz buraya
gelmiştiniz ve ayakkabılarınızı da getirip ayakkabılığa bırakmıştınız. Ayakkabılarınız
oldukça temiz gözüküyordu.” Sonra şöyle buyurdu: “Bunlar sizin âlaka ve
bağlılığınızdır. Âlaka ve bağlılıklarınızı derse getirmeyin.”
7. EĢlere TeĢekkür Etmek
Ayetullah Saadet Perver, eşlere saygının gerekliliği ve emeklerinin takdir edilmesi
hakkında şöyle buyururdu: “Eşlerinize yemekleri tuzlu ve kötü yapsalar bile
teşekkür edin. Yemeklerini beğendiğinizi belli ettiğinizde o sevinir ve bu da
sizin manevi olarak ilerlemenize yardımcı olur.” Daha sonra şöyle buyurdular: “Bir
gün gençliğimde evde aileme kötü davrandım. Mana âleminde bana şöyle söylend:
“Yirmi yıllık yakarış ve sızlanman boşa gitti!”
292-İrfan üstatları genellikle öğrencilerinin kötü huy ve davranışlarını direk olarak kendilerine söylemezler, bilakis dolaylı ve bazı misallerle bunu duyurmaya çalışırlar. Burada da üstat öğrencilerinin arasında böyle birinin olduğunu bildiğinden üstü kapalı bir şekilde uyarmaktadır. 293-Keşif ve mükâşefe perdenin aralanıp açılması suretiyle bazı şeylere muttali olmak, gizli olan birtakım hususların zahir ve açık hale gelmesi, gayb olan şeylerin ortaya çıkmasıdır. Yani karanlık bir gecede çakan bir şimşeğin ortalığı aydınlatması gibi, keşif de ani bir aydınlanma ile bazı örtülü ve karanlık şeyleri ortaya çıkarır.
Toplantılarda defaatle şöyle buyururdu: “Manevi ve sosyal konularda kendinize
zorluk gösterin ama ailenize karışmayın ve kendi inançlarınızı onlara
yüklemeye kalkmayın. Örneğin eğer televizyon seyretmek istiyorsa ona engel
olmayın ama eğer kendiniz izlenilen şeyin uygun olmadığını anlarsanız
seyretmeyin.”
8. Ayetullah Behçet‟in Namazlarına Özel Ġnayeti
Ayetullah Saadet Perver‟in, Ayetullah Behcet‟in namazlarına ve camiindeki
programlara çok önem vermekteydi. Öğrencilerine büyük arifin camiine giderek
cemaat namazlarına katılmalarını öğütlerdi.
Sanki bu namazlardan melekût nuru ve berrak nurların esintisini alır ve bu cemaat
namazından melekût ıtrının sırlarını koklardı.
Bir Gadir-i Hum bayramında üstat bana (konuyu nakleden öğrencisi) şöyle buyurdu:
“Bugün Hz. Ayetullah Behcet‟in camiindeki programa katıldınız mı? “Hayır,
katılmadım” dedim. Üstat: “Zarar ettiniz, zarar ettiniz” dedikten sonra şöyle buyurdu:
“Bu camideki programlara katılın.” Yine bir başka bir toplantısında şöyle buyurdu:
“Beyler, Ayetullah Behcet‟in namazlarına katılın. O, arif-i billah âlimlerdendir. Onun
namazlarında çok bereketler var, bu bereketleri kaçırmayın.”
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN NASĠHATLARI
1. Ey benim azizlerim! Kendinizi tanıyın, Allah‟ı tanımak kendinizi tanımanıza bağlıdır.
Hiç kimse bu düşüncede (Allah‟ı tanımak konusunda) zarara uğramamıştır.
2. Dünya için yersiz çabalara düşmeyin. Rızkınızdan başkasını elde edemezsiniz.
Kalbinizde dünyanın dert ve sıkıntılarına yer vermeyin; zarar ve ziyan bundadır.
3. Heva ve heves peşinde koşmayın ki her şey size verilsin. Ve bilin ki heva ve heves
peşinde koştuğunuz şeyler heva ve hevesi terk etmekle elde edilir.
4. Nefsinize çok baskı yapmayınız ki size itaatsizlik etmesin. Bilakis tüm lezzetleri
ölçülü olarak ona tattırın. İlk adımda şirk-i celi (gizli olmayan açık şirk) ve Allah‟a
günahı terk edin ve zamanla diğer konulara el atın.
5. Şeytanın karşısında farzları yaparak günahları terk edin. Manevi gücünüz
arttığında mekruhları terk etmeye ve müstahapları yapmaya da başlayın.
6. Âlim olmayan biri eğer şehvetperest olursa veya şeytana itaat ederse kendisine
zarar vermiş olur, ancak âlim birinin zararı bir anlamda tüm toplumadır. Başka bir
anlamda ise şehvetperestliğin zararı tüm âlemlere sirayet eder.
7. İbadetlerinizde niteliğe bakın çokluğa değil.
8. Yaptığınız tüm ibadetlerinizde ne dediğinize ve kiminle konuştuğunuza dikkat
ediniz.
9. Zahiri ibadetler he ne kadar insanı kötü işlerden alıkoysa da eğer onlar ihlas ile
olur ve Allah‟a yakınlık artarsa sizi kulluğa götürebilir.
10. Amellerdeki ihlası tüm amellerinizin baş tacı yapın. Eğer ihlassız olarak bir ömür
amel etseniz kendi etrafında dönerek bir şey elde edemeyen bir hayvandan farkınız
olmaz.
11. Bilmelisiniz ki bu dünya uyku, yiyecek ve amellerden başka bir şey değildir, ama
eğer bu uyku ve yiyeceklerden netice elde edebilirseniz melekler size hayran kalır ve
âlem sizin emriniz altına girer.
12. İşlerinizde ifrat ve tefritten sakınınız. İhtiyacınız miktarınca uyuyunuz; ne fazla
uyanık kalarak seçkin uhrevi işlerden ve dünyadan geri kalınız ve ne de çok uyuyup
önemli şeylerden mahrum kalınız, bilakis Allah‟ın muayyen buyurmuş olduğu şekilde
amel ediniz.
13. Arkadaşlarınızı tanıyınız daha sonra onlarla arkadaşlık yapınız. Sakın gafillerle
arkadaşlık yapmayınız. Sizleri dünya ve ahretten alıkoyar ve yolunuza mani olurlar.
14. Her nerede olursanız olun Müslüman kabristanına gitmekten geri kalmayın. Bu en
üstün hatırlatıcı ve öğüt vericidir.
15. Gönül ehli, dünya görmüş ve yaşlılarla muaşeretiniz olsun ki onlar dünya ve
ahretin belirleyicilerdirler.
16. Devamlı vazifenize amel etme düşüncesinde olunuz. Hangi elibisede, hangi
makamda ve kimle olursanız olun ne birini övün ne de başkasından sizi övme
düşüncesinde olun. Beşer için bir ölüm vardır; bu ister vazife yolunda olsun isterse
vazifenin aksi yönünde olsun.
17. Kalbinizi sağlam tutunuz. Gençliğinizden itibaren tüm küçük noktalarda ve her
işinizde kalbiniz sağlam olsun ki yaşlandığınızda da öyle olabilesiniz.
18. Küçüklüğünüzden itibaren bunu aklınızdan çıkarmayın ki tüm kudretler Hakk‟ın
inayetinde ve onun elindedir. Eğer Allah istemezse hiç kimse bana zarar veremez.
Ben vazifeme amel etmeliyim. Velev ki dünya bana düşman olsun. Eğer böyle
olursanız bir makama veya başkanlığa ulaşırsanız veya büyük bir vazife karşınıza
çıkarsa onu yerine getirmekten çekinmezsiniz.
19. Her konuda ehliyle istişare etmekten geri durmayın.
20. Evlilik konusunda karşı tarafın asaletine bakınız. Başka yönleri fazla düşünmeyin.
Eğer asalet, necabet ve diğer meziyetleri barındıran birini bulursanız ne âlâ, eğer
böyle birini bulamazsanız asalet öncelikli olmalıdır.
21. İşlerinizde istikamet ve devamlılığı bir merkep edinin. Bu merkep ayağınızın
altında olduğu sürece menzile yetişirsiniz ve eğer böyle olmazsa topal ayakla uhrevi
ve dünyevi işlerinizde nasıl menzile yetişebilirsiniz ki. İş ve maksat ne kadar büyük ve
şerif olursa istikamette o oranda çok olmalıdır.
22. Dünyevi, uhrevi ve manevi işlerde başarılı olduğunuz zaman biliniz ki Allah sizi
başarılı kılmıştır. Çünkü istikamet etmişsiniz ve Allah‟ta size yardım etmiştir. Eğer
istikamet etmezseniz amelen Allah‟a şöyle demiş olursunuz: “Bana verdiğin şeyleri
ben istemiyorum.”
23. Her işinizde sabır ve tahammüllü olunuz. Allah sabredenlerle beraberdir.
24. Eğer yapabilirseniz her gün kendinize bir saat veya en azından beş dakika vakit
ayırın. Böylelikle ne olduğunuz, ne için olduğunuz ve nereye gideceğiniz ortaya
çıkmış olur. Neticede ise ömrünüzü gaflet içinde geçirmezsiniz.
25. Murakabe ve muhasebeyi tüm söz ve davranışlarınızda gözetiniz. Yılda veya
ayda bir kere değil, bilakis her gün bir gereklilikdir.
26. Her zaman hak ve hakikat taraftarı olunuz. Emri bil maruf ve nehyi anil münkerin
uygulayıcıları olunuz. Kendiniz de onlardan ve günahkârlardan olmayınız.
27. Ey benim azizlerim! Akıl ortadan kaybolmaz, ama makam, mal, çocuk sevgisi ve
diğer bağlılıklar aklın etkisini azaltmak için çok etkilidir.
28. Gençliğinizde yaşlılığınızdaki maişetinizi düşüneceğinize kendinizi düşününüz.
Kendiniz için manevi bir sermaye ve melekeler elde edin ki yaşlandığınızda ondan
istifade edesiniz.
29. Yaşantınızda edebi tüm amellerin süsü kılın ki dünya ve ahiret saadeti ve onurla
yaşayabilesiniz.
30. Anne ve babanızın karşısında edep ve saygılı olunuz, zira varlığınızı onlara
borçlu ve elde ettiğiniz tüm saadetler onların sayesindedir.
31. Bilahare bir gün bizi bu bağlılıklarımızdan ve gönül verdiğimiz şeylerden
ayıracaklar ve götüreceklerdir. Ve şairin dediği gibi: “Allah‟ı görecek gözü perdeleyen
bir ömür / başka bir ömür gelmeli ki bu perdeleri yırtmak için” bizler her gün gaflet
perdesinin üstüne yeni bir perde örtmekte ve durmadan bir önceki bağlılıklarımıza
başka bağlılıklar eklemekteyiz. Mal, makam ve başka şeylerin her biri ruhumuzu
bağladığımız zincirlerdir. Melekul Mevt294ansızın geldiğinde 60 veya 70 yılda
boynumuza bağladığımız şeyleri bir anda kesip atacaktır. Bu bizim için çok zordur.
Açmak istemediğimiz bunları bağlamasak daha iyidir. Veya ayrılmanın zor
olmayacağı şekilde bunlara bağlanalım.
32. Bir gün büyüklerden birinin mübarek huzurlarındaydık. Bu kişi imam Hüseyin‟in
(a.s) mersiye ve ağıtının gerekliliği hakkında çok güzel bir örneklemede bulunarak
şöyle buyurdu: “Zerdüşt dinindekiler ateşe tapmaktadırlar ve asla ateşin
mabetlerinden sönmesine izin vermezler. Bizlerde İmam Hüseyin (a.s) ve
imamlarımıza (a.s) yönelik içimizdeki ateşin onlar gibi sönmesine izin vermemek için
ısrar etsek ne kadar güzel olur.” Peygamber efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“İmam Hüseyin‟in (a.s) şehadetinde müminlerin kalplerinde asla sönmeyecek bir
294-Ölüm Meleği olan Azrail (a.s)
hararet vardır.” Devamlı İmam Hüseyin‟e (a.s) tevessül etmemiz ve ona karşı olan
aşkın sıcaklığını ve muhabbetini kalbimizde diri tutarak yaşatmamız ne kadar da
güzel olur.
33. Allame Tabatabi‟ye şöyle bir soru sordum: “Acaba İmam Mehdi‟nin (a.s)
mahzarına müşerref olma imkânı var mı; eğer varsa hangi amel ve düsturlar bunu
oluşturmaktadır?” Üstat şöyle buyurdular: “Bu konu da üç şeye riayet etmek
zorunludur:
- İmam Mehdi‟yi (a.f) görmek için çok takvalı ve zahit olmak gerekir.
- Şahsın muhabbet, aşk ve marifeti çok olmalıdır. Elbette hiç kimse asla İmam
Mehdi‟nin (a.f) uygunluğuna ulaşacak kadar marifet haddine ulaşamaz ama bu
konuda kendi kapasitesince çaba sarf edilmelidir.
- Meşhur ziyaretlerden birini devamlı okumak, üstadın kendisi bu konuda “Al-i Yasin”
ziyaretini tavsiye etmekteydi.
34. Helal yiyecek konusuna çok dikkat etmek gerekir. Helal yiyecek insanın
vücudunda çok müspet etkiler bırakmaktadır. Haram lokma ise son derece kötü ve
olumsuz izler bırakmaktadır. Hatta şüpheli yiyeceklerden bile sakınmak gerekir. Zira
böyle lokmalar bile insanın maneviyatına mani olur ve ilahi kurba295ve Mevla‟nın
ziyaretine ulaşmak için hicap olur.
35. İlahi kurba ulaşmak ve Hz. Mehdi‟nin (a.f) huzuruna ulaşma saadetine erişmek
için ariflerin ve âlimlerin yolunu kat etmek gerekir. Bu konuda tasavvufun esiri
olmamak için dikkat etmemiz gerekmekte ve ariflerle sufilerin yollarının farklı
olduğuna inanmamız zorunludur.
- Arifler, Şia‟nın merceiyyetine inanmakta, ama sufiler bunu inkâr etmektedirler.
- Onlar tarikat, şeriat ve hakikate vurgu yapmakta ve bir kişiyi tarikat sahibi olarak
bilmektedirler. Örneğin diyorlar ki İmam Rıza‟dan (a.s) sonra falanca kişi onun
vekilidir ama bizler imam Rıza‟dan (a.s) sonra İmam Mehdi‟ye (a.f) kadar öteki
imamları onun vekili ve naibi olarak bilmekteyiz. İmam Mehdi‟nin (a.f) gaybet
döneminde de naipleri ve taklit mercilerini onun vekili ve halifesi olarak bilmekteyiz.
- Bu iki grubun zikir ve virtleri de birbirinden farklıdır. Tasavvuf ehlinin kendilerine has
zikirleri vardır ama ariflerin dua ve zikirleri Masum İmamlardan (a.s) gelen zikir ve
dualardır ve bilinmiş münacatları vardır.
- İki grubun ibadet yerleri de bir birinden farklıdır. Sufiler manastırlarda ibadet ederler,
arifler ise camilerde. Hz. Muhammed (s.a.a) ve imamlarda (a.s) bu şekilde idiler.
Onların ibadet ve hatta ders yerleri bile camilerdi.
- İmam Mehdi‟ye (a.f) olan inanç, muhabbet ve teveccühlerinde de bu iki grup
arasında belirgin farklar bulunmaktadır. Ariflerin tüm düşünce ve itikatları ona
295-Allah’ın yakınlığına ve rızasına ulaşmak
yöneliktir ve onun dışında başka bir şeye kalplerinde yer vermezler ama sufiler imam
Mehdi‟den (a.f) söz etmez ve onu anmazlar. Ona karşı özel bir sevgileri yoktur. Bu
konu onlarla kısa bir birliktelikten sonra ortaya çıkmaktadır. Onlar sadece kendi
kutuplarından bahseder ve ona olan bağlılıklarını belirtirler.
36. Amel eden âlimlerle birlikteliğinizi terk etmeyin. Eğer onların sözleri size kılavuz
olmazsa amelleri size kılavuzluk etsin.
37. Dünya kalıcı bir yurt değildir, bir geçiş yeridir. İhtiyaçlarınızı karşılayacak miktarda
bu güzergâha kalbinizi bağlayın.
38. Günahtan uzak durunuz. Eğer bir kişi bazı düsturları yerine getirmek için kendini
zorlar, zikirler söyler hatta çilelere bile katlansa ancak kendisini günahtan uzak tutup
takvalı olmazsa isteğine kavuşamayacaktır. Birlikte oturup kalkacağımız ve dostumuz
aynı düşünce ve inançta olmalıdır, iyiyi düşünen ve doğru olmalıdır.
AYETULLAH SAADET PERVER'DEN MEKTUP
Ayetullah Saadet Perver‟in dostlarından ve tarikat yolcularından birine yazdığı irfani
mektubu, dikkate alındığı takdirde yüz yıllık yol, bir yılda kat edilir inşallah. Şimdi
dikkatlerinizi üstadın mektubuna çekiyoruz:
Bismihi Teâlâ / Allah‟ın Adıyla
Size ve tarik (yol) ehli dostlarıma olan uzun bir muhabbetimden dolayı, Allah'a
ulaşma yolunda salik için faydalı olacak mevzuları hatırlatmayı gerekli gördüm.
Dikkate alındığı takdirde yüz yıllık yol, bir yılda kat edilir inşallah.
1. Farz ve vacip şeylerin yapılması, haram ve günahların terk edilmesi. Ondan sonra
imkân ölçüsünde müstehapların yerine getirilmesi ve mekruhların terk edilmesi
gerekir. Müstehaplardan gece namazına ve sabah ezanından önce uyanmaya çok
fazla önem vermeli, aynı şekilde namazları ilk vaktinde kılmak, Kur'an kıraat etmek
ve Allah Resulü (s.a.a) ve evlatlarına (a.s) tevessül etmeyi terk etmemelidir.
2. Üstadın gerekliliği ve onun dediklerini yerine getirmek, hal, söz ve göreceği
müşahede ve hatta gördüğü rüyaları bile ona söylemek ve üstat yanında görüş
bildirmemek.
3. Her şeyde ifrat ve tefritten sakınmak.
4. Dikkat ve hisleri dağıtacak konuşmalardan, aynı şekilde söz ve davranışlarında
lakayıt kişilerden ve kayıtsız arkadaşlık ilişkilerinden sakınmak gerekir.
5. Murakıb296 saliklerle ilişki ve arkadaşlık oldukça güzeldir, ancak kendisine has bir
inancı varsa manevi işlerinde üstadının buyurduğu düsturların dışındaki şeylere
dikkat etmemelidir. Zira bu, tefrika oluşturur.
6. Dünya ehli, yemek, içmek, uyumak ve her şeyin iyisini elde etme dışında bir çabası
ve gayesi olmayanlarla ilişkiler zararlıdır. Onlarla irtibat sadece zaruret miktarınca
olmalıdır.
7. Salikin tek düşüncesi ve derdi kendi olmalı ve onun için uğraşmalıdır. Ömrünü
onun bunun arkasıca sarf edeceği sözlerle geçirmemeli, faydasız ve gereksiz
sözlerden kaçınmalıdır.
8. Sükût ve sessizliği kendine şiar edinmelidir, ancak ihtiyaç miktarı kadar
konuşmalıdır, zira sürçmelerin çoğunun sebebi dildir.
9. Nefsani isteklerden sakınmalıdır. Her olayda ve nefsinin serkeşliğinde en azından
kendisi için bir tercih noktası bulmak için istihareye başvurması uygundur.
10. Her iş ve amel üzerinde enine boyuna düşünmeden dâhil olmamalıdır. Üstat ve
salik dostlarla istişare oldukça gereklidir.
11. Salik, başına gelen işleri, itminan merhalesine yetişene kadar üstadı dışında
birilerine söylemekten kaçınmalıdır.
12. Allah'ın kulları konusunda kötümserlikten sakınmalı, kendisini ıslah düşüncesine
kapılmalı ve kendisindeki noktaların üzerinde titizlikle durmalıdır ki başkalarının
ayıpları nazarına gelmemiş olsun. Elbette emri bil maruf ve nehyi anil münker konusu
başka bir konudur.
13. Tüm mücahede ve zahmetler ruhun takviyesi ve nefsin bu tabiat âleminden
kopmasından ötürü olduğundan onun takviyesi için çaba sarf edilmelidir. Onun
takviye yolu ise zikredilen konuları imkân ölçüsünde önemsemekten geçer. İhtiyaç
dışındaki maddi yönlerin güçlendirilmesinden sakınmak gerekir.
AYETULLAH SAADET PERVER‟ĠN VEFATI
Ayetullah Saadet Perver has talebelerinin olduğu son toplantısında şöyle buyurdu:
“Bana nasıl öleceğimi açık açık gösterdiler. Ve şu anda o gün benim için tam olarak
aydındır. Gördüm ki peygamberler ve evliyalar benim cenaze törenime katılmışlar.
Bunun sebebi şudur; ben kırk yıldır seher vakitlerinde “İhlas Suresini” yüz kere
teveccühle okur ve onu yüz yirmi dört bin peygamberin ruhlarına hediye ederdim.”
296-Hal ve hareketleri kontrol edip, nefis muhasebesi yapıp kendini gözetmek
Ve nihayetinden büyük üstat 2004 yılının bir Perşembe günü seher vaktinde mübarek
canını Allah‟a teslim ederek gözlerini dünyaya yumdu.
Cenazesine Ayetullah Behçet namaz kıldıktan sonra naaşını Hz. Masume‟nin (s.a)
hareminde bulunan Allame Tabatabi‟nin kabrine birkaç metre yakınlıktaki bir yere
defnettiler.
177
ALLAME BAKIR EL-GEREġĠ
BAKIR B. ġERĠF GEREġĠ NECEFĠ
(Ö. 2012)
DOĞUMU VE ÇOCUKLUK DÖNEMĠ
O, 1926 yılında Irak‟ın Hille şehrinin etraf bölgesindeki el-Kasım Kasabasında ilim,
takva ve sevgi dolu bir hanede dünyaya geldi. Babası Şeyh Şerif, hanesini aydınlatan
bu ilahi nimetin adını Bakır koydu. Dedesi Merhum Şeyh Mehdi Gereşi, büyük fakih
ve müçtehit Mirza Şirazi‟nin öğrencilerindendi.
Gereşi Hanedanı Necef‟in tanınmış ve soylu hanedanlardandı. Bu köklü hanedanın
Gereşi adıyla adlandırılmasının nedeni şöyle nakletmişlerdir: Bu hanedan asaleten
Kut şehrine bağlı Şems Kasabasının Ca‟efere kabilesindendir. Bu bölgeden Necef‟e
gelenlere Gereşi deniliyordu.
Babası Şeyh Şerif, el-Kasım Kasabasında mektep hanede çocuklara dini dersler
eğitimi veriyordu. Bakır, çok küçük yaşta annesini kaybederek yetimlik acısını tattı.
Bakır‟ın çocukluk döneminde resmi okul olmadığından kardeşi Hadi‟yle birlikte
mektep hanede dini derslerin yanı sıra okuma ve yazmayı da öğrendi.
Bakır mukaddime ilimlerini başarıyla tamamladıktan sonra satıh (düzey) ilimleri tahsili
için Necef Havzasına gitti. Necef Havzasında uzun yıllar fıkıh ve usul-u hariç
derslerini dönemlerinin büyük fakih ve muhaddislerinin huzurlarında tahsil etti.
ALLAME BAKIR EL-GEREġĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Allame Bakır el-Gereşi, uzun yıllar büyük fakihlerin huzurlarında edeple diz çöküp ilim tahsil etti. İlme olan merak ve aşkı sayesinde çok kısa bir zamanda havzanın seçkin talebelerinden oldu. Huzurlarından istifade ettiği üstatlardan bazıları:
1. Şeyh Muhammed Kaftan
2. Şeyh Muhammed Ali el-Dimeşki
3. Allame Şeyh Abbas Muzaffer
4. Seyyid Musa el-Beaci
5. Şeyh Beşir Amili
6. Ayetullah Seyyid Mahmud Meraşi Necefi
7. Ayetullah Ebul Kasım Hoi
8. Ayetullah Şeyh Muhammed Tahir Al-i el-Şeyh Razi
9. Şeyh Muhammed Taki İrevani
10. Ayetullah Seyyid Muhsin Hekim
ALLAME BAKIR EL-GEREġĠ‟NĠN ESERLERĠ
Allame Bakır Gereşi‟nin telif ve yazarlığa olan ilgi ve alakası tahsilinin ilk dönemlerinden başladı. Nahiv ve Arap edebiyatının önemli ders kitaplarından olan Elfiye‟ye şerhler yazdı. Daha sonra büyük bir iştiyakla Şeyh Muhammed Tahiri Razi ve Ayetullah Hoi‟nin derslerine katılmasının yanı sıra diğer talebelere tedristen gafil olmadı.
Alleme Bakır Gereşi‟nin başlıca teliflerinden bazıları:
1. Peygamberimizin (s.a.a) Hayatı 3 cilt
2. İmam Ali‟nin (a.s) Hayatı 11 cilt
3. Hz. Zehra‟nın (s.a) Hayatı
4. İmam Hasan‟nın (a.s) Hayatı 2 cilt
5. İmam Hüseyin‟in (a.s) Hayatı 3 cilt
6. İmam Zeyhnelabidin‟in (a.s) Hayatı 2 cilt
7. İmam Muhammed Bakır‟ın (a.s) Hayatı 2 cilt
8. İmam Cafer Sadık‟ın (a.s) Hayatı 7 cilt
9. İmam Musa Kazım‟ın (a.s) Hayatı 2 cilt
10. İmam Rıza‟nın (a.s) Hayatı 2 cilt
11. İmam Cevad‟ın (a.s) Hayatı
12. İmam Hadi‟nin (a.s) Hayatı
13. İmam Hasan Asker‟in (a.s) Hayatı
14. İmam Mehdi‟nin (a.f) Hayatı
15. Keramet ve Fedakârlık Önderi Hz. Abbas (a.s)
16. Müslim b. Akil‟in (a.s) Hayatı
17.İslam‟da Cihad Örneği Hz. Zeyneb (s.a)
18. Kur‟an‟da Ehlibeyt (a.s)
19. Nebevi Sünnet Işığında Ehlibeyt (a.s)
20. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) Ahlakı
21. Sakife Toplantısı
22. İslam‟ın Siyasi Düzeni
23. İslam‟ın Terbiye Düzeni
24. İslam‟da Aile Düzeni
25. İslam‟da Toplumsal Düzen
26. İslam‟da İktisat Düzeni
27. el-Emel ve Hukuku‟l Emel fil İslam
28. Hazihi Hiye Şia
29. Buhus-u Akaidiyye Mukarine
30. eş-Şia ves Sahabe
31. es-Sucud Ale‟t-Turbeti‟l Huseyniyye
32. Muhtar Sakafi
33. Şevahidi İbni Nazim
34. Durusu‟l Mantikiyye
ALLAME BAKIR EL-GEREġĠ‟NĠN ÇALIġMALARI
Allame Bakır Gereşi, tahsil hayatında tedris ve teliflerinin yanı sıra kardeşi Ayetullah Hadi Şerif Gereşi‟nin de yardımıyla Necef‟te el hattı kitapların yaygın ve ağırlıkta olduğu büyük bir kütüphane tesis ederek araştırmacıların ve ilim âşıklarının hizmetine sundu.
ALLAME BAKIR EL-GEREġĠ‟NĠN VEFATI
Allame Bakır Gereşi, İslam için bir ömür hizmet ve mücadeleden sonra uzun bir hastalıktan sonra 86 yaşında Necefu‟l Eşref‟te ilahi davete icabet etti ve Hakkın rahmetine göçtü.
178
AYETULLAH MELEKUTĠ
MÜSLĠM B. YUSUF MELEKUTĠ
(Ö. 2013)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1925 yılında Serab Kasabasının etraf köylerinde dünyaya geldi. Babası Yusuf
dindar ve mümin bir şahsiyetti. Okuma yazmaya olan ilgisinden dolayı çiftçiliğinin
yanı sıra oğlu Müslim‟i de yanına alarak mektep haneye giderek oğluyla birlikte
okuma yazma ve Kur‟an öğreniyordu.
Müslim 6 yaşına bastığında Bakara suresinden Kaf suresine kadar olan sureleri
ezberlemişti. Müslim, havzanın başlangıç ilimleri olan mukaddime derslerini doğum
yerinde öğrendikten sonra Serab şehrine giderek Suyiti, Mutavval ve Cami kitaplarını
Mirza Kuli, Mirza Yakub ve Mirza Hüseyin Muhaddisi‟nin huzurlarında tamamladı.
Daha sonra Tebriz‟de bulunan Talibiye Medresesine dönerek Seyyid Kazım Nevberi,
Seyyid Mehdi Engeci, Ayetullah Seyyid Kazım Şeriatmedari, Seyit Muhammed
Badkubei ve Mirza Mahmud Duzduzani gibi havzanın önde gelen büyük üstatlarının
derslerine katıldı ve dört yıl onların huzurlarından faydalandı.
KUM HAVZASINA HĠCRETĠ
Ayetullah Melekuti, 4 yıllık Tebriz havzasında düzey derslerini tamamladıktan sonra
1942 yılında Kum Havzasına hicret ederek Feyziye Medresesine yerleşti.
İlim ve irfan şehri Kum Havzasına girer girmez büyük bir azim ve ciddiyetle Ayetullah
Seyyid Muhammed Hansari, Ayetullah Seyyid Sadruddin Sadr, Ayetullah Seyyid
Muhammed Hüccet, Ayetullah Burucerdi, İmam Humeyni ve Mirza Abbas Ali Şahrudi
gibi namdar büyük fakih ve muhaddislerin ders halkalarına katıldı.
Havzanın felsefe derslerinde İmam Humeyni‟nin özel ve Allame Tabatabai‟nin ilk
öğrencilerinden oldu. Ayetullah Melekuti, Ayetullah Ahmeti Miyaneci ve Musevi
Erdebili‟yle birlikte Meşhed havzasına giderek bir müddet Ayetullah Seyyid Yunus
Erdebili, Ayetullah Mirza Mehdi Garevi İsfahani‟nin fıkıh ve usul derslerine iştirak etti.
Matematik ve heyet ilimlerini Ayetullah Şeyh Muhammed Rıza Kerbasi‟nin huzurunda
öğrendikten sonra tekrar Kum havzasına geri göndü.297
NECEF HAVZASINA HĠCRETĠ
Ayetullah Melekuti 13 yıl Kum ve Meşhed havzalarındaki ilim ve irfan hayatından
sonra 1955 yılında Necef Havzasının üstatlarından istifade edip ilmini tamamlamak
amacıyla ilim ve irfan diyarı Necefu‟l Eşref‟e hicret etti. Necef Havzasında Ayetullah
Seyyid Muhsin Hekim, Ayetullah Seyyid Abdulhadi Şirazi, Ayetullah Seyyid Mahmut
297 -Hubregani Millet, c.1, s.453
Şahrudi, Ayetullah Seyid Hoi ve Ayetullah Şeyh Hüseyin Hilli gibi büyük şahsiyetlerin
fıkıh ve usulün hariç derslerinden 12 yıl istifade etti. Özellikle Ayetullah Hoi‟nin usul
dersini baştan sona kadar yazdı.
AYETULLAH MELEKUTĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Melekuti Kum, Meşhed ve Necef havzalarında uzun yıllar ilim tahil ederek
içtihat derecesine ulaştı ve havzanın büyük üstatlarından biri oldu. Aynı zamanda
Ayetullah Hüccet, Ayetullah Seyyid Abdulhadi Şirazi, Ayetullah Hoi ve Ayetullah
Hekim‟den de içtihat alma iftiharına nail oldu. Ayetullah Melekuti‟nin huzurlarından
istifade ettiği üstatlarından bazılar:
a) Serab ve Tebriz havzasında
1. Mirza Kuli
2. Mirza Yakub
3. Mirza Hüseyin Muhaddisi
4. Seyyid Kazım Nevberi
5. Seyyid Mehdi Engeci
6. Ayetullah Seyyid Kazım Şeriatmedari
7. Seyyid Muhammed Badkubei
8. Mirza Mahmud Duzduzani
b) Kum ve Meşhed havzasında
9-. Ayetullah Seyyid Muhammed Hansari
10. Ayetullah Seyyid Sadruddin Sadr
11. Ayetullah Seyyid Muhammed Hüccet
12. Ayetullah Burucerdi
13. İmam Humeyni
14. Mirza Abbas Ali Şahrudi
15. Allame Tabatabai
16. Ayetullah Seyyid Yunus Erdebili
17. Ayetullah Mirza Mehdi Garevi İsfehani
18. Ayetullah Şeyh Muhammed Rıza Kerbasi
c) Necef Havzasında
19. Ayetullah Seyyid Muhsin Hekim
20. Ayetullah Seyyid Abdulhadi Şirazi
21. Ayetullah Seyyid Mahmud Şahrudi
22. Ayetullah Seyyid Hoi
23. Ayetullah Şeyh Hüseyin Hilli
TEDRĠS KÜRSÜSÜNDE
Ayetullah Melekuti, talebeliğinin ilk yıllarında Tebriz ve Serab havzalarında tahsil
ettiği ilmi diğer öğrencilere öğretme konusunda oldukça duyarlıydı ve bu konuya son
derece önem vermekteydi.
Tebriz, Kum ve Necef havzalarında onlarca ilim âşığını etrafına toplamış ve onlara
dersler vermiştir. O, Necef‟e hicret etmemden önce bile Kum havzasının seçkin ve
meşhur üstatlarından sayılırdı. Necef havzasına gittiğinde Kum havzasında tedristeki
başarısı Necef havzasında talebeler arasına yayılmıştı. Necef havzasında ilim tahsili
yanı sıra Resail, Kifaye, Mekasib, Şerhi İşarat, Şerhi Manzume, Esfar, Matematik ve
Heyet ilimlerini tedris etti. Ayetullah Melekuti usul ve fıkıh dalında görüş sahibi olduğu
gibi felsefede de görüş sahibiydi. Esfar, Manzume ve Şifa kitaplarına haşiyeler
yazmıştır.
KUM HAVZASINA DÖNÜġÜ
Ayetullah Melekuti 1969‟da akrabalarını ziyaret etmek ve baba mirasını taksim edip
Necef‟te daimi ikamet etmek amacıyla vatanına döndü. İran‟a geldiği yıl Irak ve İran
hükümetleri arasında başlayan gerginlik neticesinde Irak hükümeti tüm İranlıları sınır
dışı etmeye başladı. Yazlık elbiseleriyle İran‟a gelen Ayetullah Melekuti kitap, telif ve
önemli ilmi çalışmaları ve diğer şahsi eşyalarını almaya dahi gidemedi, kitapları, ilmi
çalışmaları kısacası bütün eşyaları Necef‟te kaldı.
Ayetullah Melekuti, babasından kalan 40 bin Tuman mirasla Kum kentinde bir ev
satın alarak oraya yerleşti. Kum Havzasında usul ve fıkhın harici derslerini başlattı.
İslam devrimine kadar tedrise devam etti. Usul ve fıkıh tedrisi yanı sıra felsefe, hadis,
Rical, Diraye, Matematik ve Heyet dersleri de tedris etmeye başladı.
AYETULLAH MELEKUTĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Melekuti, devrimin ilk başlangıçlarında Kum havzasında değildi. İmam
Humeyni‟nin özel talebelerinden olması hasebiyle Necef Havzasında ikamet ediyor
ve Kum‟da gelişen olayları yakından takip ediyordu. İmam Humeyni 1965‟de Irak‟a
sürgün edildiğinde Kerbela Necef arasındaki Han Yunus bölgesinde İmam‟ı
karşılamaya giden ilk şahsiyetlerden biriydi. İmam onu gördüğünde samimi bir şekilde
hal hatırını sordu ve İmam daha sonra evine giderek onu ziyaret etti. Bu görüşmeden
sonra Ayetullah Melekuti‟nin üstadıyla irtibatı yeniden başlamış oldu. Ayetullah
Melekuti, toplumsal ve siyasi tebligatında İmam Humeyni‟nin düşünce ve fikirlerinden
çok etkilenmişti. 1968‟de İran‟a döndüğünde tebligatında halkı Şah‟ın zulümlerinden
haberdar ederek onları İmam‟a destek olmaya davet ediyordu. Bu kutsal yolda Şah
uşaklarının sürgün ve zindan tehditlerinden hiç çekinip korkmadı.
1977‟de Ayetullah Mustafa Humeyni‟nin şehadetinden sonra devrim yeni bir aşamaya
girmişti, Ayetullah Melekuti Camiay-i Müderrisin‟in bir üyesi olarak yayımlanan tüm
bildirilerin altına imza atan ilk veya ikinci şahıs oluyordu.
TEBRĠZ CUMA ĠMAMLIĞI
Ayetullah Melekuti, İslam devriminden sonra da sürekli şer‟i ve ilahi vazifesini riayet
ederdi. Hiçbir zaman şahsi menfaat peşinde olmadı. Devrimin ilk yıllarında gelecekte
tamamen taklit merciliği konumunda olmasına rağmen İmam Humeyni‟ni onu Veliyy-i
Fakih temsilcisi ve Cuma imamı vasfıyla Tebriz‟e ataması emri kendisine ulaştığında
hiç tereddüt etmeden itaatkâr bir asker gibi emri kabul ederek Kum Havzasını terk
ederek Tebriz‟e gitti. İmam Humeyni‟nin atama mektubu
Bismillahirrahmannirrahim
Sayın Hüccetü‟l İslam vel Müslimin Mişkini geçici olarak Tebriz Cuma
imamlığını üstlenmiştir. Havza derslerinin başlamasıyla yeniden havzaya geri
dönmelidir. Bu görevi kabul ettikleri için teşekkür ederim.
İslam‟ın direği Sayın Hüccetü‟l İslam vel Müslimin Hacı Şeyh Müslim Melekuti,
ilmi kariyeri ve takvası açık ve net olan zatı alinizi şu kulun temsilcisi olarak
Tebriz Cuma imamlığına atıyorum.
15 Muharrem 1982
Ruhullah el-Musavi el-Humeyni
Ayetullah Melekuti 14 yıl boyunca büyük zahmetlere göğüs gererek gece gündüz
demeden bölge halkının sorunlarıyla ilgilenerek onların hizmetinde bulundu. O
günlerde Tebriz, İslam devrimi muhaliflerinin ve münafıkların yoğun bulunduğu ve
faal olduğu bir yerdi. Ayetullah Melekuti, şefkatli ve akıllı bir baba gibi onlarla irtibat
kurarak birçoğunu geri kazandı. Cuma imamlığı bürosunu ve evini halkın sığınağı
yaptı. Üniversite üstatlarından sağcı ve solcu her iki tarafın güvenip itimat ettiği bir
şahsiyet oldu.
Tebriz Üniversitesi üstatlarından biri o günleri şöyle naklediyor: “O kargaşalı
günlerde üniversitelilerin ve hatta muhaliflerin dahi sığınak yeri Ayetullah
Melekuti‟ydi. Hiç unutmuyorum; bir gün üniversitede yapılan bir toplantıda
aralarında siyasi ihtilaf bulunan iki grup Ayetullah Melekuti ile istişare eder
onun görüşlerinden faydalanırlardı. Her iki taraftan davet edilen
konuşmacıların dinlenme ve konaklama yerleri Cuma imamlığı bürosu
oluyordu. Bir gün üniversitede yapılan bir toplantıya sağ cenahtan Sayın Azer
Kummi ve sol cenahta ise Sayın MuhteĢemipur davet edilmiĢti. Toplantıdan
sonra her ikisi de Ayetullah Melekuti‟nin bürosuna geçtiler. Bugün bile Tebriz
Üniversitesine gidip sağ ve sol cenahtan olan üstatlara Ayetullah Melekuti‟yi sorsanız
ondan övgüyle söz ederler.
AYETULLAH MELEKUTĠ‟NĠN AHLAKĠ ÖZELLĠĞĠ
1. Velayet AĢkı
Ayetullah Melekuti‟nin Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt‟e (a.s) ve özellikle de İmam Ali
(a.s) ve Hz. Zehra‟ya (s.a) olan aşkı ve sevdası vasfedilemez. İmam Ali‟den (a.s)
hadis ve rivayet okuduğunda veya İmam Ali'den (a.s) söz ettiğinde gözleri yaşarırdı.
Kısacası onun kitabında İmam Ali (a.s) hüzün ve ağlamanın adıydı. Ayetullah
Melekuti, Veliyy-i Fakih İmam Humeyni ve Ayetullah Hamenei‟nin adlarını andığında
onlardan saygıyla söz ederdi. Cuma hutbelerinde Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt‟e
(a.s) selam ve selam gönderdikten sonra İmam Humeyni ve Ayetullah Hamenei‟yi
“İmamu‟l Müslimin” olarak zikrederdi.
2. Hizmet AĢkı
Ayetullah Melekuti, kendisini hizmete adamış ilahi bir zattı. Bu hizmeti doğrultusunda
ve halka daha iyi hizmet sunabilmek için günde beş saatten az uyurdu. Her gün
yoğun bir şekilde sabahtan akşama kadar halkın, şehrin ve memleketin sorunlarıyla
yakından ilgilenirdi. 14 yıllık Cuma imamlığı vazifesinde halka hizmeti müstehab
ziyaretlerinden öne geçirmişti. Çünkü Ehlibey‟tin (a.s) rızasının halkın rızasına bağlı
olduğuna gönülden inanmıştı.298 Akşam vakti halkla görüşmesi bittiğinde
kütüphanesine geçerek gecenin bir kısmını araştırma ve tahkikle geçirirdi. Kum
Havzasında olduğu dönemlerde de vaktinin çoğunu kütüphanesinde geçirirdi.
Büyük oğlu babasının tedris ve çalışmaları hakkında şöyle diyor: “Babam, Necef
Havzasında günde dokuz ders veriyordu. Sabah namazından sonra evden
ayrılıp tedrise gider ve öğlen eve dönerdi. Öğleden sonra da akşam namazına
kadar ve akşam namazından sonra da bir dersi daha tedris ederdi. Daha sonra
medresenin kütüphanesine gider ve orada gece saat on ikiye kadar mütalaa
eder ve sonrasında eve gelirdi. Bu sıkı çalışması sonucunda gözlerinden ciddi
şekilde rahatsızlandı, öyle ki kitap okuyamaz hale geldi. Bağdat'ta göz doktoruna gitti,
doktor gözlerine çok yüklendiğini ve kitap okumayı bırakmasını söyledi. Babam,
gözündeki rahatsızlığından dolayı artık kitap okuma zevkinden mahrum oldu. Ancak
gözündeki rahatsızlık onu kitap okumaktan alıkoyamadı. Okumak istediği kitabı bana
verir ve yüksek sesle okumamı isterdi. Bende kitabı okurdum, o da dinliyordu. On iki
yaşlarındaydım, çok iyi hatırlıyorum Esfar, Kifaye ve Ayetullah Naini‟nin takrirlerini
okuyordum, bazen yanlış okuduğumda babam düzeltiyordu. Daha sonraları Allah‟ın
lütfu ve Ehlibeyt‟e (a.s) nezir ve tevessülle gözleri iyileşti ve sağlığına kavuştu.
298-Mahmud Lutfi
3. Sade ve GösteriĢsiz YaĢamı
Ayetullah Melekuti, hayatı boyunca sıkıntılar ve sorunlarla iç içe olmuştur. Bazen
günlerce sıcak yemek yemezdi, hizmetinde bulunan asker ve korumaları gibi peynir
ekmekle yetinirdi. Yaşlı olmasına rağmen elbiselerini yıkama gibi şahsi işleri kendisi
bizzat yapardı. 14 yıllık Cuma imamlığı görevinde maddi durumu Kum ve Necef
havzalarındaki durumunda farklı olmadı. Tebriz genelinde evlere doğalgaz çekilmişti,
komşular doğalgaz kullanırken, onun evinde Kum‟dan getirdiği gaz ocağı bulunur ve
yemekler onun üzerinde pişerdi. Ayetullah Melekuti Cuma imamlığı bürosunda hediye
kabul etmezdi, bazen de zorla bir hediye verdiklerinde görevlilerden o hediyeyi
saklamalarını isterdi. Hediye sahibi daha sonra meşru olmayan bir iş için büroya
geldiğinde getirdiği hediye önüne koyularak “Afedersiniz ancak biz bu kanunsuz
bir iş yapamayız” derdi. Adam da hediyesini alıp giderdi.
4. Müdüriyet ve Sabrı
Ayetullah Melekuti, sorumluluk ve görev verdiği müdürlerin işlerine asla karışmazdı.
Müdürler özgür ve serbest olduklarını hissederlerdi. Bununla birlikte onların işlerini
çok yakından takip ederdi, hata ve yanlışlarını gördüğünde güzel bir dille hatırlatır ve
onları ikaz ederdi. Hata ve yanlışlarında ısrar edenlere ise kanun doğrultusunda hak
ettiği cezayı da vermekten kaçınmazdı.
Vazife hususunda kimseye ayrıcalık tanımaz ve hatasına göz yummaz ve devamlı
şunu derdi: “Ben sizinle cehennemin kıyısına kadar varım. Ama beni cehenneme
çekmek istediğinizde ben sizinle yokum ve asla cehenneme gitmem.”
AYETULLAH MELEKUTĠ‟NĠN TOPLUMSAL HĠZMETLERĠ
Ayetullah Melekuti, mümin ve hayırsever halktan toplanan yardımlarla önemli
projelere imza attı. Onlardan bazıları:
1. Mescidi Emiru‟l Müminin
Bu cami, Serab Pazarı içinde Mescid-i Meydan adıyda meşhurdu. Bakımsızlık ve
duyarsızlıktan kullanılmaz haldeyken restore edilmiş ve adı Mescidi Emiru‟l Müminin
olarak değiştirilmiştir.
2. Mescid-i Hz. Resulullah (s.a.a)
Bu cami, üç gözlü çeşmenin yanında olduğu için Üç Gözlü Mescid olarak bilinirdi. Bu
Mescit restore edildikten sonra Mescid- Hz. Resulullah (s.a.a) adını aldı.
3. Mescidi Aralık
Bu cami şehir ortasında olduğu için Mescid-i Aralık olarak meşhurdu. Restore
edildikten sonra Mescid-i Ebulfezl adını aldı.
4. Veliyy-i Asr Medresesinin Tamiri
5. el-İmam Mehdi Kütüphanesinin restoresi, bu kütüphanede 10 bin ciltten fazla kitap
mevcuttur.
6. el-Mehdi Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu
7. Tebriz Cuma namazı musallasının yaptırılması
AYETULLAH MELEKUTĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Melekuti, onca uğraş ve çalışmalarının yanı sıra birçok değerli eser kaleme
almış ve kendisinden sonra miras bırakmıştır. Onlardan bazıları:
1. el-Muhakimat (1952'de Necef‟te basıldı)
2. er-Riba fit Teşrii‟l İslam ( 3 cilt)
3. Mel Fark Beyned-Din vel İlm vel Felsefe
4. el-Münafikun fil Kur‟an ves-Sünneti vet-Tarih
5. Fatiha Suresinin Tefsiri
6. Maktel-i İmam Hüseyin (a.s)
7. Molla Sadra‟nın Esfar kitabına haşiyesi
8. İbn-i Sina‟nın Şifa kitabına haşiyesi
9. Urvetu‟l Vuska kitabına haşiye
10. Mescid Mescid Şüt
AYETULLAH MELEKUTĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Melekuti, maneviyat ve takva dolu 90 yıllık bir ömürden sonra 2013 yılında
bir Perşembe sabahı Hakkın davetine icabet ederek ahirete irtihal etti.
179
AYETULLAH MEHDEVĠ KENĠ
MUHAMMED RIZA B. ESEDULLAH MEHDEVĠ KENĠ
(Ö. 2014)
DOĞUM VE TAHSĠL DÖNEMĠ
Muhammed Rıza, 1931 yılında Tahran‟da dünyaya geldi.299 Babası Esedullah
çiftçilikle geçimini sağlayan mümin ve takvalı bir şahıstı. Muhammed Rıza 7 yaşında
doğum yeri Ken‟de ilkokula başladı. Dindar ve mümin öğretmeni öğrencilere Fatiha
ve diğer sureleri öğretiyordu. Bir gün Muhammed Rıza öğretmeninin öğrettiği Fatiha
ve sureyi öğretmenine tecvit kurallarına göre okuduğunda öğretmeni şöyle dedi: “Sen
âlim olacaksın.”300 Muhammed Rıza'nın öğretmeninin bu sözünden sonra 13-14 yıl
geçti, Muhammed Rıza talebe olmuş ve dini tebliğ için doğum yeri Ken‟e dönmüştü.
Öğretmeniyle karşılaştı, öğretmeni “beni tanıdın mı?” diye sordu. Muhammed Rıza:
“Evet, siz benim öğretmenisiniz” dedi. Öğretmeni şöyle dedi: “Hatırlıyor musun?
Sana “Alim olacaksın” demiştim. Muhammed Rıza: “Evet, ama nerden bildiğiniz
hala anlamamışım?” dedi.
Öğretmen: “Senin anlından okumuştum bu molla olacaktır diye.”301 dedi.
Muhammed Rıza 1945‟de o gün Sipehsalar Medresesi olarak bilinen ve bu günkü
adıyla Mutahahhari Medresesinde dini ilimler tahsiline başladı. Bu medresede çok
kısa bir zaman ikamet ettikten sonra Hüccetu‟l İslam Ali Ekber Burhan‟ın idaresinde
olan Lorzade Medresesine yerleşti.
Muhammed Rıza‟nın babası Esedullah oğlunu Lorzade Medresesine bıraktığında
Hüccetu‟l İslam Ali Ekber Burhan şöyle dedi: “Hacı Ağa, oğlunu dine vakfetmeye
hazır mısın? Maddi ve manevi olarak ondan ümidini kesmeye hazır mısın?”
Babası gülümseyerek şöyle dedi: “Ben bu oğlumu İslam ve dine vakfettim, ümit
ederim ki varlığı dine ve İslam‟a faydalı olur.”
Muhammed Rıza 2-3 yıl bu medresede havzanın başlangıç dersleriyle meşgul oldu.
Üstadı Hüccetu‟l İslam Ali Ekber Burhan‟ın maneviyatı hakkında şöyle diyor:
“Üstadın eğitim metodu bizleri derinde etkiliyordu. Kendimde hissettiğim iman
ve ruhiye onun eğitiminin eseridir.” Muhammed Rıza, 1948-1949 yıllarında ilim ve
irfan şehri Kum kentine hicret etti. Kum kentinde Hüccetiye ve Feyziye
medreselerinde ilim tahsiline başladı.
299-Mecelley-i Şahid, sayı 11, s.21
300-Mecelley-i Şahid, sayı 11, s.18
301-MecelleYyi Şahid, sayı 11, s.18
AYETULLAH MEHDEVĠ KENĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Mehdevi Keni, Tahran Havzasından sonra Kum Havzasında yaklaşık 15 yıl
havzanın büyük fakih ve muhaddislerinden istifade ederek içtihat derecesine
ulaştı.302 Huzurlarından istifade ettiği üstatlarından bazıları:
1. Hüccetu‟l İslam Ali Ekber Burhan
2. Ayetullah Şehid Muhammed Saduki
3. Ayetullah Gulpeygani
4. Ayetullah Muhakkik Damad
5. İmam Humeyni
6. Ayetullah Burucerdi
7. Allame Tabatabai
8. Ayetullah Seyyid Ebulhasan Rafii Kazvini
9. Ayetullah Şehit Murtaza Mutaharri
AYETULLAH MEHDEVĠ KENĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Mehdevi Keni, Kum Havzasında Ayetullah Burucerdi, İmam Humeyni ve
Allame Tabatabai‟den çok etkilenmiştir. Ayetullah Mehdevi Keni 1961‟de üstadı
Ayetullah Burucerdi‟nin vefatından sonra doğum yerine döndü. Kayınpederi Ayetullah
Surhenin‟de önerisiyle Mescid-i Celil‟de cemaat imamlığına ve Merv Medresesinde
de tedrise başladı303.
Ayetullah Keni siyasi faaliyetlerine 18 yaşlarında Şah‟ın Kum kentine defnedilmesini
protesto etmek için Şehit Nevvab Safevi önderliğindeki harekete katıldı ve o günden
sonra onun yaranlarından biri oldu.
Ayetullah Mehdevi Keni ilk tebliğ yolculuğunu Erdistan‟a yaptı. Erdistan emniyet amiri
tarafından tutuklanıp zindana atıldığı haberi Ayetullah Burucerdi‟ye ulaşınca
Ayetullah Burucerdi içişleri bakanına söylemesiyle serbest bırakıldı.
Ayetullah Mehdevi Keni cemaat imamlığı yaptığı Mescid-i Celili tam anlamıyla siyasi
ve toplumsal faaliyetleri merkezi haline getirmişti. Bu mescitte yapılan konuşmalara
yer yer Ayetullah Şehit Mutahhari, Şehit Beheşti, Şehit Bahuner, Şehit Haşimi Nejad,
Ayetullah Hamanei ve Haşimi Rafsancani gibi şahsiyetler de iştirak ediyordu.304
302-Tarihi Şifahiy-i Mescid-i Celili, s.120 (Pervin Mukaddes Zade)
303-Mecelley-i Şahid, sayı 11, s.22
304-Tarihi Şifahiy-i Mescidi Celili, s.162 (Pervin Mukaddes Zade)
ĠMAM HUMEYNĠ HAREKETĠNE KATILMASI
Ayetullah Mehdevi Keni, Kum Havzasının büyük taklit mercii Ayetullah Burucerdi‟nin
vefatından sonra İmam Humeyni‟nin yanında yer alarak sömürgeci tağut düzene
karşı mücadeleye devam etti. Ayetullah Mehdevi Keni İmam Humeyni‟nin başlattığı
bu hareket hakkında şöyle diyor: “İmam Humeyni, Ayetullah Burucerdi‟nin
merciliği döneminde, onun yanında velayeti fakih eksenli harekette aktif rol
oynuyordu. Ayetullah Burucerdi gibi büyük bir fakihin önderliğinde hareket
etmeyi kendisine bir vazife görüyordu. Bazı konularda onunla görüş ayrılığı
olsa da bunu dışa vurmaz ve etkili olması için de görüşünü Ayetullah
Burucerdi‟nin görüşüyle birlikte ortaya koyardı.305
İmam Humeyni, Ayetullah Burucerdinin vefatından sonra siyasi hattını ilan ederek
devrim hareketini başlattı. İmam‟ın öğrencileri, dostları ve mukallitleri bulundukları her
yerde konuşmalar yapıyor, bildiriler dağıtıyor ve İmam‟ın yanında yer aldıklarını
bildiriyorlardı. Ayetullah Mehdevi Keni‟de onlardan biri olarak halkı İmam‟a taklit
etmeye teşvik ediyordu.
Şah Rejimi, Mescid-i Celili‟in faaliyetlerini yakından takip edip, mescit ve cemaatini
fişlemişti. Dönemin istihbaratı Savak, Mescid-i Celili hakkındaki raporunda şöyle
yazmıştı: “Bize ulaşan haberler doğrultusunda Mescid-i Celili mezhebi taassubu
olan radikal bir grubun merkezi olmuştur. Mehdevi Keni‟nin imamlığı ve cami
yöneticilerin Humeyni‟yle birlikte olmaları halkı buraya cezbetmektedir.”306
TUTUKLANMASI VE SÜRGÜN EDĠLMESĠ
Ayetullah Mehdevi Keni, Mescid-i Celil‟deki faaliyetlerinden dolayı şah istihbaratı
Savak tarafından dört kez tutuklanıp zindana atılarak ağır işkencelere maruz
bırakılmıştır. Son tutuklanması 1974 yılının Ramazan ayında oldu. Bu
tutuklanmasında üç yıl Bukan şehrinde sürgün yaşadı. Bu sürgünden iki ay
geçmeden Tahran'a getirilmiş ve ev hapsine mahkûm edilmiştir.
Ayetullah Mehdevi Keni‟yle eş zamanlı olarak Ayetullah Rafsancani, Hüccetu‟l İslam
Lahuti ve Ayetullah Talikani‟de tutuklanmış ve zindana atılmıştı. Bu tutukluların suç
dosyalarına ise rejim aleyhine silah alma ve halkı örgütlenme suçları eklenmiş ve bu
suçların işkenceyle cezalandırılması talep edilmiştir.
Ayetullah Mehdevi Keni şöyle anlatırdı: Savak‟ın insanı en çok rahatsız eden ve
tahammülünü elinden alan işkencelerinden biri gözlerimiz bağlı bir halde ellerimizden
asıp ayaklarımıza kablolarla vurarak döndürmeleriydi. Bu işkenceyle ayaklarımızın
altı patlayıp kanlar akıyordu, ayaklarımı yere bastığımda sanki yumuşak bir şeyin
üzerine basıyordum daha sonraları anladık ki üzerine bastığımız yumuşak şey
işkenceler sonucu ayaklardan akan kanlardı. Tavandan asılı bir halde darp edilirdik,
305-Mecelley-i Havza, sayı 73-74, s.27
306-Nakş-i Mescid ve Danişgahha Der Piruziy-i İnkilab, sayı 1383, s.117-118
görevli birazdan kalbiniz duracak öleceksiniz, suçunuzu kabul ederek kendinizi
ölümden kurtarın diyordu. Ben o işkenceler esnasında şu ayeti tilavet ediyordum:
“Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kâfirler
topluluğuna karĢı bize yardım et dediler.”307
Gerçekten de bu ayet beni çok rahatlatıyordu. Bir defasında bu ayeti yine okurken
beni sorgulayan Esedi ismindeki Savak görevlisi bana “Rabbena Rabbena” diyerek
ne söylenip duruyorsun dedi. Ben de ona “Rabbimle konuşma hakkımda mı yok?”
diyerek cevap verdim.308
Ayetullah Mehdevi Keni‟nin devrimden önceki önemli faaliyetlerinden bir diğeri de
siyasi tutukluların ailelerine yaptığı maddi desteklerdir.309
DEVRĠMDEN SONRAKĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Mehdevi Keni, İslam devriminden sonra hükümetin önemli ve kilit
noktalarında sorumluluk aldı.
1. İnkilab Şurası Yönetim Kurulu
2. İmam Humeyni‟nin emriyle İslami İnkilab Komitesi müdürlüğüne atandı. 1982
yılında İmam Humeyni‟nin de rızasıyla bu görevinden istifa ettiğinde İmam Humeyni
şöyle buyurdu: “Hüccetu‟l İslam, Sayın Mehdevi‟nin zahmetlerinden dolayı
kendisine teşekkür ederim. O var gücüyle hizmet ediyordu, istifalarından dolayı
üzgünüm.”
3. Koruyucular Şurası (Şura-i Nigehban) Üyeliği
4. Recai ve Bahuner‟in şehadetlerine kadar devlet bakanlığı görevinde bulundu310.
İmam Humeyni şöyle buyurdu: “Devlet bakanlığı ülkenin önemli bakanlıklarından
biridir. Allah‟a şükürler olsun ki başında Sayın Mehdevi vardır. Biz onu eskiden
beri çok severdik, şimdide çok seviyoruz gelecekte de çok seveceğiz.”
5. İmam Humeyni tarafından Yüksek Savunma Şura (Şuray-i Aliy-i Difa) üyeliğine
atanması
6. Ayetullah Hamenei tarafından Nizamın Maslahatı Teşhis Etme Şurasına atanması
8. Hubregan Meclisi başkanlığı
9. İmam Sadık Üniversitesinin tesisi ve müdüriyeti
307-Bakara, 250
308-Mecelley-i Havza, sayı 73-74, s.33-35
309-İnkilab-ı İslami be Rivayeti Esnadı Savak, yıl 1376, s.80
310-Yadnamei Şehit Recai, s.139
AYETULLAH MEHDEVĠ KENĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Mehdevi Keni bir ömür hizmet ve mücadeleden sonra 2014 yılında geçirdiği
kalp krizi sonucu ilahi davete lebbeyk diyerek pak ruhunu Rabbine teslim etti. Pak
naaşı Ayetullah Hamanei‟nin kıldırdığı cenaze namazından sonra Tahran
Üniversitesinden Rey şehri Abdülazim Hasani‟nin türbesine kadar omuzlarda
taşındıktan sonra vasiyeti gereğince Ayetullah Ali Keni‟nin mezarı yanına defnedildi.
180
AYETULLAH ASĠFĠ
MUHAMMED MEHDĠ B. ALĠ MUHAMMED ASĠFĠ
(Ö. 2015)
DOĞUMU VE TAHSĠL DÖNEMĠ
O, 1937 yılında ilim ve irfan şehri Necef‟te mümin ve mütedeyyin bir ailede dünyaya
geldi. Babası hanesini nurlandıran evladının adını Muhammed Mehdi koydu. Babası
Ayetullah Ali Muhammed Asifi, Necef Havzasının tanınmış seçkin âlimlerinden,
annesi ise Şeyh Muhammed Taki Burucerdi‟nin kızıdır.
Muhammed Mehdi, çok küçük yaşlarından dini ilimlere özel bir ilgi ve alakası vardı.
Bu alaka ve aşkı onu küçük yaşlarında Necef Havzasına sürükledi. Havzanın
başlangıç dersleri olan Arap Edebiyatı, mantık, usul ve fıkıh derslerini başarıyla
bitirerek havzada içtihat derslerine katıldı. Havza derslerinin yanı sıra Bağdat
Üniversitesinden yüksek lisansını da aldı.
AYETULLAH ASĠFĠ‟NĠN ÜSTATLARI
Ayetullah Asifi, uzun yıllar havza üstatlarının huzurunda diz çöküp onların ilim
sofralarından faydalanarak içtihat derecesine ulaştı. Ayetullah Mirza Haşim Amuli ve
Ayetullah Murtaza Al-i Yasin gibi üstatlardan içtihat izni aldı.
Huzurlarından istifade ettiği üstatlarından bazıları:
1. Abdulmun‟im Furtisi (Arap Edebiyatı üstadı)
2. Muhammed Rıza Muzaffer (Mantık üstadı)
3. Sadruddin Badkubei (Usul)
4. Müçteba Lenkerani (Fıkıh)
5. Serabi (Tefsir)
6. Ayetullah Müslim Melekuti
7. Ayetullah Seyyid Esedullah Medeni
8. Ayetullah Seyyid Ebul Kasım Hoi
9. İmam Humeyni
10. Ayetullah Seyyid Abdullah Şirazi
11. Ayetullah Hüseyin Hilli
12. Ayetullah Mirza Bakır Zencani
13. Ayetullah Seyyid Muhsin Hekim
14. Ayetullah Murtaza Al-i Yasin
15. Ayetullah Seyyid Muhammed Ruhani
16. Ayetullah Mirza Haşim Amuli
17. Ayetullah Allame Tabatabai
AYETULLAH ASĠFĠ‟NĠN SĠYASĠ FAALĠYETLERĠ
Ayetullah Asifi talebeliğinin ilk başlangıcından itibaren dünya ve ülke siyasetini
yakından takip ediyordu. Ayetullah Şehit Muhammed Bakır Sadr‟ın İslami Davet
Partisini kurduğu ilk günde partinin yönetim kurulunda aktif rol aldı.
Saddam Rejmi Baas Partisi, İslami Davet Partisinin çalışmalarını durdurmak için İran
asıllı Iraklıları sınır dışı etmeye başlamasıyla Ayetullah Asifi‟de 1970 yılında Irak'tan
ihraç edildi. İran ve Kuveyt'te ikamet etmek zorunda kaldı.
İslami Davet Partisi, 1978 yılında İran İslam Devrimini destekleyip devrimin yanında
olduklarını ilan etmesinden sonra Ayetullah Muhammed Mehdi Asifi partisinin
temsilcisi olarak Paris‟e giderek İmam Humeyni‟yle görüştü ve devrimin yanında
olduklarını bildirdi.
Saddam Rejiminin güç bulmasıyla birlikte 1979 yılında İslami Davet Partisinin
yüzlerce üyesi tutuklanıp idam edildi. Parti, baskılar karşısında çalışmalarını devam
ettirebilmek için İran‟a taşındı. Ayetullah Asifi‟de 1979 yılında İran‟a hicret etti.
Ayetullah Asifi, Baas Rejiminin İran‟a alçakça saldırısında Iraklı mücahitlerin kurduğu
Bedir Tugayı saflarında Saddam Rejimine karşı mücadeleye katıldı.
AYETULLAH ASĠFĠ‟NĠN KÜLTÜREL FALĠYETLERĠ
Ayetullah Muhammed Mehdi Asifi, Dünya Ehlibeyt Kurultayının tesisiyle kurultayın
yüksek şura üyeliğine seçildi ve 2002-2004 yıllarında kurultayın genel sekreterliğini
yaptı. Ve vefatına kadar da Dünya Ehlibeyt Kurultayı‟nın Irak sorumluluğunu üstlendi.
Ayetullah Asifi‟nin önemli çalışmalarından biri de hayır kurumlarının
yaygınlaştırılmasında öncülük etmesidir ve bu doğrultuda birçok hayır kurumunun
inşasına imza atmıştır. İmam Bakır Hayır Kurumu himayesinde İran‟ın 33 farklı
bölgesinde yaklaşık 6800 Iraklı ve Afganistanlı fakir ailenin geçimini üstlendi.
Kum kentinde yetimler için yaptırdığı 110 dairelik toplu konutlar da onun
çalışmalarından bir tanesidir. Irak ve Afganistan‟da fakir ve ihtiyaç sahiplerine maddi
ve manevi yardım niteliğinde onlarca hayır kurumu tesis etti.
VATANA DÖNÜġÜ
Ayetullah Asifi Saddam Rejiminin yıkılmasıyla birlikte Irak‟a dönerek Necef İlimler
Havzasında ilmi faaliyetlere başladı. Aynı zamanda Ayetullah Hamenei'nin Irak‟taki
tam yetkili vekili oldu.
AYETULLAH ASĠFĠ‟NĠN ESERLERĠ
Ayetullah Asifi yoğun meşguliyetinin yanı sıra birçok kitap ve ilmi makale yazarak
kendisinden sonraki nesillere miras bıraktı. O eserlerden bazıları Farsça, Urduca,
Kürtçe, Fransızca, İngilizce ve Türkçe olmak üzere çeşitli dillere tercüme edilmiştir.
Eserlerinden bazıları:
1. Mulkiyyetu‟l Arz fil İslam
2. Fi Rihabi‟l Kur‟an (14 cilt)
3. el-İçtihad-u vet-Taklid
4. el-İttihadiyyetu‟l Nuasire ve Meşru‟ul Müvacihetil-İslamiyye
5. el-Cusur‟us-Selase
6. ed-Dua İnde Ehlilbeyt (a.s)
7. el-Kelimetu‟t-Tayyibe fil Kur‟an
8. Fi Rihabi‟l Aşura
9. el-İntizaru‟l Muveccehe
10. Velayetu‟l Emr
ULEMANIN GÖZÜYLE AYETULLAH ASĠFĠ
Ayetullah Mekarim Şirazi: “Ayetullah Asifi'yi uzun yıllardır tanırım. O, âlim, erdem
sahibi ve seçkin bir şahsiyettir. Necef ve Kum üstatlarından istifade etmiş ve
çeşitli telifleri bulunan mütefekkir birisidir.”
Hüccetu‟l İslam Gazi Asker: “Ayetullah Asifi, son derece alçakgönüllü bir
şahsiyetti, ömrünün sonuna kadar talebelik ruhunu korudu. Bende onun tefsir
dersine katılırdım, derslerine katıldığım günden beri kendisine karşı büyük bir
sevgi beslemekte ve saygı duymaktayım.”
Hüccetu‟l İslam Ahteri: “Ayetullah Asifi, Merhum İmam Humeyni ve Ayetullah
Hamenei‟ye o kadar bağlıydı ki verdikleri sorumluluk ve görevleri hiç itiraz
etmeden kabul ederdi.”
AYETULLAH ASĠFĠ‟NĠN VEFATI
Ayetullah Asifi bir ömür mücadele ve gösterişten uzak sade yaşantısından sonra
2015 yılında sabah namazından sonra Tahran‟da ilahi davete lebbeyk diyerek ruhunu
Rabbine teslim etti.
Pak naaşı Tahran'dan ilim ve irfan şehri Necefu‟l Eşref‟e götürülerek Vadiu‟s-Selam
Kabristanlığına defnedildi.