Takiyyuddin Necrani Mutezile Kelam

download Takiyyuddin Necrani Mutezile Kelam

of 21

Transcript of Takiyyuddin Necrani Mutezile Kelam

  • L

    Dini Aratrmalar, Cilt: 8, s. 22, ss. 171-191 171

    -Takiyyuddin Necrani'nin Mu'tezile Bilgi Teorisindeki Yeri ve nemi zcan TAI*

    ABSTRACT The Place of Taqiaddin an-Nacrani in the Mu'tazilite

    Theo-y of Knowledge In this article the epistemological method ofan-Nacrani is explained. His epistemological

    thoughts were told to be concemed with the Mu'tazilites. KadAbdlabbar takes e great and im portant place in Mu 'tazilite system. Taqiaddin explains epistemological discussions among great theologicalsects ofMu'tazilites: The Mu'taziletes ofBagdad and the Mu'tazilites of Basra. They have different opinions in the problem knowledge. In this article we have shown that Taqiaddin told about the transcendental knowledge theory, which was subject of discussion between the two Mu'tazilite theological sects. This theoy has been considered by the most westem scholars as a theoy_ who se fo u nder w as Kant. So we have proved in this writing that this method was well-known before Kant by the Mu'tazilites. The second originalit;y ofNacrani is that w e leam only from him a new istidlal-method, called "delale nefy'd-delale".

    KEYWORDS: Taqiaddin an-Nacran~ the transcendental knowledge Theory, the method of"Dalala nefy ad-dalala".

    Giri Felsefenin en nemli dallarndan biri olan epistemoloji, temelde iki ana

    problem ekseninde odaklanmtr: -Bilginin kayna 2-Bilginin deeri. Felse-fe tarihinde belki de bilgi zerine yaplan tartmalar neticesinde ortaya kan idealizm ve realizm, bu sorunlara birbirine zt, iki ayr yntemle yant verme-ye almtr. Bunlardan birincisi, bilgi konusuna bantl problemlere -zm araylarnda, kendisine sjeyi (zne) k noktas yaparken, ikincisi ise zneden tamamen bamsz reel bir gereklii olan objeden hareket etmitir. Felsefe tarihi boyunca bilgi sorununa dair yaplan tartmalarda, filozoflar, bu iki akmdan birine meyilli olma durumunda kalmlardr. Mu'tezil? mte-kellimler de, dier Mslman filozoflar ve kelarri.clar gibi, bu iki epistemo-lojik akmdan birisini tercih etme eiliminde olmulardr. Onlardan Badat Mu'tezilesine mensup olanlar bilgi meselesinde daha ok objektivist bir ei-

    * Ar. Gr. Dr., anakkale Onsekiz Mart niversitesi lahiyat Fakltesi.

  • 172 DN ARATIRMALAR

    limde iken, onlann karsnda farkl bir tutumu benimseyen Basral Mu'tezililer ise daha ziyade sbjektivist olarak tannnulardr. Ancak bu iki grubun dnda ne objektivist ne de sbjektivist eilimde olan Mu'tezile'ye mensup kelarnclar da yok deildi. Bunlann birisi de Takiyyddin Necrani (. 7./13 yy.) dir.

    Takiyyddin Necrani yaklak olarak 6./12. yzyl ile 7./13. yzyl ara-sndaki bir zaman diliminde yaam Mu'tezili bir alimdir. Bal bulunduu ekol kuran, Kad Abdlcebbar (.415/1024)'n mmtaz rencilerinden olup ad Ebu'l-Huseyn Basri (.436/1046)'dir.1 Hayat hakknda kaynaklard~ ol-duka snrl bilgiler bulunan Necrani'nin elimizde sadece bir tek eseri mev-cuttur. Onun bilinen tek eseri olan "el-Kamil fi'l-stiksa fi ma Beleana min Kellmi'lKudema"y tahkik edip nereden Msrl Dr. Seyyid Muhammed ahid'dir.2 Necrani'nin eserinin Mu'tezile ekolnn Ehl-i Snnet' e yaklamas

    nn dori.k noktasna eritii bir dnemde kaleme alnm olmas Mu'tezile'nin geirmi olduu filcri evrimi anlamak asndan olduka nemlidir. Necrani'-nin nemi sadece bu noktayla snrl deildir. Bize gre o, ortaya koyduu iki hususl_a deerini daha artrmtr Id bu hususlar unlardr:

    1. Necrani'nin bilgi teorisi tartmalarnda, Kant tarafndan kurulduu id-dia edilen "transendental bilgi teorisi"nin, alar nce Mu'tezile tarafndan sistematik bir ekilde uyguland, aka tespit edilmektedir. Her ne kadar byle !;>ir yntem, Ebu Raid'in el-Mesa'il'i ve Kad Abdlcebbar'n Muni'sinde grlmekte ise de, Takiyyddin Necrani'ninel-Kamilfi'l-stilcsa'snda ken-disini en belirgin bir eldlde ortaya koymaktadr.

    2. Necrani, srarlaAbdlcebbar'a atfettii "delale nefy'd-delale" metodu-nun varlndan bizi haberdar etmektedir: Kydsu'l-aib ale'-ahid istidlal metodunun yannda, kelamclarn ayrca byle bir yntemi kullandklarn sadece onun vastasyla renebilmekteyiz.

    Kelam tarihinde olduka nemli olan bu hususlar imdi geni bir eldlde ele alacaz.

    . Transendentat Bilgi Teorisi Bilgi teorisinin, bilginin deerini, geerliliini, kapsamn ve ,snrlarn

    inceleyen felsefenin en nemli kolu olduu zilcredilmiti. Ancak bilginin bu alanlaryla sadece bilgi teorisi. ilgilenmez; psikoloji de ayn ekilde bilginin kayna, deeri ve snrlar ile ilgilenmektedir. Felsefenin bir kolu olan bilgi teorisini psikolojiden ayran en nemli zellik, onun kritik-normatif yn-dr.3 Yani psikoloji; bilginin kayna, deeri ve snr haldenda konuurken hibir eldlde eletirel bir tarzda meseleye yaklamaz. Oysa bilgi teorisi, bil-

    1 Ebu'I-Huseyn Basri, Kad Abdlcebbar'n rencilerinden biridir. Daha sonra ondan ayrlarak kendi ekoln kurmutur. Felsefeyle olduka yakndan ilgilenmitir. Ancak onun kela-ma ait eserlerinden hi biri mevcut deildir. (Bkz. Wilferd Madelung, Der Kalam, Grundriss der Arabischen Philologie (hrsg. Helmut Giitye), Il, Wiesbaden 1987, 329)

    2 Takiyyddin Necrani, el-Kamil fi'l-stiksa f f ma Beleana min Kelami'l-Kudema, (ner. Dr.Seyyid Muhammed ahi d) Kahire 1420/1999.

    3 Bkz. Rudolf Eisle; Wrterbuch Der Philosophischen Begriffe, 1904, n: "www.textlog.de"

  • ZCAN TAI 173

    ginin sz edilen bu ynleriyle ilgilenirken, onlarla ilgili yorum ve eletiriler getirir. Bu ynyle psilmlojiden ayrlan bilgi teorisi, bilgi srecini analizinde ondan yardmc bir ara C:Hilfsmittel) olarak yararlanmaktadr.4

    "Kullandklar farkl yntemler sebebiyle birbiriyle bantl eidi bilgi teorileri vardr: Bunlardan en nemlileri unlardr: . Psikolojik bilgi teorisi, "2. Transendental bilgi teorisi. (transzendentale Erkenntnistheorie)"5

    Psikolojik bilgi teorisinin kurucusunun Locke olduu iddia edilmektedir: "Psikoojik bilgi teorisinin kurucusu Locke'tur. O, hem insan

    bilgisinin kaynan, giivenilirliini, kapsamn, hem de inancn (Glaube), zannn (Meinung) ve tasdikin (Zustimmung) dereceleri ve temellerini ortaya koymaya almtr. "6

    Ancal

  • 174 DN ARATIRMALAR

    Ancak, burada bir noktaya iaret etmek gerekmektedir: Tranzsendental ile transzendent/transcendent kelimelerini birbirine kantrmamak gerekir; "her iki kelime de Latince "transcendo" (aan), kelimesirtden tremi tir. Ancak, tran-sendent, tecrbemizi/duyulanmzaan demektir."13 Transendental bilgi ise, yukanda da sylendii gibi, nesnelerin bilgisine ulama koullarn tespit eder.

    te, Kant tarafndan ortaya atld iddia edilen bi tr bir bilgi teorisinin, Kant'tan yzyllar nce Basra ve Badat Mu'tezile evrelerinde bilgi sorunu

    tartmalannda ortaya konulduu tesbit edilmektedir. Bu durum ncelikle Kld Abdlcebbar (Munf, N, 30 vd.), Ebu Raid ( (el-Mesa'il, 372 vd.) ve Necrfui (el-Kamil fi'l-stiksa, 263 vd.)'de, bilgi teorisine dair tartmalarda aka grlmektedir. Konunun daha iyi anlalmas amacyla, Necrfui'ye gre, sz edilen bu yntemin Mu'tezile frkalan arasnda bilgi meselesine ilikin tartmalara nasl yansdn karlatrmal olarak ele alp deerlendireceiz:

    Gerek Basra gerekse Badat Mu'tezilesi, duyusal/fiziksel alemde (Fi'-ahid) bir nesnenin alglanabilir/grlebilir/bilinebilir olmas iin baz artla- rm (itirat) yerine getirilinesini n-koul olarak gerekli grmektedirler. Bu koullarn birinci losn sjenin nitelikleriyle, ilcineisi objenin sahip olmas gereken zelliklerle, nc ve sonuncusu ise idrak etme annda bulunmas gereken koullarla alakaldr. Zikredilen bu koullar u ekildeortaya konul-malctadr:

    a) Sjeyle ilgili (isel) artlar: 1-Diri olmak (hayy)14 2-Duyu organlarnn salam olmas CA......WI ~)15 ,

    3-dralc aktn yerine getirmekte olan sjenin alg gcne sahip olmas (Kamilu'l-akl) 16 ,

    b) Objeyle ilgili (dsal) artlar: 1. drak edilecek bir objenin bulunmas ( vcudu'l-mdrek) 17 2. Bu objenin kendinden dolay idrak edilebilir olmas/yer kaplamas/bir

    mahalde olmas (mtehayyz/ ~) 1s

    Ursula Reitemeyer-Witt, "Apothese der Sinnlichkeit", n: "Ludwig Feuerbach Und die Philo-sophie der Zukunft" (hrsg., Hans-Jrg Braun-Hans Martnsass-Werner Schuffenhauer-Francesco Tomasoni), Berlin 1990, 281.

    13 Friedrich, Kirchne; " Vernunft und Verstand ", Wrterbuch der philosophischen Grundbeg-riffe, 1907, n: "www.textlog.de".

    14 Necrani, a.g.e., 265. 15 A.g.y.; Kad Abdlcebbar, el-Munf fi Ebvilbi't-Tevhfd ve'l-'Adl (ner. brahim Medkur-

    Taha Hseyin v. dr. ), v, Kahire 1385/1965, 50. 16 A.g.y.; Ebu Rald Nisablri, el-Mesil'il fi'l~Hililf beyne'l-Basriyyfn ve'l-Badildiyyfn (ner. M.

    Ziyade-Rdvan Seyyid), Beyrut 1979, 324-25. ("Kamilu'l-akl" arn Abdlcebbar ve Ebu Raid'de olmasna ramen Necrani'de bu koula rastlanmamaktadr.)

    17 Necrani, a.g.e., 264. ( Vcld'l-mdrek koulu, Munf ve Mesil'il'de "Huduru'l-mer'i! .,..rJJ.....,." eklinde yer almaktadr. Bkz., Munf, v, SO; Mesil'il, 309.)

    18 Necrani, a.g.e., 75.

  • ZCAN TAI 175

    c) drak etme esnasnda mevcut olmas gerekli (dsal) artlar: 1. (Sje ile obje arasnda) uygun yaknlk ve uzakln/mesafenin bulun-mas C el-kurbve'l-bu'd), 19

    2. Akla gelebilecek engellerin bulunmamas (intifau'l-afati ve'l-mevani'). 20 Badat Mu'tezilesi, yukarda saylan artlarn yerine getirilmesi ile, baka

    hibir zihinsel etkinlikte bulunulmakszn, idrakin/bilginin meydana gelece-ini iddia etmekle Basra Mu'tezilesinden ayrlmaktadr. Zira Badat Mu'tezi-lesi filozoflar gibi idrak/bilme/grme fiilini, bir objenin sje zerinde brakt

    giintyle (intiba') eit saymaktadr. 21 Yani burada sje tamamen pasifbir rolde bulunurken, buna karn obje bilginin olumasnda tamemen etkindir.

    Badatllara gre, Basra'l Mu'tezililerin idrak akt ile bilgi arasnda yaptklar ayrrn geersiz olmakta ve artlar yerine getirildiinde bilgi zorunlu olarale hasl olmaktadr (ala sebili'l-icab/ Y4-:i"i1~~). 22 Zira, bata Ab-dlcebbar olmak zere, Basral Mu'tezililer'in byk bir b()lm, sralanan bu artlarn yerine getirilmesinin, dorudan bilgiye ulatrmayacan iddia etmekle Badat Mu'tezilesinden ayrlmaktadrlar. nk, Basrallar'a gre, idrale ve bilgi iki ayr safhay tekil etmektedir: En bata ortaya konulan artlarn yerine getirilmesiyle ancak ilk safhay oluturan idrak/alg gerekletirilrni olmaktadr. Zorunlu bilginin vastalarndan biri olan bu algnn, ikinci

    safhay tekil eden "bilgi"ye dnebilmes!, Abdlcebbar'a gre, sjede objeye ilikin leesinZile hissi ieren bir inanc'n olumasyla (Muni, N, 70) mmkn

    olmalctadr. Bilindii zere, Mu'tezile'nin kurucusu saylan Allafa gre, bir kimsenin grmesi, iitmesi, vs. gibi alg aktlarr yerine getirmesi, kendisinde bilginin olumas iin yeterli deildir. Ayrca ve en nemlisi Allah'n o kimse-de grlen ya da iitil en nesneye ilikin bilgiyi dilemesi ve yaratmas gerekir

    (bi-mei'etillah). 23 Bilginin oluum srecinde insann zihinsel faaliyetlerini saf d brakan Allafn dncesi ile, Allah'n iradesini etldsiz klan Badat Mu'tezilesinin

    filozoflarn grlerini yanstan dncesi arasnda Abdlcebbar tarafndan temsil edilen bu anlaynAllaf ile Badat Mu'tezilesi arasnda uzlatnc bir tutum ierisinde olduu gzlenmektedir: Ona gre, Allah, idrak aktn ger-

    ekletiren kiide, adet olduu zere "ale mecra 1-'ade/ .WicS~I uk-" bil-ginin olumasr salar;24 baka bir ifadeyle, Abdlcebbar ve onun grn temsil eden Basra Mu'tezilesine gre, Allah insana bilgiyi idrak ettii nesneler

    19 A.g.e., 265. 20 A.g.e., 264. 21 A.g.y. 22 Muni, rv, 36 .

    . 23 A.g.e., 42-43. 24 Muni, rv, 36-37; kr. Elshahed, Elsayed, Das Problem der Transzendenten Sinnlichen Wahr-

    nehmung n der Spiitmu'tazilitischen Erkenntnistheorie Nach der Darstellung des Taqiaddin an-Narani, Berlin 1983, 230-231.

  • 176 o DN ARATIRMALAR

    zerinden tabiata koyduu yukarda zikredilen bu prensibe gre dorudan vermektedir. Onlar bu dnceleriyle filozoflarn anlaylarndan uzaklarken, E'ariler'in bilginin olumas srecindeki kesb anlayiarna da yakla

    m olmaktaydlar.~ 5 Gerek Basral Mu'tezililer gerekse E'ariler, bu dnceyle, Allah'n sonsuz kudretinin altn izmek istemilerdir. Ancak, E'ariler ile Basra Mu'tezilesi arasnda byle bir fikir ileri srmede gayesel farkllkla-rn olduu da gzlenmektedir: -

    1. Basrallar, salt dini bak asndan hareket eden E'ariler'e nazaran, tabiat filozoflara, dolaysyla da onlarn yolunu takip eden Badat Mu'tezi-lesine kar, rasyonel bir kart tez ortaya koymak amacyla bu tarz bir yakla-

    m iersinde bulunmulardr.26 2. E'ariler, Allah'n buradaki fiiline bir zorunluluk getirmezken, Basral

    lar, Allah'n burada zorunlu bir kanuna tabi olduunu iddia etmektedirler. Ne var ki, bu zorunlu kanun, bir tabiat kanunu deil, ancak tabiat dzeninin

    bozulmasna izin vermeyen Allah'n hilanetinin mantki bir sonucu olarak tanmlanmaktadr. u halde burada tam anlamyla bir zorunluluktan bahset-mek imkanszdr. Bunun yerine insan ile Allah arasnda mevcut olan-ki bu Allah'n adaletinin gereidir- karlkl bir grevden sz etmek daha uygun olabilir _?

    Kullarna kar ilisan sahibi olmas, Allah'n hilaneti ve adaletinin doal bir sonucudur. Allah'n kendi zerine yazd bu sorumluluk daha dorusu bu grev, sadece ahirette ceza ve mkafatla ilgili olan adaletin bir garantisi de-

    il, fakat ayn zamanda gerekli artlar yerine getiren insana istedii doru bilgiyi elde etmesi iin gerekli aklkabiliyetini vermesinin de bir garantisidir. Bu adan Allah, bilgiye ulalmas iin gerekli olan aralan herkese eit bir

    ekilde datmtr. Bunun anlam udur: salam olan duyu organlan ya da zarar grmemi olan bir akl, insana doru bilgiyi iletmektedir.28

    Basrallar'a gre tm artlar yerine getirildii halde hilla duyu yanlmasndan sz ediliyorsa bunun tek nedeni vardr: O da, alglamay yerine getiren ahsn (mdrik), iletilen bilgiyle yanl bir iliki ierisinde olmasdr. Baka bir ifadeyle bu ahs alglama iinde kendisine iletilen bilgiyi akl vastasyla daha nce kendisinde mevcut olan doru bilgilerle karlatrmadndan, bu duyu yanlmas ortaya lanal

  • ZCAN TAI 177

    "Eer yanlyorsak bunun anlam alglamayz (idrak) yanl yorumlamamz ve onu (alglamayz) baka bir anlam balarnma ait olarak grmemizden kaynaklanmaktadr .... Bu alglamann

    doru bilgilerle ilenmesinden sonra doru ya da yanl olduu imkan ortaya kacaktr. "30

    u halde Basra'llara gre yanl bilgi mevcut deildir. "Bilgi" tanmlamas "dorunun objesini" iine almaktadr. Bilen kimseye bu bilme durumu "ke-sinlik hissi" (skfnu'n-nefs) ile ulamaktadr. Bu bilme srecinde duyu organ-lan, zihin ve akl kar~lkl olarak birbirlerini tamamlamaktadrlar. Burada hissi idrak soyut bir sre ya~amakta ve sonuolarak da bilen kimse kesinlik hissi ilegerek bir bilgi elde ettiinin bilincine varmaktadr. Ancak bu srete Allah'n iradesinin mutlak anlamda etkin bir rol stlendii de gzden karl-

    mamaldr. Kant da, Mu'tezile'nin yapt gibi, bir objenin grlebilir/alglanabilir olmasnn (buna Tanr'nn grlmesi de dahildir) ~artlarn ortaya koyar. Bu ko~ullarn bir ksm sjeyle alakah olarak gndeme gelmi~ken bir ksm da idrak edilen objeye ilikin tespit edilmitir. te yandan sz edilen bu koullarn ayn zamanda, "transzendental" kavramnn ierisine dahil olan zaman (Zeit) ve mekan (Raum)'la sk bir ilikisi vardr. Kant sje ve objeyle ilgili ko~ullarn neler olduunu u ekilde ortaya koymaktadr:

    "Nesnelere ilikin bilgimizin dorudan olutuu ara "grme" (Anschauung) dir. Ancak bu grme aktnn oluabilmesinin koulu, karmzda bir nesnenin (Gegenstand) mevcut olmasdr. An~ cak bu da tek bana yeterli deildir. Objelerin tasavvurlarn alabilme yetisi (Fii.higkeit-Rezeptivitii.t) demek olan duyusallk (Sinnlichkeit) araclyla objel~r bizde var olurlar. Sz edilen bu duyusallk tek bana bize grme aktiarn (Anschauungen) iletir. Ancak biz "anlama yetisi" (Verstand) ile onlar dnrz. Bylece bu anlama yetisi araclyla soyut kavramlar/tmeller (Begriffe) meydana gelmi olur. "31 u halde, Kant'a gre, herhangi bir nesneye (G~genstand) ilikin bilgirni-

    zin dorudan olu~abilmesi ya da idrak edilebilmesi iin, sjenin, salam duyu organanna ve objelerin tasavvurlann.alabilme/idrak etme yetisine (Fahig-keit-Rezeptivitat) sahip olmas gereklidir. Kant'n burada aktardmz cm-lelerinde, bir objenin alglanabilir olmasnn koullarndan sadece bir tanesi

    aklanmtr. O da, algnacak bir objenin mutlak anlamda var olmas ve kar~mzda olmasdr. (Zaten Almanca'da, nesne anlamnda kullanlan "Ge-genstand", etimalajik olarak "karda duran/ey'' anlamna gelmektedir) An-cak sz edilen nesnenin bizim tarafmzdan alglanabilmesi iin baka bir takm daha zelliklere sahip olmas gereklidir:

    30 Elshahed, a.g.e., 233. 31 Kant, a.g.y, Transzendentale Asthetik.

  • 178 DN ARATIRMALAR

    " ... Duyusalln bu saf formu (reine Form der Sinnlichkeit) ise bizzat saf bak/grme (reine Anschauung ) olarrik isimlendi-rilir. yle ki, sonuta, zihnimizin (Verstand), herhang{ bir objeyi tasawur edebilmesinin iki temel oesi olduu ortaya kmaktadr k~ bu iki temel unsur saf duyusaVtecrbi bak/grme (reine empirische Anschauung) nin de temelini oluturmaktadr: Bunlar yer kaplama/bir mekanda bulunma (Ausdehnung) ve bir surete/ forma (Gestalt) sahip olmaktr ... "32

    Yukandaki tm bu aklamalardan sonra, Kant'a gre, bir objenin alglanabilir olmasnn isel (sjeye ait) ve dsal (objeye ait) koullarn u ekilde ortaya koyabiliriz:

    a) (Sjeyle ilgili) sel koullar: 1. (Grme gibi) Duyu organlannn bulunmas 2. Duyu organlannn ilettii verileri alabilme yetisine sahip olriak (Sinn-

    lichkeit/Fahigkeit-Rezeptivitat)33 3. Sjenin, objeyle ilgili, duyu organlan tarafndan iletilen verileri (d-nme, aldetme gibi) ileme kabiliyetine sahip olmas (Zihin-Verstand)

    b) (Objeyle ilgili) Dsal koullar 1. Bir objenin dsal bir formasahip olmas/var olmas (Gestalt) 2. Bu objenin zaman ve mekan kategorileinin ilkeleline dahil olmas/yer kaplamas/bir mekanda bulunmas (Ausdehnung).

    u halde Kant'a gre, bir objenin idrak edilebilen (mdrek), bir sjenin de idrak edebilen (mdrik) olmas iin yukarda saylan artlara sahip olmas gerekmektedir. !)ier yandan, aldn apriori ilkeleri olan zaman ve mekann prensipieline dahil olmayan, "zgrlk " C Freiheit), "lmszlk " (Unsterb-lichkeit) ve Tanr gibi "numen" alemine dahil olan alan varlklarn (Ding an sich) duyusal olarak grlmelei -Mu'tezile'de olduu gibi- bu anlayta mm-kn deildir. Zira bizim grmemiz her :;.aman duyusal (Sinnlich) olduundan, zaman ve mekan gibi saf akl'n a priori ilkelerine bal olmayan hibir nesnenin bilgisini tecrbeyle elde edemeyiz. Bu tr nesneler ancak saf ald'n

    aratrmalan/delil getirme yntemlei/istidlal (Nachforschung) yoluyla bili-nebilirler ki bu, saf aldn nihai hedefidir. C Endabsicht) te yandan bu gibi tecrbi bilgiye dayanmayai varlklarn mevcudiyedeinin tecrbe yoluyla -rtlmeleri de mmkn deildir.34

    BU konuda, Mu'tezile'nin de benzer fil

  • ZCAN TAI 179

    Allah'n bilinmesi-grlmesi ile de dorudan bantl olan ve Kant'n da byk nem verdii, metafiziksel varlklarn mahiyetlerinin bilinmesine dair bu konu, Nazzam'n bilgi sorununa yaklamnn ele alnd blmde (s. 90-100) geni bir ekilde ele alndndan, bu blmde daha fazla zerinde du-rulmasna gerek grlmemektedir.

    ~ Bilginin olumasndaki koullarn niteliklerinde hemen hemen Badat ve Basra Mu'tezilesiyle uyum ierisinde olduu izlenimini veren Kant'n, bilginin kayna konusunda, her ne kadar Basrallar'a daha yakn bir d uru ierisinde

    olduu gzlense de, temelde her ikisinden de farkl bir tutum sergilemektedir. Zira Badatlllara gre gerekli tm koullan yerine getiren sje, objeye ait bilgiyi, baka hibir arta ihtiya duymakszn duyu organlan vastasyla elde etmektedir. Yani Badat Mu'tezilesinde dsal objeler hakknda bilgi edinme srecinde zihin herhangi bir ilevyerine getirmemektedir. Basra Mu'tezilesine gre ise, gerekli tm koullan yerine getiren sje, duyu organlan vastasyla idrak al

  • so DN ARATIRMAL'\R

    bir objede (ayna, suyun yzeyi vs. gibi) gerelctenyansml olabile-ceini Teabul etselc bile, bu dummda yansyan bu grntnn leendi boyu ve eni lsnde yansmas gerekir. Oysa bunun tam alcsi

    meydana gelmektedir. Yani olduundan daha farlcl bir grntyle yansmalctadr. 3. Siyah, beyaz ya da krmz bir renge sahip olan bir obje gzmze yansdnda gzmzn de zileredilen bu renk-Zere bayanmas gerekirdi. ki bunun olmadn grmekteyiz. 35

    te yandan byle bir cansz nesnenin "hulul/ J.JL>. "ve "h usul/~ "n-den bahsetmek mmknse de, alglamasndan bahsetmek mmkn deildir:

    "Zira alglama, bir nesnenin, alglayann (mdrik) zihninde (fi'n-nefs) ve bedenindeki (fi'l-cism) husul ve hululdr. 36 Yoksa cansz olan bir nesnede (fi'l-cemad) bu hulul ve husul sz konusu olamaz. Ruh (nefs) bedenden (cism), beden de ayn ekilde can-sz bir nesneden (cemad) farkllk gstermektedir. u halde salt bir ayrlamazlk demek olan hulul ancak belli zelliklerin ken-disine ilave edilmesiyle, "alglayan" (rrzdrik) olarak tavsif edile-bilmektedir: Bu da bu nesnenin bir mhunun bulunmasn (nefs), yani hayat sahibi olmasn gerektirmektedir." 37

    Burada hulUl, husul ve intib.' (zihne naketmek), ayn anlamda kullanlm olup, idrak olarak deil ancak "r'ye" (grmek) olarak adlandrlabilecek, maddesel salt bir sreci ifade etmektedir.38 Bu balamda yine Basra Mu'tezilesi ile Badat Mu'tezilesi arasndaki bir fark gze arpmaktadr: Bas-

    rallar, bu sreci, grme organnn icra ettii ve ne ma'na ne de alglama olarak tanmlanamayacak, yalnzca grmenin bir fiili olarak grrken; Badatllar, onu, alglanan objenin aktif bir rol ald ve bir ok faktr tarafndan ortaya kan bir alg (idrak) olarak tarif etme eilimindedirler.39 Onlarn iddiasna gre, ayna ya da su yzeyi gibi yanstc bir objenin (e-ey'u s-sakil/ C J:L=ll s:-~1 ) karsnda duran nesnelerin tam benzerinin (resmi) grlme-si mmkndr. Gzbebei de ayn ekilde bir ayna ya da suyun yzeyi gibi bir rol oynamaktadr. Badatllar, yansmann zihne nakedilmesi hadisesini bu

    ekilde bir rneklemeyle ispat etmeye alrken, Takiyyddin, buna u ekilde kar lmaktadr:

    35 Necrfu.i, a.g.e., 266~267 .. 36 A.g.y. 37 el-Kamil fi'l-stiksa, 268-269. 38 Takiyyi.iddin Hulul'den neyi anladn bir nceki sayfada aklarnaktadr: " ... drak, ya,

    objenin hakikatinin benzeri ( mislu'l-hakikatu'l-mntaba'a/ .....,hWl.!bJ Ji...) demek olan, (nesnenin) eklinin/formunun (suret/Jy..:) nakedilmesidir (intiba'/ t~!J. ya da deildir.,ki, doru olan birincisidir." Necrfu.i, a.g.e., 268.

    39 Bkz. A.g.e., 266. (Takiyydddin burada Badatllan daha ok filozoflar kategorisine koymaktadr. Onla.rt+1 alglarada duyu organlan ve alglanan objeye yaptklan vurgula-maya bakldnda bunun hi de temelsiz olmad aka grlmektedir.

  • 1

    1

    1 k

    ZCAN TAI 181

    "Her hangi bir resmin grnrusnn yansyaca duyu organnn mdrik (alglayan) olarak kabul edilmesi iin, tasawurlann yerinin de (mahall's-suvari'l-'akliyye/~1~1~) idrak edi-len nesneler gibi somut/maddesel (cismen) olmas gereklidir. "40

    te yandan ( alglamann nicelii ilkesine gre), grnts yansyan res-TI.in, bu grnty yanstan nesneyle ayn (en, boy olarak) llere sahip ol-mas gerekmektedir. Bu da imkansz bir durumdur.41

    Necraru, yukarda ortaya koyduu tm bu delillerle, Badatl Mu'tezililer ve filozoflara (burada bn Sina ismen zilaedilmektedir) kar, alglamann ilgili organlarda her hangi bir yansma tekil etmediini ve alglamay yapa-

    nn da duyu organ olmadn ispatlamaya almaktadr.42 Necraru'nin bu konuda Basrallarn duruuna yaldam olduuna dair pheler olumu ola-bilir. Ancak o, bu konuda Basrallardan farkl dnmektedir. Zira Basrallara, zellilde de Abdlcebbar'a gre, alg aktnn olumasi srecinde duyu or-

    ganlar, d dnyann izienimlerini zihne iletmede sadece birer ara (alet) grevi stlenirler. Abdlcebbar'a gre duyu organlar, bizzat alg aktn yeri-ne getiren aktif bir rolde olmayp, pasif durumdadrlar. Baka bir ifadeyle duyu organlar, elektrik almnn ileten bir kablo ya da suyun tanmasn salayan borular gibidirler; grlen, i itilen bir eyin bilgisinin olumasn onlar

    salamazlar. Bilginin olumas dorudan sjede gereklemektedir. Burada kat bir sbjektiflik ile karlamaktayz ki bu akmn en nemli temsilcisi Descartes'tir. Bunun karsnda Badatllar ise-Necrani'ye gre- Basralllarn tam zdd bir yol takip etmiler ve Basra'llarn, duyular tamamen saf d etmelerine karn, objelerin yansra, duyulara da alg aktnda ve dolaysyla da bilgi edinme srecinde tam bir yetld vererek, onlarn etldsiz bir pozisyon-dan aktif bir role gemelerini salamlardr. Yani onlara gre, salam duyu

    organlarna sahip bir sje, baka hibir etldnlie ihtiya duymadan idrak etti-i objeler haldenda dorudan bilgi elde etmektedir. Ancak bu kez de zihnir, d duyulardan iletilen verileri ileme fonksiyonu gz ard edilerek, tamamen objektifbir tutunla hareket edilmitir. Zihnin fonksiyonu sadece dsal duyu-lardan gelen bilgileri ilernek suretiyle dsal bilgilerden tamamen farkl yeni (isel) bilgiler retmektir. Yani dsal bilgiler tamamen duyularda olumaktadr. Bu tr bir bilgi teorisi anlaynn yansmasn, daha ne~ de sylediimiz gibi, yeniada J. Locke, D. Humeve Berkeley gibi ngiliz deneycilerinin tem-sil ettii Angio-Sakson felsefede, modem dnemde ise daha ok Edmund H us-seri gibi Alman filozoflarnn ban ektii "fenomenolojik" bilgi sisteminde

    40 A.g.e., 268. (Burada her halde Takiyyddin tarafndan yaplan haksz bir palemikle karlamaktayz. Zira ne Badatllar ne de flozoflar (bni Sina vb. gibi) alglamay duyu organlarna balamlardr. Duyu organlarna akseden, onlara gre sadece alglamarun maddesidir. (Kr. bn Sin., Risflefi Ma'rifetiAlvflin-nefs (ner. El-Ahavani), Kahire 1962, 162; Uy(nul-Hilane (ner. A Bedavi), Kahire 1954, 35-39.

    41 Necrani, a.g.e., 268 42 A.g.y.

  • 182 DN ARATIRMALAR

    bulmaktayz.43 Ancak fenomenoloji ile ampirizm arasnda "belirleyici, temel yntem farkllklan mevcuttur. Ampirisder, var olan eyadan hareket ederek,

    onlarn gerekliklerinin yle ya da byle olduunu tesbit ederler. rnek ola-rak U veya bu suyun miktarnn belli bir zaman ve mekanda gerekten var

    olduunu savunurlar. Fenomenolojik yntemde ise byle bir tesbityapmak yn-tem olarak yanltr. Onlarn ynteminde, bir obje hakknda sadece, bu nesne var olmal ya da baka bir var olanla temeliendirilmesi gerekir denmelidir."44

    Basral ve Badad Mu'tezililerin bilginin oluum srecine dair ileri sr-dideri grleri bu ekilde rtmeye alan Necrani'nin bu konuda temsil

    etl]igrUekildedir: "Biz deriz ki: drak ya, mcerret bir hulf.l'den (var o{mak)

    ibarettir ya da onun (hulf.l) zerine ilave bir durum/sfat/haldir (emr zaid). Eer o, sadece mcerret bir hulul'den ibaret olsayd, bu durumda bu hulul'n bir ruhta (nefs), bir bedende (cism) ya da cansz bir varlkta (cemad) olmas arasnda hibir fark ol-

    mazd. Oysa ilave bir artk (emr zaid) olursa, bu durumda onun, bir ruhta ya da yaayan bir bedende (fi'l-cismi'l-hayy) gereklemesi mmkn olur ki, doru olan da bu sonuncusudur. "45

    Onun yukandaki cmlelerini analiz ettiimizde u sonulara varabiliriz: Necrani'ye gre bilginin oluumunda Kant'ta olduu gibi duyular objelerden edindikleri verileri sjeye aktanrlar. Bylece sz edilen objeler sjede var olm u olurlar (hulill). Ancak bu hulul tek bana bilgi iin yeterli olmamakta-

    dr. Hul1l'n bilgiye (burada Necrani idrak kelimesini ilm kelimesiyle e an-lan} olarak kullanr, nk ona gre idrak ve ilim ayn eylerdir) dnebil-mesi iin, diri olan (hayy) bir bedende (Necrani'nin bu kelimeyle kast ettii sadece akl sahibi olan insandr. Zira tartlma Allal1 ile insandaki alg aktnn

    ilevi boyutunda cereyan etmektedir) ilave bir artk (emr zrud) olarak bulun-mas gerekmektedir. Necrani'nin burada kullandemr zaid szc ile kast edilen, obje hakknda edinilen verilerin sjede var olduklarndan (hulill) bir sorraki aamadr. Bu szck, Kant dncesindeki, duyular vastasyla sjeye aktanlan verilerin, zilnin (Verstand) a priori ilkeleri aracl ile ile~esi sonucu kavramlar/ tmeller elde edilen srece karlk gelebilir. Zira emr zaid esasen ilave bir durumu Yanl bir sreci ifade etmektedir. Daha ak bir ifadeyle o, zilinin kendisine duyular vastasyla gelen tikel ve anlamsz grnleri, anlaml birer soyut mana (kavram) haline getirme durumudur. Zaten Necrfui'nin, tikel nesnelerin tikel olarak deil tmel olarale (kavram) idrale edildiini beyan

    43 lbn Tufeyl'in "Hayy b. Yakzfu" romanyla, ortaya koymaya alt felsefi grle, Descar-tes, Hume ve Husserl gibi filozoflarm felsefi dnceleri arasnda benzerlik kurulmaktadr. (".Here again Ibn Tufayl's ideal of freedam from presuppositions is !ike Descartes', Hume's, and Husserl's." Sami S. Hawi, Islarnic Naturalism And Mysticism, Leiden 1974, 93)

    44 Bochenski, I. M:, Die Zeitgenossischen Denkmethoden, 9. Aufla.g.e .. Stuttgart 1986, 32. 45 Necrani, a.g.e., 269.

  • ZCAN TAI 183

    etmesi bu zihni sreci kabul ettiini gstermektedir.46 u halde, Necrani'nin de Kant gibi, bilgi sorunu tartmalannda, ne sbjektif ne de objektifbir tutum ierisinde bulunduunu; bunun yerine Kant gibi uzlatrmac bir tavr taknd

    n sylememiz mmkndr. Sonu olarak, bilginin sadece kaynaklarn ve oluum srecini deil, ayn

    ;?amanda olumasnn koullarnn neler olmas gerektiini inceleyen ve bu y-nyle de dier bilgi teorilerinden ayrlan ''Transendental bilgi teorisi" nin iddia

    edildii gibi mehur Alman filozofu Kant tarafndan kurulmad; ondan ok nceleri Mu'tezile evrelerinde bilgi sorununa ilikin tartmalarda yntem ola-rak kullanld Takiyyddin Necrfui'nin eserinden aka ortaya kmaktadr. Ancak Kant, bu bilgi teorisini ''Transendental" olarak adlandrmakla kalmayp, onun sistematik bir bilgi teorisine dnmesini de salamtr.

    2. Dela.Ie Nefy'd-Dela.Ie (Delilin NefyiJBulunmamas ile ispat Metodu)

    Sz edilen bu ispat metodunu Ebu Haim Cbbai ve Abdlcebbar gibi Basra Mu'tezilesine mensup kelamclar, zellikle bilgi teorisi ile balantl, r'yetullah mesel esinde, Allah'n grlmesinin imkansz oluunu ispatlamada tatbik etmilerdir. Objelerin sje tarafndan bilinebilir/idrak edilebilir mahi-yette olmalarn salayan baz niteliklerin/sfatlarn Allah iin de kullanlma

    sn geerli klacak herhangi bir delilin bulunmamas olgusu, Allah'n dier nesneler gibi grlebilir/idrak edilebilir olduunu iddia eden kiiye kar bir delil olarak kullanlmaktadr. Bu durum una benzetilebilir: ayet biri baka birinin su ilediini iddia eder, ancak onun aleyhine ahitlik edecek bir delil bulamazsa, bu durum, sulanan kiinin susuz olduuna dair bir delil olarak kabul edilir. Baka bir ifadeyle sz edilen sann, dolayl yoldan susuz

    olduu ispatlanm olmaktadr. zellikle Basra Mu'tezilesinin Allah'n grlemeyeceine dair ileri srd- iddiann en nemli dayanan tekil eden bu dolayl ispat ynteminin, E'ariler tarafndan kullanlmas uygun grlmemitir.47 E'ariler gibi, Ta-kiyyddin Necrfui de bu konuda Basra'llarm yaklamn reddetmektedir. Bu reddetme, ierikle alakah olmayp, sadece kullanlan ispat metoduyla ba

    lantldr. O, bu balamda hkm vermeme taraftardr.48 Necrani, bu ispat metoduyla alakal tartmaya, kitabnn 9. blmnde "Allah'n daha nce ispat edilen sfatardan baka sfatlarnn olup olmamasnr imkan" bal altnda deinmitir (s. 323-335). Bir objenin bilinebilir ya

    46 "Biz Zeyd'i grdmzde onun bir at deil insan olduuna hkmederiz. Zira bwilar iki tmel-klli mahiyettir" (Necn1ni, a.g.e., 267).

    47 el-Kamil fi'l-stiksil, 324-325. 48 Onun hkm vermekten kanmas, bu hususta vahyi bir delilin bulurnamas sebebiyledir.

    Byle bir delil olmu olsayd, onu kabul edeceini ve daha nce duyusalihissi idrak konu-sunda yapt gibi, dier tm akli delilleri reddeceini aklamaktadr. (Bkz. Necrani, a.g.e., 283)

  • !. i

    184 DN ARATIRMALAR

    da biZinem ez olrias hususu bu blmde detaylanyla ortaya konulup tartlmaktadr. Bu tartma ayn zamanda teolojik/itikadi bir meseleyi felsefi bir

    dnceyle birletirmesi asndan da nemlidir.49 Delale nefy'd-delale metoduna gre, varl gerei ve delillerle bilinemez olduu ispatlanm olan her ey, bilinemez ve alglanamaz olarak addedilme-lidir.50 Basra'llar, bu bilinemezlik ile, alglanan obje hakknda verilen kesin bir yargy ifade ederler. Baka bir deyile: Bizim iin u anda idrak edilemez-bilinemez olan her ey, gerekonunla ilgili her hangi bir delilin buluninamas, gerekse kendi varl gerei bilinemez olmasndan dolay her zaman biline-mez bir zellie sahiptir. Bu yarg, bir taraftan belirli bir objeyle alakal ola-rakgrme fiilini olumsuz ynde etkileyen engellerle, dier taraftan ise bizim

    u ana kadar Allah hakknda bildiimiz sfatlar dnda O'na her hangi baka bir sfat verilip verilerneyecei konusu ile deerlendirilecek bir durumdur. Zira

    Basra'llar, yukarda da deinildii gibi, Allah'a, ~ilinen sfatlan dnda her hangi bir sf"!-t verilemeyeceini iddia etmekteydiler.51 Onlar bu iddalarn, Allah'n grlmesi hususundaki tartmada kendilerine dayanak noktas yap-

    may hedeflemilerdi. Basra Mu'tezilesinin, grlebilmesi/bilinebilmesini salayan hibir arta

    sahip olmayacandan dolay Allah'n grlemeyeceine dair yaptklar bu tesbit, muhtemelen Ebu Ali Cbbfi, Ebu Haim Cbbfi ve Abdlcebbar'dan kaynaklanan52 delile dayandrlmaktadr. Necrani bu delilleri u ekilde

    sralamaktadr: . 1. Bilinebilir ve idrak edilebilir objelerin daha sonra bilinebilir ve algla

    nabilir olabilecei ve Allah'n mevcut sfatlar dnda sfatara sahip olabile-cei dncesini kabul etmek, zorunlu bilgi'nin (el-'ulumu'd-daruriyye/ 4.wy411 i'~) doruluunu olumsuz ynde etkileyebilir:53

    . "Mevcut olduu ispatlanamayan byle bir objenin mevcud olabileceini kabul etmek, gerek zorunlu gerekse teorik (nazari) bilginin sorgulanmasn gndemegetirecektir. nk byle bir eyin kabul bize, yaknmzda (olmad halde) yksek sradalann ya da kuvvetli grltlerin ve hepimizin biner kafas olduunu iddia etmeye zemin tekil edebilir ... "54

    2. Teorik bilgi de (el-'ul.umu'n-nazariyye/:i.,;):.u i'~) ayn ekilde bu du-rumdan olumsuz bir ekilde etkilenebilir:

    "kinci delil, yani bunun kabul edilmesiyle teorik (nazari) bilginin de zorunlu bilgi gibi brndan olumsuz ynde etkilenece-

    49 Elshahed, a.g.e., 212-213. so el-Kamil fi'l-stik.sa, 323-324.

    s A.g.e., 322. S2 A.g.y. S3 el-Kamil fi'l-stiksa, 324. (Burada hissi alglanabilen objelerin bilgisi kastedilrnitir. Bun-

    dan dolay a priori bilgiyle kartnlmanas gerekir.) S4 A.g.y.; Bu delil iin ayrca bkz. Muni, IV, 42-46.

  • ZCAN TAI 185

    i hususu iki ynden nemlidir: Birincisi, objenin bir delil ile, dierinin ise delilsiz olarak tasdik edilmesini (mevcut olduunun dorulanmas) kabul etmek anlamna gelir ki, bunun anla-m, istidla metodunun donluu hakknda phe ettiimizi ka-bul etmektir ... Bu iddiay kabl etmek, her hangi bir kesin bilgi-ye ulamamz imkansz klmaktadr ...

    kincisi Kad Abdlcebbar "erhu'l-cmel ve'l-'Ukild" adl ese-rinde yle der: bu iddiann tasdik edilmesi, bir ok lokalize edil-mi "me'anf" lerin olduunu kabul etmek anlamn beraberinde getirmektedir. O, devam ederek yle demektedir: "Eer biz bu-nun doruluuna izin verirsek, bunun sonucu olarak n~ herhangi belirli bir te'sirin, (nedenin) kaynan, ne tezatlklann tezat olu-unu ve ne de her hangi bir fiilin faiZini bilmemiz mmkn olur. Bu da bizi iyi ve kt fiillerle ilgili bilgilerimizin yklma gt-

    .. "55 rur.

    3. Son olarak, bunu kabul etmek, zorunlu olarak sonsuz sayda objenin mevcudiyetini tasdjk etmekle e deerdir.56

    Abdi.ilcebbar srekli olarak, bilgi ile idrakin kartmlmamas gerektii zerinde durmaktadr. Zira bilginin objesini tekil etmeyen bir eyin alglanmas mmkndr. te yandan insann hissi olarak alglayamad bilgi obje-leri mevcuttur (kad yudreku ma la yu'lem ve yu'lemu ma la yudrek/

    ~.) ., 'i L.. rl--: J rl--: 'i L.. ~.) ., .! ) . 57 Onun idrak ile bilgi ('ilm) arasnda yapt ayrm ve birincisini dierine kar n plana kard dier bir aklamas u ekildedir:

    " ... Bilginin objesi hem doru hem de yanl bir inan olabi-lir; buna karn alglamann (idralc) objesi devaml ekilde dorudur. (ve kad alimna kevne-ey'i hakkan ve batlan ve in tena-velehu l-'ilmu fe inne l-idrake la yetenaveluhu) 58 Abdlcebbar'n, bilgi ile idrak arasnda neden bir ayrma gittii, bu sz-

    lerden daha da iyi anlalmaktadr: drak, sadece grlen ve iitilen somut nesnelere (mahsfsat) daha dorusu duyu organlannn ilettii verilere dayan-

    dndan, kiide zorunlu olaral< hasl olmaktadr. Sjenin grd ya da iittii nesneler hakknda pheye dmesi ya da yanlmas sz konusu deildir. Zira, Abdlcebba; zorunlu bilgiyi, "kiinin, zihninden phe ve tereddtle olumsuzlayamad bilgi"59 olarak tanmlamaktadr. Fiziksel alemdeki so-

    55 el-Kamil fi'l-stiks., 324. 56 A.g.y. 57 Munf, XII, Kalire 1965, 18; Necrani, a.g.e., 264; Kad Abdlcebba; erhu Usuli'l-Hamse,

    (ner. Aldlkerim Osman), Kahire 1965, 169. (!iissi olarak alglanarnayan aljelerin ou, istidlal metoduyla (nduktion veya Dedktion) elde edilen bilgilerdir. rnein, Allah hak-kndaki bilgi gibi. Kad Abdlcebbar, el-Mecinu' fi'l-Muhft bi't-Teklif (ner. '0. Azni-F. El-Ahavani), Kalire 1965, 139; erlu Usuli'l-Hamse, 52 vd.)

    58 Munf, XII, 18. 59 erhu Usuli'l-Hamse, 48.

  • .. ,

    186 DN ARATIRMALAR

    mut nesnelerin bilgisi de duyulanmzn idrale aktyla olutuuna gre, bu tr bir bilgi zorunlu bilgi kategorisine girmektedir. Baka bir deyile, fenomenler alemindeki nesnelere ilikin bilgimiz zorunludur. Oysa, Allah, ruh gibi nu-men alemine dahil olan varlklarn (ma'k1Hit) bilgisi ise, akln nazar ve istid-lal gibi akl yriitne etkinlllderine dayandndan ve onlarn varlnn bilgi-sinden phe ve tereddt edilebilecek olmasndan dolay zorunlu olmamakta-

    dr.60 Bundan dolay Abdlcebbar, alglamay (idrak) bilgiden daha yksek bir mertebeye lcarmaktadr. nk idrak'in, arnpirilc (tecrbi) olarak test edilebilir olmasndan dolay gerekle dorudan bir ilikisinden bahsedilebi~ lir. Oysa metafizilcsel bilgi de byle bir imkana sahip deiliz. Bu sebeple Abdlcebbar bu tr bir bilgiyi (alglama-idrak) zorunlu, dierini ise (bilgi) teorilc bilgi olarak tanmlamaktadr. Ona gre, teorik bilgiye ulama ynte-minde yanlmalarn olmas kanlmazdr. Bu yanlmalar en aza indirmek iin, alcl yrtnede (istidlaJ.-nazar) kiinin tanmlayamad ve dnlebilir olarak kabul etnedii tahmin edilen bir tenakuz ve itiraz danda brakmal ve buradan hareketle byle bir eyin ne mevcut olduunu ve ne de olaca kanaatine varmaldr. Hipotez olarak kabul ettiimiz byle bir obje bizim iin ne imdi ne de gelecekte alglanabilir deildir .

    Bu dncelerden hareket eden Basra Mu'tezilesi, ne akline de nakli bir delille alglanamayan/ispatlanamayan nesneler ya da olgular"delale n~fy'ddelale" metoduna dayanlarak reddedilmektedir. Buna r'yetullah da dahil-d . 6! r.

    Grlmektedir ki, "delale nefyd-delale" metodu "potansiyel (gizli) alglanabilirlik" ilkesini saf d etnekte ve bunun yerine "aktel alglanabilirlilc" ilkesini yerletirmektedir. Bu ilkenin ierisine sadece nceden alglanan obje-ler deil ayn zamanda dnillebilen _sebeplerden dolay henz alglanamayan nesneler de girmektedir (dn ilierneyen nedenlerden dolay alglanamayanlar bunun ierisine girmemektedir).

    Bu delil metodunun eleri, kendi varlldar gerei bilinebilir olan objeler-den (ma yu'lem bi nefsihi) bahseden Basrallar'n objektivizme olan alc eilimlerini gstermesi asndan nemlidir. (Grld gibi ounluu sbjek-tif eilimli olan Basra'llarn burada objektif bir tutum da oldlldar gzlen-mektedir.) Bu kavramn (ma yu'lem bi nefsihi) hangi tanmla alakal olduunu Taldyyddin Necrani fazia aldamamaktadr. Aneale bununAriome (bedi-hiyyat) ile alakal olacan dnmekteyiz. Basra'llara gre sadece mevcut olan ve dnlmesi mmlcn olan delillerle bilinen objeler bilinebilir objeler-dir. Buna karn kendi varl gerei bilinerneyen (z dolaysyla) ve ispatla-namayan objeler ise reddedilmesi gereklidir. (ma la yu'lem bi nefsihi ve ma 'la delile 'aleyhi).62 Yukarda da aldand gibi byle bir delil metoduna

    60 A.g.e., 54. 61 Munf, IV, 64-69,.113 vd.; erhu Us1lil-Hamse, 232 vd.; Ebu R.id, a.g.e., 373-375. 62 el-Kamil fi'l-stiksil, 325.

  • ZCAN TAI 187

    itiraz sadece, Allah'n grlmesine cevaz veren ~'ariler tarafndan gelmemitir.63 Takiyyddin de yukarda zikredilen yarglar rtmeye ~maktadr:

    "Allah vardr; O'nun emir ve yasaklan da vardr. Herhangi bir kimse Allah ve O'nun emir ve yasaklan hakknda bir bilgiye sahip olmayabilir. u halde bu metottan hareketle bu kimse Al-

    lah'n ve O'nun emir ve yasaklannn olmadn iddia edebilir. "64 Ancak burada Takiyyddin'in belki de fark edemedii husus, Basra'llarn

    bu konudaki ifadelerinin olu'la (existenz/existence) deil, bizzat alglanan objenin bilmebilirlii ve idrak edilmesiyle alakah olduudur. Yoksa Takiy-yddin'in iddia ettii gibi Allah'n varl ve O'nun emir ve yasaklar sz ko-nusu deildir. Ayrca bu noktay, onlar tartma esnasnda ak bir ekilde vurgulamaktadrlar.65 Onlara gre, burada sz konusu olan nesneler, hibir zaman, kendi zleri dolaysyla ve haklarnda delil olmad iin bilinerneyen objelerdir. Daha sonraki bir zaman diliminde bilinebilir olabilme durumu istisna edilmemitir. Onlarn bu aklamalarna Takiyyddin U ekilde kar

    lk vermektedir: "Biz unu soruyoruz: Bu obje hakknda herhangi bir delil

    yok; derken bu size gre mi yoksa bu objenin kendisinden kay-naklanan bir durumdan m dr? Eer bu sorunun cevab size g-reyse bu ancak sbjektif bir kanaat olabilir. Ancak nasl olur da var olduuna dair hakknda bilgi sahibi olmadnz bir nesne-nin var olmama nedenini onun bizzat kendisine balyabiliyorsunuz''li6 Grld zere Necrani'nin eletirisi, Basra'llarn grnr alemde (fi'ahid) savunmadklar objektif tutumu burada sergilemelerine yneliktir. Zira onlar mevcut olmayan bir obje (aib) hakknda, bizzat bu objeye dayanmak suretiyle hkm vermektedirler. Bundan dolay Takiyyddin'e gre onlarn bu yargs sbjektiftir ve genelierne yaplamaz. Yani onlarn grnr alemde bil-gi edinme srecinde sbjektif (indi/ c...jc. ) bir yol tercih edip, grnmeyen

    alenle ilgili bilgi edinme srecinde ise objektif (nesnel) bir tutum sergilemele-rini eletirmektedir:

    "Bir obje hakknda olumlu bir delilin bilinmemesi dolaysyla onun olamayacan iddia etmek yle bir neticeye yol aar: Haklarnda bilgi (delil) mevcut olduu halde, bu bilgiye sahip

    63 Munf, IY, 46 vd. 64 A.g.y. 65 Basrallar'n sadece ilgili objenin mevcudiyetini ve ilinebilirliini reddetmek isteyip isteme-

    dikleri tam ak bir ekilde anlalmamaktadr. Ancak onlar hakknda mevcut olan arlkl kanaat, onlarn bu metotla bu dnyadaki (bilinemeyen ve haklarnda her hangi bir delil bulunmayan) nesneleri reddettikleridir. Oysa, Allal'n grlmesini reddettikleri halde alirette var olacak nesneleri ikar etmemektedirler.

    66 el-Kamil fi'l-stiksil, 325.

  • 'i i

    "',1

    188 DN ARATIRMALAR

    olmayan insanlar, o objelerin olmadna hkmedebilirler. Ayn ekilde Allah hakknda delil olduu halde inanmayan insanlar byle bir delili inkar edebilirler ... "67

    Necn1ni, tartmada imdi de Basrallarn dalayl delil metotlarnn kulla-nm sahas hakkndaki soruyu yneltmektedir. Bu delil sadece rasyonel (akl!) veya vahyi delili mi kapsamaktadr? O, bu soruyu yneltirken vahyi delilin iki tr arasnda bir ayrm yapmaktadr. Bunlarn birincisi, aklf delile (bi-dela-leti'l-'alcliyye/ ~ ~J.:) bal olan vahyi delil (bi-delaleti's-sem'iyye/

    ~ ~J.:), ikincisi ise dieri kadar kuvvetli olan ancak aldi delille des-teklenmeye ihtiyac olmayan delil.68

    Basrallara gre "delille nefy'd-delale" ispat metodu hem akli hem de vahyi (nakli) delili iermektedir. Onlara gre sadece akl! bir delille bilinebi-len bir obje, eer nakli ve akli baka herhangi bir delile sahip deilse biline-m ez olarak tannlanmaldr. Buna karn vahyi delille bilinebilir olan bir obje, ancak hakknla vahyi bir delil mevcut olduunda bilinebilir olmakta-

    dr. Bu delillerin her ikisi de ayn ynteme tabidirler.69 u halde, hakknda vahyi delil olmadna, aklen de bunu ispatlayacak herhangi bir delil bulun-

    madna gre, Allah'n grlebileceille hkmetmek imkanszdr. Tal

  • ZCAN TAI 189

    Ancak bu metot sadece metafiziksel sahaya deil ayn zamanda duyusal alana da tatbik edilmektedir: evremizde yksek dalar ya da kuvvetli bir ses bulun-mamaktadr. Zira bunlar bulunmu olsayd (duyularmzla-hissi alglama).

    alglamamz gerekirdi. 72 Grnen o ki, yukandaki tartmada sadece Allah'n varlnn alglanabi~ lir olmas gndeme getirilmemitir. Zira Allah'n varl, deliller vastasyla, varl zerinde akl yrtmekle, bilinebilmektedir. u halde Allah'n varl

    hakkndaki bilgi, daha nce de sylendii gibi, teorik (nazari) bilgi kategori-sine dahil olmaktadr.73

    Dier yandan, Abdlcebbar'a gre bu metodun (del11e nefy'd-del1le) in-kar, ahlaki yarglar da olumsuz ynde etkileyebilir. Zira her hangi bir fiilin gerekte bilinen fail tarafndan m yoksa bilinmeyen baka bir fail tarafndan

    m ilenip ilenmediini tespit etmek imkansz hale gelebilir. te yandan bu durumda ilenen bir fiilin fallin kudretine balanmas imkansz hale gelebi-lir. Zira bu fiil baka bir bilinmeyen sebep dolaysyla ilenmi de olabilir. (ve 'inde zalike la yumkinu 1-'ilmu bi ta'yini li 'illeti li'l-ma'lumi ev i' d-dddi li mnafati dddhi evi 1-kadiri li fi'lihi) 74

    Abdlcebbar'n bu iddialarn Necnli eidi yollarla rtmeye almaktadr. O, lk olaral< Basra'llarn bu (delale n~fy'd-delale) metodunun ksr bir dngye gtrdn sylemektedir. Bir delilin eksikliinden dolay bir objenin (varlnn) inkar edilmesi, ayn zamanda, var olmad farz edilen bir objenin var olduunun da tasdiki (kabul edilmesi) anlamna gelmektedir. nl

  • 190 DN ARATIRMALAR

    bir iddiadr. Takiyyddin ise burada farkl bir metot takip etmektedir: Bu ispat metoduna gre bir objenin reddedilmesi veya tasdik edilmesi arasnda hibir fark bulunmamaktadr. (Bylece o, bu metodu ( deliile nefy'd deliile) ters olarale yani "nefy'd-delale delale/ ~J :U ':' .li .,.ii" ~eklinde tatbik etmekte-dir.) Ba~ka bir ifadeyle eer bu durumda bir reddetme sz konusu alacaksa, birkabulnde sz konusu olmas gereklidir:78 " Zira biz, bir objenin var

    olmamasndan, ayn objenin var olduu sonucunun kanlabilecei hususunda gr birlii ierisindeyiz. Buna rnek, beyaz bir yerde siyah bir mekann mevcut

    olacann tespit edilmesidir ... "79 u halde o, Basra'llarn aksine bu konuda herhangi bir hkm vermeyip

    ekimser kalmay tercih etmektedir.80 "Bir obje ya da bir hkme ait bir delil bulunmamasndan dolay, byle bir

    objenin var olmad ya da byle bir hkmn doru olmadna karar ver-mek'' olarak tannladmz delale nefy'd-del.le dalayl ispat ynteminin Basra Mu'tezilesi tarafndan nbvvet meselesinde de uyguland m~ahede edilmektedir. Ancak, Takiyyddin, bu mesele zerine detayl bir ~ekilde git-meni~tir. O, bu konuya ok az bir ~ekilde deinmekle yetinmektedir. Bu ko-nuda ismini zikretmedii ancak Abdillcebbar'n olabileceini tahmin ettiimiz Basra'l bir kelamcdan sadece tek bir cmle aktarmakla yetinir: "Bir kimsenin peygamberliine dair bir delil bulamadmz takdirde onun pey-gamber olduunu ak bir ekilde reddederiz. "81

    Necrfui, Basrallarn bu konudaki grne u ekilde itiraz etmektedir: "Bir kimsenin peygamberliine dair bir delilin bu-lunmamas sebebiyle onun peygamber olmadn kabul etme-memiz gerektiine dair Abdlcebbar'n bu iddiasn reddediyo-ruz. Biz daha ziyade, byle birinin peygamber olmadna dair bir delile istinaden onun peygamber olmadna karar veririz ... "82

    Tm bu tart~malardan ortaya kan sonu, bu metodun aslnda, ky.s'ulayb 'ale'-.hid gibi tm kelamclar tarafndan kullanlan yaygn bir istidliil metodu olmad, sadece, t~mada kar~ taraf zor durumda brakmak mak-

    sadyla olduka dar bir evrede tatbik edildiidir. Zira Takiyyddin d~nda, byle bir metodun varlna dorudan atf yapan hibir kaynan olmadn sylemek mrrkndr. Necrani bu metodun Abdlcebbar'n "erhu'l-Cmel ve'l-'Ulcud! J#l.. J...:..ll ey!." adl eserin yer aldn sylemektedir. Abdillcebbar-

    'n byle bir kitap yazd rivayet edilmektedir. Ancak elimizde onun sz edi-len bu eseri mevcut olmadndan Takiyyddin'in iddiasn ispatlamamz biraz zor grnmektedir. Nev~ ki, bu istidlal metoduna dalayl yoldan yaplan bir

    78 A.g.e., 332-333. 79 A.g.y. 80 Ag.e., 282 vd. 81 Ag.e., 333; Munf, XV, Kahire 1965, 14 vd. 82 el-Kamil fi'l-stiksa, 334.

  • 1

    1

    ZCAN TAI 191

    iareti, Taftazani'de grmekteyiz. Bu i.aretin, r'yetullah meselesinde yapJ.rrru olmas -Takiyyddin'in aklad gibi- byle bir delil metodunun zikredilen konulardaki tartmalarda kullaruldna dair iddialar kuvvetlendirmektedir. 83 Aynca Taftazani'nin kulland, "halbuki aksini ispat eden bir delilin mevcut

    olmamas bu konuda esastr'' sz, Takiyyddin'in kullandnefy'd-delale delille metoduyla byk paralellik arzeder. Taftazaru'nin bu szlerinden hareketle bu delilin az da olsa geerli bir konuma sahip olduU sylenebilir. Ancak Taftaza-ni'de dalayl ve sistematik olmayan bir tarzda ifadesini bulan bu metodun, sis-tematik olarak ele alnp analiz edildii tek eser; Necraru'nin el-Kamil fi'l-s

    tiksa'sdr. Bu zellik ise, onun, transendental bilgi teorisini analitik bir tarzda sunmasnn yarunda, dier bfr orijinal yndr.

    Sonu Bilgi sorununda objektivisit eilime sahip olan Badat'l Mu'tezililer ile

    sbjektivist eilimde olan Basra'l Mu'tezililer'e karn, sz edilen bu iki eilim arasnda daha ziyade orta bir yerde bulunan Takiyyddin Necraru, Allaf, Ebu Ali Cbbai ya da Abdlcebbar gibi Mu'tezile'nin byk mtekellirnlerin-den biri olmasa da, Mu'tezile hakkndaki derin bilgisi ve sistematik dnce sistemiyle kendini gstermeyi baarmtr. Ayrca o, 5./11. yzylda, ierikle-rinde fazla yeni bir ey olmayan, daha ok ncekilerin dnce ve fikirlerini bir araya getiren trde yaplan almalara benzeyen eseriyle, sistematik ve

    detayl olarak baka kaynaklarda bulamayacamz iki nemli hususu ortaya koymaktadr: . stihad bi'-ahid ale'-ahid adl istidlal metodunun yarun-da "delale nefy'd-delale" isimli metodun varlndan bizi haberdar etmesi, 2. Kant tarafndan ortaya atld iddia edilen "transendental bilgi teorisi"nin ok nceleri Mu'tezile evrelerinde tartldru ortaya koymas. Onun ortaya

    koyduu bu iki husus gnmz kelam ve felsefe tartmalarna yeni bir boyut kazandrab ilir.

    Son olarak diyebiliriz ki, Mu' tezilenin bilinen son nemli ketarncs olmas ynyle ele aldmz Necrani, Mu'tezile'nin son dnemine ilikin dnce

    yaps hakknda bize ipulan vermesi asndan olduka nemli bir yere sa-hiptir. Ne varki, Necraru'nin sadece tek bir eserinin bulunmas, bu konudaki

    aratrmalann oldulca dar bir erevede kalmasna neden olan en nemli etkenlerden biridfr.

    83 Saduddin Taftazfui, erhu'l-Ak.id (hazrlayan, Sleyman Uluda), stanbul 1980, 183.