Turkish Studies
International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/10, p. 143-164
DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.11972
ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY
Article Info/Makale Bilgisi
Referees/Hakemler: Doç. Dr. Özcan GÜNGÖR – Yrd. Doç. Dr.
Mustafa GÜNERİGÖK
This article was checked by iThenticate.
NAKŞÎLİK-SİYASET İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE DİNÎ GRUPLAR VE MİLLİ GÖRÜŞ
Abdullah İNCE*
ÖZET
Nakşîlik, tarihsel süreçte siyasetle yakın ilişkiler kurmuş bir
tarikattır. Bu ilişkinin temel ilkelerine Nakşî şeyhlerinin metinlerinde rastlamak mümkündür. Nakşîler çoğunlukla siyasete doğrudan
müdahale etmemişler, devlet yöneticilerini hayra yöneltmeye çalışmış,
ancak yanlış yaptıklarında onları ikaz etmişlerdir. Genel olarak
yöneticilerin de, Nakşî tarikatlara karşı pozitif bir tutum benimsediği
ifade edilebilir. Ancak karşılıklı ilişkide sıra dışı durumlara da rastlanmıştır. Cumhuriyet döneminde, yönetici elitlerin din politikası
konusundaki tercihleri tarikatları yasaklı konuma düşürmüştür. Olgusal
temeli bulunmayan bu düzenlemeler tarikatları ortadan kaldırmamış,
tarikatlar çeşitli yollarla varlıklarını sürdürmüşlerdir. Türkiye'nin çok
partili hayata geçmesi kısmi bir özgürlük ortamı oluşturmuş, bu
dönemde tarikatlar sosyal hayatta daha da belirginleşmiştir. Bu bağlamda tarikatların sosyal, siyasal ve ekonomik hayattaki etki ve
görünürlükleri artmış, tarikatlar toplumsal hareketlere kaynaklık
etmiştir. Türkiye’de, Cumhuriyet sonrası varlığını sürdüren Nakşî- Halidî
kollardan biri olan İskenderpaşa cemaati, bu süreçte öne çıkan tarikat/
dinî gruplardan biridir. Karizmatik dinî lider Mehmet Zahit Kotku’nun teşvikleri, Türkiye’nin sosyal, siyasi gelişmeleriyle birleştiğinde, bir dinî
yapı içerisinden siyasi bir hareket doğmuştur. Bu açıdan ilk etapta Milli
Görüş Hareketi, bir dini grup bünyesinde ortaya çıkmış ve gelişimini
sürdürmüştür. Bu olgu Milli Görüş’ün sosyal tabanını ve dini gruplarla
ilişkisini belirleyen önemli bir unsur olmuştur. Ancak siyasi bir hareket
olarak Milli Görüş Hareketi’ni bir dini grupla sınırlamak olası değildir. Türkiye’de siyasal partileri biçimlendiren ve sınırlayan yasal çerçeve, bu
değişimi zorunlu kılmıştır. Milli Görüş Hareketi’nin doğuşu o dönemdeki
ulusal ve uluslararası gelişmelerle ve Türkiye’nin tarihsel-toplumsal
özellikleriyle de ilişkili bir durumdur.
Bu çalışmada, Milli Görüş’ün dini gruplarla ilişkileri Türkiye’deki
Nakşî tarikatlar bağlamında analiz edilecektir. Türkiye’de Nakşi
* Yrd. Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri (Din Sosyolojisi), E-Mail:
144 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
tarikatlar genellikle Milli Görüş Hareketi ile pozitif bir ilişki kurmuş, Milli Görüş Hareketi de tarikatları önemli bir sosyal taban olarak görmüştür.
Bu kapsamda tarikatlar -dönemsel şartlara göre inişli-çıkışlı olmakla
birlikte- Milli Görüş Hareketi ile genel olarak sıcak ilişkiler kurmuşlar,
Milli Görüş Hareketi’nin muhafazakâr-dindar kesimin taleplerini
dillendirmesine sıcak bakmışlardır. Ancak Milli Görüş Hareketi ile
tarikatların ilişkisinde konjonktürel şartlar önemli bir etkendir. Diğer taraftan, Milli Görüş Hareketi muhafazakâr-dindar çevrenin taleplerini
siyasette dillendirmeyi bir politika olarak benimsemiş görünmektedir.
Hareketin bu yönü tarikatlarla ilişkisini belirleyen temel bir unsur
olmuştur. Bu çalışma, genel olarak Türkiye’de Milli Görüş-Nakşîlik
ilişkisini incelerken İskenderpaşa Cemaati ve Erenköy Cemaati örneği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Makale son olarak, Milli Görüş-Nakşîlik
ilişkisini Güneydoğu bağlamında incelemektedir.
Anahtar Kelimeler; Din-Siyaset, Milli Görüş Hareketi, Tarikatlar,
Nakşibendilik, Türkiye
RELIGIOUS GROUPS AND MILLI GORUS IN TURKEY IN THE CONTEXT OF THE RELATIONSHIP BETWEEN NAKSHIBENDI-
POLITICS
ABSTRACT
Nakshibendi is an order that has established close relations with politics in the historical process. The basic principles of this relationship
can be found in the texts of the Nachish sheikhs. This relationship is
often a warning to managers that they misconduct, rather than directly
intervening politics. In general, it can be said that the managers have
adopted a positive attitude towards the Nachish orders. However, unusual circumstances have also been encountered. During the
Republican era, the ruling elites' preferences for religious politics have
been forbidden to orders. These arrangements, which are not factually
based, did not remove the orders from the middle, and the orders
continued their existence in various ways. Turkey's multi-party moral
passion has created a partial freedom environment, and in this period orders have become more evident in social life. In this context, the
influence and visibility of the orders in social, political and economic life
has increased and the orders have been the source of social movements.
The Iskenderpaşa congregation, which is the continuation of the Nakshi-
Khalidi sect, is one of the order / religious groups that stand out in this process. When the incitements of the charismatic religious leader
Mehmet Zahit Kotku were combined with the social and political
developments of Turkey, a political movement was born within a religious
structure. In this respect, the Milli Gorus Movement has emerged from
the beginning Within a religious group and has maintained its
development. This phenomenon has been an important factor in determining the social base of Milli Gorus and its relation with religious
groups. However, as a political movement, the structure of the Milli Gorus
Movement exceeds this framework. The birth of the movement is also
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 145
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
related to the national and international developments at the time and the historical-social characteristics of Turkey.
In this paper, the relations of Milli Gorus with religious groups will
be analyzed in the context of Naksi orders in Turkey. In Turkey, Naksi
orders generally establish a positive relationship with the Milli Gorus
Movement and Milli Gorus Movement regards the orders as an important
social base. In this context, the orders have formed warm relations with the Milli Gorus Movement in general, although they are fluctuating
according to the seasonal conditions. In addition, the orders have warmly
welcomed the Milli Gorus Movement's demand for the conservative-
religious community. However, the conjunctural conditions in relation to
the Milli Gorus Movement and the orders are a significant influence. On the other hand, the Milli Gorus Movement seems to have adopted politics
as a policy to express the demands of conservative-religious circles. This
aspect of the movement is a fundamental element in determining the
relation with the orders. This study focuses on the Iskenderpaşa
community and the Erenköy community when examining the relation of
Milli Gorus- Nakshibendi in Turkey in general. The article finally examines the relation of Milli Görüş-Nakşîlik in the context of
Southeastern.
STRUCTURED ABSTRACT
Nakshibendis is the most common order after the Qadiriyya in the
Islamic world. Nakshibendis differs from other orders in the Islamic world
by some features. Having the Bekri series, its attachment to the line of
the Ahl al-Sunnah, its sensitivity to protect the boundaries of Shari'ah,
and its attention to conservation of equilibrum of zahir and batin can be
considered to be among these features. It can be argued that this order is sensitive to social and political developments as a basic philosophy, in
particular in the principles of "khalvat der encümen" (to be with the
people in the public, but to be with God in private) and the principles of
"sefer der vatan " (travel from bad habits to good deeds).
Nakshism is an order that has established close relations with politics in the historical process. The Nakshism-Politics relationship is
mostly about directing the administrators to vain and warning them
about wrongdoings, rather than directly intervening in politics. However,
interrelationship has shown some changes according to periodic
conditions. Nakshi-Hâlidî line, along with various problems in relation to
the state administrators, adheres to its own doctrine; and supports the applications it sees to be correct, while maintaining a passive resistance
against the applications it sees to be false. In this context, the Nakshîs
responded according to their own point of view and priorities to the
changes and developments that occurred in the last period of the
Ottoman Empire. The order can also be said to have influence in recent Turkish politics. However, the period from the establishment of the
Republic until the 1950s is one of the periods with minimal effect. With
the transition from the Ottomans to the Republic, the new state's
preferences for religious politics, the attitudes of the ruling elites towards
the religious establishment, and the process of modernization have been
factors influencing the political relations of the Nakshīs. However, the
146 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
institutional structure that they possessed in this process has provided some advantages to Nakşî-Khalidî line. The Khalidis, with certain
hesitations, maintained relations with politics during the Republican
period. However, it seems unlikely to limit the Nakshis influence in
Turkey to politics. In terms of historical-social reflections Naqshbandi is
a part of Turkish history, culture, economy, politics and individual
identity.
The environment of relative freedom that emerged in Turkey with
the start of multiparty period has been an element that encouraged the
desire of religious groups to participate in the public space by reinforcing
their self-confidence. Since this period, religious groups have developed
relationships with the political parties, and political parties have sought to benefit from these.
The establishment of the Milli Gorus Movement can be seen to be
related the incentives of Sheikh Mehmet Zahit Kotku, the partial freedom
environment brought about by multiparty life, and developments in
Turkey and in the world. But before the Milli Gorus Movement, it is
difficult to talk about a political party in Turkey that expresses religious demands openly and presents itself as a representative of religious
people. In this sense, the emergence of the Milli Gorus Movement can be
described as the organization of the religious opposition in Turkey for the
first time, and attaining a representative. The Mıllı Gorus Movement,
based on a socially conservative-religious base, expressed the wishes of this segment in political discourses. The fact that the Mıllı Gorus parties
use intensely the religious language and embrace the demands of the
differentiated religious groups has become an element that facilitates the
relationship with the religious people.
The Milli Gorus Movement is a political formation that emerged in
the socio-cultural zone where the Naqshi culture is decisive. This characteristic of the movement is one of the main factors determining the
relation with religious groups. However, the political, legal and
conjunctural conditions of Turkey have been important factors in the
historical course of this relationship. In addition to these, the social
structure of Turkey, the process of socio-cultural and economic change, have been the factors affecting the relationship between the Milli Gorus
Movement and the Naqshîs.
The Milli Gorus Movement, which entered into the political life at
the end of the 1960's, is a political movement that unites the
representatives of Islamist politics, which were previously under the roof
of different parties, on the basis of a unique political identity. As a discourse and policy, the Milli Gorus Movement carried the demands of
Islamic formations to democratic platform. From a class perspective, the
Milli Gorus parties have politically expressed the demands of the middle
class in Anatolia, contributed to the modernization of the religious
conservatives, especially the women, by making this segment move from periphery to center and by emphasizing the female identity.
One of the examples that the relationships of Nakshis with
politicians can be observed closely is their relationship with the Milli
Gorus Movement. Some basic elements that determine the relations
between Naqshis and Milli Gorus can be mentioned. Among these, one of
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 147
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
the most basic elements is that the religious groups and the Milli Gorus in Turkey are based on the same social base. Accordingly, the overlap of
the political, social and economic demands of the same social base can
be seen as a sociological phenomenon emerging in a natural process.
From this point of view, religious groups, acting with the strategy of
preserving their existence between the years 1925 and 1950, started to
increase their public visibility and then to politicize their public demands from the 1950s. The Milli Gorus Movement has been a step for religious
groups at this stage.
In Turkey, it can be said that there is a socio-economic based
interaction between the social base of the religious groups (Naqsh) and
the Milli Gorus parties. Accordingly, one of the determining factors in relation between the Mıllı Gorus and Nakşîs is the class structure of
individuals belonging to religious groups. In this sense, Milli Gorus
parties have been supported by individuals with high religious
awareness, belonging to the socio-economic middle and lower classes,
which can be defined as "the other" in Turkey. In Turkey, the upper
classes have supported the Milli Gorus with certain reservations. For this reason, the relation of the upper classes with the Milli Gorus can be
defined as a temporal, conjunctural, functional and pragmatic
relationship. The support of these classes to the Milli Gorus increased
during periods when Mıllı Gorus was approaching to the power, and fell
during other periods. Indeed, this phenomenon is consistent with the general approach of the capital in relation to politics. On the other hand,
the Milli Gorus Movement was more active in politics during the times
when these classes were able to support it. The different attitudes that
arise against the Milli Gorus in the social base of religious groups can
also be based on the same grounds. According to this, religious group
membership, which is one of the basic elements determining the relation of religious groups with Milli Gorus, appears to interact with social class
membership.
In the context of religious-political interaction, one of the areas in
which the Milli Gorus Movement can be observed in relation to religious
groups is the Eastern and Southeastern Anatolia Region, where religious authority is one of the important social reputation indicators. In this
region where the Kurdish population lives intensely, religious sensitivity
is high, and sectarian-tribal-political structures are intertwined, the Milli
Gorus Movement has reached a significant mass support, which has
sustained a certain continuity.
In addition to the general framework that determines the relationship between the Naqshis and the Milli Gorus Movement, the
shaping of the political discourses of Milli Gorus with a content that
responds to the sensitivities of the Eastern and Southeastern Anatolian
regions has made Mıllı Gorus parties active in the region. It can be said
that this feature of the Milli Gorus Movement is an important opportunity for the intellectual and organic integration of the region with the rest of
Turkey. The Milli Gorus movement has been influential in the region
through discourse, politics and alliances established with religious
structures that have sociological reserves in the region, and on the other
hand it functions as a buffering institution that provides social unity
between these mass and other social segments of Turkey.
148 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
As a result, the relationship between the Milli Gorus Movement and the Naqsh religious groups has followed a generally positive trend,
although being volatile in some periods. Because the social base of these
two structures comes from the same class, such origins necessitated the
closeness of societal demands, and the similarity in definitions of problem
domains. Thus, the fate of mutual relationship necessitated an obligatory
union for a long time rather than being based on preferences.
Keywords: Religion-Politics, Milli Gorus Movement, Orders,
Nakshibendi, Turkey
1. Giriş; Nakşiliğin Temel Özellikleri
Nakşibendilik, İslam dünyasında Kadîrîlik’ten sonra en yaygın tarikattır. Nakşibendiliğin
kurucusu Muhammed Bahâüddin Nakşibend, (M. 1318-1389) Türk şeyhleri diye bilinen Yesevî
meşayihiyle irtibat halinde olmuştur. Nakşibendilik Hz. Peygambere üç koldan ulaşmaktadır.
Bunlardan biri Hz. Peygambere Hz. Ebubekir, Selma-ı Fârisî, Kasım Bin Muhammed’le ulaşan
silsiledir (Eraydın, 1997: 373). Tarihi süreç içerisinde Müceddidî ve Halidî olmak üzere iki önemli
kola ayrılan Nakşîliğin Anadolu’daki yayılışı Halidî kol ile olmuştur. Uludağ, Hâlidiyye’nin
Anadolu’da en yaygın ve faal kollarını sekize ayırmakta, bunlar içerisinde Türkiye’nin yakın dönem
ilmî, sosyal ve siyasi hayatında önemli yeri bulunan Mehmet Zahit Kotku ve Mahmut Sami
Ramazanoğlu’nu da saymaktadır (Uludağ, 1997: 297, 298).
Nakşibendiliğin toplumsal yönelimini ve siyasetle ilişkisini anlayabilmek için tarikatın temel
ilke ve özelliklerine bakmak germektedir. Bu bağlamda tarikatın, İslam dünyasındaki diğer
tarikatların önemli bir kısmından farklı olarak, öne çıkan özelliklerinden biri “Bekrî silsile1”ye sahip
olmasıdır. Nakşibendilikte Alevî silsileye karşı Bekrî silsilenin ön plana çıkması, sosyal ve siyasi
gelişmelerle ilişkilendirilebilir. Bu etkilerden biri, Nakşîliğin geliştiği dönemde Şiî devletinin
bölgedeki etkisidir (Algar, 2007: 14). Zira Safevîler, İran’da devlet kurduğunda, Nakşîler, onların
zulmünün kurbanı olmuş, diğer taraftan Nakşîliğin yayılma alanı bulduğu devletlerden Özbek
Hanlığı ve Osmanlılar, İran’la sürekli rekabet halinde olmuşlardır (Algar, 2007: 35).
Nakşîlik, Ehl-i sünnete bağlılık vurgusunu belirgin bir şekilde barındıran bir tarikattır (Algar,
2006: 335). Tosun (2003: 67) tarikatın bu yönünün halk ve yöneticiler katında kabul görmesine sebep
olduğunu belirtmektedir. Nakşîliğin Anadolu’da yayılışına ilişkin öne sürülen görüşlerden biri Şiî-
Safevî propagandasını engellemek için himaye edildiğidir. Ancak Nakşîliğin yayılışını himaye
edilmesiyle açıklamak yerine, Ehl-i sünnete bağlılığı ile açıklamak daha sağlıklı görünmektedir.
Algar’a göre (2006: 338) Nakşîliğin Anadolu’da yaygınlaşmasının en önemli sebebi, şeyhlerin Fars-
İslam edebî kültürünün taşıyıcısı, yayıcısı ve koruyucusu olarak faaliyet göstermeleridir.
Nakşibendiliğin şeriata bağlılık vurgusu, tarihsel süreçte zahir-batın dengesini korumasını
gerektirmiştir. Bu tutum Nakşibendîliğin “ulemanın tarikatı” olarak anılmasına sebep olmuş,
medrese-tekke çatışmasında daha mutedil bir noktada durmasını sağlamıştır.
Tarikatın en önemli ilkelerinden biri de zâhirde halk, bâtında hak ile beraber olma (Halvet
der encümen) prensibidir (Hüseyn es-Safî, 2009: 32; Algar, 2006: 335). Bu ilke içsel olarak Allah’a
odaklanırken, dışsal olarak toplumsal hayata aktif katılımı öngörmektedir (Yavuz, 2005: 183).
Tarikatın diğer önemli ilkelerinden biri kötü huylardan iyi huylara doğru yolculuk (Sefer der vatan)
1 İslam dünyasındaki tarikatların önemli bir kısmı, Hz. Peygambere Hz. Ali yoluyla oluşan silsileye sahiptir. Bu silsileye
Hz. Ali ile ulaşan anlamında “Alevî silsile” denir. Hz. Peygambere, Hz. Ebubekir yoluyla ulaşan silsileye ise Hz. Ebubekir
ile ulaşan anlamında “Bekrî silsile” denir.
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 149
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
ilkesidir (Hüseyn es-Safî, 2009: 32; Tosun, 2006: 342). Nakşibendiliğin bu ilkeleri, onu diğer
tarikatlardan ayıran önemli unsurlardan biridir. Bu iki ilke sayesinde tarikat içe dönük aydınlanma
yönelimlerini, dışa dönük toplumsallıkla ve mücadelecilikle birleştirmiş, mensuplarının toplumsal
çevresine yabancılaşmasının önüne geçmiştir (Yaşar, 2004: 324). Nakşibendiyye’nin bu prensipleri
onun toplumsal başarısının arkasındaki en önemli saik olarak görülebilir.
2. Nakşîlik-Siyaset İlişkisi
Nakşîlik, tarihsel süreçte siyasetle yakın ilişkiler kurmuş bir tarikattır. Nakşîliğin İslam
tarihindeki sosyo-politik rolünü genel itibarıyla dinî ilimlerin işler kılınmasına olan alakası, şeriata
bağlılık vurgusu ve şeriatın Müslüman devletin temeli olarak üstünlüğüne vurgu yapması ile
açıklamak mümkündür (Algar, 2007: 59). Nakşîler, diğer tarikat mensuplarına göre klasik İslamî
ilimlere ilgi göstererek, İslamî ilimlerin geleneksel eğitimini sürdürmüşler, Türkiye’de medreseler
kapatıldıktan sonra, bazı bölgelerde, bu faaliyeti gayri resmi yollarla devam ettirmişlerdir. Tarikatın
söz konusu özelliği Türkiye’de muhafazakâr-eğitimli elitleri tarikata yönelterek, tarikatın birçok
sosyal ve siyasi harekete kaynaklık etmesini sağlamıştır (Şentürk, 2011: 101). Nakşîliğin bir başka
özelliği olan şeriata bağlılık ve şeriatın hâkim kılınması söylemi, dinî-bireysel yönelimi aşan bir talep
içermektedir. Tarikatın bu özelliği mensuplarını siyasete yönelten bir unsur olarak
değerlendirilmiştir (Algar, 2007: 96). Tarihsel olarak Nakşibendiliğin siyasetle ilişkisini, Emir Külal
ile Timur arasındaki ilişkiye kadar götürmek mümkündür (Algar, 2007: 65). Nakşî şeyhlerinin
metinlerinde, Nakşîlerin siyasete yöneliminin ipuçlarını veren ifadelere rastlamak mümkündür.
Örneğin tarikat silsilesindeki önemli şahsiyetlerden biri olan Ubeydullah-ı Ahrâr “Padişahları
Allah’ın Kanununu ihlal etmeme hususunda uyarmayı, halka zulmetmemeye iknâyı, padişahlarla
görüşüp zalimlerin zulmünden Müslümanları korumak için onların ruhunu fethetmeyi” vazife olarak
görmüştür (Nakleden; Algar, 2007: 25). Benzer bir uyarıyı, Şeyh Hâlid’in Bağdat Genel Valisi Davut
Paşa’ya yaptığı “hükümdarların erdemli olması halinde tebaasının da erdemli olacağı, aksi durumda
tebaanın da hükümdarı örnek alacağı” yönündeki uyarısında da görmek mümkündür. Şeyh Hâlid’in
irtibatta olduğu diğer devlet yöneticilerine benzer uyarıları yaptığı bilinmektedir (Ebu Manneh, 2014:
334-335).
Ahrâr’ın ifadelerine de yansıdığı gibi, Nakşîlik-Siyaset ilişkisi çoğunlukla siyasete doğrudan
müdahale etmek yerine, devlet yöneticilerini hayra yöneltmek, yanlış yaptıklarında onları ikaz etmek
şeklindedir. Ancak dönemsel şartlara göre bazı farklılıklara rastlamak mümkündür. Nakşîlerin siyasi
etkinlikleri idarecilere nasihat etmek, istisnai de olsa siyasi kudreti doğrudan ele almak, gayr-i
müslim hâkimiyetine karşı silahlı direniş göstermek şeklinde özetlenebilir (Algar, 2007: 94-95).
Tarihsel süreçte, genel olarak yöneticilerin Nakşî tarikatlara karşı pozitif bir tutum
benimsediği ifade edilebilir. Sünnî çizgiye sadık bir yol izleyen Nakşîliğin, Osmanlı iktidarıyla ciddi
bir problemi olmamıştır. Nakşibendiliğin şeriata bağlılık vurgusu, zâhir-bâtın dengesini korumaya
özen göstermesi, Ehl-i sünnete bağlılık vurgusu, Osmanlı yöneticileri ile daha sıcak ilişkiler
kurmasını sağlamış olmalıdır. (Ocak, 2010: 94). Zira Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren
tarikatlarla sıcak ilişkiler içinde olmuştur. Şeyh Edebalı’nın sembolik kişiliği ve yöneticiler
üzerindeki etkisi daima dile getirilmiştir (Gündüz, 1984: 1 vd.). Bu ilişki devletin tarihi boyunca da
süregelmiş, her Osmanlı padişahının bir şeyhe intisabı olduğu belirtilmiştir (Kara, 1990: 165). Ancak
sultanlar, vezirler ve yüksek bürokratların bazen birden çok tarikat şeyhiyle sürdürdükleri intisap
ilişkisi, onlar vasıtasıyla kendi itibar ve nüfuzlarını güçlendirme ve meşrulaştırma amacını da içermiş
olmalıdır (Ocak, 2011: 75).
150 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Nakşî tarikat önderlerinin, Osmanlı yöneticileriyle sıcak ilişkiler kurmasını gerektiren
dönemsel şartlardan bahsetmek gerekmektedir. Osmanlı sınırında, sûfîlik tarihinde örneğine az
rastlanacak şekilde, bir tarikat siyasal bir güç haline dönüşerek Safevî devleti kurulmuştur. Bu
devletin resmi ideolojisi olan Şiîlik, Osmanlının amansız bir rakibi olmuştur (Ocak, 2012: 71). Ehl-
i Sünnet doktrinine sıkı bağlılığıyla öne çıkan Nakşîliğin, Safevî propagandasına karşı çıkması doğal
bir tepki olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple Nakşî şeyhlerinin Anadolu’da ortaya çıkan Safevî
propagandasına karşı çıktıkları ve etkilerini kırmak için çalıştıkları görülmektedir. Bu tehdidin
etkilerinin daha açık hissedildiği Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde,
padişahlarla Nakşî şeyhlerinin irtibatlarının sıklaşması bu çerçevede değerlendirilebilir (Ocak, 2011:
114). Ancak aynı dönemde Osmanlı yönetiminin Bektaşîlik ve Mevlevîlik başta olmak üzere başka
dini yapılarla da benzer ilişkiler kurdukları görülmektedir. Bu ilişkiler, Nakşîler açısından tarikatın
doktrini gereği ortaya çıkan doğal bir yönelim olarak, Osmanlı yönetimi açısından ise, Safevî tehdidi
başta olmak üzere çeşitli sebeplerle devletle sorunlar yaşayan kesimlere karşı dinî güçleri yanında
tutma isteği ile açıklanabilir (Ocak, 2009: 157). Ancak karşılıklı ilişkide sıra dışı durumlara da
rastlanmış, devletle tekkeler-tarikatlar arasındaki ilişkiler her zaman sorunsuz devam etmemiştir. Bu
sorunların ortaya çıkması kimi zaman tarikatın doktrini, kurumsal yapısı ve teşkilatlanma biçimi ile
ilişkili olmuştur. Zira tarikatın doktrini ve yapısal özellikleri, toplumla ve buradan aldığı güçle
devletle ilişkisini belirleyen temel bir unsurdur. Yukarıda zikredilen Nakşîliğe ait özellikler, onun
devletle ilişkisini güçlendiren bir unsur olurken, bir başka tarikat olan Bayrâmî Melâmîlerinin sahip
olduğu özellikler şüpheyle karşılanmalarına sebep olmuştur. Buna göre, Bayrâmî Melâmîlerinin,
tekke ve zaviyelerden uzak mekândan âri yapılanmaları ve şeriatın şekli yönünü ön plana çıkaran
emir ve kuralları tenkide varan hal ve tutumları, onların devlet tarafından belirli bir mesafeyle
karşılanmalarına sebep olmuş, tarikatın dinsel muhalefet görüntüsüyle ortaya çıkmasına sebep
olmuştur (Işık, 2016: 551-552).
Osmanlı modernleşme sürecinin ortaya çıkardığı birey ve mülkiyet anlayışı, tarikatların
devletle ilişkisini etkileyen diğer önemli unsurlardan biridir. Buna göre, tarım toplumunun
özelliklerinin zamanla ortadan kalktığı 19.yy.da, birey ve mülkiyet kavramları yeni anlamlar
kazanmıştır. Buna bağlı olarak, devletle, bireyler ve toplumsal yapının diğer unsurları arasında ortaya
çıkan yeni ilişki biçimi, bireyin devletle ilişkisini değiştirmiş, diğer taraftan toprağın üretim aracı
olarak değerlendirildiği yeni mülkiyet sisteminde toprak ve vergi ayrıcalığına sahip kesimlerin
imtiyazlılık durumu ortadan kalkmıştır (Işık, 2015: 557). Bireyin devletle ilişkisinde, mülkiyet
sisteminde ortaya çıkan gelişmeler, tarikatların sahip olduğu vakıfların yönetimi, gelirleri, vergi
mükellefiyetleri ve buna bağlı olarak devletle ilişkilerinde bazı sorunlar doğurmuştur. Bu gelişmeler
tarikatların mali açıdan tasfiyesiyle sonuçlanmıştır. Osmanlının son dönemlerinde bu sorunlar,
tarikatlardaki bozulmayla da ilişkili olarak artarak devam etmiştir. Devlet tarikatlarla ilgili çeşitli
tedbir ve düzenlemelere başvurmuş (Bkz. Gündüz, 1984: 148-216), Hâlidîler de bu tutumdan
etkilenmişlerdir (Kılıç, 2006: 107 vd.).
Bu kısımda ortaya konan veriler dikkate alındığında, Nakşî-Hâlidî çizginin devlet
yöneticileriyle ilişkilerinde çeşitli sorunlar olmakla birlikte, tarikatın kendi doktrinine bağlı kalarak;
doğru gördüğü uygulamalara destek verdiği, yanlış gördüğü uygulamalara ise pasif direnişini
sürdürdüğü görülmektedir. Bu bağlamda Osmanlının son döneminde ortaya çıkan değişme ve
gelişmelere, Nakşîler, kendi zaviyesinden tepkiler vermişlerdir. Tanzimat reformlarını bir sapma
olarak gören Hâlidîler, II. Abdülhamit ile iyi ilişkiler kurmuşlar ve onun ideallerini desteklemişlerdir.
Cumhuriyetin kuruluşunda Kürt bölgesindeki Nakşiler başta olmak üzere Nakşîler devletin yanında
olmuşlardır (Algar, 1996: 84-85).
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 151
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
2.1. Cumhuriyet Döneminde Nakşîler ve Siyaset
Osmanlıdan Cumhuriyete geçişle birlikte yönetici elitlerin din politikası tercihine bağlı
olarak, tarikatlar konusunda ortaya çıkan yeni yaklaşım, tarikatlardaki bozulmalarla da birleşince
yeni bir takım düzenlemeleri getirmiştir. 1925 yılında tekke ve zâviyeler kapatılmıştır (Kara, 2006:
4-5). Bu yasak karşısından tarikatlar farklı cevaplar üretmek zorunda kalmışlar, tarikat yapılanmasını
mekân üzerinden tanımlayan ve sosyal fonksiyonlarını bu çerçevede gerçekleştiren tarikatlar yeni
süreçten daha fazla etkilenmiştir. Aksine şeyhin şahsına ve tekkeye bağımlılığı daha esnek olan
tarikatların, kurumsal yapısını devam ettirmesi daha kolay olmuştur. Örneğin zikir ve rabıtayı
kendine has yorumlamasıyla bilinen, Şeyh Hâlid’in önderi olduğu Nakşibendi-Hâlidî tarikatı dışa
dönük kurumsallaşmış bir ayini gerektirmemektedir. Aynı ilkeler tarikatın bir takım ritüellerini
camide gerçekleştirmesine de imkân tanımakta, bu da tarikatın sosyal varlığını devam ettirmesini
mümkün kılmaktadır (Yavuz, 2005: 190). Ancak her halükarda bütün tarikatlar dönemin siyasal
havasından kaçınılmaz bir şekilde etkilenmiş, yeni duruma farklı cevaplar vermişlerdir. Bir kısmı bu
süreçle birlikte defteri kapatmış, bazıları sessiz ve derinden bildiğini okumaya devam etmiş, bazıları
da tasavvufî hayatın tekke ve zâviyelerle kayıtlı olmayabileceğini düşünüp, dostlarla buluşup
halleştiği her yeri dergâh olarak görerek yoluna devam etmiştir (Kara, 2006: 6).
Yakın dönemde Türkiye’de Nakşîlerin siyasetle ilişkisi konusunda, iki değerlendirmeden
bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi, Nakşibendilerin faaliyetlerini tek boyutlu olarak ele
aldığı için “derin sosyolojik kavrayış oluşturma açısından yararsız” diğeri “onların faaliyetlerini
basite indirgediği” için kendine yönelik eleştiriden uzaktır. Esasında Nakşibendiler geçmişte ve
bugün siyasetle ilgilenmektedir. Ancak bu ilişki, hem her zaman belirgin değildir hem de zaman
içinde değişikliğe uğramaktadır. Mardin’e göre, “Protestan etiğinde kapitalizmin itici gücü neyse,
Nakşibendi tarikatında da Müslümanların toplumsal hareketliliğini sağlayan odur.” (Mardin, 1993:
73-74). Dolayısıyla Türkiye’de Nakşîliğin siyasetle ilişkilerini, doğrudan bir siyasi faaliyet olarak
değerlendirmek sağlıklı bir yaklaşım olarak görünmemektedir. Ayrıca Nakşîlik-siyaset ilişkisinin
dönemsel olarak değişebilen karakterini de göz önünde bulundurmak gerekmektedir (Algar, 2006:
335).
Türkiye’de Nakşîlerin de içerisinde bulunduğu dinî yapıların, siyasetle ilişkileri belirli bir
zorunluluk içermektedir. Bu zorunlulukları; varlıkları koruma endişesi, modernleşmenin tarikatlar
üzerindeki etkileri, iktidara yakın olmanın getireceği imkânlar olarak sıralamak mümkündür. Zira
iktidara yakın olmak, devletten gelebilecek baskıları azaltmakta, devletin nimetlerinden yararlanma
ihtimalini arttırmakta, diğer taraftan hükümetlerin icraatlarında İslami ilkelerin gözetilme ihtimalini
arttırmaktadır. Bu anlamda tarikatları siyasetle ilişkileri açısından dinsel temelli baskı grupları olarak
tanımlamak mümkündür (Çakır, 1994: 68).
Türkiye’de dinî gruplarla siyasi partiler arasında liderlik ekseninde gözlemlenebilecek
diyalojik bir ilişkinin varlığı, olgusal bir gerçekliktir. Bu ilişki bir form olarak, dinî grupların modern
cemaate dönüşümü sürecinde daha yoğun yaşanmıştır. Tarikatların gücünün farkında olan sağ kitle
partileri, uzun süre dinî yapılarla doğrudan pazarlıklar yapmışlar, değişik cemaatlerin temsilcilerini
parlamentoya taşımışlardır. Bu ilişkiler tersinden okunduğunda cemaat temsilcilerinin siyasette yer
alması, cemaat üyelerinin birbirine kenetlenmesini ve şeyh ya da liderin cemaat üzerindeki otoritesini
pekiştirmiştir (Çakır, 1994: 69). Nakşîlik bağlamında, Yavuz Sultan Selim ile Nakşî şeyhlerinin
ilişkisine kadar götürülebilecek bu ilişkinin (Bkz. Ocak, 2010: 75: Ocak, 2011: 114), yakın
dönemdeki başka örneklerine de rastlanmaktadır. Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kuvvâcılar dinî
duyguları yoğun bir şekilde kullanmış, sonraki süreçte İskenderpaşa ile Milli Görüş (MG) ilişkisi,
Yeni Asya grubunun Süleyman Demirel ile ilişkileri, bunun diğer örneklerini oluşturmuştur (Sözer,
2015: 586).
152 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Nakşîlerin Türkiye’deki etkilerini siyasetle sınırlamak da olası görünmemektedir. Tarihsel-
toplumsal yansımaları açısından bakıldığında Nakşibendilik, Türk tarihinin, kültürünün,
ekonomisinin, siyasetinin ve bireysel kimliğinin bir parçası olmuş, Türkiye’de kültürel ve dinsel
geleneğin deposu olarak görülmüştür (Yavuz, 2005: 181, 182). Bu açıdan modern Türkiye’de
İslam’ın sosyal bir sistem olarak etkilerini, toplum katındaki yansımalarını anlamanın yolu
Nakşibendiliği anlamaktır.
3. Milli Görüş2 Hareketi ve (Nakşî) Dinî Gruplar
3.1. Bir Kader Birliği: Milli Görüş Hareketi’nin Ortaya Çıkışı ve Dinî Gruplar
Siyasetle etkileşimleri açısından bakıldığında dinî gruplar, Türkiye’de 1950’li yıllara kadar
varlıklarını koruma üzerine strateji geliştirmek durumunda kalmıştır. Zira bu dönemde laik devlet,
vatandaşlarının ibadet ve inançları konusunda tarafsızlığı değil, dinî tezahürleri kamusal alanın dışına
çıkarmayı ve sıkı bir şekilde denetlemeyi hedeflemiştir (Yavuz, 2011: 43). Çok partili hayata geçişle
birlikte ortaya çıkan görece özgürlük ortamı, dinî grupların, özgüvenlerini pekiştirerek, kamusal
alanda yer alma isteğini teşvik eden bir unsur olmuştur. Bu dönemden itibaren dini gruplar siyasi
partilerle örtülü açık ilişkiler geliştirmişler, siyasi partiler de bundan istifade etmek istemişlerdir. Bu
kritik aşamada Milli Görüş Hareketi (MGH) İslamî kesimin temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır (Çakır,
2004: 545). Bu gelişme, Türkiye’de daha önce dini taleplerin siyasi olarak açıkça ifade edilmesini
savunan dini muhalefetin, ilk defa kendi başına örgütlenmesi, bir temsilciye kavuşması olarak
nitelenebilir. Bu değerlendirmelerden yola çıkarak, bir siyasi hareket olarak MG’nin doğuşunun,
ortaya çıktığı dönemdeki iç ve dış gelişmeler ile Türkiye’nin tarihsel-toplumsal birikimi ve
özellikleriyle ilişkili olduğu ifade edilebilir.
MG partilerinin yoğun bir şekilde kullandığı din dili ve ötekileştirilmiş dindar kesimin
taleplerini sahiplenmesi dindarlarla ilişki kurmasını kolaylaştıran bir unsur olmuştur. Bu sebeple MG
partileri, dillendirdiği politik söylemi gereği muhafazakâr kesimin temsilcisi gibi davranmış, her
seçim öncesi cemaat liderlerinin onay ve desteğini isteme durumunda olmayan tek parti olmuştur.
MG partilerinin kendisine yönelen kitleye siyasi bir kimlik sunmadaki başarısı, temsil ettiği kitle ile
kalıcı ilişkiler geliştirmesini sağlamıştır. Öyle ki kendisine yönelen kitle “önce Nakşî sonra MSP’li”
iken zamanla “önce Milli Görüşçü sonra Nakşî” olmuştur (Çakır, 1994: 69-71).
Hareketin kurucusu Erbakan, MG’yi milletin ruh ve manası, milletin kendisini bulduğu, milli
bünyeyi temsil eden görüş olarak açıklamaktadır (Erbakan, 1975: 27). Erbakan’ın açıklamasında yer
alan milli ve manevi değerlere bağlılık vurgusu “önce ahlak ve maneviyat” (Erbakan, 1975: 28-29;
MSP Seçim Sloganları, 1977) olarak hareketin söylemi içerisindeki en belirgin unsurlardan birine
dönüşmüştür. MNP (1970-1971, MSP (1972-1980) ve RP (1983-1997)’nin parti programlarında da
yer alan ahlaki gelişme söylemi, toplumun ahlaki standartlarını yükseltme isteğini yansıtmaktadır
(Özdalga, 2007: 120). Bu alan Türkiye’de toplumu ahlaki olarak dönüştürmek isteyen Nakşî
gruplarla, MGH’nın hedeflerinin kesiştiği bir alan olmuştur. Bu hedefin kurumsal düzeydeki
yansıması Kur’an kursları ve İmam-Hatip Okullarına yönelik tutumda ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de Nakşî gruplar, kısmi eleştiriler bir kenara bırakılacak olursa, genel olarak resmî din
eğitimi kurumlarına sıcak bakmışlardır. Zira resmi din eğitimi kurumları, toplumun egemen yapısı
ile barışık bir sosyal kesimi oluşturan Nakşî dinî grupların, toplumsal taleplerine karşılık
gelmektedir. Ancak bunlar yanında, Nakşîlerin resmi din eğitimi kurumlarını, Türkiye’de toplumu
2 Milli Görüş (MG) Necmettin Erbakan’ın önderliğini yaptığı siyasi hareketi tanımlamak için bizzat Erbakan tarafından
kullanılan bir kavramsallaştırmadır. Bu çalışmada MG kavramı, bahsi geçen siyasi ve toplumsal hareketin ilk üç partisi
olan MNP, MSP ve RP ile sınırlı olarak kullanılmaktadır. (Milli Görüş Hareketi’nin teorik zemini ve yazılı edebiyatı
hakkında Bkz. Tuğrul, 2017). Ancak Milli Görüş Hareketi ile ilişkilendirilebilecek kurumlar sadece siyasi partilerle sınırlı
değildir.
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 153
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
dönüştürmenin bir aracı olarak gördükleri, bu kurumların onlara taban ve meşruiyet alanı oluşturduğu
düşünülebilir.
Burada bir kısmını ortaya koyduğumuz sebeplerle MG’nin siyasal yapılanması, İskenderpaşa
başta olmak üzere, Nakşibendiler ve Anadolu’daki irili ufaklı birçok dergâh tarafından, Nurculuğun
bir kısmı tarafından desteklenmiş, başta destek olmayan birçok tarikat da daha sonra destek vermiştir
(Çakır, 2004: 545; Şentürk, 2011: 336).
MGH ile Nakşîlerin ilişkisinde, tarikat liderleriyle MG’nin lider kadrosunun diyalojik ilişkisi
dikkat çekmektedir. Ancak karşılıklı ilişkiler sadece lider eksenli ilişkiler bağlamında
açıklanamayacak kadar kapsamlıdır. Bu ilişkinin belirgin sebeplerinden biri, Erbakan başta olmak
üzere, MG’nin çekirdek kadrosunun din anlayışında aranmalıdır. MG’nin önder kadrosunun din
anlayışları Mâturîdîlik, Hanefîlik ve Nakşîlik ekseninde oluşmuştur. Bu noktadan bakıldığında
MGH’nın, hem İslam dünyası ile hem de Türkiye’deki dinî yapılarla “İslam birliği”, “İslam
kardeşliği” ve “ümmet” söylemi üzerinden diyaloğa geçtiği görülmektedir. Aslında harekete bu
sosyal zemini sağlayan önemli unsurlardan biri Nakşîliktir. Zira Nakşîlik İslam dünyasındaki birçok
dini yapıdan farklı olarak üç büyük Sünnî bölgenin (Osmanlı, Orta Asya ve Hindistan) ortak kültürü
tarafından paylaşılan bir anlayıştır. Nakşiliğin bu coğrafi yayılımının, Osmanlı sonrası farklı siyasi
idareler altında yaşayan İslam toplumlarının manevi bütünlüğünü sağladığı iddia edilebilir.
Nakşîliğin birleştiricilik rolü, daha pratik olarak Türk dünyasının iki yakası (doğu ve batıdaki
Türkler) arasında da gözlenebilir (Algar, 2007: 27, 30). MGH’nın bu konudaki zihniyet kodlarını bir
taraftan belirleyen, bir taraftan da yansıtan bir örnek olarak İslam dergisi incelenebilir. İslam
dergisinde yayınlanan yazılar incelendiğinde derginin ilgi alanının geniş bir yelpaze oluşturduğu
görülür. Ancak İslam dünyasındaki gelişmelere ilgi duyması ve buna yönelik yayın politikası
derginin oldukça duyarlı olduğu bir alandır. Bugün aynı kökten gelen iki sosyal yapı olan MG çizgisi
ile İskenderpaşa cemaatinin bahsi geçen konulardaki duyarlılığının o günlerde şekillendiğini ve bu
özelliklerinin hala devam ettiğini ifade etmek mümkündür. (Bkz. Çakır, 1990; Cengiz, 2008).
Bir siyasi hareketin kalıcılığını belirleyen en önemli unsurlardan biri, dayanacağı bir sosyal
tabanın varlığıdır. MGH, sosyal olarak muhafazakâr-dindar bir tabana dayanmıştır. MGH’nın dini
gruplarla ilişkisini belirleyen diğer bir önemli unsur, hareketin bu sosyal taban ile etkileşim biçimidir.
Bu kapsamda MGH’nın siyasi söylemlerine yansıyan taleplerine göz atmak faydalı olacaktır. Bu
söylemlere bakıldığında, ağırlık noktasının Kemalist söylem ve uygulamaların ötekileştirdiği dindar-
muhafazakâr kesimin talepleri olduğu görülür. Bu talepler hareketin partilerinin söylemlerine, seçim
beyannamelerine, kullandığı sloganlara kadar yansımıştır. MNP’nin kuruluş beyannamesine
bakıldığında Türkiye’de dindar-muhafazakâr kesimin dini inanış, ibadet ve öğretim konusu ile ilgili
sorunların dile getirildiği görülmektedir;
“Biz vatandaşın dinî inanış, ibadet, öğretim telkin ve terbiye ihtiyaçlarını karşılayacak bir
vicdan hürriyeti anlayışına sahibiz… Laikliğin dine baskı ve dindarlara saygısızlık gayesine alet
edilmesine karşıyız… Milletimizi dini bilgilerden kısmen veya tamamen mahrum bırakmaya müncer
olacak politikaların yerine, dini hislerin istismarına imkân bırakmayacak mahiyette bir eğitim ve
öğretim politikası takip ve tatbik etmek çabasındayız…” (MNP Kuruluş Beyannamesi).
MSP’nin 1977 seçimlerinde kullandığı sloganlardan biri “İnananlara tahakküm (devri
kapandı)” sloganıdır (MSP Seçim Sologanları: 1977). Yine aynı yıl seçim beyannamesinde yer alan
ifadeler bunu daha açık ifade etmektedir; “Nerede üç tane Müslüman dua ediyor ise, kitap okuyor…
Kur’an öğretiyor ise bunları yakaladılar, mahkemelerde sürüm sürüm süründürdüler” (MSP 1977
Seçim Beyannamesi). MG iktidarındaki hizmetlerin anlatıldığı bir metinde 1974-1978 arasında
“İnananlara Zulmün Önlenmesi” başlığı altında 163. Maddeden kimseye dava açılmadığı ifade
edilmektedir (Milli Görüş İktidarındaki Hizmetler Kitapçığı).
154 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
3.2. Milli Görüş Hareketi’nin Sosyal Taban Arayışı Ve Örtüşen Talepler
MGH’nın kısaca ortaya koyduğumuz siyasi öncelik ve söylemleri, Nakşî yapılar başta olmak
üzere, dinî yapılarla etkileşim içinde olmasını sağlamıştır. MGH kendi hedeflerini gerçekleştirmek
için Nakşî kadrolardan olabildiğince istifade etmiş, bu kadroları siyasete bürokrasiye taşımıştır.
Böylelikle Nakşîler de iktidar alanlarında söz sahibi olmanın imkânlarına kavuşmuştur. Dolayısıyla
MG’nin Nakşîlerle ittifakı bir açıdan tarihsel arka plandan kaynaklanan bir fikri birliktelik, bir açıdan
Türkiye’deki yerleşik iktidar düzeninin gereği olan bir zorunluluktur. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin
toplumsal yapısı dikkate alındığında bu ittifak, toplumsal taban olarak benzer özellikler taşıyan
(Sarıbay, 1985: 183) iki kesimin, siyasi talep ve beklentileri sonucu ortaya çıkan mecburi bir
birlikteliktir. MGH’nın sosyal tabanına bakıldığında, hareketin “küçük burjuva” olarak tanımlanacak
bir sınıfsal yapıya dayandığı ileri sürülebilir. Bu yapı Sünnî Müslüman çiftçiler, esnaf, tüccar ve
zanaatkârlardır. Bu kesim Türkiye’de uzun süredir yönetim erkinin dışına itilmiş, inançları, hayat
tarzı ve ekonomik ilişkileri açısından sistem dışı olarak görülmüştür. İlginç bir şekilde Türkiye’de
tarikatlar da ağırlıklı olarak bu yapılar içerisinde var olmuştur. Diğer partilerin “Anadolu
çocuklarını” dışlayan laik-kemalist politikaları izlemesi, Anadolu’daki halk tabanını MG partilerine
yönelten bir unsur olarak görülmelidir (Yavuz, 2011: 68). Esasında bu yönelimin tek taraflı ve geçici
olmadığı, Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde tarikat ve cemaat liderlerini kabulünde
“…Biz bugünlere Said-i Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Zahit Kotku, Mahmut Sami
Ramazanoğlu, Muhammed Raşit Erol gibi birçok İslam büyüğünün çalışmalarıyla geldik.”
şeklindeki beyanlarına yansımıştır. Erbakan’ın sözleri, MGH’nın kuruluşundan yaklaşık 20 yıl
sonra, tarikat ve cemaatlerin desteğinden özerkleşmiş olmasına rağmen, meşruiyetini bu sosyal
tabana dayandırma gereği duyduğunu göstermektedir (Çalmuk, 2004: 563).
Çalmuk (2004: 560), MGH’nın Nakşîlerle ilişkisini bir başka açıdan anlamlı bulmaktadır.
Buna göre, Erbakan’ın tarikatlardan sosyal taban ve kadro devşirmesi, MG üzerindeki dış unsurların
etkisini azaltmıştır. Türkiye’de İslam’ın tarihsel süreci göz önünde bulundurulduğunda,
Nakşibendilik, Türk tarihinin, kültürünün, ekonomisinin, siyasetinin ve bireysel kimliğinin bir
parçası, kültürel ve dinsel geleneğin deposu olarak görülmektedir (Yavuz, 2005: 181, 182). MGH’nın
Nakşîlerle etkileşiminin, hareketin millilik vasfını güçlendirdiği ifade edilebilir. Ancak Nakşîliğin
Türkiye’deki etkileri bir taraftan MG’ye millilik vasfı kazandırırken bir taraftan onu İslam dünyasına
bağlayan bir bağ olmaktadır. Hareketin bu özelliği onun radikalleşmemesinin önemli sebeplerinden
biri olmalıdır. Ancak hareketin radikalleşmemesinin sebepleri farklı gerekçelerle de ortaya
konmaktadır. (Bkz. Arpacı, 2017: 21). Yakın dönemde İslam coğrafyasında ortaya çıkan radikal
yapılanmalar göz önünde bulundurulduğunda bu durum yabana atılacak bir özellik değildir. Ancak
ilginç bir şekilde MGH, Türkiye’deki radikal dinî yapılanmalar tarafından “İslamî hareketi bloke
etmek için korunmakla” suçlanmaktadır (Çalmuk, 2004: 560).
Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, MGH’nın dinî gruplarla ilişkisi Türkiye’nin siyasi
ve sosyal gelişmesinden bağımsız değerlendirilemez. Bu bağlamda Türkiye’de 1983-1999 yılları
arası kimlik siyaseti ve bireysel zenginleşme çabalarının belirgin bir şekilde hissedildiği yıllar
olmuştur. Özal’lı yıllar olarak da isimlendirebileceğimiz bu dönemin neo-liberal politikaları,
Anadolu burjuvazisini ortaya çıkarmış, Kürt, İslamî ve Alevî grupların özgüven kazandığı ve özel
(dini) kimliklerini kamusal alana taşıma azminde oldukları yıllar olmuştur (Yavuz, 2011: 46). Bahsi
geçen yıllarda MGH geliştirdiği politikalarla kent yoksullarına, orta sınıf çalışanlarına ve kentlerdeki
İslami girişimcilere ulaşarak sosyal tabanını genişletmiştir. 1994 yılından itibaren ortaya çıkan “Milli
Görüş Belediyeciliği” sosyal belediyecilik, beyaz masa uygulamaları, halk meclisleri gibi
uygulamalarla halk tabanında etkin olmayı sağlamıştır. Böylece o yıllara kadar halkın önemli bir
kesimine kapalı mekânları halka açmışlar, elitizm anlayışını kırmak istemişlerdir. Bahsi geçen
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 155
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
mekânları aileye ve İslamî ilkelere uygun hale getirerek, bir anlamda dinî yapıların taleplerine cevap
vermişlerdir (Yavuz, 2011: 80-84).
MGH, Türkiye’de dinî gruplarla genel olarak pozitif bir ilişki kurmasına rağmen, bu ilişki
sorunsuz da olmamış, siyasi ve sosyal şartlar bu ilişkinin seyrinde farklılıklar ortaya çıkarmıştır.
Özellikle ara dönem olarak isimlendirebileceğimiz dönemlerde, dinî gruplar bazen kendi varlıklarını
tehlikeye atmamak için bazen de destek vermeyi faydalı bulmadıkları için MG partilerine mesafeli
durmuşlardır. Bu bağlamda dinî gruplar, Erbakan’ın bazı adımlarını Türkiye’de sivil hükümetlerin
geleceği için tehlike olarak değerlendirmiştir. Bu sebeple örneğin RP’ye destek vermeyi kendi
geleceklerinin güvenliği için risk saymışlar ve 1990’larda RP’den desteğini çekmişlerdir (Özdalga,
2007: 124). Bu olgu dinî grupların MG partilerine desteğinin koşulsuz olmadığını gösterdiği gibi
konjonktürden bağımsız olmadığına da işaret etmektedir. Ancak meseleye daha yakından
bakıldığında, başka unsurların da değerlendirilmesi gerektiği görülmektedir. Bu çerçevede dinî
grupların belirli bir toplumsal sermayeye sahip olduğu ve bu sermayeden nasıl istifade edileceği
konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır. Dini gruplar, bir taraftan bağlıları üzerindeki gücü MG
partileri ile paylaşmak istememiş, diğer taraftan MGH’dan daha aktif olmasını ve somut sonuçlar
ortaya koymasını beklemişlerdir. Bu beklentiler de, MGH’yı ve hareketin lideri Erbakan’ı, dönemsel
değişikliklere, güç arayışına ve taktiksel ittifaklara yöneltmiştir (Çalmuk, 2004: 562).
Dönemsel bazı farklılıkların varlığıyla birlikte genel olarak MG’nin siyasi-sosyal
yapılanması, tarikatlar tarafından kabul görmüş, ancak cemaatler tarafından belirli bir ihtiyatla
karşılanmıştır (Tarikat-Cemaat ayrımı için bkz: Çelik, 2013: 290-294). Bunun sebebi Türkiye’de
cemaatlerin, tarikatlardan daha belirgin bir şekilde siyasal alana da müdahil olma istekleri sebebiyle,
MGH’yı kendine tehdit olarak görmeleri olmalıdır (Şentürk, 2011: 504). Belki bunun bir sonucu
olarak, arka planı CHP-MSP koalisyonuna kadar dayan gerekçelerle (Sarıbay, 1985: 167), önce
Nurcular ve Süleymancılar Milli Görüş’e olan desteklerini çektiklerini deklare etmişlerdir
(Büyükkara, 2006: 134). Daha geç bir tarihte ise İskenderpaşa ile Milli Görüş’ün ayrışma süreci
gerçekleşmiştir.
3.3. Siyasetin Besleyici Zemini Olarak Tekke: İskenderpaşa-Milli Görüş İlişkisi
Nakşî-Halidî bir geleneğe sahip olan İskenderpaşa Cemaati, Türkiye’de yakın dönemde öne
çıkan tarikat/ dinî gruplardan biridir. Tarikatın karizmatik dini lideri Mehmet Zahit Kotku 1952
yılından itibaren İskenderpaşa Camii’nin imamı ve tarikatın informal şeyhi olarak görev yapmıştır.
Kotku, Türkiye’de ortaya çıkan görece özgür ortamdan da istifade ederek, etrafında önemli bir kitleyi
toplamayı başarmıştır. Bu kitle bir ölçüde sosyo-ekonomik olarak ve eğitim düzeyi açısından elit
sayılabilecek bir kitledir (Çakır, 1990: 19-22). Kotku’nun teşvikleri Türkiye’nin sosyal ve siyasi
gelişmeleriyle birleştiğinde, bir dini yapı içerisinden siyasi bir hareket doğmuştur. Bu açıdan MGH,
başından itibaren bir dinî grup bünyesinde ortaya çıkmış ve gelişimini sürdürmüştür.
MGH’yı anlamak için Mehmet Zahit Kotku’nun fikirleri, yöntemi ve toplumsal hayata
ilişkin öngörülerine bakmak gerekmektedir. Kotku’nun yaşadığı dönem, Türkiye’de modernleşme,
şehirleşme sonucu sosyo-kültürel değişimin yoğun şekilde yaşandığı bir dönemdir. Kotku’nun ayırıcı
vasıflarından biri, Nakşibendîliğin ilkelerini, sosyo-kültürel değişime uyarlayabilmesidir. Diğer
taraftan gençlere hitap edebilen, toplumsal ve siyasal sorunlara duyarlı bir şeyh portresi ortaya
koyması Kotku’yu farklı kılan özelliklerdendir. Radikalizmi onaylamayan Kotku, legal yollarla
gerçekleşebilecek İslami eğitim imkânlarını zorlamış, mensuplarını buna yönelik kurumlar
oluşturmaya ve bu alanlarda hizmet etmeye yönlendirmiştir. Devleti mutlak bir düşman olarak
görmemiş ancak meşru zeminde eleştirilerde bulunmuştur. Onun sosyal problemlere ilgisi, çevre
sorunlarına duyarlı bir İslami perspektif geliştirmeye ve İslami bir kalkınma modeli oluşturma
çabalarına kadar uzanmıştır (Çakır, 1990: 23-24).
156 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Kotku’nun sohbetlerine bakıldığında, sohbetlerinde milli kalkınma, milli sanayi, ağır sanayi
hamlesi, ekonomik bağımsızlık, faizsiz bankacılık gibi konuların dile getirildiği ve tarikat
mensuplarının bu yöne kanalize edilmeye çalışıldığı görülür. Sohbetlerinde “el ele verip şirketler
kurmak” “büyük fabrikalar tesis etmek”ten bahsederek düşmanla mücadele için gereken “topu, tankı,
tayyareyi… bunların muhtaç olduğu… benzin, mazot vs.yi” dışarıdan almanın ne kadar esef edilecek
bir durum olduğunu (Kotku, 1991: 112) ve “körü körüne her şeylerini taklit etmenin” yanlışlığını
(Kotku, 1991a: 194) ifade etmektedir. Kotku’nun üzerinde durduğu önemli konulardan biri, teknik-
iktisadi kalkınmanın, manevi-kültürel gelişimle birlikte gerçekleştirilmesidir (Bkz. Kotku, 1991a:
167-168). Bu bakış açısının sonucu olarak İskenderpaşa, erken dönemden itibaren, “Birgün gazetesi”
örneğinde olduğu gibi günlük gazete yayınında ve kitap yayınında öncülük etmiştir. İskenderpaşa
dergâhının bu kültürel ve manevi kalkınma çabaları siyasette “önce ahlak ve maneviyat” olarak tebdil
edilmiştir (Kemikli, 2017: 8). Erbakan’ın siyasi kariyerinde sıkça dillendirdiği ekonomik büyüme ve
sosyal adalet vurgusu da benzer bir etkinin sonucu olmalıdır (Özdalga, 2007: 119). Zaten Erbakan
da Kotku’nun kendisi ve MHG üzerindeki etkisini “bizim ahlakımız tekke ahlakıdır”, “sanayileşme
mücadelemizde, elbette rahmetli Mehmet Zahit Kotku Hocamızın nasihat ve tavsiyelerini
unutmamız mümkün değildir” ifadeleriyle ortaya koymaktadır (Erbakan, Tarihsiz: 9; Çalmuk, 2004:
559; Ayrıca Bkz. Erbakan, 1973: 92, 97). Kotku, vefatına kadar Erbakan’ın hayatında belirleyici
olmuş, “hayatının hemen her aşamasında Erbakan’ın sığındığı bir huzur limanı” (Kemikli, 2017: 7)
olmuştur. Bu ifadelerden yola çıkarak Kotku’nun, MGH üzerindeki etkisinin, harekete motivasyon
sağlayan manevi bir önder olmanın ötesine geçtiği ifade edilebilir. Bu sebeple Erbakan-Kotku ilişkisi
tarihsel süreklilik bağlamında değerlendirilerek; Gümüşhanevi’nin II. Abdülhamit ile ilişkisine
benzetilmiştir (Kemikli, 2017: 9). Bu anlamda Kotku-Erbakan ilişkisinin, Nakşibendiliğin siyasete
yön verme ve devlet adamlarına yol gösterme geleneğinin hayata geçirilmesi olduğu iddia edilmiştir
(Çalmuk, 2004: 559).
Kotku’nun vefatından sonra, yerine önde gelen müridi ve damadı Prof. Dr. Esat Coşan
geçmiştir. Coşan, cemaatin desteklediği partinin kapatılıp yöneticilerinin yasaklı olduğu zor bir
dönemde bu göreve gelmiştir. Dolayısıyla ilk etapta cemaati toparlamak ve güç durumu aşmakla
meşgul olmak zorunda kalmıştır. Ancak MG liderlerinin yasaklı konumda bulunması, Coşan’ın
cemaati siyasi alandan sosyal ve kültürel alana yönlendirmesine de katkı sağlamıştır (Yaşar, 2004:
332).
Coşan’ın 80’lerdeki yazılarına bakıldığında, RP’yi açıkça desteklediği ve cemaati bu partiye
destek olmaya çağırdığı görülmektedir. Ancak 1990’lara gelindiğinde Coşan’ın RP yönetimini
eleştirdiği ve aslında kökleri Kotku zamanına dayanan bir ayrışma sürecinin (Yaşar, 2004: 331) gün
yüzüne çıkmaya başladığı görülür. RP lideri Erbakan, Kotku’nun vefatından sonra, tekkenin dinsel
otoritesine karşı kendi siyasi otoritesini özerk bir alan olarak inşa etmiştir. Coşan da özellikle
1990’lardan itibaren liderliğini pekiştirmek istemiştir (Çakır, 1990). Coşan’ın İslam dergisinde çıkan
yazılarında bunu gözlemlemek mümkündür. Zaman ilerledikçe ayrışma daha da netleşmiş ve
cemaatle parti bağımsız iki yapıya dönüşmüştür.
İskenderpaşa-MG farklılaşmasının siyasi, dini ve sosyal sebeplerinden bahsetmek
mümkündür. Başlangıçta Kotku’nun desteği ile yola çıkan MGH’nın, 1970’lerin sonlarına doğru
küresel gelişmelerin de etkisi ile daha radikal bir çizgiye yöneldiği iddia edilmiştir. Bu dönemden
itibaren, Kotku, MG’yi bazı konularda eleştirmiş ve bazı taleplerde bulunmuştur. Kotku’nun bu
taleplerinin partinin gençlik teşkilatlarını kapatması, Erbakan’ın istifa etmesi, hatta partinin kendini
feshetmesine kadar uzandığı ileri sürülmüştür (Yaşar, 2004: 331). Kotku’nun vefatından sonra bu
ayrışmanın daha da netleştiği görülür.
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 157
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Kotku sonrası İskenderpaşa-MG ayrışması kimi zaman liderlerin kişisel tutumları üzerinden
analiz edilmektedir. Buna göre, Erbakan’ın cihat emirliği teorisi dinî grup liderlerine itaati sorunlu
hale getirirken, Coşan, Hz. Peygamberin biati ile sonradan şekillenen biat formlarının aynı olduğunu
ileri sürmüş, Erbakan dâhil herkesin kendisine itaat etmesi gerektiğini savunmuş, bu tutum da
ayrışmanın temelindeki unsurlardan biri olmuştur. Hâlbuki siyasetin amaç, değer ve öncelikleri ile
dinî grupların amaç, değer ve öncelikleri farklıdır (Sözer, 2015: 603, 605). Bu farklılığın
gözetilmemesi kurumların birbirinin alanına müdahalesi olarak görülebilir. Dolayısıyla
İskenderpaşa-MG ayrışmasının temelindeki unsurlardan biri kurumların birbirinin alanına müdahale
etmesidir.
İskenderpaşa-MG farklılaşmasını salt bir ast-üst ilişkisi ya da bir itaat sorunu olarak ele
almak sağlıklı bir yaklaşım değildir. İlgili literatür çoğunlukla liderleri haklılaştırmayı hedefleyen
argümanlar üretmektedir. Kökenine inildiğinde sorunun daha farklı olgularla ilişkili olduğu
görülmektedir. Kanaatimizce sorun, Türkiye şartlarında siyasi bir hareketin bir cemaat
olarak/cemaatle birlikte ne kadar yoluna devam edebileceği sorunudur. Aslında benzer tartışmalar
yakın dönemde Mısır’da İhvan-ı Müslimin örneğinde ve Tunus’ta Nahda hareketi bağlamında tekrar
gündeme gelmiş külli bir problemdir. Bu bağlamda Nahda hareketi 2016 yılında gerçekleşecek olan
genel kongrede siyasi ve kültürel faaliyetlerin birbirinden ayrılmasını masaya yatırma kararı almıştır
(Gökçen, 2015: 285). Kanaatimizce Türkiye’nin 1980’lerde yaşadığı süreci bu iki ülkedeki dini-
sosyal hareketler henüz yaşamaktadır. Yani sorun kişisel hırslar, liderlik yarışı vb. ile ilişkili
olmaktan ziyade, bir siyasi hareketin mevcut şartlarda yoluna nasıl devam edeceğine ilişkin hukuki,
siyasi ve toplumsal yönleri bulunan çok yönlü bir olgudur.
3.4. Erenköy Cemaati-Milli Görüş İlişkisi
MGH, toplumsal projelerini uygulamak için yetişmiş kadrolara ihtiyaç hissetmiştir. Tarihsel
arka planı ve 1950’lerden itibaren oluşan tecrübesi ile Nakşîler, diğer dinî gruplara göre bir adım
önde olan Nakşîler, yetişmiş kadrolarıyla MG’ye destek vermişlerdir. Erbakan, çeşitli dönemlerde
tarikat liderleriyle görüşmeler yapmış, onlardan destek istemiştir. Örneğin 1977 seçimleri öncesi
Erbakan ile Erenköy Cemaati şeyhi Mahmut Sami Ramazanoğlu arasında bir görüşme gerçekleşmiş
ve bu görüşmeden sonra, Tahir Büyükkörükçü başta olmak üzere, cemaatin bazı mensuplarının
MSP’den aday olması istenmiştir. Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun da bu talebi desteklediği ve
müritlerini bu çalışmalara sevk ettiği ifade edilmiştir (Şentürk, 2011: 346).
MG partilerinin dinî gruplarla ilişkisinde kaçınılmaz olarak Türkiye’nin konjonktürel
gelişmeleri etkili olmuş, dinî grupların sosyal tabanı bu değişikliklerden etkilenmiştir. Ancak dinî
gruplarla MG geleneği arasındaki etkileşimi belirleyen temel unsurlardan biri de dini grupların sosyal
tabanının sosyo-ekonomik özellikleridir. Bu bağlamda aynı tarikat içerisinde bile sosyal tabanın
özelliklerine göre farklılaşan tercihler ortaya çıkabilmiştir. Erenköy cemaatinin, 12 Eylül öncesi ve
sonrasında ANAP ve RP arasında gidip gelen tercih farklılaşması bunun tipik örneklerinden biridir.
12 Eylül öncesi, tercihini, MSP’den yana yapan Erenköy Cemaati sivil hayata geçişle birlikte
ANAP’ı desteklemiştir. Bu yeni eğilimin ortaya çıkmasında cemaat içerisinde etkin olan bazı
kişilerin ANAP ile ilişkileri belirleyici olmuştur. Ancak RP ile birlikte eski MSP’li kadroların
yeniden üst düzey görevlere gelmesi, cemaatin politik tercihlerinde farklılıklar ortaya çıkarmış,
cemaatin Anadolu’daki kesimi RP’ye yönelmiştir (Çakır, 1990: 59).
Benzer bir farklılaşma Erenköy Cemaatinin daha sonra ortaya çıkan kolları arasında da
gözlemlenmektedir. Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun vefatından sonra Musa Topbaş öncülüğünde
Altınoluk Cemaati olarak anılan kol ile Hacı Hasan Dinç öncülüğünde ortaya çıkan Yahyalı
Cemaatinin siyasi tercihleri buna örnek olabilir. MG içerisinde gelenekçilik-yenilikçilik
farklılaşması, AK Parti’nin kurulması ile sonuçlanmış, bu süreçte, Yahyalı Cemaati uzun süre sessiz
158 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
kalmış, AK Parti’ye açık destek anlamına gelecek söylem ve tavırlardan uzak durmuştur. Altınoluk
Cemaatinin ise baştan beri AK Parti’yi desteklediği, en azından Yahyalı grubu kadar klasik Milli
Görüş geleneği ile kendini özdeşleştirmediği ileri sürülebilir. Erenköy Cemaati içerisinde ortaya
çıkan ANAP-RP tercihi konusundaki ikilem ile Altınoluk Cemaati ile Yahyalı Cemaati arasında
ortaya çıkan siyasi tercih farklılaşması aynı olgulara dayanmaktadır. Zira ANAP iktidarı temsil
ederken, RP kendini ötekileştirilmiş hisseden muhalefeti temsil etmektedir. Bu sebeple cemaatin
İstanbul ayağı sosyo-ekonomik özellikleri gereği ANAP’a yönelmiş, Anadolu ayağı da yine sosyo-
ekonomik özellikleri gereği RP’ye yönelmiştir. Benzer bir yaklaşım Altınoluk-Yahyalı farklılaşması
için de geçerli görülebilir.
4. Milli Görüş, “Kürt Sorunu” ve Tarikatlar
4.1. Güneydoğu’da Din-Siyaset Etkileşimi
MGH’nın tarikatlarla ilişkisini, “Kürt sorunu” özelinde de gözlemlemek mümkündür.
Nakşibendiliğin yakın dönemdeki iki önemli kolundan biri olan Hâlidiyye, özellikle Kuzey lrak'ta,
Doğu Anadolu'da ve İran'da Kürtler'in yaşadığı bölgelerinde gelişme göstermiştir (Uludağ, 1997:
296). Doğuşu itibarıyla Doğu ve Güneydoğu bölgesinde etkin olan Nakşibendîlik, Osmanlı
döneminde oynadığı rolün bir benzerini oynayarak, İslamî duyarlılığa sahip Kürtlerle Türkler
arasında bir köprü görevi görmüştür. Diğer bir deyişle doğduğu bölgenin dışına çıkan Hâlidîlik, doğu
ve güneydoğu ile Türkiye’nin geri kalan kısmında dinî duyarlılığa sahip kesimler arasında irtibat
sağlamanın aracı olmuştur (Yavuz, 2011: 215).
Tekke ve zâviyelerle ilgili yasaklamalar tarikatların bölgedeki etkinliğini azaltan bir unsur
olmakla birlikte, bölgede tarikatların varlığı ortadan kalkmamıştır. Bölgede var olan aşiret yapıları
ile dini statü ve rollerin iç içe geçmesi sonucu ortaya çıkan yapılar, doğal dinî grupların tipik bir
örneğini oluşturmaktadır. Birkaç ailenin tekelinde devam eden şeyhlik makamı, babadan oğula
intikal eden özelliği ile bölgedeki yönetim mekanizmalarıyla iç içe geçmiş, şeyhlerin etkinlik alanı
genişlemiş (Algar, 1997: 295), böylelikle tarikat temsilcileri siyasetle güçlü ilişkiler kurma fırsatı
elde etmiştir (Şentürk, 2011: 102).
Tarikatların bölgedeki gücünü yeterince tahlil edebilmek için aşiret ve tarikat yapılanmasını
ve bölgesel itibar göstergelerini yakından incelemek gerekmektedir. Güneydoğu ve Doğu’da aşiretler
halen gücünü koruyan yapılardır. Kırsalda bu güç, neredeyse devletin gücüyle özdeş bir konuma
yükselmektedir. Ancak aşiret liderleri yanında şeyhlerin gücü de yabana atılamayacak kadar tahkim
edilmiş durumdadır (Çakır, 1994: 155). Çoğu zaman bu iki otorite iç içe geçmiş durumdadır. Bu
bağlamda aşiret reisleri ve dini liderler bölgenin fiili elitlerini oluşturmaktadır. Bu elitler içerisinde,
dinsel bir itibarın temsilcisi olarak şeyhler, dini roller yanında bir dizi roller üstlenmiş vaziyettedir.
Osmanlı döneminden bu yana şeyhler, aşiretler arasındaki anlaşmazlıklarda mükemmel birer
arabulucu olarak rol almaktadır. Toplumsal karışıklıkların önüne geçmede etkin olan bu rolün
temsilcileri, dinsel itibarın sağladığı imkânları sosyal rollerle birleştirerek politik etkilerini
arttırmaktadır. Bu sebeple dinsel itibarın en önemli ve özgül göstergesi olan şeyhler, bölgenin dinî-
sosyal tarihiyle özdeşleşmektedir (Bruinessen, 2003: 311; Subaşı, 1999: 121-126). Modernleşme
sonucu ortaya çıkan sosyal değişim, Türkiye’de yönetici elitlerin tarikatlara bakışı, tarikatlarla ilgili
düzenlemeler bu sosyal rollere belirgin kısıtlamalar getirmiştir. Ancak şeyhler dinsel itibarlarını
kullanma konusunda seküler tipolojilerle örtüşen yeni stratejiler geliştirmişler, böylece bölge
sosyolojisinde etkin olmaya devam etmişlerdir. Bu bağlamda güncel sorunlar konusunda hala aktif
roller alarak, toplumu belirli yönde mobilize edebilmekte, toplumsal bütünleşmede, siyasi
hareketlilikte kilit roller üstlenebilmektedirler (Bruinessen, 2003: 112; Subaşı, 1999: 133).
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 159
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Türkiye’de çok partili hayata geçiş, siyasi ve sosyal hayatta ciddi değişimlerin yaşanmasına
kapı açan bir süreç olmuştur. Bölgede daha önce gölgede kalmış, varlığını kamusal alanda hissettirme
cesareti bulamayan etnik ve dini yapılar bir aktör olma yolunda mesafe kat etmiştir. Bugün Kürtlerin
ağırlıklı olarak yaşadığı bölgelerde, tarikat ve aşiret liderleri siyasetin temel aktörlerinden biri olarak
varlığını devam ettirmektedir (Yavuz, 2011: 137). Bu aktörler erken dönemden itibaren siyasetteki
ağırlığını hissettirerek devam ettirmektedir. Bunun bir örneği olarak DP iktidarıyla birlikte bazı
şeyhler milletvekili seçilecek kadar siyasetle iç içe olmuştur (Bruinessen, 2003: 376).
4.2. Milli Görüş, Din Siyaseti ve Kürtler
Siyasi bir hareket olarak MGH, öncelikle ötekileştirilmiş dindar-muhafazakâr kesimin
taleplerini dile getirmeye özen göstermiştir. MG, sistem dışı olarak tanılanabilecek bu kesimleri
sisteme taşımış, bunu yaparken bu kesimlere İslamî bir söylem etrafında oluşan bir kimlik sunmuştur.
Hareketin bu özelliği, Kürt seçmenin, dinî duyarlılıkları ile oluşan bir siyasal temsille sisteme entegre
olmasını sağlamıştır. Bu sebeple, Erbakan liderliğindeki dinî eğilimli partiler, 1970’lerden itibaren
Güneydoğu’dan güçlü seçmen desteği sağlamışlardır. Dinî hassasiyet ve yerel geleneklerin etkili
olduğu bu bölgede, Erbakan, İslam’ı seçmenler arasında bir uzlaşma yolu olarak kullanmaya
çalışmıştır (Özdalga, 2007: 112). Bu süreçte MG partilerinin dil, politika ve liderlerin kişisel
özellikleri bağlamında bölgesel hassasiyet ve beklentileri dikkate alması, bölgedeki etkilerini
arttırmıştır. Böylece MG partileri, belirli bir dinsel hassasiyete sahip, Kürt nüfusun yoğun olduğu
bölgelerde sistem ile bu kesimler arasında birleştirici bir unsur olmuştur.
MG’nin politik söyleminin, Kürt kökenli seçmenlerin yoğun olduğu bölgede, MG partilerine
önemli bir avantaj sağladığı ifade edilebilir. “Kürt sorunu”nun çözümünde Erbakan, teklif edilecek
çözümün, bölgenin tarihî ve sosyal gerçeklerine uygun olması gerektiğini, bu bağlamda bölge
halkının kalbinin İslam dünyasında attığını belirterek, sorunun İslam kardeşliği bağlamında
çözülebileceğini savunmuştur. Bu noktada MG partilerinin bölgedeki şansını arttıran en önemli unsur
inanç partisi olmasıdır. Ancak RP özelinde düşünüldüğünde, MG’nin “Kürt sorunu”na bu bağlamda
yaklaşması, bölgesel milliyetçilik yapan ve terörü bir yöntem olarak kullanan yapıları rahatsız
etmiştir. RP’nin “Kürt sorunu”na ilişkin yaklaşımını dillendirdiği dönemde, bu sürece ilginç olaylar
damgasını vurmuştur. Örneğin, PKK, RP’yi “ulusal kurtuluş mücadelesi”nin en sinsi ve tehlikeli
düşmanı ilan etmiş, İstanbul’da, RP ve onunla ilişkili bir kurum olan Milli Gençlik Vakfı lokallerine
bombalı saldırılara girişmiştir (Çakır, 1994: 159-162).
Kürt seçmenlerin yoğun olduğu Güneydoğu’da, Nakşî tarikatların talep ve beklentileriyle
MG partilerinin siyasi önceliklerinin kesiştiği ileri sürülebilir. MG partilerinin bölgede etkili
olmasında bu örtüşmenin yanı sıra, bölgesel hassasiyetleri gözeterek dinsel itibarın temsilcisi olan
tarikat liderleriyle belirgin bir ilişki geliştirmesinin etkisi olduğunu söylemek mümkündür.
Güneydoğuda, birçok Nakşî şeyh ailesinin MG partileri ile sıcak ilişkiler içerisinde olduğu ve belirli
bir kitlenin bölgede manevi ağırlığı bulunan şeyh, molla ve seyyidler tarafından hareketin partilerine
yönlendirildiği ifade edilebilir. Nakşî ailelere mensup bireylerin RP’den Milletvekili seçilmesi bunun
göstergelerinden biridir. Sosyolojik tabanın temsili açısından önemli görülebilecek bu yönelim,
Türkiye’nin yakın dönemde uğraştığı önemli bir soruna katkısı bağlamında MGH için bir başarı
sayılabilir. Erken dönemden itibaren PKK’nın tarikatlarla ilişki kurmaya çalıştığı, onlardan
kendilerine destek olmasını istediği düşünülecek olursa (Usta, 2006: 35), MG partilerinin bölgedeki
fonksiyonu daha açık görülebilir.
Yakın dönemde uygulanan açılım süreci ve sonraki siyasi gelişmeler bu görüşleri teyit eder
mahiyettedir. Zira bu süreçte HDP, bölgenin hassasiyetlerini bilerek, açılım sürecinde bölgedeki dinî
yapılara yönelmiştir. Sonuç olarak, daha önce Türkiye’nin bütününe hitap edebilen, dinî hassasiyetler
üzerinden birikmiş kitlesel tepkileri sisteme entegre eden MGH’nın bölgedeki sosyal tabanı
160 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
zayıflamış, bu taban bölgesel politikaları önceleyen bir partiye yönelmiştir. MGH’nın bölgedeki
temsil gücünün azalması, belli ölçüde bahsi geçen kitlenin AK Parti’ye yönelimi ile de ilişkilidir.
Ancak AK Parti, kendisini bir MG partisi olarak tanımlamayan, klasik MG partilerinden farklı olarak
bir ideoloji partisi değildir. Bu sebeple, eski MG tabanının AK Parti ile ilişkisi, konjonktürden fazlaca
etkilenmiş, süreklilik içinde olmamıştır. Bu değişim de daha önce belirli bir istikrar içerisinde hareket
eden Kürt seçmenini, bölgesel ideoloji temsilcisi partilere yönlendirmiştir.
5. Sonuç
Nakşibendilik, şeriata bağlılığı, zâhir-bâtın dengesini koruma noktasında dikkati ile bilinen
bir tarikattır. Bu tarikatın “halvet der encümen” (zahirde halk, batında hak ile beraber olma) ve “sefer
der vatan” (kötü huylardan iyi huylara doğru yolculuk) ilkeleri başta olmak üzere, temel felsefe
olarak sosyal ve siyasi gelişmelere duyarlı bir yönünün olduğu ifade edilebilir.
Tarihsel süreçte Nakşîler, siyasetle aktif bir ilişki içinde olmuşlardır. Bu bağlamda
yöneticilere tavsiyeyi temel ilke edinmişler, onları yönlendirmeye çalışmışlar, imkân bulduklarında
uyarmışlardır. Tarikatın, yakın dönem Türkiye siyasetinde de etkilerinden bahsedilebilir. Ancak
Cumhuriyetin kuruluşundan 1950’li yıllara kadar geçen dönem bu etkinin en az olduğu dönemlerden
biridir. Böyle bir seyrin ortaya çıkmasında tek parti dönemi din politikalarının etkili olduğu ifade
edilebilir.
MGH, beslendiği zemin açısından bakıldığında, Nakşî kültürün belirleyici olduğu sosyo-
kültürel zeminde ortaya çıkmış siyasi bir oluşumdur. Hareketin bu özelliği, dinî gruplarla ilişkisini
belirleyen temel etkenlerden biridir. Ancak Türkiye’nin siyasi, hukuki ve konjonktürel şartları bu
ilişkinin tarihsel seyrinde önemli bir etken olmuştur. Bunlara ilave olarak, Türkiye’nin toplumsal
yapısı, sosyo-kültürel ve ekonomik değişme süreci, MGH ile Nakşîlerin ilişkisine etki eden
unsurlardır.
1960’lı yılların sonuna doğru siyasi hayata giren MGH, daha önce farklı partilerin çatısı
altında bulunan İslamcı siyasetin temsilcilerini, özgün bir siyasi kimliğe dayalı olarak birleştiren bir
siyasi harekettir. Söylem ve politika olarak, MGH, İslami oluşumların taleplerini demokratik bir
platforma taşımıştır. Sınıfsal açıdan bakıldığında da, MG partileri, Anadolu’daki orta sınıfın
taleplerini siyasi olarak dillendirerek, bu kesimin merkezden çevreye doğru hareketini sağlamış,
kadın kimliğini ön plana çıkararak, kadınlar başta olmak üzere, dindar muhafazakâr kesimin
modernleşmesine katkıda bulunmuştur.
Nakşîlerin, siyasetle ilişkilerinin gözlenebileceği en yakın örneklerden biri, MGH ile olan
ilişkileridir. Nakşîlerle, MG’ün ilişkilerini belirleyen bazı temel unsurlardan bahsedilebilir. Bunlar
arasında en temel unsurlardan biri, Türkiye’de dinî gruplarla MG’ün benzer sosyal tabana
dayanmasıdır. Buna göre, aynı sosyal tabanın, siyasi, sosyal ve ekonomik taleplerinin örtüşmesi,
doğal bir süreçte ortaya çıkan sosyolojik bir olgu olarak görülebilir. Bu açıdan bakıldığında 1925 ile
1950’li yıllar arasında varlığını koruma stratejisiyle hareket eden dinî gruplar, 1950’li yıllardan
itibaren önce kamusal görünürlüklerini arttırmaya, daha sonra da kamusal taleplerini siyasete
taşımaya başlamışlardır. MGH bu aşamada dinî gruplar için bir basamak olmuştur.
Türkiye’de, (Nakşî) dinî grupların sosyal tabanı ile MG partileri arasındaki sosyo-ekonomik
temelli bir etkileşimin olduğu ifade edilebilir. Buna göre, MG ile Nakşîlerin ilişkisinde belirleyici
unsurlardan biri, dini gruplara mensup bireylerin ait oldukları sosyo-ekonomik sınıftır. Bu anlamda
MG partileri, öncelikle Türkiye’de “öteki” olarak tanımlanabilecek, sosyo-ekonomik olarak orta ve
alt sınıflara mensup, dinî duyarlılığı yüksek bireyler tarafından desteklenmiştir. Sosyo-ekonomik
olarak üst sınıflara mensup kesimlerin, MG ile ilişkisi, belirli rezervlere dayalı olarak devam eden,
konjonktürel, işlevsel ve pragmatik bir ilişki olarak tanımlanabilir. Bu sınıfların MG’e desteği,
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 161
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
MG’ün iktidara yaklaştığı dönemlerde artmış, diğer dönemlerde düşmüştür. Aslında bu olgu,
sermayenin siyasetle ilişkisindeki genel tutuma uygundur. Diğer yönden bakıldığın da ise, MGH bu
sınıfların desteğini alabildiği dönemlerde siyasette daha aktif olabilmiştir. Dinî grupların sosyal
tabanı içinde MG’ye karşı ortaya çıkan farklı tutumlar da aynı gerekçelere dayandırılabilir. Buna
göre, dinî grupların MG ile ilişkisini belirleyen temel unsurlardan biri olan dini grup mensubiyeti,
sosyal sınıf mensubiyeti ile etkileşimli bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Din-siyaset etkileşimi bağlamında, MGH’nin dinî gruplarla ilişkisinin gözlenebileceği
alanlardan biri de, dinsel otoritenin önemli bir toplumsal itibar göstergelerinden biri olduğu, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı, dini duyarlılığın yüksek
olduğu ve tarikat-aşiret-siyaset yapılanmalarının iç içe geçtiği bu bölgede, MGH önemli bir kitle
desteğine ulaşmış, bu destek belirli bir devamlılık oluşturmuştur.
Nakşîlerle MGH’nin ilişkisini belirleyen genel çerçeveye ilave olarak, MG’ün siyasi
söylemlerinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin hassasiyetlerine cevap verecek bir içerikle
biçimlenmesi, Milli Görüş partilerinin bölgede etkin olmasını sağlamıştır. MGH’nin bu özelliğinin,
bahsi geçen bölgenin, Türkiye’nin geri kalanı ile düşünsel ve organik olarak bütünleşmesinde önemli
bir imkân olduğu ifade edilebilir. MGH söylem, politika ve bölgede sosyolojik karşılığı bulunan dinî
yapılarla kurduğu ittifaklarla bölgede etkili olmuş, diğer taraftan bu kitle ile Türkiye’nin diğer sosyal
kesimleri arasında sosyal bütünlüğü sağlayan tampon bir kurum işlevi görmüştür.
Sonuç olarak, MGH ile Nakşî dinî grupların ilişkisi, bazı dönemlerde inişli çıkışlı olmasına
rağmen, genel olarak pozitif bir seyir takip etmiştir. Zira bu iki yapının toplumsal tabanı, sınıfsal
olarak aynı kökenden gelmektedir. Söz konusu sınıfsal köken, toplumsal taleplerin yakınlığını, sorun
alanı tanımlarının benzerliğini gerektirmiştir. Böylelikle karşılıklı ilişkinin kaderi, uzun süre,
tercihlere dayalı olmaktan ziyade zorunlu bir birlikteliği gerektirmiştir.
KAYNAKÇA
Abu Manneh, Butrus (2014) “Halidîliğin Yükselişine ve Gelişmesine Yeni Bir Bakış”, (Haz. Ahmet
Yaşar Ocak), Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler, Ankara: TTK Yayınları, s. 323-
359.
Algar, Hamid (2006) DİA, “Nakşibendiyye” Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, C. 32, s. 335-
342.
Algar, Hamid (1997) DİA, “Halidiyye” Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, C. 15, s. 295-296.
Algar, Hamid (2006) DİA, “Nakşibediyye” Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: C. 32, s. 335-
342.
Algar, Hamid (2007) Nakşibendilik, Yayına Hazırlayan: A. Cüneyd Köksal, İstanbul: İnsan
Yayınları.
Arpacı, Işıl (2017). “Dini Radikalizmin Nedenlerini Tersinden Sorgulamak: Millî Görüş Neden
Radikalleşmedi?/ Turkısh Studıes - International Periodical for the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, (Millî Görüş Özel Sayısı)Volume 12/8,
s. 11-28.
Bruinessen, Martin Van (2003) Ağa, Şeyh ve Devlet, Çev. Banu Yalkut, İstanbul: İletişim Yayınları.
Büyükkara, M. Ali (2006) Türkiye’de Radikal Dini-Siyasi Akımlar, Demokrasi Platformu, Yıl, 2, S.
8, Güz, ss. 107-166.
162 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Cengiz, Can (2008) Türkiye’de İslamcılığın Tarihsel Seyri ve İslam Dergisi, Ankara: Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Çakır, Ruşen (1990) Türkiye’de İslami Oluşumlar, İstanbul: Metis Yayınları.
Çakır, Ruşen (1994) Ne Şeriat Ne Demokrasi Refah Partisini Anlamak, İstanbul: Metisi Yayınları.
Çakır, Ruşen (2004) Yaşar, “Milli Görüş Hareketi” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce İslamcılık,
Editör: Yasin Aktay, C. 6, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 544-575.
Çalmuk, Fehmi (2004) “Necmettin Erbakan” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce İslamcılık, Editör:
Yasin Aktay, C. 6, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 550-565.
Çelik, Celalettin (2013) “Dini Gruplar Sosyolojisi”, Din Sosyolojisi, Editör: Mehmet Bayyiğit,
Konya: Palet Yayınları. s. 277-305.
Eraydın, Selçuk (1997) Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul: İFAV.
Erbakan, Necmettin (1974) Üç Konferans İslam ve İlim İslam’da Kadın Sanayi Davamız, İstanbul:
Fetih Yayınevi.
Erbakan, Necmettin (1975) Milli Görüş, İstanbul: Dergah Yayınları
Erbakan, Necmettin (Tarihsiz) Davam, Ankara: Milli Gazete Ankara Kitap Kulübü.
Gökçen, Ahmet (2015) Bir Sosyal Hareket Olarak Tunus'ta En-Nahda Hareketi Ve 2011 Tunus
Devrimi Üzerine Etkileri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Danışman: Doç. Dr. Ertan Özensel.
Gündüz, İrfan (1984) Osmanlılarda Devlet-Tekke Münasebetleri, Ankara: Seha Neşriyat.
Hüseyin es-Safi, Mevlana Ali bin Hüseyn es-Safi (2009) Reşahat Ayne’l Hayat (Can Damlaları)
Sadeleştiren: Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul: Eserkitap.
Işık, Zekeriya (2015) “XIX. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Sosyo-Ekonomik Değişim Süreci ve
Tarikatlar” Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi - Yıl 8, Sayı 2, Aralık 2015,
ss. 545-573.
Işık, Zekeriya (2016) “Osmanlı Klasik Çağında İdeolojik Ve Ontolojik Bir Muhalefet: Bayramî
Melâmîliği” Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu Bildiriler Kitabı 1, Editör:
Ahmet Zahid Haksever, Ankara: Kalem Eğitim Kültür Akademi Derneği Yayınları, Anıl
Matbaacılık, s. 539-564.
Kara, Mustafa (1990) Din Hayat Sanat Açısından Tekkeler ve Zaviyeler, İstanbul: Dergah Yayınları.
Kara, Mustafa (2006) “Cumhuriyet Döneminde Tarikatlar”, Demokrasi Platformu, Yıl, 2, S. 6,
Bahar, ss. 1-20.
Kemikli, Bilal (2017) “Siyasetin Besleyici Zemini Olarak Tekke: Erbakan ve Zâhid Efendi İlişkisi”
Yayınlanmamış Tebliğ, Doğumunun 90. Yılında Erbakan Sempozyumu, Konya: 28-30 Ekim
2016
Kılıç, Rüya (2006) “Osmanlı Devleti’nde Yönetim-Nakşibendi İlişkisine Farklı Bir Bakış: Hâlidî
Sürgünleri” Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 7, S. 17, ss. 103-119.
Kotku, Mehmed Zahid (1991) Tasavvufî Ahlak 2, Ankara: Seha Neşriyat.
Kotku, Mehmed Zahid (1991a) Tasavvufî Ahlak 4, Ankara: Seha Neşriyat.
Nakşîlik-Siyaset İlişkisi Bağlamında Türkiye’de Dinî Gruplar ve Milli Görüş 163
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Mardin, Şerif (1993) “Türk Tarihinde Nakşibendi Tarikatı” Çağdaş Türkiye’de İslam Din, Siyaset,
Edebiyat ve Laik Devlet, Yayına Hazırlayan Richard Tapper, İstanbul: Sarmal Yayınevi.
Milli Görüş İktidarındaki Hizmetler Kitapçığı (1978)
(http://www.esam.org.tr/pdfler/siyasi_dokumanlar/2%20MSP/1978_Milli_G%C3%B6r%C
3%BCs_iktidarindaki_Hizmetler%20(1974-1978).pdf, Erişim Tarihi: 21.03.2017.
Milli Selamet Partisi Seçim Sloganları (1977)
http://www.esam.org.tr/pdfler/siyasi_dokumanlar/2%20MSP/1977_Secim_Sloganlari.pdf.
Erişim tarihi: 13.04.2017.
Milli Nizam Partisi Kuruluş Beyannamesi (1970)
http://www.esam.org.tr/pdfler/siyasi_dokumanlar/1%20MNP/MNP%201970%20Kurulu%
C5%9F%20Beyannamesi.pdf. Erişim Tarihi: 13.04.2017.
Ocak, Ahmet Yaşar (2009) Türk Sufiliğine Bakışlar, İstanbul: İletişim Yayınları.
Ocak, Ahmet Yaşar (2010) Osmanlı Sufiliğine Bakışlar, İstanbul: İletişim Yayınları.
Ocak, Ahmet Yaşar (2011) Yeniçağ Anadolu’sunda İslam’ın Ayak İzleri Osmanlı Dönemi, İstanbul:
İletişim Yayınları.
Ocak, Ahmet Yaşar (2012) Türkler, Türkiye ve İslam Yaklaşım, Yöntem ve Yorum Denemeleri,
İstanbul: İletişim Yayınları.
Özdalga, Elizabeth (2007) İslamcılığın Türkiye Seyri Sosyolojik Bir Perspektif, Çev. Gamze
Türkoğlu, İstanbul: İletişim Yayınları.
Sözer, Selim (2015) “Dini Grup (Cemaat)-İktidar İlişkileri Bağlamında Esad Coşan-Necmettin
Erbakan Ayrışmasına Sosyolojik Bir Bakış” Kur’an ve Toplumsal bütünleşme –Mezhepler
ve Dini Gruplar Arası İlişkiler- (Sempozyum Bildirileri Kitabı), Editörler: Hayati Hökelekli-
Vejdi Bilgin, Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Burfaş Matbaası, Bursa, s. 585-608.
Subaşı, Necdet (1999) “Şeyh, Seyyid ve Molla -Doğu ve Güneydoğu Anadolu Örneğinde Dinsel
İtibarın Kategorileri-,” İslamiyat/1, S. 3, ss. 121-140.
Şeker, Fatih M. (2007) Cumhuriyet İdeolojisinin Nakşibendilik Tasavvuru Şerif Mardin Örneği,
Degah Yayınları, İstanbul.
Şentürk, Hulusi (2011) Türkiye’de İslami Oluşumlar ce Siyaset İslamcılık, İstanbul: Çıra Yayınları.
Tosun, Necdet (2003) Baheddin Nakşibend Hayatı Görüşleri Tarikatı, İstanbul: İnsan Yayınları.
Tosun, Necdet (2006) “Nakşibendiyye ( Âdâb ve Erkân )” Diyanet İslam Ansiklopesi, İstanbul: C.
32, s. 342-343.
Tuğrul, Talip (2017). “Millî Görüş Hareketi Bibliyografyası - Bibliyografya, Etki ve Yansımalar-”,
Turkısh Studıes -International Periodical for the Languages, Literature and History of
Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, (Millî Görüş Özel Sayısı) Volume 12/8, s. 247-336.
Usta, Niyazi (2006) “Menzil Nakşiliği” Demokrasi Platformu Türkiyede Tarikatlar ve Cemaatler –I,
Üç Aylık Fikir- Kültür- Sanat ve Araştırma Dergisi Y. 2, S. 6, Bahar, ss. 21-44.
Uludağ, Süleyman (1997) “Halidiyye” Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: C. 15, s. 296-299.
Yaşar, M. Emin (2004) “Dergahtan Parti’ye, Vakıftan Şirkete Bir Kimliğin Oluşumu ve Dönüşümü
İskenderpaşa Cemaati” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce İslamcılık, Editör: Yasin Aktay,
C. 6, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 323-340.
164 Abdullah İNCE
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 12/10
Yavuz, M. Hakan (2005) Modernleşen Müslümanlar Nurcular, Nakşiler, Milli Görüş ve AK Parti,
İstanbul: Kitap Yayınevi.
Yavuz, M. Hakan (2011) Erbakan’dan Erdoğan’a Laiklik, Demokrasi, Kürt Sorunu ve İslam, Çev:
Leman Adalı, İstanbul: Kitap Yayınevi.
Top Related