KUR’AN I KURAN Chapter 1 - Başlangıç… · Şems’i kuran Kamer’i kuran Kur’an ı kuran!...
Transcript of KUR’AN I KURAN Chapter 1 - Başlangıç… · Şems’i kuran Kamer’i kuran Kur’an ı kuran!...
KUR’AN I KURAN
Chapter 1 - Başlangıç
Allah adı ile başlarım, Rahman ve Rahim olan. Hamd Âlemlerin Rabbi Allah’adır. Rahman’dır,
Rahim’dir O. Hesap ve ceza gününün mâlikidir. Allahım! Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız
senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazaba
uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
An’ı kuran
Can’ı kuran
Ta’yı kuran
Ha’yı kuran
Elif’i, Lâm’ı, Mim’i kuran
Ra’yı kuran
Cin’i kuran
Sin’i kuran
Kaf’ı kuran
Ayn’ı kuran
Gaybı kuran
Hakkı kuran
Din’i kuran
Dil’i kuran
Şems’i kuran
Kamer’i kuran
Kur’an ı kuran!
Chapter 2 - Nibiru!
SİYASETCİ2010
Nibiru Geldi…
Kısaca Nibiru Nedir?
Nibiru’nun 32 ismi: Eski çağlardan itibaren astronomide Planet-X’in pekçok ismi mevcuttur.
Sümerler gezegeni “12. Gezegen” veya “Nibiru” (geçen gezegen olarak çevrilebilir) olarak
isimlendirmişlerdir. Babilliler ve Mezopotamyalılar 3 isim daha kullanmışlar: “Marduk”,
“Cennetlerin Kralı” ve “Büyük Cisim”. Eski çağ yahudileri yıldızların arasındaki uzun yörüngesi
sebebiyle ona “Kanatlı Dünya” demişlerdir. Mısırlılar iki isim kullanmışlar: “Apep” veya “Seth”.
Yunanlılar “Typhon” ismini koymuşlar ayrıca yazılı olarak çok sık geçen “Nemesis” ismini de
kullanmışlardır. Diğer eski uygarlıklar “Göğün Lordu Şiva” ve “Yıkım Tanrısı” ismini kullanmışlar.
Eski Çin halkı “Gung-gung”, “Büyük Siyah” veya “Kızıl Ejder” ismini kullanmışlar. Finikeliler
“Büyük Phoenix”, Yahudiler “Yahweh”, Mayalar “Göksel Quetzalcoatl” veya “Tzoltze ek’”. Nibiru
Latince “Lucifer” olarak kullanılmış. İncil’de 8:10-12 kısmında “Wormwood” olarak geçer. Diğer
isimler ise: “Kırmızı veya Mavi Yıldız”. Ramala’da “Fiery Messenger” olarak geçer. “Büyük Yıldız”
olarak İncil’de sözü edilir. “O’nun Yıldızı” olarak Edgar Cayce değinmiştir. “Büyük
Kuyrukluyıldız” ve “Kıyamet Kuyrukluyıldızı” olarak Grail’in mesajında geçer. İlk çağlara ait
ingiliz yazılarında “Shipton Anne”, “Kızgın Ejder” olarak geçer. Güneş Sistemimizle ilgili en son
bilgilere göre “X”, “10. Gezegen” olarak isimlendirilmiştir. NASA tarafından “2001 KX76” ismi
verilmiş, bu isim daha sonra “Ixion” olarak değiştirilmiştir.
Nibiru Kur’an da
1)Āli`Imrān 3:137,
2)Yūsuf 12:109,
3)Naĥl 16:36,
4)Hacc 22:46,
5)Rūm 30:9,
6)Fātır 35:44,
7)Mu’min 40:21
8)Mu’min40:82,
9)Muhammed 47:10 surelerinde geçer.
Chapter 3 - TİN
ALLAH C.C. ADEMOĞLU NU NEDEN AŞAĞILARIN AŞAĞISINA İNDİRDİ?
Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Tin Suresi 95:5
CEVAP TiN SURESİNDEKİ YEMİNDE GİZLİ.
1- İncire ve zeytine andolsun,
2- Sina dağına,
3- Ve şu emin beldeye.
4- Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
5- Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.
6-Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir
vardır.
7- Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir?
8- Allah hükmedenlerin hakimi değil midir?
İNCİR CİNLERİ, ZEYTİN İSE İNSANI TEMSİL EDER. ALLAH C.C. KENDİ TASVİRİNİ İSE ŞU ŞEKİLDE
YAPAR;
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir
kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir
ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş
dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği
kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. ” der (
Nur suresi 35. Ayet).
DAĞ İSE ALLAH C.C TEMSİL ETMEKTEDİR. AMAÇ ZİRVEYE HANGİ AĞACIN ULAŞACAĞI
KONUSUDUR. HER İKİ AĞAÇ DA ZİRVEYE EŞİT UZAKLIKTA BIRAKILMIŞLARDIR. EMİN BELDE İSE
DÜNYA GEZEGENİDİR.
Chapter 4 - VİZYON
Allah adı ile yazmaya başlarım.
Merhaba. Ben Siyah. Bu tabiki de benim nicklerimden bir tanesi.
Aslında satraç oynarken genelde siyah seçerim. Siyah savunmayı temsil eder.
Savunma hücumdan zordur. Çünkü temelinde disiplin, kararlılık, ve sabır yatar.
Prof bir oyuncu değilim. Ama, çocuk yaştan beri oynadığım bu oyunun
bana öğrettiği farklı bir şey oldu. Şükredilecek bir kazanım, Vizyon.
Çocuklarıma da bunu aşıladım tabiki.
Ufaklık (orta 2 de) iki kere okullar arası 1.lik aldı.
Vizyon; temelde çok geniş açıdan bakmak demek.
Hayatımın her döneminde olaylara geniş açıdan bakmışımdır.
Şimdi sizlere gerçekte ne demek istediğimi anlatacağım.
Müslüman bir ülkede, müslüman bir aile içerisinde doğup büyüyoruz bir çoğumuz.
Çoğumuz ailemiz ile, arkadaşlarımızla, okul ile, medya, radyo, tv, internet, işimiz ile etkileşim
halindeyiz
ve onlardan bir çok şey öğreniyoruz.
Elbette her kes birbirinden öğrenecektir.
Tercihim her zaman ilk ağızdan öğrenmek olmuştur.
Bu konuda benim için ilk ağız Kur’an dır.
Çünkü ‘Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. En’âm Suresi 38.ayet ‘ buyurulmuştur.
Kitap bizi yani yaradılmışları, düşünenleri kapsıyorsa neden bizi yarattın diye sorduğumuzda,
‘Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’ZARİYAT 56
diye cevap verecektir. Peki o zaman, bunun sonucunda ne olacak? diye sorduğumuzda ise
hakkı en doğru biçimde kullananı cennet, hakkın yoluna engel olanı ise cehennem ile
mükafatlandıracağını söyler.
İkramda sınırın sadece cennet mi diye sorduğumuzda ise,
‘Doğrusu melekler ikram olunmuş kullardır’ Enbiya 26 diye cevap verir.
Vizyonda temel prensiplerden bir tanesi de doğru soruyu sormaktır. İkramı istemezlerse diye
soracak olursak,
‘Mesih de, Allah’a yakın melekler de, Allah’a kul olmaktan asla çekinmezler.’ NİSA 172
diye cevap verir.
Bu cevabı şöyle düşünebilirsiniz, melek olmadan önceki uç mertebe mesih olmak.
Yani bir insan melek olabilir. Şimdi bu nasıl mümkün olabilir diye soruyorsunuz.
Ama kainatın varoluşundan bugüne kadar geçen kısmında yüz sene geriye gidin, siz yoktunuz.(
izafiyet)
Evrim süreçlerini tamamlamış ve İbrahim’e selâm getirenler o zaman var idiler.
Evrim sürecini tamamlamış olmak demek, nûrun tamamlanmış olması demektir ki, bunun bu
dünyada mümkünatı yoktur.
Yani İbrahimin kızarttığı buzağıyı yemeyenler bu dünyadan olamazlardı.
Onların dünyaları farklı idi. Pekala bu müjde getirenler cennetlerinde dertsiz tasasız yaşıyor
olabilirlerdi.
Ama onlar cennette değillerdi ve başka bir dünyanın varlıklarına yardım ediyorlardı.
Belkide onların sayesinde siz bu aşamaya kadar geldiniz.
Çünkü hakka engel olanları onlar ezdi geçti.
Onlar alemlerini sadece kendi dünyaları sanmadılar. Esas olan hakka yardım bu değil mi?
Hayır! Onlar bize çok daha fazlasını verdiler. Nerden mi biliyorum? Kur’an okuyorum.
Onlar buranın bizim evimiz olmadığını biliyorlardı. Tıpkı kainatın her yerinin onların evi
olduğunu bildikleri gibi.
‘Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. Nisa 97’ Bakın !
Yüce yaradan İlk önce dünyamızı, sonra kainatı gezmemizi, görmemizi istiyor.
Oldu, bari bide kapımıza araba bıraksaydı, anahtarınıda üstüne koysaydı dediğinizi duyar gibi
oluyorum.
Bu şimdi sizin için değil ama çocuğunuz veya torununuz için geçerli olabilir.
Evet kapınızda arabanız da var. Hemde öyle bir araba ki!.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Yasin 40
Bu arada Ya! Sin; Ey insan! demektir.
Cümleyi iyi kurgulayın. Ne ay güneşe yetişebilir denmediğine göre,
Ay güneşe yetişebilir.
Burada yetişmekten kasıt hız dır. Yani her gök cisminin uzayda bir hızı vardır.
Güneşin yaklaşık yörünge hızı saniyede 220 kilometredir (+/-20 km/s) Her biri bir yörüngede
yüzmektedir, evet.
Şimdi size ay hakkında tuhaf olguları anlatmayacağım. Kendiniz inceleyin.
Sana, hilâlleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. İyilik, evlere
arkalarından girmeniz değildir.
Ama iyi davranış, takva sahibi (Allah’a karşı gelmekten sakınan) insanın davranışıdır.
Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. Bakara 189
Tek bir ayette hilalden bahsederken birden evden bahsediyor, ve arka kapıdan girmeyin diyor
?
Vizyon nerede şimdi görebildiniz mi? Evet, bizim esas evimiz kainatın ta kendisidir.
Arabamıza yani ayımıza, dünyaya bakan kısmından, ki ayın her zaman tek bir yönü dünyaya
bakar,
o kısımdan gireceğiz. Ki dünyadan teleskopla bile baktığımızda oraya girilip çıkılırken görelim.
Ne zaman? Hilal evresinde, çünkü hilal evresinde iken kapıdan girebilirsiniz.
Bakın kapınızda son model bir araba duruyor. 4,53E9 yaşında. Dünyamızdan bile yaşlı.
Hızı mı? :)) Ona güneş saniyede 220 km ile tozuna yetişemez. Şimdiye kadar neden ilk ‘Oku!’
dendiğini
anlamış olduğunuzu farz ediyorum. Çünkü nasıl ki eğitimsiz, ehliyetsiz araba yada herhangi bir
şey süremez isek,
kapımızdaki o arabayıda eğitimsiz, öğretimsiz, ehliyetsiz süremeyiz.
Bilimde ve ilimde uç noktalardır kainatı kavramak,
ve başka bir alemdeki düşük seviyeli varlıklara yardım etmek. Çünkü biz onlara yardım etmez
isek onlar, bencil, anlayışsız, sabırsız, okumayan,
Allah’ı tanımayan, hakkı bilmeyen, cehennemi hak eden varlıklar olacaklardır.
Sevgi, saygı, okuma ve öğrenme ile sağlıklı kalın.
Chapter 5 - MÜCADELE!
Mücadele suresi.
Kur’anda tecavüzün cezası nedir?
Kur’an da tecavüzün cezası nedir?
“zinaya yaklaşmayın. zira o, bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.” (isrâ, 32)
Dönüp dolaşıp aynı yere gelen cahiller gibi olmayın.
Sadece Allah istediğine buldurur, istediğinden alır.
Soru şu: Kuran’da tecavüzün cezası neden belirtilmemiş?
Bu soru Kur’an a ve Allah’a yapılan en büyük haksızlık değilmi?
Eğer bu sorunun cevabını bildiğim halde vermeseydim şüphesiz bende bu büyük günaha dahil
olurdum.
Aşağıdaki linklerde Kur’an da tecavüzün cezasının olmadığına dair birçok farklı görüş
bulunmaktadır.
https://eksisozluk.com/islam-ulkelerinde-tecavuzun-cezasi–3687110?p=6http://www.
kuranincelemesi.org/bulgu/kuranda-tecavuz-irza-gecme-cezasi-yok-mu/
http://www.uludagsozluk.com/k/kuranda-tecav%C3%BCzle-ilgili-ayet-olmamas%C4%B1/
http://www.turandursun.com/forumlar/archive/index.php/t-20034.html
https://eksisozluk.com/islam-ulkelerinde-tecavuzun-cezasi–3687110
Kur’an da tecavüzün cezası nedir diye diyanete sorduğumuzda ise, şu aşağıdaki resmi cevabı
alıyoruz.
“”Mütecavize zina cezası ile paralellik arz eden cezalar uygulanır.
Buna göre tecavüz eden kişi muhsan ise recm; muhsan değil ise 100 celde (sopa) ceza verilir.
Zina suçunda kabul edilen muhsanlık ise, sahih bir nikahla zifafa girmek olarak tanımlanmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de recm cezası ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır.
Kur’an’da, evli olup olmadığı şeklinde herhangi bir ayrım yapılmaksızın zina eden kişinin
cezasının 100 sopa olduğu belirtilmektedir (Nur 24/2).
Fıkıh kitaplarındaki recm, bazı hadis ve tefsir kitaplarında yer alan Hz. Peygamber’in
uygulamasına dayandırılmaktadır.
Kayıtlı tarihe göre recm cezası nadiren uygulanmıştır.
Bu cezayı kimin tatbik edeceğine gelince,
zina İslam hukukunda had cezasını gerektiren bir suç olarak ele alınır.
Had, Allah hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, miktar ve keyfiyeti nass ile belirlenmiş cezai
müeyyideleri ifade eder.
Hadlerin infazı devletin yetkisi dahilinde olup infaz kamu adına yapılır; bu sebeple mesela
yakın akrabasının zina yaptığına şahit olan bir Müslüman,
bu zaniye had cezasını ya da başka bir cezayı tatbik etme hakkına ve yetkisine sahip değildir.
Aynı şekilde mütecavize de cezası devlet tarafından verilir.
Diğer yandan mütecaviz saldırısı esnasında başka yaralamalara da sebep olmuşsa bunlardan
dolayı kendisine kısas uygulanır
ve hakimin takdirine göre tazir cezası da verilebilir.“”
Irza geçme veya tecavüz, kişinin rızası dışında cinsel ilişkide bulunulmasıdır.
Genelde erkek tarafından kadına ve kız-erkek çocuklara doğru yapılan bir eylemdir.
Tecavüz bir insanlık suçu olarak kabul edilir.
Türk Ceza Kanunu`nda ırza geçmenin tarifi yoktur. TCK 414 üncü maddesi 15 yaşını
bitirmemiş bir küçük ile cinsel ilişkide bulunma eylemini;
423 üncü maddesi ise 15 yaşını dolduran kızı evlenme vaadi ile kandırarak kızlığını bozma
eylemini ırza geçme olarak kabul etmiştir.
Zina, (Arapça: انز ) birbiri ile evli olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki.
[1] İbrahimî dinlerde yasak kabul edilir ve büyük günahlardan biri sayılır.
İslam’da zina eden kadına zaniye, zina eden erkeğe ise zani denir.[2]
Zinâ, bazı dinlerde cezayı gerektiren, meşrû olmayan cinsî münasebettir.
Aralarında bir nikâh bağı bulunmayan mükellef yani cezâî ehliyete sahip bir erkek ile kadın
arasındaki cinsel ilişkidir.
Zinada iki veya daha fazla kişi karşılıklı kendi rızaları ile ilişkiye girerlerken tecavüzde
taraflardan birinin rızası yoktur. Yani tecavüz ile zina ayrı birer fiildirler.
Buraya kadar maalesef islam dünyası ve islam alimleri tecavüz suçunu zina fiilinin içerisine
sokarak tecavüz edilenleri müthiş bir haksızlığa uğratmışlardır.
Bilhassa tecavüze uğrayan kadınlar zina etmiş muamelesi görmüş, recm cezası almış, en ucuz
sopa veya kırbaç cezası ile kurtulmuştur.
Tecavüze uğrayan küçük çocuklar kendi rızaları dışında birde o sapıklarla evlendirilmişlerdir.
İslam alimleri senelerce bu suçla ilgili ayet aramışlardır.
Halbuki Allah bu konuda ayet değil koca bir sûre göndermiştir.
Hemde öyle bir sûreki!
Mücadele!
Allah ile mücadele edemezsiniz!
Siz anca kendi aranızda mücadele edersiniz!
Allah ile mücadele edemezsiniz!
Nedir mücadele?
is. (müca:dele) 1. Birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için iki taraf arasında yapılan zorlu
çalışma, savaş. 2. Herhangi bir amaca erişmek, bir kuvvete karşı koyabilmek için bir kişi veya
topluluğun güçlü, sürekli çabası, savaşım:
Eğer iki kişi arasında bir mücadele varsa işin içine o kişinin hakkına tecavüz girecektir. Bu
kaçınılmazdır. Çünkü esasen tecavüz bir mücadele sonucudur.
Mücâdele, 1. Ayet: Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının
sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
(Buraya kadar anlamamız gereken kadıncağız neden peygambere geldi kocasını şikayet etti?)
Mücâdele, 2. Ayet: İçinizden kadınlarına zıhar yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları
değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar (zıhar
yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah çok affedicidir,
çok bağışlayıcıdır.
(Burada bir zıhar meselesi var. Nedir zıhar meselesi?
islam fıkhında yer alan ilginç kavramlardan biri. kısaca zihar; bir erkeğin, eşinin vücudunun
tamamını veya avret yeri kapsamına giren bir kısmını kendi annesine benzetmesine denir.
adam bu lafla otomatikman karısından boşanmış olur ve keffaretini vermediği müddetçe bir
daha onu nikahına alamaz. cahiliyye döneminde keffaret cezası da olmadığı için sık başvurulan
bir boşanma şekliydi. Demekki adam karısından boşanmış. Peki o zaman adamın karısı neden
Peygambere kocasını şikayet etti? Karınız sizden boşanırsa yada siz karınızdan boşanırsanız ve
boşandıktan sonra karınız sizi istemediği halde onunla cinsel ilişkiye girerseniz ne olur? Bu
tecavüz suçu olmazmı?)
Mücâdele, 3. Ayet: Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek
olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. İşte bu hüküm ile
size öğüt veriliyor. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
(Evet adam tecavüz suçunu işlemiştir birkere. Onun cezası ayrı kesilecektir. Ama eğer tekrar
karısına dönmek isterse bundan sonra Allahın hükümlerini uygulamak zorundadır.)
Mücâdele, 4. Ayet: Kim (köle azat etme imkânı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ard arda
iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar, Allah’a
ve Resûlüne hakkıyla iman edesiniz, diyedir. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için elem
dolu bir azap vardır.
Dikkat edin! Eşine, karısına, zevcesine dokunmadan önce diyor Yüce Allah! Boşandığı karısı
haricinden bahsetmiyor. Yani bir kadına tecavüz ettikten sonra oruç tutun demiyor, yada oruç
tutup bir kadına tecavüz edin demiyor. Bu olayın haricinde tecavüz eden;
“Kâfirler için elem dolu bir azap vardır.”
TECAVÜZ EDEN KAFİRDİR!!!
KUR’AN DA KAFİRİN CEZASI BELLİDİR.
Chapter 6 - ABESE
KÖR!
ALLAH adı ile yazmaya başlarım. Çünkü ilk ne zaman yazmaya başladığımı o bilir.
Yüzünü ekşitti, öteye döndü diye başlar sûre.
Neden köre yüzünü döndü diye sorma, kör ne soracaktı diye sor. Çünkü bunun cevabını verir
sûre.
Kulağı ile duydu onu. Sesin geldiği yöne koştu, düşme uğruna. Daha öncede duymuştu onu,
ama bir fırsatını bulup soramamıştı.
Ne mi soracaktı kör adam? Ben neden körüm diye?
Sen kör olsan sormazmısın nedenini, iyi bilen birine? Sen görüyorsun ama ben hayatım
boyunca göremedim, bu hâk mı diye.
Bir musibet bin nasihattan iyidir derler. Ama adam kör, musibetin sebebi ne? Bu dünyada ne
işledi ki? Bari bir nasihat ver bin musibeti defedecek.
Kendini zengin görene nasihat ne fayda ki? Zenginlik sadece para ile mi? Çok bilgili görende
zengin sanır kendini. Ancak ALLAH isterse olursun zengin. İşte o zaman değişir rengin.
Evet, insan gerçekten de hem NaN (In computing, NaN, standing for not a number, is a
numeric data type value representing an undefined or unrepresentable value, …) hem kördür.
Neden kör olduğunu halâ kabûl etmiyorsun? Gözünün önünde duruyor, kabûl etmiyorsun?
Bak sana neler açıklanıyor? Sadece sen misin, milyarlarca hücreden biri idin. Bir şekil verildi
sana. Rabbine nasıl varacağın idi asıl önemli olan. Bir hücre doğdu, milyarlarcası Râblerine
döndü. Sonra o öldü. Kabire gömüldü.
Beden idi ölen. Ruhun ise gören!
Ruhunun sahibi ALLAH değil mi?
Dilediği zaman diriltip ortaya çıkarmaz mı?
Sen kör edersen birinin gözünü, yine diriltir seni, eder kör. Cana can, göze göz, buruna burun,
kulağa kulak, dişe diş. ALLAH sizi Dünyanıza kör göndermiyor! Siz kendiniz bir birinizi KÖR
ediyorsunuz!
Yediğin yemeğe bir bak. İyicene bir bak! İçerisindeki atomları görebildin mi?
Onları gören ALLAH, zamanın tam sahibidir. O atomları tekrar tekrar bozmaya ve
birleştirmeye gücü yetendir.
İçtiğin suyu verdi sana. Sen o suyu bile kirlettin.
Şimdi bunu öğrendin! Sakın ben daha önce gelmedim deme! Beni tekrar buraya gönderemez
de deme. Yağmur gibi yağdırır da bilemezsin. Kör eder göremezsin.
Karanlığa girme! Aydınlıkta kal, ışıkta kal!
Chapter 7 - KEHF
MAGARA!
Allah adı ile yazmaya başlarım.
Sizde onun adı ile okuyun. Çünkü sadece onun hatırına, aşağıların aşağısına inenlere
gönderilen dosdoğru bir kitabın bir suresinden bahsedeceğim size.
Dümdüz ve dosdoğrudur, eğiklik, eğrilik bulamazsınız diye başlar sure. Önce inananları
uyarmak ve müjdelemek sonrada inanmayanları tersi ile muştulamak. Özellikle de “Allah bir
çocuk edindi.” diyenleri…
Uyku ile başlar hayat yolculuğu. Mağaraya benzeyen ana rahminde. Uzun bir uyku ile. Ne
kadar sürdüğünü sadece O bilir. İki grup var o uyuyanların içinde. Biri Sin, diğeri Cin. Ve bu
dünya içinde, yarış halinde.
İki bağ bahçen var bu hayatının içinde, aralarından bir nehir geçen. Biri önceki bahçen, diğeri
sonraki. Nehir ise ölüm. Kim nehri geçmeden bir sonraki bahçesine girebilir ki? Nehri
geçenlerin sayısını rabbim bilir.
İster inanın, ister inanmayın, üçe bölünmüştür zaman ve bir nehir gibidir. Başlangıç, ortası ve
son. Tıpkı Elif Lâm Mim.
Hakdan doğar o nehir. Ve tekrar hakka döner.
Göklerden geldi su dünyaya. Ve tekrar göklere gidecek. Yerin bitkisi onunla karıştı da onlardan
yenir oldu. Sonra Adem ile başladı Allah’ı dünyada ilk düşünme.
Her medeniyetin bir babası vardı. Adem insanlığın babası. Daha doğmadan önce düşmanı
oldu. Yayıldı Ademden olanlar, nice medeniyetler kurdu. Zulme ve batıla sapanlara helâk farz
oldu.
Bir çokları geldi geçti, Firavun gibi yada ender de olsa Allah’ı arayan Musa gibi. Daha önce onu
bulmuş idi. Sebebler izlenerek o bulunur idi. Tıpkı nehire düşüp giden yaprak misali. Gözleri ile
görmüştü iki denizin yarılmasını. Şimdi birleştiği yeri bulmak isterdi. O bir denizdi. Rabbi de…
Rabbini bulman için nimetten vazgeçmen lâzım. Elindeki tek nimeti kaybedince buldu onu.
Gerçek ilim Allah katında idi. İnsan aklının alamayacağı birçok ilim. Ve o istediği ilimden
istediğine verir.
Musanın tabi olduğu o kulun ilmi, hayat yolculuğu ilmi idi. Gemiyi zalimden kurtarmak için
yaralamaya izin verme yetkin vardır. Ama insan öldürmeye bir üst otorite ve toplum yönetimi
izin verebilir. Geleceğin olgunlaşması şartı ile. Kimsenin tek başına birini öldürmeye hakkı
yoktur. Ölenin yerine hayırlı ve merhametli olan Allahdan istenmelidir.
Allah ise ileride olacakları bilir, rahmet ilmi ondandır. Hayat ilmi de. Yolculuk ilmi de.
Bu dünyadan olup en uzağa yol alandır Zülkarneyn. İnsan ilk ne görmek isterse onu istedi.
Geleceği. Yolculuk ilmi verilenlerin üst rütbesindeydi o. Güneşin hayatının son bulacağı kara
deliğe kadar vardı. Ne sanıyordunuz ki, kara balçık gibi bir göze. Işık bile kaçamazdı ondan,
güneş nasıl kaçsın? Evrenin her yeri yaşam dolu. Bu Allah için zormu? Bir kavim buldu.
Zulmedenler, karadeliğin etrafındakileri çekmesi gibi son hızla azaba çekilir, bundan kaçışları
yoktur.
Sonra geçmişi istedi Allahdan. Yıldızının doğum anına şahit oldu. Bir protostar, büyük bir
ışınım. Allahdan başka kim koruyabilir yaşanası bir dünyadakileri bu büyük ışınımdan? Birisinin
doğumu, birisinin ölümü kainatın döngüsü.
Sonra belkide ortayı bulmak istedi. Hiç söz anlamayanları buldu iki arada. Ve bunlarla
uğraşanları.
Bir şehirdir Samanyolu Galaksisi kainatta… Ve Samanyolunda bir duvar, insanlığa verildi. Bir
yıldız geçiti, solucan deliği.
Söz anlamayanlar beş harflilerdi.
Bu dünyada bizler üç harflileriz. Çünkü bizler üç boyutluyuz. Ya Sin! Ey insan. Ya Cin! Ey Cin!
İster inanın ister inanmayın Cinlerde üç boyutludur.
Her dünyaya farklı bir çift vermiştir Allah. O dünya varlıkları ise beş boyutlulardı. Beş boyutlu
ile nasıl konuşabilirsin ki? Beş boyutluyu dünyana nasıl almazsınki? Kapın açık. Ve kapıyı
kapatmaya da açmaya da Allahın istediğinden başka kimse güç yetiremezdi. O kapattı kapıyı
Allah izni ile. Duvarı, geçiti düzeltti. Bilgisiz geçilmezdi.
Kapılar Allah izni ile açılır. Hazine ise Allah izni ile bulunur.
Bir yolculuktur hayat. Allaha ulaşır sonu. Nebulalardan başlar, galaksilerden, yıldızlardan,
gezegenlerden, herbirinin ayrı bir yolculuğu…
Babası, anası ile büyüyenler var. Babasız ve anasız büyüyenlerde var. Yetim ve öksüz büyüyor
insanlık, babasız ve anasız.
Emin olun ki nice dünyalar var babaları ve anaları ile büyüyen. Evlatlarını Allah için eğiten.
Bir çocuk baba ayağından yoksun olduğunda yetim, anneden yoksun olduğunda ise öksüz
adını alır.
Ademi de, Havvayı da göremedik. Anamızı, babamızı bilemedik. Yetim ve öksüzüz biz, ama
kimsesiz olmamalıydı insanlık.
Bir ayağı eksik olan sehpanın ayakta kalmasının bir kaç yolu vardır: İlki olmayan ayağın yerine
geçecek başka bir ayak bulmaktır. Olmayan ayağın yerine geçen ayak, gerçek ayak gibi
olmayabilir ama sonuçta sehpanın ayakta kalmasına büyük hizmet eder.
Anne ve babanın ruh dünyamızda ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu anlatmaya
kelimelerimiz yetmez. Allahın kelimeleri ise tükenmez.
Onun için verildi İsa, baba yerine geçmesede.
Onun için verildi Meryem, ana yerine geçmesede.
Allahı anlatıyordu, sadece bir insan. Çocuklara anlatıyordu gerçek hakkı. Gerçek hakkın ne
olduğunu bilemedik.
Buldunmu surenin ismini?
KEHF
Chapter 8 - KADİR GECESİ
KADİR GECESİ
Allah adı ile yazarım. Sizde onun adı ile okuyun!
Çünkü bilmediğim bir konu hakkında öğretmesi ve yardımcı olması için ondan izin isterim.
İzin istemenizin farkına vardığınızda, o konu önünüze gelmiş, başınızdan geçen olaylar o konu
ile bütünlük sağlamıştır. Ve bir puzzle gibi parçaları birleştirirsiniz.
Yani sizin istediğiniz izni bile Allah daha önceden vermiştir. Sadece aklınızı işletmeniz kalmıştır.
Bu olayı bir yolda giderken önünüze çıkan tabelaları okumaya benzetiyorum. Eğer trafik
tabelasını yanlış okursanız kaza yapma ihtimaliniz doğar.
Hayat yolunda Allah her daim önünüze bir takım tabelalar çıkarır. Eğer doğru okursanız kaza
yapma ihtimaliniz sıfırlanır, varacağınız yere varırsınız.
İnsanlık için her sene önlerine çıkan bir tabeladır Ramazan! Ve ramazanda bir gün!
Kadir gecesi.
Nedir kadir?
“Değer, kıymet, itibar.
Bir yıldızın parlaklık bakımından bulunduğu basamak.
Güçlü, gücü yeter, erkli.
“Her şeye gücü yeter” anlamında Tanrı’nın sıfatlarından biri.
Kuvvetli, güçlü, kudret sahibi.
Allah’ın adlarındandır.
1. değer, kıymet, itibar. 2. parlaklık. 3. kudret sahibi kudretli, kuvvetli, güçlü. 4. allah’ın
isimlerinden. kur’an-ı kerim’de 50’ye yakın yerde geçmektedir. başına”abd” takısı olarak
“abdülkadir” olarak kullanılır.
Bir işi yapmaya gücü yeten. Kudret sahibi ve herşeye kudreti yeten. (Allah C.C.) ”
Her şeyden önce zaman kavramı için bir ölçü lâzımdı.
“Yûnus, 5. Ayet: O, güneşi bir ışık, ayı da bir aydınlık kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz
için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları ancak gerçek ile yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen
bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.”
“En’âm, 96. Ayet: O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da
ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir.”
Zaman için ölçüyü bulduktan sonra en değerli günü bulma.
“Kadr, 3. Ayet: Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”
Sizce neden 1000 aydan daha hayırlı?
Sebebi bu ayette gizli!
“En’âm, 98. Ayet: O, sizi bir tek candan yaratandır. Sizin bir karar kılma yeriniz, bir de emanet
bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır.”
Tek bir canlı hücreden çoğaldı insan. Bu dünya bir karar kılma yeri idi. Ama her yer geçicidir.
Kısa ömrümüz gibi. Bir gün ömrünüz sona erecek. Dünyada, güneşde.
Her canlının bir ömrü var. Emaneten binek yeridir Ay! Eğer düşünürseniz.
Kim çocuklarının ölmesini ister? Dünyanın yok olacağını bilseniz, onların kurtulması için bir
gemiye bindirmeye uğraşmazmısınız?
Emin beldedir bu dünya, ancak zamanı tükeniyor, tıpkı bir zamanlar canlılarla dolu olan mars
gibi.
Çocuklarınızın hayatlarının kurtulması için onları emanet bir yere bırakmazmısınız? Ay
hakkında okuyun. Onun gerçekte ne olduğunu öğrenin.
İnsanları ona ulaşmaya yöneltin. Bir kişinin hayatını kurtarmak insanın tüm ömrü boyunca
yapacağı en büyük sevap değil mi?
Ailenizden birini kaybedince ne büyük acı duyarsınız değil mi? Ya tüm insanlığın ölmesi?
Ancak akıllarını işletenler hayatta kalacaklardır. Bu kainatın kuralı budur.
Dağının tepesinde neye bakıyordu? Aya… Ve dolunayın eşsiz güzelliğine.
Bir kadir gecesi indirildi kendisine eşsiz Kur’an.
Bugün Kadir Gecesi.
“Kamer, 1. Ayet: Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” Gemi yolcularını almak için ikiye bölündü.
“Kamer, 2. Ayet: Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve “Süregelen bir sihirdir” derler.”
Sihir mi, bilim mi?
Şükürler yazıyı yazdıran ALLAH’a dır.
Chapter 9 - ENBİYA
ENBİYA
ALLAH izni ile yazarım.
Çünkü yalnızca ALLAH izin verirse yazarım.
Yazıyı tamamlayıp tamamlayamayacağımı bilen yine ALLAH dır.
İzin verirse bitirebilirim. Hesaba çekilmem işte bu kadar yakın.
Hâlbuki insanların çoğunluğu gaflet içinde bunu anlamazlar.
Akıl ve kalp ile olmalı anlamak, ruhun hastaysa nasıl olur anlamak?
Bilgi apaçık kendilerine gelse bile kendilerine zulmedercesine onu inkar ederler.
Bilginin asıl sahibinin ALLAH olduğunuda bilmezler. Bu kendilerine gerçekte sihir gibi gelir.
Gerçekte yerde ve gökteki her sözün bilgisi ALLAH’a aittir. ALLAH yerdekileri, göktekileri ve
arasındakileri boş yere yaratmamıştır.
O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı
olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?
İki bitişik, birbiriyle kaynaşmış şeyi birbirinden ayırdı ALLAH. Sende iki bitişik bir şeyi
birbirinden ayır. Ne oluyor gördün mü?
İki hidrojen, bir oksijen atomunun içinden kainatın yüzde doksanını oluşturan hidrojeni
ayrıldığında ne olduğunu bilmiyor musun? Yada ayırıp birleştirdiğinde!
Kaynaşmış iki ayrı madde ayrıldığında ortaya çıkan enerjide muazzam büyüklüktedir.
Kaynaşmış bir şeyin içerisinden iki farklı maddeyi çekip çıkardı, sonra onları tekrar birleştirip
sıraladı ALLAH.
Yer ve gök ayrıldığında ortaya çıkan enerji muazzam üstü büyüklükte idi. Ancak yok olmaya
mahkum bir enerji.
İki ayrı madde oluştu, sudan oluşan kainat, ki kainatın kendisi yerdir. Kainatı saran, tabaka
tabaka gök. Ve ayrıca bu yok olmaya mahkûm ‘artık’ enerji.
Cennetten kovulduğunda yer arandı İblis. Sudan, çamurdan üstündü kendince. Yerde gökde
ALLAH’a aitti. Bu aradaki tam aradığı yerdi. Burada ALLAH dan öncede konuşabilirdi. Serbest
hareket edebilir, madde içini görebilirdi.
Bu size uyduruk gelebilir. Rüya olduğunu bile düşünebilirsiniz. Peygamber bile inandıramaz,
ancak ALLAH isterse inanabilirsiniz.
Yemek yemeyen, inorganik ve ölümsüz bir robot bile olsanız sizi programlayan biri olacaktır.
Programcınız sizi kendisine karşı bağlamaz mı?
Program kitabının kendisidir Kur’an. Onun katında yazılmıştır. Varolan tüm canlılar sudandır.
ALLAH ise tüm bilginin kendisidir. O suyunda üzerindedir.
ALLAH’ı bilmek için vahiy gelmesine gerek yok ki. Sadece Kur’an ve belirli bir zaman.
Bu birinci kat olan su katında, yani kainatta nice canlılar gelip geçmiş ve gelecekdir.
Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. O’nun yanında olanlar, O’na ibadet etmekte büyüklüğe
kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. Aradaki yok olmaya mahkum enerji boyutunda
yaşayanlar istisna!
Tabiki İblis de sonradan anladı yanlış yere düştüğünü. Çünkü ne göklerin ve yerin yaratılışına,
ne de kendisinin yaratılışına şahit değildi.
Hak batılın üzerine düşünce batılın beyni parçalandı. Sağlam burçlarla korunan göğe
çıkamazdı.
Su tarafındaki yerde ise kendince düşük seviyeli ırklar vardı. Çıkış için yol aradı. Ordu kurdu
kendine ilk önce. Atlısından, piyonuna, füzelisine.
Ordusunu su tarafına geçirmesi için su tarafındaki kapının açık olması lazımdı. O taraftan
kapıyı kim nasıl açabilirdi?
Bunun için ilim ve bilim gerekir, ancak ilim ve bilim ALLAH için kullanılırsa bir işe yaramazdı.
İlmi ve bilmi ALLAH için kullandırtmaması lâzımdı.
Daha sonra kendini ilah gibi göstermek istedi kendi tatminince. Sonra diriliş günü sözünü
hatırladı belki de. Yerdeki ölüleri diriltse ilah olurdu kendince. Ama sudan yaratılan yerde
dirilen beden yine aynı yerde, ruhu nerde?
Her nefis ölümü tadacaktı. İnsanın içindeki nefsi alsa bedeni ölümsüz olmazmıydı? Belki
hepsini zombi yapardı.
Rahmanın mesajını ti’ye alanlar! Bunları görmek için acele etmeyin! Gerçekte insan cennetini
de, cehennemini de acele ister.
“Nereye gideceksem gideyim de hemen bitsin” der. Yukarıdan ateşiniz ansızın gelebilir ve
şaşkına dönersiniz.
Güneş sistemimizdeki üçüncü gezegende yaşıyoruz. 24 saatte bir tur atar dünya, kendi
etrafında. Güneş çevresinde ise 365 gün. Ya kendi etrafında 365 günde bir tur atan, güneşin
etrafında ise 3600 yılda dönen bir gezegende yaşasaydınız. Ömrünüzde buna uygun verilseydi
acele edermiydiniz?
Birde habire gezegeninizin dış katmanı eksiliyorsa!
Gerçekte ALLAH’ı inkâr edenler zamanın nasıl yönetildiğini bir bilselerdi keşke. ‘Artık enerji’
içindeki şeytan ne kadar uğraşırsa uğraşın hak için yürüyenlere engel olamazdı.
Buna ait en güzel örnektir İbrahimin hikayesi.
O ilahının dokunulamaz olduğunu biliyordu. Herkes bakarken o gördü yerle göğün ayrılmasını.
İblisin saklandığı mekanı.
Onun için kendini teslim etti yaratıcısına. Ve bekledi dağ gibi odunların üzerinde bağlı iken
yakılmayı. Ateş yandığında bir anda geldi rahmetden yağmur ve sel. Sürükledi önüne ne
gelirse, barakalar, kulübeler ve son kalan put.
Kendide sürüklendi ama zaten odunların üzerindeydi.
Çocukluk arkadaşıydı Lût.
Meydanda haykırarak ona bakıyordu, elinden birşey gelmiyordu. Sel gelince hemen atıldı,
arkadaşının düğümlerini o çözdü.
Bir oduna tutundu, kurtuldu. Onları arkadaş yapan zaten ALLAH dı.
Onları o duruma koyup mahv olanlar ise şeytanın yandaşları.
Adem ile başladı şeytanla savaş, bu savaşta öncülerdi peygamberler. Tek bir safları vardı o da
ALLAH yanı.
Köyü hatırla nasıl helâk oldu! Bu hikayeyi koca bir memlekete uygula da, Musa ve Harunu
düşün. Hiç değişmezki.
Helâk olan halk bir daha geri dönmezki. Şimdi Zülkarneyni hatırla. Hani körüklemişti ya demiri.
Zaman o zamandır şimdi.
Yerdeki varis olan iyi kullar bittiğinde işte o zaman gelir Ye-Cüc, Me-Cüc. Biri insan için, diğeri
cinler için olan, şeytanın iki artı üç boyutlu askerleri.
ALLAH hakkıyla hüküm verendir. Şeytandan korunmak için izin ve yardım yalnızca ondan
istenir.
Chapter 10 - BAKARA
BAKARA
ALLAH adı ile yazarım.
Çünkü ibret dolu cezaları öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir
öğüt yapan ALLAH’a inanırım.
Elif, Lam, Mim! diye başlar en uzun sûre.
Elif, Lâm, Mim! İnsanlığın özeti üç kelime. Sûre bile üçe bölünmüştür kendi içinde. Başlangıç,
ortası ve son. Kitabın girişi, gelişimi ve sonuç.
Her roman öyle değil mi? ALLAH’ın ilk kitabı değil ki, bu son kitabı olsun. Okunmadan dursun!
Yüce ALLAH’ın koca bir kütüphanesi var, ve bu kitap sadece insana özgü.
Okuyabilecekler için yazıldı. İnekler için değil, anlayabilecekler için yazıldı, anlamayanlar için
değil!
Ben yokum o kitapta diyorsan eğer, Elif’den Mim’e kadar varsın! Kendini göreceksin bu kitapta
yada romanda. Bakalım neresindesin? Başında mı, ortasında mı, yoksa sonunda mı? İyilerden
misin, kötülerden mi? Hiç bir şeye karışmayanlardan mı? Alimlerden mi, zalimlerden mi?
İnananlardan mısın, inanmayanlardan mı? Akıllılardan mısın, ineklerden mi?
Zamanın sahibi olayları hak ile dūzenleyerek bir bütünlük oluşturdu. Nûn’a verdi görevi, o ise
hâk ile yazdı. Kitapta neler yok ki? Yok Yok! Bu dünya insan için yaratıldı. Söylemeye gerek yok.
İnsanın ise bedeni dünyadan, ruhu ALLAH’tan. Şimdilik sadece Elifi anlatacağım size. Yani
başlangıcı. Yüreğiniz yetmez Lâm’a Mim’e.
Rableri tarafından yol gösterilenler anlatılır ilk beş ayetde. Rabbin nasıl yol gösterdiğini
açıklayacağım acele etme!
Rabbin en sevdikleri verildi sırası ile, zirve 5 de duyularıyla algılayamadıkları gerçeklere
inananlar var, 4 numarada Rabbine duâ eden namaz kılanlar, kendilerine verilen rızıklardan
muhtaçlara verenler 3 numarada, 2 numarada indirilene ve önceki indirilenlere inananlar var,
N1 Ahiret konusunda hiçbir kuşkuları olmayanlar.
Bakarayı kaç kere okudun anlayarak hayatında, makara yapıyorum sanma!
Bu beşi aklında tut. Sonraki 15 ayet yani 3 katı oranda iyilerin tam tersi.
İnsan benzeri henüz bulamadı ateşi *17. ayette.
Sağır, dilsiz ve körleri anlatır *18. ayet. Bunlar yoksa o üç maymun mu? Maymundular,
maymun kalacaklar. Artık geri dönemezler, insan olamazlar.
İyi bak şimdi *20. ayete, bunlar gören ve duyanlar, ama hâla konuşamayanlar.
Gerçekte insanlık başladı *21. ayetde.
İlk ibadetini yaptı ona. Anladın mı ALLAH’ı *22. ayetde, baktığında göğe, içtiğinde suya,
yediğinde ekmeğe!
Kuşku düştü içine değil mi, *23. ayetde. Aklından çıktımı ilk beş, Rabbinin sevdiği! Aslında
hayatın bir özeti. İman edip hayır ve barış mı, yoksa bencillik mi?
Bildiğiniz kadar rızıklandırılacaksınız cennette müjde! Bilmediğini nasıl istersin ki? Bildiğini
verdi *25 de.
Bütün örnekler vardı zaten önünde, mikrodan makroya.
Taaaa da sordular, ALLAH için aşağıya inen var mı? Ben varım dedin! Söz verip andlaştın. *27
de.
Yoksa inkâr mı ediyorsun yokken var edeni? Seni öldürüp, öldürüp her seferinde farklı
bedende dirilteni? Bilemezsin tabiki önceki elbiseni. Giydiğin kıyafetlerle döneceksin ona, en
sonunda!
Yemin olsun, siz, ALLAH’ın Kitabı gereğince yeniden dirilme gününe kadar kalacaksınız bu
dünyada.
Öyle hemen kaçıp gitmek yok! Daha bir sürü elbise deneyeceksin! Başka birinin elbisesini
yırtıysan cezanı çekeceksin, o yırtık kıyafetide giyeceksin.
Kainatta ayağını basabileceğin her yer yeryüzüdür. ALLAH’a ulaşman için ise yedi farklı boyutu
geçmen lâzım. Dilese yetmiş yedi boyut yapardı da hiç bir zaman ulaşamazdı Ademoğlu. O her
şeyi bilir.
Kendini kendine ulaştırmak istedi hak ile. Ama bunu nasıl yapacaktı? Bakın örnek vererek
anlatıyorum iyi idrak edin.
Yepyeni bir işe girdiniz. Kimseyi tanımıyorsunuz. Bir ay sonra herkesi tanımış olursunuz.
Onlara isimlerini mi sordunuz?
Bir zaman gelir, biri birine ismiyle seslenir. Ve siz onları takip edersiniz. ALLAH sordurdu
onların isimlerini birbirlerine. Herkesin ismini onun verdiği gibi.
ALLAH zamanı durağan yapmadı. Zaman içersinde kesişme noktaları yarattı ki, öğretimini bu
şekilde yapabilsin. Meleklerin zamanı durağandır. İnşallah açıklarız ileride.
Tıpkı bulmaca gazetelerinde olan noktaları birleştirme. Kesişme noktalarının yoğunluğuna
veya büyüklük derecesine göre ya yanlış noktadan gideceksin ya doğru noktadan. Çıkaracağın
şekil ise önceden çizilmiş. Noktaları birleştirmek sana kalmış. Kitapta her şey yazılmış. Okursan
kalp gözü ile…
Adem bu noktayı okudu. Temiz, belirgin ve akıcı olanı. İblis ise inanmadı. Sahte nokta koydu
kesişme yerinde.
Adem ve eşinin ruhları cennetin her yerinde. İllaki kesişecekti köşede bir yerde İblisle.
Sende akıllı ol sahte noktaları birleştirme!
Kendi de çıktı cennetten, İblis de.
Anladı düşmanını dostunu. Ta’ya inerken düşmandı hâla İblis’e.
Daha önce meleklerden öğrendiklerini hatırladı da tövbe etti Rabbine. İndiler böylelikle hep
beraber yeryüzüne.
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de
size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun!” *40. ayette.
Gerçekte İsrailoğlusun, konuşuyorsun Türkçe şimdi.
Türküm diyordun n’oldu şimdi? Oldun şimdi İsrailli.
Bu ALLAH için zor mu şimdi? Yoksa inkâr mı ediyorsun ayeti?
Hâla hatırlayamadın değil mi? ALLAH’ın verdiği nimeti. Bütün insanlığın birliğini?
“Yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğime inanın. Ona karşı çıkanların ilki olmayın.
Ayetlerimi değeri düşük şeylerle değişmeyin; sadece benden çekinin.” *41 de.
Oku şimdi Lâm’a kadar. *143 de.
Onlara, “ALLAH’ın indirmiş olduğuna inanın!” denildiğinde şöyle konuşurlar: “Biz, bize
indirilene inanırız.” Ve ondan ötesini inkâr ederler. Oysaki o, kendilerinin yanındakini
doğrulayıcı bir gerçektir.
Söyle onlara: “Madem iman sahibiydiniz, daha önce ALLAH’ın peygamberlerini niye
öldürüyordunuz?”
Muhammed Peygamberi neden öldürdünüz?
Cesedini üç gün çöl sıcağında bıraktınız? Yanına yaklaşmadınız.
Hâla anlamadınız mı? Biri ben peygamberim derse, onu hemen öldürecek siz misiniz?
Bakalım ALLAH senide koruyacak mı diye.
“ALLAH yolunda öldürülenlere, ‘Onlar ölülerdir,’ demeyin. Aksine onlar diridir fakat siz farkında
değilsiniz” *154 de.
ALLAH yolunda! Yaşıyor Muhammed!
N’oldu üzüldün mü? Hani seviyordun peygamberi?
Ben mi? Ne Muhammed, ne İsa ne Musayım. Sadece siyahım, Lâm’dayım.
Ahiret konusunda hiç bir kuşkunuz olmasın, kesinlikle döneceksiniz ona, bütün elbiselerinizle.
İndirilen kitaplara inanın, muhtaçlara verin, Rabbinize duâ edin, sabah akşam namazı kılın,
kolaydır zorlaştırmayın.
ALLAH’a tüm kalbinizle inanın.
Chapter 11 - MÜ’MİNÛN
MÜ’MİNÛN
ALLAH’ın merhametine sığınarak yazarım.
Sizde ALLAH’ın merhametine sığınarak okuyun.
Çünkü bilmeden yanlış yazmanın ve yanlış anlaşılmanın vebalinden ALLAH’ın merhametine
sığınırım.
Merhametinin sınırlarını bilip ona göre yaşarım.
Basit ölçülerdir bunlar. İnanıp saygı ile duâ edip namaz kılmak, faydasız iş ve sözden uzak
durmak, fazla olanı vermek, kendi ırzını korumak.
Ancak eşinizle yada elinizin altındaki ile olan ilişkinizden sizi kimse kınayamaz.
Ellerinizin altındaki? Kollarınızı yanlarınıza düz uzatın. Şimdi aşağıya, önünüze tam indirin.
Ellerinizin altındakidir cariyeleriniz.
İster sağ eliniz, ister sol eliniz. Hadi şimdi daha ötesini isteyin! Haddi aşan kimse olmak
istemezsiniz değil mi?
ALLAH’ın size emanetidir vücudunuz. Ona verdiği söze sadık kalıp emanetini koruyanlardır,
Firdevse sahip olanlar.
1-İnsan topraktan oluşan bir özden yaratıldı.
2-sonra dayanıklı bir karargahta damlacık yapıldı.
3-sonra damlacık embriyo halinde yaratıldı.
4-sonra embriyo et parçası halinde yaratıldı.
5-sonra et parçası kemik halinde yaratıldı.
6-sonra o kemiğe de bir et giydirildi.
7-sonra o başka bir yaradılışta yeniden kuruldu.
Yaratıcıların en güzeli ALLAH’ın kudret ve sanatı ne yücedir! Değil mi?
Bu kadar yolu geçtikten sonra mutlaka öleceksiniz.
Sonra kıyamet günü tekrar dirileceksiniz.
Üzerinde yedi ayrı yaradılışla farklı yaratanı tekrar yaratamaz mı zanneder insan?
Halbuki gökten belli oranda suyu indiren ve onu isterse gidermeye de gücü yeten ALLAH’ın
inayeti ile değil mi her şey.
Suyun olduğu yerde vardır yaşam. Orada olur bağlar, bahçeler, bitkiler. Orada olur süt veren
inekler. Kainatta sadece dünyada su yok ki. Bir çok dünya var irili ufaklı. Akıllı yaşam sahibi.
Nibiru da bunlardan biri.
Bir zaman gemiler üzerinde dünyaya taşınmıştı birileri. Dev gezegenlerinin çekim gücüyle
neredeyse kırılacaktı dünyanın güneyi.
Uyardılar Nuh’u. “Ey kavmim dedi, ALLAH’a kulluk edin. O’ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ
sakınmaz mısınız?”
Kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu “Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan
başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eğer ALLAH isteseydi, muhakkak ki
bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”
Ama onlar henüz melek değildi. Çizili planlarını verdiler geminin. Geminin kazanı kaynadığında
bindirdiler içine koyunları, inekleri, develeri.
Güneyde ise kırıldı devasa bir buz parçası. Çöktüğünde dağları aştı dalgası. Sildi süpürdü
canlıları.
Sonunu biliyorsunuz değil mi?
Bütün bunlar ALLAH’ın izniyle idi. ALLAH bu şekilde bir plan yaptı.
Her gönderdiği elçisine ‘O, öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, sizin mutlaka
çıkarılacağınızı mı va’dediyor?’ dediler.
Bütün elçilere ‘O ise, yalnızca bir adam dır, ALLAH’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona
inanacak değiliz.’ dediler.
Her ne zaman bir elçi toplumuna gittiyse onu yalanladılar. Onlarda bir biri peşinden sürülüp
tarihe gömüldüler.
İnanmayan bir çok topluluk yok oldu.
Hep aynı şeyi söylediler. “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı dirileceğiz?”
Denilse ki “Biliyorsanız, yer, gökler ve içlerinde bulunanlar kimindir?”
“ALLAH’ın,” dersiniz. Dilediği zaman dilediğini öldürür, dilediğini canlandırmaz mı?
“Yedi göğün Rabbi, büyük yönetimin Rabbi kimdir?” dense, “ALLAH” demez misiniz? Cariyede
mi yoksa aklınız?
“Biliyorsanız, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollanmayan; her şeyin egemenliğini
elinde bulunduran kimdir?” diye sorulsa ALLAH demez misiniz?
O zaman nasıl aldanıyorsunuz?
ALLAH çocuk edinmemiştir, O’nunla beraber bir tanrı da yoktur. Aksi taktirde her tanrı yarattığı
şeylerle birlikte bağımsızlığını ilan ederek yönetim için bir biriyle çekişmeye girerdi. ALLAH,
müşriklerin niteledikleri şeylerden çok uzaktır.
ALLAH tüm sırları ve tanık olunanları Bilendir; müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir.
Onlardan birine ölüm gelip çattığı zaman şöyle der, “Rabbim, beni geri döndürünüz.”
“Ki terketmiş bulunduğum şeylerde erdemli işler yapayım.” Hayır. Bu onun söylediği bir laftan
ibarettir.
Tekrar tekrar gönderilir ama hiçbir zaman farkına varamaz. Çünkü kıyamet gününe kadar
onların ardında bir engel (berzah) vardır.
ALLAH dedi ki: ‘Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?’
Dediler ki: ‘Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.’
Kâle in lebistum illâ kalîlen lev ennekum kuntum ta’lemûn.
ALLAH dedi ki: ‘Az bir zamandan başka kalmadığınızı mı sandınız, keşke bilseydiniz.’
Rabbim, bağışla, merhamet et; sen, merhamet edenlerin en iyisisin. Merhametin sahibi de
sensin.
Chapter 12 - NUH
NUH
ALLAH izni ile bilmeniz için yazarım. Sizde ALLAH izni ile bilmek için okuyun.
Bir zaman elem dolu bir azaptan kavmini uyarması için ALLAH birini gönderdi.
Dedi ki, “Ey halkım, ben size apaçık bir uyarıcıyım.
ALLAH’a kulluk edin, O’nu sayın ve beni izleyin.
Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin.
Kuşkusuz, ALLAH’ın verdiği süre gelince ertelenmez; keşke bilseydiniz.
ALLAH’dan bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır. Bağışlama dileyin ki, üzerinize gökten
bol bol yağmur indirsin. Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin
için ırmaklar var etsin.”
Oysaki orada ırmaklar vardı, bahçelerde vardı. Orada yağmur da yağıyordu. İnsanların oğulları
da, malları da vardı. Hemde böbürlenecekleri kadar çoktu…
Peki o zaman ALLAH’dan erteleme dileme de neyin nesiydi?
ALLAH insanı yedi ayrı evreden geçirerek yarattı. Yedi ayrı göğü yarattığı gibi.
ALLAH kendi ışığını Nuruna yansıttı. Dilese Nurunu bile yakardı.
Sonra yerde bir bitki çıktı o ışıkla.
Yağan yağmurlarla sulandı da büyüdü.
Size ne oluyor ki ALLAH’a saygı göstermek istemiyorsunuz?
Oysa sizi evrimler halinde yaratan O’dur.
Sonra sizi tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.
Sonra sizi tekrar tekrar oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.
Çünkü ALLAH sizin için yeri bir yaygı yapmıştır. Yani, yer denilen kainatın kendisi yarattıkları
içindir.
Ki, ondan açılan geniş geniş yollarda gidesiniz. Yani kainatın kendisi belirlenen o yüce günde,
din gününde yok olana kadar o yollarda gideceksiniz.
Eğer ALLAH izni ile din gününe kadar ertelenirseniz.
Dünya bir elbise mağazasıdır. Ancak dünya benzeri birçok mağaza var. Onlara giden birçok yol
. Ruhunuz tek bir elbise mağazasında mı giyinecek? Elbiseniz tabiki bedeniniz.
Gece gündüz davet etti, uyardı onları Nuh! Daveti ve uyarıları onların kaçışını arttırdı.
Dedi ki, “Ben onları senin bağışlaman için her davet ettiğimde, onlar parmaklarını kulaklarına
tıkadılar, elbiselerine büründüler, ısrar ettiler, kibirlendikçe kibirlendiler.”
Çok uzun kaldı aralarında, Vedd’in elbisesini gördü, Suvanın, Yeğus ve Yeûk kardeşlerin
elbisesini, ve Nesri. Her birinin ölümlerini gördü.
Sonra onları kendilerine taparlarken gördü. Farklı elbiseler içerisinde…
Kendinizi onun yerine bir koysanıza…
Kendilerini tanımazken kendilerine tapanlar.
Nûh, dedi ki: “Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi
hüsranını artıran kimselere uydular.”
Malı ve çocuğu kendi hüsranını arttıran nice zenginler ve onlara uyanlar yokmu günümüzde
de? ALLAH’a inanmayan
tuzak kuranlar?
Sevdiklerinizin bedenlerini mi seviyorsunuz, mallarını mı, oğullarını mı, yoksa ruhlarını mı?
Oysa herşeyi veren ALLAH değil mi?
Sizi mallarla, oğullarla destekleyen ve sizin için bahçeler var eden, sizin için ırmaklar var eden
ALLAH değil mi?
Neden hâla malı ve çocuğu ancak kendi belâsını artıran kimselere uyar insanlar? ALLAH’dan
belâlarını bulmak için mi?
Tabiki ALLAH onları din gününe kadar ertelemedi. Hataları yüzünden suda boğuldular ve
cehenneme sokuldular da kendileri için ALLAH’tan başka yardımcılar bulamadılar.
ALLAH şöyle buyurdu: “Âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!”
Anası babasıyla bir başka dünyada şöyle dedi Nuh: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi
yeryüzünde bırakma!”
….
Chapter 13 - ANKEBÛT
ALLAH izni ile düşünürüm. Çünkü düşünmeye başlamadan önce bile ALLAH’dan izin isterim.
Bu size garip gelebilir. Gerçekte ise olması gereken böyledir.
İnanmak umut ve gerçeği arayış değilmidir?
Aynı zamanda sahte, yalan ve aldanma da inanma ile başlamaz mı?
Elif, Lâm, Mim ile başlar 69 ayetli sûre. Tıpkı Yin Yang. Başlangıçtaki, ortadaki ve sondaki
inanan ve inanmayanları anlatır.
Başlangıçta sınavı geçenler vardı, kainat üniversitesinden mezun olanlar, diplomalarını alanlar.
İnsanlardan önce.
Onlar ALLAH’a kavuşmayı umanlardı. ALLAH’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. Onlar;
O’nun, hakkıyla işiten, bilen olduğunu zaten biliyorlardı.
Sınavı geçemeyenler de vardı insanlardan önce. ALLAH’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr
edenlerdi, işte onlar ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmişlerdir.
Kötülükleri işleyenler, bu kainattan kaçabileceklerini mi sanıyorlar? Ne kötü bir yargıda
bulunuyorlar.
Onlar için elem dolu bir azap vardır.
İnsanlar ise, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını zannederler.
Hatta insanlardan öyleleri vardır ki, “ALLAH’a inandık” derler. Ama ALLAH uğrunda bir ezaya
uğratılınca, insanlardan gördükleri zulmü, fitneyi ALLAH’ın azabı gibi tutar.
Zulûm ve fitne ALLAH’tan gelmez ki.
O’nun izni ile düşünmedi ki, önündeki hak tabelasını okumayı! Tabelayı doğru okursan gidersin
dosdoğru gideceğin yere. Tüm zamanlarda Hak Tabela larını önünüze koyan “O” idi.
O’nun izni ile hakkı düşünmektir cihad etmek. Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad
etmiş olur. Birçok düşünen var âlemlerde. Şüphesiz ALLAH, âlemlere muhtaç değildir.
Şimdi düşünmeniz için bir örnektir bu. “Bir zaman sonra insana, hiçbir bilgilerinin olmadığı
şeyleri ALLAH’a ortak koşmak için zorlayabilirler, bu takdirde onlara itaat etmeyin. Sınavınız
budur. Dönüşünüz ancak ALLAH’a olacaktır ve O yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.”
Bir yolculuktur hayat, düşünce ile yürürsünüz, gideceğiniz yere. Ya uzaksa? Bir yüklenen
bulursunuz. At, eşek, inek, deve. Daha uzaksa? Araba, uçak, gemi? Daha uzaksa daha çok
düşünce.
Bir emirdir bu: “Yeryüzünde dolaşın da ALLAH’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın!
Sonra ALLAH sonraki yaratmayı da yapacaktır. Şüphesiz ALLAH’ın gücü her şeye hakkıyla yeter
.”
O mezun olanlar düşündüler hak ile, göksel gemileriyle başlangıca gitmeyi. Hakları onları
İbrahim ile Lût’ a getirdi.
Hakkın elçiliğini yapmak en büyük onur değilmiydi?
Gelecekteki bir haksızlığı düzeltmek geçmişten başlamazmıydı?
“Yoldan çıktıkları için, biz bu kentin üzerine gökten bir felaket indireceğiz.” dediler.
Azap isteyenlerin hepsi günahlarıyla yakalandı. Onlardan kimine çılgın bir fırtına gönderildi,
kimini korkunç bir ses yakaladı, kimi yerin dibine geçirildi, kimi de boğuldu. Onlara zulmeden
ALLAH değildi; onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
Başlangıçtaki inanmayanların bir kısmı böyle yok oldu. Kafirler için cehennemde bir yermi
yoktu?
İnsanlık zamanının ortasında ise insan düşündükçe ilmi açığa çıkardı. Beyni geliştikçe kalbi
köreldi. Kendisine kitaplar verildi. Düşünüp anlaması için birçok örneklerde verildi. Verilen ilim
ile ancak kendi beynini öğrendi.
O kadar hassasdır ki beyindeki sinir ağı, bir dişi örümcek ağından da hassasdır. O ağla; ne
putlar, ne veliler yakalanır.
Gerçekte ağın her bir parçası O’nun izni ile çalışır. Düşünce için ağın sahibinden izin alınması
gerekmez mi? Düşünce o zaman güvenilir olmaz mı?
İşte o zaman kendine zulmetmez insan.
Okumanız için yazdığım ilk kitaptır. Umulur ki öğüt alırsınız. Size okunan kitaptan kitabı
çıkaranda O’dur.
Gerçekte o, kendilerine bilgi verilmiş olanların göğsünde apaçık ayetlerdir. Düşünce ise doğru
verilenin göğüse, ruh’a sinmesidir. Zalimlerden başkası ayetleri reddetmez.
Tanık olarak ALLAH yeter. Göklerde ve yerde ne varsa bilir. Yanlışa inanıp, O’na inanmıyanlar,
asıl zarara uğrayanlardır.
Rızık peşinde koşup, biriktirmeyenlerdir gerçekte inananlar. Onların rızkı, ilmi hak yolunda
hakka kavuşmak için aramaktır. Sadece O’na kavuşmayı umarlar. Onlar ki direnirler, sabreder
ve Rab’lerine güvenirler.
Gerçek kişiliğiniz, ruhunuzun düşüncelerinizden öğrendikleridir.
Bedeniniz ise sadece elbiseniz. Rabbin kainatı ise geniştir. Nerede doğup nerede öleceğinizi
“O” istemez ise bilemezsiniz.
İnsanlık zamanının sonunda ise rızıklar kısıldı. Nimetlere nankörlük arttı. Hayat eğlence ve
oyuna dönüştü.
İnsanlar korku ve panik içerisinde güvenli bölgeler ve sığınacak yerler aradılar. Halbuki gerçek
hayat ahiret yurdunda idi.
Sonra yine bir gemiye bindirildiler de, yine imtihan edildiler. Bir müddet O’na ortak koşmayı
bıraktılar. Sonra…
Kaç milyar ışık yılı kainatın yaşı?
Uğrunda düşünceleriyle cihad edenleri
imtihan eden; sınıf geçirten, diploma veren, iyilik edenlerle beraber olan, iyiden kötüyü,
kötüden iyiyi çıkartan, övgüler sahibi, mucizeler sahibi, alemlerin yüce Rabbi ALLAH’dır.
…
Chapter 14 - ZÜMER
ZÜMER!
Rabbi övmek ve onun övgüsünü kazanmak için ALLAH adı ile yazmaya başlarım. Sizde övmek
ve şükretmek isterseniz, O’nun adı ile okumaya başlayabilirsiniz.
Hüküm ve hikmet sahibi ALLAH öyle bir kitap indirdi ki, bir hak rehberi…
O’nun için iş yapıp değer üretmenin merkezi.
İstemez misin ki, kitap sana gelmiş olsun,
doğrusunu uygulayan, anlayan olsun.
Birbirine benzer sözlerin en güzelleri.
Bu ALLAH’ın kılavuzu ki, onunla dileyeni/dilediğini hidayete eriştirdi.
Nice alimler, nice hocalar geldi, geçti.
Buldular mı bu sözlerin değerlerini?
ALLAH’ı bırakıp da bunları dost edinenler, okumadılar mı bu rehberi?
Okusalardı anlarlardı kendilerinin çocukca düşüncelerini.
ALLAH çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. Hâlbuki bu Kur’an
çocukların değil yetişkinlerin anlaması içindi.
Bilginin tamamı hangi çocuk içindi?
Yetişkin olması için insanlığın belirli bir zamana ihtiyacı yok muydu? İndirilen sözlerin
güzelliklerinin, önemlerinin anlaşılması, doğruluklarının teyidi?
Yoksa vâris ALLAH değil mi?
Başlangıçta gökler ve yer hak olarak yaratıldı. Bebeklikten, çocukluğa, erişkenliğe, büyüttüğü
olgunlaştırdığı nice geceli gündüzlü, dünyalar, aylar, güneşler vardı.
Onların her biri belli bir süreye kadar akıp gitmekteydi.
Dünyamızdan çok daha önce içindekilerle olgunlaşmış dünyalar da vardı. Daha doğmamış
dünyalar da olacaktı. Ölümünüzden sonra kainat yaşamayacak mı?
Tek bir nefis den yaratıldı kainattaki düşünüp çözümleyebilen her canlı.
O canlı tek olamazdı, zamanla eşini yarattı. Bir dünyadan bir dünyaya yaşam böylece aktı.
Tıpkı anne karnındaki, hücre fazında, doku fazında, organ fazındaki üç karanlık evre gibi.
Bir başka dünyadan indirildi sizin için davarlardan sekiz çift. Bu mübarek hayvanlar bu dünya
hayvanları değil ki vahşet versin, korku salsın, zararı dokunsun!
Belli bir olgunluğa erişince insanlık, o zaman anlaşılır olmaz mıydı okunan?
Sadece tinsel akılla çözümlenebilen, başlangıçtan son ana kadar, her şeyi anlatan.
Tabiki bununda şartları vardı. Şartların sahibi ALLAH’dı.
Gece vakitlerinde sakince secde halinde ve ayakta, ahiret bilinci ve Rabbin rahmetini ummaktı.
Sözü sakince okumak/dinlemek/görmek/ hissetmek, en güzeline uymaktı.
Bilen ile bilmeyen bir olur mu?
Akıl sahibi olan öğüt almaz mı?
O’na yolunu gösteren ALLAH olmaz mı?
Azgına kulluk etmekten kaçınmaz mı?
Bu dünyada iyilik yapana, iyilik vardı. ALLAH’ın yeryüzü genişti. Bir çok dünyası vardı. İyilik
hangi dünyadaydı?
Gerçekte su ve ışık ALLAH katındandır.
En güzel köşkler altlarından ırmaklar akanlardır. Bunlar rablerinden sakınanlaradır.
Bu suyun sahibi onu gökten indirdi de onu yeryüzündeki dünyalara paylaştırdı.
Sonra onunla renkleri çeşit çeşit bitkiler çıkardı.
Bütün bitkilerin yapısında, renk veren çeşitli pigmentler bulunur. Bütün renk pigmentlerinin
tüm yapraklarda sürekli bulunmasına rağmen yeşil rengi veren klorofil baskın durumda
olduğu için ekinler yeşil renktedir ve diğer pigmentler maskelenmiş durumdadır.
Havaların soğuması, ışığın azalması ile birlikte yaprak içerisindeki klorofillerde azalmaya
başlayınca, karotinlerin sarı renklerini alır.
Işıksız kalan bitki bu renk değişiminin ardından kısa zamanda ölür.
ALLAH kimin göğsünü İslama açarsa o Rabbinden bir ışık üzerindedir.
Tıpkı ışıkla beslenen bitkiler/canlılar gibi. Yemin olsun bu Kur’an da her türlü misal öğüt
alınması için verilmiştir.
Öğüt almak için analitik (çözümleyici) düşünmek gerekmez mi? And olsun Kur’an daki her sûre
farklı bir amacı, olayı anlatmaktadır. Siz o ayetleri birbirlerine benzer görürsünüz.
Sûreden bir örnek Zümer 28 ve 29 dur.
Çelişen ortaklara sahip olan ‘dil’ dir.
Bunu henüz anlamadıysanız,
bende öleceğim, sizde.
Sonra Diriliş Günü, Rabbimizin huzurunda duruşmaya çıkacağız.
ALLAH ölümü anında nefsi (bilinci) alır; ölmeyenleri de uyku anında…
O ölmüştür. Kabire bile gömülmüştür. Diğerleri uykudadır, nefs farklı boyuttadır.
Hakkında ölüm kararı verdiklerini tutar ve diğerlerini de belli bir süreye kadar salıp gönderir.
O ölmüş bile olsa hüküm verilmemişse, tekrar, tekrar geri gelecektir. Sadece haklarında ölüm
kararı verilmişler salınıp, gönderilmeyecektir.
Ölüm farklı, hüküm farklı değil mi?
Hükmü veren ALLAH değil mi?
Neden insanlar hüküm kesin değilken karar verirler?
Düşünen bir topluluk için bunda dersler ve işaretler vardır.
İşte ALLAH! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O’nundur mülk ve saltanat! İlah yoktur O’ndan başka!
Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!
İnkar ederseniz, ALLAH’ın size ihtiyacı yoktur. Fakat O, kullarının inkarcı olmasından
hoşlanmaz. Şükrederseniz sizden hoşnut olur. Kimse kimsenin günah yükünü çekmez. Sonra
dönüşünüz Rabbinizedir ve yapmış olduklarınızı size haber verecektir. O, göğüslerin özünü
bilir.
Ne istiyorsunuz, bilginin tamamını mı?
ALLAH her şeyin Yaratıcısıdır. O, her şeyi kontrol eder,
Göklerin ve yerin kararları O’na aittir. ALLAH’ın ayetlerini yalanlayanlar asıl kaybedenlerdir.
Öyleyse yalnız ALLAH’a kul ol ve şükret.
“Hamd âlemlerin Rabbi olan ALLAH’a mahsustur”
…
Chapter 15 - Yusuf
YUSUF
ALLAH’ın verdiği basiret (gerçeği kalp ile hissetme, anlama…) üzerine inanarak yazarım. Sizde
bu gerçek üzerine anlarsanız, aynı rotada beraber ilerlerken, “Şanı yücedir ALLAH’ın; eşi,
benzeri, dengi, ortağı yoktur.” diyebiliriz.
Elif, Lâm, Ra ile başlar sûre. Elif’den Lâm’a oradan Ra’ya ulaşan kimseyi anlatır. Ra’ya ulaşmak
??? Ra ???
Akıl ile olur bir yere ulaşmak. Aklın yoksa ulaştığın yer ne fayda ki? Aklınızı çalıştırarak gitmez
misiniz gideceğiniz yere. Boşlukta yürümek ne fayda ki?
ALLAH’a yürümek için indik yere. En dipten, en tepeye. Tepede olan aşağıda olanları görmez
mi? Aşağıdakilere yukarı çıkmaları için yardım etmez mi?
Aşağıların aşağısındakiler için bir çok malzeme indirildi yere. Malzemesiz tırmanılmaz ki.
ALLAH’ın ipine tutunmadan nasıl tırmanılır ki?
Arapça bir Kur’an indirdi, bütün insanlığa, aklı çalıştırıp, tırmanmak için.
Malzeme, tırmanış icin vazgecilemez bir unsurdur. Ancak malzeme temel belirleyici degildir.
Onemli olan, tırmanılacak rotanın ozelliklerine uygun malzemenin secilebilmesidir.
Ağır bir malzeme ile yukarı tırmanamazsınız. Fazladan tasınan malzeme ise gereksiz bir yuk
olarak faaliyeti olumsuz yonde etkileyebilecektir.
En iyi malzeme bile, basarılı bir tırmanıs icin tek basına yeterli degildir. Malzeme ancak,
kullanım bilgisi ve becerisiyle bir islev kazanır. Bilgiyi ve becereyi kazandıran, malzemelerin
sahibi ALLAH’dır.
Bir başka dilin bütünü sizin için ağır gelebilir. O dilden çevrilmiş en güzel hikayelerdir,
ayetlerdir malzemeleriniz.
Tırmanmak için beş yol vardır. Bu yollardan ilkini anlatır, Kur’an da 12. Sûre; Yusuf’un hikayesi,
bir zeka problemleri.
Bu görüp babasına anlattığı rüyadır.
ALLAH ölümü anında nefsi (bilinci) alır; ölmeyenleri de uyku anında… O’nun yanındasındır,
uykunda. Gözlerin açıkken okuyamadıklarını, kapalıyken okutur aslında, rüyanda!
“Babacığım, on bir gezegeni, güneşi ve ay’ı gördüm, onların bana secde ettiklerini gördüm,”
dedi, babasına.
ALLAH ise ilk baştan başlamıştı anlatmaya.
Başlangıçta iki hanımı vardı güneşin, iki hanımın da iki cariyesi.
On ikinci gezegen/ayet Yusuf idi. Güneş babası, Ay anası. Anne tarafından bir erkek kardeşi
vardı.
Diğer dokuz kardeşinin anaları ayrı.
Babaları aynı.
Hikaye güneş sistemimizdeki gezegenlerin başlangıcını, ortasını, sonunu ve bağlantılı
astrolojiyi anlatır aslında.
Zamanın ilmi Astroloji, yunanca Astro ve Logos kelimelerinden türer. Astro; gezegen, yıldız ve
planet demektir. Logos ise, mantık veya basit bir dil ile sözcük anlamına gelir.
Bütün sözcükleri, dilleri, ilimleri, zamanı yaratan ALLAH’dır.
Babası kardeşlerine gördüğü rüyayı anlatmasını istemedi. Çünkü şeytan apaçık bir düşmandır.
Kardeşleri birleştirmemek için her türlü planı yapandır.
Düşman ne kadar plân yaparsa yapsın, Rahmani (tanrısal) bir rüyanın ALLAH yanından
geldiğini biliyordu babası. Oğlunun rüyasının gerçekleşeceğini de biliyordu.
Yusuf ise rüyasını kardeşlerine anlatmadığı halde onlar kendisinden kurtulmayı istiyorlardı.
Onlar babalarının Yusuf’u ve kardeşini kendilerinden daha çok sevdiğini zannediyordu.
Çünkü onlarda biliyorlardı ki babaları bir ışık kaynağı idi. Yusuf ve kardeşi ise o ışığı engelleyen
büyük bir nesne idiler.
Hangi gezegen ister güneşinin önünde devasa bir gezegen? Gezegen bir şey isteyebilir mi?
diye düşünebilirsiniz. Lâkin taş vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Taş vardır ki yarılır da içinden
sular çıkar. Taş da vardır ki, ALLAH korkusuyla düşer.
Korkusu olanın bilincide vardır. Gezegenimiz de dev bir taş değil mi? Şüphesiz ALLAH hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Olayların yorumunu öğreten, nimetleri tamamlayan ALLAH’dır. Andolsun Yûsuf ve
kardeşlerinin hikayesi hakikatı arayanlar için bir ibrettir.
On iki gezegen var sistemimizde, bazısı dişi, bazısı eril astrolojide de, gerçekte de. Mars, jüpiter
, Üranüs Neptün, Pluto ve Satürn’dür eril. Merkür cinsiyet barındırmaz. Venüs ise dişidir.
Bunlar iki kız kardeşin ilkinin çocuklarıdır.
Güneş eril bir güçtür. Babayı temsil eder. Ay dişidir; annenizi ve hayatınızda önem taşıyan
kadın karakterleri yönetir. Ya dünyanız?
Yusuf ise Nibiru. On ikinci gezegen. Astrolojide on ikinci ev bilinçaltını, rüyaları, hayalleri, sezgi,
içgüdü ve sırları yönetir. Aslında tüm gizli, perde arkası aktiviteleri ve anlaşmaları yönetir.
Psikoterapi ve telepatik fenomenler de bu eve düşer. Bu evde oluşan aktivite sezgilerimizi ve
içgüdülerimizi artırır. Kendimize zarar verdiğimiz her şey bu evle bağlantılıdır. Dinlenme, uzun
dönemlerin sonuna gelmeyi ve ayrıca kısıtlı kaldığımız hastane, yaşlılar evi ve hatta hapishane
gibi yerleri yönetir.
Kendimizi iyileştirdiğimiz yer de bu evdir. Aynı zamanda kendini feda etmeyi, içten içe acı
çekmeyi, kısıtlanmayı ve gizli düşmanları yönetir. Son olarak, yardımseverliği özellikle birebir
yardımda bulunmayı yönetir.
Bünyamin ise kardeşi. Üçlü bir sistem, ikinci kız kardeşin çocukları.
Üçüncü kardeşleriydi henüz küçük, zayıflarken kurdun kaptığı. Asteroid kuşağı.
Başlangıçta öldürmeyi planladılar kardeşleri Yusuf’u önce, sonra kararlaştırdılar gizlice. Bir
kuyuya bırakacaklardı onu. Astrolojide kuyu etkisi metaforu. (Kuyu etkisi.. Yani anlatım ne
kadar bulanık olursa, kendini o tanımın içine yerleştirecek insanların sayısı da o kadar
fazlalaşır. Bugün aklınız biraz karışabilir gibi…)
Gerçekte dev gezegen Nibiru, kardeş gezegenlerinin çekim güçlerinin etkisiyle uzayda rotasını
şaşırdı. Yıldızını kaybetti.
Daha gerçekte yalana başvurdular da babalarına yalan söylediler. O’nu kurt kaptı dediler.
Gerçekte bir kuyruklu yıldız grubu farklı bir rotaya koydu Nibiru’yu.
Daha gerçekte Zengin bir eve getirdi Yusuf’u Rabbi. Olgunluk çağına erişince Nibiru
gezegeninin yaşayanlarına ALLAH tarafından ilim ve hikmet verildi.
Evinde bulunduğu kadın ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi.
Evdeki bir aynadan yansımasını gördü o zaman anladı karşılaşacağı ateşi. Rabbin bir delilidir
astrolojideki ayna. Buradaki aynalar bizde olumsuz duygular uyandıran insanlar ve
davranışlardır.
Ateş grubudur, kapıları kitleyip arzuladığını Yusuf’dan elde etmek isteyen kadın. Üç farklı grup
daha vardır.
Yusuf dedi ki: “ALLAH’a sığınırım. O benim Rabbimdir, ki bana iyi bir yer verdi. Zalimler
başarmaz.”
Gerçekte tek çıkış vardı rotadan. Aynı anda geçince öndeki gezegenin atmosferi arkasından
yırtıldı.
Evin sahibi onları hiç bir zaman yalnız bırakacak değildi. Onlara her kapıdan daha yakındı.
Daha gerçekte gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu evin sahibi: “Bu
sizin tuzaklarınızdandır. Sizin tuzaklarınız gerçekten çok yamandır.”
Bütün tuzaklar ALLAH’a aittir. O, her nefsin kazandığını bilir. İnkâr edenler de dünya yurdunun
sonunun kime ait olduğunu bileceklerdir.
Bir müddet zindanda geçirdi hayatını Yusuf. Gerçekte Nibiru çok karanlık ve sıkıntılı bir rotada
idi.
Onunla beraber aynı rotaya iki gezegen daha girdi. Bütün rotalar, gezegenler ALLAH’ın değil mi
?
Biri kuru gezegen, diğeri diri.
Kuraklık başlayınca Yusuf’un gezegeninde, savaştı iki hükümdar, kazandı biri.
Tek bir hükümdar oldu Nibiru’nun varisi. Gerçekte biri kurtulacaktı zindandan. Dedi efendinin
yanında an beni.
Daha gerçekte ışığı görünce kendilerinden geçerler, unuturlar karanlıktakileri.
Zamanın hükümdarı bir rüya sordu.
O’nu uyku tutmaz ki. İzni olmadan uyunmaz ki. O’nun izni olmadan rüya görülmez ki.
Uykulardaki düşler, rüyalar onun yanında, O’ndan izin alınmadan yorum bile yapılmaz ki.
Soruların cevabı O’nun katındaydı.
Aziz’in karısı ise, “Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ondan ben murad almak istedim. Şüphesiz Yûsuf
doğru söyleyenlerdendir” dedi.
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede
kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi Yûsuf.
Daha gerçekte hükümdar Nibiru’yu kendine tahsis etti. O’na büyük bir makam, mevki verdi.
Yırtık gömleği altından gömlekle değiştirildi.
Surenin/zamanının ortasında ise, Nibiru Samanyolu galaksisinde dilediği gibi hareket
edebiliyordu. ALLAH dilediğine rahmet yağdırır.
Bundan sonrası, sonraki zamandır.
Kardeşlerini buldurdu Yusuf’a; ALLAH!
Ona öğrettiği bir plânı uygulattı da kardeşlerini şaşkınlık içinde bıraktı.
Yakup ise şaşırmadı. Yusuf’a üzüntüsünden gözlerine ak düştüğünde dedi “Ben sizin
bilmediğinizi bilirim.”
Her bilgi sahibinin üzerinde daha iyi bilen biri vardır. Altından gömlek yüzüne sürülünce
gözleri açıldı da, “ALLAH’tan sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum dememiş miydim?” dedi.
Gerçekte güneş sönmeye yüz tuttuğunda, Nibiru’nun altın tozundan (manna) atmosferi
üzerine sarılacaktır.
Daha gerçekte bu anlatılanlara çoğunluk inanmayacaktır.
Onlar göklerde ve yerde nice mucizeler görseler bile yanlarından geçerler de dönüp bakmazlar
bile.
Sûrenin sonunda ise huzurdaydı her cümle, hükümdarın odasında, secde de.
Alim olan O’dur, hakim olan O’dur.
Chapter 16 - Meryem
ALLAH buyurdu!
Peygamber sözü gör, ey Cehennemin mukadderatı! K. H. Y. ‘A. SS. (Kef Ha Ya ‘Ayn Sad)
Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.
Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma
değilmidir merhamet? Mukadderat ise yazgı? Cehennemin yazgısına acımak da nedir, bir
insanı Cehenneme örnek göstererek?
Yaradan yaratdığını neden yaratsın kendisine zarar verecek ise? Hele bu yaratılan Cehennem
ise? Bilginin tamamı ALLAH’ın ise kendisine bilgisizce zarar verir mi?
Zarar verenlerin ise en zararlısı Cehennem değilmi? O halde neden yarattı Cehennemi
hiçlikten? Hiç birşey değilken hiç yoktan yarattı yarattıklarını. Yoktan yaratılanların doğum
günü yoktan yaratıldıkları gün değilmidir?
Yaratılmadan önce verildi isimleri ezelde ALLAH tarafından. Sebepsiz yaratmak olmazki, her
yaratmanın bir süreci yokmudur? Hep bir önceki yokmudur? Sonraki öncekinden evvel olurmu
?
Masal gibi geldi değil mi? Öyle bir inançtı ki onunkisi, ettiği duâların hiç birinden umut
kesmemiş idi, Zekeriya!
Bir zamanlar o, Rabbine gizlice yalvarmıştı, yaşlılık döneminde. Duâsı anında karşılık gördü de,
dili tutuldu.
Nasıl tutulmasın ki, o beli bükük yaşlı, karısı kısır ve kocamış iken. Kendisine bir oğlan
bağışlanmış idi.
Nasıl şaşırtılabilirdi ki bir insan? Kendinden sonra gelen kendinden önce idi. Daha önce onun
adı kainatta kimseye verilmemişti. Hiç birşey değilken duâdaki selâm üzerine yaratıldığı gün,
ALLAH’ın selâmını aldı Yahya!
Öleceği günde ona yine selâm vardır. Nasılki ezelde yaratıldığı gün doğum günü olduysa,
ebedde (gelecekte) öldüğünde selâm üzerine olacaktır. Kainat, yani maddesel alem yok
olduğunda ise diriltildiğinde ona yine selâm vardır.
Gerçekte ise diriler ALLAH katındadır. Dipdiri, bölünmez bir insan şeklinde görünmüştü.
Dirilerden biri Meryeme. Dedi: “Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan
bağışlamak için buradayım.”
Herşeyi hemen kavrayamazsanız endişe etmeyin. 3 boyutlu nesnelerin 2 boyutlu gölgeleri
ortaya çıkarıyorsa, 4 boyutlu nesneler ise algılanamaz olsa dahi 3 boyutlu gölgeleri ortaya
çıkarmalı degilmi? Ya boyutlar daha fazlaysa, nesnenin gölgesi bile gerçek olmazmı? 19.
ayetten geldi diri olan.
Gerçekte 7. boyuttan ötesi ALLAH’a daha yakındır.
Dedi: “Ben, sana tertemiz bir erkek çocuğu vermek için görevlendirilmiş Rabbinin bir elçisiyim.
”
Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl
çocuğum olabilir?” dedi.
Gerçekte böyle bir insanın çocuğunun olmaması haksızlık değilmiydi? ALLAH için bir çocuk
edinmek söz konusu olamaz. O yücedir. Bir iş diledi mi, ona sadece “Ol,” der, o da olur.
Zamanın, olayların, mekanın sahibi ALLAH, bu üç kıstası her canlı için hak olarak hazırlamıştır.
Zaman hurmaların olgunlaştığı zamandı. Olay bir doğum idi. Mekan toprağın altından bir
pınarın ilk defa çıktığı yerde idi.
Meryem bu şekilde yıkadı yeni doğanı, ALLAH izni ile. İsmini kendi söyledi bebek İsa annesine.
Kucağındaki çocuğu ile halkının arasına döndüğünde, bebekli kadına acımayan
merhametsizlere rast geldi. Onlar kalplerindeki çirkinlikleri gösterdilerde, ALLAH bebeği
konuşturdu. Kötü düşündürttüren, kötü konuşdurtduran şeytan, bebeğe karşı konuşamadı.
Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun!
Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selâm vardır. Meryem oğlu İsa işte budur.
Bu kainata gönderilen ruh, tekamül sürecine kadar kalır. Tekamül, kelime anlamı olarak
‘olgunlaşma, gelişme, evrim’ gibi anlamlara gelmektedir. Tekamülün, ruhsal literatürde anlamı
ise; Ruhun insani kamil seviyesine ulaşması için geçirdiği aşamalar ve olgunlaşma sürecidir.
Bilginiz, gördügünüz, duyduğunuz, tatdığınız, kokladığınız, hissettiğiniz, algıladığınız herşey
ruhunuza aktarıldığından yok olmaz.
Tekamül süreci, bir kısım için ALLAH tarafından din gününe erteleninceye kadardır. Bir kısım
ise sınavını başarı ile tamamlamıştır. İmtihan kağıdını erkenden verip teslim olmuştur. Azgınlar
din gününe ertelenmezler ise gidecekleri yer zaten cehennemdir.
Tekâmülün tamamlanma zamanının son günüdür kainatın yok oluş günü. Şeytanın
süresininde son günüdür. Maddesel boyut alemi bitecek, manesel boyut alemi başlayacaktır.
Mezhepler aralarında ayrılığa düştüler. Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kâfirlerin
hâline!
Gerçekte öleceğiniz gün en son öldüğünüz gündür. Halâ aymazlık içerisinde inanmıyorsanız,
ALLAH benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; O’na kulluk ediniz. Doğru yol budur.
Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad
olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha
zayıfmış bilecekler.
Kıyamet gününden sonra halâ daha ölmemiş iseniz Cehennemdesinizdir. Orada ne ölür, nede
hayat bulursunuz.
Bu dünyanın yok olmasını ise kıyamet günü ile karıştırmayın. Bir gezegenin yok olması ile
kainat yok olmaz. Gezegen yok olur ve eğer onun üzerinde yaşayanları varsa onlar
variscilerine döndürülürler. Bu insan ırkının, sonudur. Halbuki dünya bir elbise mağazasıdır.
Ve birçok farklı elbise mağazası vardır. Bir mağazanın kapanması diğer mağazaları etkilemez.
Kapanan bir mağaza tekrar açılmayacağı anlamına da gelmez.
Kapanan bir mağazanın devamıdır bu dünya. Onlar mal-mülk ve görünümü daha güzel olan
nice nesillerdi.
Paraya tapmayın! Mala-mülke tapmayın. Şeytana tapmayın!
Namazı/duâyı yitirmeyin. Şehvete uymayın. Size daha önce gelmeyen bu bilgiyi izleyin. ALLAH
düzgün bir yola iletsin.
Kimseye kötü dokunmayın, incitmeyin.
ALLAH izin verirse kim olduğunuzu bulursunuz.
Adem, Nuh, İbrahim, İshak, Yakup, Musa, Harun, İsmail, İdris, İsrail, Muhammet, O gün, takva
sahipleri heyet olarak Rahmân’ın huzuruna toplanır. Kendilerine ALLAH tarafından verilen
diğer isimleriyle beraber.
Şeytan ve dostları ise cehenneme hayatın kaynağı olan sudan mahrum sevk edilirler.
Cehennemde su yoktur, çünkü hayat yoktur.
Din günü ALLAH’ın huzurunda toplanan heyet doğruyu konuşur.
O sınırsız Rahmet Sahibi´ne bir oğul yakıştırmış olanları konuşurlar.
Bu söz yüzünden neredeyse gökler çatlayacak, yer parçalanacak, dağlar yıkılıp çökecek idi
derler.
Çocuk edinmek Rahman’a yakışmaz.
Göklerde ve yerde kim varsa, Rahman’a kul olarak gelecektir.
ALLAH onları kuşatmış ve tek tek saymıştır.
ALLAH’ın size söylemediği adını bileniniz varmı?
İnanıp erdemli davrananlara ALLAH, sevgi bağışlar. Cehenneme bile.
Sizden önce nice toplumlar, dünyalar yok edildi. Hiçbirini algılıyor musunuz, ya da fısıltılarını
işitiyor musunuz?
Ya sen Cehennem!