Post on 07-Mar-2016
description
32 | K
IŞ W
INT
ER
20
12 | S
PB
R | A
DR
IÁN
VIL
LA
R R
OJA
S | N
SM
H
DE
ĞİŞ
İM C
HA
NG
Ew
ww
.beto
nart.c
om
.tr Beton, Mimarlık ve Tasarım | Concrete, Architecture and Design
32
| 2
012
ISS
N:
130
4-4
94
X11
TL
Betonart210x297_CN.indd 1 3/6/12 3:45 PM
ISS
N 1
304-
494X
97
71
30
44
94
00
0
01
enerji ritmi ilan A4.FH11 2/24/12 2:43 PM Page 1
Composite
C M Y CM MY CY CMY K
abone oluntıklayınpaylaşıniletişiminiz sürekli olsun3 ayda bir değil 7/24www.betonart.com.tr
Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği (TÇMB) Yayını
tem
a
Sahibi (TÇMB Adına) | Mustafa Güçlü
Yayın Koordinatörü | Handan Kırımtay
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü | Banu Binat
Yayın Kurulu | Burak Altınışık, Nil Aynalı, Banu Binat, Deniz Güner, Pınar Gökbayrak, Saitali Köknar, Zekiye Nazlı, Neslihan Şık
Danışma Kurulu | İhsan Bilgin, Cem İlhan, Önder Kırca, Nevzat Sayın
Editörler | İdil Erkol, Neslihan Şık
Tasarım | Erkan Nazlı, Zekiye Nazlı
Teknik Uygulama | Kenan Öztürk
Redaksiyon | Bahar Siber
Kapak Fotoğrafı | Jotateam, www.jotateam.com
Yayına Hazırlama | Binat İletişim & Danışmanlık
Yayın İdare Merkezi | Süleyman Seba Cad. Maçka Meydan Sok. Arzu Apt. No:28/1 Valideçeşme 34357 Beşiktaş İstanbulinfo@binatdanismanlik.com www.binatdanismanlik.com T: 0 212 259 90 79 F: 0 212 259 16 46
web: www.betonart.com.tre-posta: info@betonart.com.trabonelik: abone@betonart.com.tr
www.facebook.com/BetonartDergi@BetonartDergi
Reklam & Pazarlama | Rabia Alga, AntexpoFahrettin Kerim Gökay Cad. No:71Ortaklar İş Merkezi D: 38 Hasanpaşa 34722 Kadıköy İstanbulwww.antexpo.net info@antexpo.netT: 0 216 541 03 90F: 0 216 541 03 89
Matbaa | Ofset YapımeviŞair Sokak, No:4 Çağlayan Mah. Kağıthane 34410 İstanbul T: 0 212 295 86 01
ISSN: 1304-494XÜç ayda bir yayımlanır.Yurtiçi Ücreti: 11 TL/sayı Abonelik: 4 sayı 37 TL. (kargo ücretsizdir)
Online Satış |www.betonart.com.tr www.rob389.com Robinson Crusoe Kitabevi Web Sitesi
BETONART’ta yayınlanan yazılardan alıntı yapmak, kaynak belirtmek koşuluyla serbesttir. Yazılardaki düşünceler yazarlarına ait olup BETONART Dergisi’ni bağlamaz. Reklamlar reklam verenin sorumluluğundadır. BETONART Dergisi reklamlarda verilen bilgilerden dolayı sorumlu tutulamaz.
değişim | tema | 3
Doğada her şey her an değişiyor. Değişmemek imkânsız, değişime direnmek ise hiç gerçekçi
değil. Son yıllarda peşinden koştuğumuz sürdürülebilirlik kavramı da değişimden geçmiyor mu?
Teknolojideki gelişim, hayatımızı etkileyen hızlı değişimlere, bilim dünyasında yeni kabullere sah-
ne oluyor ve bizler bu hızlı değişime tanıklık ediyoruz. Yeni kabullerden biri sayabileceğimiz
“maksimum enformasyon prensibi” değişimin sebebini çok güzel özetliyor: “Tüm canlılar ve
canlıları oluşturan parçacıklar, değişen koşullara uyum sağlamak amacıyla varlıkların çevrelerini
algılayıp, kendilerini bu koşullara uyumlu hale sokabilmeleri için gerekli bilgiyi oluşturma dürtüsü
taşırlar.”
BETONART işte tam da bu dürtüyle hareket ediyor. Değişen yayıncılık anlayışını yakalıyor, gele-
neksel bir yayın interaktif özelliklere kavuşuyor, dijitali ve sosyal medyayı kucaklıyor... Mimarların,
tasarımcıların değişen beklentisini karşılıyor, binaların, duvarların dışına çıkıyor, yeni disiplinleri
kapsıyor... Doğaya karşı değişen sorumluluk anlayışımızı yakalıyor; doğru tasarımla tükenen kay-
nakları korumanın, bozulan dengeleri tekrar kurmanın mümkün olduğuna inanıyor... Malzemeler
değişip performansları artarken, BETONART malzemenin yaşam döngüsüne bakmayı, malze-
menin sınırlarını anlatmayı, teknoloji ve uygulamaya dair bilgiyi paylaşmayı amaçlıyor...
Yeni yayın anlayışımızı oluşturan yayın kurulumuz Burak Altınışık, Nil Aynalı, Banu Binat, Deniz
Güner, Pınar Gökbayrak, Saitali Köknar, Zekiye Nazlı, Neslihan Şık’tan oluşuyor. BETONART bu
sayıdan itibaren tematik bir dergiye dönüşüyor ve her sayı başka bir konuk editörün küratörlü-
ğünde baştan yorumlanacak. Bu sayıda fikirlerine değer verdiğimiz 13 kişi değişimi kendi pence-
relerinden yorumladı. Değişime biz de yeni tasarımımızla merhaba diyoruz.
Banu Binat
çünkü BETONART değişiyor!
72 | değişim | haberler
Le Corbusier’in Marsilya Bloğu
Büyük Tehlike geçirdi
Genç Mimarların
Taksim’i Kurtarma
Operasyonu
THBB, bu sene üçüncüsünü vereceği
mimarlık ödülleriyle yapılarında be-
ton kullanımının düzeyi, yerindeliği ve
farklı malzemelerle birlikteliğini mima-
ri tasarım kaygısı ile yorumlayan, yaşa-
ma geçiren mimarları ödüllendirmeye
hazırlanıyor. Değerlendirme, yapı, yapı
4 Ocak’ta 2. No. lu Koruma Kurulu
Taksim’de öngörülen plan değişikliğini
onayladı. Bu projeye göre Taksim mey-
danı istinat duvarları, dalış rampaları ve
tünelleri ile dönüşecek. Gezi yok ola-
cak, kışla yeniden inşa edilecek, ağaçlar
kesilecek. Kamuoyunda harika bir ge-
lişme olarak lanse edilen bu projenin ne
kadar yanlış olduğunu gören profesyo-
neller ve uzmanlar halka her fırsatta
seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu kararı
protesto için eylemler yapılıyor.
Taksim’in yayalaştırma çalışmasının ger-
çekte nasıl bir proje olduğunu anlat-
mak için mimarlık öğrencileri ve genç
mimarlardan oluşan Kayıtdışı Grubu
da Taksim’de şaşırtıcı eylemler yapıyor,
amaç toplumda bu konuda farkındalık
yaratmak ve Taksim Projesine yönelik
tepkiyi daha geniş bir kitleye yaymak.
Kentsel aktivist grup aldıkları tepkileri
tepkisizlik olarak tanımlıyor. Yayalaş-
tırma projesinden sonra Taksim’e gi-
rilecek kapılardan birini temsili olarak
kartondan yapan grup herkesin dar ka-
pıdan hiç şaşırmadan ve sorgulamadan
geçip gitmesi karşısında yeni eylem şe-
killeri geliştirip birebir meydandan ge-
çen insanlara projeyi anlatma yolunu
da denemişler. Aynı zamanda sosyal
medyada da sürdürülen kampanyanın
etki alanı giderek büyüyor.
grupları, mühendislik yapıları, iç mekân
uygulamaları ve açık alan düzenleme-
lerini, betonu taşıyıcı rolü ile birlikte ve/
veya bunun dışında farklı kullanım dü-
zeyleri ile yorumlayan yapıları da kap-
sıyor. Ödüle başvurmak için yapıların
1 Ocak 2008 tarihinden sonra tamam-
lanmış olması şartı aranıyor. Son baş-
vuru tarihi 30 Eylül 2012. Seçici kurul
Mehmet Konuralp, Nesrin Yatman, Tü-
lin Hadi, Durmuş Dilekçi, Boran Ekinci,
Özgür Bingöl, Sema Özsaruhan’dan
oluşuyor. Bilgi ve başvuru formları için:
www.thbb.org
Brüt betonun en iyi kullanım örneklerinden diyebileceğimiz Le Cor-busier’in Mar-
silya Bloğu 9 Şubat’ta çıkan büyük bir yangında zarar gördü. 12 saat içinde kont-
rol altına alınabilen yangın 360 birimden oluşan bloğun 2. katında bir dubleks
dairede çıkmış. Isıtma sisteminden kaynaklanan yangında 8 konut birimi, 4 otel
birimi tamamen kullanılamaz hale gelirken 35 kadar birim de dumandan ve yan-
gın söndürme çalışmalarından ciddi zarar görmüş.
Marsilya’da 40’lı yılların sonlarında tasarlanan; içinde çarşı, yemek salonu, çama-
şırhane, kreş, yüzme havuzu, spor salonu gibi kolektif mekânları olan dikey bahçe
kent projesi la Cité Radieuse (Işıldayan Kent) sekiz çift düzeye dağıtılmış 360
birimden (lojmandan) oluşuyor. Bu geniş yapı aynı zamanda, Le Corbusier’nin
1942’den 1948’e kadar açıkladığı orantı hesapları sistemi olan “Modülör”un ilk kul-
lanıldığı yer. Modern mimarlık mirası olarak koruma altındaki binada genellikle
öğretmen ve mimarlar yaşıyor, 19 birim ise otel olarak işletiliyor.
Kayıtdışı etkinliklerini izlemek için: www.vimeo.com/ kayitdisi
Carapicuiba evi SPBR
Mutluluk Fabrikları Sergi
Ubatuba evi SPBR
Fabrika Sergi
Angelo Bucci Röportaj
[Sunum] Nanoteknoloji Merkezi
Yayın Tanıtımı Haberler
(iç(i
ç)ç
)e*
Hakan
Tü
zü
n Ş
en
gü
n
Mim
arl
ık n
e s
alt
bir
in
şa, n
e d
e
bir
isk
ân
değ
il, b
elk
i d
e d
ah
a ç
ok
bir
halin
, bir
olu
şun
bü
tün
selli
ği
ve b
u o
luşu
n b
ütü
n im
kân
ları
dır.
Üre
tim
ban
dın
dan
gele
n m
utl
ulu
kŞ
eb
nem
Şo
her
“Yaşa
dığ
ımız
çağ
arz
ula
rım
ızın
p
rog
ram
lan
ıp y
ön
len
dir
ileb
ildiğ
i, m
em
nu
niy
et
dere
cem
izin
nab
zın
ın
tutu
ldu
ğu
, niy
etl
eri
miz
in r
akam
lara
vu
ruld
uğ
u, i
ç d
ünyala
rım
ızın
is
tati
stik
lere
dö
nü
ştü
rüle
rek
ölç
üle
bili
r o
ldu
ğu
na ikn
a
old
uğ
um
uz b
ir ç
ağ
.”
Ağ
açla
rın
için
de k
onvan
siyo
nla
rın
dış
ınd
a b
ir e
vS
evg
i T
ürk
kan
Mim
arl
ıkta
da, d
iğer
bir
ço
k
üre
tim
ala
nın
da o
ldu
ğu
gib
i b
azı g
en
elg
eçer
kab
ulle
r, ko
nvan
siyo
nla
r vard
ır. M
imarl
ık
tari
hi is
e o
kab
ulle
ri a
şan
, d
ön
üşt
üre
n y
ap
ılar
üze
rin
den
yazılı
r.
Fa
bri
ka
Nil
Ayn
alı
İpekyo
l Tekst
il F
ab
rikası
’nı k
on
u
ala
n b
ir s
erg
i yap
ma t
eklif
i 20
11
yılı
nın
başl
arı
nd
a M
illi R
easü
ran
s S
an
at
Gale
risi
’nd
en
geld
i. O
dö
nem
de y
ap
ı Ağ
a H
an
M
imarl
ık Ö
dü
lü’n
ü k
azan
mış
o
lması
seb
eb
iyle
old
ukça
gü
nd
em
deyd
i; p
op
üle
r m
ed
yad
a
gen
iş y
an
kı b
ulm
uş,
ad
ınd
an
ço
kça s
öz e
ttir
miş
ti.
An
gelo
Bu
cci ile
yarı
mağ
ara
,yarı
uzay g
em
ileri
üzeri
ne s
oh
bet
SP
BR
’nin
ku
rucu
mim
arı
An
gelo
B
ucci ile
ofi
sin
de b
ulu
şuyo
ruz.
An
gelo
ile
ofi
sin
diğ
er
yed
i m
imarı
3 x
12 m
bo
yu
tları
nd
aki
bü
yü
k m
asa
da b
era
ber
çalış
ıyo
rlar.
Sab
an
cı Ü
niv
ers
itesi
nan
ote
kn
olo
jiara
ştır
ma v
e u
yg
ula
ma m
erk
ezi
Özg
ür
Bezg
in |
Orh
an
Man
zak
Tü
rkiy
e, 2
011
yılı
nd
a,
nan
ote
kn
olo
ji iç
ere
n m
alz
em
e
ve ü
rün
leri
n a
raşt
ırılm
ası
, g
eliş
tiri
lmesi
ve u
yg
ula
maya
kon
ulm
ası
için
gere
kli
çalış
mala
rın
yap
ılab
ileceğ
i b
ir
yap
ı kazan
dı.
Beto
n, M
imarl
ık v
e T
asa
rım
ko
nu
ları
nd
a
kit
ap
, derg
i, w
eb
sit
esi
, blo
g v
e a
plik
asy
ola
r
TH
BB
20
12 M
imarl
ık Ö
dü
lleri
Gen
ç m
imarl
arı
n T
aksi
m’i
ku
rtarm
a o
pera
syo
nu
Le C
orb
usi
er’
nin
Mars
ilya B
loğ
u
bü
yü
k t
eh
like g
eçir
di
8
66
14
68
20
70 72
24
72 | değişim | haberler
Le Corbusier’in Marsilya Bloğu
Büyük Tehlike geçirdi
Genç Mimarların
Taksim’i Kurtarma
Operasyonu
THBB, bu sene üçüncüsünü vereceği
mimarlık ödülleriyle yapılarında be-
ton kullanımının düzeyi, yerindeliği ve
farklı malzemelerle birlikteliğini mima-
ri tasarım kaygısı ile yorumlayan, yaşa-
ma geçiren mimarları ödüllendirmeye
hazırlanıyor. Değerlendirme, yapı, yapı
4 Ocak’ta 2. No. lu Koruma Kurulu
Taksim’de öngörülen plan değişikliğini
onayladı. Bu projeye göre Taksim mey-
danı istinat duvarları, dalış rampaları ve
tünelleri ile dönüşecek. Gezi yok ola-
cak, kışla yeniden inşa edilecek, ağaçlar
kesilecek. Kamuoyunda harika bir ge-
lişme olarak lanse edilen bu projenin ne
kadar yanlış olduğunu gören profesyo-
neller ve uzmanlar halka her fırsatta
seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu kararı
protesto için eylemler yapılıyor.
Taksim’in yayalaştırma çalışmasının ger-
çekte nasıl bir proje olduğunu anlat-
mak için mimarlık öğrencileri ve genç
mimarlardan oluşan Kayıtdışı Grubu
da Taksim’de şaşırtıcı eylemler yapıyor,
amaç toplumda bu konuda farkındalık
yaratmak ve Taksim Projesine yönelik
tepkiyi daha geniş bir kitleye yaymak.
Kentsel aktivist grup aldıkları tepkileri
tepkisizlik olarak tanımlıyor. Yayalaş-
tırma projesinden sonra Taksim’e gi-
rilecek kapılardan birini temsili olarak
kartondan yapan grup herkesin dar ka-
pıdan hiç şaşırmadan ve sorgulamadan
geçip gitmesi karşısında yeni eylem şe-
killeri geliştirip birebir meydandan ge-
çen insanlara projeyi anlatma yolunu
da denemişler. Aynı zamanda sosyal
medyada da sürdürülen kampanyanın
etki alanı giderek büyüyor.
grupları, mühendislik yapıları, iç mekân
uygulamaları ve açık alan düzenleme-
lerini, betonu taşıyıcı rolü ile birlikte ve/
veya bunun dışında farklı kullanım dü-
zeyleri ile yorumlayan yapıları da kap-
sıyor. Ödüle başvurmak için yapıların
1 Ocak 2008 tarihinden sonra tamam-
lanmış olması şartı aranıyor. Son baş-
vuru tarihi 30 Eylül 2012. Seçici kurul
Mehmet Konuralp, Nesrin Yatman, Tü-
lin Hadi, Durmuş Dilekçi, Boran Ekinci,
Özgür Bingöl, Sema Özsaruhan’dan
oluşuyor. Bilgi ve başvuru formları için:
www.thbb.org
Brüt betonun en iyi kullanım örneklerinden diyebileceğimiz Le Cor-busier’in Mar-
silya Bloğu 9 Şubat’ta çıkan büyük bir yangında zarar gördü. 12 saat içinde kont-
rol altına alınabilen yangın 360 birimden oluşan bloğun 2. katında bir dubleks
dairede çıkmış. Isıtma sisteminden kaynaklanan yangında 8 konut birimi, 4 otel
birimi tamamen kullanılamaz hale gelirken 35 kadar birim de dumandan ve yan-
gın söndürme çalışmalarından ciddi zarar görmüş.
Marsilya’da 40’lı yılların sonlarında tasarlanan; içinde çarşı, yemek salonu, çama-
şırhane, kreş, yüzme havuzu, spor salonu gibi kolektif mekânları olan dikey bahçe
kent projesi la Cité Radieuse (Işıldayan Kent) sekiz çift düzeye dağıtılmış 360
birimden (lojmandan) oluşuyor. Bu geniş yapı aynı zamanda, Le Corbusier’nin
1942’den 1948’e kadar açıkladığı orantı hesapları sistemi olan “Modülör”un ilk kul-
lanıldığı yer. Modern mimarlık mirası olarak koruma altındaki binada genellikle
öğretmen ve mimarlar yaşıyor, 19 birim ise otel olarak işletiliyor.
Kayıtdışı etkinliklerini izlemek için: www.vimeo.com/ kayitdisi
Teknik Sayfalar English Summary
Monolit NSMH
Değişim Serbest Yorumlar
Adrián Villar Rojas Sanat
Prof. Fritz Wotruba Sanat
Nan
ote
kn
olo
ji M
erk
ezi
[Su
nu
m]
üre
tim
sü
reci
Özg
ür
Bezg
in
Ad
rián
Vill
ar
Ro
jas
Seçil
Yayla
lıH
eykelle
rin
üre
tim
yö
nte
mi
Tw
o H
ou
ses
by S
PB
R +
In
terv
iew
w
ith
An
gelo
Bu
cci
Ort
ad
oğ
u A
uto
mo
tive
Head
qu
art
ers
Sab
an
cı U
niv
ers
ity
Nan
ote
ch
no
log
y R
ese
arc
h a
nd
A
pp
licati
on
Cen
tre
Fri
tz W
otr
ub
a
Ad
rián
Vill
ar
Ro
jas
Mo
no
litİd
il E
rko
l
Ofi
s yap
ısı,
İsta
nb
ul Ç
evre
Yo
lu’n
a
para
lel ko
nu
mla
nan
dar
ve u
zu
n
bir
pars
el b
oyu
nca u
zan
ıyo
r.
Old
ukça b
üyü
k b
ir k
ütl
eye s
ah
ip
yap
ı, d
ışarı
dan
bakıld
ığın
da
iç m
ekân
da b
arı
nd
ırd
ığı
zen
gin
likle
rle ilg
ili h
içb
ir ip
ucu
verm
iyo
r. S
ess
iz v
e d
ing
in...
Aliş
an
Çır
ako
ğlu
, Cem
İlh
an
, B
üle
nt
Erk
men
, Bu
rak A
ltın
ışık
, M
ert
Eyile
r, D
en
iz G
ün
er,
Sait
Ali
Kö
kn
ar, A
kın
Nalç
aY
elt
a K
öm
, Bo
ğaçh
an
Dü
nd
ara
lp,
Kere
m P
iker, M
ete
han
Özcan
,E
rkan
Nazlı
Heyb
et
ile g
ele
n y
oko
luş
diğ
er
bir
bakış
açıs
ı ile
sü
rekli
değ
işim
, d
ön
üşü
mS
eçil
Yayla
lı
Geçen
sen
e 5
4. V
en
ed
ik
Bie
nali’
nd
e, A
rsen
ale
’de o
dad
an
o
daya g
eçere
k f
ark
lı ü
lkele
rin
p
avyo
nla
rın
ı iz
liyo
rdu
m.
Bu
od
ala
rdan
bir
ind
e k
arş
ıma
çık
an
beto
n h
eyke
ller
nefe
s ke
siciy
di.
Pro
f. F
ritz
Wo
tru
ba
Sad
elik
gü
zel ve m
utl
ulu
k
veri
ci o
lab
ilir
Şevki P
ekin
Malu
m, i
yi m
imari
yara
tmak
için
mim
ar
olm
aya g
ere
k y
ok.
20
. yü
zyılı
n m
imari
geliş
imin
i şe
kill
en
dir
miş
iki ö
nem
li is
im,
Le C
orb
usi
er
ve M
ies
van
der
Ro
he’n
in a
lışılm
ış m
imarl
ık
eğ
itim
leri
ola
mam
ış.
73 79
28 35 56 62
8 | değişim | proje
( i ç ( i ç ) ç ) e *S u y a g i d e n a d a m m e s e l â e ğ r i t u t s a ;güneş, su ve adamın omzundaki eğrilik senindir.
Turgut Uyar
Dünyanın En Güzel Arabistanı, 1959
Hakan Tüzün Şengün | Mimarlık ne salt bir
inşa, ne de bir iskân değil, belki de daha çok
bir halin, bir oluşun bütünselliği ve bu oluşun
bütün imkânlarıdır. Mimari yapı bu imkânların
bir manzumesidir.
Turgut Uyar’ın Çokluk Senindir şiirinden alın-
mış yukarıdaki iki satırda ifade edildiği gibi
Uyar’ın zihnindeki resimde sunulan armağan;
her ne kadar güneşle ve suyla güzelleşir, ışığın
sudaki yansımalarıyla cazibelenirse de, belki
bir o kadar da suya giden adam ve onun om-
zundaki eğrilikle tamamlanır.
Algımız o halin bütünselliğine ve o oluşun
bütün imkânlarına yönelir, ancak böylelikle
mimarlık insanda ve onun yapıp etmelerinin
doğaya eklenme hallerinde karşımıza çıkar ve
güzellik, doğaya atılmış insanın doğaya ka-
tılma biçimlerinde -hemen orada, o aralıkta-
bize görünür.
Heidegger’in ifade ettiği biçimde, inşa ancak
böylelikle iskân0 -barınma, sakinlik, huzur ve
esirgenmiş olma- olur. Eski bauen sözcüğü
insan iskân olduğu kadarıyla vardır der, ne
var ki, bauen aynı zamanda gözetmek, aziz
proje | değişim | 11
tutmak, üzerine titremek, bilhassa toprağı
sürmek bağı işlemek de demektir.
Doğaya eklemlenen insan ikâmetini bu bütün-
lük üzerine inşa eder. İnşa etmek kökeninde
aslen iskân etmektir.
Gökyüzü ve güneşin altında gelişen ve bü-
yüyen şeyleri gözeten bir inşa ile yeryüzün-
de yerleşmek, ancak mimari yapı ile mümkün
olur. Mimari yapı doğa ve insan arasında onto-
lojik bir sarılmadır ve bir kesişimdir.
Bu kesişme ve birbirine yönelmişlik ile yapı,
aynı bir sarkacın salınımlarında olduğu gibi
varoluşunu bize bir içiçelik olarak sunar.
Carapicuiba Evi’nin bize verdiği, öncelikle bu
içiçelik durumudur.
) . . (
1907’de Le Corbusier elinde Ruskin’e ait Flo-
ransa Sabahları1 adlı kitabıyla çıktığı mimari
çalışma gezisi ardından, Certosa di Val d’Ema
Manastırı2 eskizleri üzerine aldığı notlarda, mi-
marlığın temel algısının yapının içinden geçile-
rek, yürünmesi (walk-through) ve katedilmesi
(traversed) ile mümkün olduğunu söyler.
Le Corbusier architectural promenade fikrinin
ilk kez filizlendiği bu gezide mimari yapının al-
gısı için mimari bir yürüyüşün gerekliliğini öne
sürer ve mimari yapının çevresiyle kurduğu
ilişkide içte ve dışta katedilmesi gereken sü-
rekliliğin kurulmasının öneminden ve mimari
yapının tüm öğeleriyle bu sürekliliğe hizmet
etmesinin gerekliliğinden bahseder.3
Corbusier’ye göre mimari yapıda dış, için bir
sonucudur. Aynı biçimde için varlığı da dışın
algısına bağlı olarak oluşur.
Mimari yapıda dış ve iç 20. yüzyılın pek çok
modern yapısında -özellikle akan mekân ör-
neklerinde- örneğin hem Kahn, hem Mies’in
pek çok yapısında bir bütünlük olarak düşü-
nülmüştür ve büyük ölçüde zemin kotun farklı
kotlardaki süreklilikleri üzerine kurulmuştur.
Buna karşılık, Villa Savoye’da Corbusier bu
sürekliliği, serbest plan düzeninde yapı için-
de bir yolculuk ve mimari bir yürüyüş olarak
kurmuştur. Rampalar ve açık teraslar ile kur-
gulanmış bir yapı olarak Villa Savoye içte ve
dışta katedilmesi gereken bir yapıdır. Yapı
böylelikle sinematografik bir algı ile harekete
bağlı olarak kavranır.
Villa Savoye’dan farklı olarak, Carapicuiba
Evi’nde akan mekân, yapının bize sunduğu
vistalar ve görüşümüzün katettiği mekânlarda
kendini gösterir.
İki istinâd duvarı arasında gerek kolonlara otur-
tulmuş döşemeler, gerek kirişlere asılı şeffaf
mekânlar, gerekse hafif çelik köprülerde, Cara-
picuiba Evi gözün katettiği çeperlerde sıradışı
bir süreklilik ve bütünsellik duygusu verir.
( . . )
Doğal olan ile inşai olanın içiçeliği, yanyanalık,
girişim ve kesişmelerle inşa ettiğimiz yapının
bize verdiği imkânlara tanıklığımız ve hayatı-
mızın doğal birer parçası haline gelen bu kar-
şılaşmaların önümüze serdiği bu dünya bize
mimariyi verir.
Dışarıdan içeriye katedildiğinde, Carapicuiba
Evi hem en, hem boy kesitte, yapının üretti-
ği konstrüktif algı ile yaşama hallerini harman
eder, onları bize olduğu gibi sunar.
Örneğin, bir terastan diğerine geçişin iki
ucunda heybetli iki beton kolon vardır. Evin
mekânsal bütünlüğü içinde hemen hemen her
kotta varolan bu iki kolon, hiçbir yapısal ele-
mana yanaşmaz ve tutunmaz.
Apaçık bir geçişin iki ucunda öylece dururlar.
Verilen parselin sınırlarını belirleyen iki hey-
betli duvarın arasında ezelden beri orada du-
ran bu inatçı kolonlar temelden çatıya, parçalı
yapıyı ayakta tutan iki ağaç gövdesi gibidir.
Yukarıda dar çalışma mekânının içinde hiç çe-
kinmeden belirirler.
Yapıyı plan ve kesit düzlemlerinde ele aldığı-
nızda kolay ikna olamayacağınız bu iki kolon;
evi kendi tarif ettiği ölçekte kavrayan, onu bir
iç ve dış mekânlar sürekliliği olarak gören ta-
sarımcının gözünden kavradığınızda aslında
tam da olmaları gereken yerdedir. İç ve dış
arasındaki bu nedensiz gibi görünen inşa edil-
miş gerçekliği hayat ölçeği ile buluşturan ve
tanımlayan bu kolonlardır.
Evde hayat adeta onlarla ölçeklenir, bu par-
sel içinde teraslar, köprüler ve merdivenler
proje | değişim | 13
-yatayda ve düşeyde- bize evin bu parsel için-
deki hayatının bu bütünlükle mümkün oldu-
ğunu söyler.
Yağmur yağdığında ilk gördüğümüz, camda-
ki damlalar ve bahçedeki yeşilin tonudur. Ne
pencere pervazı, ne doğrama kanadı içinde
yaşadığımız mekânın parçaları değildir ve
yaşam kendini aslında parsel sınırlarındaki iki
duvar arasında konumlandırmıştır.
. .
Carapicuiba Evi’nde dolu ve masif kapılar ve
kayıtsız cam duvarlar, olağan bir süreklilik
duygusuyla içiçedir. İnşa, böylelikle kendili-
ğinden iskân ettiğiyle ve kurduğu imkânlar ile
varolur.
Ev, iç ve dışın bütünselliğinde adeta kabuğu-
nu yok eder.
Carapicuiba Evi, bu anlamda, beşeri olan ve
doğal olan arasında bir bütünlüktür ve kendi
kapalılığı içinde bir açılış olarak her fırsatta
bize görünen içi tamamlayan bir dış ve dışı
tamamlayan bir iç sunar. Afili tektonik ifade-
leri aşan, inşanın kusurlu doğası ile anlam ve
karakter kazanan yapı, gündelik hayatın öte
berisini saklamadan gizlemeden kapsayıcı bir
iskânı bütün imkânları ile önümüze serer.
| Y. Mimar
* Chiasme – Göz ve Tin, Maurice Merlau Ponty,
0 Building Dwelling Thinking (Bauen Wohnen
Denken); Martin Heidegger, Harper Colophon
Books, New York, 1971.
1. The Mornings in Florence, John Ruskin, 1876.
2. Floransa’nın birkaç mil batısında Porta Romana
bölgesinde bir Carthusian manastırı.
3. Bir Mimarlığa Doğru (Vers une Architecture)
Le Corbusier, YKY, İstanbul, 1999.
| Carapicuíba Evi
Mimari Tasarım | SPBR Mimarlık
Proje Sorumlusu | Alvaro Puntoni, Angelo Bucci
Proje Ekibi | Ciro Miguel, Fernando Bizarri,
Juliana Braga
Konum | Carapicuíba, Sao Paulo, Brezilya
İnşaat Mühendisi | Ibsen Puleo Uvo, Ruy Bentes
Peyzaj Mimarı | Klara Kaiser
İnşaat Alanı | 415 m2
Tasarım yılı | 2003
İnşaat yılı | 2008
Fotoğraflar | Nelson Kon, Sevgi Türkkan
Evin video görüntüleri için:www.vimeopro.com/ betonart/spbr
14 | değişim | proje
Ağ
açla
rın
için
de
konvan
siyo
nla
rın
dış
ınd
a
birev
Sevgi Türkkan | Mimarlıkta da, diğer birçok
üretim alanında olduğu gibi bazı genelgeçer
kabuller, konvansiyonlar vardır. Mimarlık tarihi
ise o kabulleri aşan, dönüştüren yapılar üzerin-
den yazılır. Bazı yapılar genel kabulleri aşmak
adına koşulları zorlar, daha fazlasını yapmayı
amaçlar. Bazılarıysa gündelik hayatın içinden,
en pratik, en yalın, en doğrudan haliyle tabula-
rı yıkar, mimarlık bilgisini dönüştürür.
Ubatuba evi, bu anlamda karmaşık, çok kat-
manlı bir uzay gemisi görünümüne rağmen
son derece sadeleştirilmiş bir yaklaşımın ürü-
nü. Bu yalınlık mertebesine ulaşmak, alışıla-
gelmiş birçok yapı elemanına, iç ile dışı ayıran
kabuğa, mekânsal kullanım alışkanlıklarına ve
en temel bileşen olan taşıyıcı sisteme eski ref-
lekslerden arınmış, taze bir bakışla, yeniden
bakmayı gerektiriyor. SPBR ofisinin mimari
üretime genel yaklaşımını bu şekilde tarif et-
mek mümkün.
Ubatuba evi, 70’li yaşlarındaki São Paulo’lu çif-
tin önce yaz aylarında, emekli olduktan son-
ra da yaz-kış yaşamaları için tasarlanmış. Eve
adını veren Ubatuba şehri, 3,5 saat uzaklıktaki
São Paulo`nun yoğun yapılaşmasından sıyrı-
lıp, Brezilya’nın tropik bitki örtüsünü, kumsalı
ve güneşini hatırlamak isteyen birçok kentlinin
öncelikle tercih ettiği sahil kasabalarından biri.
Kısa zamanda dergi ve film çekimlerine mal-
zeme olmuş bu meşhur evi gezmeye SPBR
ofisinden Ciro Miguel ve ofisin kurucu mimarı
Angelo Bucci ile beraber gidiyoruz. Ev sahibi
yok ama evde yaşayan bakıcı aile bize ev sa-
hipliği yapıyor.
55x16 m boyutlarındaki arazinin alt sınırını
Tenório plajı, üst sınırını ise 28 m daha yük-
sekte bulunan ve girişi belirleyen araç yolu
tanımlıyor. Denize doğru % 50 eğimli arazinin
hem keskin topoğrafik yapısı hem de üzerin-
deki tropik ağaçların yasalarla koruma altına
proje | değişim | 17
alınmış olması, tasarımın ana fikrini belirlemiş.
SPBR ofisindekilerin aktardığına göre işveren
çift de hayallerindeki evi tarif ederken “ağaç
ev”lerden bahsediyormuş. Bu da onları hem
zemine en az noktadan değecek, hem manza-
raya hâkim olacak, hem de istenen hacimleri
elde edebilecek bir stratejiye yönlendirmiş.
Eve yol ile aynı kotta olan çatısından giriyoruz.
Üzerinde yürüdüğümüz düzlükte bir adet yüz-
me havuzu, dengeleme havuzları, güneşlenme
alanları ve bunları bağlayan köprüler ile kum-
sal-deniz-topoğrafya üçlüsünün oluşturduğu
etkileyici manzara var. Evin geri kalanı ise bu
düzlüğün altında, farklı kotlara asılı olan dö-
şemeler ve bütün bu yükleri zemine aktaran
3 adet kolondan oluşuyor.
Girişteki düzlükten yarım kat aşağı inerek ulaş-
tığımız ilk platformda evin en çok kullanılan,
muhteşem manzaralı verandasına ulaşıyoruz.
Manzaraya ve çevresine açık bu verandanın
aşırı güneşli veya fırtınalı durumlara karşı ba-
sit mekanik bir sistemle inip kalkan ahşap bir
kepengi var. Buradan yine açık bir merdivenle
yarım kat inerek sayılı kapalı hacimlerden biri-
ne ulaşıyoruz. Fakat bu ‘kapalı’ yaşam alanında
içerideki hava dışarıdakiyle aynı, çünkü cam
yüzeyler metal taşıyıcılar aracılığıyla beton
döşemeden 4 cm uzakta duruyor. Yani bu ha-
cimler yağmur ve sert rüzgârlara karşı kapalı
ama hava akımı ve gün ışığına açık. Detaylar
yağmurun suyunu dışarıda bırakıp sesini, ko-
kusunu ve getirdiği taze havayı içeri alıyor.
Brezilya genel olarak ılıman bir iklime sahip.
En soğuk havada bile kalın giysilerle idare et-
menin mümkün olduğu evlerde ısıtma sistemi
bulunmuyor. Dolayısıyla içerideki ile dışarıdaki
havayı ayrıştırmanın Avrupa’dan miras edinil-
miş eski bir alışkanlık olmanın ötesinde bir an-
lamı yok.
Mimar Angelo Bucci dışarıdaki havanın evin
içinde serbestçe hareket edebilmesinin dü-
şünülenin tersine büyük bir avantaj olduğunu
söylüyor. Buna rağmen Brezilya’daki çoğu ya-
pının geleneksel doğrama detayları ve geçi-
rimsiz kabuklarla sıkı sıkıya kaplanıyor olması,
konvansiyonların gücünü bir kez daha hatırla-
tıyor.
Evin esas işlevsel hacimlerini barındıran iki
katlı, iki bağımsız kütlenin ortak noktası, yu-
karıdaki aynı paralel kirişlere çelik çubuklarla
18 | değişim | proje
asılıyor olmaları. Bu asılı kütlelerin üst katların-
da yeme-içme ve yaşam alanları, alt katlarında
yatak odaları ve bağlantılı ıslak hacimler bu-
lunuyor. Üst kattaki geçirimli-kapalı bir hacim
olan salon ve mutfak, açık bir köprü ile sadece
üzeri örtülü olan barbekü alanına bağlanıyor.
Bu kotta yukarı bakınca gördüğümüz, para-
lel kirişleri birbirine bağlayan ve yükleri kolo-
na aktaran V şeklindeki ters kiriş, aslında eve
yukarıdan girerken gördüğümüz yüzme ha-
vuzunun ta kendisi. Bütün bu yükleri zemine
aktaran kolon ise, aynı zamanda aşağıya inen
merdivenin taşıyıcısı. Yani gördüğünüz hemen
her yapısal eleman taşıyıcılığın ötesinde en az
bir işleve daha sahip. Hem program, hem mal-
zeme hem de taşıyıcılık anlamında sadeleşti-
rilmiş bu sistemde yeterince işlevli olmayan
elemanlara zaten baştan yer verilmemiş.
Başlangıçta üç beton kolonun üzerine oturan
ve diğer her şeyin asılı olduğu iki dev kirişin
çelik olması düşünülmüş. Böylelikle zemin için
gerekli kalıplar da bu kirişlere asılarak inşaat
yukarıdan aşağıya doğru yapılacakmış. Fakat
o boyuttaki çelik kirişlerin Ubatuba’ya getiril-
mesi ve yerine yerleştirmesinin maliyeti dü-
şünülenin çok üzerinde çıkınca, yine betonda
karar kılınmış. % 50 eğimde, yerden 20-25 m
yükseklikte kalıp kurup beton dökmenin tüm
zorluklarına rağmen, Brezilya’daki beton işçi-
liğindeki gelişmişlik sayesinde, durum ustaca
ve üstelik daha düşük maliyetle kotarılmış.
Angelo’nun aktardığına göre, son durumda
hem inşaat mühendisi hem işçiler hem de iş-
veren sonuçtan memnun kalmış.
Angelo Bucci bu projenin yapılabilmesini sağ-
layan iki şeyin altını çiziyor: biri inşaat mühen-
disi İbsen Puleo Uvo ile projelerdeki alışılmış
ötesi diyaloğu, diğeri ise Riberao Preto’daki
ev. “Yüksekliği çok daha az olmasına rağmen
‘kolonlara asılı zeminler’ fikrini ilk önce Riberao
Preto’da denedik. Oradaki tecrübe olmasaydı
bu ev yapılamazdı” diyor. Bir de işçilerin beton
ile üretime hâkimiyetlerini eklemeyi unutmu-
yor: “Kalıplar sökülürken inşaat işçileri o kadar
gurur duydu ki...”
SPBR evlerinin neredeyse tamamı özel üretim
detaylara sahip. Angelo, Ubatuba evi için ilk
başta rüzgâra dayanıklı, hazır cam doğrama-
lara baktığını ama sonuçta hiçbiri içine sin-
mediği için kendi tasarladığı rüzgâr dayanımı
artırılmış ahşap-cam sistemden bahsediyor.
proje | değişim | 19
| Ubatuba Evi
Mimari Tasarım | SPBR Mimarlık
Proje Sorumlusu | Angelo Bucci
Proje Ekibi | Ciro Miguel, Juliana Braga,
João Paulo Meirelles de Faria, Flávia Parodi Costa,
Tatiana Ozzetti, Lucas Nobre, Nilton Suenaga
Konum | Ubatuba, Brezilya
İşveren | Antônio Carlos Onofre /
Regina Silveira Onofre
İnşaat Mühendisi | Ibsen Puleo Uvo
Peyzaj Mimarı | Raul Pereira
Aydınlatma tasarımı | Ricardo Heder
Uygulama | Bremenkamp Engenharia e
Construção Ltd.
Toplam zemin alan | 340 m2
Tasarım yılı | 2005-2006
İnşaat yılı | 2007-2009
Fotoğraflar | Nelson Kom
Döşemeden 4 cm uzakta duran cam yüzey-
ler düşeyde hem gölge sağlayan hem de açı-
lıp kapanabilen ahşap paneller ile bölünürken,
yatayda da ahşap korkuluk ile desteklenerek
rüzgâra karşı direnen yüzey alanı azaltılıyor.
Tüm bu işlevsellik ve verimlilik arayışları, ince
ince hesaplanmış ve özel üretilmiş detaylar,
mekânı teknik yeterliliklerle boğmanın aksine,
güzellik tanımı üzerine düşündürtecek dere-
cede yalın bir dil türetiyor. Basitlik anlamında
değil, yüksek tasarım zekâsı ve hassasiyetinin
ürettiği bir yalınlıktan bahsediyorum.
Döşemelerin yukarıdaki kirişlere asılı olmaları,
zemine değmemenin ötesinde, döşemelerin
incelebilmesine imkân tanıyan bir özellik. Böy-
lelikle açık ve yarı açık platformlar arasında
aşağı yukarı gezinirken manzaranız kalın dö-
şemeler tarafından kesilmiyor. Hafiflik hissi, ev
içindeki gezinti boyunca sizi bırakmıyor.
Fakat evin gerçek cüssesini kavramak ve için-
de düzlemden düzleme hafifçe gezindiğiniz
yapının aslında dev bir uzay gemisi olduğunu
fark etmek için merdivenle en aşağıya, bahçe
kotuna kadar inmeniz gerekli. Havada boylu
boyunca asılı duran dev beton zeminin altında
dururken inşaat mühendisinin işini doğru yap-
tığına güvenesiniz geliyor.
Kumsala doğru zigzaglar çizerek ilerlerken,
ara ara dönüp geride kalan eve bakıyoruz. Az
önce altında durduğumuz dev kolonlar ağaç
gövdelerinin arasına karışıp kayboluyor.
| İTÜ Mimarlık Fakültesi, Ar. Gör.
Evin video görüntüleri için:www.vimeopro.com/ betonart/spbr
20 | değişim | röportaj
Angelo Bucci
s o h b e ti l e y a r ı m a ğ a r a , y a r ıu z a y g e m i l e r i ü z e r i n e
SPBR’nin kurucu mimarı Angelo Bucci ile ofi-
sinde buluşuyoruz. Angelo ile ofisin diğer yedi
mimarı 3 x 12 m boyutlarındaki büyük masada
beraber çalışıyorlar. Masaya paralel uzanan,
bolca kitap ve maketi barındıran kütüphane-
nin üzerine monte edilmiş kayar kara tahtalara,
bu ortak üretim ortamının tartışmaları tebeşir
aracılığıyla aktarılıyor. Yer kısıtlılığından değil,
her şeyin açık olması istenmiş. Mühendislerle,
müteahhitle, muhasebeciyle ve hatta işverenle
yapılan bütün toplantılar kütüphanenin diğer
yanındaki masada yapılıyor. Biz de söyleşimizi
bu masada yaptık...
Sevgi Türkkan | Ofisinizin adı SPBR, São
Paulo Brezilya’nın kısaltması değil mi? Bu isim
bulunduğunuz yeri tarif etmek dışında bir şey-
lere işaret ediyor mu?
Angelo Bucci | Aslında bu ismin birçok sebebi
var. Birincisi, ofise kendi adımı vermek istemi-
yordum. Çünkü mimarlık ofisleri sadece ken-
di çalışanları için değil, diğer tüm iş ortakları
için de beraber proje geliştirilen bir yer olmalı.
Bu yüzden daha soyut bir ismin bizim çalışma
yöntemimize daha uygun olacağını düşündüm.
SPBR soyut bir isim ama aynı zamanda da ol-
dukça somut bir konuma işaret ediyor; São
Paulo’da ve Brezilya’da olmak. Burada çalışmak,
proje üretmek... Bunların da isim seçiminde yeri
olduğunu düşünmüştüm.
Kesinlikle doğru. Bu da önemli bir sebep el-
bette. Bizim ofiste bir gelenek var; projelere
işverenin değil, yerinin adını veriyoruz. Brezil-
ya genelinde böyle bir gelenek var. Çünkü bu
yaklaşımda esas odak noktası mimarlığın ken-
disi. Bu benim için kişisel olarak da ilginç bir
yaklaşım. Ben São Paulo’da doğmadım ama
buradan çok şey öğrendim.
Belki bu noktada São Paulo üzerine yaptığınız
incelemelerden derlediğiniz kitabınızdan* bah-
sedebilirsiniz. São Paulo’dan edinimlerinizin ta-
sarım yaklaşımınızla nasıl bir ilişkisi var?
Kesin olan bir şey var ki, sonuçta mimarlığı
yine mimarlık üzerinden öğreniyoruz. Ve şe-
hirler, özellikle de SP gibi kentsel zenginlikle-
ri olan şehirler bu anlamda bir mimarlık bilgi
bankası gibi işliyor. Ben doğduğum küçük bir
kasabadan São Paulo’ya 1983 yılında mimarlık
okumaya geldim. Dolayısıyla böyle bir şehre
gelmek elbette hayatımda büyük değişimlere
sebep oldu. En çok da Vilanova Artigas tara-
fından 1969’da tasarlanmış, meşhur FAU USP
(São Paulo Üniversitesi Mimarlık Fakültesi) bi-
nasında okumak inanılmaz etkileyici bir dene-
yimdi. Derslerin yanı sıra binanın kendisinden
çok şey öğreniyordum. Her ne kadar Artigas’ın
kendisiyle hiç tanışmamış olsam da…(1)
Ama o yıllarda Vilanova Artigas Mimarlık
Fakültesi’nde yeniden öğretim görevine dön-
memiş miydi? (Artigas, siyasi duruşu dolayı-
sıyla diktatörlük döneminde okuldan uzaklaş-
tırılmıştı.)
Evet, okuldaydı, ancak benim okula başladığı-
mın ertesi yılı vefat etti. Kendisini tanıma fırsatım
olmadı, ama tasarladığı ve içinde okuduğumuz
binanın mimarisi öğrenme sürecimde o kadar
büyük bir rol oynadı ki, kendisini hocam olmuş
sayıyorum. Bu deneyim bana aynı zamanda şeh-
rin kendisinden de öğrenilecek çok şey olduğunu
röportaj | değişim | 21
gösterdi. Tezimde “Anhangabau” bölgesi üzerine
çalışmaya karar verdim, çünkü şehrin tam göbe-
ğinde yer alıyordu ve kentsel altyapıyla ilgili bü-
tün konuları barındırıyordu. Bu tezin benim için
en önemli getirilerinden biri, mimarlığın kendisi-
ni nasıl düşündüğümüz üzerine düşünmek oldu.
Kentin içinde bir köprü inşa etmek ne demekti?
Kentteki en önemli yapısal eleman neydi? Coğ-
rafya bu yapıların üretilmesinde nasıl bir rol oy-
nuyordu? Niçin en önemli caddelerden birinin
adı “Güzel Manzara”ydı (Boa Vista) ve şu anda
niçin manzarası yoktu? Bu türden basit sorular,
kentleşme tarihinin yapılaşma kültürümüzü nasıl
şekillendirdiği üzerine düşündürtüyor. Bu kitapta
kenti deneyimleme biçimimizin mimarlığı düşün-
me biçimimizi nasıl etkilediği üzerine düşüncele-
rimi, gözlemlerimi derledim.
Bu deneyimlerin izlerini yapılarınızda takip
edebiliyoruz; topografyanın kullanımı, farklı-
laşan kotlar arasında gezintiler, görsel bağlan-
tılar, ilişkiler…
Elbette, her şey birbiriyle ilişkili. Ama bazen
bazı şeyleri tam da farkında olmadan yapabi-
liyorsunuz. Bir örnek vereyim:
SP üzerine düşünüp yazarken tespit ettiğim
mekânsal durumları betimlemek için kullan-
dığım bazı tanımlar vardı: mağara şehir ve
havadaki şehir. Daha sonraları bu durumları
operasyonlar üzerinden tarif etmeye başla-
dım: mağaranın içine sızmak ve havadaki şehri
istila etmek gibi...(2)
Bir seferinde Arjantin’de yaptığım bir sunumdan
sonra iyi bir mimarlık eleştirmeni olan Fernando
Diez yanıma geldi ve şöyle dedi: “En çok etkilen-
diğim şey, tasarladığın evlerin yarı mağara, yarı
uzay gemisi olmaları”.
Ne kadar iyi betimlemiş!
Evet, ne kadar keskin bir gözlem! Ben de kent
üzerine aynı araçlarla düşünüyor ve yazıyor-
dum… Ama tasarım yaparken bunları kullandı-
ğımın farkında değildim. Her ne kadar farkında
olmasanız da bir şekilde etkileniyorsunuz.
Burada 70’lerden itibaren São Paulo ekolü
diye bahsedilen, özellikle beton strüktürlerin
taşıyıcılık ötesinde birden çok anlam ve gö-
rev üstlendiği bir tasarım yaklaşımı var. Siz
de bu anlamda kendinizi bu ekolden sayıyor
musunuz? Sizin için strüktür ve beton ne ifade
ediyor?
Evet, böyle bir ekol var ve ben de hem FAU
binasının kendisinden hem de bu ekoldeki
önemli hocalardan çok şey öğrendim. Dediği-
niz gibi, benim için strüktürün birden çok görev
üstleniyor olması çok önemli. Bence herhan-
gi bir şeyi yapmak için birden çok sebebinin
olması güzel. Bu benim projelerde hep yapma-
ya çalıştığım bir şey, çünkü sonuçta öneriniz
birden çok kriteri birden karşılamalı. Bu sade-
ce strüktür için geçerli değil, ama bir projenin
en şaşmaz öğesi odur. Yine FAU örneğine
22 | değişim | röportaj
dönersek, o bina aslında hiçbir zaman tam
anlamıyla tamamlanmadı. Çünkü aslında bina
strüktürden ibaretti. Yaklaşık kırk yıldır doğru
dürüst bakım görmemiş olmasına rağmen hâlâ
ayakta duruyor oluşuyla gurur duyuyoruz.
Tabii, bu aslında teorik bir yaklaşım. Bütün bu
konuları gündelik hayatla ilişkilendirerek de
değerlendirebiliriz. Örneğin bir mimar bir mü-
hendisle, müteahhitle veya inşaat işçisiyle nasıl
iletişim kurar? Nasıl bir etkileşimleri vardır? Be-
nim için işin kültürel tarafı daha belirleyici. Bu
noktada inşaat mühendisi Ibsen Puleo Uvo ile
tanıştığım için kendimi çok şanslı buluyorum.
Onunla çalışmamış olsaydım, birçok projeyi
bugün yaptığım şekilde yapamazdım.
Bu noktada çalışma yönteminizden bahsede-
bilir misiniz?
Tabii. Başka cesur mühendislerle de çalıştım,
ama Ibsen ile strüktür kavramını mimari tasarım
kavramıyla eşzamanlı düşünebileceğimi fark et-
tim. Genelde bir projeye başlarken, müşteriye
yapacağımız ilk sunumdan önce Ibsen’le birkaç
kez konuşuyorum. Strüktür ile mimari proje bir-
biriyle o kadar bağlantılı ki, bir arada kavranması
gerekiyor. Elbette ben strüktürle ilgili öngörü-
lerde bulunabiliyorum. Bunu başka bir disipli-
nin alanını saygısızca ihlal ettiğim şeklinde de
düşünmek mümkün. Ama bence aksine, ben
strüktürü o kadar önemsiyorum ki ona özel iti-
na gösteriyorum. Tabii böyle işler yapabilmek
için tartışabilen, risk alan, normalden dört-beş
kat fazla çalışmayı göze alan insanlar gerekiyor.
Biz de bu şekilde çalışıyoruz. Sonuçta Ubatuba,
Carapicuiba, Aldeia da Serra gibi birçok proje-
de mimarlık nerede biter, strüktür nerede baş-
lar ayırt etmek zor. Yapabileceklerinin sınırını da
belirlemek kolay değil, ama denedikçe, olasılık-
ları zorladıkça yeni olasılıklar açılıyor. Özellikle
de beton strüktür üzerine konuşmak gerekirse,
burada işçiler üretime son derece hâkim ve çok
becerikliler. Demirci, kalıpçı, düz işçi projeleri
kendi başlarına okuyabiliyorlar. Bu da muhte-
şem bir durum.
Brezilya’da betonun sanki bir inşaat malzeme-
si olmanın ötesinde bir anlamı var gibi...
Evet, ama bugün yirmi yıl öncesine göre du-
rum daha farklı. İnsan gücü çok daha pahalı,
inşaat teknikleri çok daha endüstriyelleşmiş.
Böyle düşünürsek bugün çelik veya diğer yapı
malzemeleri de bir seçenek olarak karşımıza
çıkıyor. Beton kullanmak ilkesel bir karar değil,
ama yapı kültürümüzün yerleşik bir parçası ol-
duğu için çoğu durumda tercih ediliyor.
Binalarınızın neredeyse tamamı açık, detaylar
hava akışına izin veriyor. Bu konuda bir şeyler
söyleyebilir misiniz?
Mimarlık kültüründe çok şeyi miras ediniyoruz.
Brezilya’da özellikle Avrupa’dan çok şey miras
edinmişiz. Benim dedem İtalya’da inşaat şefiy-
di, Brezilya’ya yerleştiğinde de ev yapıyordu.
Bu bilgiyi bir şekilde buraya taşımışız. Gele-
neksel olarak içerisi ile dışarısının net olarak
ayrıştığı, yalıtıldığı bir mimarlıktan bahsedi-1 FAU USP
röportaj | değişim | 23
yoruz. Oysa ki burası farklı. Brezilya’nın çoğu
bölgesinde binanın içi ile dışı arasında serbest
hava akışı dezavantaj değil, aksine avantaj sağ-
lıyor. Yalıtım yapmayı gerektirecek bir sebep
yok. Ben sadece bunun farkına vardım. Aslında
son derece basit bir düşünce ama binanın kul-
lanımında büyük farklılığa yol açıyor. Mimarlık
kültüründe, özellikle de toplumsal önyargıların
çok kuvvetli olduğu Brezilya gibi ülkelerde, her
şeyin ne kadar çok kaplandığını görmek şaşırtı-
cı. Malzemelerin, biçimlerin, her şeyin üzeri ör-
tülüyor, en çok da önyargıyla. Bu yüzden camı
olmayan bir ev yapacağım deyince insanların
kulağına garip geliyor. Müşterilerimin çok özel
insanlar olduklarını düşünüyorum, çünkü bu
konular üzerine rahatlıkla konuşabildik.
Projelerinizde ilkesel olarak önemli gördüğü-
nüz şey nedir?
Bir bina tasarlamak gibi güzel bir problemle
karşı karşıyasınız. Cevabınızın da güzel olması,
önerinizin ne kadar zekice olduğuyla ilgilidir.
Bunun için en ekonomik, strüktürel olarak en
kusursuz, programatik olarak en mükemmel
şekilde çözülmüş öneriyi ararsınız. Fakat en
ekonomik çözüm veya en kusursuz strüktür
diye bir şey yoktur. Binaların kusurları vardır,
tıpkı insanların olduğu gibi. Ve bu kusurlar
aslında karakterin belirgin bir parçasını oluş-
tururlar. Bunu normal karşılamak gerek. Fakat
bir yandan da durumu kontrol altına almak
mimar olarak görevinizdir. Bu durumda soru-
lacak soru: Bir projenin tasarlanması gereken
konularının her birine ne kadar zaman ayırmalı,
ne kadar özen göstermeli? İşte önerinin zekâsı
bu dengededir. Bütün bu meseleler birbiriyle
nasıl bir etkileşim içinde çözülür? Zekâ, yapı-
nın şu ya da bu özelliğiyle ilgili değil, bütünü
oluşturan parçaların ilişkileriyle ilgilidir. Bence
mimarlıkta güzellik budur. Bu bizim her zaman
ulaşmaya çalıştığımız hedef.
(*) São Paulo, Reasons For Architecture:
The Dissolution of Buildings and How To
Pass Through Walls, Angelo Bucci, 2011.
Fotoğraflar | 1. Sevgi Türkkan, 2. Kitaptan taranmış
kesit.
24 | değişim | proje
Sabancı Üniversitesi
araştırma ve uygulama merkezinanoteknoloj i
Özgür Bezgin | Orhan Manzak | Türkiye, 2011
yılında, nanoteknoloji içeren malzeme ve ürün-
lerin araştırılması, geliştirilmesi ve uygulamaya
konulması için gerekli çalışmaların yapılabile-
ceği bir yapı kazandı.
Sabancı Üniversitesi Tuzla yerleşkesinde bulu-
nan yapı, Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji
Araştırma ve Uygulama Merkezi [SUNUM] is-
miyle Temmuz 2011’de açıldı.
SUNUM, yerinde dökme betonarme ile inşa
edilen iki katlı binanın etrafında yer alan at-
rium bölgesini sınırlayan önüretimli betonar-
me dış cepheden oluşan bir yapıdır.
SUNUM, iki katlı ve yaklaşık 2.400 m2 alan
üzerine kurulu bir bina ile bu binanın ön ve
sağ cephesini çevreleyen ve 1.200 m2’si kapalı
alandan oluşan yaklaşık 1.800 m2 toplam alan
üzerine kurulu bir atrium bölgesinden oluş-
maktadır.
Tasarım süreci:
Yaklaşık 1.000 m2 olan 133 m uzunluğunda
önüretimli cephe ile bina arasında yaklaşık
10.000 m3 engelsiz bir hacim yer almaktadır.
Önüretimli cephe, atrium bölgesini kapatan
çatı için taşıyıcı görevi görmekte ve aynı za-
manda atrium için ısı yalıtımı ve doğal ışıklan-
dırma sağlamakta ve binanın tanımlayıcı mi-
mari niteliğini oluşturmaktadır.
Nanoteknoloji ile üretilen malzemelerde kulla-
nılan karbon nanotüp yapısından esinlenerek
tasarlanan cephe, sınırlı mimari hacmi içerisin-
de cephenin mimari özelliklerinin yanında tüm
yapısal ve kullanımsal özelliklerini de barındır-
maktadır. Cephe, belirli bir mimari düzen ile
yerleştirilen düğüm noktaları arasında yüksek 1
26 | değişim | proje
mukavemetli beton ve basınç donatı uygula-
ması içeren çapraz birimlere sahiptir. Bu yapı-
sı ile narin mimari kesitler içeren cephe, tıpkı
karbon atomlarının belirli bir geometrik düzen
içerisinde dizilerek atomlararası bağ kurulumu
ile oluşturduğu nanotüpler gibi narin ancak ge-
ometrik ve malzeme niteliklerinin sonucu mu-
kavemetli bir yapı oluşturmaktadır.
Beş adet odak noktasından tanımlı iki adet yay
ile tanımlanan cephenin yüksekliği 7,3 m olup,
cephe alanının yaklaşık % 50’si camdan oluş-
maktadır. Cepheyi oluşturan betonarme kesit
eni, cephe yüzeyine dik yönde incelerek, atrium
içerisine ışık geçişini artırmakta ve aynı zaman-
da bina içi ışığın da geceleri dışarı aktarılmasını
kolaylaştırarak binanın harici cephe aydınlat-
ması olmadan görünümünü kolaylaştırmakta-
dır. Diğer taraftan, cephe ön-üretiminde beyaz
çimento kullanımı ile cepheye, standart gri çi-
mento ile üretime göre yaklaşık iki kat daha faz-
la yansıtıcılık özelliği kazandırılmıştır.
Yapının yer aldığı ortamın yaz ve kış koşulla-
rının gerektirdiği yalıtım niteliklerini sağlamak
amacıyla, önüretimli cephe birimleri ısı yalıtım
katmanları ile birlikte üretilmiştir. Cephe içeri-
sinde yer alan pencerelerin çift camlı olarak
kullanımı ile birlikte, pencerelerin yer aldığı
betonarme cephenin de yalıtımlı olarak üretil-
mesi sonucu önüretimli taşıyıcı mimari atrium
cephesi, TS 825 şartnamesinde belirtilen böl-
gesel ısı yalıtım değerini sağlamıştır. SUNUM,
sahip olduğu yalıtım özelliklerinin yanı sıra, 34
proje | değişim | 27
inşasında kullanılan yöntemlerin ve malzeme-
lerin, üretime ve inşaata harcanan enerji ve
zaman bakımından verimli olmasından ötürü
LEED Gold ve BREEAM onaylarını kazanmıştır.
SUNUM yapısının kuruluş amacını tek başına
dışa vuran mimari taşıyıcı cephenin tasarımı ve
üretiminde, önüretim yönteminin sunduğu tüm
yararlar yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Uygun
malzemenin tasarımını ve kullanımını sağlayan
fabrika ortamında denetlenen üretim koşulları
altında ve hassas kalıp imalat yöntemleri ile
istenen mimari şeklin gerekli yapısal nitelikleri
ile üretimi mümkün olmuştur.
| Dr.Müh. Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.
| CE, M.Sc
| Sabancı Üniversitesi, Nanoteknoloji Uygulama ve
Araştırma Merkezi
Mimari Tasarım | Cannon Design, Boston, ABD
İşveren | Sabancı Üniversitesi
Cephe yüklenicisi ve önüretici |
Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.
Taşıyıcı mimari cephe yapısal tasarım |
Dr.Müh. Özgün Bezgin
Fotoğraflar | 1,6 Engin Gerçek & Aras Kazmaoğlu,
Studio Majo | 2,3,4,5 Tacettin Ulaş
5 6
Videoyu izlemek için:www.bit.ly/y4LvEO
Uygulama süreci ve detaylar için bkz. s.73.
28 | değişim | proje
Monolit
İdil Erkol | Birkaç ay önce, İstanbul Bilgi Üni-
versitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Prog-
ramı öğrencileri ile birlikte, Üsküdar’daki Or-
tadoğu Otomotiv Genel Müdürlük ve Ofis
Yapısı’nı ziyaret etme fırsatını yakaladım. Ya-
pının mimarı Nevzat Sayın ile birlikte bina-
yı dolaşırken, bir taraftan tasarımın nasıl şe-
killendiğini ilk ağızdan dinledik. “Yola bitişik,
ince uzun parselin içine sığabilecek en büyük
yapıyı yapmaya karar verdiğimizde, doğrudan
olmasa bile dolayımlı olarak brütal bir yapının
kararını da vermiş olmalıyız” diyerek başladı
söze Nevzat Sayın...
Ofis yapısı, İstanbul Çevre Yolu’na paralel
konumlanan dar ve uzun bir parsel boyunca
uzanıyor. Oldukça büyük bir kütleye sahip
yapı, dışarıdan bakıldığında iç mekânda ba-
rındırdığı zenginliklerle ilgili hiçbir ipucu ver-
miyor. Sessiz ve dingin... Hemen yanı başında,
İstanbul’un ana arterlerinden birinin uğultusu
ve telaşı içinde bu dingin yapıyı fark etmek
pek mümkün değil. Oysa yapıya karakterini
veren en önemli bileşen, yola paralel uzanan
batı cephesi... 80 metre uzunluğundaki cep-
he, belirli bir ritimde tekrar eden brüt beton
cephe düzenine sahip. Kütle boyunca aynı
yükseklik ve aynı ritimde devam eden gridal
cephe sistemi yapının “monolit” ifadesini oluş-
turan en temel öğelerden biri. Sözü edilen bu
gridal düzen, Batı’ya bakan uzun cepheyi kes-
kin batı güneşinden koruyan düşey güneş kı-
rıcı rolünü de üstleniyor. Brüt beton malzeme
seçimi, betonun gri rengi ve en önemlisi tekrar
eden cephe düzeni bir ofis yapısından bekle-
nen ağırbaşlılığı yapıya kazandırıyor.
proje | değişim | 29
Temelde, iç avlulu klasik bir mekân kurgusuna
sahip yapı, koridorlara ve galerilere bağlanan
ofis birimlerinden oluşuyor. Avlulu plan şema-
sının değişmeyen üç temel öğesi var: Yapının
katı sınırlarını çizen çeper, sirkülasyonu sağ-
layan şaftlar ve yapının kurgusunu belirleyen
iç avlular…
Tasarım sürecinde, yapının holdingin genel
merkezi olarak kullanılıp kullanılmayacağı be-
lirlenmediği için farklı bölüntülere imkân sağ-
layacak esnek bir plan kurgusu benimsenmiş.
Gelecekte ortaya çıkabilecek olası revizyonla-
ra izin verecek esnek bir plan kurgusu orta-
ya çıkartılmış. Yapının işlevinin zaman içinde
değişmesi, ihtiyaç programına göre plan kur-
gusunun değiştirilmesi mimarlığın sık rast-
lanan, önemli konularından biridir kuşkusuz.
NSMH’nin imzasını taşıyan birçok projede,
yapının başka bir program için kullanılabilme
kapasitesi temel tasarım girdilerinden biri ola-
rak kabul görür ve mimari tasarım sonradan
değişebilme öngörüsü üzerine kuruludur. “Her
yapı bir başka şeye dönüşebilir, ama kimi ya-
pılar daha başlangıçta bu düşünceyle kurul-
duklarında, daha kolay dönüşür ve zedelen-
mez” sözleriyle Sayın, tasarımlarındaki odak
noktalarından birinin “esneklik” olduğunu vur-
guluyor.
Bu kabulden hareketle, avlulu serbest planın
getirdiği olanaklar kullanılarak, başka işlevler
için kullanılma kapasitesine sahip ve imar ka-
nunun getirdiği sınırlamalar içinde üretilebile-
cek en büyük yapı inşa edilmiş. Yapı içinde ya-
tayda ve düşeyde, bölünmeye ve birleşmeye
en uygun mekânsal dağılımların oluşturulması
hedeflenmiş.
Yapıyı oluşturan farklı öğelerin (strüktürel
sistem, kapı, pencere modülleri, vb.) biraraya
gelişleri ve kullanılabilirlik açısından en ideal
birimin altı metrelik modüller olduğu sonucu-
na varılmış. Düzenli ve eşit bölünmüş bir aks
düzeni üzerine oturtulan yapı, barındırdığı
işlevlere bağlı olarak değişen boyutlarda ve
formlarda iç mekânlara, farklı kat yükseklikle-
rine ve farklı kat alanlarına olanak tanıyor. Plan
Kesit.
0.00 Kotu Zemin Kat Planı.Güvenlik
Ofis
Islak Hacim
Toplantı Salonu
Hol + Sirkülasyon
Avlu
Yangın Merdiveni
proje | değişim | 31
kurgusuna göre, ofis birimleri ve toplantı
odaları yapının üç katına yayılırken, resto-
ran, yemekhane, toplantı, seminer, konferans
ve kütüphaneye ait mekanlar ortak fuayeler
çevresinde toplanmış. Yapı, toprak altında
yer alan büyük hacimleri nedeniyle adeta bir
“buzdağı”nı andırıyor. Ancak yapının kesitle-
rinden anlaşılabilecek olan bu buzdağı, plan
Dış cephelerin mütevazı ve sessiz ifadesi, iç
mekanda hareketlilik kazanıyor. Bu dinamik
mekân kurgusu, akılcı bir plan çözümünün ba-
şarısı olarak değerlendirilebilir. Nevzat Sayın,
sadece bu yapıda olabilecek mekânsal değer-
lerin varlığına ulaşabilme yolunu, hemen her
yapıda olabilecek öğelerin yapıya has biraraya
getirilmesi olarak açıklıyor. Bu tür bir biraraya
kurgusunun başarısının bir parçası. Ofis bi-
rimlerinin kullanımına açık ortak hacimler (ye-
mekhane, konferans, kütüphane, vb.) toprak
seviyesinin altında yer alıyor ve toprak altında
olmalarına rağmen, galeriler ve çatı yarıklarıyla
gün ışığı alan mekânlar haline dönüştürülüyor.
Öyle ki, özellikle yemekhane bölümünde yapı-
nın toprak altında olduğu hissine kapılmak ne-
redeyse imkânsız hale geliyor. İstinat duvarının
önüne yerleştirilen bambular ise, toprak altın-
daki alanı bir bahçe haline getiriyor.
getiriş, yapının kendine özgü olmasını sağlı-
yor. Alışkanlıkların içinden oluşturmak ve fark-
lılık duygusunu abartısız bir biçimde ortaya
koymak önemli...
Tasarımın önemli kararlarından bir diğeri de
yapının brüt beton olması. Anonim sayılabile-
cek bir cephe düzeniyle elde edilen ağırbaşlı-
lık, beton malzemenin kullanımıyla da güçle-
niyor. Dış cephelerde hiçbir mimari bileşenin
kaplanmayacak olması “kaba yapı” olarak
proje | değişim | 33
tanımlanan strüktürün inşasındaki niteliğin art-
masını sağlıyor. Yapının inşasındaki en önemli
konulardan biri “kaba yapı” ekiplerinin ”ince
yapı” ekipleri gibi titiz çalışmasının gerekliliği.
Dış cephelerdeki beton yüzeyler, iç mekânda
cam yüzeylere veya daha renkli başka malze-
melere dönüşüyor. Böylece girişte elde edilen
monolitik ifade, iç mekânlarda yerini ışığa, ay-
dınlığa ve bazen renge bırakıyor.
NSMH’nin yapının tasarımı sırasında aldığı
tüm kararlar, işveren tarafından da destek-
lenmiş. Yapının işvereni, daha önce başka bir
NSMH yapısının kullanıcısı olmuş, Üsküdar’ın
sırtlarında yer alan araziye de bu yapının ay-
nısını inşa etmesini istemiş. İşverenin memnu-
niyetinin bir ifadesi olan bu istekle, mimarlar
tanıdık olandan yepyeni bir proje oluşturmak
için çalışmışlar. Bu motivasyonla hazırlanan
yeni projede, eski projeden taşınan izler, yeni
yorumlarla harmanlanarak bambaşka bir yapı
meydana getirilmiş.
Mimarının, hem anonim hem de benzersiz ola-
rak tanımladığı yapı, NSMH mimarlık ofisinin
hemen hemen her projesinde hedeflediği “ta-
dınık bir yeni” yaratma çabasının sonucu.
| İstanbul Bilgi Üniversitesi, Ar. Gör.
Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı
| Ortadoğu Otomotiv Genel Müdürlük ve Ofis
Yapısı
Mimari Tasarım | NSMH / Nevzat Sayın
Proje Ekibi | Hakan Deniz Özdemir, Ahmet Korfalı,
Sibel Özdoğan, İbrahim Eyup, Metehan Kahya,
Bahar Lakerta, Ayşe Aydoğan, İlker Kütükoğlu,
Tuğba Okçuoğlu
Konum | İstanbul
İşveren | D Yapı
İnşaat alanı | 12.200 m2
Tasarım yılı | 2006-2007
İnşaat yılı | 2009-2011
Fotoğraflar | Engin Gerçek & Aras Kazmaoğlu,
Studio Majo
www.concretedesigncompetition.comwww.tcma.org.tr
ENERGY has become a powerful topic in the architectural debate on sustainable building.
This competition seeks to investigate the inherent characteristics of one material, concrete, in relation to ENERGY. It asks to evaluate those properties of concrete that make it a relevant and versatile material for ‘energy-aware’ applications. It aims to fully pursue the potential of core properties like mass, volume, surface textures, mixtures and hybrids, in acting on current needs and ambitions.
Students are asked to explore and exploit the potential of concrete’s properties with respect to any notion on ENERGY. These can range from issues of vitality, robustness, dynamic behavior and architectural presence to energy production, storage and consumption. Competition entries need to address technical and functional aspects as well as formal and programmatic ones – ideas need to be tested through design proposals to demonstrate their potential convincingly. They will be reviewed on the combination of inventiveness in addressing the competition’s theme and architectural implications.
This competition does not prescribe a specific location or program; participants can choose a context of their own that supports their fascinations and ambitions and that fits an acute presentation of their ideas and solutions. The design proposals may range from objects, furniture and architectural details to housing, landscape interventions, complex buildings, infrastructure and structural systems. For detailed information visit our website.
The 5 th Concrete Design Competition – ENERGY runs in five European countries during the academic year 2011 - 2012. National laureates will be invited to participate in a week long international workshop facilitated by the industry’s expertise featuring renowned lecturers and critics, further exploring concrete and ENERGY.
TURKISH NATIONAL JURYMurat Arif Suyabatmaz (chairman) Alpaslan AtamanM. Burak AltınışıkHasan ÇalışlarTülin Hadi
serbestyorumlar
değişim
Alişan Çırakoğlu 36
Cem İlhan 37Bülent Erkmen 38
Burak Altınışık 39
Mert Eyiler 40
Deniz Güner 41
Sait Ali Köknar 42Akın Nalça 43
Boğaçhan Dündaralp 45
Yelta Köm 44
Kerem Piker 46Metehan Özcan 47-51
Erkan Nazlı 52
tematik | değişim | 37
Değiştiğimiz ve değiştirdiğimiz bir dünyadayız. Bunu da “ilerlerken” yapıyoruz. Betonart’ın bu teması
kafamda 3 soru yarattı:
1. İlerlemek ile değişim arasındaki ilişki nedir?
2. İlerlemek medenileşmek midir?
3. Eğer öyleyse, medeniyetin ölçüsü nedir?
Bunları neden soruyorum? Çünkü değişiyormuş gibi gözükme halini değişim ile karıştırmamak lazım.
İnsana has evrensel haller binlerce yıldır değişmeden aynen duruyor: hırs, rekabet, tevazu, güç istemi,
şevkat, adaletli olmak vb. temel insanlık durumları değişmeden dolaşımda. Değişen şey ise bunların
ölçeği sanırım. Her şeyin ölçeği tahmin edilenin ötesinde kat be kat arttığı gibi bu insanlık hallerinden
bazılarının diğerlerinin önüne geçmesi, özellikle de bizim konumuz olan yapılı çevrenin değişimini
hızlandırması söz konusu olan. İlk akla gelenler tabii ki güç istemi, rekabet ve bunların yarattığı
motivasyonların sonuçları.
Değişimle ilgili olarak çok genel ve üst ölçekten bakıldığında insanın doğa üzerindeki alışageldiğimiz
tahakkümünün dozunu kaçırdığını görüyoruz. Aslında özünde değişmeyen ancak ölçeksel anlamda,
özellikle de 90’lı yıllardan sonra yapılı çevre üretimi üzerinden katlanarak artan bir durum bu.
2. Dünya Savaşından sonraki “kapitalizmin altın çağı” olarak adlandırılan dönemde, yani 1980’lere
kadar hala bir “sosyal devlet” kurma idealinden bahsedilebiliyorduk. Son 30 yılı ise bu dönemdeki
kazanımların adım adım tasfiye dönemi ile tamamlıyoruz. Korkut Boratav 1980’i izleyen dönemin,
sermayenin ve emperyalizmin rövanş yılları olduğunu söylüyor. İşte bu bir değişimdir.
İkinci ve belki de bizler gibi görselliğin çok belirleyici olduğu mimarlık dünyasında üretim yapanlar için
en büyük değişim ise dijital dünya ile tanışmamız kuşkusuz. 2000’li yıllardan sonra senli benli olmanın
çok ötesine giden bir ilişki kurduk sayısal ortamla. Biraz daha açarsam: göz, akıl ve el arasındaki
uyumun, koordinasyonun dijital ortamda bir anlamda kastre olduğu, hatta koptuğu bir değişim.
Ortaya çıkan ürünler giderek aynılaştı. Kişiliğimizi giderek daha zor yansıtır hale geldiler. Bunun en
önemli nedeni bizlerin kendimizi tabiattan ayrı bir özne olarak görmemiz. Tabiat da bir nesneye
indirgeniyor haliyle. O zaman en başta sorduğum soruyu başka türlü sorabilirim sanıyorum:
Medeniyetin ve değişimin ölçüsü bizim doğa ile aramıza koyduğumuz mesafe midir?
tematik | değişim | 39
Değiş(e)(me)mek?
Değişim. Neredeyse sürekli gündemde olan bu kelime ne
ifade ediyor? Ne(ye) işaret ediyor?
Şöyle ifadeler arasından gezinmek mümkün: Yaşantının,
yani, deneyim çoklaşmalarının, farklı oluşların koşulu, ivmesi
ve rutini. Deneyim dışına çıkarılamaz bir heplik. Hatta, bir
zorunluluk. Belirli bir zaman-mekân aralığındaki deneyimleri
çerçeveleyen koşulların, olanakların, araçların, öznelerin ve
bunların arasındaki etkileşim ya da ilişkilenmelerin (değer,
anlam v.b.) olageldiğinden başkalaşması, farklılaşması; başka
bir deyişle ola-gelen ilişkilenmelerin birbiriyle çelişmesinin,
çatışmasının ortaya çıkardığı süreksizlik-süreklilik yarığı.
Dolayısıyla, değişim, olağan; sorun(sal) değişimle nasıl
ilişkileneceğinde, sergilenecek tutumlarda.
Olagelenin çatırdamasının psikolojik olarak güvende
hissetme konforunu sarsan etkileri açığa çıkarması da olası.
Yadsınamazlıkla örülü değişim(ler) karşısında ağırlıklı olarak
peşin hükümlerin ve dogmatik tutumların kolayca yeşermesi
anlaşılabilir olmakla birlikte temkini elden bırakmamak
gerekiyor. Bu türden tutumların değişimi kendi olağanlığı
içinde düşünmek yerine kestirmeden giderek bozulma ve
yozlaşma olarak adlandırma eğiliminde olduğunu hatırda
tutmak yerinde olur. Bu türden söylemsel adlandırmalara
eş zamanlı olarak eşlik eden değişimi kontrol altına alma,
bozulanı ve yozlaşmakta olanı düzeltme girişimlerinin
söylemselleşmesidir. Değişim ancak bir program dahilinde
araçsallaştırılabildiği ölçüde arzu edildiği izlenimini verir.
Sıklıkla, ikna edici de olur. Değişim ise, ironik olarak kapıdan
kovulsa da bacadan girecektir.
Değişim tek başına olumlanacak ya da olumsuzlanacak bir
olaylar dizisi değildir. Değişime karşı çıkmanın, direnmenin
zorunlu olarak muhafazakarlık, değişimi desteklemenin zo-
runlu olarak ilericilik olmadığı açık.
Formül, reçete, kılavuz, rehber yok; yapılabilecek şey ise
durumlar içinde(n), koşullar çerçevesinde düşünmek ve
önerilerde bulunmak, o yönde eylemek, eyleme alanlarını
çoklaştırmak.
40 | değişim | tematik
die verwandlung*
2004’ten bu yana el degistirse de; “arkitera gelenegi icerisinde dogan yayin, yine o gelenek icerisinde soz uretmis pab tarafindan gelistirildi - surduruldu. simdiler de yine o gelenegin onemli karakterlerinden sn binat tarafindan yeniden degerlendirilecek. bu sureklilik, basindan beri kurgulanan omurgayi gelistirdi-donusturdu-ileri tasidi.
ogrenciler ile kurulan iliski belki de okuyucu ile kurulan iliskiden cok daha onemli oldu betonart icin. (ogrenciler her zaman potansiyel bir değişim öznesi oldu)
bu sureklilik degisimden daha cok bir evrilmeyi tarifledi bizim icin.
degisim mi? donusum mu? tartismalari tam da burada bizi kafka’nin 'die verwandlung'una tasidi. hep 'değişim' adıyla çevrildi ve öyle bilindi, bir değişimden çok daha köktenci bir olguyu isaret etti ‘die verwandlung’. burada da tartismak istedigimiz sey’de değişim/donusum ikilemi
betonart’in sert kabugunun bir sonraki adimlarini bekliyoruz . …“sırtındaki sert ve esnek kabuğunun içinde samsa'nın duyguları ve de insanlığı saklıydı”
*degisim/donusum bir sabah uyandiginda kendini bocek olarak bulan gregor samsa’nin hikayesidir
die verwandlung*
2004’ten bu yana el degistirse de; “arkitera gelenegi icerisinde dogan yayin, yine o gelenek icerisinde soz uretmis pab tarafindan gelistirildi - surduruldu. simdiler de yine o gelenegin onemli karakterlerinden sn binat tarafindan yeniden degerlendirilecek. bu sureklilik, basindan beri kurgulanan omurgayi gelistirdi-donusturdu-ileri tasidi.
ogrenciler ile kurulan iliski belki de okuyucu ile kurulan iliskiden cok daha onemli oldu betonart icin. (ogrenciler her zaman potansiyel bir değişim öznesi oldu)
bu sureklilik degisimden daha cok bir evrilmeyi tarifledi bizim icin.
degisim mi? donusum mu? tartismalari tam da burada bizi kafka’nin 'die verwandlung'una tasidi. hep 'değişim' adıyla çevrildi ve öyle bilindi, bir değişimden çok daha köktenci bir olguyu isaret etti ‘die verwandlung’. burada da tartismak istedigimiz sey’de değişim/donusum ikilemi
betonart’in sert kabugunun bir sonraki adimlarini bekliyoruz . …“sırtındaki sert ve esnek kabuğunun içinde samsa'nın duyguları ve de insanlığı saklıydı”
*degisim/donusum bir sabah uyandiginda kendini bocek olarak bulan gregor samsa’nin hikayesidir
42 | değişim | tematik
Değişim
değişmemeye doğrudur.
O halde değişmeyen nedir?
Göçebeleri düşünün.
İklimin aynı olduğu yere doğru hareket ederler
Yer değişir ama aslında aynı yerdir;
geniş taze otlaklarla örtülü suya yakın bir yer.
Yer değiştiren aslında aynı yerde yaşayan değil midir?
Kuraklık gelir, seller toprağı sürükler, yer aynı kalmaz.
Yerleşik insan yer aynı kalsın, hiç değişmesin diye çevresini değiştirip durur.
Aynılaştırır.
Değişim aynılaşmaya doğrudur .
O halde nasıl oluyor da değişim
farklı görünen şeyler üretiyor?
Dengeye doğru sallanan bir sarkaç düşünün.
Her anında farklıdır.
Değişemeyeceği ana,
denge formuna doğru farklı anlar üretir.
Sonra bir birlerinden etkilenen,
kendi dengesini kurmaya çalışırken ötekinin dengesini bozan
binlerce sarkaç düşünün.
İşte farklılık üretme motoru.
Neden değişirsin?
Aynı kalmak için.
Form değişir evet.
Ama forma sebep olan ilişkiler aynı kalır.
Bir spor ayakkabısı,
spor yapmak için giyilen bir ayakkabı olmayı sürdürmek için değişir.
Formu aynı kaldığında
imgede ve performansta spor ayakkabılıktan uzaklaşabilir.
Komşu aynı kalma çabalarının ürettiği
ama spor ayakkabısının oluşuna yeni
malzemeleri, alışkanlıkları, normları düşünün.
O yüzden değişimi gözlemlemek ilginçtir.
O şey hakkında en önemli bilgileri açığa çıkarır.
O şeyin ne olduğunu, neye doğru olduğunu söyler.
O halde bir dergi değişiyorum diyorsa,
nerede aynı kalmaya çalıştığına bakmak gerek.
O derginin ne olduğunu,
neye doğru olduğunu anlamak istiyorsak.
*bkz. entropi
*bkz. eigenform
Burada dengeye doğru olan harekete oluş diyorum. Dengeye ulaşılabileceğini varsaymıyorum.
Farklılık üretme motorunu hatırlayın.
100.000’in üzerinde sektör profesyoneli aradığı yapı malzemesi ve hizmete
Yapı Kataloğu’nun4 farklı platformundan ulaşıyor...
Yapı sektörünün bilgi platformuYK
YK
iPhone iPad Android
Yapı Kataloğu Mobil Uygulamalar
17.000 kullanıcı
yapikatalogu.comAylık tekil 80.000 kullanıcı
300.000 sayfa/ay görüntülenme
Yapı KataloğuDağıtım adedi: 10.000
Yapı Kataloğu / Harici BellekDağıtım adedi: 3.000
Üyelik hakkında bilgi almak için:
YEM Pazarlama ve Satış0212 266 70 70 | yayinsatis@yem.net
YK_ILAN_A4.indd 1 2/22/12 10:35 AM
56 | değişim | sanat
yokoluş
değişim,dönüşüm
Heybet ile gelen
diğer bir bakış açısı ile
sürekli
Seçil Yaylalı | Geçen sene 54. Venedik
Bienali’nde, Arsenale’de odadan odaya geçe-
rek farklı ülkelerin pavyonlarını izliyordum. Bu
odalardan birinde karşıma çıkan beton hey-
keller nefes kesiciydi. Heykellerin devasa bo-
yutları bir yana, o küçük mekâna yerleştiriliş
biçimleri ve adım adım yürüdükçe fark edilen
figürleri sayesinde kendimi monokrom bir ge-
lecek zaman ‘Alice harikalar diyarı’ sahnesinde
gibi hissetmiştim.
Daha sonradan öğrendiğime göre bunlar Ar-
jantin pavyonunu düzenleyen otuz yaşındaki
Adrián Villar Rojas’ın 11 devasa heykeliydi. Ar-
jantin Rosario Sanat Akademisi’nde eğitimini
tamamlayan sanatçı ilk olarak çizgi romancı
olmak istemiş, daha sonra sanat uygulama-
sını tercih ederek çalışmalarını bu yönde iler-
letmiş. Hâlâ Rosario’da yaşayan sanatçı, bu
kadar genç yaşta Venedik Bienali ulusal pav-
yonunu temsil etme olanağı sağlanan nadir
sanatçılardan. Bienal’de yer bulan ve 11 hey-
kelden oluşan çalışmanın adı; “The Murderer
of Your Heritage/Mirasınızın katili”. Mekâna
özel olarak beş ayda tasarlanıp, iki aylık çalış-
ma sonucu üretilmiş heykeller sergilendikten
sonra yok edilecekti.
Rojas’ın küratörü Rodrigo Alonso çalışma için
“Adrián Villar Rojas’ın çalışmaları farklı bir
kişisellik içeriyor. Formel deneyimleri sanat
üzerine düşünmeyi sağlayacak bir anlatılar
kurgusu ile birleştiriyor: Zamanın ve dünyanın
sonunda sanatın görünümü, duyumlanması
58 | değişim | sanat
ve anlamını araştırıyor. Son çalışmasıyla hipo-
tetik bir gelecek üzerinden bugünü sorgulu-
yor, fantastik bir politik boyut içeriyor. Dün-
yanın -dünyamızın- sonundan geriye doğru
bakarken, sanatsal üretimi varoluş, tutku ve
duyarlılıktan korunaklı bir alan olarak yeniden
düşünmeyi öneriyor,” (1) diyor.
Küratör Alonso, Villar Rojas’ın işlerinin özünü
anlamak için çok öncelerde çektiği bir fotoğ-
rafa bakmanın yerinde olacağını söylüyor. Bu
fotoğrafta toza bulanmış bir endüstriyel boru
görmekteyiz: Sıradan, kırılgan ve kuvvetli bir
imge. Bu imge ile Rojas’ın mekân ve zaman iliş-
kisini, düzlemsellik ve sonsuzluk yansımalarını
ortaya çıkardığını söylüyor.
Buradan yola çıkarsak Villar Rojas’ın eserle-
rinde zamanı sorguladığını görmekteyiz. “The
Murderer of Your Heritage” adındaki öyküsel
çalışmasında Villar Rojas ‘dünyada kalan son
beş insanın sanat hakkındaki konuşmaları nasıl
olurdu?’ diye soruyor. Bu diyalogları yayınlan-
dığı “Now I will be with my son” adlı kitapçı-
ğın da sunulduğu sergide bu sorunun cevabını
kurgusal bir biçimde arıyor. Tabii ki zaman ve
mekân kavramlarını inceleyen bu çalışma, aynı
zamanda fantastik öğeler de içeriyor. Yer yer
Rojas’in manga çizimlerinden ilham aldığına
dair ipuçlarını yakalabiliyoruz.
Farklı katmanları birbirleri içinde eriten bir
algıyı oluşturan çalışma, zaman zaman kur-
gusal, zaman zaman robotsu göndermelerle
dolu. Organik mimari ile olan ilişkisi de tartış-
malı olarak ortada.
54. Venedik Bienali’nde yer alan bu işin bu-
lunduğu ve benim küçük diye nitelendirdiğim
mekânın aslında 250 m2’lik bir oda olduğunu
vurgulamak gerek. Heykeller o kadar büyük-
tü ki, odanın boyutlarını küçültüyordu. Bu tür
bir yerleştirme tabii ki özellikle düşünülerek
kurgulanmıştı. Faye Hirsch, Villar Rojas ile
yaptığı söyleşide bu konuya açıklık getiriyor:
“Aslında oda o kadar da küçük değil, 250 m2.
Benim yapmak istediğim mekânı dramatik
olarak değiştirmekti. Heykellerin seyirci veya
mekânla olan ilişkisini değiştirmek istedim.
Giriş kapısının yüksekliğini düşürdük. Işığı
değiştirdik. Üretim süreci sihirli bir olay gibi
algılansın istedik. Heykellerin her biri 2 ton
ağırlığındaydı. Burada iki ay boyunca haftada
7 gün, günde 16 saat geçirdik. Hiç tatil, hafta
sanat | değişim | 59
sonu olmadan. Bu aşağı yukarı 8.000 çalışma
saati ediyor.” (2)
Kendine özgü üretim biçimleri olan bu obje-
lerin on ikincisi, 2011 yazında Paris’in Tuileries
Bahçeleri’nde sergilendi. Bu çalışmanın adı
“Poem for Earthlings” ve ‘dünyada hiçbir in-
san kalmasa sanat nasıl olurdu’yu sorguluyor.
Bu heykel 100 m boyunda 17 ton ağırlığında
devasa büyüklükte bir obelisk: Bu heybet-
li, esrarengiz ve fallik obje yatay bir şekilde
parkın orta yerine yerleştirilmiş olarak sergi-
lenmiş.
Çamur ve betondan oluşan objenin üze-
rinde düzensiz çatlaklar oluşmuş. Seyirci
çevresinde gezinebiliyor. Louvre’un yakın-
larında duran bu uçsuz bucaksız strüktür,
sanat eserinin güce düşkünlüğünü de sor-
gulatıyor. İlginç olan şu ki, bu heykel de
iki ay süren yapımı takiben iki ay sergilen-
dikten sonra yine çöpe gidiyor.
Venedik Bienali için hazırlanan videosunda her
üretiminin sonunda fiziksel ve finansal açıdan
tükendiğini ifade eden sanatçı, yine de bu serü-
veni sevdiğini itiraf ediyor. Adrián Villar Rojas
60 | değişim | sanat
Ekvator, ilk büyük kütle çalışması, tamamıyla
çamurdan yapılmış devasa bir kütle; bir dina-
zora sarılmış bir kızı tanımlıyor. Zaten iş bittik-
ten beş saat sonra başlayan yağmur sayesin-
de yok oluyor.
Mi familia muerta (2009) - 300 x 2700 x
400 cm. 2009 Ushuaia Bienial için ürettiği
“Benim ölü ailem”, 30 m uzunluğundaki ba-
lina, çok güçlü bir görüntü aynı zamanda o
kadar da kırılgan bir yapı, içine bakıldığında
balinanın bütün strüktürünün ahşaptan yapıl-
dığı görülüyor. Balina ve üzerine yatmış ka-
dın, ilk büyük çaptaki işi. Sanatçı yine mekâna
özgü olarak ormanın içerisinde bir balina yer-
leştiriyor.
Berlin’deki Mi abuelo muerto (2010) - 500 x
2300 x 400 cm - Akademie der Künste bah-
çesine yerleştirmiş olduğu obje de akıldışı bir
balina canavar’dan çıkan fantastik sivri pira-
mitler grubunu gözlemliyoruz.
| Sanatçı, PASAJİst Bağımsız Sanat Alanı Kurucusu
ve Program Yöneticisi
1. “The mundane and the infinite”, Now I Will Be
With My Son, Rodrigo Alonso, 2011.
2. “The Last Sculpture on Earth”, Art in America,
Adrian Villar Rojas ile söyleşi, Faye Hirsch, 2011.
54. Venedik Bienali röportajı için:www.youtube.com/watch?v=4UAGWsEYkUw Ihillo quis ex et eatiur, cum fugia volupt
62 | değişim | sanat
P r o f . F r i t z Wo t r u b a
güze l ve m ut lu luk ve r i c i o l ab i l i r
S a d e l i k
Kuzey görünüşü.
sanat | değişim | 63
Şevki Pekin | Malum, iyi mimari yaratmak için
mimar olmaya gerek yok. 20. yüzyılın mima-
ri gelişimini şekillendirmiş iki önemli isim,
Le Corbusier ve Mies van der Rohe’nin alışılmış
mimarlık eğitimleri olamamış. Benzer şekil-
de mimar olmadan önemli mimari işlere imza
atmış kişilere, Avusturyalı heykeltraş Fritz
Wotruba’yı da eklemek doğru olur.
Wotruba 1907 yılında Viyana’da doğdu ve
yine doğum yerinde 1975 yılında vefat etti.
Yirmili yaşlarında ilk heykel çalışmalarını ger-
çekleştiren sanatçı, orta Avrupa’nın yetiştir-
diği ve çağdaşları olan önemli sanat , müzik
ve felsefe insanları ile kurduğu dostluklar ile
o devrin önemli isimleri arasına katılmıştır.
1934 yılında başlayan zoraki göçler ile Zürih,
Paris, Berlin denemeleri sonunda Zürih’te
sürgün hayatına başlamıştır. Burada kurdu-
ğu atölyesi yine o devrin sanat hayatına yön
veren pek çok kişinin uğrak yeri olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonunda 1945 yılında Vi-
yana Güzel Sanatlar Akademisi’nde (Akade-
mie der Bildenden Künste) heykel okulunun
(Meisterschule) başına geçmiş, 1975 yılına
Maket
64 | değişim | sanat
kadar bu okulda profesör olarak görev yap-
mış ve pek çok değerli öğrenci yetiştirmiştir.
Hocalığın yanında yapmış olduğu sanat ça-
lışmaları, öğretileri ve heykelleri, onun ulus-
lararası boyutta tanınmasını sağlamış ve
20. yüzyılın gelişmesine önemli katkıları olmuş
kişilerden biri haline getirmiştir.
1945 sonrası Avrupa’da savaş ile yok olmuş ül-
kelerin tekrar ayağa kaldırılması sırasında kilise
inşaatları mimarlık çalışmaları arasında önemli
rol oynamıştır Viyana’ da yeni kilise inşaatla-
rının yer ve mimar seçiminde söz sahibi olan
başpiskopos Dr. Ungar yapılacak kiliselerden
bir tanesi için pek çok kişiyi şaşırtarak tasarı-
mın heykeltraş Prof. Fritz Wotruba tarafından
yapılmasını önermiştir. Yer seçimi için yapılmış
aramalar sonunda Viyana’nın 23. Bölgesi’nde
“St. Georgenberg’in Mauer” adlı bölge belir-
lenmiş ve 1965 yılında başlamış çalışmalar an-
cak 1971’de kesinlik kazanmıştır. Çalışmaların
başladığı günlerde, Wotruba işi ile ”sadeliğin
güzel ve mutluluk verici olabileceğini göster-
mek istediğini” dile getirmiştir.
Beklenileceği gibi pek çok Avusturyalı mima-
rın “mekân bilgisi olmayan” bir heykeltraşın
yapı yapmasına karşı çıkması neticeyi değiş-
tirmemiş, kaplamasız beton blokların asimet-
rik olarak üst üste yerleştirmesiyle oluşan bu
eşsiz yapının ilk maketinin hazırlanmasından
tamamlanmasına kadar geçen mücadele dolu
süreç sonunda bina bugün Viyana’nın gurur
duyduğu yapılar arasında yerini almıştır.
Wotruba’nın akademide profesör olarak gö-
rev yaptığı otuz yıl boyunca tüm disiplinlerde
öğrenim görenler ile yakınlığı ve yüklendiği
dekan ve rektörlük görevleri ile okulun geliş-
mesi için gösterdiği çabalar sanat gelişimine
katkıları kadar önemlidir.
| Y. Mim. (Mag. Arch) Akademie der
Bildenden Künste Meisterschule für Architektur.
Prof. E. A . PLischke 1969-1973
Wotruba maket üzerinde çalışırken...
Görsellerin alındığı kitap | Fritz Wotruba, Kirche
<Zur Heiligsten Dreifaltigkeit>, Erkel-Verlag, 1976.
66 | değişim | sergi
mutlulukÜretim bandından gelen
Şebnem Şoher | Nişantaşı’nın göbeğinde ticari
yapılara ilişkin bir sergi, niyetini şöyle ortaya
koyuyor: “Yaşadığımız çağ arzularımızın prog-
ramlanıp yönlendirilebildiği, memnuniyet de-
recemizin nabzının tutulduğu, niyetlerimizin
rakamlara vurulduğu, iç dünyalarımızın ista-
tistiklere dönüştürülerek ölçülebilir olduğuna
ikna olduğumuz bir çağ.” Üstelik bir başlama
noktası olarak mutluluğun “ölçülebilir, yöne-
tilebilir, el değiştirebilir, planlanabilir, üretilip
dağıtılabilir” olabileceğinden şüphe ediyor. Bu
sergide kişisel mutluluğumuz, gündelik haya-
tımızın değişmesi güç bileşenleri olan üretim
ve tüketim dinamikleri üzerinden değerlendi-
riliyor.
Ticari yapıları konu eden bu serginin asıl derdi
de ticari yapılar ve daha fazlası: bu yapılarda
süren gündelik hayatlar, bu hayatların nasıl bi-
çimlendiği, nasıl ya da neye doğru dönüşmek-
te olduğu... Çoğumuz her sabah kalkıp ofis-
lerimize yapmamız gereken şeyleri yapmaya
gidiyor, iş çıkış trafiğini atlatıp eve reklamlarla
dolu televizyon programlarını izlemeye gi-
diyoruz. Belki bazen kazandığımız paralarla
“eksik”lerimizi gidermek için yolumuzu uzatıp
küçük birer alışveriş turu atıyoruz. Haftasonu
arkadaşlarımızla buluşup birlikte alışveriş yap-
maya, çocuklarımızı eğlendirmeye, sinemaya
yine çeşitli açık ya da kapalı merkezlere gidi-
yoruz.
Ticari teknolojiler geliştikçe, üretim ve tüketim
yöntemleri de dönüşüyor. Binalar büyüdük-
çe, reklamlar da büyüyor. Bilgiyi depolamak
barkod, QR kod gibi küçücük çizgi ve kareler-
le mümkün hale gelirken ürünlere ilişkin rek-
lamlar binalara sığmıyor. Kent büyüyor, evler
kent merkezinden uzaklaşıyor, alışveriş mer-
kezleri de aynı şekilde... İnsanlar merkezden
uzağa gittikçe alışveriş merkezleri onları takip
ediyor. İnternet, çalışmak ve alışveriş yapmak
için tasarlanmış mekânların işlevlerini yitire-
cekleri yönünde spekülasyonlara izin verse de,
İstanbul’da hızla, yeni merkezler inşa ediliyor.
Haftasonları otopark girişlerinde görülen araç
kuyrukları kısalmıyor, sigara “foodcourt” yeri-
ne kapının hemen dışında içilse de, tüketilen
kâğıt bardak miktarı azalmıyor.
Sonsuz bir üretim ve tüketim döngüsü içinde
kendimizi yeniden üretmeye çalışırken vit-
rin mankenlerinin, yapay havalandırmaların,
indirim anonslarının, asansör sıralarının, oto-
park kartlarının dünyası bize kucağını açıyor.
Otoparktaki boş yeri hemen fark edip, sezon
başında çok beğendiğimiz çantayı indirimde
%70 daha az ödeyip alıyoruz. Dışarıda yağmur,
çamur, trafik varken, biz içeride daha elverişli
iklim koşullarıyla mutlu oluyoruz. Bazen kendi-
miz gibi olanlarla bir arada olmaya, bazen bize
hiç benzemeyenlerle karşılaşmaya gidiyoruz.
Belki de alışveriş merkezi bize sokakta olan
her şeyi, üstelik çok daha konforlu şartlarla su-
nuyor. Bu dünyaya adım atmak için kontrolden
geçiyorsak, eh bu da bizim “güvenliğimiz” için
olsa gerek....
Bir bakıma, sergileniş biçimiyle “Mutluluk Fab-
rikaları” da benzer bir örgütlenmeyi tekrar
ediyor. Yoldan geçerken vitrinden görülebilen
çok sayıda kutu, altlarında paletleri, üstlerinde
sergi | değişim | 67
“Kırılabilir” sembolleriyle bir galeri mekânının
içinde ziyaretçileri bekliyorlar. Mekânın gü-
venliğinden geçip onları deneyimlemeye karar
verirseniz, her biri bir başka ekip tarafından
hazırlanan içerikleriyle bütün bir hikâyeyi an-
latıyorlar. A1’den A19’a kadar numaranmış bö-
lümler sırasıyla İstanbul’daki mevcut ticari ya-
pılara ilişkin çeşitli sayısal ve coğrafi verileri, bu
yapıların tarihsel süreçteki dönüşümünü, ko-
nuyla ilgili teknolojinin gelişimini, bazı önem-
li yapıları, ticari kurumların yatırım değerlerini,
bu yapılarla ilgili olarak kamusallık tartışması-
nı, kentteki ulaşıma etkilerini, tüketime yönelik
araçların evrimini, ürünleri ortaya çıkartan kü-
resel ağları, ticari mekânlara özgü deneyimleri,
vitrinler, cepheler gibi mimari öğeleri ve mimari
program konusunu, sanatla ilişkilerini, sergiye
adını da veren mutluluk kavramını ve ticari ya-
pıların fabrikalarla aralarındaki paralellikleri, son
olarak da genç tasarımcıların bu konudaki ön-
görülerini, önerilerini ele alıyorlar.
Buraya kadar “Mutluluk Fabrikaları” sergisin-
den öğrendiklerimiz ya da serginin düşündür-
müş olabilecekleri, ilk bakışta pek de çağdaş
mimarlığa ilişkin konularmış gibi görünmüyor.
Serginin küratörü Saitali Köknar’ın konuyu ele
alış biçimi, galiba mimarlığın, deneyimin mi-
marlıktan öte bir karar mekanizması tarafından
tanımlandığı bir sistemde nasıl varolabileceği,
mimarlığın ticaretin mekânsal deneyimini yön-
lendirebileceği ya da bu yepyeni mekânsal de-
neyimlerden kendine ders çıkartabileceği gibi
sorular üzerinden kuruluyor. Ticari ağlar, kent-
sel dinamikler klasik anlamda “mimarlık”tan
bahsetmeyi olanaksız hale mi getiriyor? Mi-
marlık dediğimiz yalnızca, sistemin işleyişini
sürekli kılan küçük müdahaleleri daha güzel
sunmaktan mı ibaret? Daha çok vitrin göste-
rebilmek için yeterli galeri boşluğu bırakmak,
merdivenlerin yönünü üst kata çıkmak için
tüm bir katı dolaşacak şekilde belirlemek, yüz-
lercesi üretilmiş bir ürünü sergilendiği askıdan
alırken, askıyı aynı anda az sayıda insanın yan
yana durabileceği ve bu şekilde kendinizi yine
de özel hissetmenizi sağlayacak kadar dar tut-
mak...
Her biri bir başka ekip tarafından kendi tema-
larına uygun olarak ele alınan ahşap kutular
alışverişin tasarlanması konusunda farklı bir
bakışı, her bakış başka bir ipucunu görünür
hale getiriyor. Serginin tümüne bakıldığında
ise, akıllarda çok sesli ama ilginç bir şekilde bü-
tüncül bir resim oluşuyor. Elbette işin “mimari”
yönü sözü edilen, kimi zaman ifşa edilen küçük
detaylarla kısıtlı kalmıyor.
Sergi doğrudan mimarlıktan bahsetmeyerek
ya da ondan, alışkın olduğumuz mimarlık ter-
minolojisini kullanmadan bahsederek, ticari
ilişkilere ev sahipliği yapan iş ve/veya alışveriş
merkezlerinin mimari fotoğraflarda görmeye
alıştığımız nezihliğin ötesinde nesneler olduk-
larını düşündürüyor. Bu yapıların kişilerin ya da
ofislerin yaptıkları tasarımların ötesinde, çok
daha büyük bir aklın ürünü olduğunu hatırla-
tırken, onları içerdikleri karmaşık ilişkiler ağı ve
sunduğu deneyimler üzerinden anlamaya çalı-
şıyor. Mimarın görevi de galiba tüm bunları an-
layıp, fabrikayı beklendiği gibi çalıştırabilmek
ancak bunu uygun miktarda incelikle yerine
getirebilmek. Sergiyle eşzamanlı olarak yayın-
lanan “Ticari Yapılar” seçkisine baktığımızda
gördüklerimiz de, bu olasılığı destekliyor.
| İstanbul Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi, Ar. Gör.
| VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar:
Mutluluk Fabrikaları,
Ticari Yapılar Üzerine Bir Sergi
7 Şubat 2012 | 17 Mart 2012
Galeri Işık, Teşvikiye
Sergi Küratörü | Saitali Köknar
Sergi Koordinatörü | Pelin Derviş
Sergi Tasarımı |
Ahmet Önder, Nehir Gümüşlü (asistan) /
MONO Mimari Tasarımlar
Grafik Tasarım |
Didem Ateş Mendi / anonim.istanbul
Fotoğraflar | Engin Gerçek & Aras Kazmaoğlu,
Studio Majo
68 | değişim | sergi
FabrikaNil Aynalı | İpekyol Tekstil Fabrikası’nı konu
alan bir sergi yapma teklifi 2011 yılının başla-
rında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nden geldi.
O dönemde yapı Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü
kazanmış olması sebebiyle oldukça gündem-
deydi; popüler medyada geniş yankı bulmuş,
adından çokça söz ettirmişti. Türkiye’de mi-
marlık ile ilgili bir konunun -herhangi bir politik
uzantısı yoksa şayet- ‘prime-time’da konuşulu-
yor olması pek rastlanır bir durum değil. O yüz-
den televizyon programlarında ve gazetelerde
yapıdan övgüyle söz edilirken benimsenen
yüzeyselliğe hayıflanmak yerine, bunu Türki-
ye’deki mimarlık kültürünün toplumsallaşma-
sı adına bir adım olarak görmeyi yeğlemiş ve
sevinmiştik. Mimarlık basını, ise o dönem ilginç
bir şekilde ne bu ödül ne de ödülü alan yapı
hakkında fazla talepkâr olmadı. Onu derinle-
mesine ele almak ve anlamak adına çok istekli
görünmedi. Bunun sebebini merak da etmiştik
o zamanlar... Yapı ve ödül hakkındaki bir tara-
fıyla aşırı ajite, diğer tarafıyla hayli suskun bu
dönem geçtikten sonra bugün, yapı hakkın-
da aslında gerçekten ne bilindiği konusu hâlâ
tartışılırlığını koruyor. İpekyol Tekstil Fabrikası
gibi dışarıdan bakıldığında neredeyse anonim,
biçimsel anlamda bir yenilik içermeyen, müte-
vazı bir yapının dünyanın en önemli mimarlık
ödüllerinden birini neden kazanmış olduğu so-
rusunun yanıtı, mimarlık camiası tarafından bile
kolayca verilebilir görünmüyor.
İçinde bulunduğumuz dönemde mimarlık ala-
nında bir tür “aşırı üretim” ile karşı karşıyayız.
Bu durum pek yeni de sayılmaz. Kapitalizmin ilk
krizlerinden bu yana inşaat sektörü spekülas-
yonun bol olduğu, diğer sektörlerdeki üretimi
harekete geçiren, bereketli bir sektör olarak rağ-
bet gördü. Bugün de dünyanın dört bir yanında
sayısız gayrimenkul geliştirme projesi, ‘tabula
rasa’ alanlar üzerine üretilen kentler ve göz alıcı
yapılar ile mimarlık, ulusaşırı şirketler kadar ikti-
darların da kente damga vurmak üzere el üstün-
de tuttukları bir faaliyet alanı... Bu inşaat patla-
ması içinde sadece bilgisayar ekranı üzerinden
bile günde onlarca yeni yapı ile karşı karşıya
geliyoruz. Bu yapılar sadece belli işlevsel gerek-
liliklerin değil, önceden tasarlanmış imgelerin de
taşıyıcısı olarak bize sunuluyor. Hatta bazı yapı-
lar daha en başından fotojenik imajlar vermek
üzere tasarlanıyor ve enformasyon akışının için-
de bu özellikleriyle yer buluyorlar. Bu imge/imaj
kalabalığı içinde gitgide önümüze çıkanın ne
olduğundan, nerede olduğundan, hangi amaçla
ve hangi bağlam içinde yapıldığından çok; nasıl
olduğuna, biçimine, stiline kısacası yüzeyine ba-
kıyoruz. Kendini yeterince ‘gösterebilen’ mimar-
lıklar alıp başını giderken, bir kısım mimarlıklar
ise imaj akışının içinde kolayca kayboluyor. Bu
akıntıyı durdurup bir yapıyı ‘anlamaya’ çalışmak
ise, neredeyse bir lüks haline gelmiş durumda...
Bir serginin herhangi bir yapıyı bütünüyle anla-
mak için yeterli bir temsil ortamı sunabileceğini
söylemek ya da başka bir deyişle herhangi bir
nesne hakkında bütünsel bir temsilin imkânını
savunmak hayli iddialı ve naif olurdu. Zira bir
nesnenin ‘ne’ olduğu, ona ‘nereden baktığınız’
ile kaim... Bir yapının planları, kesitleri, malzeme
bilgisi, fotoğrafları ya da maketi onun varoluş
durumu hakkında hatırı sayılır olmakla birlikte
kısıtlı ve ancak başka bağlamsal bilgilerle hem-
hal edilerek yorumlandığında anlamlı olabile-
cek bir bilgi sunuyor.
Bu bağlamda “Fabrika” sergisi, İpekyol Tekstil
Fabrikası’nı bir nesne-yapıdan öte, öncelikle
bir olgu olarak anlamayı deniyor. Fabrikanın ne
sergi | değişim | 69
olduğu sorusunun yanıtını; onun nasıl bir ilişki-
ler ağının parçası olduğu, nasıl bir dünya içinde
varolduğu, nelere değdiği, ne ürettiği, neyi içer-
diği, neyi dışarıda bıraktığı ve nasıl bir yaşam
sunduğu sorularıyla birlikte arıyor. Bu yöntem;
mimarlık ürününün çeşitli coğrafi, ekonomik,
sosyal, politik dinamikler içerisinde yer alan;
yer, bağlam, işveren, program, kullanıcı ve mi-
mar gibi olgu/aktörlerin de içinde bulunduğu,
‘durum’ olarak tanımlanabilecek bir ilişkiler ağı
içerisinden üretildiği ve bir yapıyı anlamak için
onun kendi spesifik ‘durum’u içerisinde nasıl
var olduğunu, ona nasıl yanıt verdiğini anlama-
nın kritik olduğu görüşünde temelleniyor. Bir
anlamda yapıyı nesneleştirmekten kaçınarak
mimarlığın konvansiyonel ‘biçim tartışmala-
rı’ ekseninden koparıyor ve onu, etrafını saran
ilişkiler ağının içinde konumlandırmayı deniyor.
Sergi 18 adet ekran, çeşitli nesneler, bir film-
den oluşuyor. Ekranlarda izlenen videolardan
her biri fabrika ile ilişkili bir olgu, kavram, kişi
ya da durumu ele alıyor. Bu sayede 1938’den
kalma bir belgesel, İpekyol’un sahibi Yalçın
Ayaydın ve kreatif direktörü Hilal Tunç ile yapı-
lan röportaj çekimleri, Guy Debord’un “Gösteri
Toplumu” filmi, Emre Arolat’ın kent ve kültür
konulu konferansı, güncel konut projesi rek-
lamları, Edirne kentine ilişkin bir kısa film, İpek-
yol fabrikasının SketchUp modeli ve Ağa Han
Ödül Kurulu’nun Edirne ziyareti filmi ile Bursa
Merinos Fabrikası’nda üretilen giysiler, ‘Ajda
Pekkan for Twist’ koleksiyonunun tasarım sü-
recine ait paftalar, Türkiye’deki tekstil ve kon-
feksiyon atölyelerine dair fotoğraflar, dünya-
daki mimarlık ödüllerinin tümünü gösteren bir
grafik ve İpekyol fabrikasının maketi gibi farklı
bağlamlara ait fragmanlar aynı mekânın için-
de yer buluyor. Sinem Serap Duran ve Özden
Demir’den oluşan Video Tezgahı ekibinin yapı-
mını üstlendiği videoların her biri spekülatif bir
isme sahip. Bu isimler peyzajı, söz konusu frag-
manları bir bilmecenin parçaları haline getiri-
yor. Can Tanyeli’nin sergi mekânından özerkle-
şen bir odada izlenen Fabrika filmi ise, serginin
‘epilog’unu oluşturuyor.
Sergiye paralel olarak yayımlanan “Fabrika” ki-
tabı, temelde sergi ile aynı motivasyondan bes-
leniyor. Kitabın içinde sergideki bazı videoların
kısaltılmamış metinleri, Emre Arolat’ın mimari
yaklaşımını anlattığı bir konferans metni, Uğur
Tanyeli’nin yer kavramı üzerine bir konferansı-
nın deşifresi ve Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün
İpekyol Fabrikası’na ait “Yerinde İnceleme Ra-
poru” yer alıyor. Kitapta bu metinlere paralel
olarak adı geçen bazı kavramlara ilişkin, bazen
bu kavramları açan ve tanıtan, bazen de kav-
ramlar üzerine spekülasyon üreten bir sözlük-
çe yer alıyor. Sözlükçe, metinlerin arka fonda
konuşan ve yorumunu sakınmayan bir ses eş-
liğinde okunmasını sağlıyor. Thomas Mayer, Ali
Bekman ve Cemal Emden’in fotoğrafları sizi bir
taraftan mekânın içine çekerken, sözlükçe ve
metinler arasında oluşan çekişmeler sizi aklı-
nızda yer edecek bazı sorular ya da yorumlar
ile baş başa bırakmayı amaçlıyor. Sergide ve
kitapta yer alan bu ara boşluklar, izleyicilerin
kendi özgün okumalarını üretmelerini bekliyor.
| Y. Mimar
Milli Reasürans Sanat Galerisi
7 Şubat 2012 | 17 Mart 2012
Fotoğraflar | Arcan
70 | değişim | tanıtım
EAA-Emre Arolat Architects tarafından hazırlanan ve 7 Şubat-17 Mart
2012 tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde düzenlenen
FABRİKA sergisinin aynı isimli kitabı, İpekyol Tekstil Fabrikası’nın hika-
yesini yapı ile ilişkide olan aktörlerin dünyalarının içerisinden anlatıyor.
Kitabın içinde İpekyol’un sahibi Yalçın Ayaydın ve markanın kreatif di-
rektörü Hilal Tunç ile yapılan röportaj metinleri, Emre Arolat’ın kent ve
kültür hakkındaki görüşleri ile birlikte mimari yaklaşımını anlattığı bir
konferansının deşifresi, Uğur Tanyeli’nin yer kavramı üzerine bir konfe-
rans metni ve Ağa Han Mimarlık Ödülü’nün yapıya ilişkin yerinde incele-
me raporu yer alıyor. Kitapta bu metinlere paralel olarak, metinlerde ge-
çen bazı kavramlara ilişkin, bazen bu kavramları açan, tanıtan bazen de
kavramlar üzerine spekülasyon üreten bir sözlükçe yer alıyor. Sözlükçe
bu metinlerin ve dolayısıyla kitabın bütününün, hep arka fonda konuşan
bir ses eşliğinde okunmasını sağlıyor ve sizi kitabın sonlarına doğru ya-
pının fotoğrafları ile mekanın içine çekerken aklınızda bazı sorular ya da
yorumlarla baş başa bırakmayı amaçlıyor.
Fabrika
| Editörler: Nil Aynalı, Ali Paşaoğlu
| İstanbul, 2012 | Türkçe
| 141 sayfa | Karton Kapak | 23x32 cm.
Beklenmedik Karşılaşmalar
| Editör: Fatoş Üstek
| İstanbul, 2012 | Türkçe
| 224 sayfa | Sert Kapak | 24x36 cm.
Beton üzerine, betonun gündelik hayat içinde kullanıldı-
ğı farklı alanlardan örnekler seçen bir blog. The concrete
blog, betonun şaşırttığı, malzemenin ne kadar esnek ve
ince olabileceğini izleyeceğiniz oldukça geniş bir arşive
sahip. Brüt betonla üretilen obje, aksesuar, mobilya ve me-
kan tasarımları malzeme olarak betonun sınırsızlığını gös-
teriyor.
2000’li yıllarda gerçekleştirilen mimarlıkla ilişki
bağlamında öne çıkan çağdaş sanat yapıtların-
dan seçkiler sunan, Bülent Erkmen’in konsept
ve tasarım çalışmasıyla “Beklenmedik Karşı-
laşmalar”, mimarlık ve çağdaş sanat birlikteliği
üzerine düzenlenmiş bir çalışma. Uluslararası
sanatçıların mimarlık ile ilişkilenen üretimlerinin
yer aldığı kitap, günümüzde birbiriyle sıkı ilişki-
ler kuran bu iki alanın ortaklıklarını gün ışığına
çıkarıyor.
The concrete blog
| http://theconcreteblog.tumblr.com/
tanıtım | değişim | 71
Pelin Derviş | İçinde bulunduğumuz hızlı çağa koşut, neredeyse içinde
yaşanılan ‘an’ın nabzını ve onun ürünlerinin kaydını tutmak daha da
önem kazanmaya başladı. Bu çerçeveden bakınca, son yıllarda özel-
likle kent üzerine (kitaplar, periyodikler, internet ortamı, konferans-
lar, çalıştaylar gibi farklı kanallarla) yapılan yayınların sayısındaki
artışın nedenini anlamak zor değil. Kentleri, onu var eden, değiştiren,
dönüştüren dinamikleri daha iyi ve daha hızlı anlamaya çalışmak için
araçlara ihtiyacımız var. Mimarlık seçkileri/yıllıkları bu analizi yapa-
bilmek için değerli kaynaklar. Türkiye’de uzunca bir süredir bu anlamda
bir yayın yapılmıyordu. 2012’yle birlikte yeni bir mimarlık seçkisine sa-
hibiz artık: VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi 1: Ticari Yapılar. Kitap, 2000
yılı sonrasına ait elli seçkiye yer veriyor; her seçki, ele aldığı yapıyı ve
onun yer aldığı bağlamla ilişkisini 4-6 sayfa içinde görseller ve metin-
ler aracılığıyla ortaya koyuyor. Bunlar yayının ilk bakışta öne çıkan
özellikleri. Ticari Yapılar VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi isimli projenin
ilk temasının kitap ayağını oluşturuyor. Kitaba ek olarak bu proje, ser-
gi (Mutluluk Fabrikaları isimli ilk sergi Betonart’ın bu sayısında yayınlanıyor) ve farklı şehirlerde gerçekleştirilecek pa-
nel dizisi gibi ayaklardan oluşuyor. Önümüzdeki yıllarda dizi ulaşım, sağlık, eğitim ve konut temalarıyla devam edecek.
Yani tek seferlik bir girişim değil, mimarlık kültürüne en azından beş yılı garantileyen kapsamlı bir katkı söz konusu.
Seçilen temalar kentsel yaşamın gündelik ve aciliyet içindeki meselelerini mercek altına almak, belgelemek ve açımlamak
bakımından çok isabetli görünüyor. Diziyi başlatan temanın ‘Ticari Yapılar’ olarak seçilmesi de tesadüf olmasa gerek.
Kitap, ticari yapıları dört grup içinde ele alıyor: AVM, Karma Yapı, Ofis ve Yönetim Merkezi, Ticari Sergileme. Seçkide yer
alan her bina yalın ve çok okunaklı bir ‘şablon’ içinde okura sunuluyor: Bir mini künye, nitelikli fotoğraflar, sadeleştirilmiş
çizimler, müellifinin kısa yorumu ve yapıyı bağlamı içinde kavramaya yardımcı olan bir metin. Sözü geçen bu metin(ler),
araştırmacı kimliğiyle dikkat çeken bir genç akademisyen mimar, Deniz Güner tarafından kaleme alındı (Yayın dahil tüm
ayakların gençlere teslim edilmiş olması projenin bir başka umut verici yanı). Bir seçki yapmak zorlu bir süreç, belli kriter-
lerin oluşturulmasını, bu kriterlere uymayan projelerin elenmesini ve uyanlar içinden kitaba girecek olanların belirlenmesi
için de değerlendirme mekanizmalarının tekrar tekrar işletilmesini gerektiriyor ve nihayetinde kimi projeler zorunlu olarak
seçki dışında bırakılıyor. İşin bir diğer güzel tarafı, kitaba giren 50 proje dışındaki projelerin de web sitesinden izlenme
olanağının sağlanmış olması. Son on yılın Türkiye’deki mimari ve kentsel dizininden bir kesit sunan bu yayınlar (kitap
ve web sitesi) hem her binayı onu var eden ve onun var ettiği bağlamı içinde hem de birbirleri arasında okumaya ola-
nak tanıyan bir zemin oluşturuyor. (VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi, VitrA ve Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin ortaklaşa
geliştirdiği bir projedir. www.vitracagdasmimarlikdizisi.com)
Zaha Hadid Architects’in hazırladığı resmi uygulama
görsel olarak iyi bir tasarıma sahip. Uygulamada çok
nitelikli fotoğraflar kullanılmış, bunları özellikle Ipad üze-
rinden izlemek tam görsel bir şölen. ZHA hakkında tüm
haberlere ulaşmak, ofis, ofisin işleyişi, çalışanlar ve Ha-
did hakkında pek çok videoyu izlemek de mümkün. ZHA
World başlığında dünya haritası üzerinden tüm projeler
ve detaylarına kadar incelenebiliyor. ZHA binalarını ge-
zerken rehberlik etmek üzere interaktif bir rehber bö-
lümü hazırlanıyor, merakla yayına açılmasını bekliyoruz.
VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi 1: Ticari Yapılar
| Editörler: Banu Binat, Neslihan Şık
| Eczacıbaşı Holding | İstanbul, Ocak 2012 | Türkçe-İngilizce
| 304 sayfa | Karton Kapak | 23x30 cm.
ZHA
| Zaha Hadid Architects Ipad ve Iphone Uygulaması
72 | değişim | haberler
Le Corbusier’nin Marsilya Bloğu
Büyük Tehlike geçirdi
Genç Mimarların
Taksim’i Kurtarma
Operasyonu
THBB, bu sene üçüncüsünü vereceği
mimarlık ödülleriyle yapılarında be-
ton kullanımının düzeyi, yerindeliği ve
farklı malzemelerle birlikteliğini mima-
ri tasarım kaygısı ile yorumlayan, yaşa-
ma geçiren mimarları ödüllendirmeye
hazırlanıyor. Değerlendirme, yapı, yapı
4 Ocak’ta 2. No. lu Koruma Kurulu
Taksim’de öngörülen plan değişikliğini
onayladı. Bu projeye göre Taksim mey-
danı istinat duvarları, dalış rampaları ve
tünelleri ile dönüşecek. Gezi yok ola-
cak, kışla yeniden inşa edilecek, ağaçlar
kesilecek. Kamuoyunda harika bir ge-
lişme olarak lanse edilen bu projenin ne
kadar yanlış olduğunu gören profesyo-
neller ve uzmanlar halka her fırsatta
seslerini duyurmaya çalışıyor. Bu kararı
protesto için eylemler yapılıyor.
Taksim’in yayalaştırma çalışmasının ger-
çekte nasıl bir proje olduğunu anlat-
mak için mimarlık öğrencileri ve genç
mimarlardan oluşan Kayıtdışı Grubu
da Taksim’de şaşırtıcı eylemler yapıyor,
amaç toplumda bu konuda farkındalık
yaratmak ve Taksim Projesine yönelik
tepkiyi daha geniş bir kitleye yaymak.
Kentsel aktivist grup aldıkları tepkileri
tepkisizlik olarak tanımlıyor. Yayalaş-
tırma projesinden sonra Taksim’e gi-
rilecek kapılardan birini temsili olarak
kartondan yapan grup herkesin dar ka-
pıdan hiç şaşırmadan ve sorgulamadan
geçip gitmesi karşısında yeni eylem şe-
killeri geliştirip birebir meydandan ge-
çen insanlara projeyi anlatma yolunu
da denemişler. Aynı zamanda sosyal
medyada da sürdürülen kampanyanın
etki alanı giderek büyüyor.
grupları, mühendislik yapıları, iç mekân
uygulamaları ve açık alan düzenleme-
lerini, betonu taşıyıcı rolü ile birlikte ve/
veya bunun dışında farklı kullanım dü-
zeyleri ile yorumlayan yapıları da kap-
sıyor. Ödüle başvurmak için yapıların
1 Ocak 2008 tarihinden sonra tamam-
lanmış olması şartı aranıyor. Son baş-
vuru tarihi 30 Eylül 2012. Seçici kurul
Mehmet Konuralp, Nesrin Yatman, Tü-
lin Hadi, Durmuş Dilekçi, Boran Ekinci,
Özgür Bingöl, Sema Özsaruhan’dan
oluşuyor. Bilgi ve başvuru formları için:
www.thbb.org
Brüt betonun en iyi kullanım örneklerinden diyebileceğimiz Le Corbusier’in Mar-
silya Bloğu 9 Şubat’ta çıkan büyük bir yangında zarar gördü. 12 saat içinde kont-
rol altına alınabilen yangın 360 birimden oluşan bloğun 2. katında bir dubleks
dairede çıkmış. Isıtma sisteminden kaynaklanan yangında 8 konut birimi, 4 otel
birimi tamamen kullanılamaz hale gelirken 35 kadar birim de dumandan ve yan-
gın söndürme çalışmalarından ciddi zarar görmüş.
Marsilya’da 40’lı yılların sonlarında tasarlanan; içinde çarşı, yemek salonu, çama-
şırhane, kreş, yüzme havuzu, spor salonu gibi kolektif mekânları olan dikey bahçe
kent projesi la Cité Radieuse (Işıldayan Kent) sekiz çift düzeye dağıtılmış 360
birimden (lojmandan) oluşuyor. Bu geniş yapı aynı zamanda, Le Corbusier’nin
1942’den 1948’e kadar açıkladığı orantı hesapları sistemi olan “Modülör”un ilk kul-
lanıldığı yer. Modern mimarlık mirası olarak koruma altındaki binada genellikle
öğretmen ve mimarlar yaşıyor, 19 birim ise otel olarak işletiliyor.
Kayıtdışı etkinliklerini izlemek için: www.vimeo.com/kayitdisi
teknik | değişim | 73
[Sunum]
Özgür Bezgin | Orhan Manzak | SUNUM atri-
um cephesinin yapının birçok özelliğini bün-
yesinde taşıyan bir niteliğe sahip olması, cep-
heyi oluşturan parçaların üretiminde dikkate
alınan en önemli unsur olmuştur. Önüretimli
yapısal cephe panellerinin üretiminde kullanı-
lan beton hammaddeleri, üretimin gerçekleş-
tiği Paşaköy’e en fazla 30 km uzaklıkta mesa-
felerden getirilerek kullanılmıştır. Sıradan bir
inşaatta gerçekleşen birçok inşa adımı, SU-
NUM atrium cephesi için tek bir önüretim adı-
mı içerisinde sağlanmıştır. Cepheyi oluşturan
birimlerin sıra dışı mimari kesitlerinin üretimi
için yoğun bir kalıp tasarım sürecinin ardından
yapılan deneme üretimleri sonucunda kalıp
tasarımı sonuçlandırılmıştır. Cam elyafı takvi-
yeli sertleştirilmiş plastik malzeme ile üreti-
len parçalı kalıp teşkili ile cepheyi oluşturan
üç tür cephe birimi üretilmiştir.
Toplamda 53 parçadan oluşan cephe, 30
adet 3 m eninde, 20 adet 1,5 m eninde ve
3 adet 4,5 m eninde önüretimli yapısal cephe
birimlerinden oluşmaktadır.
Cephe birimleri içerisinde kullanılan donatıla-
rın sürekliliği, donatı bindirmelerini gereksiz
kılarak demir sarfiyatını ve muhtemel beto-
narme kesit ebatlarının artmasını engelleye-
rek malzeme sarfiyatını azaltmıştır.
Cephe birimlerinin birleşim bölgeleri arasında
kalan çapraz parçalarının kesiti ile tanımlayıcı
resmi yanda görülmektedir.
Yaklaşık 1,5 ayda gerçekleşen üretimlerde,
parçalı olarak üretilen kalıbın kurulumunu
takiben birinci kademe donatı yerleşimin ar-
dından gerçekleşen birinci kademe beton dö-
kümü sonunda yalıtım katmanı ve arayüz kes-
me birimlerinin yerleşimi ve sonrasında ikinci
Sabancı Üniversitesinanoteknolojiaraştırma ve uygulama merkezi
üretim süreci
teknik | değişim | 75
kademe donatı ve kalıp yerleşimi ve beton
dökümü sonucunda üretim gerçekleşmiştir.
Cephe birimlerinin üretiminde kullanılan be-
tonun beyaz çimento ile üretilmesi sonucu,
önüretimli yapısal cephe herhangi bir ek mü-
dahaleye gerek kalmadan mimari rengine
ve yansıtıcılık özelliğine kavuşmuştur. Diğer
yandan üretim esnasında ısıl yalıtımın sağlan-
ması, cephe birimlerinin yerlerine yerleşimle-
ri sonrasında yalıtım katmanı uygulamasını
gereksiz kılarak inşaat sürecine önemli bir
katkıda bulunmakla birlikte, yapının hizmet
ömrü boyunca kullanıcılarına yaz ve kış ay-
larında iklimsel rahatlığı ekonomik sınırlar
içerisinde kazandırmıştır. Cephe birimlerinin
betonarme olarak üretimi, üretimde seçenek
oluşturabilecek çelik gibi diğer yapı malze-
melerinin gerektireceği işleme ve birleştirme
işçiliklerini gereksiz kılmasının yanı sıra, yapıyı
oluşabilecek pas ve korozyon gibi olumsuz
etkilerden de muaf tutmuştur. Diğer taraftan
beton, çeliğe göre sahip olduğu daha yüksek
ısıl yalıtım ve ısıl kütle ile çeliğe göre daha
fazla yalıtım değeri sağlamasının yanında,
çeliğe göre daha yüksek olan ses yalıtımı ve
elektriksel yalıtım özelliklerinin etkileriyle de
SUNUM yapısına daha rahat ve güvenli bir or-
tam sağlamıştır.
Yerleşim süreci:
Fabrika ortamında önüretilen cephe birimleri,
sahaya nakledilmelerinin ardından, hazırlan-
mış yuvalı temellere yerleştirilmiştir.
Cephe birimlerinin temellere yerleştirilmesi-
nin ardından, komşu birimler birbirlerine te-
mas noktalarından bulonlar ile bağlanmıştır.
Cephe birimlerinin, cepheyi tanımlayan yay-
ları hassas bir şekilde takip edebilmeleri için
üretimlerinde kalıp kenarlarında açı birimleri
kullanılarak birimlerin ilgili yay boyunca sıra-
lanmaları sağlanmıştır. Bu sayede önüretimli
yapısal birimler, ilgili yaylar boyunca yerleşti-
rilebilmiştir.
Önüretimli taşıyıcı ve mimari cephe birimle-
rinin tasarımında, cephe içerisine yerleşecek
olan aluminyum doğrama ve cam teşkilinin
varlığı hassasiyet ile dikkate alınmıştır. Tasa-
rımın başında, cam ve çerçevelerin inşaatın
hangi evresinde yerleştirileceği bilinmedi-
ğinden, cephe birimleri farklı inşa evreleri ile
bağlantılı yük koşulları altında irdelenmiş ve
oluşabilecek sehimler tespit edilmiştir. Belir-
76 | değişim | teknik
lenen sehim değerlerine göre cam ve çerçeve
birimleri ile betonarme yuvalar arasında bir
mesafe tayin edilmiş ve çerçevelerin bu pay-
haddi içerisinde hareket edebilmeleri sağlan-
mıştır. Bu sayede, cam ve çerçeve birimleri,
cephe birimlerinin yerleşiminin hemen ardın-
dan yerleştirilebilmiş ve çatı yerleşimi esna-
sında oluşan çatı yüklerinin yarattığı sehim-
lerden etkilenmemiştir.
Cepheyi oluşturan tüm birimlerin, bu şekilde
sırayla yerleşimleri ile SUNUM atrium bölgesi-
ni sınırlayan önüretimli taşıyıcı mimari cephe
yaklaşık bir ay içerisinde tamamlanmıştır.
Cephe birimlerinin yerleşimlerinin ardından,
çatı kirişleri yerleştirilmiş ve ardından çatı tab-
liyesi dökülmüş ve son olarak da çatı konsol
bölgelerine birleşik malzemeden [kompozit]
saçakların yerleştirilmesi ile atrium bölgesinin
cephe ve çatısı tamamlanmıştır.
Gündeme geldiği günden tamamlandığı güne
kadar geçen sürede betonarme ve önüretim
kavramlarının mimari bir bakış açısı içerisinde
karşılıklı etkileşim içerisinde kullanımıyla ortaya
çıkan SUNUM, içerdiği sadelik ve hassasiyet ile
güzel bir yapıdır. Tasarımında, üretiminde ve
yerleşiminde sarfiyatın en aza indirgenmeye
çalışıldığı SUNUM taşıyıcı mimari dış cephesi,
yüzünü oluşturduğu yapının mimari temsilcisi
olarak Türk beton önüretim eserleri arasında
mütevazı yerini almış bulunmaktadır.
| Dr.Müh.
Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş.
| CE, M.Sc
teknik | değişim | 77
Seçil Yaylalı | Rojas’ın karmaşık üretim yön-
temi tamamıyla bir takım çalışması sayesinde
mümkün oluyor. Bu süreçte sanatçı kendini
bir film yönetmeni gibi görüyor. Marangoz,
mühendis, statikçi ve diğer uzmanlarla çalışan
sanatçı, takımının sanatçı olmasa da sanata
yatkın kişilerden oluştuğunu söylüyor.
Malzemeyi nasıl kullandığını açıklamayan ama
kendine özgü bir üretim biçimi geliştirdiğini
söyleyen sanatçı, yüzeylere verdiği farklı do-
kularla da dikkat çekiyor. bu dokusal farklılık-
lar objenin kendi kimliğini oluşturuyor. Kendine
has tekniğinde ahşap, çamur, çimento ve bez
parçacıkları kullanabiliyor. Bu malzemelerin
birleşimi sonucunda yakaladığı etkiler ise ba-
zen öngörülemeyen çatlaklar, yer yer yumu-
şaklık hissi veren beton görünümü, zaman za-
man ise son derece rijit bir yapıya sahip.
Adrián Villar Rojas
78 | değişim | teknik
Dışarıdan bakıldığında hiç fark edilmese de sa-
natçının kendi ifadesiyle bu devasa heykeller
“çok kırılganlar” ve “süper dengesizler”. Sa-
natçı malzemeleri geleneksel kullanım biçimi
dışında işlerken sınırlarını da zorluyor.
İsimleri de bir o kadar şiirsel olan heykeller üre-
ten sanatçı, edebiyat ile yakınlığını 54. Venedik
Bienali için hazırladığı kitapçıkta ele veriyor. Ta-
sarımdan sonra üretim sürecinin grup çalışması
olduğunu ancak adını koyarken heykelin yeni-
den kendine dönmesini sağladığını söylüyor.
| Sanatçı, PASAJİst Bağımsız Sanat Alanı Kurucusu
ve Program Yöneticisi
summary | değişim | 79
Two Houses by SPBR + Interview with
Angelo Bucci
Two projects of the São Paulo-based studio SPBR
Arquitetos are explored in this issue. House in Ca-
rapicuiba is interpreted by Hakan Tüzün Şengün
while House in Ubatuba is explored by Sevgi Türk-
kan who also held an interview with the founding
architect of SPBR, Angelo Bucci.
In the interview Angelo Bucci tells: “There’s one
thing that is certain: We learn architecture through
architecture. Cities, especially those like São Paulo,
operate as architectural databases in a way. I came
to São Paulo from my small home town in 1983 to
study architecture. Thus, moving to a big city was
alone a big change in my life. Studying in FAU USP
building (University of São Paulo, School of Archi-
tecture), designed in 1969 by Villa Artigas, was an
incredible experience. I learnt from the building as
much as I did at the lectures.”
(…)
“I consider myself lucky to have met an engineer
like Ibsen Puleo Uvo. I have worked with other cou-
rageous engineers as well but with Ibsen I realized
that structural and architectural design can be add-
ressed simultaneously.”
(…)
“For me, beauty is about the cleverness of the pro-
posal. You are facing a beautiful problem like desig-
ning a building. Your design response is expected
to be economic, structurally flawless and program-
matically perfect, etc. but there’s no such thing as
the most economic solution or the most flawless
structure. Buildings are imperfect, just like people.
And it is these imperfections that give significant
characteristics to a building. That is normal. But
again, you have to keep the process under cont-
rol. What should be the priorities while designing
a building? The cleverness of a proposal lies in the
choice of priorities and the balance between them.
How to solve all these issues and keep their relation
to each other? The cleverness is not about this or
that characteristic of the building but the relation-
ship of the pieces that make it up. I think that is
what we can call beauty in architecture and that is
what we try to achieve.”
English Summary
House in Carapicuiba
House in Ubatuba
80 | değişim | summary
Ortadoğu Automotive Headquarters
This new office building by Nevzat Sayın / NSMH
is interpreted by İdil Erkol, who visited the building
with the architect: “…re-using the existing structu-
res and re-organizing the spaces for new users is
quite a common practice in architecture. What’s in-
teresting is that this building was designed from the
beginning assuming possible future changes, thus
creating a ‘space of possibilities’. In the architect’s
own words, Ortadoğu Automotive Headquarters
is ‘anonymous yet unique; it strives to give a new
twist to the familiar’” (pages 28-33).
Sabancı University Nanotechnology
Research and Application Centre
The construction of this nanotechnology research
centre was a challenge to structural designers: The
structural façade had to meet all the functional re-
quirements while enclosing an unobstructed atri-
um space around the two-storey building, within
a single step of prefabricated production. Dr. Eng.
Özgür Bezgin and Orhan Manzak present the de-
sign and production processes of this prefabrica-
ted façade that has become an architectural cen-
terpiece (page 24-27).
Fritz Wotruba
“It is known that one does not have to be an ar-
chitect to create good architectural designs. Le
Corbusier and Mies van der Rohe, who both have
extensively affected the 20th century architecture,
did not have formal architectural education. The
Austrian sculptor Fritz Wotruba can also be consi-
dered in the same line” says Şevki Pekin and goes
on to speak about his work (pages 62-65).
Adrián Villar Rojas
According to the curator Rodrigo Alonso “Adrián
Villar Rojas’ work possesses a distinctly personal
tone. It combines formal experimentation with the
construction of a narrative which allows him to ref-
lect upon art; its form of appearance; its sense and
its meaning during the end of times and the end of
the world. His last piece derive from a story which
reflects upon the present from a hypothetical fu-
ture, unfolding a certain political dimension of fan-
tasy. Viewing from the end of the world - ours -, he
suggests that we rethink about the artistic creation
as a shelter from existence, passion, sensibility.” Se-
çil Yaylalı visited this young artist’s work at the 54th
Venice Biennial and shares her experience with us
on pages 56-61.
enerji ritmi ilan A4.FH11 2/24/12 2:43 PM Page 1
Composite
C M Y CM MY CY CMY K
abone oluntıklayınpaylaşıniletişiminiz sürekli olsun3 ayda bir değil 7/24www.betonart.com.tr