Karbon Kaçağıpmrturkiye.org/wp-content/uploads/2016/06/karbon...Karbon kaçağı, emisyonların...

96
PAZAR HAZIRLIKLILIĞI ORTAKLIĞI TEKNİK NOT 11 | EKİM 2015 Teori, Deliller ve Politika Tasarımı Karbon Kaçağı DÜNYA BANKASI GRUBU Partnership for Market Readiness. 2015. “Carbon Leak: Theory, Evidence, and Policy.” PMR Technical Note 11. World Bank, Washington, DC. License: Creative Commons Attribution CC BY 3.0 IGO (Pazar Hazırlıklılığı Ortaklığı. 2015 “Karbon Kaçağı: Teori, Deliller ve Politika”. PMR Teknik Not 11. Dünya Bankası, Washington, DC.) Bu çeviri, Dünya Bankası tarafından yapılmamış olup, resmi bir Dünya Bankası çevirisi olarak addedilmemelidir. Dünya Bankası bu çevirideki herhangi içerik veya hatadan mesul olmayacaktır.

Transcript of Karbon Kaçağıpmrturkiye.org/wp-content/uploads/2016/06/karbon...Karbon kaçağı, emisyonların...

PAZAR HAZIRLIKLILIĞI ORTAKLIĞI

TEKNİK NOT 11 | EKİM 2015

Teori, Deliller ve Politika Tasarımı

Karbon Kaçağı

DÜNYA BANKASI GRUBU

Partnership for Market Readiness. 2015. “Carbon Leak: Theory, Evidence, and Policy.” PMR Technical Note 11. World Bank, Washington, DC. License: Creative Commons Attribution CC BY 3.0 IGO (Pazar Hazırlıklılığı Ortaklığı. 2015 “Karbon Kaçağı: Teori, Deliller ve Politika”. PMR Teknik Not 11. Dünya Bankası, Washington, DC.) Bu çeviri, Dünya Bankası tarafından yapılmamış olup, resmi bir Dünya Bankası çevirisi olarak addedilmemelidir. Dünya Bankası bu çevirideki herhangi içerik

veya hatadan mesul olmayacaktır.

Bu teknik not, Vivid Economics’ten John Ward, Paul Sammon ve Guy Dundas; Grzegorz Peszko (Dünya Bankası Grubu) ve Pauline Kennedy (PMR Sekreterliği) tarafından, Sebastian Wienges ve Nicolai Prytz’in (Dünya Bankası Grubu) desteğiyle PMR Sekreterliği için hazırlanmıştır. Bu raporda yer alan, görüşmelere ve anketlere katılmış olan ülkelerdeki uzmanlar ve politika uygulayıcıların da desteğini belirtmek isteriz. Harici gözden geçirme sürecinin bir parçası olarak görüşleri ve yorumları için de kendilerine teşekkürlerimizi bildirmek isteriz. Bu çalışma hakkındaki herhangi soru ve yorumlarınızı PMR Sekreterliğine yönlendiriniz ([email protected]).

Teknik Not 11 | Ekim 2015

Karbon Kaçağı Teori, Deliller ve Politika Tasarımı

PAZAR HAZIRLIKLILIĞI ORTAKLIĞI

© 2015 Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası / Dünya Bankası 1818 H Street NW, Washington DC 20433 Telefon: 202-473-1000; Internet: www.worldbank.org Bu çalışma, Dünya Bankası kadrosunun gözetimi altında ve katkılarıyla, harici danışmanların bir eseridir. Bu çalışmada yer alan bulgular, yorumlar ve ifade edilen kanaatlerin her zaman, Dünya Bankasının, Yönetim Kurulunun veya temsil etmekte olduğu hükümetlerin görüşlerini yansıtıyor olduğu varsayılmamalıdır. Dünya Bankası, bu çalışmada yer alan verilerin doğruluğunu garanti etmemektedir. Bu çalışmadaki herhangi bir harita üzerinde gösterilen sınırlar, renkler ve diğer bilgiler, herhangi bir bölgenin yasal statüsüne dair Dünya Bankasının herhangi bir muhakemesi ya da bu sınırları kabul ettiği veya onayladığı anlamına gelmemektedir. Burada yer alan hiçbir şey, Dünya Bankasının imtiyazları ve dokunulmazlıkları üzerine getirilen bir sınırlama ya da bunlardan feragat edilmesi niteliğini taşımayacak ya da bu şekilde yorumlanmayacaktır; zira bahsi geçen imtiyazlar ve dokunulmazlıklar özel olarak saklıdır.

Haklar ve İzinler

Bu eserde yer alan materyal telif hakkına tabidir. Ancak Dünya Bankası bilgilerinin dağıtılmasını teşvik ettiğinden, bu esere ilişkin tam atfın yapılması şartıyla bu eser kısmen veya bütün olarak, ticari olmayan amaçlar için çoğaltılabilir. Atıf – Lütfen bu çalışmaya aşağıdaki şekilde atıfta bulununuz: Partnership for Market Readiness. 2015. “Carbon Leak: Theory, Evidence, and Policy.” PMR Technical Note 11. World Bank, Washington, DC. License: Creative Commons Attribution CC BY 3.0 IGO (Pazar Hazırlıklılığı Ortaklığı. 2015 “Karbon Kaçağı: Teori, Deliller ve Politika”. PMR Teknik Not 11. Dünya Bankası, Washington, DC.) Çeviri – Bu çalışmanın çevirisini yaparsanız, lütfen atıfla beraber şu feragatnameyi ekleyiniz: Bu çeviri, Dünya Bankası tarafından yapılmamış olup, resmi bir Dünya Bankası çevirisi olarak addedilmemelidir. Dünya Bankası bu çevirideki herhangi içerik veya hatadan mesul olmayacaktır. Uyarlamalar – Eğer bu çalışmadan bir uyarlama yaratırsanız, lütfen atıfla beraber şu feragatnameyi ekleyiniz: Bu, Dünya Bankası tarafından hazırlanan orijinal bir çalışmanın uyarlamasıdır. Uyarlamada ifade edilen görüşler ve fikirlere ait sorumluluk sadece uyarlamanın yazar veya yazarlarına ait olup Dünya Bankası tarafından bir tasdike tabi tutulmamıştır. Üçüncü şahıs içeriği – Dünya Bankası çalışma içinde yer alan içeriğin her bir bileşenine sahip olmayabilir. Bu nedenle Dünya Bankası, çalışmada yer alan herhangi üçüncü şahsa ait tekli bileşen veya bölümün, adı geçen üçüncü şahısların haklarını ihlal etmeyeceğini garanti etmemektedir. Böylesi ihlallerden kaynaklı istemlerin riski sadece size aittir. Çalışmadaki bir bileşeni yeniden kullanmak istiyorsanız, bu yeniden kullanım için iznin gerekli olup olmadığını belirlemek ve telif hakkı sahibinden izin almak sizin sorumluluğunuzdadır. Bu bileşenlere örnek olarak tablolar, şekiller veya görüntüler verilebilir ancak bunlarla sınırlı olmak zorunda değildir. Yan şirket hakları dahil olmak üzere haklar ve lisanslara ilişkin tüm sorular için: Yayın ve Bilgi Bölümü (Publishing and Knowledge Division), Dünya Bankası (The World Bank), 1818 H Street NW, Washington, DC 20433, ABD; faks: 202-522-2625; e-posta: [email protected] .

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

iii

İçindekiler İdari Özet ............................................................................................................................................ 1 Karbon Kaçağı Nedir? .............................................................................................................. 1 Karbon Kaçağının Değerlendirilmesi ........................................................................................ 2 Karbon Kaçağı Riskinin Yönetilmesi ......................................................................................... 3 Paydaşlarla Birlikte Çalışmanın Önemi ..................................................................................... 6 1. Giriş ................................................................................................................................................. 8 1.1. Temel Bilgiler ve İş Tanımı ................................................................................................. 8 1.2. Karbon Kaçağı Sorunu ....................................................................................................... 8 1.3. Rapor Yapısı ....................................................................................................................... 9 2. Karbon Fiyatlandırması ve Karbon Kaçağı .................................................................................... 10 2.1. Karbon Fiyatlandırma Politikasının Amacı ....................................................................... 10 2.2. Eksik Karbon Fiyatlandırmasının Getirdiği Zorluklar ....................................................... 11 2.3. Rekabetçilik ve Kaçak ...................................................................................................... 12 3. Karbon Kaçağı Teorisi ve Deliller .................................................................................................. 14 3.1. Kaçağın Tanımlanması ve Başlıca Kanallarının Belirlenmesi ........................................... 14 3.2. Kaçağın Modellenmesi ve Karbon Fiyatlandırma Politikalarının Diğer Etkileri ............... 17 4. Karbon Kaçağına karşı Politika Tepkileri: Hangi Sektörler Hedeflenmeli? .................................. 28 4.1. Yardımın Genişliği ............................................................................................................ 29 4.2. Risk Altındaki Sektörleri Belirlemeye Yönelik Kriterler ................................................... 31 5. Karbon Kaçağına karşı Politika Tepkileri: Risk Altındaki Sektörler Nasıl Desteklenmeli? ............. 37 5.1. Entegre ve Tamamlayıcı Tedbirler ................................................................................... 37 5.2. Farklı Biçimdeki Entegre Tedbirler .................................................................................. 37 5.3. Farklı Seçeneklerin Artıları ve Eksileri ............................................................................. 42 5.4. Tamamlayıcı Politikalar ................................................................................................... 59 6. Paydaşların Karbon Kaçağı Konusunda Katılımı ........................................................................... 63 6.1. Politika Tartışmaları ve Katılım Rolü................................................................................ 63 6.2. Katılım Usulleri ................................................................................................................ 64 6.3. Tartışmanın Çerçeveye Oturtulması................................................................................ 67 6.4. Paydaşların Katılımından Edinilen Dersler ...................................................................... 69

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

iv

Ek 1: Çeşitli Karbon Fiyatlandırma Sistemleri içinde Kaçak Önleme Mekanizmaları........................ 71 Ek 2: Kaçak ve Ulusal Rekabetçilik .................................................................................................... 77 Referanslar ....................................................................................................................................... 80

Kutular 1. Karbon Fiyatlandırma Politikalarının Modellenmiş Refah Etkileri ................................................ 19 2. Kilit Varsayımlardaki Farklılıklar, Benzer Yaklaşımları Kullanan Çalışmalar arasında Kaçak Tahminlerinin Farklı Sonuçlar Vermesine Yol Açıyor ................................................... 23 3. Daha Geniş bir Literatür Taraması, Çevresel Düzenlemelerin Firma Yatırım ve Üretim Kararları üzerindeki Etkisinin Az Olduğunu Gösteriyor .......................................................... 26 4. Bazı Ülkeler, Farklı Sektörler için Farklı Türde Ücretsiz Tahsisat Dağıtımı Sunuyor ..................... 39 5. Kaçağın Ele Alınmasına Yönelik Muafiyetler birçok Sayıda Karbon Vergisinde Uygulanmış (veya Uygulanması Planlanıyor) ......................................................................... 40 6. Karbon ve Enerji Vergileri, Diğer Vergilerdeki Azaltmalar veya diğer Türdeki İndirimler ile Birlikte Yürürlüğe Konabilir .................................................................................................... 41 7. Kaliforniya Karbon Fiyat Sisteminin Bazı Özellikleri bir BCA’yı Andırıyor ..................................... 42 8. Tarihsel Tahsisin Artıları ve Eksileri .............................................................................................. 45 9. AB ETS’nin III. Aşamasında FSB ..................................................................................................... 48 10. FSB’nin Artıları ve Eksileri ........................................................................................................... 48 11. Üretime Dayalı Tahsislerin Artıları ve Eksileri ............................................................................. 51 12. Muafiyetlerin Artıları ve Eksileri ................................................................................................. 52 13. İndirimlerin Artıları ve Eksileri .................................................................................................... 54 14. AB’nin Sivil Havacılık Sektöründeki Yabancı Emisyonlara bir Fiyat Biçme Girişimleri Zorlu Olmuştur ...................................................................................................... 57 15. BCA’ların Artıları ve Eksileri ........................................................................................................ 57 16. Avustralya Karbon Fiyatlandırma Mekanizması altında Sektöre Özgü Tamamlayıcı Tedbirlere Örnekler ............................................................................................................... 61 17. Güney Afrika’nın Önerilen Karbon Vergisine ilişkin Resmi Kamu Konsültasyonu ...................... 65 18. AB ETS 2020 Sonrası Karbon Kaçağı Hükümlerine Dair Paydaşlara Danışma Anketi ................. 65 19. Çimento Sektörü için Muhtemel Sınırda karbon Düzenlemesine ilişkin Halk Toplantısı............ 66 20. Yeni Zelanda Emisyon Ticaret Sisteminin Geliştirilmesini Desteklemek üzere Uzman Grupları Oluşturuldu .................................................................................................. 67 21. Karbon Kaçağı ve AB ETS’ye dair Anlaşılması Kolay bir Anlatım ................................................. 68 22. Daha Geniş bir Vergi Reform Paketinin bir Parçası olarak Şili’nin Karbon Vergisi...................... 68 23. Kore’nin Yeşil Büyümeye dair Başkanlık Komitesi ...................................................................... 70 24. Uluslararası Kuruluşlar, Rekabetçilik Tanımlarına Birçok Unsuru Katmaktadır .......................... 78

Tablolar 1. Genel ve Kısmi Denge Yaklaşımlarında Tahmin Edilen Kaçak Oranları arasında Bariz Fark Bulunmaktadır ...................................................................................................... 20 2. Gözlemsel Çalışmalar Karbon Kaçağına dair Sınırlı Delil Sunuyor ................................................ 24

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

v

3. Sağlanan Yardımın Genişliği, Özellikle Üreticilerin Dahil Edilip Edilmediğine ve Seçilebilirlik veya Kademelerin Diğer Sektörlerde de Tatbik Edilip Edilmediğine Bağlıdır .............................................................................................................. 30 4. Farklı Yetki Alanları Ticaretin Maruziyetini ve Emisyon Yoğunluğunu Değerlendirmek üzere Farklı Tanımlar ve Eşik Değerleri Uygulamaktadır ............................. 32 5. Ücretsiz Tahsis Yaklaşımları, Tahsislerin bir Firmanın Üretimine ve Emisyon Yoğunluğuna Göre Nasıl Değişkenlik Gösterdiğine Dayalı olarak Birbirinden Ayırt Edilebilir ...................... 39 6. Emisyon Yoğunluğunu Azaltan Yatırımlar, iki Farklı Kıyas Ölçütü Altında Aynı Getiriyi Elde Ediyor ........................................................................................................ 47 7. OBA altındaki Kıyas Ölçütü Seviyeleri Genelde Söz konusu Yetki Alanındaki Ortalama Sanayi Uygulamalarının Altında ve En İyi Uygulamaların Üzerindedir ................................... 50 8. Farklı Politika Tepkilerinin Özeti ................................................................................................... 59 9. 2018’den İtibaren Kaliforniya Sistemi, Sektör Maruziyetini, Karbon Yoğunluğu ve Ticaret Maruziyetinin bir Bileşimine göre Sınıflandırmayı Planlıyor ...................................... 73

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

1

İdari Özet Karbon Kaçağı Nedir? Karbon emisyonlarıyla baş etmek ve “tarihin görmüş olduğu en büyük piyasa başarısızlığı”nı (Lord Stern) düzeltmek için büyüyen, küresel bir ivme söz konusudur. Çoğunlukla bu eylem, esnek ve maliyete etkin bir şekilde emisyon azalmasını sağlama becerisinin kabul edilmiş olmasından ötürü – ya karbon vergileriyle veya emisyon üst sınırı ve ticareti sistemleriyle yürürlüğe konan – karbon fiyatlarının kullanımını içerir. Karbon fiyatlandırmasının getirilmesi firmaların ve tüketicilerin, üretim ve tüketim kararları ile ilişkili tüm ekonomik maliyetleri dikkate almaya zorlar. Dolayısıyla, diğerleri üzerine iklim değişikliği uyarlama maliyetleri (ve/veya iklim zararları) getiren kirletici faaliyetler ile buna sebep olmayan düşük emisyonlu faaliyetler arasında adil bir oyun alanı oluşturulmasını sağlar. Bu anlamda, bir karbon fiyatının olmayışı “kirli” üretim için bir sübvansiyon olarak düşünülebilir. Bu dolaylı sübvansiyonların azaltılması ve emisyonları kontrol edebilecek olanlara bir maliyet tayin edilmesi, karbon fiyatlarının amaçlanan hedefidir. Yapısal dönüşümlere ve nihayetinde, ekonomide kaynakların daha etkin şekilde tahsis edilmesine yol açar. Sıkı iklim politikalarının da, özellikle daha gelişmiş firmalar arasında, temiz teknoloji yeniliklerini tetiklediği görüşmüştür. Söz konusu teknolojilerin genelde, nano-teknoloji veya robotik sistemler ile kıyaslanabilir şekilde ekonomi genelinde güçlü yenilik çarpanı (yayılma) faydası olabilmektedir. Ancak geleneksel fosil yakıta dayalı teknolojilerdeki yeniliklerde durum böyle değildir. Eğer yetki alanları arasında karbon fiyatı politikasının sıkılığı farklılık gösteriyorsa,

karbon fiyatlarının bu dönüştürücü ekonomik etkisi çarpıtılabilir. Günümüzde iklim eylemleri halâ tekli ulusal ve bölgesel ya da şehir bazında yetki alanlarının liderliği altında devam ettirilmektedir. Emisyonların düzenlenmesine ilişkin küresel olarak uyumlulaştırılmış bir yaklaşımın getirebileceği iyi bilinen faydalara rağmen, çoğu ülke bu seçeneği takip edip etmeme ya da ne zaman etmeleri gerektiği konusunda bir karara varamamıştır. Karbon fiyatlandırma politikalarının oluşturulması, emisyon ölçümü ve doğrulama gibi teknik ve kurumsal rejimlerin desteklenmesini gerektirmektedir ve bu, kapasitesi zayıf olan ülkeler için zorlu bir görev olabilir. Ayrıca önemli ölçüde politik tartışma ve kararlar verilme sürecini içermektedir. Ancak bu eğilim değişiyor gibi gözükmektedir ve karbon emisyonlarına bir fiyat getirmeye yönelik ivme büyümeye devam etmektedir. Yakın tarihli Dünya Bankasının Karbon Fiyatlandırması Durum ve Eğilimleri Raporuna (Dünya Bankası Grubu 2014b) göre, 11 yıl önceki sıfır değerine kıyasla, yaklaşık 40 ülke ve 20’den fazla bölgesel ya da şehir bazında yetki alanı, karbon fiyatlandırmasını uygulamaya geçirmek için eyleme geçmiştir. Sadece Ocak 2012’den beri karbon fiyatlandırma girişimlerinin sayısı ikiye, kapsamda yer alan emisyonlar ise üç katına katlanmıştır. Birbirine yakın emisyon fiyatı olan ciddi sayıda ülke ortaya çıkmadan önce, belirlenen politika hedeflerindeki sıkılığın farklı olması, karbon kaçağı riskini yaratmaktadır. Karbon fiyatı gibi bir emisyon azaltma politikası, istemeden, eşdeğer emisyon azaltma politikaları bulunmayan diğer yetki alanlarında emisyonlarda artışa sebebiyet verirse, karbon kaçağı meydana gelir. Diğer yetki alanlarında meydana gelen bu emisyon artışının sebebi, politikaya uymanın maliyetleri arasındaki farklar, üretim yerinde kaydırmalara neden olabilir. Eğer üretimde artışa sahne olan yetki alanlarındaki üretimin emisyon yoğunluğu, üretimin düşmekte olduğu yetki alanlarına göre daha yüksekse, aşırı şartlar altında, bunun küresel emisyonlarda net artışa dahi yol açabileceğini söylemek büyük bir hata olmaz. Gittikçe daha fazla sayıda yetki alanı, karbon fiyatlandırması dahil iklim politikalarını benimsemeye başladıkça emisyon kaçağı riski ve yaratabileceği bozukluklar azalacak ve zamanla ortadan yok olacaktır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

2

Eğer oluşursa, karbon kaçağının istenmeyen çevresel, ekonomik ve politik sonuçları

getirme potansiyeli vardır. Karbon kaçağı, emisyonların yetki alanlarında politikanın erişim yetisinin ötesine çıkacak şekilde yükselmesine neden olarak, bir karbon fiyatlandırma politikasının çevresel hedefine zarar verebilir. Bu ayrıca, küresel bir iklim sabitleme hedefini sağlamanın ekonomik maliyetinin de artacağı anlamına gelmektedir. Kaçak korkusu, uluslararası işbirliğinin iklim değişikliğini azaltmasını engeller zira siyasi liderler sıklıkla, diğer ülkelerin kendi gayretlerinden bedavadan faydalanacaklarından endişe duyarlar. Yurtiçinde, yerel üretimdeki, ve muhtemelen istihdamdaki bağlantılı gerileme, ciddi politik zorlukları beraberinde getirebilir. Potansiyel olarak istenmeyen bu çevresel, ekonomik ve politik sonuçların birleşimi göstermektedir ki, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının (ve elbette, diğer karbon yönetmeliklerinin) tasarımını planlarken karbon kaçağı, her zamandan karşı karşıya kalınan en çelişkili ve önemli hususlardan biridir.

Karbon Kaçağının Değerlendirilmesi Modelleme yaklaşımları, karbon kaçağı riskinin değerlendirilmesinde faydalı yollar sunmaktadır. Bu yaklaşımlar, uzmanlar ve politikacıların karar verme sürecinde bilgi sağlayan ve herhangi sonraki kararların şeffaflığına destek olan karbon kaçağı riskine dair bir anlayış ve delil sunmaktadır. Bu teknik notta tarif edilen karbon kaçağı ve karbon kaçağı oranlarını modellemeye ilişkin iki başıca yaklaşım bulunmaktadır:

Gözlemsel veya “sonradan” yaklaşım, tarihsel verilerdeki emisyon ve üretim düzenlerindeki değişiklikleri tespit etmeye çalışır;

Teorik veya “önden” yaklaşımı, farklı modelleme senaryolarını politikanın simüle edilen etkisi varken ve yokken karşılaştırarak politikanın etkisini değerlendirmeye çalışır.

Gözlemsel modelleme analizleri genel olarak kaçağa dair pek fazla delil bulamamışlardır. Bu çalışmaların neredeyse tümü, AB ETS ve Avrupa’daki karbon vergilerindeki deneyimlere dayanmaktadır. Ancak sonuçlar, daha geniş çaptaki ülkelerde daha uzun süre boyunca gözlenmiş olan diğer yerel çevre politikalarının etkilerine dair analizlerle de tutarlıdır. 1970’lerden beri, sanayinin yurtdışındaki “kirlilik sığınakları”na muhtemel göçüne sebep olunmasından korkulmuştur ancak bu endişeler kayda değer ölçüde gerçeğe dönüşmemiştir. Çevre politikalarının yeniliği tetiklediği, bunun da çevre politikalarına uyumun maliyetinin bir kısmını telafi ettiği görülmüştür. Firmaların sadece maliyetlere dayalı olarak değil, çeşitli girdileri (bilgi birikimi dahil) yüksek değerli ürünlere ve hizmetlere dönüştürmenin toplam etkinliğine dayalı olarak da rekabet ettiklerini gözlemlemiş olan ekonomistler için bu durum çok da şaşırtıcı değildir. Maliyet rekabeti, homojen (türdeş) ürünler ve emtialar sunan sektörler için daha önemlidir. Buna rağmen, Avrupa’daki gözlemsel karbon kaçağı sonuçlarının neyse açıklanabileceğini kesin olarak bilmek zor gözükmektedir. Her ne kadar kaçak riskinin yukarıda tarif edilen sebeplerden ötürü göz ardı edilebilir olduğu anlamına gelebilirse de, göreli olarak kısa bir süre içerisinde etkilerin tespit edilmesindeki teknik zorluklarla; ya da karbon firmalarının ılımlı olmasıyla; ya da kaçak önleme mekanizmalarının etkinliğinin ilk baştan itibaren politika tasarımının bir parçası olmasıyla da açıklanabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

3

Önden modelleme analizleri çok geniş aralıkta muhtemel kaçak oranlarının olabileceğini ileri sürmektedir ve bu da yüksek düzeyde belirsizlik olduğu anlamına gelmektedir. Buradan çıkartılabilecek husus, geleceğe doğru ilerlerken karbon kaçağı riskinin göz ardı edilemeyeceğidir. İki adet önden modelleme yaklaşımı, kaçak riski üzerinde değişen sonuçlar verecek şekilde kullanılmıştır:

Hesaplanabilir Genel Denge (CGE) modelleme analizleri, göreli olarak küçük tüm ekonomi kaçak oranlarını daha dar bir aralıkta tespit etmektedir1 (yüzde 5-15 aralığında). Bu yaklaşım, tüm sektörler ve piyasalar çapındaki etkileşimleri ve geri beslemeleri dikkate alarak, iklim politikasının üretim ve emisyon sonuçları üzerindeki etkisini yakalayıp ona ışık tutan büyük ölçekli CGE modelleri kullanmaktadır.

Kısmi denge modellerindeki kaçak tahmini aralıkları çok daha geniş olup, varsayımlara ve model özelliklerine bağlı olarak gelecekteki kaçak oranlarının yüzde 0 ile 100 arasında değişebileceğini ileri sürmektedir. Bu yaklaşım, firmaların sadece bir alt kümesinin bir karbon fiyatına (ya da başka biçimdeki bir karbon politikasına) maruz kaldığı bağımsız bir sektör seviyesindeki detaylı üretim ve emisyon düzenlerini modellemek üzere kısmi denge analizini kullanmaktadır ve bu yaklaşımda, söz konusu sektörün geniş anlamda ekonominin geneli ile olan etkileşimini göz ardı etmektedir.

Bu yaklaşımların her ikisinin de avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır; ideal olarak bir arada kullanılmalıdırlar. CGE modelleri, kaçağa hem az hem de çok maruz kalan sektörlerin birleşimi için sonuçları sunduğundan daha düşük kaçak oranları tahmin etmektedir, diğer yandan kısmi denge modelleri, karbon kaçağına karşı özellikle duyarlı olması beklenen tekil sektörlere odaklanma eğilimindedir.

Karbon Kaçağı Riskinin Yönetilmesi Karbon kaçağı riskine dair endişeler, çoğu yetki alanının kaçak önleme mekanizmalarını tasarlamak için karbon fiyatlarını uygulamaya geçirmesine yol açmıştır. Kaçak politika tasarımının hedefi, karbon fiyatları henüz küresel olarak uyumlulaştırılmadan önce ortaya çıkacak zorluklar karşısından düzeltme sağlamaya çalışmak, aynı zamanda, ilk başta karbon fiyatlandırmasından beklenen faydalara sekte vurmamak ve söz konusu tedbirlerin düzeltmeyi amaçladığı bozukluklardan daha fazlasını yaratmamaktır. Bu zorluğu aşmaya çalışırken, politika yapıcıların düşünmesi gereken iki adet temel (ve birbiri ile ilişkili) soru bulunmaktadır:

Kaçak önleme mekanizması hangi sektörleri hedef almalıdır (desteklemelidir)?

Kaçak önleme mekanizması nasıl bir biçim almalıdır?

1 Karbon kaçağı oranı, karbon fiyatı olmayan (ya da daha düşük karbon fiyatı/ daha gevşek yönetmelikleri bulunan)

yetki alanındaki emisyon artışının, (daha yüksek) bir karbon fiyatı (ya da daha sıkı yönetmelikleri) bulunan yetki alanındaki emisyon azalmasının bir yüzdesi olarak ifade edilmesidir. Örneğin, eğer karbon fiyatlandırmasının getirilmesi (ya da daha da güçlendirilmesi), bir ülkedeki toplam karbon emisyonlarının 200 ton azalmasına ve yurtdışı emisyonların da 60 ton artmasına sebep olduysa, kaçak oranı, 60 bölü 200, olarak hesaplanır ve yüzde 30 olarak ifade edilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

4

Sektörel kapsam açısından, genelde politika bütünlüğü ve politik kabul edilebilirlik

arasında bir ödünleşme olur. Bir yandan, kaçak önleme mekanizmaları sıklıkla başka amaçlar için kullanılabilecek gelirin kullanımını ya da elden çıkartılmasını içerir; ve önleme mekanizmasının genelde kapsamını sınırlamaya yönelik olan azaltım teşviklerinin değerini düşürebilir. Diğer yandan, karbon kaçağının bazı faaliyetler için gerçek olabilme riski ve karbon fiyatlandırması için yeterli politik desteği temin etme ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, kaçak önleme tedbirlerinin kapsamı daha geniş olabilir. Farklı sistemler, bu baskılarda farklı şekilde ve sistemin olgunluğuna bağlı olarak ödünleşmelerde bulunmuştur. Tekli sistemler geliştikçe, kaçak önleme mekanizması tarafından hedeflenen sektörlerin genişliğini daraltmaya yönelik bir eğilim oluşmuştur. En makul olan yaklaşım, karbon kaçağına karşı gerçekten duyarlı olan sektörleri hedeflemektir. Tipik olarak bu durum, firmaların karbon yoğunluğu ve ticaret maruziyetinin bir arada değerlendirilmesini gerektirmektedir. Karbon yoğunluğu, karbon fiyatlandırmasının belli bir firma veya sektör üzerindeki etkisini gösterir. Karbon kaçağı, karbon fiyatı olan ve olmayan yetki alanları arasındaki karbon emisyon maliyeti farkı ile güdümlendiğinden, belli bir karbon fiyatının sektörler veya firmalar üzerindeki etkisi ne kadar büyükse, diğer her şeyin eşit olduğu durumda, kaçak riski o kadar yüksek olur. Ticaret maruziyeti, bir firma veya sektörün, ciddi Pazar payı kaynı yaşamadan maliyetleri aktarma kabiliyetinin, dolayısıyla karbon fiyatlarına maruziyetinin bir göstergesi olarak düşünülebilir. Ticaret engelleri veya ulaştırma maliyetleri gibi faktörlerin ticaret ihtimalini azalttığı yerde, kapsanan firmalar, kapsam dışında yer alan firmalardan gelecek rekabete karşı korunmuş olacaklardır ve karbon kaçağı riski düşük olmalıdır. Bu değerlendirmelerin, tekil firma seviyesindense sektörel seviyede yürütülmesi daha iyi olacaktır: firma seviyesindeki değerlendirmelerde, seçilebilirliği temin etmek üzere firma davranışı için çarpık teşviklerin yaratılması riski söz konusudur ve idari maliyetler de muhtemelen daha yüksek olacaktır. Gelecekte, kaçak riski için periyodik yeniden değerlendirmeler ve risk azaltma tedbirlerinin kapsamı ile türünde düzenlemeler gerekebilir. Özellikle günümüze dek çoğu ülke, hangi sektörlerin kaçak riskine maruz olabileceğine ilişkin değerlendirmelerine ticaret maruziyetini bir faktör olarak dahil etmiştir ve bunu yaparken sonuçlarını, dünyadaki başka hiçbir ülke veya bölgede eşdeğer bir politikanın olmadığı yönünde dolaylı bir varsayıma dayandırmışlardır. Emisyonlarını ele almaya yönelik harekette bulunan ülke sayısı artarken, bu yaklaşımın gerekçelendirilmesi gittikçe zorlaşacaktır. Ülkelerin emisyonları azaltmak için kullanabilecekleri araçların çeşitliliğinin de kabul edilmesi gerekebilir zira bazı yetki alanları, çok daha yüksek dahili maliyeti olan ancak yine de kaçak riskini değerlendirmek için alakalı olabilen, karbon fiyatlandırması dışında politika araçları kullanabilirler. Eğer bazı sektörler gerçekten de karbon kaçağına karşı duyarlı olarak değerlendirilmişse, herhangi kaçak önleme mekanizmasının en uygun biçimine dair bir seçim yapılması gerekmektedir. Mevcut olan ana seçenekler şu şekildedir:

bir emisyon ticaret sistemi altında, tahsislerin, bir firmanın tarihsel emisyonlarıyla doğru orantılı olduğu ve firma üretimini değiştirdiğinde ani bir düzenlemenin olmadığı tarihsel tahsis yaklaşımına dayalı olarak tahsis edilen ücretsiz tahsisatların temini;

bir emisyon ticaret sistemi altında, tahsislerin ürüne özgü kıyas ölçütlerine dayalı olduğu ve üretimdeki değişikliklerin tahsisat dağıtımlarında ani değişikliklere yol açtığı, ücretsiz tahsisatların üretime dayalı tahsisleri (OBA);

bir emisyon ticaret sistemi altında, ücretsiz tahsisat dağıtımının ürüne özgü kıyas ölçütlerine dayalı olduğu (üretime dayalı tahsiste olduğu gibi) fakat gelecekte üretimde değişiklikler olduğunda ani düzenlemelerin olmadığı (tarihsel tahsiste olduğu gibi) sabit sektör kıyas ölçütleri (FSB);

doğrudan veya diğer vergiler üzerinden sağlanan indirimler;

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

5

idari muafiyetler; ve

sınırda karbon düzenlemeleri (BCA). BCA’lar teorik olarak kaçak önleme ve azaltım teşvikleri açısından en güçlü şekilde görev görmektedir ancak politik, idari (ve muhtemelen yasal) zorluklarla karşı

karşıyadırlar. Hem asimetrik karbon fiyatlandırması ile bağlantılı rekabetçi çarpılmayı ortadan kaldırma potansiyelini sunmaları hem de en düşük karbon yoğunluklarına sahip firmaların rekabetçi bir avantaja sahip olmasını temin etmesi açısından oldukça çekicidirler. Aynı zamanda, talep tarafını azaltım teşviklerinin de korunmasını sağlayabilmektedirler. Ancak bunların karbon düzenlemesine uygulanması büyük ölçüde halâ test edilmemiş durumdadır ve günümüze dek sunulan teklifler güçlü muhalefet ve teknik zorluklarla karşılaşmaktadır. Spektrumun diğer ucunda, azaltım teşviki açısından muafiyetler en zayıf iş görürler ancak uygulamaya geçirmesi en kolay olanlar da bunlardır. Bir sistem henüz ‘bebeklik’ aşamasında iken, karbon fiyatlandırması için yeterli desteği temin etmek üzere sadece bir ara dönem tedbiri olarak uygun olma ihtimalleri daha yüksektir. Ücretsiz tahsis yaklaşımları arasında, kıyaslama (ya OBA ya da FSB) kullananlar genelde tarihsel tahsise dayalı olarak ücretsiz tahsisat sağlayanlara nazaran daha fazla tercih edilmektedir. Her iki kıyaslama yaklaşımının da çekici yönü, firmanın kendi tarihsel emisyon seviyeleri ile ücretsiz tahsisat dağıtımı arasında tarihsel tahsis altında var olan bağı kesmeleridir. Bu bağ kesilmediği sürece, firmaların emisyon yoğunluklarını azaltmak için çok az teşviki olacaktır zira bir dönemde var olan daha düşük emisyonların, gelecekte daha az ücretsiz tahsisata yol açması beklenecektir. Her ne kadar kıyas ölçütlerinin yaratılması bazı ilave idari maliyetleri beraberinde getirebilecekse de, AB, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kaliforniya’daki deneyimler — ve ayrıca Güney Afrika’nın niyeti (karbon vergisi bağlamında) — bu zorlukların aşılabileceğine işaret etmektedir. Kıyaslama, firmalar arasında – kıyas ölçütünden daha iyi olan üretim verimliliği ve emisyon yoğunluğu performansını ödüllendirmek suretiyle – “tepeye doğru bir yarış” da yaratabilir. Bir sistem henüz ilk aşamalarında ise, diğer idari zorluklarla baş etme gerekliliğinin kıyaslama yaklaşımlarını olduğundan daha karmaşık hale getirmesi halinde ya da kaçak riski altında değillerse dahi firmalara yardım sağlama isteğinin olduğu yerde tarihsel tahsis daha uygun olabilir. İki kıyaslama yaklaşımı (FSB ve OBA) arasında ödünleşmeler daha dengelidir. OBA, kaçağı önlemek konusunda daha etkin olabilir fakat spesifik tasarıma bağlı olarak, çevresel sonuçları daha belirsiz kılabilir zira piyasaya sürülen tahsisat sayısı, bir vergiye benzer şekilde, mevcut üretim seviyesine göre değişiklik göstermektedir. Örneğin, ücretsiz tahsisatlardaki artışları veya azalışları denkleştirmek için açık arttırmaya çıkartılan tahsisat sayısını ayarlayarak, OBA’da sabit bir emisyon üst sınırının olmasını sağlayacak şekilde bir politika tasarlanabilir. Eğer sabit bir emisyon üst sınırı temin etmezse ve üretim artarsa, bu durum daha düşük karbon fiyatına, ve dolayısıyla bir FSB yaklaşımına nazaran daha düşük nihai ürün fiyatlarına yol açabilir, ve bu da muhtemelen talep tarafı azaltım teşviklerini köreltebilir. Eğer kaçak riskinin sınırlı olduğu (ve dolayısıyla, aksi halde fiyatların yükselebileceği) sektörlere OBA uygulanırsa, bu durum daha da sorunlu olacaktır. Ayrıca, üretim seviyelerinin raporlanması ve doğrulanması gerekiyor olduğundan OBA’daki idari maliyetler, bir FSB yaklaşımına göre daha yüksek olabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

6

Bir karbon vergisi rejimi altında indirim mekanizmaları, ücretsiz tahsisat kıyaslama

seçenekleri kapsamında görülen özellikleri taklit edecek şekilde tasarlanabilir. İsveç NOx vergisi durumunda olduğu gibi, üretime dayalı bir indirim, OBA’ya çok benzeyen özellikler sağlar; alternatif olarak, götürü bedel indirimleri de FSB yaklaşımlarını andıracaktır. Kurumsal gelir vergilerindeki veya işveren sosyal güvenlik katkı paylarındaki azaltmalar yoluyla sağlanan indirimler, emisyonları azaltmaya yönelik teşvikleri azaltmadan kaçak riskini aşağı çekebilecek bir alternatifi temsil etmektedir. Ücretsiz tahsisat alternatiflerine olan bu benzerlikler düşünüldüğünde, farklı yaklaşımlar arasındaki ödünleşmeler ve bir yaklaşımın tercih edilebileceği şartlar da benzer olmaktadır. Kaçak riskine karşı koruma amaçlı olarak tamamlayıcı tedbirler de kullanılabilir. Bu tedbirler, firmaların karşı karşıya kaldığı karbon emisyon maliyetlerinin bir kısmını denkleştirmek için nakit transferlerini, emisyon azaltma projeleri için doğrudan desteği ve enerji verimliliği tedbirlerini içerir. Bu tedbirler emisyon azaltmaları sağlamaya yardımcı ve faydalı olabilirlerse de, tipik olarak kaçak üzerinde sadece dolaylı bir etkiye sahiptirler ve daha entegre yaklaşımlara olan ihtiyacın üstesinden gelme ihtimalleri çok düşüktür.

Paydaşlarla Birlikte Çalışmanın Önemi Karbon kaçağı halihazırda, karbon fiyatlandırmasının getirilmesini çevreleyen genel

politika tartışmalarında ciddi bir şöhret kazanmıştır. Dünya çapında karbon fiyatlarının getirilmesini geciktirmek ya da rayından çıkartmak için kullanılan muhtemelen en yaygın argümandır. Karbon kaçağı riskinin en azından bazı faaliyetler için, hakiki çevresel etkilerle, gerçek olma ihtimali olmasına rağmen, bu argümanlar kimi zaman bazı paydaşlar tarafından haksız kâr yakalamak, adil rekabette ticari koruma fırsatı elde etmek ya da sadece karbon fiyatı politikasına karşı, özellikle de seçim kampanyaları sırasında, siyasi muhalefeti körüklemek amacıyla şişirilebilmektedir. Diğer yandan, risk gerçek olduğunda gereğinden kolay bir şekilde göz ardı edilebilir. Doğru dengeyi bulmanın zorluğu, farklı paydaşlar – politika yapıcılar, sanayi ve sivil toplum – arasındaki bilgi eşitsizliği nedeniyle daha da şiddetlenmektedir. Bu politika tartışmalarının nasıl yönetildiği, kaçak önleme politikasının başarılı şekilde tasarımı ve bir karbon fiyatının başarılı şekilde yürürlüğe konması üzerinde büyük bir tesir yapabilir. Paydaşların katılımı, karbon kaçağına ilişkin hususlarda ve önleme tedbirlerinin tasarım ile uygulanmasına dair konularda bir toplum genelindeki ilgili taraflara uygun şekilde danışılması ve bu tarafların gereğince bilgilendirilmesini mümkün kılar. Paydaşların katılımı bir çok farklı biçim alabilir, çok farklı türdeki ilgili paydaşları kapsayabilir ve çok sayıda değişik katılım yöntemi kullanılabilir. Karbon kaçağına ilişkin paydaşların katılımı zor olabilir, bazı çelişkileri içerebilir ancak kayda değer faydaları bulunmaktadır. Bu faydalara örnek olarak, politika tartışmalarında daha fazla şeffaflık; hatalı bilgilerin önlenmesi, çelişkilerin çözümlenmesi, fikir birliği ve katılımın güvenceye alınması; politikanın ulusal öncelikleri ve şartları yansıtmasının ve yaygın uzmanlıklardan faydalanmasının temin edilmesi; paydaşlar arasındaki güvenin arttırılması ve genel şüpheciliğin yatıştırılması; ve halk desteğinin yaratılıp korunması gösterilebilir. Her durum için uygun olan tek bir paydaş katılım yaklaşımı söz konusu değildir. Paydaş katılımı, gerçekleştiği ortama bağlı olacaktır. Dünya çapında son derece çeşitli kültür, toplum, işletme uygulamaları, hükümet süreçleri ve şeffaflık mekanizmasının uygulandığı düşünülürse, farklı yetki alanlarının paydaş katılımı konusunda farklı yaklaşımları kullanmış olması oldukça normaldir. Bu katılım yöntemlerinden şimdiye dek başarılı olmuş olanların bazıları aşağıda listelenmiştir:

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

7

politika önergelerine dair yazılı görüş ve girdilerini almak üzere resmi konsültasyon

paydaşlardan bilgi ve görüş almak üzere araştırmalar ve anketler

birçok ya da birkaç paydaşın yer aldığı toplantılar ya da bire bir toplantılar şeklinde konsültasyon toplantıları

temsilci komitelerinin oluşturulması

politikayı açıklamak ve endişeleri ele almak üzere radyo, televizyon, gazete ve sosyal medyayı içerecek şekilde medya kampanyası

web sayfaları, sıkça sorulan sorular, web seminerleri, telefon görüşmeleri ve yazışmalar gibi diğer yöntemler.

Katılımın önemli yönlerinden biri, karbon fiyatının nasıl yürürlüğe konacağının ve karbon kaçağına ilişkin herhangi ilişkili endişenin nasıl çerçeve içine alınacağıdır. Farklı hükümetler, tartışmaların bir çerçeve içine alınması için, aşağıdakiler de dahil, farklı yaklaşımlar kullanmayı seçmişlerdir:

karbon kaçağına dair endişelerin, kapsamlı bir karbon fiyatı politikası anlatımı ile çerçevelenmesi;

tartışmalara bir sınır çizilmesi ve hatalı bilgilendirmelerin ele alınması için güçlü bir delil tabanının kullanılması;

karbon kaçağı riskine dair spesifik iddiaların çeşitli paydaşlarla test edilmesi yoluyla gerçek risklerin daha iyi bir şekilde anlaşılması;

kaçak önleme tedbirlerinin hedefine dair net ve anlaşılması kolay bir anlatıma sahip olunması;

kaçak önleme tedbirleri ile çıkarların dengelenmesine yardımcı olacak parasal kaynakların kullanımı arasındaki ödünleşmelerin açıkça belirtilmesi; ve

bir karbon fiyatının getirilmesi ve ilişkili kaçak endişelerinin daha geniş kapsamlı bir politika reform paketi içinde bir araya getirilmesi.

Elde edilen deneyimler, bir karbon fiyatının getirilmesiyle, lobicilik için teşviklerin yüksek olabileceğini, güçlü çıkarları olanların, karbon kaçağını çevreleyen argümanları, kendi çıkarlarını korumak amacıyla kullanabildiğini göstermiştir Bu nedenle, güçlü deliller ve bilgiler ile desteklenmiş, net ve

mantıklı bir kamu politika çerçevesi tartışmaların yönetilmesinde yardımcı olabilir. En uygun politika tepkisini oluşturmak için bir miktar politik muhakeme gerekecektir. Politik olarak kabul edilebilir bir politika oluşumunu tespit edebilmek için tavizler ve ödünleşmeler gerekebilir. Bu gündemi yürütebilmek için yüksek seviyede politik liderlik ve bağlılık gerekebilir. Kamuoyu görüşü ve dolayısıyla politik destek zaman içinde kayabilir. En mükemmel politikayı tasarlamak için uzun bir politika geliştirme sürecine girişmek ile politik destek ve/veya ivme mevcutken politikayı uygulamaya koymak arasında bir ödünleşme yapılması gerekebilir. Her halükarda karbon fiyatlandırma politikası, özellikle de karbon kaçağı riskini ele almaya yönelik tedbirler zaman içerisinde gözden geçirilip iyileştirilebilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

8

1. Giriş Karbon Kaçağına dair Bilgi Paylaşımını Desteklemeye

yönelik bir Teknik Not 1.1. Temel Bilgiler ve İş Tanımı Dünya Bankası’nın Piyasaya Hazırlıklılık Ortaklığı (PMR), karbon piyasa araçları için hazırlıklılığın oluşturulması ve maliyete etkin sera gazı emisyon azaltmalarını desteklemek için gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri bir araya getirmektedir. PMR’ın Teknik Çalışma Programının bir parçası olarak Dünya Bankası Vivid Economics’ten, karbon kaçağı ve rekabetçilik sorunu üzerine bir teknik not geliştirmesini istemiştir. Bu konu, çeşitli PMR ülkelerini ilgilendirmektedir ve karbon fiyatlandırma politikalarının başarılı tasarımı ve uygulanması için büyük önem taşımaktadır. İş tanımı, üç geniş soruyu tanımlamaktadır:

Farklı sektörler ve bütün ekonomi için karbon fiyatlandırma politikaları nedeniyle beklenen rekabetçilik ve karbon kaçağı etkileri (olumlu ve olumsuz) nasıl değerlendirilmelidir?

Uzun ve kısa vadede, ve farklı beklenen karbonlaşma seviyeleri için olumsuz etkilerin riski (araç tasarımı veya tamamlayıcı politikalar sayesinde) nasıl azaltılabilir ve olumlu etkiler nasıl pekiştirilebilir?

Bir hükümet, işletmeler ve sivil toplum arasında, rekabetçilik anlamındaki tesirler, emisyon kaçağı riskleri ve bunların azaltılması konusundaki diyalog süreci nasıl yönetilmelidir?

Bu sorulardan ilk ikisi Dünya Bankasının nezareti altında ve girdileriyle Vivid Economics tarafından analiz edilmiştir. Üçüncü soru ise, Vivid Economics tarafından yapılan bir araştırmanın yardımı ile, Dünya Bankası tarafından analiz edilmiştir. Bu analiz, masa başı araştırma ve karbon fiyatlandırma politikasının olduğu yetki alanlarındaki politika yapıcılar ve bağımsız uzmanlar dahil ilgili uzmanlarla gerçekleştirilen konsültasyona dayalıdır.

1.2. Karbon Kaçağı Sorunu Karbon kaçağı, karbon fiyatlandırma politikasında fazlasıyla tartışılan bir konudur. Paydaşlar, özellikle emisyon itibariyle yoğun sanayiler, eşdeğer politikaların bulunmadığı yetki alanlarında yer alan firmalarla rekabet ederken karbon fiyatlandırmasının tesirleri konusunda endişelerini ifade etmişlerdir. Sıkça ifade edilen iki adet birbiriyle ilişkili endişe söz konusudur. Birincisi, uluslararası rakiplerinin tabi olmadığı maliyetleri firmalar üzerine empoze ederek, rekabetçiliklerinin zarar göreceği yönündedir. İkincisi, bu rekabetçilik kaybının, faaliyet ve emisyonların bir karbon fiyatı bulunmayan yetki alanlarına kaydırılmasını teşvik edebileceği, böylece karbon fiyatlandırma politikasını çevresel olarak etkisiz kılabileceği şeklindedir. Bu savlar, hem politik hem de halk tartışmalarında yankı bulmuştur. Halk ve politika tartışmalarında bu soruna verilen öneme rağmen, karbon kaçağının varlığına dair gözlemsel deliller oldukça sınırlıdır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

9

Bu raporun amacı, politika hazırlama deneyiminden ve akademik delillerden dersler çıkararak ülkelere kendi ulusal ortamlarında ortaya çıkması halinde kaçak sorununu nasıl ele alabilecekleri konusunda rehberlik sağlamaktır. Politika yapıcılar, kendi özel ekonomik ve sosyal şartları ışığında, bu endişeleri ele almak için çeşitli yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Bu ortama bağlı faktörlere cevaben ortaya çıkmış olan yaklaşım çeşitliliğine rağmen, geçmişteki politika hazırlama deneyimlerinden ve akademik delillerden öğrenilecek ve benzeri tedbirlerin gelecekteki uygulamaya geçirilmesinde kullanılabilecek önemli içerikler mevcuttur.

1.3. Rapor Yapısı Bu rapor, beş adet daha bölüme bölünerek oluşturulmuştur:

2. Bölüm, karbon kaçağı kavramını tanıtmakta ve karbon fiyatlandırma politikalarının geliştirilmesi ve uyumlulaştırılması bağlamında nasıl bir ilgisi olduğunu açıklamaktadır;

3. Bölüm, karbon kaçağı teorisini ve delillerini açıklamaktadır;

4. Bölüm, hangi firmalar ve sektörlerin karbon kaçağı riski altında olduğunun nasıl belirlenebileceği ve kaçak önleme tedbirlerinin nasıl hedefli hale getirilebileceğini irdelemektedir;

5. Bölüm, karbon kaçağını ele almaya yönelik mevcut olan farklı politika seçeneklerini tartışmaktadır; ve

6. Bölüm, karbon kaçağında paydaş katılımı konusunu ele almaktadır. Politika yapıcılar ve bağımsız uzmanlarla yapılan konsültasyonun bulguları Ek 1’de ana hatlarıyla verilmiştir. Ek 2, ulusal rekabetçilik ve belli firmalar veya sektörlerin rekabetçiliği arasındaki ilişkiyi tartışmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

10

2. Karbon Fiyatlandırması ve Karbon Kaçağı Bu bölüm, karbon kaçağı kavramına dair bir giriş sunmaktadır ve bu kavramı, hem iklim politikası hem de rekabetçiliği çevreleyen daha geniş tartışmalar bağlamında yerine yerleştirmektedir. Özellikle:

Bölüm 2.1, karbon fiyatlandırması lehine bazı başlıca argümanları kısaca ana hatlarıyla vermektedir;

Bölüm 2.2, karbon fiyatlandırma sistemlerinin kapsam anlamında büyümekte olmasına rağmen yakın bir gelecekte küresel bir karbon fiyatı oluşmasının pek mümkün olmadığı hususunu belirtmekte ve bu durumun karbon kaçağı açısından politika yapıcılar için yarattığı zorlukları tartışmaktadır;

Bölüm 2.3, karbon kaçağı ve daha geniş anlamda firma, sektör ve ulusal rekabetçiliği çevreleyen tartışmalar arasındaki bağlantıyı araştırmaktadır.

2.1. Karbon Fiyatlandırma Politikasının Amacı Küresel ekonominin ciddi ölçüde karbondan arınması, birçok ülke ve sektör çapında sera gazı emisyonlarında geniş tabanlı azaltmalar gerektirmektedir. 2012’de, dünyanın birincil enerji arzının yüzde 80’den fazlası, fosil yakıtlardan elde edilmiştir. Buna ek olarak, çimento, metal ve kimyasal üretimi, havyacılık, pirinç üretimi, kerestecilik ve atık yönetimi dahil birçok önemli üretim prosesi sera gazı emisyonlarına yol açmaktadır. Böylesi geniş tabanlı bir zorluk için geniş tabanlı bir çözüm gereklidir. Yüksek iklim hedeflerini sağlamaya yönelik önemli emisyon azaltma gayretleri – örneğin 450 ppm karbon dioksit (CO2e) eşdeğerinde sabitlenme – tüm başlıca emisyon salıcı ülkelerde ve çeşitli ekonomik sektörler genelinde bir eyleme geçilmeden gerçeğe dönüşemeyecektir. Entegre modelleme alıştırmalarının yazarlarından biri, azaltım zorluğunu şu şekilde tarif etmiştir (Clarke ve ark., 2009):

İklim etkilerinin azaltımına dair kapsamlı ve uluslararası bir yaklaşımın geliştirilememesi, yüksek iklimle ilgili hedefleri sağlamaya yönelik gayretleri sınırlayacaktır … hedef her ne olursa olsun, kapsamlı bir eylem olmadan, herhangi uzun vadeli iklimle ilgili hedefi sağlamanın küresel maliyetleri daha yüksek olacaktır.

Bu, kayda değer, ekonomik açıdan etkin ve yapısal değişikliği gerektirecektir. Elektrik, çelik, çimento, kimyasallar, ulaştırma ve tarımsal emtialar gibi önemli mal ve hizmetlerin emisyon itibariyle daha az yoğun şekilde temini için kayda değer teknolojik değişim ve yatırım gerekmektedir. Bu değişimin tetiklenmesi, toplum üzerinde iklim değişikliği zararı getiren emisyon itibariyle yoğun faaliyetlerle ilişkili finansal maliyetlerin arttırılması ve bu zararı getirmeyen faaliyetlerin ise maliyetlerinin azaltılması yönünde bilinçli ve kasıtlı politikalar gerektirmektedir. Bu, kirletici ve temiz firmalar arasındaki oyun alanını adil kılan, ekonomik açıdan etkili bir sonuçtur. Aslında, böylesi politikaların olmayışı, “kirli” üretim için bir sübvansiyon sağlama olarak düşünülebilir (Helm, Hepburn ve Ruta, 2012).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

11

Sadece doğrudan hükümet seviyesinde düzenlemelerle ile bu yapısal değişime

maliyete etkin şekilde ulaşabilme muhtemelen mümkün olmayacaktır. Teknolojik gelişme, yakıt fiyatları, talep eğilimleri ve azaltım gayretlerini etkileyen birçok diğer faktörün gelecekte çizeceği yol doğal olarak belirsizdir. Düzenleyici ve piyasa yapısı farklılık gösteren çeşitli ekonomik sektör çapında bir eylem gerekmektedir. Azaltım eylemleri, fosil yakıtlı enerji yerine yenilenebilir enerjinin benimsenmesi gibi bariz ve kasıtlı eylemlerden, insanların taşınması veya ekonomik faaliyetin başka yerde konuşlandırılması gibi kasıtsız eylemlere kadar değişebilir. Bu karmaşıklık derecesi düşünüldüğünde, hükümetlerin en düşük maliyetli azaltım seçeneklerini makul şekilde yakalayabilecek kadar hızlı kural oluşturabilmek için yeterli bilgiye sahip olması pek muhtemel gözükmemektedir. Karbon fiyatlandırması esnek olduğundan ve birçok kanal üzerinden çalıştığından, gereken yapılsa değişimi düşük maliyetle güdümlemek üzere elzem bir politika olacak

gibi gözükmektedir. Bir karbon fiyatı, emisyon itibariyle yoğun mal ve hizmetlerin üretilmesi maliyetini arttıracaktır ve bu da son kullanıcıları tüketimi azaltmak ve/veya daha düşük emisyonlu alternatiflere geçmek yönünde motive edecektir. Ayrıca firmaların kârlılıklarını arttırmak için emisyonlarını azaltmalarına yol açacaktır: herhangi diğer işletme maliyeti gibi eğer bir firma emisyonlarını, ve dolayısıyla karbon emisyon maliyetlerini rakiplerinden daha fazla azaltabilirse, Pazar payı kazanması ve/veya kâr marjını arttırma imkânı olacaktır. Dolayısıyla zaman içerisinde karbon fiyatlandırması, göreli olarak emisyon itibariyle yoğun (“kirli”) üreticilerin daha düşük emisyonlu (“daha temiz”) rakipler karşısında pazar payı kaybetmesine yol açacaktır. Karbon fiyatlandırması bunun yanı sıra, düşük karbonlu teknolojilerin geliştiricilerinin beklenen getirilerini iyileştirerek yenilikleri de arttırabilir. Ayrıca bu faydalar, şart koşulmuş bir hükümet yönetmeliğinin emri altında olmaktan ziyade daha merkezden dağıtılmış bir şekilde gerçeğe dönüştürülmektedir, bu da karbon fiyatlandırmasının daha pahalılar yerine daha ucuz azaltım seçeneklerini yaygınlaştıracağı anlamına gelmektedir, ki bu bulgu, gözlemsel analizle desteklenmektedir (OECD, 2013a). Buna istinaden, söz konusu yaklaşımların, dünyanın karbonsuzlaşma ihtiyacına karşı tepkisinin elzem bir parçası olması fazlasıyla muhtemeldir.

2.2. Eksik Karbon Fiyatlandırmasının Getirdiği Zorluklar En maliyete etkin emisyon azaltma politikası, tüm başlıca emisyon salan ülkeler ve sektörler genelinde emisyonlara tek tip maliyet getiren, küresel olarak

uyumlulaştırılmış bir karbon fiyatlandırma rejimi olacaktır. Teoride böylesi bir rejime, ya eşgüdümlü ulusal karbon vergileriyle ya da birbirine bağlanmış emisyon ticaret sistemleriyle ulaşılabilir. Günümüzde ikinci seçenek daha pratik gözükmektedir zira çoklu emisyon ticaret sistemlerinin diğer sistemler altında çıkartılan izinleri ve ilişkili kirletme haklarını tanıması yoluyla bu seçenek gerçekleştirilebilir ancak diğer yandan, prensipte, birden fazla ülke bir araya gelip asgari karbon vergisi oranı belirlemek konusunda mutabakata varabilirler. Her iki yaklaşım da, en verimli olduğu ülkelerde emisyon azaltmalarının gerçekleşmesine olanak sağlar ve böylece azaltım için daha düşük maliyetli küresel bir yaklaşım yaygınlaştırılmış olur. Her ne kadar uyumlulaştırılmış karbon fiyatlandırması en ideali sayılabilirse de, politik gerçeklikler, ulusal ve bölgesel ya da şehir düzeyinde bağımsız yaklaşımların

kaçınılmaz olmasını beraberinde getirmektedir. Bağımsız hükümetler, kendi yetki alanları dahilinde karbon fiyatlandırma politikalarının oluşturulmasına girişmelidir. Karbon fiyatlandırma politikalarının oluşturulması hem, emisyon ölçümü ve doğrulaması gibi teknik düzenlerin desteklenmesini hem de ilgili yetki alanlarında önemli politik tartışmaları gerektirir. Bu süreçler zaman alır ve ulusal veya bölgesel ya da şehir seviyesinde dahi olsa karmaşıktır; bunların yüksek profilli ve önemli bir politika değişimi bağlamında, birden fazla yetki alanı çapında koordine edilmesi girişimi, öngörülebilir gelecek için pek olası gözükmemektedir. Azaltım gayretlerinin farklı yetki

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

12

alanları çapında dağıtımı argümanları, çok taraflı bir emisyon azaltma politikasının geliştirilmesini daha da karmaşık bir hale getirmekte ve ulusal veya bölgesel ya da şehir düzeyinde karbon fiyatlandırma politika hazırlanmasının üstünlüğünü pekiştirmektedir. Karbon fiyatlandırmasını yürürlüğe koymuş olan hükümet sayısı artmaktadır. Yaklaşık 40 ülke ve 20’nin üzerinde bölgesel ya da şehir bazında yetki alanı, karbona bir fiyat biçmektedir ve buna AB’nin 28 devleti, Kaliforniya, Quebec, Kore Cumhuriyeti, Yeni Zelanda ve Çin’deki çeşitli şehirler ve vilayetler dahildir (Dünya Bankası Grubu, 2015). Birden fazla yetki alanı arasında emisyon ticaret sistemlerinin birbirine bağlanması yoluyla karbon fiyatlandırmasının uyumlulaştırılmasına yönelik bazı girişimler de bulunmaktadır – Kaliforniya ve Quebec arasında, AB ETS ile Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn’daki sistemler arasında, vb. – ancak çoğu politika, ulusal veya bölgesel ya da şehir bazında sınırlar dahilinde parçalı halde kalmaya devam etmektedir. Ancak, bazı ülkeler ve bölgeler, kıyaslanabilir politikaları2 yürürlüğe sokmadığı sürece karbon kaçağı sorunu ortaya çıkabilir. Karbon fiyatı gibi bir emisyon azaltma politikası, uygulamaya geçirildiği yetki alanında emisyonlarda bir azalmayı sağlarken, istem dışı olarak, eşdeğer emisyon azaltma politikaları bulunmayan diğer yetki alanlarında emisyonlarda artışa neden olduğunda, karbon kaçağı oluşur. Diğer yetki alanlarındaki bu emisyon artışının sebebi, politikadaki farklılıkların, üretimin kaydırılmasına sebep olabilmesidir. Eğer üretimde artışa sahne olan yetki alanlarında üretimin emisyon yoğunluğu, üretimin gerilemekte olduğu yetki alanlarına göre daha fazla ise, bu durumun küresel emisyonlarda net bir artışa yol açması olasıdır. Avrupa Komisyonunun (2015) da ifade ettiği gibi:

Karbon kaçağı, iklim politikaları ile ilgili maliyetler nedeniyle, eğer işletmeler üretimlerini sera gazı emisyonlarına ilişkin daha gevşek kısıtları bulunan diğer ülkelere transfer ederlerse ortaya çıkabilecek durumu tarif etmek için kullanılan terimdir. Bu, onların toplam emisyonlarında bir artışa yol açabilir.

Karbon kaçağı, politika yapıcılar için istenmeyen çevresel, ekonomik ve politik sonuçların bir birleşimini ortaya çıkartabilir. Karbon kaçağı, politikanın ulaşımının ötesinde yer alan yetki alanlarında emisyonların artmasına sebep olarak, bir karbon fiyatlandırma politikasının çevresel hedefinin etkisini azaltabilir. Bu ayrıca belli bir emisyon azaltma hedefinin ekonomik maliyetinin artması anlamına gelmektedir. Aynı zamanda, yurtiçi üretimde, ve dolayısıyla muhtemelen istihdamda gerileme, ciddi politik zorluklar yaratabilir. Potansiyel olarak istenmeyen bu çevresel, ekonomik, ve politik sonuçların bileşimi, karbon fiyatlandırma mekanizmalarının tasarımı düşünülürken, kaçak sorununun her zamandan en tartışmalı ve önemli yönlerden biri olarak kalacağı anlamına gelir.

2.3. Rekabetçilik ve Kaçak Karbon kaçağı, rakip firmaların farklı karbon emisyon maliyetlerine tabi olmaları nedeniyle oluşur ve bu nedenle çoğunlukla maliyet rekabetçiliği sorunu ile yakından ilintilidir. Bağımsız firma veya sektör seviyesinde rekabetçilik, firmaların çarpıtılmamış bir piyasa ortamında uluslararası pazar paylarını koruma veya arttırma kabiliyetleri anlamına gelir. Birçok emisyon itibariyle yoğun firmalar/sektörler için rekabetçiliğin kilit bileşenlerinden biri, üretimin maliyetidir: her ne kadar rekabetçilik, birçok faktör ile (yenilik, yeni ürün temini, tüketici tercihlerinin

2 Tipik olarak, eşdeğer politikalar, bir yetki alanında açık bir karbon fiyatının getirilmesi ve diğer yetki alanlarında

eşdeğer açık bir karbon fiyatının olup olmadığı açısından değerlendirilir. Ancak aşağıda irdelendiği üzere çeşitli politikalar da — belli bir teknolojinin kullanılmasını talep eden yönetmelikler gibi — dolaylı bir karbon fiyatı anlamını taşır ve politikaların kıyaslanabilir olup olmadığını belirlerken, en azından prensipte, bunların da dikkate alınması gerekir. Bkz. OECD (2013a), Verimlilik Komisyonu (Avustralya) (2011) ve Vivid Economics (2010).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

13

anlaşılması ve şekillendirilmesi ve marka sadakatinin geliştirilmesi gibi) güdülebilirse de3, söz konusu faktörler genelde, çoğu emisyon itibariyle yoğun ürünler için üretim maliyetlerinden daha az önem taşımaktadır. Bu durum, çoğu karbon itibariyle yoğun mallar için nihai ürünün niteliği ya da kalitesini önemli ölçüde değiştirme potansiyeli ya da ürün farklılaştırması açısında kısıtlı kapsamı göstermektedir. Diğer yandan, rekabetçiliği rekabet etkileşimlerinden ayrı tutmak önem arz etmektedir. Rekabetçilik kavramı, etkili firmaların, çarpıtılmamış (distorsiyonsuz) bir piyasa ortamında nasıl pazar payı elde edebileceği ile ilişkilidir. Genel olarak, girdi sübvansiyonları veya diğer ticari çarpıtmalar, alıcı firmaların uluslararası pazar payı elde etmelerine ve kısa vadede kârlarını arttırmalarına olanak sağladığı, diğer yandan da uzun vadede uluslararası rekabetçiliklerine zarar verdiği (örneğin, maliyet tasarruflarını araştırmak yönündeki teşviklerini azaltarak), genel olarak kabul edilmektedir. Karbon fiyatlandırmasına da aynı mercekten bakılabilir: bir yurtiçi karbon fiyatının olmaması, firmaların kısa vadede avantaj kazanmasını sağlayabilirse de, orta ila uzun vadede rekabetçi konumlarını zayıflatabilir zira, karbon emisyonlarının sınırlı olduğu bir piyasa ortamında rekabet etmek için daha zayıf bir konumda olacaklardır. Karbon fiyatlandırmasının kısa vadeli maliyet etkilerine odaklanılıyorsa da, karbon fiyatlandırması ve bağlantılı karbon kaçağı riskinin maliyet etkisi de, çeşitli diğer

işletme maliyetleri bağlamında dikkate alınmalıdır. Üretim kararlarının verilmesinde, çeşitli diğer enerji ve enerji dışı girdi maliyetleri önem taşıyacaktır. Uzun vadede, yatırım kararları, ürün piyasaları ve düşük maliyetli girdilere yakınlık, yeni tesisler için inşaat maliyetleri, kilit piyasalara ulaşım maliyetleri ve ayrıca firmaların sermaye maliyetinde yer alabilecek genel işletme riskleri gibi çok çeşitli faktörlerden etkilenecektir4. Genel olarak karbon emisyon maliyetleri, emisyon itibariyle yoğun sektörlerde dahi, üretim ve yatırım kararlarını güden faktörlerden sadece biri olacaktır. Örneğin, karbon politikalarının rekabetçilik üzerindeki etkisine dair firmalar üzerinde yapılan anket çalışmalarında firmalar, çoğunlukla, işgücü gibi girdi maliyetlerindeki değişiklikler gibi diğer faktörlerin daha etkili olduğunu ifade etmektedirler (Sartor & Spencer, 2013). Ulusal rekabetçiliğin, anlamlı bir terim olduğu ölçüde, karbon fiyatlandırmasından

etkilenmesi muhtemel gözükmemektedir. Her ne kadar maliyet rekabetçiliği bir firma veya sektör seviyesinde anlaşılsa da, bu kavramın ekonomi geneli seviyesine doğru genişletilmesi daha zorlu olmaktadır. Rekabetçiliğin, önemli bir ölçüye kadar, ulusal seviyede, verim kavramına – bir diğer deyişle, belli bir takım işgücü ve sermaye girdileriyle ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin değeri – benzemekte olduğu gittikçe daha fazla kabul görmektedir. Bunun da, kuruluşların genel kalitesi, eğitim düzeyleri, etkin işgücü ve finansal piyasaların mevcut oluşu ve işletme ortamının kalitesi gibi faktörler tarafından güdülmekte olduğu büyük ölçüde kabul edilmektedir. Bu bakış açısından, ülkelerin büyük çoğunluğunda çevresel yönetmeliklere uymanın maliyeti, muhtemelen az bir önem taşıyacaktır. Ulusal rekabetçilik ile, belli firmalar veya sektörlerin rekabetçiliği arasındaki ilişki ise, Ek 2’de daha detaylı olarak ele alınmaktadır.

3 Örneğin bkz. Porter (1979) tarafından geliştirilmiş olan beş kuvvet çerçevesi.

4 Belli bir konumda bulunan firmaların karşı karşıya olduğu toplam işletme risklerini etkileyen faktörlerin çoğu,

Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı sıralaması (Dünya Bankası Grubu, 2014a) gibi göstergelerde yer almaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

14

3. Karbon Kaçağı Teorisi ve Deliller Karbon kaçağı, hem Teorik hem de Gözlemsel

Çalışmalarla Yoğun Şekilde İncelenmiştir Karbon kaçağı, yoğun bir şekilde tartışılmış ve modellenmiştir fakat halâ, politik olarak çekişmeli ve izole edilip nicelenmesi analitik olarak zordur. Bu bölüm, söz konusu zorlukları aşağıdaki şekilde ele almaktadır:

Kaçağın tanımlanması ve başlıca kanallarının belirlenmesi (bölüm 3.1);

Kaçak modellemeye ilişkin başlıca teorik yaklaşımlarını karşılaştırılması ve karbon fiyatlandırmasının maruz kalan sektörler üzerinde etkilerine karşı daha geniş anlamda ekonomik tesirlerin değerlendirilmesi (bölüm 3.2); ve

Karbon fiyatlandırma politikalarına ilişkin tarihsel çalışmalardaki karbon kaçağının gözlemsel delillerinin incelenmesi (bölüm 3.3).

Bu bölümler, 4 ve 5. Bölümlerde kaçağın ele alınmasına yönelik politika seçeneklerinin daha sonraki tartışılmasına bir çerçeve çizmede yardımcı olacaktır.

3.1. Kaçağın Tanımlanması ve Başlıca Kanallarının Belirlenmesi Yukarıda irdelendiği üzere kaçak, karbon yönetmeliklerinin sıkılıklarındaki farklılıklar neticesinde üretimin – ve dolayısıyla emisyonların – bir yetki alanından diğerine transferi anlamını taşımaktadır. Bu tanımdaki önemli bileşenlerden biri, karbon kaçağının, tüm ülkeler genelinde eşdeğer karbon yönetmeliği olsa idi oluşmayacak, ancak karbon yönetmeliklerindeki farklılıklar neticesinde oluşmuş (ya da oluşabilecek) olanları düşünerek değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu, sadece zaman içerisinde emisyonlar veya üretimde oluşan değişiklikleri gözlemlemekten farklıdır. Yukarıda vurgulanmış olduğu üzere, sanayilerde işletme ve yatırım kararlarını, ve dolayısıyla emisyon seviyelerini, çok çeşitli faktörler etkileyebilir: karbon kaçağı ancak, emisyonlardaki bu değişiklikler, bir karbon fiyatlandırma politikasının getirilmesi, veya var olan politikada değişiklik yapılmasına atfedilebilirse ve, başka yetki alanlarındaki üretimde buna tekabül eden bir artış var ise, ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bir karbon fiyatının getirilmesi sonrasında bir tesisin kapatılması, ancak eğer, karbon fiyatlandırma politikası getirilmemiş olsa idi işletime devam edecek idiyse ve eğer başka yetki alanlarında, aksi halde vuku bulmayacak olan, üretim artışlarının da olması halinde, karbon kaçağına bir örnek teşkil edebilir.

Karbon kaçağı, dört kanal yoluyla ortaya çıkabilir. Bunlar:

üretim veya kısa vadede rekabetçilik kanalı;

yatırım veya uzun vadede rekabetçilik kanalı;

fosil yakıt fiyatı kanalı; ve

teknolojik yayılmalar yoluyla tersten kaçak kanalı.

1. Üretim veya kısa vadede rekabetçilik kanalı, çarpıtılmış üretim kararları üzerinden işler. Daha yüksek karbon emisyon maliyetleri, karbon fiyatlandırmasından etkilenen firmaların (kapsanan firmalar), karbon fiyatlandırması kapsamında yer almayan firmalar (kapsanmayan firmalar) karşısında Pazar payı kaybetmesine yol açabilir (Reinaud, 2008). Bu da, karbon kaçağına yol açabilir. Şu belirtilmelidir ki, her ne kadar bir karbon fiyatı getiren yetki alanlarındaki bağımsız firmalar, karbon fiyatı neticesinde Pazar payı

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

15

kaybedebilirse de, ancak eğer bu firmaların kaybedilen üretimi, kapsanmayan firmalarca ikame edilirse bu durum bir karbon kaçağına yol açacaktır. Eğer üretim, karbon itibariyle daha az yoğun olmalarından ötürü başka kapsanan firmalarca ikame edilirse, karbon fiyatı olmayan yetki alanlarındaki emisyonlar artmaz ve bir kaçak da oluşmaz. Elbette bu, politikanın amaçladığı etkilerden biridir.

2. Yatırım veya uzun vadede rekabetçilik kanalı, eğer farklı karbon fiyatları ülkeler arasında yatırım kanallarında bir değişikliğe neden olursa, orta ila uzun vadede

işler. Orta vadede bu durum, kapsanan firmalardan üretim seviyelerini sürdürmek için bakım sermayesine yapılan yatırımın azaltılması ile olur. Bu, verimlilik ve/veya güvenilirliğin azalmasına, bunun neticesi olarak da orta vadede potansiyel olarak üretimin azalmasına yol açar, ve bu açığı kapsanmayan firmalar kapatabilir. Uzun vadede, daha sıkı karbon düzenlemeleri bulunan yetki alanlarında yer alan mevcut tesisler kapanabilir ve/veya yeni tesisler, daha düşük maliyetler ve dolayısıyla daha fazla sermaye getirisi nedeniyle, tercihen karbon yönetmelikleri daha gevşek olan yetki alanlarında konumlandırılabilir. Ancak, bölüm 2.3’te belirtildiği üzere, çoğu yatırım kararının birçok faktöre dayalı olduğunu, karbon politikasının bunlardan sadece biri olduğunu; döviz kurlarındaki, işgücü ve sermaye maliyetlerindeki değişikliklerin, piyasaya yakınlık, diğer vergiler ve ayrıca kurum ve altyapı kalitesi gibi (firmanın sermaye maliyetine dahil olan) başka faktörlerin, çoğu durumda, şirketin kararında, bir karbon fiyatının varlığından çok daha fazla önem taşıdığını göz önünde bulundurmamız oldukça önemlidir (Reinaud, 2008). Bu çoklu faktörler nedeniyle, bu kanal üzerinden meydana gelen kaçağın gerçek oranının belirlenmesi oldukça zor olacaktır (Vivid Economics, 2014).

3. Fosil yakıt fiyatı kanalı, daha sıkı karbon yönetmeliklerinin bulunduğu yetki alanlarındaki firmaların bu yönetmeliklere cevaben yakıt kullanımlarını azaltma ihtimalinin olması nedeniyle mevcuttur ve bu durum, küresel olarak ticareti

yapılan fosil yakıtların fiyatını düşürebilir. Küresel enerji fiyatlarındaki bu gerilemelerin, daha gevşek yönetmelikleri bulunan yetki alanlarında bu yakıtlara olan talebi arttırması beklenebilir. Bu da, bu yetki alanlarındaki emisyonları arttıracak, ve böylece karbon kaçağına yol açacaktır.

4. Teknolojik yayılmalar (taşmalar) kanalı, karbon düzenlemesinin bulunduğu yetki

alanlarında yeniliği tetikleyerek, ve böylece karbon fiyatı bulunmayan yetki alanlarında üretim ve emisyonların azalmasına yol açarak, karbon düzenlemelerinin ters yönde kaçağa yol açması anlamına gelir. Sıkı iklim politikaları, teknoloji gelişimini ve yenilikleri tetikleyebilir, karbon fiyatından etkilenen firmaların uluslararası rekabetçiliğini arttırabilir (Droge, Grubb ve Counsell, 2009). Genel olarak ifade etmek gerekirse bu durum, çevresel yönetmeliklerin firma rekabetçiliğinde haksız iyileşmelere yol açabileceği yönündeki “Porter hipotezi”ni andırmaktadır. Eğer yeni düşük karbonlu teknolojiler, en maliyete etkin üretim yöntemi haline gelirse bu, küresel emisyonlarda bir azalma sağlayabilir ve böylece sıkı iklim politikası bölgelerindeki firmalar uluslararası pazar payı kazanırlar. Daha gevşek karbon düzenlemeleri bulunan yetki alanlarındaki üretim ve emisyonlardaki azalma, her şey eşit olması halinde, eksi (ters yönde) kaçağa yol açar.

Politika yapıcıların birincil endişeleri genelde birinci ve ikinci kanaldır; bu yüzden bu

kanallar, burada yer alan analizin temel odağını oluşturmaktadır. Kısa vadede rekabetçilik ve yatırım kanalları, teoride, hem çarpık emisyon sonuçların yol açmak hem de üretim kalıplarını çarpıtmak potansiyeline sahiptir; karbon fiyatlandırma rejimlerini getirirken politika yapıcılarının karbon kaçağını ele almaya iten sıklıkla bu endişelerdir. Fosil yakıt fiyat kanalı benzer derecede istenmeye sonuçlara yol açabilir ancak küresel fosil yakıt fiyatlarının oldukça karmaşık belirleyici

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

16

göstergeleri olduğundan doğrudan bunların hedeflenmesi çok daha zordur. Ayrıca bu, rekabette karşılık gelen bir çarpıtmanın da olmadığı bir kaçak kanalıdır. Dolayısıyla bu kanal çoğunlukla politika yapıcıların odak noktası olmamıştır. Dördüncü kanal, potansiyel olarak karbon fiyatlandırma rejimlerinin olumlu bir etkisidir ve kaçağı azaltma yönünde çalışır, ve bu yüzden de kaçağı önlemeye yönelik politika gayretlerinin odaklandığı bir husus değildir. Yine de teknoloji gelişiminin, emisyon azaltmalarını arttırırken, istenmeyen ekonomik etkileri asgariye indirmedeki potansiyel tamamlayıcı rolünün altını çizmektedir, ve bu konu da daha detaylı olarak bölüm 5.4’te irdelenmektedir. Karbon kaçağı tipik olarak açık karbon fiyatları bağlamında düşünülür ve bu çalışma da buna odaklanmaktadır ancak unutulmamalıdır ki kaçak, başka yollarla empoze edilen örtülü karbon fiyatlarıyla bağlantılı maliyetler nedeniyle de oluşabilir. Açık karbon fiyatlandırması, emisyon ticaret sistemleri veya karbon vergileri gibi araçları içerir. Ancak, ülkelerde açık karbon fiyatları yoksa dahi, çoğunlukla bir “gölge” karbon fiyatı bulunan, yenilenebilir enerji hedefleri ve tesis emisyon standartları gibi bir türde iklim politikasını (Marcu, Leader ve Roth, 2014; OECD, 2013a; Verimlilik Komisyonu (Avustralya), 2011; Vivid Economics, 2010) yürürlüğe koymaktadır, bir yandan, yakıt vergileri de etkili bir şekilde bir türde etkin karbon fiyatı anlamını taşımaktadır (OECD, 2013b). Eğer bu politika tarafından empoze edilen maliyetler yeterince yüksekse ve politika kapsamının dışında kalanlarla rekabete maruz kalan firmaları etkiliyorsa, bunlar da karbon kaçağı hakkında endişe yaratabilir. Mesel, 2009 yılında yenilenebilir enerji hedefinin genişletilmesi bağlamında Avustralya’daki bazı paydaşlar, alüminyum dökümhaneleri gibi enerji itibariyle yoğun ticarete maruz kalan firmaların maliyetlerini arttıracağı ve rekabetçiliğini azaltacağı yönünde endişelerini dile getirmişlerdir. Benzer şekilde, karbon kaçağını önlemek için Almanya’daki enerji itibariyle yoğun sanayilerin, yenilenebilir güç gelişimini desteklemek üzere ülkedeki diğer elektrik tüketicileri kadar yüksek bir sürşarj ödemesi gerekmemektedir. Karbon kaçağını ele alırken, firmaların karşı karşıya kaldığı hem doğrudan hem de dolaylı karbon emisyon maliyetlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Doğrudan karbon emisyon maliyetleri, bir üretim sürecinden kaynaklı doğrudan emisyonlarla doğru orantılı olacaktır. Buna ilaveten, kendi üretim sürecinin girdilerinin tedarikçileri karbon emisyon maliyetlerine maruz kaldığında ve bu maliyetlerin bir kısmını bu girdilerin alıcılarına aktarabildiklerinde, firmalar, dolaylı karbon emisyon maliyetlerine maruz kalırlar. Dolaylı karbon emisyon maliyetlerinin önemli bir kaynağı, çoğu işletme için elektriktir. Ancak, diğer emisyon itibariyle yoğun girdilerden kaynaklı maliyet artışları da olasıdır. Kimi zaman bir karbon kaçağı oranını, karbon fiyatı olmayan (veya daha düşük karbon fiyatı / daha gevşek karbon yönetmeliği bulunan) yetki alanındaki emisyonlardaki artışın, (daha yüksek) karbon fiyatı bulunan (veya daha sıkı yönetmeliği olan) yetki alanındaki emisyonlardaki gerilemenin bir yüzdesi olarak ifade edilmesi daha faydalı olacaktır.5. Örneğin eğer karbon fiyatlandırmasının getirilmesi (ya da daha fazla güçlendirilmesi), bir ülkedeki toplam karbon emisyonlarının 200 ton kadar azalmasına ve yabancı emisyonların da 60 ton artmasına yol açmışsa, kaçak oranı 60 bölü 200 yani yüzde 30 olarak hesaplanacaktır. Karbon fiyatı olamayan firmalardaki üretim artışı eğer, karbon fiyatlandırmasından etkilenenlerdeki üretim azalmalarına kıyasla emisyon itibariyle daha yoğun ise karbon kaçağı oranları yüzde 100’ü aşabilir. Eğer karbon fiyatı olmayan yetki alanlarında emisyonlar düşerse karbon kaçağı oranları negatif de olabilir. Ancak bunlar ekstrem durumlardır; tipik olarak karbon kaçağının sıfır ile yüzde 100 arasında olması beklenir. Politika yapıcıların her zamandan politika belirlemek için karbon kaçağı oranlarının resmi tahminlerine dayanmaları gerekmez (özellikle de, aşağıda bölüm 3.2’de açıklandığı üzere, söz konusu rakamların farklı modelleme varsayımlarına karşı duyarlı olduğu düşünüldüğünde), ancak yine

5 Basitlik açısından bundan böyle, diğer yetki alanlarında karbon fiyatı olmadığında karbon fiyatı getiren yetki

alanları bağlamında karbon kaçağına atıfta bulunacağız. Ancak eğer, diğer bölgelerde karbon fiyatı yokken veya daha düşük karbon fiyatı varken, yetki alanları karbon fiyatlandırma politikasını daha sıkılaştırıyorsa da benzer bir dinamik ortaya çıkabilir. Bu husus aşağıda detaylı olarak tartışılmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

17

de bu tahminler, sektörler arasında, zaman içerisinde veya farklı modelleme analizleri arasındaki farklılıkları anlamada faydalı birer analitik araç olabilirler.

Karbon kaçağı oranlarının tahmin edildiği yerde, hangi ülkelerin katı ve gevşek karbon yönetmeliklerinin olduğu konusunda resmi olarak varsayımlar yapmak gerekmektedir. Tanım itibariyle kaçak, gevşek karbon yönetmelikleri olan (veya karbon fiyatı olmayan) yetki alanlarındaki emisyon artışının, sıkı karbon yönetmelikleri (ya da bir karbon fiyatı) olan yetki alanlarındaki firmalardan kaynaklı emisyonlardaki azalışa bölünmesidir. Ancak, en az iki sebepten ötürü yetki alanlarını iki kategoriye ayırmak bir basitleştirme teşkil etmektedir:

Farklı karbon fiyatlandırma politikalarının sıkılığındaki değişkenlik potansiyelini göz ardı etmektedir;

Yukarıda belirtildiği üzere, çoğu yetki alanının diğer politikalar üzerinden örtülü karbon fiyatını empoze ettiği gerçeğini görmezden gelme eğilimindedir.

Fakat bu faktörleri hesaba katacak şekilde hesaplamalarda düzenlemeler yapılması muhtemelen karmaşık ve çelişkili olacaktır. Bu yüzden, uygulamada, kaçak oranları oranlarını ölçmek için analistler, hangi yetki alanlarında bir karbon fiyatının (katı karbon yönetmeliklerinin) olduğu ya da olmadığını tanımlamak üzere basit muhakemeler tatbik etme eğilimindedir ve biz de bu yaklaşımı aşağıda yansıtmaktayız. Bu ikili yaklaşım bir nebze daha az sağlam kabul edilebilirse de, her bir yetki alanındaki çeşitli politikaların değerlendirilen yüksek hedeflerine dayalı karmaşık ağırlıklandırmalardan daha şeffaf olma faziletini taşımaktadır.

3.2. Kaçağın Modellenmesi ve Karbon Fiyatlandırma Politikalarının Diğer Etkileri Politika yapıcılar, farklı sektörler çapında kaçak riskini anlamaya yardımcı olması için

modelleme analizini bir araç olarak kullanabilir. Karbon kaçağı riskine dair bir anlayış elde edilmesi, bir karbon fiyatlandırmasını yürürlüğe koymak ya da var olanı sıkılaştırmak konusunda karar verirken politika yapıcılar için önem arz eder ve ayrıca onların politika tepkilerini belirlemede de yardımcı olabilir (bkz. bölüm 4 ve 5). Bu değerlendirmeye kısmen, uzmanlar veya politikacıların muhakemesi bilgi sağlayabilir ancak modelleme yaklaşımları sıklıkla önemli rol oynar zira bu yaklaşımlar herhangi sonraki kararların şeffaflığına destek olurlar. Kaçağın modellenmesi ya, “politikalı” ve “politikasız” senaryolarla modelleme yapan teorik bir yaklaşımı, ya da, gerçek, tarihsel dünya verilerini ve tahmini olgu varsayımı

kullanan tarihsel ve gözlemsel bir yaklaşım kullanabilir. Her bir yaklaşım altında modelleme çerçevesi, ilgili politikanın olduğu ve olmadığı bir dünya hakkında bir anlayış oluşturmak amacıyla, karbon fiyatlandırmasının talep ve diğer girdilerin fiyatları gibi çok çeşitli diğer ekonomik değişkenlerle etkileşimini hesaba katmalıdır. Birinci yaklaşıma bazen “önden” (ex ante) ya da teorik yaklaşım adı verilmektedir çünkü, doğrudan tarihsel verilere dayanmadan, gelecekte karbon fiyatının etkilerini tahmin etmek için teorik simüle edilmiş sonuçları kullanabilir. Politika yapıcılar genelde politikaların potansiyel etkilerini yürürlüğe konmadan önce değerlendirmekle ilgilendiğinden, kaçağın “önden” değerlendirmelerini yapan yaklaşımlar ilgili çekici olabilir. Bu konu daha detaylı olarak bölüm 3.2.1’de ele alınmaktadır. İkinci yaklaşım ise kimi zaman “sonradan” (ex post) yaklaşım olarak adlandırılır çünkü olay sonrasındaki sonuçların analizine dayanır. Karbon kaçağı delillerinin tespiti için bu yaklaşımın kullanımı, bölüm 3.2.2’de daha detaylı tartışılmaktadır. Bu analiz de politika yapıcılar için oldukça faydalıdır zira politikanın etkinliğini zaman içerisinde gözden geçirip iyileştirmek isterler.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

18

3.2.1. Kaçağın Önden Tahminleri: Genel ve Kısmi Denge Seçenekleri Karbon kaçağını modellemeye ilişkin önden yaklaşımın iki başlıca alt türü bulunmaktadır: genel denge ve kısmi denge yaklaşımları. Birinci yaklaşım, iklim politikasının enerji ve faktör piyasası fiyatları üzerindeki, ve böylece üretim ve emisyon sonuçları üzerindeki etkilerini tespit edip altını çizen büyük ölçekli hesaplanabilir genel denge (CGE) modellerini kullanır. İkinci yaklaşım, sadece firmaların bir alt kümesinin karbon fiyatına (veya başka biçimde bir karbon politikasına) tabi olduğu bağımsız bir sektör seviyesindeki detaylı üretim ve emisyon kalıplarını modellemek suretiyle karbon kaçağını inceler ancak bu sektörün daha geniş anlamda ekonomi ile etkileşimini göz ardı eder. Tipik olarak her iki türdeki model de, asimetrik karbon fiyatlandırma politikalarının olmadığı yerde (örneğin hiçbir yetki alanında karbon fiyatının olmadığı yerde) ekonomi veya sektörün ne şekilde gelişeceğinin beklendiğine dair bir anlayışı resmeden bir

taban hattının veya bir referans senaryosunun geliştirilmesini içerir. Sonrasında model, asimetrik karbon fiyatı etkisinin (örneğin bir yetki alanının bir karbon fiyatı getirirken diğerlerinin getirmemesi) dahil edilmesi ile yeniden çalıştırılır. İki senaryo arasındaki fark ise, asimetrik karbon fiyatlandırma politikasına atfedilebilir ve referans senaryoda görülmeyip de diğer yetki alanlarında emisyon artışının görülmesi ilse karbon kaçağının bir tahmini olarak kullanılır. Bu yaklaşım, yukarıdaki bölüm 3.1’de ele alınan kaçak oranı kavramı ile tutarlıdır. Üçüncü bir senaryoda ise, tüm yetki alanlarının aynı karbon fiyatının yürürlüğe koyduğu varsayımı ile çalıştırılabilir ve karbon kaçaklarından herhangi birinin etkili olup olmadığı belirlenebilir. Modelleme yaklaşımının ne derecede sofistike olduğuna bağlı olarak, farklı türde kaçak önleme mekanizmalarının etkisini tahmin etmek için daha ileri düzey modelleme çalıştırmaları kullanılabilir. Her iki türdeki model de, ilgi alanına giren birçok değişken konusunda öngörü sağlayabilir: bizim odağımız, bunların kaçağa dair nasıl bir durumu ileri sürdüğüdür. Kaçak oranlarını tahmin etmenin yanı sıra CGE modelleri, karbon fiyatlandırmasının beklenen genel refah etkisine dair tahminler de sunabilir (çoğunlukla üretim cinsinden ölçülür) ve bu, politika yapıcıları fazlasıyla ilgilendirebilir. Kutu-1, CGE modelleri sayesinde elde edilebilecek bu diğer anlayışlar hakkında daha fazla bilgi vermektedir. Kısmi denge modelleri sıklıkla, piyasadaki farklı üreticiler arasındaki rekabetçi dinamiklerin araştırılmasına, ya da maliyet iletim oranlarının tahmin edilmesine – ki bu da politika açısından oldukça ilgi çekicidir – olanak sağlar. Genel denge modellemesinin kilit avantajlarından biri, kaçağı, bir karbon fiyatlandırma politikasının daha geniş anlamdaki etkileri bağlamında bir yere oturtmasıdır. CGE modellemesinin bütünsel ekonomi perspektifi, bir karbon fiyatından etkilenen sektörler için alakalı olabilecek dolaylı, geri besleme etkilerini – örneğin, girdi fiyatları değiştikçe karbon fiyatının nasıl ekonomik sektörler arasında yeniden tahsisine yol açabileceği – görebilmesini sağlar. karbon fiyatlandırması tarafından elde edilen gelirlerin ekonomide yer alan farklı sektörlere gere dönüşümünü öngören bir karbon fiyatlandırma mekanizması söz konusu olduğunda bu dolaylı etkiler özellikle önem kazanmaktadır. Bunun aksine, kısmi denge yaklaşımları sadece sektörlerin bir alt kümesine odaklanırlar ve karbon fiyatlandırmasından kaynaklı dolaylı, geri besleme etkilerini yakalayamazlar.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

19

Kutu 1. Karbon Fiyatlandırma Politikalarının Modellenmiş Refah Etkileri Genel denge modelleri, karbon fiyatlandırmasının refah etkilerinin tipik olarak ılımlı düzeyde

olduğunu ileri sürmektedir. Örneğin, 25 CGE modeli çapında, tek başına hareket eden ülkelerde refah üzerindeki etki tahminleri (genelde üretim veya GSYİH ile gösterilmektedir), yüzde –1,58 ile yüzde 0,02 arasında değişmektedir (meta analiz için bkz. Branger & Quirion, 2013). Farklı politika tedbirlerinin karşılaştırılmasını kolaylaştırmak için bu refah etkileri, daha düşük küresel sera gazı emisyonlarının çevresel faydalarını dikkate almamaktadır. Her halükarda, ülkelerin genel ekonomilerinin boyutuna kıyasla bakıldığında bu refah etkileri, kaçağın göreli olarak oldukça yüksek olduğu durumlarda dahi, oldukça düşüktür. Kısmi denge modelleri genelde küresel refah tahminleri sunamamaktadır. İklim politikasının sağladığı teknoloji geliştirme faydaları çoğunlukla genel denge modelleme yaklaşımlarınca ve dolayısıyla bu refah tahminlerinde yakalanamaz, ancak artan sayıda CGE

modeli bu etkileri bünyesine dahil etmeye çalışmaktadır. Eğer karbon fiyatlandırması bir yerel firmanın yeni, daha temiz bir ürünü piyasaya getirmesine yol açarsa, bunun faydaları genelde var olan modelleme yaklaşımlarınca gözlemlenemeyecektir. Ancak, yakın tarihli CGE modelleme yaklaşımları bu etkiyi dahil etmektedir (bkz. McKibbin & Wilcoxen, 2009, ve Gerlagh & Kuik, 2014). Bu faydaların dahil edilmemesi, iklim politikasının olumsuz refah etkilerini olduğundan fazla gösterecek ve yeniliklerin potansiyel daha geniş anlamdaki ekonomik faydalarını göz ardı edecektir. Daha genel olarak ifade etmek gerekirse çalışmalar, iklim politikasının yeniliği teşvik edebileceğini göstermektedir. Örneğin Calel ve Dechezlepretre (yakında yayımlanacak) AB ETS’nin Avrupa’daki patent verileri üzerindeki etkisini araştırmış ve karbon fiyatlandırmasının, etkilenen firmalarda düşük karbonlu yenilikte yüzde 10’a kadar artışı tetiklediğini, karbon fiyatından etkilenmeyenlerde ise gözle görülür bir etkinin pek olmadığını ortaya koymuştur. Söz konusu teknolojik ilerleme, standart maliyete etkinlik argümanlarına ilaveten, karbon fiyatlandırmasının önemli bir faydasını teşkil edebilir.

Diğer yandan, genel denge yaklaşımındaki modellemenin toplama seviyesi, piyasa yapısı ve rekabetçi dinamiklerinin bazı niteliklerini kısmi denge yaklaşımları kadar iyi

ortaya koyamamaktadır. CGE modelleri, piyasa yapısının detaylarını ve bunun ekonomi içinde farklı sektörler genelinde, özellikle de emisyon itibariyle yoğun sektörlerde nasıl bir değişkenlik gösterebileceğini dikkate almamaktadır. Ayrıca, çözülebilirliği teminen bu modeller tipik olarak bağımsız piyasaların tam rekabetçi olduğunu varsaymaktadır. Her ne kadar bu, bazı sektörler için makul bir varsayım olabilirse de, elektrik ve çimento gibi fazlasıyla emisyon itibariyle yoğun sektörlerde genelde mantıksız olduğu gözlenmiştir. Bunun aksine, kısmi denge modelleri çoğunlukla, model varsayımları ve girdileri açısından daha fazla gözlemsel gerçekçilik sunar, özellikle tam olmayan rekabete da müsaade edebilmektedir. Ayrıca karbon kaçağının farklı sektörler çapında karşılaştırılmasına da olanak sağlar, ve böylece hangi sektörel özelliklerin kaçak oranlarını gütmekte olduğunu daha alt bir seviyeden tespit etmeye yardımcı olabilir. İki yaklaşım arasında karbon kaçağı tahmini açısından çarpıcı farklar söz konusudur, ve bu geniş sonuç aralığı, kaçak oranlarında büyük bir belirsizlik olduğuna işaret

etmektedir. CGE modellerinde kaçak oranları genelde düşük çıkmaktadır (tipik olarak yüzde 5 ila 15 civarında) ancak sonuçlar, kaçağın var olduğuna dair kati değildir6. Diğer yandan, kısmi denge modellerinden elde edilen kaçak rakamı aralıkları çok daha geniş olup, varsayımlara ve model spesifikasyonuna bağlı olarak muhtemel kaçak oranlarının yüzde 0-100 arasında değişebileceğini ileri sürmektedir. Bu durum, muhtemel kaçak oranlarında büyük bir belirsizlik olduğuna işaret etmektedir. Sonuçlardaki varyasyon, Tablo 1’de sunulmuştur.

6 Literatürde bu duruma ilişkin başlıca istisnalardan biri Babiker (2005) olup kendisi, üretim teknolojilerini

ölçeklendirmek üzere getirilerin arttırılması neticesinde yüzde 130’a kadar ulaşan bir kaçak oranını tahmin etmekte olup bu da oligopolistik piyasa yapılarına yol açmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

20

Tablo 1. Genel ve Kısmi Denge Yaklaşımlarında Tahmin Edilen Kaçak oranları Arasında Bariz Fark Bulunmaktadır Yazar(lar) Kapsanan

dönem Sektör ve coğrafya

Karbon fiyatları, tCO2 başına

Modellenen karbon kaçak oranları, yüzde (kaçağın yönü)

Genel denge (CGE)

Babiker (2005) 2010 Küresel; 7 emtia

Açık fiyat yok 50 ila 130 (OECD’den OECD dışına)

Baylis ve ark. (2014)

2010 verileri Küresel, birçok sektör

Açık fiyat yok 10 ila 15; azaltım kaynağı etkisiyle –8.5 ila 3’e düşüyor (ülkeler belirtilmemiştir)

Burniaux & Martins (2000)

AB ETS öncesi; 1996–99

Küresel uluslararası kömür piyasası

Çeşitli karbon fiyatları düşünülmüştür ancak açık bir fiyat verilmemiştir

2 ila 27 (Ek 1‘den Ek dışına)

Carbone (2013) 1995–2011 Küresel (Ek 1‘den Ek dışına kaçak); 112 bölge; 57 sektör

Açık bir karbon vergisi dikkate alınmamıştır ancak vergi, emisyon üretimini %20’ye kadar azaltacak şekilde belirlenmiştir

–9 ila 28 (Ek 1‘den Ek dışına)

Caron (2012) 1995–2008 Küresel; 51 sektör US$41 ila US$55 1 ila 17 (belirtilmeyen ülkeler)

Gerlagh & Kuik (2007)

1999–2005 Küresel; enerji itibariyle yoğun mallar

Karbon fiyatları, ülkeler Kyoto Protokolü beyanatlarındaki emisyon azaltma hedeflerine ulaşabilecek şekilde modelle belirlenmektedir

–17 ila 17 (Ek 1‘den Ek 1 dışına)

Kiuila, Wójtowicz, Żylicz ve Kasek (2014)

2020’ye kadar Küresel, birçok sektör

AB için US$197 ila US$21, AB dışı için US$20 ila US$32

0 ila 28 (AB’den ROW’ye)

Kuik & Gerlagh (2003)

Kyoto Protokolü; 1995 ticaret ve üretim istatistikleri

OECD; GTAP ekonomi çapında veri seti

Çeşitli bölgelerin emisyon hedeflerine ulaşabilmesi için karbon vergisinin yerel olarak hesaplanması gerekmektedir: ABD için US$3.5; Japonya için US$28; AB için US$17; diğer OECD için US$24

11 ila 15 (Ek 1‘den Ek 1 dışına)

Kuik & Hofkes (2010)

veriler 2001–06’ya göre ayarlanmıştır

Küresel; maden sektörü

€20 17 ila 33 (AB’den ROW’ye)

Lanzi, Mullaly, Chateau ve Dellink (2013)

2013–20’ye göre ayarlanmıştır

Küresel, birçok sektör

Ek 1 ülkeler için US$12 ila US$163; Ek 1 dışı ülkeler için US$0

9 (Ek 1‘den Ek 1 dışına)

Tablo sonraki sayfada devam etmektedir

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

21

Tablo 1. Genel ve Kısmi Denge Yaklaşımlarında Tahmin Edilen Kaçak oranları Arasında Bariz Fark Bulunmaktadır (devamı) Yazar(lar) Kapsanan

dönem Sektör ve coğrafya

Karbon fiyatları, tCO2 başına

Modellenen karbon kaçak oranları, yüzde (kaçağın yönü)

Monjon & Quirion (2009)

Kalibrasyon yılı 2005

Küresel; birçok sektör

€14 ila €27 5 ila 12 (AB’den ROW’ye)

Paroussos, Fragkos, Capros ve Fragkiadakis (2014)

2015–2050 Küresel, m birçok sektör

AB için 2020’de US$14’ten başlayıp 2050’de US$148’e ulaşıyor; Çin için US$0’dan 15’e; ABD için US$0’dan US$78’e

28 (AB’den ROW’ye) ila 25 (AB+ABD’den ROW’ye) ila 3 (AB + ABD + Çin’den ROW’ye)

Kısmi denge

Allevi, Oggioni, Riccardi ve Rocco (2013)

yok AB ETS’de İtalya’da çimentonun (cüruf) kapsanan kısmı

€32 ile €100 arası 17 ila 100 (İtalya’dan ROW’ye)

Demailly & Quirion (2006)

2008–12’den ileri tahminler; politika, 2004’e göre ayarlanmıştır

Küresel; çimentoya odaklı

€20 0 ila 50 (AB’den ROW’ye)

Droge, Grubb & Counsell (2009)

2013–20’ye ileri tahminler

Elektrik, çelik, çimento ve alüminyum; İngiltere, ABD, Polonya ve AB’de bu sanayilere odaklanan çalışmalara dayalı

€14 0 ila 39 (AB’den ROW’ye)

Healy, Quirion ve Schumacher (2012)

2005–12 AB; gri cüruf piyasası

€20 22 (AB’den ROW’ye)

Ponssard & Walker (2008)

1995–2007; Üretim verileri 2006’ya göre ayarlanmış

“tipik Batı Avrupa ülkesi piyasasında” Çimento

€50 70 ila 73 (belirtilmemiş)

Ritz (2009) önden; 2004 için piyasa verileri; parametreler, 2003 ile 2005 arasındaki veriler kullanılarak ayarlanmıştır

AB ETS ile kapsanan çelik sektörüne odaklı

€20 9 ila 75 (AB’den ROW’ye)

Tablo sonraki sayfada devam etmektedir

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

22

Tablo 1. Genel ve Kısmi Denge Yaklaşımlarında Tahmin Edilen Kaçak oranları Arasında Bariz Fark Bulunmaktadır (devamı) Yazar(lar) Kapsanan

dönem Sektör ve coğrafya

Karbon fiyatları, tCO2 başına

Modellenen karbon kaçak oranları, yüzde (kaçağın yönü)

Santamaría, Linares ve Pintos (2014)

2005–14 İspanya’da çimento, çelik ve petrol rafinerisi sektörünün AB ETS kapsamında yer alan kısmı

€5 ile €35 arası çimento için 35 ila 80, çelik için 18 ila 95, petrol için 10 ila 90 (İspanya’da ROW’ye)

Szabó, Hidalgo, Ciscar ve Soria (2006)

1990–97 AB ve Kyoto Protokolü Ek B ülkeleri; çimento

€28 ile €40 arası Karbon kaçağı: 29; üretim kaçağı:33 (AB ve Ek B ülkelerinden ROW’ye)

Vivid Economics (2014)

2013–20 tahminleri

AB ETS III. Aşamasının 25 adet İngiltere sanayisi üzerindeki etkilerini modellemiş

€5 ile €50 arası 2020 itibariyle sektöre bağlı olarak 0 ila 100 (İngiltere’den ROW’ye)

Kaynak: Vivid Economics Not: Kiuila, Wójtowicz, Żylicz ve Kasek (2014) sonuçları, yazarın tercih ettiği tanımdan ziyade, diğer çalışmalarla kıyaslanabilirlik açısından ortak kaçak tanımı kullanarak rapor edilmiştir.

Genel ve kısmi denge yaklaşımlarındaki kaçak oranları arasındaki farklar henüz çözümlenmemişse de, birçok mantıklı muhtemel açıklama mevcuttur. Bir açıklama, kaçak oranları itibariyle bir CGE modelindeki ekonomi geneline ait rakam ile bir kısmi denge analizindeki sektörlere özgü oran, bire bir türde bir karşılaştırma teşkil etmemektedir. Özellikle, kısmi denge sonuçları, yapısı itibariyle tipik olarak maruz kalan bir sektöre odaklanmaktadır, diğer yanda CGE sonuçları tipik olarak, bir kısmı maruz kalan ve bir kısmı maruz kalmayan birçok sektörü kümelemektedir. Örneğin, yurtiçi elektrik sektörü, emisyon azaltmaları için büyük bir kaynak teşkil etmektedir fakat birçok ülkede ticaret maruziyeti ya çok azdır ya da yoktur, ve dolayısıyla çok az veya sıfır kaçağa sahiptir, bu da CGE kullanarak bir ekonomi çapında modellenen kaçak oranını seyreltmektedir. Bir başka açıklama da, CGE modelleri tipik olarak firmaların fiyata bağlı alıcı olduğunu varsayıyorsa da, yurtiçi ve yurtdışı firmaların ürünlerini tam ikame olarak kabul etmemektedir. Özellikle, ikame derecesini ayarlamak (kalibre etmek) için ticaret elastikiyetlerini kullanırlar ve bu elastikiyetler, firmaların ürünlerinin, özünde, oldukça güçlü bir şekilde farklılaşmış niteliklerde olduğunu ima etmektedir. Bunun aksine kısmi denge yaklaşımlarında çoğunluklar ürünler, ithal edilmiş olup olmadıklarına bakılmaksızın, alıcının bakış açısından mükemmel derecede homojen ve kendi arasında değiştirilebilir olarak kabul edilmektedir. Ulaşım maliyetleri bir engel teşkil etmediği sürece bu, güçlü bir ikame edilebilirlik ve farklı yetki alanlarında bulunan üreticiler arasında rekabetçi baskı yaratmaktadır. Ayrıca her bir model kategorisi içerisinde gözlemlenen sonuçlar arasında da önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu hususa dair başlıca bazı etmenler, aşağıdaki Kutu 2’de araştırılmıştır. Model sonuçları, belli sonuçları destekleyecek şekilde seçilmiş olabilecek girdilere ve varsayımlara karşı duyarlıdır. Model sonuçlarını kendi aralarında karşılaştırırken, bu girdiler ve varsayımlar dikkatlice incelenmelidir. Benzer şekilde, mevcut modelleme çalışmalarından sonuçları, yeni politika geliştirmede bilgilendirici girdi olarak kullanmadan önce, modelin girdileri, varsayımları ve senaryoları dikkatlice incelenmelidir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

23

Kutu 2. Kilit Varsayımlardaki Farklılıklar, Benzer Yaklaşımları Kullanan Çalışmalar arasında Kaçak Tahminlerinin Farklı Sonuçlar Vermesine Yol Açıyor Hem genel hem de kısmi denge modellerini kalibre etmek için kullanılan temel varsayımlar, her bir yaklaşımda elde edilen sonuçlardaki farklılıkların altında yatan kilit etmenlerdir. Genel denge modellemesi açısından çalışmaların bulgularının özellikle aşağıdakilerin seçimi konusunda hassas olduğu görülmüştür:

Armington elastikiyetleri: CGE modellerinde bunlar, uluslararası ticareti yapılan malın hangi ölçüde ekonomiler arasında ikame edilebilir olduğunu tahmin etmekte kullanılan parametrelerdir.

Üretim sürecinde faktör girdileri arasındaki ikame edilebilirlik: Kaçağın analiz edilmesi bağlamında bu genelde, üretimin enerji ve enerji dışı faktörleri arasındaki ikame edilebilirlik ile ilgilidir.

Fosil yakıt arzının elastikiyeti: fosil yakıt arzında daha fazla elastikiyet tahminine müsaade edilmesi ve böylece düzenlemeye tabi ekonomilerin daha temiz teknolojilere geçebileceğinin varsayılması, küresel emisyonlar itibariyle daha düşük kaçak oranlarına yol açmaktadır; düzenlemeye tabi ekonomilerdeki azaltmalar, düzenlemeye tabi olmayan ekonomilerdeki emisyon artışlarına kıyasla büyüklük itibariyle daha fazladır (Carbone, 2013)

Modellerin, altında yatan varsayımlara karşı hassasiyeti neticesinde yazarlar, modelin nasıl kalibre edildiğine dayalı olarak bir takım tahminler sunmaktadır. Yukarıdaki Tablo 1’de de belirtildiği üzere Burniaux & Martins (2000), kaçak oranlarını yüzde 2 ile 27 arasında olarak tahmin etmektedir. Bu aralık, ticaret ve ikame etme elastikiyetlerine dair varsayımlarla güdülmektedir. Tahmin aralıklarının alt sınırı, kömür için ticari ikame etme elastikiyetini 0,5, kömürün arz elastikiyetini (eksi) sonsuz ve petrolün arz elastikiyetini de 2 olarak belirleyerek elde edilmiştir. Diğer yandan, tahmin aralıklarının üst sınırı olan yüzde 27, kömür için ticari ikame etme elastikiyetini 2, kömürün arz elastikiyetini 0,1 ve petrolün arz elastikiyetini de 0,5 olarak belirleyerek elde edilmiştir. Kısmi denge modellerinde, rekabetin coğrafi mevkisi açısından– bir diğer deyişle, rakiplerin konumu ve karbon fiyatından etkilenen piyasa arzı oranı açısından – normalde bir “model dışı” bir varsayım yapılır. Örneğin Smale, Hartley, Hepburn, Ward ve Grubb (2006), beş piyasada AB ETS’nin etkisini araştırmıştır: gri çimento, gazete basımı, rafine ürünler, soğuk haddelenmiş çelik ve birincil alüminyum. Analizlerinde çimento piyasası ulusal kabul edilirken; gazete basımı, rafine ürünler ve soğuk haddelenmiş çelik bölgesel; ve alüminyum ise küresel kabul edilmiştir. Karbon fiyatlandırmasının Avrupa’daki alüminyum üretim seviyeleri üzerindeki etkisinin (ve dolayısıyla, varsayılabilir ki, kaçak riskinin) çalışılan diğer piyasalara nazaran daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir çünkü varsayılan piyasa tanımı, alüminyum piyasasındaki (küresel) üretimin sadece küçük bir kısmının karbon fiyatından etkilenmektedir, diğer yandan incelenen diğer piyasalarda (ulusal ve bölgesel) üretimin daha fazla bir kısmı karbon fiyatından etkilenmektedir.

Kısmi ve genel denge yaklaşım sonuçlarının birbiriyle uzlaştırılması zor gibi gözükse de, farklı güçlü yönleri ve odak noktaları, her iki yaklaşımı da kaçak modellemesinde kıymetli kılmaktadır ve ideal olarak bir arada kullanılmalıdırlar. Sorunun farklı ve önemli unsurlarını hedefleyebildiklerinden, her iki yaklaşımın bir arada kullanılması, kısmi dengenin sektörel seviyedeki “ince taneli” tahmin niteliğinin, ekonomi genelinde yakıt fiyat değişimleri ve kaynak yeniden tahsisinin genel denge etkileri ile bir araya getirilmesini sağlayacaktır. Uygulanabilir olduğu yerde he iki yaklaşımın bir kombinasyonunun kullanılması ideal olacaktır zira kısmi denge üretimleri genel denge modellerine katkı sağlar ve aynı zamanda genel denge sonuçlarından geri besleme alır. Ancak böylesi bir yaklaşımdaki bariz bir dezavantaj, iteratif modellerle alakalı zaman ve modelleme gayreti, ve iki yaklaşımdaki sonuçlar arasında bir tutarlılık yakalamaya dair potansiyel zorluktur. Bileşik bir yaklaşım olmadığında, “elmayla elma” kıyaslaması yapabilmek amacıyla genel denge modellerinden sektör seviyesindeki sonuçları ayrı olarak rapor etmek suretiyle genel ve kısmi denge sonuçları daha kolay aralarında uzlaştırılabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

24

3.2.2. Kaçağın Sonradan Gözlemsel Değerlendirmesi Her ne kadar “önden” (teorik) çalışmalar, önerilen politikaların muhtemel etkilerini değerlendirmekte faydalıysalar da, mevcut politikaların “sonradan” gözlemsel analizi, kaçak riski anlayışını güçlendirmek ve politikanın zaman içerisinde uygunluğunu gözden geçirmeye yardım etmek amacıyla gerçek dünya deneyimlerinden

yararlanılmasına yardımcı olabilir. Gözlemsel çalışmalara dair yaygın bir yaklaşım, analiz döneminde karbon fiyatlandırma politikasının etkisini diğer değişikliklerden izole etmeye çalışmak için ekonometrik tekniklerin kullanılmasıdır. Daha nitel bir yaklaşım ise sanayi anket/ araştırmalarının kullanılmasıdır. Gözlemsel incelemeler, karbon kaçağı için genelde sınırlı delil tespit edebilmektedir.

Bu gözlemsel çalışmalar, karbon fiyatlandırma politikalarının üretim ve emisyon kalıpları üzerindeki etkilerini incelemek ve bir yandan da diğer tesir edici faktörleri kontrol altında tutmak için tipik olarak ekonometrik teknikleri uygulamaktadır. Diğer yaklaşımlar, karbon fiyatlandırmasının yatırım ve şirket kârlılığı üzerindeki etkilerini incelemek için etkilenen sektörlerden şirket seviyesindeki verileri kullanırlar. Kilit gözlemsel çalışmaların bir özeti Tablo 2’de sunulmuştur. Görüldüğü üzere bu çalışmaların çoğu, en uzun süredir yerleşik olan karbon fiyatlandırma mekanizması olan AB ETS’ye odaklanmaktadır. Tablo 2. Gözlemsel Çalışmalar Karbon Kaçağına dair Sınırlı Delil Sunuyor Yazar(lar) Politika ve Kapsanan

dönem Sektör ve coğrafya Güçlü kaçak delili var

mı?

Abrell, Zachmann ve Ndoye (2011)

AB ETS Aşama I ve II; 2005–08

Panel regresyonları; AB’nin ekonomi genelinde kapsanması

Hayır, ancak bazı sektörler, diğerlerinden daha fazla etkilenmektedir

Barker, Mayer, Pollitt ve Lutz (2007)

1995–2005 dönemi boyunca çevresel (enerji) vergileri

Altı AB Üye Devletinin ekonomi genelinde kapsanması

Hayır

Chan, Li ve Zhang (2012) uygulamaya geçirilmesi öncesi ve sonrasında AB ETS; 2001–09

Panel regresyonları; AB’deki elektrik, çimento, demir ve çelik sektörleri

Hayır

Cummins (2012) AB ETS Aşama I Panel regresyonları; AB’nin ekonomi genelinde kapsanması

Hayır

Ellerman, Convery ve Perthuis (2010)

AB ETS Aşama I Petrol rafineri, alüminyum, demir & çelik, çimento sektörlerine odaklanıyor

Hayır

Graichen ve ark. (2008) AB ETS Aşama III Almanya’da üçten fazla tesisle, AB ETS’deki sektörlere odaklı

Hayır

Lacombe (2008) Aşama I AB ETS Petrol odaklı Hayır

Martin, Muûls, de Preux ve Wagner (2012)

AB ETS Aşama I ve II ekonomi genelinde; AB Hayır

Martin, Muûls ve Wagner (2011)

2009’da kadar AB ETS Aşama I

AB ETS’de yer alan 800 şirket

Hayır

Reinaud (2008) 2009’da kadar AB ETS Aşama I

AB-25 Üye Devletlerinde çelik, çimento, alüminyum ve rafineriye odaklı

Hayır

Sartor (2012) AB ETS’nin ilk 6,5 yılı Alüminyuma odaklı Hayır

Sartor & Spencer (2013) AB ETS’nin getirilmesi sonrası; Aşama III’ü beklerken; 1991–2010

Polonya’daki enerji itibariyle yoğun sanayilere odaklı

Hayır

Kaynak: Vivid Economics.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

25

Bu sonuçlar, karbon fiyatlandırmasının rekabetçilik etkilerine dair çalışmalar üzerinde

OECD tarafından gerçekleştirilen yakın tarihli bir incelemenin sonuçları ile tutarlıdır. Bu inceleme, gözlemsel çalışmaların karbon fiyatlandırmasının azaltımı arttırdığını ancak negatif rekabetçilik etkilerine dair pek bir delil bulamadığını belirttiğini ortaya koymaktadır (Arlinghaus, 2015). Özel olarak bu çalışma, AB ETS’nin üretim, kârlar veya ticaret çıktıları üzerinde sebep-sonuçsal bir etkisini tespit edememiştir, diğer yandan istihdam azalmalarının hafif ve metal dışı maden ürünlerinde yoğunlaştığını gözlemlemiştir. Rekabetçilik etkilerinin hafif olduğuna dair geniş kanaati daha da destekler şekilde iki çalışma, çevresel politikalar altında farklı muamele gören firmalar arasında ülke içi rekabetçilik etkilerine dair delil bulamamışlardır. Flues & Lutz’un (2015) ekonometrik analizi daha yüksek elektrik vergisi oranlarının etkisi için destek almış ve almamış olan Alman firmalarını karşılaştırmaktadır. Bu çalışma, tam vergi oranına tabi olan firmalarla, düşürülmüş vergiye tabi tutulanlar arasında ciro, ihracat, katma değer, yatırım ve istihdam açısından hiçbir fark bulamamıştır. Bu analiz, azaltılmış vergiden faydalanmayan firmaların karşı karşıya kaldığı daha yüksek maliyetlerin, onların rekabetçiliğini etkilemediğini ileri sürmektedir. Martin, Preux ve Wagner (2009), gerçekleştirdikleri bir çalışmada İngiltere’de iklim değişikliği harcının tam değerine maruz kalan ile yüzde 80 indirim alan firmalar arasında üretim veya istihdam açısından hiçbir fark bulamamıştır ve dolayısıyla bu çalışmadan da benzer çıkarımlar yapılabilir. Karbon kaçağının gözlemsel modelleme sonucuna neyin açıklama getireceğini tam

olarak bilmek zordur. Kaçak riskinin göz ardı edilebilir olduğu anlamı çıkartılabilir ancak dikkate alınması gereken bazı diğer faktörler söz konusudur.

Herhangi ekonometrik analizin doğruluğu büyük ölçüde var olan verilerin miktarına dayalıdır ve AB ETS gibi çoğu karbon fiyatlandırma mekanizmalarının yürürlükte olduğu kısa sayılabilecek süreler düşünüldüğünde bu durum biraz sorun yaratabilir (Vivid Economics, 2014). Bu süre zarfları, birçok sektördeki sözleşme planları ile daha da kısalabilir. Örneğin uzun vade elektrik sözleşmelerinin varlığı da, AB ETS’nin etkileri açısından kısmi bir tampon görevi görmüştür (Varma ve ark., 2012; Sartor, 2013; Reinaud, 2008). Reinaud (2008), AB alüminyum sektörünün sadece yüzde 18’inin, AB ETS’nin ilk yıllarında daha yüksek elektrik fiyatlarına maruz kaldığını, kalanının ise, geçici de olsa, bu yüksek fiyatlardan korunduğunu tahmin etmektedir.

Operasyonel sistemler tipik olarak düşük karbon fiyatlarıyla nitelenmektedir ve bu da karbon fiyatlarının, enerji fiyatları, hammadde fiyatları ve değişen uluslararası piyasa koşulları gibi birçok diğer faktöre göre, üretim ve yatırım kararları üzerinde daha az bir etkiye sahip olduğuna işaret etmektedir. Daha yüksek karbon fiyatlarında sonuçlar farklı olabilir.

Sonuçlar, ücretsiz tahsisatlar gibi politika tedbirleri ve kaçakla baş etmeye yönelik diğer tedbirlerin etkili olduğu anlamına da gelebilir. Örneğin AB ETS’de karbon fiyatlarının etkisi ve kaçak riski, Aşama I ve II’de sanayiye sunulan ücretsiz tahsisatlar sayesinde seyreltilmiş olabilir.

Ancak gözlemsel bulgular, firma konumu ve faaliyet seviyesine ilişkin diğer çevresel yönetmeliklerin etkileri zerinde yapılan analizlerle tutarlıdır. 1970’lerden beri bunların da sanayinin yurtdışındaki “kirlilik sığınakları”na potansiyel olarak göçmelerine neden olacağından korkuluyordu ancak bu durum kayda değer ölçekte gerçeğe dönüşmemiştir. Bu durum, aşağıda Kutu 3’te kısaca irdelenmektedir. Çevresel politikaların hatta bu politikalara uyumanın maliyetini kısmen denkleştiren yenilikleri tetiklediği görülmüştür. Bu durum, firmaların sadece maliyetlere dayalı değil çeşitli girdileri (bilgi dahil) yüksek değerli ürünler ve hizmetlere dönüştürmedeki toplam verimlilik gibi başka hususlara da dayalı olarak rekabet ettiğini uzun süredir gözlemlemekte olan ekonomistler için çok da şaşırtıcı değildir. Maliyet rekabeti, homojen ürünler ve emtialar sunan sektörler için daha fazla önem taşımaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

26

Kutu 3. Daha Geniş bir Literatür Taraması, Çevresel Düzenlemelerin Firma Yatırım ve Üretim Kararları üzerindeki Etkisinin Az Olduğunu Gösteriyor Karbon kaçağı, kirletici faaliyetlerin daha gevşek çevresel yönetmelikleri bulunan yetki alanlarına yönlenebileceğini belirten “kirlilik sığınağı hipotezi” olarak bilinen genel kavramın

özel bir durumudur. Bu argüman, kükürt dioksit, azot oksitler, partiküllü madde veya uçucu organik bileşikler gibi hava kirleticileri, çeşitli su kirleticileri, ağır metaller gibi katı atıklar dahil çeşitli kirleticilere dair düzenlemelerle/ yönetmeliklerle ilgili olarak ileri sürülmüştür. Araştırmalar, sığınağı hipotezinin yatırım ve ticaret kalıplarını etkilediğine dair kati bir delil

ortaya koyamamıştır. 1990larda birçok çalışma, ticaret düzen değişikliklerini, yeşil alan tesis konumlarını ve sanayi göçünü, çevresel yönetmeliklerdeki farklılıklara dayalı olarak incelemiştir ve çevresel yönetmeliklerin fazla bir etki yaptığına dair delil bulamamıştır. Jaffe, Peterson, Portney ve Stavins’e (1995) göre “çevresel yönetmeliklerin rekabetçilik üzerinde ciddi olumsuz etki yaptığı hipotezini destekleyecek pek bir delil bulunmamaktadır.” Diğer araştırmacılar da, çevre vergilerinin genelde göreli olarak düşük olduğunu ve düzenlemeye tabi olmayan bir yetki alanına taşınma kararını haklı çıkartacak ölçüde birim maliyetleri etkileyecek kadar büyük bir etkiye sahip olmadığını ifade etmişlerdir (Barker, Meyer, Pollitt ve Lutz, 2007). Çevresel yönetmeliklerin Çin’deki enerji itibariyle yoğun ve yoğun olmayan sanayiler üzerindeki etkisine dair yapılan bir analizde, firmaların konumdan ziyade üretimlerinin bileşimini (sermaye ve işgücü yoğunluğu) değiştirdiğini ortaya koymuştur, ki bu da kirlilik sığınağı hipotezine aykırı düşmektedir (Zhu & Ruth, 2015). Son olarak, 21 Avrupa ülkesinde çevresel politikaları inceleyen başka bir çalışma, daha fazla çevresel sıkılığın, yatırım seviyelerinin azalması yerine artmasıyla ilişkili olduğunu dahi ileri sürmektedir (Leiter, Parolini ve Winner, 2011).

Aksi yönde de bazı bulgular mevcuttur. Bazı çalışmalar, kirlilik sığınağı hipotezine dair daha önceki çalışmaları metodolojik dayanaklar açısından eleştirmektedir ve yasaya uyum maliyetlerindeki artışın ticaret kalıplarını/ düzenlerini ve ağır kirletici sanayilerin konumlarını etkilediğini tespit etmektedir. Örneğin Levinson (2009), ABD’deki kirlilik azaltım maliyeti harcamalarında yüzde 1’lik bir artışın, Meksika’da net ithalatlarda yüzde 0,4 ve Kanada’dan net ithalatlarda ise yüzde 0,6 artış ile bağlantılı olduğunu tahmin etmektedir.

Sanayi ve politika yapıcı paydaşlarla düzenlenen mülakatlar, anketler ve vaka çalışmaları gibi nitel teknikler, karbon kaçağına dair alternatif bir delil kaynağı sunmaktadır ancak seçim ve raporlama önyargılarına ve tekniklere özgü metodolojik zayıflıklara tabidir. Her ne kadar anket yaklaşımlar genelde analizleri nitel şartlar ile sınırlıyorsa da, bazı çalışmalar, nicel sonuçlar elde edebilmek için anket sonuçları üzerinde regresyon analizleri tatbik etmişlerdir. Eğer sorular düzgün şekilde ifade edilirse, anketler, karbon fiyatlandırmasının ne ölçüye kadar yatırım ve taşınma kararlarına etki etmiş olduğunu tespit edebilirler. Ancak bu nitelikteki anketler, seçim ve raporlama önyargılarına tabi olabilir, bu da bunların temsil edebilme özelliklerini belirsiz kılmaktadır. Bir diğer komplikasyon ise, karbon politikaları nedeniyle oluşan tesis kapanmaları ile, diğer piyasa faktörleri nedeniyle her halükarda gerçekleşecek olan kapanmalar arasında ayrım yapabilme zorluğudur. Örneğin Cobb, Kenber ve Haugen (2009), karbon fiyatlandırmasının, AB ETS’nin ilk altı buçuk yılı içerisinde birçok alüminyum döküm tesisinin kapanmasına katkıda bulunduğu görüşünü bildirmektedir fakat bu görüşün gerekçelere dayandırılması oldukça zordur.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

27

Bu gözlemsel zorluklar, politika yapıcıları zorlu muhakeme kararları almaya zorlamaktadır; çünkü bir kaçağın etkin politika yüzünden mi düşük olduğu, kaçağın önemsiz bir endişe mi olduğu yoksa başka sebeplerden dolayı mı durumun böyle olduğunu belirlemek zordur. Karp’ın (2010) da gözlemlemiş olduğu gibi, kaçak sorununu ele almış olan çoğu ekonomist olmayan kişiler, bunun önemli olduğuna inanmaktadır (bir diğer deyişle karbon kaçağı risklerinin önemli olduğunu düşünmektedirler). Diğer yandan, zayıf gözlemsel deliller, ve genel denge çalışmalarında tespit edilen ılımlı düzeydeki kaçak oranları, kaçağın “az veya orta düzey” olacağı görüşüne bir miktar destek çıkmaktadır (Karp, 2010). Ancak, kısmi denge çalışmalarındaki yüksek kaçak oranları, bunun yanı sıra sanayi tarafından dile getirilen anekdot niteliğindeki endişeler (Cobb, Kenber ve Haugen, 2009) ve lobiciliğin politik ekonomisi, sonuç olarak, genel olarak bulunan zayıf delillere rağmen kaçak endişelerinin, karbon fiyatlandırma politikalarının önemli bir parçasını teşkil etmeye devam edeceğini göstermektedir. 4. ve 5. Bölüm, politika eylemlerinin karbon kaçağını azaltmadaki faydaları ve risklerini daha detaylı olarak incelemektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

28

4. Karbon Kaçağına karşı Politika Tepkileri: Hangi Sektörler Hedeflenmeli?

Tedbirli Politika Kararları Çarpılmaları (Distorsiyonları) Azaltabilir ve Zaten Az Olan Parasal Kaynaklarda

Tasarruf Sağlayabilir Politika yapıcılar, ciddi bir kaçak riski olduğundan endişe ediyorsa, bu riski azaltmaya yönelik olarak bir girişimde bulunmaya karar verebilirler. Böylesi bir politika, çevresel bütünlüğün ve karbon fiyatlandırma rejiminin maliyete etkinliğinin korunması için gerekli görülebilir ve ciddi ölçüde etkilenen firmalar ve sanayilerden kaynaklı endişelere bir cevap olarak yürürlüğe konabilir. Çevresel bütünlük ve maliyete etkinlik açısından kaçak önleme mekanizmaları oluşturmanın gerekçesi, küresel olarak uyumlulaştırılmış bir karbon fiyatı altında karbon fiyatlandırmasının emisyonları azaltmayı sağlamak için kullanacağı kanalların bazılarının, ülkelerin eğer çok azı karbon fiyatlandırmasını yürürlüğe koyarsa, gerçeğe

dönüşmeyebilecek olmasıdır. Daha genel olarak ifade etmek gerekirse, küresel bir karbon fiyatının emisyonları azaltmakta kullanabileceği ancak küresel uyumlulaştırmanın olmadığı yerde tehlikeye düşebilecek üç ana kanal bulunmaktadır:

Yüksek karbonlu üreticilerin düşük karbon üreticilerle ikame edilmesinin teşvik

edilmesi. Küresel olarak uyumlu karbon fiyatı kapsamında tüm firmalar eşdeğer bir karbon fiyatlandırma rejimine tabi olacaktır ve burada amaçlanan etki, verimli üreticilerin, verimliliği düşük olanlara nazaran daha fazla fayda sağlamasıdır. Ancak, daha önceki bölümlerde uzun uzun tartışıldığı üzere, uyumlulaştırma olmadığında firmaların tümü bir karbon fiyatına tabi olmayacaktır, bu da potansiyel olarak üretim kalıplarını çarpıtabilir ve karbon kaçağına yol açabilir.

Talep tarafı azaltım. Küresel olarak uyumlulaştırılmış bir karbon fiyatı altında karbon itibariyle yoğun mal ve hizmetlerin fiyatı artacak, son kullanıcıların verimliliklerini arttırmalarını gerektirecektir. Ancak uyumlulaştırma olmadığında, bir karbon fiyatına tabi olmayan üreticilerden rekabet, fiyat artışlarını sınırlama eğiliminde olacak ve dolayısıyla talep tarafı azaltımı da geri çekecektir.

Firmalara emisyon yoğunluğunu azaltmaları için teşvik verilmesi. Küresel olarak uyumlulaştırılmış bir karbon fiyatı altında, daha düşük emisyonlu firmalar, daha yüksek emisyonlu firmalara nazaran rekabetçi bir avantaj kazanacaktır ve bu da onların kâr marjlarını ve/veya Pazar paylarını arttırmalarına olanak sağlayacaktır. Bu durum, firmaların emisyon yoğunluklarını iyileştirmeleri yönünde bir teşvik sağlayacaktır. Ancak uyumlulaştırma olmadığında, kapsanmayan firmalardan gelen rekabet, kapsanan firmaların Pazar payı kaybetmesine yol açarsa verimliliği haklı çıkarma imkanı olmayacaktır.

Kaçak politikasının ustalığı, karbon fiyatı küresel olarak uyumlulaştırılmış olmadığında ortaya çıkan zorluklar için düzeltmeler sağlamaya, bir yandan da, ilk başta karbon fiyatlandırmasından beklenen faydalara gölge düşürmemeye çalışmaktır. Politika yapıcılar, iki adet önemli ve kendi arasında ilintili hususla bağlantılı olarak bu konuların üzerine eğilmelidir:

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

29

Hangi kuruluşlara yardım sağlanacağının seçilmesi; ve

Yardım sağlamaya yönelik mekanizmanın belirlenmesi.

Bu bölümün kalanında yer alan tartışma, bu sorulardan birincisini, 5. Bölüm ise ikincisini incelemektedir. Yukarıdaki tartışma ayrıca “verimli” ve “verimsiz” kaçak arasında bir ayrımın yapılmasına da yardımcı olmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere, karbon fiyatlandırmasının amacı, emisyon itibariyle daha az yoğun firmaların, emisyon itibariyle daha yoğun firmalara kıyasla daha fazla Pazar payı kazanmalarına olanak sağlamaktır. Bu emisyon itibariyle daha az yoğun firmalar farklı yetki alanlarında bulunuyorsa dahi, bu politikanın istenen veya verimli bir sonucu olarak düşünülebilir7. Bunun aksine, verimsiz karbon kaçağı, karbon fiyatlandırma politikalarının (veya eşdeğer yönetmeliklerin) farklı sıkılıkları nedeniyle üretim, ve dolayısıyla emisyonların kaydırılması ile ilgilidir. Bu ayrım, aşağıdaki bölümlerde tartışılmaktadır.

4.1. Yardımın Genişliği Politika yapıcılar, kaçağa karşı korunmak için yardımın ne kadar geniş bir şekilde sunulacağını belirlerken bir takım seçeneklere maruz kalmaktadır. Üç kilit seçenek şunlardır:

Elektrik üreticilerine yardım sağlanıp sağlanmaması;

Elektrik üreticisi olmayan tüm kuruluşlara yardım sağlanıp sağlanmaması, ya da yardımın sadece bu kuruluşların bir alt kümesiyle sınırlandırılıp sınırlandırılmaması; ve

Tüm uygun kuruluşlara tek tip bazda bir yardımın mı sağlanacağı yoksa, bir firma veya sektörün karbon kaçağına değerlendirilmiş maruziyet seviyesine göre “kademeli” bir yardımın mı sağlanacağı.

Çeşitli karbon fiyatlandırma rejimleri altında bu sorulara karşı benimsenen yaklaşımlar Tablo 3’te özetlenmektedir. Sağlanan yardım kapsamının genişliğine dair karar, politik ekonomi düşünceleri ve ekonomik çarpılmalardan kaçınma ve zaten az olan parasal kaynaklarda tasarruf

yapma isteği arasında bir ödünleşmeyi içermektedir. Bir yandan, bir karbon fiyatlandırma sistemi için, özellikle yeni geldiği zaman, yeterli kabul görebilmesini sağlamak için geniş bir kapsama gerekli olabilir. Diğer yandan, ve sunulan yardım türüne bağlı olarak, yardımın sağlanması, firmaların emisyonlarını azaltmak için karşı karşıya kaldığı teşvikleri sınırlayabilir ve dolayısıyla ilk başta karbon fiyatını getirmenin altında yatan mantığa gölge düşürebilir. Yardım ayrıca (örtülü veya açık) önemli miktar parasal kaynak gerektirir ve bu kaynaklar için de genelde rekabet eden kullanımlar olacaktır. Bu seçeneklerin birleşimi, sunulan yardımın toplam cömertliğini, parasal maliyeti ve

azaltım gayretlerini çarpıtma riskini belirleyecektir. Geri kalan her şey eşit olduğunda:

Elektrik üreticilerine verilen yardımın sınırlandırılması veya bu üreticilere yardım verilmemesi, yardımın maliyetini düşürür, ve elektrik üreticileri ciddi ölçüde uluslararası rekabete maruz değillerse, bu durum ciddi bir kaçak riski ortaya çıkartmayacaktır;

7 Elbette ki, eğer diğer yetki alanındaki firmalar halihazırda o kadar yüksek bir karbon fiyatına tabi değillerse bu

istenen bir durum olarak dahi düşünülebilir, ancak bu durumda, daha temiz ve daha kirli üretim arasında kayan Pazar payı kapsamı muhtemelen, küresel bir karbon fiyatı altında elde edilecek olandan daha fazla olacaktır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

30

Tablo 3. 3. Sağlanan Yardımın Genişliği, Özellikle Elektrik Üreticilerinin Dahil Edilip Edilmediğine ve Seçilebilirlik veya Kademelerin Diğer Sektörlerde de Tatbik Edilip Edilmediğine Bağlıdır Sistem Dönem Elektrik üreticileri

dahil mi? Elektrik üreticisi olmayanlara nasıl davranıldığı

Yardım kademeli mi yoksa tek tip mi?

AB Aşama I ve II Dahil Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

ulusal tahsis sistemleriyle belirlenir fakat genelde tüm kuruluşlarla aynı bazda sunulur

Kazakistan Başlangıçtan bu yana

Dahil Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

Tek tip

Tüm Çinli pilot ETS sistemleri (Pekin; Çongçing; Guangdong; Hubei; Şanghay; Şenzen; Tianjin)

Başlangıçtan bu yana

Dahil Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

Tek tip

Kore Başlangıçtan bu yana

Dahil Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

Tek tip

Güney Afrika Başlangıçtan bu yana

Dahil Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

Ticaret maruziyetine ve proses emisyonlarının seviyesine dayalı olarak kademeli

Kaliforniya 2013’ten 2017’ye kadar

elektrik üretim sektörüne özgü bir mekanizmayla yardım verilmektedir

Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

Tek tip

AB Aşama III Genelde hariç Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

İki kademe: kaçağa maruz kuruluşlar daha fazla yardım alır

Kaliforniya 2018’den 2020’ye kadar

elektrik üretim sektörüne özgü bir mekanizmayla yardım verilmektedir

Tüm kuruluşlara yardım sağlanır

Üç kademe: kaçağa yüksek, orta ve düşük maruziyet

Avustralya Başlangıçtan yürürlükten kaldırmaya kadar

Tek seferlik bir tazminat yardım paketi sağlanmaktadır

Seçilebilirlik kriterlerini sağlayan faaliyetler ile sınırlı

İki kademe: kaçağa “yüksek” ve “orta düzey” maruziyet

Yeni Zelanda Başlangıçtan bu yana

Hariç Seçilebilirlik kriterlerini sağlayan faaliyetler ile sınırlı

İki kademe: kaçağa “yüksek” ve “orta düzey” maruziyet

Kaynak: Vivid Economics

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

31

elektrik üreticisi olmayan tüm kuruluşlara yardım sağlanması, daha büyük bir parasal maliyet getirecektir ve seçilebilirliğin sınırlı olduğu bir yaklaşıma kıyasla azaltım maliyetinin gerilmesi riskine yol açabilir; ve

yardımın kademeli bir temele dayalı olarak verilmesi yardımın parasal maliyetini azaltacaktır ve sektörler arasında kaçağa karşı değişen maruziyet derecesini yansıtmak için uygun olabilir ancak sistemin karmaşıklığını da arttıracaktır.

Bu ödünleşmelerin etkileşimine örnek vermek gerekirse, hem AB ETS Aşama III ve hem de (artık yürürlükten kaldırılmış olan) Avustralya karbon fiyatlandırma mekanizması, oldukça farklı tahsis yaklaşımlarına sahip olmalarına rağmen, var olan emisyon tahsisatlarının benzer bir kısmını, yaklaşık yüzde 50’sini, karbon kaçağı riskine karşı koruma amaçlı yardım tedbiri olarak kullanmıştır. AB ETS, tam maliyet iletimi delili nedeniyle elektrik üreticilerine karbon kaçağına karşı bir koruma sağlamaz ancak gayretlerini imalat sanayilerinin çoğunluğuna yoğunlaştırmıştır; Avustralya’daki sistem ise, elektrik üreticisi olmayanlar için seçilebilirliği sınırlamıştır fakat geçici bir tedbir olarak elektrik üreticilerine ilave bir yardım havuzu sağlamıştır. Politik ekonomi düşünceleri hususunun bir gösterimi olarak, bu geçici tedbir, kaçağa karşı bir koruma olarak tasarlanmamıştır zira kaçak, bu sektör için düşük bir risk olarak belirlenmiştir. Daha ziyade bu geçici tedbirin amacı, yeni bir politika rejimine geçişi kolaylaştırmak ve enerji güvenliği risklerine eğilmektir. Sıklıkla sistemler, zaman içerisinde yardım alan sektörlerin kapsamı daraltmışlardır. Örneğin, AB ETS’nin III. Aşamasında elektrik sektörünün hariç tutulması, uluslararası rekabetle karşı karşıya kalmayan, alınan yardımın değerinden bağımsız olarak emisyonların maliyetlerini tüketicilere ileten kuruluşlara yardım sağlanmasının haksız kazançlara yol açtığı gerçeğinin kabullenilmesini yansıtmaktadır. Buna ek olarak, her ne kadar elektrik dışı sektördeki kuruluşlar, karbon kaçağına maruz kalıyor olarak addedilmeseler dahi tahsis almaya devam ediyorsa da, bu yardımın kapsamı düşürülmüştür.

4.2. Risk Altındaki Sektörleri Belirlemeye Yönelik Kriterler Yardım için seçilebilirliğin sınırlı olduğu veya yardım seviyesinin kademeli olduğu yerde politika yapıcılar, ilgili seçilebilirliğin ve yardım eşik değerlerinin nasıl belirleneceği konusunda bir muhakemede bulunmak durumundadır. Her iki yaklaşım da veri itibariyle yoğun olabilir ve bu, karbon fiyatlandırma rejimlerinin neden başlangıçtaki aşamalarının çoğunlukla evrensel olarak ücretsiz tahsisat sağlanmasına eğilim gösterdiğini kısmen açıklayabilir. Ancak, yukarıda da belirtildiği üzere, bu ilave idari karmaşıklık, parasal maliyetlerin ve azaltım gayretlerinin çarpıtılma riskinin azaltılması şeklinde potansiyel olarak önemli avantajlar sunar. Politika yapıcılar, yardım için seçilebilirliği sınırlamak ve yardım kategorilerini kademelere ayırmak için genelde iki ana göstergeyi, münferit veya müşterek olarak kullanmışlardır. Neden bu iki faktörün genelde kaçağa maruziyeti ve uygun yardım seviyesini belirlemek için sıkça kullanıldığı aşağıda ana hatlarıyla açıklanmaktadır.

Karbon yoğunluğu, karbon fiyatlandırmasının belli bir firma veya sektör üzerindeki etkisini

gösterir. Bu amaçlar için, birim üretim, gelir, katma değer, kâr veya benzeri bir ekonomi ölçütü başına üretilen emisyon hacmi olarak düşünülebilir (emisyon yoğunluğu terimi de onun yerine kullanılabilir). Karbon kaçağı, karbon fiyatı olan ve olmayan yetki alanları arasındaki karbon emisyon maliyeti farkı ile güdümleniyor olduğundan, belli bir karbon fiyatının sektörler veya firmalar üzerindeki etki ne kadar büyükse, geri kalan her şey eşit olduğunda, kaçak riski o kadar fazla olmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

32

Ticaret maruziyeti, bir firma veya sektörün, ciddi bir pazar payı kaybı olmadan maliyetleri iletebilme becerisinin, ve dolayısıyla karbon fiyatlarına maruziyetlerinin bir temsili olarak düşünülebilir. Farklı yetki alanlarındaki üreticiler arasında rekabete olanak sağlayan, ticaret veya ticaret yapma potansiyelidir. Bu nedenle, farklı karbon fiyatlarına tabi olan firmaların rekabet etmesine olanak vermek için ticaret elzemdir. Ticaret bariyerleri veya ulaştırma maliyetleri gibi faktörler, ticaretin oluşma ihtimalini düşürdüğünde, kapsanan firmalar, kapsanmayan rakiplerinden gelecek rekabete karşı “yalıtılmış” olurlar ve karbon kaçağı riski düşük olacaktır.

Tablo 4, sistemlerin hangi sektörlerin kaçak riskine maruz olabileceğini tespit etmek üzere kullanmış olduğu farklı faktörleri göstermektedir. Bu faktörlerin ağırlıklandırması ve zaman içerisinde kriterler arasında herhangi bir geri besleme veya ilişki olup olmadığı da göz önünde bulundurulabilir. Tablo 4. Farklı Yetki Alanları Ticaretin Maruziyetini ve Emisyon Yoğunluğunu Değerlendirmek üzere Farklı Tanımlar ve Eşik Değerleri Uygulamaktadır Sistem (dönem)

Kriter Tanımlar Firma mı yoksa sektörel seviyede mi uygulanıyor?

AB ETS Aşama III

Maliyet artışı> %30; veya Ticaret yoğunluğu > %30; veya Maliyet artışı > %5 ve ticaret yoğunluğu > %10 Belirsiz sektörler için nitel değerlendirme

Maliyet artışı: [(varsayılan karbon fiyatı (€30) × emisyonlar) + (elektrik tüketimi × üretimin karbon yoğunluğu× karbon fiyatı (€30))]/GVA) Ticaret yoğunluğu: (ithalatlar + ihracatlar)/ (ithalatlar + üretim)

Sektörel

Güney Afrika Ticaret yoğunluğu > %10 (birleşik ihracatlar ve ithalatlar ölçüsüne dayalı olarak); veya Ticaret yoğunluğu > %5 (sadece ihracatlara dayalı); veya Yüksek proses emisyonları

Ticaret yoğunluğu: (ithalatlar + ihracatlar)/üretim; veya ihracatlar/üretim Proses emisyonları için seçilebilirlik tanımı henüz yapılmamıştır

Firma

Kaliforniya (2018- 2020)

Değişken şekilde yüksek, orta ve düşük maruziyet şeklinde ayrılmıştır. Bu, emisyon yoğunluğu ve ticaret yoğunluğu kademelerinin bir kombinasyonuna dayalıdır. Emisyon yoğunluğu kademeleri: Yüksek: milyon dolar gelir başına >10.000 tCO2e Orta: milyon dolar gelir başına 1.000 ile 9.999 tCO2e Düşük: milyon dolar gelir başına 100–999 tCO2e Çok düşük: milyon dolar gelir başına <100 tCO2e Ticaret yoğunluğu kademeleri: Yüksek: > %19 Orta: %10–19 Düşük: < %10

Karbon yoğunluğu, metrik milyon dolar gelir başına ton CO2e olarak hesaplanır Ticaret yoğunluğu: (ithalatlar + ihracatlar) / (nakliyatlar + ithalatlar)

Sektör

Tablo sonraki sayfada devam etmektedir

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

33

Tablo 4. Farklı Yetki Alanları Ticaretin Maruziyetini ve Emisyon Yoğunluğunu Değerlendirmek üzere Farklı Tanımlar ve Eşik Değerleri Uygulamaktadır (devamı) Sistem (dönem)

Kriter Tanımlar Firma mı yoksa sektörel seviyede mi uygulanıyor?

Yeni Zelanda Eğer karbon yoğunluğu, milyon Yeni Zelanda doları gelir başına >1.600 tCO2e ise ve ticarete maruz ise, yüksek maruziyet Eğer karbon yoğunluğu, milyon Yeni Zelanda doları gelir başına >800 tCO2e ise ve ticarete maruz ise, orta düzey maruziyet

Karbon yoğunluğu, metrik milyon dolar gelir başına ton CO2e olarak hesaplanır Ticaret maruziyeti niteldir ve söz konusu malın okyanus ötesi ticaretinin olup olmadığına dayalıdır. Elektrik açıkça hariç tutulmaktadır.

Sektör

Avustralya Eğer ticarete maruzsa ve aşağıdakilerden birisi söz konusu ise yüksek maruziyet: karbon yoğunluğu, milyon Avustralya doları gelir başına > 2.000 tCO2e ise veya milyon Avustralya doları GVA başına > 6.000 tCO2e ise Eğer ticarete maruzsa ve aşağıdakilerden birisi söz konusu ise orta düzeyde maruziyet: karbon yoğunluğu, milyon Avustralya doları gelir başına >1.000 tCO2e ise veya milyon Avustralya doları GVA başına > 3.000 tCO2e ise Ticarete maruziyet > %10

Karbon yoğunluğu, metrik milyon dolar gelir başına ton CO2e olarak ya da alternatif olarak, milyon dolar GVA başına ton CO2e olarak hesaplanır Ticaret maruziyeti ya nicel bir teste dayalıdır: (ithalatlar + ihracatlar)/üretim; veya bir nitel değerlendirmeye dayalıdır

Sektör

Kaynak: Vivid Economics Not: GVA, “brüt katma değer” anlamına gelmektedir.

Ancak, bu kriterler karbon kaçağına maruz olan sektörleri belirlemede önemli olarak genel anlamda kabul ediliyorsa da, birkaç önemli dikkat edilecek husus söz konusudur.

Birincisi, akademik literatürde birçok yazar, ticaret yoğunluğunun, önemli olmakla birlikte, karbon kaçağını tek başına güden bir faktör olmadığını ve sadece bir sektör ya da firma karbon itibariyle yoğun ise bir etkiye sahip

olduğunu savunmuştur. Çalışmalardan biri, karbon yoğunluğunun kaçak riski için güçlü bir gösterge oluşturmakla birlikte ticaret maruziyetinin böylesi bir faktör olmadığını ortaya koymuştur (Martin, Muûls, de Preux ve Wagner, 2014). Bir başka çalışma, ticaret yoğunluğunun, yurtiçi firmaların uluslararası rekabete karşı rekabetçi dinamikleri açısından – ithalatlar dahil piyasa kuvvetini değerlendirmek için gerekli olabilecek nispi boyut ve üretim, coğrafi kapsam ve konsantrasyon gibi – bir gösterge sunmadığını savunmaktadır (Okereke & McDaniels, 2012). Burada savunulan husus, çeşitli ülke örneklerinde kaçak riskini belirlemek açısından önemli olanın sadece etki (maliyet artışı) ve maruziyetin (ticaret yoğunluğu) kombinasyonu olduğudur. Mesela Güney Afrika’daki karbon vergisi ve AB ETS’nin III. Aşaması, her ikisi de, karbon itibariyle yoğun olmasalar dahil ticarete maruz olarak addedilen kuruluşlara, farklı yollarla, destek sunmaktadır8.

8 Tanım itibariyle, karbon itibariyle yoğun olmayan herhangi bir sektöre kaçak önleme sunmak amacıyla harcanan

kaynaklar düşük olacaktır, fakat eğer yeterli sayıda sektör korunuyorsa, genel etki yine de kayda değer olabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

34

İkincisi, karbon yoğunluğunu dikkate alırken, tedarik eden sektörlerden, özellikle elektrik sektöründen, aynen iletilen karbon emisyon maliyetlerini ve ayrıca üretimde maruz kalınan doğrudan karbon emisyon maliyetlerini dikkate

almak önem arz etmektedir. Daha önce de belirtildiği üzere, karbon emisyon maliyetleri, hem bir firmanın kendi emisyonlarından doğrudan maliyetler yoluyla hem de dolaylı karbon emisyon maliyetleri, yani, karbon fiyatlandırmasından kaynaklı artan girdi maliyetleri yoluyla üretim ve yatırım kararlarını etkileyebilir. Ancak, dolaylı karbon emisyon maliyetlerinin bir firma üzerindeki etkisinin tahmin edilmesi, doğrudan emisyon maliyetlerine nazaran daha karmaşıktır zira ideal olarak, tedarikçi sektörden maliyetin ne ölçüde iletildiğinin hesaba katılması gerekmektedir. Bu durum özellikle elektrik sektöründe, yani en önemli olduğu yerde, zorlu olabilir çünkü fiyatlardaki değişiklik, elektrik piyasasının yapısına bağlı olacaktır: bazı yapılarda, karbon fiyatlarının elektrik fiyatları üzerindeki etkisi günün saatine veya mevsime göre değişkenlik gösterebilir. Yine de, maliyet iletimi eksik ölçüde de olsa, bazı sanayiler için dolaylı karbon emisyon maliyetleri kayda değer olabilir. Örneğin, ankete dayalı bir çalışma, AB ETS’nin II. Aşaması sırasında birincil alüminyum üreticileri için dolaylı maliyetlerin toplam üretim maliyetlerin yüzde 3,5’inden fazlasına tekabül ettiğini tahmin etmiştir (Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi, 2013).

Üçüncüsü, enerji maliyet payları, karbon yoğunluğunun bir temsilcisi olarak kullanılabilirse de, dikkatli bir şekilde kullanılması gerekir zira kesinlikleri

oldukça düşük olabilir. Bazı sistemler, enerji yoğunluğunu inceleyerek karbon yoğunluğunun yaklaşık olarak tahmin edilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Mesela bu, 2009 yılında ABD Kongresinden geçirilememiş olan Waxman Bailey yasa tasarısında kaçağı değerlendirmek için tartışılan seçeneklerden biriydi. Özellikle de enerji tüketim verilerinin elde edilmesinin emisyon verilerine kıyasla çok daha kolay olduğu düşünülürse, bu yaklaşım çekici olabilir. Diğer yandan, her ne kadar sahadaki yakıt yakılması ve elektrik kullanımıyla bağlantılı dolaylı emisyonlar genel olarak enerji maliyet payı ile alakalı olabilirse de, farklı yakıtların fiyatı ve emisyon yoğunluğu ciddi farklılık göstermektedir ve elektriğin emisyon yoğunluğu da konuma göre fazlasıyla farklılık gösterebilmektedir. Dolayısıyla, enerji maliyet payı, karbon yoğunluğu için oldukça basitleştirilmiş bir temsilci olarak addedilmelidir.

Bir diğer konu da, emisyon yoğunluğu ve/veya ticaret maruziyetinin firma veya sektör

seviyesinde değerlendirildiğidir. Genelde, rakiplerine kıyasla emisyon itibariyle daha yoğun olan firmaları ödüllendirmekten kaçınmak, ve firmaların ticaret maruziyet testlerini sağlayabilmek için satış düzenlerini çarpıtmalarını önlemek amacıyla değerlendirmeler, sektör seviyesinde yapılmıştır. Değerlendirmelerin firma seviyesinde yapılması veri itibariyle daha yoğun olabilir, bu da idari karmaşıklığı arttırır. Ancak firma seviyesi yaklaşımı potansiyel olarak yardım için, ya da daha yüksek seviyelerde yardım için seçilebilirliği, böylece parasal maliyetler geri çekilebilir. Karbon ve ticaret yoğunluğuna ek olarak teorik literatür ve tarihsel deneyimler, ilgili olabilecek en az beş adet daha gösterge olduğunu ortaya koymaktadır:

1. Tüketicilerin fiyat hassasiyeti. 2. Endüstriyel sektör içindeki rekabet. 3. Azaltım seçeneklerinin mevcudiyeti ve maliyeti 4. Rakipler arasında karbon fiyatlandırması (örtülü ve açık). 5. Diğer yetki alanlarındaki üretimin karbon yoğunluğu.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

35

1. Eğer tüketiciler fiyat konusunda fazlasıyla hassas ise, kapsanan firmaların kapsanmayan rakiplere pazar payı kaybetme ihtimali daha fazla olacaktır. Tüketiciler fiyat itibariyle ne kadar hassas olursa (yani talep eğrisi ne kadar daha esnek ise), maliyet iletiminin beklenen oranı o kadar daha düşük olur şeklinde genel bir kalıp söz konusudur9. Buna istinaden, maliyet iletimi oranlarının daha düşük oluşu genelde üretim kaçağı oranlarının daha yüksek olduğu anlamına gelir, ve bunun tersi de doğrudur. Bu ilişki oldukça güçlü olduğunda – ve üretim ile karbon kaçağının güçlü bir şekilde ilintili olduğu düşünülürse - müşterinin fiyat hassasiyeti, kaçak maruziyetinin faydalı bir göstergesi olabilir. Ancak, pratik şartlarda, bir sektörün talep eğrilerin şekli ve eğimini tahmin etmek oldukça güç olabilir (Wooders, Cosbey ve Stephenson, 2009). Bir sektör dahilindeki rekabetin niteliği, hem kapsanan hem de kapsanmayan firmaların dinamiklerini gösterir ve kapsanan firmaların karbon kaçağına maruziyetini etkileyecektir. Konsantrasyon oranları, kaçağa maruziyeti belirlemede etkili olduğu görülmüştür. Karbon emisyon maliyetini ürün fiyatlarına aktarabilme kapasitesi kısmen ilgili piyasanın rekabetçi niteliğine bağlı olacaktır (Reinaud, 2008). Paralel şekilde Ritz (2009), üretim kaçağının düzenlemeye tabi olmayan firmaların sayısı ve pazar payına bağlı olduğunu tespit etmiştir; bir sanayideki rekabet ne kadar zorlu ise, belli bir karbon seviyesi ve ticaret yoğunluğunda kaçak oranlarının o kadar yüksek olacağını ileri sürmektedir. Sezgisel olarak, pazar payı için rekabet eden firma sayısı daha çok olan sanayilerde kâr marjlarının daha düşük olmasını bekleriz, ve bu durumun tersi de geçerlidir. Dolayısıyla sektör kârlılığı, rekabet yoğunluğunun temsilci bir ölçüsü olarak kullanılabilir, ancak bu türdeki ölçüler, kârın sabit olmayışı ve vergi uygulamalarının işleri karıştırıcı etkilerinden ötürü uygulamada zorluklarla karşılaşabilir (Sato, Neuhoff, Graichen, Schumacher ve Matthes, 2015). Diğer yandan, AB ETS’nin III. Aşamasında kullanılan karbon kaçağı riskinin nitel değerlendirmesinde – nicel değerlendirme altında yardım için pek de şartları sağlayamamış olan sektörler için – sektör kârlılığının dikkate alınmış olduğunu da belirtmekte fayda vardır.

2. Azaltım potansiyeli ve maliyet, karbon emisyon maliyetlerinin beklenen etkisini değiştirebilir ve böylece yatırım kararlarına ve kaçağa tesir edebilir. Eğer bir firma, emisyonlarını düşük maliyette azaltabiliyorsa, karşı karşıya kaldığı karbon emisyon maliyetini maliyete etkin şekilde azaltabilecektir, böylece kaçak riski de aşağı çekilmiş olacaktır. Bu mantığı takip ederek, azaltım fırsatlarının olmayışı bazen pazar payı kaybı ve dolayısıyla ayrıcalıklı politika muamelesini beklemek için bir sebep olarak gösterilmektedir (Okereke & McDaniels, 2012). Azaltım imkanlarının mevcudiyeti, daha az yoğun teknolojileri geliştirmek için gereken zaman boyutuna, bu maliyete etkin teknolojilerin varlığına ve karbon fiyat sinyalinin etkinliği ve inanılırlığına bağlı olacaktır. Yine bu faktör AB ETS’nin III. Aşamasında karbon kaçağı riskinin nitel değerlendirilmesinde kullanılmıştır. Ancak bu konudaki siyasi ve politika tartışmaları arasında kurulan bağa, ve literatürün de karbon fiyatları gibi esnek mekanizmaların ucuz azaltım fırsatlarını ortaya çıkarmada etkili olduğunu gösteriyor olmasına (Stavins, 1998) rağmen, bugüne dek herhangi bir çalışma, azaltım fırsatları ve kaçak arasında gözlemsel bir ilişkiyi net bir şekilde ortaya çıkartamamıştır.

9 Net olarak ifade etmek gerekirse bu, talep eğrisinin şekline bağlıdır. Örneğin, doğrusal bir talep eğrisi altında

maliyet iletim oranı, talebin elastikiyeti karşısından değişkenlik göstermez. Ancak, diğer tipik talep eğrisi özellikleri geçerli olduğunda (izo-elastik talep eğrileri dahil), elastikiyet ve maliyet iletimi arasındaki ilişki geçerliliğini sürdürmektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

36

3. Rakipler arasında örtülü ve açık karbon fiyatlandırmasının seviyesinin, kaçak

oranını etkilemesi beklenebilir. Karbon kaçağı, karbon fiyat farklılığı ile güdümlendiğinden, eğer rakip ülkeler eşdeğer sıkılığa sahip bir karbon fiyatlandırma politikasını getirirlerse, bu durum kaçak riskini azaltacaktır. Ancak, her ne kadar bu fikrin ekonomik mantığı sağlamsa da, burada en az iki adet pratikte ortaya çıkacak zorluk söz konusudur. Öncelikle, diğer ülkelerdeki kaçak azaltma tedbirleri ile karmaşık hale dönüşebilir: eğer bir yetki alanında kaçak azaltma tedbirleri olan bir karbon fiyatı varsa ve diğeri ise böyle tedbirleri olmayan bir karbon fiyatına sahipse, çarpıtma (distorsiyon) potansiyeli yine de mevcut olabilir. İkincisi, bir ticaret ortağına mal ihraç eden firmalar söz konusu olduğunda, ticaret ortağının kendisinde karbon fiyatlandırmasının mevcut olup olmadığının yanı sıra aynı ihracat piyasasına satış yapmaya çalışan başka firmaların bulunduğu üçüncü ülkelerde de karbon fiyatlandırmasının olup olmadığı da önem arz edecektir. Karbon fiyatlandırmasını getiren yetki alanlarındaki büyüme, bunun gelecekte gittikçe önemi artan bir politika olma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Aslında, karbon fiyatlandırma mekanizmasını yürürlükten kaldırmadan önce Avustralya, karbon kaçağı hükümlerini düşünürken bu hususu dikkate almaya niyetlenmiştir.

4. Rakip firmaların karbon yoğunluğu. Yukarıda tartışılmış olduğu üzere, karbon fiyatlandırmasının emisyonları azaltmaya yönelik mekanizmalarından biri, pazar payının yüksek emisyonlu firmalardan düşük emisyonlu firmalara doğru kaymasını teşvik etmektedir. Bu, prensipte, düşük emisyonlu firmalar farklı yetki alanlarında yer alıyor olsalar dahi, yüksek emisyonlu firmalardan düşük emisyonlu firmalara doğru üretimdeki “verimli” kaymaların politika yapıcılar için daha az endişe teşkil edici nitelikte olması anlamına gelmektedir. Ayrıca bu, kapsanmayan firmaların karbon yoğunluğu, kapsanan firmalara göre daha düşük olduğunda dahi, kaçak koruması sağlamak için ihtiyacın daha az olabileceği anlamına da gelebilir. Ancak, bu konuya bir miktar politika odaklanması varsa da (Bosch & Kuenen, 2009), hangi sektörlere politika desteğinin verileceği veya verilmeyeceğini belirlemede bir kriter olarak henüz kullanılmaya başlanmamıştır. Bunun kısmen sebebi, bir karbon fiyatının getirilmesi sonrasında üretimin artabileceği yetki alanlarını takip etmenin zorluğundan, kısmen de, diğer yetki alanlarındaki karbon yoğunluğundaki belirsizlik ve değişkenlik sebebinden dolayıdır.

Bu sorunları dikkate almaktaki zorluklar, günümüze dek nispi olarak basit yaklaşımların benimsenmesine yol açmıştır ancak bu durum gelecekte değişebilir. Bağımsız firmalar ve sektörler için yardımın değeri çoğunlukla politik olarak çekişmeli olduğundan politika yapıcılar günümüze dek, aşırı karmaşıklığı beraberinde getirmeden yüksek derecede hedeflemeyi sağlayabilen, emisyon yoğunluğu ve ticaret maruziyetine dayalı göreli olarak basit yaklaşımlar kullanmışlardır. Ancak, karbon fiyatlandırmasının görünümü değiştikçe, özellikle de gittikçe daha fazla yetki alanı karbon fiyatlandırmasını yürürlüğe soktukça ve diğer sistemler de olgunluğa eriştikçe, karbon kaçağı riski altında bulunan sektörlerin belirlen sürecinde daha fazla rötuş yapılacak olması makul gözükmektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

37

5. Karbon Kaçağına karşı Politika Tepkileri: Risk Altındaki Sektörler Nasıl Desteklenmeli?

5.1. Entegre ve Tamamlayıcı Tedbirler Politika yapıcılar, bir karbon fiyatlandırma rejimi tasarlarken kaçak riskini azaltmak için

çok çeşitli politika araçları düşünmüş ve/veya benimsemiştir. Bu araçlar iki ana gruba ayrılabilir: bir karbon fiyatlandırma sisteminin tasarımına entegre olan tedbirler, ya da “entegre tedbirler,” örneğin ücretsiz tahsisat dağıtımı; ve karbon fiyatlandırma sisteminin dışında kalan ve bu sisteme paralel olarak işleyen tedbirler, ki bunlar da tipik olarak “tamamlayıcı tedbirler” olarak adlandırılmaktadır. Bunlara firmaların karşı karşıya kaldığı karbon emisyon maliyetinin bir kısmını denkleştirmek için yapılan nakit transferleri, emisyon azaltma projeleri için doğrudan destek ve enerji verimlilik tedbirleri dahildir. Entegre tedbirler, tamamlayıcı tedbirlere kıyasla kaçağın ele alınması konusunda

birçok avantaja sahiptir ve günümüze dek genelde tercih edilen yaklaşım olmuştur. Bir karbon fiyatlandırma sisteminin yerleştirilmesi normalde, bir takım ilgi grupları için tatmin edici olarak addedilen kaçak tedbirlerinin oluşturulmasına bağlıdır. Kaçağa karşı koruma sağlayan tedbirlerin doğrudan karbon fiyatlandırması yasal paketinin içine dahil edilmesi, kaçak endişelerini şeffaf şekilde ele alır ve gereken politik desteğin güvence alınmasına yardımcı olabilir. Buna ek olarak çoğu entegre yaklaşım, yardımın değeri karbon fiyatıyla birlikte otomatik olarak değişecek şekilde tasarlanmıştır. Bu, karbon fiyatına tabi olan firmalar için etkili bir koruyucu önlem teşkil eder ve ayrıca, yardım maliyeti, tahsisatların piyasaya sürülmesinden elde edilen potansiyel gelire göre değiştiği için hükümetler için parasal riskleri de azaltır. Diğer yandan tamamlayıcı tedbirlerin kaçağın ele alınması konusunda daha dolaylı bir etkisi bulunmaktadır ve karbon fiyatına göre değeri esneklik gösterecek şekilde tasarlanması daha zordur. Pratikteki deneyimlerin yoğunluğunu göz önünde bulundurarak bu bölüm aslen çeşitli biçimdeki entegre tedbirlerin avantajları ve dezavantajlarına odaklanmaktadır; bunlar bölüm 5.2, 5.3 ve 5.4’te tartışılmaktadır. Tamamlayıcı tedbirler ise bölüm 5.5’te ele alınmaktadır.

5.2. Farklı Biçimdeki Entegre Tedbirler Çeşitli entegre tedbirler ya pratikte yürütülmektedir ve/veya ilgili literatürde kapsamlı bir şekilde tartışılmıştır:

ücretsiz tahsisat dağıtımları (bunlar, aşağıda daha detaylı olarak anlatıldığı üzere, kendi içinde üç ana türe ayrılmaktadır: OBA, tarihsel tahsis, ve FSB);

idari muafiyetler;

indirimler (ya doğrudan ya da diğer vergilerdeki değişikliklerle); ve

sınırda karbon düzenlemeleri (BCA’lar). Bunların tümü, prensipte, spesifik sektörlere hedeflenebilecek mekanizmalardır. Bölüm 4’te gösterilmiş olduğu üzere, özellikle bir sistem olgunlaştıkça, kaçak önleme tedbirlerinin belli bir sektör alt kümesine odaklanmasının arttırılmasında fayda olması muhtemeldir. Bu yüzden de, bu bölüm bunun mümkün olduğu mekanizmalara yoğunlaşmaktadır. Buna ilaveten, diğer tedbirler de karbon fiyat sisteminin tasarımına entegre edilerek, karbon fiyatlandırmasından etkilenen tüm firmaların karşı karşıya kaldığı maliyet etkisini azaltmak suretiyle kaçak riskini azaltabilirler. Söz konusu tedbirler,

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

38

fiyatlar düşük bir taban düzeyinden yavaşça yükselecek şekilde ya da denkleştirmelerin kullanımına olanak sağlayarak sistemin tasarlanmasını içerebilir. Her ne kadar bu tedbirlerin başka faziletleri olabilirse de, sektörler arasında pek ayrım yapmazlar ve bu yüzden burada daha fazla irdelenmemişlerdir.

5.2.1. Ücretsiz Tahsisat Dağıtımları Politika yapıcıların kaçak konusunu ele almak üzere günümüze dek kullanmış oldukları en yaygın politika mekanizması, emisyon üst sınırı ve ticareti sistemleri altında ücretsiz tahsisatların dağıtılması olmuştur10. Ücretsiz tahsisatların dağıtılması, firmaların tabi olduğu toplam karbon emisyon maliyetlerini düşürür ve bu yüzden de kaçak riskini azaltması beklenir. Ücretsiz tahsisatlar, kaçak önleme dışındaki politika hedeflerini tutturmak amacıyla da sağlanmıştır. Ücretsiz tahsisatlar birçok farklı yöntemle tahsis edilebilir fakat aşağıdaki iki soru yoluyla ele alındıklarında analiz edilmeleri en kolay olmaktadır:

Bir firmanın aldığı ücretsiz tahsisat sayısı, o firmanın üretiminin değiştiği hızda değişiyor mu?

Bir firmanın aldığı ücretsiz tahsisat sayısı o firmanın fiili emisyonları ile bağlantılı mıdır? Tahsisler ya firma üretim seviyelerinin değiştiği hızda değişim gösterebilirler ya da kısa ila orta vadede sabit kalabilirler. Bir ekstrem uçta tahsisler, bir firmanın bir yıldan diğerine üretimi ile orantılı olarak artıp azalabilir. Diğer ekstrem uçta ise tahsisler firmanın tarihsel bir dönemdeki üretimine göre belirlenir ve uzun bir süre boyunca değiştirilmeden kalır. Pratikte çoğu sistem ya tahsisleri yıllık olarak günceller (Kaliforniya, Yeni Zelanda, Avustralya ve Kazakistan’da olduğu gibi), ya da üç veya daha fazla yıllık bir dönem sonrasında günceller (AB ETS’nin ilk iki aşamasında ve yakın tarihli Çin’deki ETS pilot sistemlerinin çoğunda olduğu gibi). Buna ek olarak, bir firmanın aldığı tahsisat miktarı, fiili emisyonlarını yansıtabilir veya

önceden tanımlı bir “kıyas ölçütlü” emisyon yoğunluğu ile bağlantılı kılınabilir. İlk bahsedilen yaklaşım normalde, firmanın toplam emisyonlarının belli bir oranındaki tahsisatları sağlayarak yürürlüğe konur. Bunun aksine bir kıyaslama yaklaşımı, bir firmanın kendi emisyonları ile aldığı tahsisatlar arasındaki bağı keser. Bunun yerine bu yaklaşımda, sektördeki tüm firmalar için “uygun” bir emisyon yoğunluğunu belirlemek üzere sektör genelinde bir değerlendirme yapılır ve firmalar, kendi üretimlerinin belli bir oranı ve bu kıyas ölçütünün çarpılmasıyla elde edilen miktarda tahsisat alırlar. Kıyas ölçütünün altında emisyon yoğunluğu olan firmalar avantajlı konumdadır ve kıyas ölçütünün üzerinde emisyon yoğunluğuna sahip firmalardan (orantılı olarak) daha fazla tahsisat almaya hak kazanırlar. Üretim ve emisyon yoğunluğuna dayalı olarak tahsis yapmak için bu iki yaklaşımın bir araya getirilmesiyle, yardımda kavramsal olarak dört adet ayrık yaklaşım elde edilebilir.

Bu dört yaklaşım, Tablo 5’te açıklanmıştır. Ancak, sol üst köşedeki yaklaşım, bir idari muafiyet yoluyla çok daha kolay bir şekilde uygulanabilecek “sanal bir muafiyet”i11

temsil ettiğinden, bu seçenek burada daha fazla irdelenmemektedir; idari muafiyetler ise bölüm 5.5.2’de tartışılmaktadır. Bu yüzden geriye üç adet birincil yardım yaklaşımı kalır. Pratikte, Tablo 5’te yine gösterildiği üzere, her bir uygulama arasında çeşitli ince farklılıklar olsa dahi, çoğu yaklaşım bu üç kategoriden birinin içine rahatça yerleştirilebilmektedir.

10

Bir emisyon üst sınırı ve ticareti sistemi altında ekonomik olarak ücretsiz tahsisatlara benzer etkiler, bir karbon vergisi kapsamında aktarılabilir vergi muafiyetleri ile sağlanabilir. Örneğin, ücretsiz tahsisat dağıtımlarına eşdeğer olan karbon vergileri Pezzey (1992) ve Pezzey & Jotzo’da (2012) tarif edilmiştir. 11

Eğer bir firmaya hem fiili üretimi hem de fiili emisyon yoğunluğuna dayalı olarak tahsisat dağıtımı yapılırsa, verilen tahsisatların hacmi karbon maliyeti ile doğru orantılı olarak hareket eder ve böylece firma, karbon maliyetinin bir kısmı, hatta tümünden muaf edilmiş olur.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

39

Şunu belirtmek gerekir ki, prensipte, herhangi bir sisteme birden fazla türde yardım dahil edilebilir. Kutu 4, Kore ve Avustralya’daki örnekleri incelemektedir.

Tablo 5. Ücretsiz Tahsis Yaklaşımları, Tahsislerin bir Firmanın Üretimine ve Emisyon Yoğunluğuna Göre Nasıl Değişkenlik Gösterdiğine Dayalı olarak Birbirinden Ayırt Edilebilir Tahsisler bir firmanın üretimine orantılı olarak mı değişiyor?

Evet: tahsisler, düzenli olarak firmanın kendi üretimiyle güncellenir

Hayır: tahsisler, firmanın tarihsel üretimine dayalı olup arada sırada

periyodik olarak güncellenir

Tahsisler, firmanın emisyon yoğunluğu ile orantılı olarak mı değişiyor?

Evet: Tahsisler, firmanın kendi emisyon yoğunluğu ile doğru orantılı

Sanal muafiyet: Bu, özünde karbon fiyatını ortadan kaldırır

Tarihsel tahsis: tahsisler, doğrudan firmanın tarihsel emisyonlarına dayalıdır ve aşamalar arası haricinde, üretim değiştikçe değişkenlik göstermez

Örnekler: tahsislere dayalı olarak yok

Örnekler: AB ETS Aşama I ve II; Kore (üç sektör hariç tümü); Kazakistan Aşama I ve II; Pekin; Çongçing; Guangdong; Hubei; Tianjin

Hayır: Tahsisler, bağımsız bir emisyon yoğunluğu ölçüsüne göre kıyaslanıyor

Üretime dayalı tahsis (OBA): Tahsisler, sektör genelinde kıyas ölçütleriyle ve bir firmanın mevcut üretim seviyeleri ile orantılıdır.

Sabit sektör kıyas ölçütü (FSB) tahsisi: Tahsisler sektör genelinde kıyas ölçütleriyle ve firmaya özgü tarihsel faaliyet seviyeleriyle orantılıdır. Üretimdeki değişiklikler için düzenlemeler sadece aşamalar arasında olur.

Örnekler: Kaliforniya; Yeni Zelanda; Avustralya; Kore (üç sektör); Şenzen

Örnekler: AB ETS Aşama III

Not: Bazı sistemler, tahsislerinin çoğunluğu tarihsel tahsis kullanır ancak yeni piyasaya girenler veya kapasite genişletmeleri için kıyaslama yaklaşımlarını benimserler. Bu sistemler, basitlik açısından tarihsel tahsis olarak kategorize edilmiştir. Şanghay ETS pilot sistemi, tarihsel tahsis ve kıyaslamanın bazı unsurlarını bir araya getiren hibrit bir yaklaşımı içermektedir ve bu yüzden tipolojiye dahil edilmemiştir. Kaynak: Vivid Economics

Kutu 4. Bazı Ülkeler, Farklı Sektörler için Farklı Türde Ücretsiz Tahsisat Dağıtımı Sunuyor

Kore örneğinde amaç, sistemin ilk aşaması sırasında yüzde 100 ücretsiz tahsisat verilmesini hedeflemektir. Ancak, ücretsiz tahsis verileriyle bağlantılı dinamikler, sektörler arasında farklılık göstermektedir. Sektörlerin büyük çoğunluğu için sistem tasarımcıları, ücretsiz tahsisat dağıtımına tarihsel tahsis yaklaşımını benimsemişlerdir. Diğer yandan cüruf, rafineri ve havacılık sektörleri için bir OBA kullanmayı seçmişlerdir. Bu, söz konusu üç sektörde kıyas ölçütü yaratmanın nispi olarak kolay olarak algılandığını yansıtmaktadır. Politika yapıcılar, bu sistemin gelecekteki aşamalarında, artan bir şekilde kıyas ölçütlerini kullanmaya yönelme isteklerini ifade etmişlerdir, fakat bir tesisin çeşitli ve farklı ürün türlerini ürettiği yerde bir kıyas ölçütü yaratmanın karmaşık olacağına dair bir endişe söz konusudur.

Avustralya’nın ETS’sinde, yürürlükten kaldırılması öncesinde EITE sektörleri, kıyas ölçütlü bir OBA yaklaşımı kullanarak yardım almışlardır. Ancak buna ek olarak, elektrik üreticileri için tek seferlik, güncellenmeyen bir tahsisat dağıtımı sağlanmıştır. Tahsisler doğrudan tarihsel emisyonlara dayalı olmayı, prensipte ve niyet itibariyle safi bir tarihsel tahsis rejimini andırmaktadır. Bu sektörlere sağlanan yardımın doğasındaki yaklaşım farkı, değişik politika mantık dayanaklarına sahipti: EITE sektörlerinde, kaçağa karşı koruma sağlama isteği vardı; elektrik üreticileri için amaç, yeni bir politika rejimine geçici mümkün olduğunca sorunsuz kılmak ve enerji güvenliğine dair herhangi bir riskin üzerine eğilmekti. Bu durum, aşağıda açıklandığı üzere, alternatif tahsis yaklaşımları tarafından yaratılan farklı ekonomik teşviklerde yansıtılmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

40

5.2.2. Kısmi veya Tam Muafiyetler Çoğu karbon fiyatlandırma rejimi, karbon fiyatı onlar için geçerli değilmiş gibi tanımlama yaparak, veya onlar için çok daha düşük oranlar belirleyerek bazı sektörleri

veya emisyon sahiplerini muaf tutarlar. Bazen bu muafiyetlere, kapsama ilişkin pratikteki zorluklar neden olur bazen de bu sektörlere bir maliyet empoze etmenin hassasiyeti hakkındaki daha genel anlamdaki politik endişeler neden olur. Genelde, örneğin küçük emisyon sahipleri, ulaşım emisyonları, arazi kullanımı, arazi kullanımındaki değişiklikler ve ormancılık emisyonları, atık ve tarımsal emisyonlardaki durum bu şekildedir. Ancak bazen bunlar, kaçak endişelerinden ötürü de haklı görülebilir. Buna dair bazı dikkat çekici örnekler, Kutu 5’te açıklanmaktadır.

5.2.3. İndirimler Kimi zaman politika yapıcılar, sanayi tarafından ödenen diğer vergileri düşürerek veya sanayiye eşdeğer tutarda bir sübvansiyon sağlayarak, karbon fiyatları ile ilişkili kaçak risklerini azaltmayı amaçlarlar. Bu, bir karbon vergisi rejimi hedefleyen ülkelerde en yaygın şekilde benimsenen yaklaşımdır. Amaç, karbon emisyonlarını caydırmak, bir yandan da, endüstriyel firmaların maruz kaldığı toplam vergi borcunu arttırmamaktır. Kutu 6, bazı örnekler sunmaktadır.

Kutu 5. Kaçağın Ele Alınmasına Yönelik Muafiyetler birçok Sayıda Karbon Vergisinde Uygulanmış (veya Uygulanması Planlanıyor) Kaçağın ele alınmasına yönelik idari muafiyetlerin önerilen kullanımı için dikkat çekici bir örnek, Güney Afrika’daki karbon vergisinde önerilmiştir. Bu rejim altında tüm kuruluşların, kaçağa maruziyetlerinden bağımsız olarak temel yüzde 60’lık bir muafiyet alması beklenmektedir ancak yüksek ticaret maruziyeti olan firmalar için (bölüm 4.2’de tartışılan yaklaşım kullanarak hesaplanır) yüzde 10’a kadar bir ilave muafiyet sağlanabilir artı, proses emisyonları yüksek oranda olan (azaltılması zor olarak addedilen) firmalar için yüzde 10 daha muafiyet verilecektir. Firmalar ayrıca emisyon borçlarının yüzde 5-10’una kadar denkleştirme kullanmaya da hak sahibi olacaktır. Zaman içerisinde bu muafiyetlerin aşamalı olarak geri çekilmesi beklenmektedir. Politika yapıcılar, firmaların karşı karşıya kaldığı marjinal vergi oranını arttırmak için nominal oranda doğrudan bir artıştansa, muafiyetlerin geri çekilmesinin daha kolay bir yöntem olacağını öngörmektedirler. Bazı Avrupa ülkeleri de, ağır sanayideki rekabetçilik endişelerinin üzerine eğilmek için ulusal CO2 ve enerji vergilerinden muafiyet sağlamışlardır (Avrupa Çevresel Politika Enstitüsü, 2013):

Danimarka’nın CO2 vergisi altında, ağır enerji itibariyle yoğun proses amaçları için kullanılan enerji için ödenen CO2 vergisinin yüzde 75’i iade edilmektedir. “Ağır prosesler”, kanunla tanımlanmıştır. Eğer belli bir prosesin enerji tüketimine uygulanacak €6.7 oranında bir CO2 vergisi, katma değerin yüzde 3’ünü veya cironun yüzde 1’ini aşan bir vergiye yol açıyorsa, bu sektörler dahil edilmektedir.

Finlandiya’da, bir şirket tarafından elektrik, kömür, doğal gaz ve diğer ürünler için ödenen CO2 ve enerji vergileri, bir muhasebe dönemi sırasında şirketin katma değerinin yüzde 0,5’ini aşıyorsa, şirket, ürünler için ödenen tüketim vergileri tutarının veya edinim fiyatına sahip olan tüketim vergilerinin yüzde 85’inin iadesi için başvurmaya hak sahibi olmaktadır. Hesaplanan vergi iadesinin sadece €50.000’u aşan kısmı için vergi iadesi yapılmaktadır.

Almanya’da, çeşitli imalat sektörleri için göreli olarak karmaşık olan bir düşürülmüş vergi oranları sistemi uygulanmaktadır. Ancak, dikkat çekici bir şekilde, tanımlı enerji itibariyle yoğun prosesler – elektroliz ve kimyasal indirgeme prosesleri, cam ve seramik ürünlerin üretimi, metal üretimi ve işlenmesi dahil – elektrik vergisi dahil, tüm enerji vergilerinden tam muafiyet alabilmektedirler.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

41

Kutu 6. Karbon ve Enerji Vergileri, Diğer Vergilerdeki Azaltmalar veya diğer Türdeki İndirimler ile Birlikte Yürürlüğe Konabilir

Birleşik Krallık’ta, İklim Değişikliği Harcının – farklı fosil yakıtların tüketimiyle alakalı bir vergi – getirilmesinin amacı, vergiden etkilenenler için ulusal sigorta katkı paylarında bir azaltmayı denkleştirmekti (Sumner, Bird ve Smith, 2009)

a.

Danimarka’da, 1990lar sırasında enerji vergilerindeki artışların beraberinde, işverenlerin ilave işgücü piyasası emeklilik fonuna ödemeleri gereken katkı paylarında bir azalma ve işverenin ulusal sigorta katı paylarında bir azalma getirilmişti (Avrupa Çevresel Politika Enstitüsü, 2013).

İsveç: Karbon emisyonları ile ilgili değilse de, İsveç’in NOx emisyonlarına ilişkin vergisi, enteresan bir örnek teşkil etmektedir. İsveç başlangıçta, yılda en az 50 megawatt saat (MWh) faydalı enerji üreten her sabit yakma santralinde salınan her kilogram NOx için 40 SEK tutarında bir vergi oranı belirledi

b.

Ancak, kazanılan gelirlerin tümünü, faydalı enerji üretimleri ile orantılı olarak, katılımcı tesislere iade etmeyi de taahhüt etti. Bunun sonucunda, sadece birim enerji başına yüksek emisyon üreten tesisler net vergi ödeyicisi haline gelmişlerdi (OECD, 2013c).

a) İşçiler ve işverenler tarafından kazançlarına dayalı olarak ödenen ve işverenler tarafından işçilere sağlanan belli ayni yardımlara dayalı olarak ödenen mecburi katkı payları. Ulusal sigorta katkı payları daha sonrasında arttırılmıştır. b) Kapsam daha sonra, 25 MWh’den fazla faydalı enerji üreten tesislerin tümünü içerecek şekilde genişletilmiştir.

Bu örnekler, bu yaklaşımın uygulamaya geçirilişinde oldukça fazla çeşitlilik olduğunu

göstermektedir. Seçenekler, gelirlerin geri dönüştürülmesini sağlayan vergi/ sübvansiyon tabanına göre farklılık göstermektedir – örneğin İsveç NOx vergisinde üretim, Birleşik Krallık İklim Değişikliği Harcında istihdam. Karbon vergisinden elde edilen gelirlerin önce açıkça hesaplanıp sonra indirimin mi sağlandığı (hükümet düzeyinde gelir nötrlüğünü temin etmek üzere), yoksa farklı parasal değişikliklerin sadece beklenen gelir etkilerinin bir tahminine dayalı olarak vergi/ sübvansiyon değişimi denkleştirmesinin eşzamanlı olarak mı devreye konduğu açısından da farklık gösterebilmektedir12.

5.2.4. Sınırda Karbon Düzenlemeleri BCA’lar, ücretsiz tahsisat dağıtımları ile bazı ortak özellikleri olan entegre bir tedbirdir

fakat özünde farklı ekonomik, çevresel ve politik etkileri vardır. BCA, karbon itibariyle yoğun malların ithalatçılarına sınırda empoze edilen bir karbon emisyon maliyetini ve/veya bu malların ihracatçılarına sağlanan bir indirimi içerir. Ücretsiz tahsisat dağıtım yaklaşımlarıyla benzer şekilde, empoze edilen veya indirim yapılan karbon emisyon maliyeti, ücretsiz tahsisat dağıtımlarında olduğu gibi kıyaslama yoluyla tespit edilebilir. Bir diğer benzerlik de, ihracatçıların indirimlerini ücretsiz tahsisat dağıtımı olarak aldıkları bir örnekte ortaya çıkmaktadır. BCA ve standart ücretsiz tahsisat yaklaşımları arasındaki temel fark, karbon fiyatlandırma rejiminin, uygulayıcı yetki alanının dışında yer alan kuruluşlara da etkili bir şekilde genişletilmesidir. Bu da karşılığında söz konusu düzenlemenin ekonomik, çevresel ve politik tesirlerini ciddi ölçüde değiştirmektedir.

12

Örneğin NERL, 2006-2007 döneminde toplanan İklim değişikliği harcı gelirlerinin, ulusal sigorta katkı paylarında kesilenle bağlantılı tahmini gelir kaybından çok daha az olduğunu bildirmektedir (Sumner, Bird ve Smith, 2009).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

42

Kutu 7. Kaliforniya Karbon Fiyat Sisteminin Bazı Özellikleri bir BCA’yı Andırıyor Kaliforniya, hem ülke içi elektrik üreticilerini hem de elektrik ithalatçılarını içeren, “ilk elektrik sağlayıcıları” üzerine bir karbon borcu getirmektedir. İthalatçılar, ya belli bir elektrik kaynağı ile bağlantılı emisyonlara dayalı olarak ya da kaynağın belli olmaması halinde varsayılan bir faktöre göre bir emisyon yükümlülüğüne maruz kalabilirler. Dar sektörel odağa rağmen bu hükümlerin etkisi, geniş anlamda bir BCA’nınkine eşdeğerdir zira tüm elektrik tedarik kaynaklarından gelen emisyonlara, ilgili yetki alanının hem içinde hem de dışında, karbon emisyon maliyetleri dayatmaktadırlar ve amacı da, ülke içindeki elektrik üreticileri ve ithalatçılar arasındaki rekabetçi çarpıtmaların asgariye indirilmesidir. Devlet ayrıca çimento sektörü için bir BCA geliştirme ihtimalini de halka açık bir şekilde tartışmıştır ve 2015 yazında bu konuya ilişkin kamu çalıştayları düzenleyecektir.

BCA’lar yaygın bir şekilde modellenmiş ve tartışılmış olmakla birlikte, politika yapıcılar

tarafından nadir olarak uygulamaya geçirilmiştir. Her ne kadar açıkça bu şekilde tarif edilmiyorsa da Kaliforniya ETS’si, elektrik sektöründe bir tür BCA uygulamaktadır. Bu, yukarıda Kutu 7’de daha detaylı olarak açıklanmaktadır. AB de, sivil havacılık için BCA’ya bazı benzerlikler taşıyan bir sistemi düşünmüştür ve bu sistemle AB’nin dışından başlayan veya sona eren uçuşlara, ve ayrıca AB içi uçuşlarına karbon emisyon maliyetleri getirmeyi planlamıştır. Ancak, ileride Kutu 14’te ele alındığı üzere bu sistem halihazırda askıya alınmış durumdadır. İklim bağlamı dışında Amerika Birleşik Devletleri, üretimi ozon tabakasını inceltici kimyasallara dayanan ithalatlara bir vergi getirmiş ve aynı ürünlerin imalatçılarına veya ihracatçılarına bir vergi indirimi sağlamıştır (Hoerner, 1998).

5.2.5. Özet Bu tartışma, altı ayrı türde entegre tedbirlerin olduğunu ve bunların üç adedinin ücretsiz tahsisat dağıtımı içerdiğini anlatmaktadır. Bu yaklaşımlar:

tarihsel tahsis bazında dağıtılan ücretsiz tahsisatlar: burada tahsisler, bir firmanın tarihsel emisyonları ile orantılıdır ve firmalar üretimlerini değiştirirlerse ani bir ayarlama oluşmaz;

ücretsiz tahsisatların OBA’sı: burada tahsisler, ürüne özgü kıyas ölçütlerine dayalıdır ve üretimdeki değişiklikler tahsisat dağıtımlarında hızlı değişimlere yol açar;

FSB: burada ücretsiz tahsisat dağıtımları ürüne özgü kıyas ölçütlerine dayalıdır (OBA’da olduğu gibi) ancak üretimde gelecekte değişiklik olursa ani bir ayarlama/ düzenleme oluşmaz (tarihsel tahsiste olduğu gibi);

İndirimler: doğrudan veya diğer vergiler sayesinde;

idari muafiyetler; ve

BCA’lar. Bu çeşitli seçeneklerin Artıları ve Eksileri, daha detaylı olarak aşağıda bölüm 5.3’te tartışılmaktadır.

5.3. Farklı Seçeneklerin Artıları ve Eksileri Yukarıda irdelenen entegre tedbirler, farklı ekonomik ve çevresel teşvikler yaratacak ve farklı idari ve politik zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bazı durumlarda bu etkiler, temel tasarımlarına dahil olacak, ve bazen de, tasarım ve uygulamanın detaylı unsurlarına özgü olacaktır. Bu nedenden ötürü aşağıdaki bölüm, ilgili olduğu yerde, bağımsız yetki alanlarının tasarımının özel getirilerinden çıkarımlar yaparak, bir yandan da her bir seçeneğe özgü genel hususların altını çizerek her bir seçeneği tartışmaktadır. Bu bölüm, her bir başlıca politika seçeneğinin

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

43

ekonomik ve çevresel getirilerini, ve ayrıca her birinin uygulamaya geçirilmesini çevreleyen kilit bazı idari sorunları irdelemektedir. Her mekanizma, küresel olarak uyumlulaştırılmış bir karbon fiyatı altında beklenebilecek sonuca karşı değerlendirilir. Bu konu, 4. Bölümün başında yer alan tartışmanın üzerine inşa edilmektedir. Her bir kaçak önleme mekanizması için özellikle aşağıdaki sorular dikkate alınmaktadır:

İlgili bir piyasada yer alan firmaların eşit bir oyun alanı üzerine rekabet etmelerine olanak sağlayacak mı, yoksa karbon rejimlerindeki farklılıklar rekabeti çarpıtacak mı?

Emisyon itibariyle yoğun mal ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına, böylece talep tarafında bir azaltımın tetiklenmesine olanak sağlayacak mı?

Firmalar, emisyon yoğunluğunu azaltmak için bir teşvik alacaklar mı?

5.3.1. Tarihsel tahsis Tarihsel tahsis çekici gözükmektedir çünkü firma davranışını ve azaltım teşviklerini

etkilemeyecektir ve uygulamaya geçirilmesi de göreli olarak kolaydır. Tümüyle tarihsel tahsis sistemi altında firmalar, tarihsel emisyonları ile doğrudan ilişkili bir yardım alacaklardır ve bu tutar, gelecekteki üretim kararlarından veya karbon yoğunluğunu azaltma kararlarından bağımsız kalacaktır. Bu, tarihsel tahsisin firmalara emisyon yoğunluklarını azaltmaları için güçlü bir teşvik sağlamaya devam ettiği anlamına gelmektedir: böylesi bir azaltma, firmanın maruz kaldığı karbon maliyeti borcunu düşürür fakat aldığı ücretsiz tahsisatlar üzerinde bir etki yapmaz. Bu sebeple firma, ekstra tahsisatları satıp, kârlarıyla da azaltım yatırımını karşılayabilir. Bu özellik, ve beraberinde, her bir firma için ne kadar yardım sağlanacağının hesaplanmasındaki nispi kolaylık, tarihsel tahsisin, çoğu karbon fiyatlandırma sistemlerinin başlangıç aşamalarında yardım sağlamada popüler bir yöntem olmasını temin etmiştir. Öne çıkan örnekler arasında AB ETS’nin ilk iki aşaması, Kore ETS’sinin ilk aşaması (çoğu sektör için) ve çeşitli Çin’deki ETS pilot sistemleri sayılabilir. Ancak, firma davranışını etkilemiyor olmanın olumsuz bir neticesi de, safi tarihsel tahsisin maruz kalan sektörlerdeki kaçağı ele almada muhtemelen etkili olmayacak

olmasıdır. Tarihsel tahsis bazında yardım sağlanması, firmaların bir karbon fiyatı altında karşı karşıya kalacağı teşvikleri etkilemez. Dolayısıyla, karbon fiyatına dair daha yüksek maliyetler firma üretiminde bir azalmaya yol açacaksa da13, bu durum, ücretsiz tahsisatların sağlanması olmadan da halâ oluşmaya devam edecektir. Eğer üretimdeki bu azaltma, kapsanmayan firmalardan üretimde bir artışla bağlantılı olursa, o zaman üretim kaçağı – ve nihayetinde bir miktar karbon kaçağı – oluşması muhtemeldir. Dolayısıyla bu, karbon kaçağı riskinin kayda değer olduğu durumlarda belli bir emisyon azaltma hedefini sağlamanın maliyetini asgariye indirecek olan tahsis yönteminin tarihsel tahsis olamayabileceği anlamına gelmektedir (örneğin bkz. Fischer & Fox, 2004).

13

Üretimdeki bu azaltma, ücretsiz tahsisatların bir fırsat maliyetine sahip olmasından dolayıdır: üretimi yüksek tutarak ve bu yüksek seviyede üretimle alakalı ilave emisyonları kapsamak için tahsisatları elden çıkartarak firmalar, bunun yerine tahsisatları satma seçeneğini kaybederler. Eğer tahsisat satışından gelen ilave kârlar, üretimi yükseltilmiş bir seviyede tutmayla bağlantılı ilave kârlardan daha fazla olursa, işte bu, firmanın üretimde kesinti yapıp, tahsisatları satması için bir mantıksal dayanak teşkil edecektir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

44

Kısmen kaçak endişelerinden ötürü, hiçbir karbon fiyatı sistemi, spesifik olarak kaçağın ele alınması için tümüyle tarihsel tahsise dayalı bir tahsis yaklaşımını dahil etmemiştir. Güncelleme çok önemlidir: yardım seviyelerini süresiz olarak sürdürmek yerine sistemler, periyodik olarak tahsis kararlarını yeniden gözden geçirme eğilimindedir. Bu tipik olarak her üç yılda bir gerçekleşir: örneğin AB ETS’nin ilk aşamaları, Kore ETS’si, ve Çin’deki çeşitli pilot ETS’ler: Pekin, Çongçing, Guangdong, Hubei ve Tianjin14. Buna ilave olarak, ve birçok sebepten ötürü15, sistemler kapanış kurallarını uygulama eğilimi göstermişlerdir. Diğer yandan safi tarihsel tahsis altında firmalar, kapanış kurallarıyla kapanmış olsalar dahi, yardımı süresiz olarak elinde bulundurmaya hak sahibi olmaktadır. Bunun yerine ücretsiz tahsisatlara hak sahibi olmaya devam etmek için firmaların minimum seviyede üretimi sürdürmeleri şart koşulmuştur. Tahsislerin (ve kapanış kurallarının) güncellenmesi, maruz kalan sektörlere

uygulandığında kaçağın azaltılmasına yardımcı olabilir. Bu ayrılıkların her ikisi de, safi tarihsel tahsis altında olana kıyasla, üretimlerini daha yüksek seviyede tutmaları için firmalara sağlanan teşviki arttırmaktadır. Güncelleme, mevcut üretim – ve dolayısıyla emisyonlar – ile gelecekteki tahsisler arasında bir bağ yaratır. Firmalar, sistemin bu aşamasında azaltılan üretim ve emisyonların, sistemin bir sonraki aşamasında daha az yardıma yol açma ihtimali olduğu konusunda bilinçli olurlar. Bu da üretimin devam etmesi için bir teşvik yaratırken, sektörlerin uluslararası rekabete maruz kaldığı yerde üretim – ve dolayısıyla karbon – kaçağı riskini geri çeker. Ancak bu teşvikin gücü, güncellemenin ne kadar ileri bir gelecekte gerçekleşeceğine ve tahsisin beklenen seviyesine bağlıdır. Benzer şekilde kapanış kuralları firmaları, bir tahsis alabilmek için işletimde kalmaya teşvik eder. Bu kurallar, tarihsel tahsis yaklaşımları altında firmaların azaltımı üstlenmek için sahip olacakları, aksi halde yüksek olacak, teşviki azaltır.

Güncelleme kuralları, hem üretimi hem de üretimin karbon yoğunluğunu azaltmak suretiyle emisyon azaltmaya yönelik teşviki sınırlar. Firmalar, sistemin sonraki aşamalarında daha az yardım alacakları yönünde endişe duymaya başlayabilirler. Ancak eğer erken bir aşamada, daha sonraki tahsislerin tarihsel tahsise dayalı olmayacağının sinyali verilirse bu konu çözümlenebilir; ve gerçekten de birçok sayıda sistem için durum böyle olmuştur16.

Kapanış kuralları, kapanmak onlar için daha verimli olacak olsa dahi tesislerin açık kalması ihtimalini arttırır. Gerçekten de, AB ETS’nin baştaki aşamalarını inceleyen akademik literatürün çoğu, kapanış kurallarının, verimsiz elektrik üreticilerini işletimde tutması üzerindeki etkisine işaret etmektedir (örneğin bkz. Sijm, Neuhoff ve Chen, 2006; Schleich & Betz, 2005; ve Grubb & Sato, 2009). Ancak, kapanış kuralları üretimi azaltarak emisyonları azaltma teşvikini sınırlasa da, üretimin karbon yoğunluğunu azaltmak suretiyle emisyonları azaltma teşvikini etkilememelidir.

Tarihsel tahsis, talep tarafındaki azaltım teşviklerini koruyabilir ancak aynı zamanda

maruz kalmayan sektörlerde haksız kâr riskini beraberinde getirmektedir. Eğer tarihsel tahsisli emisyon sistemine sahip bir karbon fiyatının yurtiçi üretimde getirdiği azaltma, yurtiçi firmaların sınırlı uluslararası rekabeti olan bir piyasada çalışıyor olmaları nedeniyle deniz aşırı üretiminde bir artışa yol açmıyorsa, bu durumda fiyat artışı ortaya çıkacaktır. Bu da talep tarafında bir

14

Kore ve Çin’deki ETS’ler aşamalı olarak yapılandırılmıştır. Her bir sistemin tahsis yaklaşımlarının gelecekteki aşamalarda gözden geçirilecek olması olasıdır: Kore ETS’sinin açık politikası bu yöndedir. Gelecekteki aşamaların bir tarihsel tahsis yaklaşımını sürdürüp sürdürmeyeceği kesin değildir. 15

Çoğunlukla bu sebepler, kaçak hususlarına bağlı değildir, ya da bağlı olarak algılanmamaktadır. Daha ziyade bunlar haksız kârları önlemek üzere getirirler ve “sağduyu” dayanağı bulunmaktadır. 16

AB ETS, Aşama II’nin çok başlarında, Aşama III’te kıyaslamaya dayalı bir yaklaşıma geçiş yapılacağını açıklamıştır. Kore Cumhuriyeti, 2015’ten 2017’ye kadar çoğu sektör için bir tarihsel tahsis yaklaşımını benimsemiştir fakat 2018’den itibaren kıyaslama yaklaşımına geçmeye yönelik genel niyetini ifade etmiştir. Kazakistan’daki politika yapıcılar da, 2016’dan itibaren kıyaslamaya doğru bir geçiş yapma tercihini belirtmişlerdir (Dünya Bankası Grubu, 2014a).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

45

miktar azalmayı tetikleyebilir ve gerçekten de bu genelde, tarihsel tahsis yaklaşımlarının faydalarından biri olarak görülmektedir. Ancak bu, firmaların ücretsiz tahsisat dağıtımlarından “haksız kâr” elde etmelerine de yol açabilir. Bir firmanın aldığı tahsisin değeri, karşı karşıya kaldığı maliyet maruziyetini aşarsa, karbon emisyon maliyetlerini aynen iletme kabiliyetine göre bir kez ayarlandıktan sonra bu haksız kârlar ortaya çıkmaktadır. Haksız kâr hususu, AB ETS’nin I ve II. Aşamalarında elektrik sektörü bağlamında etraflıca tartışılmıştır (Sijm, Neuhoff ve Chen, 2006). Diğer yandan, haksız kârların varlığı, karbon fiyatlandırmasının getirilmesine karşı piyasa tarafından yönetilen bir tepkinin bir parçası olarak düşünülebilir ve dolayısıyla yürürlüğe konmasını daha sorunsuz hale getirmede yardımcı olabilir. Ancak, özellikle eğer söz konusu kârlar yaygın ve kalıcı hale gelirse, karbon fiyatlandırma gelirlerinin diğer potansiyel kullanımları pahasına oluştuğu da düşünülürse, politik olarak zarar verici olabilir. Tarihsel tahsis, (verimsiz) kaçak dışındaki sebepler için de yardım sağlamanın çekici

bir yolu olabilir. Kutu 4’te belirtilmiş olduğu üzere, yürürlükten kaldırılmadan önce Avustralya’daki karbon fiyatlandırma mekanizması, elektrik üreticilerine tek seferlik, güncellenmeyen bir tahsisat dağıtımı sağlamıştır. Bu tahsisler, elektrik üreticilerinin kaçağa maruz olmalarına istinaden sağlanmamıştır; daha ziyade bunların amacı, sistemden etkilenenlere tek seferlik bir destek sunmaktı. Bu bağlamda ele alındığında, tahsisin kaçak üzerinde sınırlı bir etkiye sahip olması bir sorun teşkil etmiyordu, ancak azaltım için güçlü teşviklerin sürdürülmesi, ve beraberinde bunun tek seferlik bir transfer olduğu gerçeği ile daha da güçlendirilmiş olup net bir avantaj niteliğindeydi. Benzer argümanlar, kaçağın çoğunun verimli olduğu sistemlerde tarihsel tahsisin (tek seferlik) kullanımını destekleyecektir – bir diğer deyişle, karbon fiyatını getiren yetki alanındaki karbon yoğunluğunun diğer yetki alanlarından daha yüksek olduğu yerde – fakat etkilenen sanayiye destek sağlamak için bir isteğin olması gerekmektedir. Özet olarak tarihsel tahsis rejimleri, hem azaltım hem de kaçak hedeflerine eğilmede zorlu ödünleşmelerle karşı karşıyadır ve kısa vadede potansiyel olarak çekici olsalar da, orta vadede yardım sağlamak için sürdürülebilir bir yaklaşım olma ihtimalleri düşüktür. Tek başına tarihsel tahsis yaklaşımı, gerçekten maruz kalan sektörlerde üretim ve karbon kaçağını ele almak konusunda yetersizdir ve uygulamada nadiren benimsenmektedir. Ancak, kaçağı azaltmadaki verimliliklerini arttırmak için yönetmeliklerin yürürlüğe konması, özellikle firmalar, gelecekteki yardım seviyelerinin mevcut emisyonlarına dayalı olmasını beklediklerinden, azaltımı tetiklemedeki etkinliklerine gölge düşürür. Diğer yandan, tarihsel tahsisin, özellikle de eğer tek seferlik bazda sunulursa, tarihsel tahsise dayalı destek için, geçiş niteliğinde bir yardım olarak güçlü bir rolü olabilir (Kutu 8’de özetlenmektedir).

Kutu 8. Tarihsel tahsisin Artıları ve Eksileri

Tarihsel tahsis, aslen tarihsel emisyon verilerine dayalı olduğundan, uygulamaya geçirilmesi nispi olarak kolaydır.

Talep tarafındaki azaltım teşvikleri korunabilir.

Tahsislerin güncellenme ihtimali ortaya çıktığında emisyon yoğunluğunu azaltmaya yönelik teşvikleri seyrelmektedir zira firmalar, emisyon yoğunluğundaki herhangi azalmaların gelecekte daha düşük tahsislere yol açmasını beklemektedir.

Haksız kârlara ilişkin bir miktar risk söz konusudur fakat yine de söz konusu kârlar, karbon fiyatlandırma sistemini getirme sürecine kolaylık sağlayabilir.

Kaçak önleme, göreli olarak zayıftır, minimal seviyede üretimin korunması için kapanış kurallarına ve üretimi korumaları için firmaların dolaylı olarak teşvik edilmesine yönelik olarak güncellemeye dayanır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

46

5.3.2. Sabit Sektör Kıyaslama FSB iki özelliği bir araya getirmektedir:

tarihsel tahsiste olduğu gibi yardım seviyeleri, firmalar kendi üretim ve emisyon seviyelerini değiştirdiğinde aynı hız ve düzlükte değişkenlik göstermez; ve

tarihsel tahsisin aksine, yardım seviyesi, her bir ayrı firmanın mevcut veya tarihsel emisyonlarına (yoğunluğuna) dayalı olmaktansa, bir ürün veya sektör seviyesindeki kıyas ölçütü emisyon yoğunluğuna dayalı olarak belirlenir.

Genel olarak ifade etmek gerekirse bu, AB ETS’nin III. Aşamasında benimsenmiş olan yaklaşımdır. Emisyon üst sınırı altındaki farklı faaliyetler için bir dizi kıyas ölçütü yaratılmıştır sektördeki firmalar/ tesisler tarafından alınan ücretsiz tahsisatla, firmaların/ tesislerin tarihsel üretim seviyesinin kıyas ölçütü (artı negatif yönde bir düzenleme) ile çarpılması yoluyla belirlenmiştir. Ancak, ücretsiz tahsisat seviyesi belirlendikten sonra, firma/ tesis üretimindeki gelecekteki değişikliklerin, her bir firma/ tesis tarafından alınan tahsisatlar üzerinde sınırlı bir etkisi olmaktadır. Önemli olan şudur ki, firmanın emisyon yoğunluğu ile firmanın aldığı tahsisatlar arasındaki bağın kırılması ile, kıyaslama, tarihsel tahsise nazaran firmaların emisyon yoğunluğunu iyileştirmeleri için teşvikleri daha iyi korumaktadır. Yukarıda açıklanmış olduğu üzere, periyodik güncellemesi olan bir tarihsel tahsis yaklaşımı kapsamında firmalar, emisyon yoğunluğunu azaltmak konusunda isteksiz olabilirler zira bu, gelecekte hak sahibi olacakları ücretsiz tahsisatları azaltacaktır. Bu yaklaşımda, söz konusu zorluk büyük ölçüde ortadan kaldırılmaktadır: gelecekte alınacak olan ücretsiz tahsisat miktarını belirleyecek olan, firmaya özgü emisyonlardan ziyade, sanayi çapında bir kıyas ölçütü olacaktır. Ekonomik bir perspektiften, bir FSB kıyas ölçütünün sıkılığı, emisyonları azaltmaya yönelik teşvikler üzerinde asgari etkiye sahip olacaktır ve çoğunlukla bir dağılımsal

konudur. Prensipte, kıyas ölçütü ne düzeyde belirlenmiş olursa olsun, firmaların emisyon yoğunluğunu azaltmak için aynı marjinal teşvike sahip olmaları gerekir. Bir firmanın, kıyas ölçütünün ima ettiğine göre daha çok veya daha az verimli olmasının bir önemi olmamalıdır: eğer kıyas ölçütüne göre emisyon itibariyle daha yoğun olan firmalar emisyon yoğunluklarını düşürürlerse, tahsis düşüldükten sonra daha az karbon emisyon maliyetine tabi olacaklardır. Eğer kıyas ölçütüne göre, emisyon itibariyle daha az yoğunlarsa, emisyon yoğunluklarında ilave bir azaltma neticesinde, fazla tahsisat elde edebilirler ve bunu da satabilirler. Bu durum, Tablo 6’da basit işlenmiş bir örnekle resmedilmektedir. Bu durum, kıyas ölçütü seviyesinin kısa vadede verimlilik teşviklerini etkilememesi gerektiği, tahsisatlarını açık arttırmaya çıkartmaktan elde ettikleri gelirden vazgeçen paydaşlar ve vergi mükellefleri arasında kaynak tahsisini belirlediği anlamına gelecektir. Pratikte, eğer davranışsal sebeplerden ötürü firmalar, kıyas ölçütünü daha da aşabilmekten elde edilecek ekstra kâr beklentisinden ziyade yardım seviyelerindeki açığı kapatmak zorunda olmanın neticesinde maruz kaldıkları ilave maliyetlere daha fazla tepki verirlerse, kıyas ölçütünün sıkılığı teşvikler üzerine tesir edebilir. Bu, azaltım için güçlü bir teşviki korumak açısından daha sıkı bir kıyas ölçütünü destekleyecektir. Ayrıca birçok paydaşın neden kıyas ölçütünün sıkılığı ve seviyesi ile yakından ilgilenmektedir. Bir FSB yaklaşımını kullanan tek güncel sistem — AB ETS’nin III. Aşaması — her bir sektörde en iyi performans gösteren 10 kuruluşun ortalamasının karbon yoğunluğuna eşit bir kıyas ölçütü belirlemektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

47

Tablo 6. Emisyon Yoğunluğunu Azaltan Yatırımlar, iki Farklı Kıyas Ölçütü Altında Aynı Getiriyi Elde Ediyor Değişken Birim Düşük kıyas ölçütü Yüksek kıyas ölçütü

Yatırım öncesi

Yatırım sonrası

Yatırım öncesi

Yatırım sonrası

Firma emisyon yoğunluğu tCO2e/ Üretim birimi 1,0 0,8 1.0 0.8

Tarihsel üretim Üretim birimi 100

Kıyas ölçütü Tahsisat/ üretim birimi 0,7 0,9

Tahsis tCO2e 70 90

Üretim Üretim birimi 100

Emisyonlar tCO2e 100 80 100 80

Karbon borcu (emisyon eksi tahsis)

tCO2e 30 10 10 -10

Azaltım yatırımından kaynaklı olarak karbon borcundaki azalma

tCO2e 20 20

Kaynak: Vivid Economics

Kıyas ölçütlerinin hesaplanması veri açısından yoğundur ve tahsis metodolojisi çevresinde lobicilik oluşma potansiyelini taşır, ancak olasıdır/ yapılabilir. Farklı üretim proseslerine sahip ve çoklu üretim prosesleri ile üretilen benzeri ürünlerin var olduğu yerde, komplikasyonlar oluşur. Ancak, AB’de, ve ayrıca aşağıda da ele alındığı üzere Yeni Zelanda, Avustralya ve Kaliforniya’daki OCA ile bağlantılı olarak kıyaslama yaklaşımlarının başarılı şekilde geliştirilmiş olması, bu teknik zorlukların aşılabileceğini göstermektedir. Tarihsel tahsiste olduğu gibi bir FSB yaklaşımı, kaçağı ele alma konusunda son derece

etkin olabilmek için, kapanış kurallarına ve güncellemeye dayalı olacaktır. Prensipte, yardım seviyesinin, bir emisyon yoğunluğu seviyesi kıyas ölçütü çarpı tarihsel bir üretim seviyesine atfen belirlendiği ve gelecekteki üretimden bağımsız olarak bu yardım miktarının değişmeden kaldığı bir FSB sistemi yaratmak mümkündür. Ancak bu durum, tarihsel tahsise benzer bir dinamik yaratır; uluslararası rekabete gerçekten maruz kalan sektörler yine üretimden kesecek ve karbon fiyatlarına tabi olmayanlar karşısında pazar payı kaybedecektir. Buna istinaden, politika yapıcılar muhtemelen, kaçak riskini azaltmak için kapanış kuralları ve periyodik güncelleme kullanacaklardır. Tek pratikteki FSB örneği — AB ETS’nin III. Aşaması — kaçak riskini azaltmak için bir dizi üretim eşik değerini kabul etmiştir ancak bunlar, aşağıda Kutu 9’da irdelendiği üzere, ilave zorlukları beraberinde getirmiştir. Tarihsel tahsiste olduğu gibi FSB yaklaşımları, kaçağa maruz olmayan sektörlere tatbik edildiğinde haksız kazanç sunma riskini taşımaktadır. Tahsis seviyesi mevcut üretim seviyelerine bağımlı olmadığından, uluslararası rekabete maruz kalmayan firmalar, bir karbon emisyon maliyetine karşılık üretimlerini azaltım fiyatlarını azaltmak için teşvik alacaktır.Tarihsel tahsiste olduğu gibi, fiyatlardaki bu artış bazı talep tarafında azaltımı tetikleyebilir, ancak firmaların ücretsiz tahsisat dağıtımlarından haksız kârlar elde etmelerine de yol açar. Her ne kadar bu haksız kârlar, karbon fiyatlandırmasını getirme prosesini kolaylaştırmaya yardım edebilirse de, eğer orta vadede de devam ederse, halkın sisteme olan güvenini de baltalayabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

48

Kutu 9. AB ETS’nin III. Aşamasında FSB AB ETS Aşama III altındaki FSB tahsis yaklaşımı, tahsisin retim tabanının güncellenmediği uzun bir döneme sahiptir. Kaçağı önlemedeki etkinliğini iyileştirmek için politika, tahsisler ve üretim arasında daha güçlü bir bağ yaratacak şekilde tasarlanmıştır, ve böylece kaçağa karşı daha güçlü bir korumaya olanak sağlamaktadır. Özellikle, 2005-2008 veya 2009-2010 dönemindeki üretime dayalı bir tarihsel üretim seviyesi belirlenmiştir (Karar no. 2011/278/EU).

Herhangi bir yılda tarihsel seviyelerinin yüzde 10’undan azını üreten firmalar, sonraki yıl için bir tahsis alamazlar, böylece bu bir kapanış eşik değeri olarak görev görür;

Tarihsel seviye faaliyetlerinin yüzde 10 ila 25’ini üreten firmalar, sonraki yılda yüzde 25 ağırlıklandırmalı tahsisler alabilirler;

Tarihsel seviyelerinin yüzde 25 ila 50’sini üreten firmalar, sonraki yılda tam tahsislerinin yüzde 50’sini alabilirler; ve

Tarihsel seviyelerinin yüzde 50’sinden fazlasını üreten firmalar, üretimleri tarihsel faaliyet seviyesini aşsalar da, sonraki yılda tam tahsislerinin hepsini alırlar.

2001 ve 2012’de AB çimento sektöründeki üretim kararlarının bir karşılaştırmasında, bir çalışma, firmaların 2012’de üretim seviyelerini, 2013’te, III. Aşamanın ilk yılında daha yüksek tahsisat dağıtımı alabilmek için arttırmış olabileceklerini belirtmiştir (Branger, Ponssard, Sartor ve Sato, 2014). Eğer çimentonun karbon kaçağı riski altında olduğu düşünülüyorsa, bu durum, eşik değerleri ve tahsislerin üretimi korumak ve dolayısıyla da kaçağı çözümlemede belli bir tesir yaratıyor olduğu söylenebilir. Ancak bu sistemin içine yerleştirilmiş olan doğrusal olmayan özellikler, “oynama” olanağı sağlamaktadır: üretimi bir eşik değerinin biraz üzerinde belirleyerek firmalar, karşı karşıya kaldıkları karbon emisyon maliyetlerini aşan tahsisler alabilirler – yani, tarihsel faaliyet seviyelerinin yüzde 51’ine eşit bir üretim seviyesinde firmalar, tahsislerinin yüzde 100’ünü alabilmektedir (Branger, Ponssard, Sartor ve Sato, 2014).

Genel olarak FSB, emisyon yoğunluğunu iyileştirmeye yönelik teşvikleri, tarihsel tahsise göre daha iyi korur ancak kaçağı önlemedeki etkinliği, detaylı tasarım unsurlarına bağlı olacaktır. En önemlisi, firmanın kendi emisyonları (yoğunluğu) ile sağladığı mevcut ve gelecekteki yardım arasındaki bağı kırarak, karbon yoğunluğunu iyileştirmeye yönelik teşvikleri, tarihsel tahsisten daha iyi korur. Ancak, kapanış kuralları ve güncelleme olmadan, kaçağı önlemek konusunda tarihsel tahsis ile muhtemelen aynı zorluklarla yüz yüze kalacaktır. Temel modelde yapılan bazı ince ayarlar, örneğin AB ETS’nin III. Aşamasında kullanılanlar, süregelen üretim için daha güçlü teşvikleri korumak suretiyle bu sorunun üzerine eğilebilir (Kutu 10’da özetlenmektedir). Kutu 10. FSB’nin Artıları ve Eksileri

Talep tarafındaki azaltım teşvikleri korunabilir.

Emisyon yoğunluğu teşvikleri, firmadan bağımsız kıyas ölçütleri kullanarak korunur.

Kıyas ölçütlerinin oluşturulması belli bir derecede idari açıdan karmaşıktır ve lobicilik riskini taşır fakat deneyimlere göre, bunlar aşılabilir sorunlardır.

Firmaların haksız kârlar kazanma riski var (ancak yine de bunlar, bir karbon fiyatlandırma rejiminin yürürlüğe konma sürecini kolaylaştırabilir).

Kaçak önleme nispi olarak zayıftır (ancak yine de kapanış kurallarının ya da ara üretim eşik değerlerinin dahil edilmesi, kaçak önlemeyi güçlendirebilir ve periyodik güncelleme de dolaylı olarak firmalara üretimi korumaları yönünde bir teşvik sağlayabilir).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

49

5.3.3. Üretime Dayalı Tahsisler OBA’nın iki kilit özelliği söz konusudur:

Yardım, önceden belirlenmiş bir emisyon yoğunluğu kıyas ölçütüne göre tahsis edilir; ve

firmalar üretimlerini arttırdıklarında veya azalttıklarında, buna karşılık olarak aldıkları yardım miktarı da, önceden tanımlı yoğunluk seviyesi kıyas ölçütüne göre artar veya düşer.

Bu model, ilk tahsisat dağıtımının bir emisyon kıyas ölçütünün (ve bu FSB yaklaşım ile tümüyle aynı yolla hesaplanabilir) firma üretim seviyesi ile çarpılmasıyla elde edilen değerle göre belirlenmesi dolayısıyla FSB yaklaşımına benzemektedir. Ancak FSB yaklaşımının aksine, eğer sonrasında firma üretiminde değişiklikler olursa, kısa bir gecikmenin ardından, firmanın aldığı tahsisatlarda bir düzenleme yapılır. Bu temel modelin bazı varyantları, Kaliforniya, Yeni Zelanda, eskiden Avustralya, Kore’deki bazı sektörler, ve Şenzen, Çin’de yardım sağlamak üzere kullanılmaktadır. Kıyas ölçütlerini kullanarak OBA, FSB’ye benzer şekilde emisyon yoğunluğunu azaltmak için teşvikleri korumaktadır. OBA, eş ürünlerin üreticilerine aynı tahsisi vermek için kıyas ölçütleri kullanmaktadır: bunun da anlamı, karbon itibariyle daha az yoğun olan firmalar, tahsisler düşüldükten sonra daha düşük karbon emisyon maliyetleri sayesinde rekabetçi bir avantaj elde edeceklerdir. FSB’de olduğu gibi bu özellikle genel olarak rekabetin istenen düzenini korur – yani emisyon itibariyle verimli firmalar, emisyon itibariyle verimsiz firmalar karşısında bir avantaja sahip olmaktadır. Geri kalan her şey eşit olduğunda her iki kıyaslama yaklaşımının da (OBA ve FSB) verimlilik koruyucu özellikleri bu yaklaşımları, kıyaslaması olmayan yaklaşımlara nazaran daha tercih edilebilir kılmaktadır. FSB ve tarihsel tahsisin aksine OBA, kaçağı daha güçlü bir şekilde hedefler. OBA altında, ilave bir birim üretim, doğrudan ilave tahsisler ile sonuçlanacaktır. Bu, kapanış veya diğer eşik değerlerinin uygulanması durumları haricinde ekstra üretimin ilave yardıma yol açmadığı tarihsel tahsis ve FSB sistemlerinden bir fark teşkil etmektedir. OBA’nın bu özelliği, karbon fiyatına tabi olmayan firmalardan rekabet baskısına rağmen üretim seviyelerini korumak veya arttırmak yönünde tetikleme sağlar. Bu yüzden de, güçlü bir kaçak koruması sunar. Firmaların ancak gelecekte yüksek üretim seviyelerini sürdüreceklerine dair emin olduklarında peşinden gideceği, üretimin karbon yoğunluğunu azaltmaya yönelik fırsatlar varsa, OBA’nın hacim koruma özelliği daha da çekici olacaktadır. Bir kıyas ölçütünün belirlendiği seviye, kaçağa karşı koruma seviyesini etkileyecektir. Bir firmanın üretimi ve bu mekanizma altında aldığı yardımın miktarı arasındaki doğrudan bağ nedeniyle, bir kıyas ölçütünün belirlendiği değer, firmaların üretmek yönündeki teşvikleri üzerinde ciddi bir etkiye sahiptir. Sıkı bir kıyas ölçütü, zayıf bir kaçak koruması sağlayacaktır zira çoğu firma, kıyas ölçütünün üzerinde bir emisyon yoğunluğuna sahip olacaktır ve dolayısıyla ekstra bir birim üretim yapmakla maliyetlerinde net bir artışı tecrübe edecektir. Diğer yandan, daha yüksek bir kıyas ölçütü, kaçağa karşı koruma sağlayacaktır fakat, nispi olarak yüksek (ancak kıyas ölçütünün altında) emisyon yoğunluğuna sahip firmaların dahi üretimi arttırması yönünde çarpık bir sonuca yol açabilecektir. Pratikte, OBA yaklaşımları altındaki kıyaslama, söz konusu olan yetki alanındaki sanayinin ortalama ve en iyi uygulama performansı arasında bir kıyas ölçütü belirlemeye eğilim göstermiştir. Kıyas ölçütleri, emisyon hedeflerinin sıkılaştırılması ve/veya firma verimliliğinde beklenen iyileşmeleri yansıtmak üzere çoğunlukla zaman içerisinde de değiştirilir. Uygulamada benimsenen bu farklı yaklaşımlar, Tablo 7’de özetlenmektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

50

Tablo 7. OBA altındaki Kıyas Ölçütü Seviyeleri Genelde Söz konusu Yetki Alanındaki Ortalama Sanayi Uygulamalarının Altında ve En İyi Uygulamaların Üzerindedir Yetki alanı Aşama Kaçak

maruziyeti Kıyas ölçütü, neyi referans alıyor?

Zaman içinde düzenleme

Yeni Zelanda Başlangıçtan bu yana

Yüksek ortalama emisyonların %90’ı Yok

Yeni Zelanda Başlangıçtan bu yana

Orta ortalama emisyonların %60’ı Yok

Avustralya Yürürlükten kaldırılmadan önce

Yüksek ortalama emisyonların %94,5’i Yıllık azalma %1,3 civarında

Avustralya Yürürlükten kaldırılmadan önce

Orta ortalama emisyonların %66’sı Yıllık azalma %1,3 civarında

Kaliforniya 2013–17 Tümü En iyi uygulamanın %100’ünün yüksek olanı (tek gözlem) veya ortalama emisyonların %90’ı

Yıllık azalma %2 civarında

Kaliforniya 2018’den itibaren

Yüksek yukarıda açıklanan temele dayalı olarak, 2013-2017 için belirlenen kıyas ölçütünün %100’ü

Yıllık azalma %2 civarında

Kaliforniya 2018’den itibaren

Orta yukarıda açıklanan temele dayalı olarak, 2013-2017 için belirlenen kıyas ölçütünün %75’i

Yıllık azalma %2 civarında

Kaliforniya 2018’den itibaren

Düşük yukarıda açıklanan temele dayalı olarak, 2013-2017 için belirlenen kıyas ölçütünün %50’si

Yıllık azalma %2 civarında

Kaynak: Vivid Economics

OBA, fiyat artışlarını, tatbik edildiği sektörlerle sınırlayacak, talep tarafındaki azaltım köreltecek ancak aynı zamanda haksız kârlara karşı koruma sağlayacaktır. OBA, üretim seviyelerini korumak için güçlü bir teşvik sağlar. Bunun karşılığında daha yüksek üretim seviyesi, son kullanıcı fiyatlarının, alternatif tahsis formlarına göre daha düşük olması anlamına gelmektedir. Kaçağa maruz olan sektörlerde bu, her halükarda ciddi olmayabilir zira uluslararası rekabet her halükarda fiyat artışlarını sınırlama görevini görür. Ancak uluslararası rekabete fazla maruz olmayan sektörlerde bu, OBA’nın talep tarafındaki azaltım için teşvikleri az da olumsuz olarak etkileyeceği anlamına gelebilir. Bu çoğunlukla göreli olarak düşük maliyetli bir azaltım biçimi olabilir (örneğin daha yüksek enerji fiyatlarının neticesi olarak enerji verimliliğinin iyileştirilmesi) ve dolayısıyla da belli bir emisyon azaltma hedefini tutturmanın maliyeti gereksiz derecede yüksek olabilir. OBA’nın olumlu etkilerinden biri, fiyat artışlarının baskılanmasının, tarihsel tahsis veya FSB’ye nazaran haksız getiri riskini azaltacak olmasıdır. Bir OBA yaklaşımına ilişkin endişelerden biri, ücretsiz tahsisat dağıtımlarının genel emisyon üst sınırı ile yeniden uzlaştırılmasında zorluklar olabileceğidir; bu, bir karbon fiyatlandırma rejiminin yurtiçi çevresel sonucunu daha belirsiz kılabilir. Çekince şudur ki, eğer daha fazla üretim yapan firmalar daha fazla yardım alırlarsa, sistemin belli bir aşaması başladığında almaya hak sahibi oldukları toplam yardım seviyesi bilinemez ve genel emisyon üst sınırından potansiyel olarak daha yüksek seviyelere tırmanabilir. Bu durumlarda, politika yapıcıların kullanabileceği üç adet genel kapsamlı seçenek bulunmaktadır (ve bunların bir kısmı veya tümü eşzamanlı olarak benimsenebilir).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

51

Birincisi, OBA yaklaşımlarının, yurtiçi emisyon üst sınırını geçen ücretsiz tahsis miktarlarına yol açamaması temin edici bir dizi adım atılabilir. Tablo 7’de ana hatlarıyla belirtildiği üzere, tüm OBA yaklaşımları, kıyas ölçütlerinin seviyesini zamanla azaltır, bunun amacı da kısmen tahsislerin herhangi ilgili yurtiçi emisyon sınırını aşmamasını temin etmektir. Ancak, yukarıda ele alındığı üzere, daha sıkı bir kıyas ölçütü, özellikle de kıyas ölçütünün azalma oranı, karbon yoğunluğu iyileştirmelerinden daha hızlı oluşuyorsa, daha zayıf kaçak koruması sağlar. Alternatif olarak OBA bazında tahsis edilebilecek toplam tahsisatlar üzerine bir üst sınır getirilebilir, ancak eğer bu üst sınıra ulaşılırsa mekanizma, yukarıda anlatılan FSB yaklaşımını andırmaya başlayacaktır. Son olarak, bir OBA altında tahsis alan sektörleri daha katı bir şekilde hedeflemek, tahsisat dağıtım seviyesinin herhangi yurtiçi emisyon üst sınırının önemli ölçüde altında olmasını temin etmeye yardımcı olabilir.

İkincisi, bir OBA yaklaşımı altında dağıtılan tahsisatlardaki artışlar, açık arttırma yoluyla sunulan tahsisat sayısında bir azaltma ile denkleştirilebilir. Bu, firmalar ve sektörlerin karbon kaçağı riski altında olarak addedilmeye verdikleri önemi arttıracaktır ve bu da, hangi sektörlerin bu sınırlandırmaya sahip olacağını belirleme sürecini yönetmede çok daha fazla zorluğu beraberinde getirebilir. Ayrıca, toplam emisyon üst sınırına aynen riayet edilmeye devam edilmesi halinde, bu yaklaşımın etkililiğine dair de sınırlar bulunmaktadır. Ancak, tahsislerin gerçekten kaçağı hedeflediği varsayılırsa, sistem içerisindeki emisyon azaltmalarının, diğer yetki alanlarındaki artışlarla denkleştirilmesi riskini asgariye indirerek sistemin amaçlanan çevresel hedefini koruyor olarak da kabul edilebilir.

Üçüncüsü, üst emisyon sınırı, karbon kaçağı riski altında olarak kabul edilen sektörlerdeki üretimdeki tüm artışları kaldırabilecek şekilde biraz gevşetilebilir. Bu durum, kaçak önleme tedbirlerinin etkili olmaya devam etmesini temin edecektir ancak sistemin çevresel kesinliğine gölge düşürecektir. Çevresel kesinliğin, bir emisyon üst sınırı ve ticareti sisteminin karbon vergisine göre başlıca çekici yönlerinden biri olarak görüldüğü düşünülürse, bu pek de çekici olmayan bir seçenek olabilir. İlave tahsisatlar sistem içerisindeki karbon fiyatını da azaltacak, daha yüksek hedefli azaltım seçeneklerine yatırım yapmaya yönelik uzun vadeli teşviki azaltacaktır.

Üretim verilerinin düzenli olarak rapor edilmesi gerektiğinden OBA yaklaşımı, Kıyaslama ve FSB yaklaşımlarına nazaran daha yüksek idari maliyetleri getirebilir. Özet olarak OBA, gerçekten karbon kaçağı riski altında olan sektörleri yakından hedeflediği yerde çekici olmaktadır, ancak gereğinden fazla geniş olarak

uygulandığında oldukça “itici” olmaktadır. OBA, yukarıda incelenen diğer tahsisata dayalı tahsis yöntemlerine göre kaçakla baş etme konusunda daha etkili olabilir. Ancak bunu, alternatiflere nazaran üretimi korumak ya da arttırmak yönünde daha güçlü bir teşvik sağlayarak yapmaktadır. Bu durum, üretim seviyelerini yukarıda tutar, fiyatları tedbir olmasaydı ulaşabileceği seviyelerden daha aşağı çeker ve dolayısıyla talep tarafındaki azaltım fırsatlarını azaltır. Bu yüzden de bu yaklaşım, gerçekten kaçak riski altında olmayan sektörlere tatbik edildiğinde, azaltım teşvikleri açısından zarar verici bir hal alır. Dikkatli bir tasarım yapılmazsa, sistemin çevresel bütünlüğünün tehlikeye girme riski de söz konusudur (Kutu 11’de özetlenmektedir). Kutu 11. Üretime dayalı Tahsislerin Artıları ve Eksileri

Emisyon yoğunluğu teşvikleri, kıyas ölçütleri kullanarak korunur.

Üretim ve tahsisler arasındaki net ve açık bağ dolayısıyla kaçak önleme muhtemelen güçlü olacaktır, ancak yine de bu, kıyas ölçütlerinin hangi seviyede belirlendiğine bağlı olacaktır.

Kutu sonraki sayfada devam etmektedir

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

52

Kutu 11. Üretime dayalı Tahsislerin Artıları ve Eksileri (devamı)

Eğer fazla geniş kapsamlı olarak uygulanırsa, talep tarafındaki azaltım teşvikleri muhtemelen köreltilecektir

Tasarım özelliklerine bağlı olarak çevresel sonucun daha belirsiz olması riskini taşır

Kıyas ölçütlerinin oluşturulması belli derecede idari karmaşıklığı ve lobicilik riskini içerir, fakat deneyimler, bu sorunların aşılabileceğini savunmaktadır.

Üretim verilerinin de düzenli olarak rapor edilmesi gerektiğinden daha yüksek idari maliyetler.

5.3.4. Muafiyetler Muafiyetler muhtemelen kaçakla baş edilmesinde etkili olabilecektir ve idari açıdan uygulamaya geçirilmesi kolaydır fakat özünde, karbon fiyatlandırmasının azaltım

teşviklerine gölge düşürmektedir. Firmaların tabi olduğu etkin karbon fiyatını düşürerek, karbon kaçağı riski doğrudan geri çekilmektedir. Ancak, etkin karbon fiyatının azaltılması aynı zamanda, azaltım teşviklerinin üç önemli yönden azaltıldığı anlamını da taşımaktadır: firmalar, emisyon yoğunluklarını iyileştirmek için daha az teşvike sahip olurlar; karbon itibariyle göreli yoğun firmalar, daha düşük emisyon yoğunluklarına sahip firmalara nazaran rekabetçi bir dezavantaja düşmemektedir; ve karbon itibariyle yoğun malların ürün fiyatları, talep tarafındaki azaltımı tetikleyici şekilde yükselmeyecektir. Yukarıda ifade edildiği üzere çoğu karbon fiyatlandırma rejimi, bazı sektörleri veya firmaları muaf tutmaktadır; kaçak endişelerin açıkça bir muafiyetle alakalı olduğu

birincil örnek, önerilen Güney Afrika karbon vergisidir. Bu rejim altında tüm kuruluşlar, temel olarak yüzde 60 muafiyet almaktadır. Kaçağı daha da ilgilendirmek suretiyle bu rejim, ticaret maruziyetine dayalı olarak yüz de 10’a kadar, ve bir sektörde büyük oranda proses emisyonları bulunuyorsa yine yüzde 10’a kadar ılımlı birer muafiyet oranları düzenlemesi yapar. Birinci ayarlama doğrudan kaçağın ticari dayanağını ele alır, ikinci ayarlama ise, bölüm 4.2’de belirtildiği üzere kaçağın potansiyel sebeplerinden biri olan, bu emisyonların azaltılmasının daha zor olduğu mantığı üzerine harekete geçmektedir. Her ne kadar bu ayarlamalar genel anlamda kaçağı hedefliyorsa da, azaltım teşviklerinin korunması pahasına bunu yapmaktadır. Temel yüzde 60’lık kaçak oranının, daha verimli üreticileri ödüllendirmek üzere yüzde 10’a kadar arttırılması önerisi, azaltım teşviklerini korumada bir miktar etki yapabilir ancak kaçak üzerindeki etkisi belirsizdir. Genel olarak muafiyetlerin, kaçak önleme amaçları için ancak bir karbon fiyatlandırma rejimini yürürlüğe koyarken gerekli olması muhtemeldir ve beraberinde, bunların

aşamalı olarak kaldırılmasına yönelik kesin bir sistem bulunmalıdır. Güney Afrika’nın karbon vergisinin altında da bu düşünce yatmaktadır; mevcut politika teklifi, temel muafiyet oranını 2020’den itibaren azaltmak, böylece karbon fiyatlandırma sinyalini arttırmaktır. Herhangi bir aşamalı olarak kaldırma işlemi gerçekleşirken, Güney Afrika’nın kaçak koruma tedbirlerinin, kaçağa dair ekonomik endişeler ve onun ardından gelebilecek herhangi politik çekincelerle baş edebilecek kadar etkili ve yeterli olmasını teminen ilave değişiklikler gerekli olabilir. Kutu 12, muafiyetlerin Artıları ve Eksilerine dair bir özet sunmaktadır.

Kutu 12. Muafiyetlerin Artıları ve Eksileri

Talep tarafındaki azaltım teşvikleri köreltilecektir.

Emisyon yoğunluğunu iyileştirmeye yönelik teşvikler korunmamış olacaktır.

Kaçak önleme muhtemelen güçlü olacaktır ancak verimsiz firmalar da, hem yurtiçinde hem de uluslararası platformda daha düşük emisyonlara sahip firmalarla rekabete karşı suni olarak korunmuş olacaktır.

İdari muafiyetlerin uygulamaya geçirilmesi oldukça kolaydır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

53

5.3.5. İndirimler Kaçağın önlenmesi için diğer vergi oranlarını azaltmanın etkisi, fazlasıyla spesifik tasarıma bağlı olacaktır. Yukarıda ifade edildiği üzere, bu sistemler birçok farklı yolla tasarlanabilir. Kaçak önleme bağlamında bunların en önemlisi, sonrasında gelirlerin nasıl dönüştürüldüğü ile ilgilidir. Tüm vergi indirim sistemleri, firmalar için emisyon yoğunluklarını azaltmaları yönünde bir teşviki koruyacaktır. Parasal sistemde başka yerlerdeki değişiklikler yoluyla kaçağın ele alınmasının çekiciliği, karbon fiyatının, firmalar üzerinde karbon yoğunluklarını azaltmalarına ilişkin teşvik etkisini seyreltmeyecek olduğudur. Eğer mevcut (ve beklenen gelecekteki) karbon fiyatında firmanın emisyon yoğunluğunu düşürecek belli bir azaltım fırsatı çekici ise; firmanın emisyonlarını bu yolla düşürmesi mantıklı olacaktır; bir yandan karbon fiyatıyla tabi olduğu borcu düşürecek, bir yandan da herhangi geri dönüşüm mekanizması ile ne kadar gelir aldığı etkilenmeyecektir. Fakat bu aynı zamanda, emisyon itibariyle daha az yoğunluğa sahip firmaların, emisyon itibariyle daha yoğun firmaların lehine pazar payı kazanma eğiliminde olacağı anlamını taşır. Kaçak üzerindeki etki, gelirlerin daha sonrasında ne şekilde geri dönüştürüldüğüne

fazlasıyla dayalı olacaktır. İki örnek, spektrumun iki ucundaki seçenekleri gözünüzde canlandırmaya yardımcı olacaktır:

İlk olarak, İsveç NOx vergi yaklaşımında olduğu gibi gelirler, gelecekteki üretim ile orantılı olarak geri dönüştürülebilir. Bu, üretim seviyelerini sürdürmek için güçlü bir teşvik yaratır. Eğer uluslararası rekabetin yoğunluğu, aksi halde, bu sürdürülen üretimin, eşdeğer karbon fiyatı olmayan bir yere taşınacak olduğu anlamını getiriyorsa, bu, kaçağın etkili bir şekilde önlenmiş olduğu anlamına gelir. Ancak, eğer ayın yaklaşım, uluslararası rekabete fazla maruz olmayan sektörlere tatbik edilirse, karbon fiyatının ürün fiyatlarını arttırmak üzerinde yapabilecek olduğu etki azaltılmış olacaktır (çünkü firmalar, üretimi sürdürmek/ arttırmak yönünde teşvik edilmiş olacaktır), ve dolayısıyla talep tarafındaki azaltıma ilişkin fırsatlar düşecektir. Bu avantajlar ve dezavantajlar, bir ETS altında bir üretime dayalı tahsise fazlasıyla benzemektedir.

Spektrumun diğer ucunda firmalar, muhtemelen bir asgari üretim eşik değerini aşma zorunluluğu haricinde, gelecekteki üretim kararlarından tümüyle bağımsız bir şekilde, götürü bedel bazında tazmin edilebilirler. Buna benzer bir yaklaşım, Güney Afrika karbon vergisi altında bir tasarım seçeneği olarak önerilmiştir ve burada karbon kaçağı riski altında olduğu addedilen firmalar, karbon yoğunluklarını azaltmaya yardım amacıyla hibe almaya hak kazanabileceklerdir (Cape Town Üniversitesi Enerji Araştırma Merkezi, 2013). Bu yaklaşım altında geri dönüşüm, üretimi sürdürmek için bir teşvik sağlamayacaktır; avantajlar ve dezavantajlar da, genel anlamda yukarıdaki durumun tersine dönmüştür. Firmalar, üretimlerini azaltma yoluna gideceklerdir. Eğer bu, daha gevşek politikaları olan diğer ülkelerde üretimdeki artışlarla ilişkilendirilirse, kaçak önleme mekanizmasına rağmen, karbon kaçağı olmuş olacaktır. Ancak, deniz aşırı üretimin artmayacağı diğer piyasalarda, üretimdeki azaltmanın neticesinde ortaya çıkan daha yüksek fiyatlar, talep tarafında ilave azalmaya ve daha maliyete etkin bir politikaya yol açacaktır. Bu, yukarıda açıklanan FSB yaklaşımının avantajlar ve dezavantajlarına fazlasıyla benzemektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

54

Diğer vakalar, ara sonuçları temsil eder. Örneğin bazı indirim sistemleri, işverenin ulusal sigorta katkı paylarını azaltmaya odaklanmıştır. İstihdam maliyetlerinin üretim seviyeleri ile az da olsa bir ilişkisi olabileceğinden, bu yaklaşımın, götürü bedel tahsis yaklaşımına nazaran üretimi sürdürmek için daha güçlü bir teşvik sağlama, safi üretime dayalı yaklaşıma göre ise daha zayıf bir teşvik sağlama ihtimali daha yüksektir. Ayrıca, eğer karbon yoğunluğundaki bu azalmalar, sermaye-işgücü ikamesi yoluyla sağlanabiliyorsa, birim üretim başına karbon yoğunluğundaki azaltmaları da destekleyebilir. İndirimlerin Artıları ve Eksileri, Kutu 13’te özetlenmektedir.

Kutu 13. İndirimlerin Artıları ve Eksileri

Emisyon yoğunluğunu düşürmek için en güçlü teşvikler.

Kalan özellikleri, indirimin nasıl tasarlanmış olduğuna bağlıdır: o eğer indirim, üretime bağlı ise o zaman Ets altında bir OBA’yı andıracaktır: kaçağı önlemede

etkili ancak üretim seviyelerini yüksek tutmak için fazla güçlü teşvik sağlayan; o eğer indirim, götürü bedel bir transfer şeklinde ise, kaçağa karşı koruma daha düşüktür ancak

talep tarafındaki azaltım için teşvik daha fazladır.

5.3.6. Sınırda karbon Düzenlemeleri BCA’lar, karbon fiyatlandırmasının uzanım alanını genişletmeyi amaçlar. Malların ithal edildiği ülkede zaten eşdeğer bir karbon fiyatlandırma rejimi yoksa, karbon itibariyle yoğun malların ithalatçılarına sınırda bir karbon emisyon maliyetinin empoze edilmesini gerek görerek bu amacı gerçekleştirmeye çalışırlar. BCA, ya bir sınır vergisi olarak ya da bir ETS altında, ithalatçıların, malın ithal edildiği noktada tahsisatlarını elden çıkarmalarını şart koşarak yapılabilir. Bazı varyantlarda, karbon itibariyle yoğun malları eşdeğer bir karbon fiyatlandırma rejimi bulunmayan ülkelere ihraç edenler için karbon fiyatında indirimlerin sağlanması önerilmiştir. Prensipte BCA’lar çeşitli uyumlulaştırılmış karbon fiyatlandırma rejimi altında ekonomik ve çevresel sonuçları başarıyla taklit edebilir; bu da geniş verimliliğini ve

etkinliğini göstermektedir. Aksi halde bir karbon emisyon maliyetine maruz kalamayacak olan ithalatlara böylesi bir maliyeti empoze ederek BCA’lar etkin şekilde emisyon itibariyle yoğun malların fiyatını arttırırlar. Bunun azaltım teşvikleri üzerinde üç kilit etkisi vardır. Birincisi, talep tarafındaki azaltımı arttırır. İkincisi, malı tedarik etmeye çalışan firmaların bunu adil şartlarda yaptığı anlamına gelir ve bu sistem daha düşük emisyon yoğunluğuna sahip firmaların nispi olarak emisyon itibariyle yoğun firmaları rekabette yenebilmelerine yardımcı olur. Üçüncüsü, yurtiçi piyasasına satış yapan tüm yerli ve yabancı firmalar, emisyon yoğunluklarını azaltmak için bir teşvike sahip olurlar. BCA rejiminin karbon itibariyle yoğun malları ihraç edenlere de bir indirim sağladığı yerde, talep tarafındaki teşvikler ya da emisyon yoğunluğunu azaltmaya yönelik teşvikler üzerinde faydalı bir etki oluşmaz ancak adil bir ‘oyun alanı’ korunmuş olur. BCA’ların bir diğer muhtemel avantajı da, karbon fiyatlandırmasının yayılımını teşvik edebilirler zira yurtiçi karbon fiyatlandırmasının yürürlüğe konması, yerel olarak

gelirlerin toplanmasına olanak sağlayacaktır. BCA’ların lehine bu argümanın kuvveti, büyük ölçüde ticaret kalıpları üzerinde sahip olduğu etkinin boyutuna ve bir BCA’yı yürürlüğe koyanların bu düzeni, muhtemelen ciddi politik baskı ve caydırıcı ticari tedbirler karşısında sürdürebilme ihtimaline bağlıdır. Bu, ancak eğer BCA’ya cevaben diğer ülkelerde yürürlüğe konan yurtiçi karbon fiyatı, BCA’dan daha yüksek ve/veya daha geniş bir kapsamaya sahip ise emisyon azaltmada toplam bir artışa yol açabilecektir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

55

BCA’ların modellenmesinin potansiyel etkinliği genelde, kaçağı azaltmada etkili

olabileceklerini ortaya koyar. Branger & Quirion (2013), 25 adet çalışmayı incelemiştir ve kullanılan çeşitli senaryolar ve modeller genelinde 310 adet karbon kaçağı oranı tahmini tespit etmiştir. Meta-regresyon analizlerinde tüm diğer parametreler sabit tutulduğunda BCA’ların kaçak oranlarını yaklaşık 6 yüzde birimi kadar azalttığı ortaya konmaktadır. İncelenen BCA senaryolarındaki kaçak oranlarının sadece yüzde -5 ile 15, politika olmadığında ise yüzde 5 ile 25 arasında değiştiği göz önünde bulundurulduğunda bu oran oldukça yeterlidir. BCA’nın potansiyel etkinliği ayrıca, Enerji Modelleme Forumu yoluyla çeşitli modeller genelinde uyumlulaştırılmış parametreler kullanan bir analiz tarafından da desteklenmiştir; bu analiz, BCA’ların ortalama olarak kaçak oranlarını, BCA ya da tahsis bulunmayan bir referans senaryoya kıyasla yüzde 12’den yüzde 8’e çektiğini tespit etmiştir (Böhringer, Balistreri ve Rutherford, 2012). Benzer şekilde, Hoerner (1998) Amerika Birleşik Devletlerinde ozon tabakasını inceltici maddeler için ithalat vergi düzenlemesi deneyiminin “çevre

vergilendirmesinin faydalarına ulaşmada BTA’ların [Sınırda Vergi Düzenlemelerinin] önemini ortaya koymakta olduğunu” ifade etmiştir. Ancak, sınırda düzenlemelerle bağlantılı idari zorluklar ciddi ölçüde olabilir. İdari açıdan BCA’lar, temsil edilen emisyonların hesaplanması, ürünlerin menşei ülkesinin tespit edilmesi, üründeki ara girdilerin ticaretinin de hesaba katılması için kurallar gerektirmektedir. Farklı yerlerden emisyonları içeren bir ürünün bileşenlerinin hesabının yapılması oldukça karmaşık olacaktır. İthalatlara atfedilecek karbon yoğunluğunu belirlemede zorlu seçenekler ortaya çıkar; ferdi bir tesis, firma veya ülkeye dayalı olan oranlar lehine ya da aksine genel bir ürün seviyesindeki oran lehine savlar ileri sürülebilir. Tesis veya firma seviyesi yaklaşımları, karbon fiyatlandırma sisteminin dışındaki firmalar için azaltım teşviklerini arttırır, fakat aynı zamanda, sınır harcını asgariye indirmek için üretimi varış noktaları arasında ‘kağıt karar gibi karma’ teşviki de yaratır. Diğer yandan, ürün seviyesinde bir oran, farklı üreticiler arasında uygun şekilde ayrımı yapamayabilir ve farklı yerlerden gelen eşdeğer ürünlerin küresel bir piyasa dahilinde ikame edilebilirliğini tanır. Farklı uygulayıcılar ve eleştirmenler, bu idari zorlukların boyutuna dair farklı görüşler ifade etmişlerdir: bir kısmı, bu zorlukların BCA rejimlerinin, çevresel bütünlüklerini koruyacak şekilde uygulanmasını çok zor hale getirdiği görüşündedir (Persson, 2010). Diğerleri, her ne kadar idari olarak zorlayıcı olsa dahi, örneğin ozon tabakasını inceltici maddeler için vergi deneyiminde görüldüğü gibi, yine de uygulamaya geçirilmesinin olası olduğunu savunmaktadır. Birçok eleştirmen, potansiyel zorluklarından ötürü BCA’ların, en azından ilk etapta, çimento gibi göreli olarak homojen ürünleri bulunan birkaç sektörde uygulanmasının daha kolay olabileceğini ileri sürmüştür (Helm, Hepburn & Ruta, 2012). Bu idari zorluklardan kaçınacak alternatif bir yaklaşım, karbon fiyatı olmayan ülkelerden ithal edilen tüm mallara bir genel bir ‘örtü vergisi’ni empoze etmek olacaktır.

Bu vergi, herhangi bir ticareti yapılan maldaki karbon içeriği ile ilgili olmayacaktır. Bu sebeple odak BCA’ları farklı üreticiler arasında rekabetçi çarpıtmaları kaldırmakta kullanmaya çalışmaktan ziyade ülkeleri yurtiçi karbon fiyatlandırması kullanmak üzere teşvik etmek üzerinde olacaktır (Nordhaus, 2015). Bununla ilişkili bir fikir de, ister yurtiçinde üretilsin ister ithal edilsin, ticarete maruz kalan karbon itibariyle yoğun ürünlerin tüketimi üzerine bir karbon fiyatı getirmektir —örneğin (cüruf) çimento, alüminyum, çelik veya belli gübreler için (Neuhoff ve ark., 2015). Bu durum kaçak riskini önlerken bir yandan da bu ürünler için talep tarafındaki azaltım fırsatlarını teşvik edecektir. Bunun dezavantajı ise, bunlar test edilmemiştir ve ticari olarak nötr olabilmeleri için, karbon itibariyle çok veya az yoğun ürünler arasında bir fark gözetmeyen düz bir oran olması gerekmektedir. Dolayısıyla üretim verimliliğini arttırmaya yönelik bir teşvik sağlayamazlar.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

56

BCA’ların kaçağı, daha karmaşık şekilde dönüştürülmüş üreticilere doğru “aşağıya” çekecek olduğu yönündeki endişe, birçok durumda çok öne çıkmayacak gibi gözükmektedir. Genel itibarla kaçak çekinceleri, üretimin daha aşağısında yer alan fabrikasyon ve döküm gibi proseslerden ziyade, eritme ve damıtma gibi enerji itibariyle yoğun dönüştürme proseslerine yoğunlaşmaktadır. BCA’lar karbon itibariyle yoğun emtiaların fiyatına dair çekinceler oluşturduğundan, ürünlerin daha aşağıdaki kullanıcıları, girdileri için daha fazla ödeyecektir. Bu durumda, karbon fiyatı dahil olmayan, çelik ve alüminyum gibi emtia girdilerini satın alabilen, karbon fiyatlandırma rejiminin dışında yer alan satışa dönük üreticilerden rekabetle karşı karşıya kalabilir. Bunun politik açıdan tesiri, kaçak riskinin prosesin aşağı adımlarına, tipik olarak daha fazla istihdama sahip ve dolayısıyla sıklıkla daha fazla politik nüfuza sahip sektörlere kaymasıdır. İdari itibarla anlamı ise, BCA’ya çok daha detaylı dönüştürülmüş ürün portföyünün eklenmesi gerekeceği, bunun da ilave taban hatlarının oluşturulmasını gerektireceği, daha fazla sektör kapsama girdiği için (ve belki de önemli ölçüde emisyonlardan doğrudan sorumlu olmayanlar dahil), ilave yasaya uyum gayret ve uğraşları gerektireceğidir. Ancak, daha detaylı olarak dönüşmüş ürünlerde kaçak olacağına dair çekinceler, bu ürünlerin daha yüksek değere sahip olduğu ve dolayısıyla bunlara dahil olan herhangi karbon emisyon maliyetinin, ürünün toplam değerine kıyasla muhtemelen düşük olacağı gerçeği ile bir miktar yatıştırılabilir. Yasal hususlar her tasarımı etkileyecektir ancak, birçok eleştirmenin de ileri sürdüğü

üzere, aşılamaz bir bariyer teşkil etmeyecektir. Birçok eleştirmen, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gereksinimlerinin, politika tasarımı üzerine yasal kısıtlar getirme ihtimalini ileri sürmektedir fakat bunlar potansiyel olarak aşılabilir. Örneğin, BCA’ların meşruluğunu kanıtlamaya yönelik bir yol, Vergiler ve Ticaret Genel Anlaşmasının XX Maddesinin kullanılması olabilir; bu, “insan, hayvan veya bitki yaşamı veya sağlığı korumak için gerekli olan tedbirler” (Madde XX, b) için ve “yurtiçi üretim veya tüketime ilişkin kısıtlamalarla bağlantılı olarak yürürlüğe konmuş olan ve tüketilebilir doğal kaynakların korunumu ile ilgili olan” (Madde XX, g) tedbirler için genel hükümlere muafiyetler getirilmesine müsaade etmektedir. Bu durum, BCA’ların karbon kaçağıyla baş etmekten ziyade emisyonları azaltmadaki etkinliklerini gösterebilmeleri gerekeceği şeklinde yorumlanmıştır (Monjon & Quirion, 2011). Bu da dolayısıyla, ihracat indirimlerinin, ithalat vergilerine kıyasla, gerekçelendirilmesini daha zor hale getirebilir. Nihayetinde, ancak bir rejimin yürürlüğe konması ve herhangi (muhtemel) zorluğun sonrasında ortaya çıkması ile BCA’ların meşruluğunun değerlendirilmesi mümkün olacaktır.

Politik zorluklar, herhangi yasal kısıt kadar veya onlardan daha bile fazla olabilir. AB’nin, sivil havacılık sektöründe bir BCA’ya benzer bazı özellikler taşıyan bir rejimi yerleştirmeye çalışma konusundaki deneyimi, BCA’ları yürürlüğe koymanın politik zorluklarının, yasal zorluklar kadar, hatta onlardan daha fazla olabileceğini göstermektedir (bkz. Kutu 14). Bu çalışmanın parçası olarak görüşme yapılan uzmanlar, ancak (eğer) başlıca emisyon sahiplerinin yeterli bir kısmının böylesi bir rejime kendilerini adamaları halinde BCA’ların daha uygulanabilir hale geçmesinin mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir. Sınırda düzenleme tedbirleri, dünya ticaretinin önemli bir payına tekabül eden ortakların oluşturduğu bir koalisyon tarafından getirilirse daha olası olacak gibi gözükmektedir. Bu sonuca giden en uygulanabilir yol, birçok sayıdaki başlıca emisyon sahibinin ferdi eylemde bulunması, sonra da grubun dışında kalan ülkeler üzerine empoze edilen ortak bir BCA sayesinde rejimlerini uyumlulaştırma yoluna gitmeleri şeklinde olabilir. Özet olarak BCA’lar hem azaltım hem de kaçak hedeflerine karşı güçlü adımlar atar ancak uygulamaya geçirilmesinde politik ve idari zorluklar ortaya çıkabilir. Prensipte, kaçağı önlemede etkili bir tedbir olması çok muhtemeldir ancak uygulamaya geçirmedeki zorluklar, uygulamayı sadece nispi olarak spesifik bir takım şartlarla sınırlayabilir. BCA’ların Artıları ve Eksileri Kutu 15’te özetlenmiştir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

57

Kutu 14. AB’nin Sivil Havacılık Sektöründeki Yabancı Emisyonlara bir Fiyat Biçme Girişimleri Zorlu Olmuştur AB, sivil havacılık sektörü için BCA’ya bir miktar benzerlik taşıyan bir politika geliştirmeye

girişmiştir. Ocak 2012’de AB, hem Avrupa Ekonomik Alanı, ya da EEA’nın (ki bu AB artı Norveç, İzlanda ve Lihtenştayn’ı kapsar) içerisinde uçuşlardan hem de EEA’da başlayan veya sonlanan uçuşlardan kaynaklı emisyonları yönetmek için Havacılık AB Emisyon Ticaret Sistemini (Havacılık AB ETS) getirmiştir. Tüm bu uçuşlar, AB ETS altındaki tahsisatları elden çıkartmak mecburiyetinde olacaklardı; ve bunu yapmadıklarında havayolları salınan her ton CO2 başına €100 ceza ödeyeceklerdi. Sürekli olarak ihlalde bulunanlar ise, AB havaalanlarından yasaklanma ihtimali ile karşı karşıya kalacaklardı. Havacılık AB ETS, hem gelişmiş hem de yeni gelişen ekonomilerde güçlü bir muhalefetle

karşılaştı. 20 ülkeden temsil kurallara karşı çıktı. Bu ülkeler arasında A.B.D., Çin, Hindistan ve Rusya da yer almaktaydı. Bu ülkeler Şubat 2012’de bir araya gelerek, eğer AB, Havacılık AB ETS’sini yürürlüğe koymaya karar verirse ne tür tedbirler alacaklarını tartıştılar (Uluslararası Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi, 2012). Bu tedbirlere aşağıdakiler dahildi:

havayollarını bu sisteme katılmaktan men etmek; ki bunu Çinli kurumlar çoktan devreye sokmuşlardı;

Uluslararası Sivil Havacılık Örgütüne (ICAO) resmi bir şikayette bulunmak;

Karşı tedbir olarak AB havayollarına vergi veya harç uygulamak;

Yeni güzergahlar konusunda AB taşıyıcıları ile görüşmeleri durdurmak; ve

WTO’dan, bu hareketin meşruluğu üzerine bir hüküm vermesini istemek (daha öncesinde Avrupa Adalet Mahkemesinin, bu kuralların uluslararası hukuka uygun olduğu yönünde bir hüküm vermiş olmasına rağmen).

EEA dışı ülkelerden ve bu ülkelere doğru uçuşların dahil edilmesi askıya alındı. Ekim 2013’te ICAO Kurultayı, uluslararası havacılık emisyonlarını ele almak üzere küresel piyasaya dayalı bir tedbir geliştirmek konusunda mutabakata vardı. Tedbire dair kararını 2016’da vermesi ve 2020’den itibaren de uygulamaya koyması beklenmektedir. Buna karşılık olarak AB, AB ETS kapsamını 2016’nın sonuna kadar Avrupa içerisindeki uçuşlarla sınırlama kararı aldı ve 2015 ICAO Kurultayı sonrasında Havacılık AB ETS kapsamını daha detaylı olarak gözden geçirecektir. AB’nin politika tercihi, havacılık emisyonlarının, ICAO Kurultayında müzakere edilmekte olan gibi bir küresel sistem üzerinden ele alınması yönündedir. Ancak bazı eleştirmenler, AB’nin politikadaki değişiminin, WTO’ya uyuma dair endişeleri dahil etmek için, karşıt tedbirlerin alınması halinde uluslararası ticaret üzerindeki etki ve bunun uluslararası ilişkiler üzerindeki neticeleri; ve uluslararası düzeyde bir iklim değişikliği anlaşması beklentisi olduğu görüşünü belirtmiştir (Marcu, Leader & Roth, 2014).

Kutu 15. BCA’ların Artıları ve Eksileri

İthal edilen mallar üzerine empoze edilen karbon emisyon maliyetleri nedeniyle talep tarafındaki azaltım teşvikleri korunacaktır, böylece yurtiçi firmaların fiyatları arttırmasına imkan sağlanacaktır.

Emisyon yoğunluğunu iyileştirmeye yönelik tedbirler korunacaktır ve ayrıca doğrudan politika kapsamında yer almayan firmaları içerecek şekilde de genişletilebilir.

Kaçak önleme muhtemelen güçlü olacaktır

Politik, idari, ve muhtemelen yasal zorluklar uygulamayı sınırlayabilir (ancak bu sistem, kayda değer piyasa gücüne sahip bir koalisyon tarafından getirilirse, politik zorluklar azalacaktır).

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

58

5.3.7. Özet Politika yapıcılar, her bir kaçak önleme tedbirinin spesifik avantajlarını ve dezavantajlarını, kendi özel şartlarında tartmalıdır. Politika yapıcıların, rekabet eden hedefler ile idari karmaşıklık, yardım alan sektörlerin genişliği, sistemin olgunluğu ve herhangi bir anda spesifik bir mekanizmayı etkileyen politik düşünceler arasında ödünleşmeler yapması gerekecektir. BCA’lar muhtemelen azaltım teşvikleri açısından en güçlü şekilde işlemektedir ancak politik, idari (ve muhtemelen yasal) zorluklarla karşı karşıyadır. Hem asimetrik karbon fiyatlandırması ile bağlantılı rekabetçi çarpıtmayı ortadan kaldırma potansiyeli, hem de aynı zamanda en düşük karbon yoğunluklarına sahip firmaların rekabetçi bir avantaja sahip olmasının sağlanması, ve yine, talep tarafındaki azaltım teşviklerinin korunmasını temin etmeleri açısından özellikle çekicidirler. Ancak, karbon düzenlemeleri konusundaki uygulamaları büyük ölçüde test edilmemiş durumdadır. Dünya ticaretinin önemli bir payına tekabül eden ortaklardan oluşan bir koalisyon tarafından getirilmesi halinde muhtemelen daha uygulanabilir bir nitelik taşıyacaklardır. Spektrumun diğer ucunda muafiyetler, azaltım teşvikleri açısından en zayıf görev görür ancak uygulamaya geçirilmeleri çok kolaydır. Muhtemelen sadece, bir karbon fiyatlandırma sistemi henüz yeni iken, sisteme yeterli desteği temin etmek üzere bir ara tedbir olarak uygulanmaları makul olacaktır. Ücretsiz tahsis yaklaşımlarından, kıyaslama (ya OBA ya da FSB) kullananlar genelde, tarihsel tahsis bazında ücretsiz tahsisat sağlayanlara göre daha çok tercih edilmektedirler. Her iki kıyaslama yaklaşımının da çekici yönü, firmanın kendi tarihsel emisyon seviyeleri ile ücretsiz tahsisat dağıtımı arasında tarihsel tahsis altında var olan bağı kesmeleridir. Bu bağ kesilmediği sürece, firmaların emisyon yoğunluklarını azaltmak için çok az teşviki olacaktır zira bir dönemde var olan daha düşük emisyonların, gelecekte daha az ücretsiz tahsisata yol açması beklenecektir. Her ne kadar kıyas ölçütlerinin yaratılması bazı ilave idari maliyetleri beraberinde getirebilecekse de, AB, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kaliforniya’daki deneyimler — ve ayrıca Güney Afrika’nın niyeti (karbon vergisi bağlamında) — bu zorlukların aşılabileceğine işaret etmektedir. İlk aşamalarında olan, diğer idari zorluklarla baş etme ihtiyacının kıyaslama yaklaşımlarını fazla karmaşık gibi göstereceği aşamada bulunan ya da kaçak riski altında olmasalar dahi firmalara tek seferlik bir tazminat verme yönünde bir isteğin bulunduğu sistemler için, tarihsel tahsis daha uygun olabilir.

İki kıyaslama yaklaşımı (FSB ve OBA) arasında ödünleşmeler daha dengelidir. Üretime dayalı tahsis, kaçağı önlemek konusunda daha etkin olabilir fakat aynı zamanda süregelen/ arttırılan üretim için sağladığı daha fazla teşvik, bir FSB yaklaşımına kıyasla daha düşük ürün fiyatlarına yol açacaktır, ve bu da talep tarafı azaltım teşviklerini köreltebilir. Eğer kaçaktan koruma ihtiyacının sınırlı olduğu (ve dolayısıyla, aksi halde fiyatların yükselebileceği) sektörlere OBA uygulanırsa, bu durum daha da sorunlu olacaktır. Spesifik tasarıma bağlı olarak OBA, belirlenen çevresel sonucu da garanti edemeyebilir. Bir karbon vergisi rejimi altında indirim mekanizmaları, ücretsiz tahsisat kıyaslama

seçenekleri kapsamında görülen özellikleri taklit edecek şekilde tasarlanabilir. İsveç NOx vergisi durumunda olduğu gibi, üretime dayalı bir indirim, üretime dayalı tahsise çok benzeyen özellikler sağlar; alternatif olarak, götürü bedel indirimleri de FSB yaklaşımlarını andıracaktır. İşveren sosyal güvenlik katkı paylarındaki azaltmalar yoluyla sağlanan indirimler, her iki ekstrem arasında yer alan bir alternatifi temsil etmektedir. Ücretsiz tahsisat alternatiflerine olan bu benzerlikler düşünüldüğünde, farklı yaklaşımlar arasındaki ödünleşmeler de benzer olmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

59

Tablo 8, karbon kaçağı riskini azaltmak için kullanılabilecek farklı entegre politika tedbirlerin yüksek seviyede bir özetini sunmaktadır. Tablo 8. Farklı Politika Tepkilerinin Özeti Tarihsel tahsis FSB OBA Muafiyet İndirimler BCA

Kaçak önleme kapanış kuralları ve güncelleme dahil edilmezse, Zayıf

kapanış kuralları ve güncelleme dahil edilmezse, Zayıf

Güçlü Güçlü Tasarıma bağlı

Güçlü

emisyon yoğunluğunu iyileştirmeye yönelik tedbirler

Prensipte güçlü, ancak güncelleme dahil edildiğinde gücü azalıyor

Korunuyor Korunuyor Korunmuyor Korunuyor Korunuyor

Talep tarafındaki azaltım teşvikleri

Korunuyor Korunuyor Özellikle eğer geniş uygulanırsa zayıflıyor

Kaldırılmış Tasarıma bağlı

Korunuyor

İdari karmaşıklık

Uygulamaya geçirilmesi kolay

kıyas ölçütlerini belirlemede bir miktar zorluk

kıyas ölçütlerini belirlemede bir miktar zorluk ve üretim verilerini toplamada bazı maliyetler

Uygulamaya geçirilmesi kolay

Biraz karmaşık

Çok karmaşık

Haksız kârlar riski

Az risk Az risk Yok Yok Yok Yok

çevresel sonuç açısından risk

Yok Yok Az risk, tasarıma bağlı

Var, muaf emisyonların üst sınırı yok

tasarıma bağlı

Yok

Politik ve yasal zorluklar

Yok Yok Yok Yok Yok Var

5.4. Tamamlayıcı Politikalar Karbon fiyatlandırma, çeşitli piyasa bozuklukları nedeniyle tüm muhtemel azaltım seçeneklerini en az maliyetle çözümleyemeyebilir; bu piyasa bozuklukları tamamlayıcı

politikalar için bir vaka yaratmaktadır. Bazı önemli piyasa bozuklukları arasında aşağıdakiler sayılabilir:

Bilgi dağılmaları: özel kuruluşlar, kendi yeniliklerin tüm faydasını yakalayamayabilir, zira bu bilgiler başkalarına “dağılabilir”. Bu, yenilikten beklenen getiriyi azaltır ve beklenen kârların, yeniliği sosyal olarak optimal bir şekilde işleyişi için yeterli olmaması anlamına gelecektir.Bu gözlem genel olarak geçerlidir ancak özellikle düşük emisyonlu teknolojilerin geliştirilmesi açısından büyük önem taşır zira bunlar, sera gazı emisyonlarında düşük maliyete ulaşmak için elzemdir.

Finansa erişim: Firmalar, çekici azaltım fırsatları tespit edebilirler ancak finans sağlayıcılar bunların faydalarından haberdar olmayabilir ya da bunların risklerini çok yüksek olarak algılayabilir. Bu eksik ve asimetrik bilgiler, firmaların maliyete etkin azaltım yatırımları finanse

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

60

etmesini zorlaştırabilir. Sermaye sağlayıcılar arasında rekabetin olmayışı da finansa erişimi kısıtlayabilir.

Bilgi bariyerleri: firmalar (özellikle KOBİler) ve haneler, enerji verimlilik yatırımları gibi maliyete etkin azaltım seçeneklerini tespit etmek ve uygulamak için zamana ya da uzmanlığa sahip olmayabilirler. Hükümet müdahalesiyle bu bariyer açılabilir ve önden yüksek maliyeti olan ancak enerji tasarrufları dikkate alındığında daha düşük ömür boyu maliyetlere sahip olan cihazların kullanılmasına yönelik bir teşvik sağlanabilir.

Ağ etkileri: bazı teknolojiler ve uygulamalar, genel benimsenme seviyesi arttıkça kişiye veya firmaya daha çekici gelmeye başlayabilir. Bu da, benimsemeye yönelik özel teşviklerin idealden daha düşük olması ve kullanıma geçmenin yavaşladığı anlamına gelebilir. Düşük emisyonlu teknolojiler bağlamında buna örnek olarak elektrikli arabalar verilebilir: elektrikli arabaların daha yaygın bir şekilde kullanıma geçmesi, şarj istasyonlarının yaygınlaşmasına yol açacaktır, ancak kullanıcılar şarj altyapısının yaygın bir şekilde mevcut olacağından emin olmadığı sürece kullanım halâ çekici gelmemektedir.

Tamamlayıcı politikalar, stratejik sektörlere desteğin yönlendirilmesi veya vergi sistemindeki mevcut bozuklukların çözümlenmeye girişilmesi gibi politik sebeplerden ötürü de uygulanabilir. Tamamlayıcı politikalar, kaçak riski altında olan sektörlere yardımı hedeflemek için de kullanılabilir. Bu, hibelerle, vergi teşvikleriyle veya kaçağa maruz sektörlerde bulunan firmalar için emisyon azaltma projelerinde yardımın ya da kaçağa maruz sektörlerde geçerli olan düşük emisyonlu teknolojilere ait Ar-Ge’nin finanse edilmesiyle gerçekleştirilebilir. Doğrudan kaçakla baş etmeyi amaçlatan birkaç, sektöre özgü tamamlayıcı tedbir

örneği bulunmaktadır. En net örnek, AB ETS’nin III. Aşaması altında karbon kaçağıyla baş etmek üzere tamamlayıcı bir tedbir olarak nakit transferlerinin kullanılmasıdır. Dolaylı emisyonların maliyetleriyle bağlantılı olarak dolaylı karbon maliyetleri vardır (yani, tüketilen elektriğin üretimiyle ilgili emisyonlar). ETS Yönergesi Üye Devletlere, devlet destek sistemler sayesinde ulusal kaynakları kullanarak dolaylı karbon maliyetleri tazmin edebilme fırsatını sunmaktadır. Bu tedbirlerin AB’nin devlet destek kurallarına uygun olarak gerçekleştirilmesini ve Üye Devletler genelinde önceden tanımlı sınırlar dahilinde uygulanmasını teminen Komisyon, ETS ile ilgili devlet destek tedbirlerine dair kılavuzlar yayımlamıştır ve bu kılavuzlar, diğer hususların yanı sıra, söz konusu tazminat/ telafi için sektörlerin seçilebilirliğini belirlemektedir. Nakit hibeleri, Kömür Sektörü İşler Paketi olarak bilinen bir politika sayesinde, Avustralya karbon fiyatlandırma mekanizması altında yüksek kaçak emisyonları olan kömür madenleri için kaçak endişeleriyle baş etmek için de sağlanmıştır. Fakat birçok durumda, sektörlere özgü tamamlayıcı tedbirlerin birincil politika hedefi her zaman kaçağın ele alınması olmamıştır. Örneğin Yeni Zelanda, tarımdaki emisyon azaltma fırsatlarına ilişkin Ar-Ge çalışmaları için destek vermiş, Avustralya karbon fiyatlandırma mekanizması ise Kutu 16’da tartışılmış olan bir dizi tamamlayıcı tedbir geliştirmiştir. Bu durumlarda, söz konusu tedbirler ile kaçak önleme arasındaki bağ pek de güçlü olmayabilir: Yeni Zelanda ayrıca tarımı emisyon borçlarından muaf tutmaktadır, Avustralya’daki tedbirler ise, kaçak üzerinde önemli bir etki yapacak olmaları yönünde bir beklentiden ziyade, karbon fiyatlandırmasının yürürlüğe konması ile ilgili daha genel anlamdaki politik ekonomi endişelerini yönetmekle daha fazla ilgili olabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

61

Kutu 16. Avustralya Karbon Fiyatlandırma Mekanizması altında Sektöre Özgü Tamamlayıcı Tedbirlere Örnekler Artık yürürlükten kaldırılmış olan Avustralya karbon fiyatlandırma mekanizması, İşler ve Rekabetçilik Sistemi

(JCP)altında kaçağı ele almak üzere ücretsiz tahsisler de almış olan sektörler ve ayrıca birçok durumda, ücretsiz tahsisler için seçilebilir olmaya yakın ancak tam da olmayan birçok sektör için çeşitli tamamlayıcı tedbirlerle desteklenmekteydi. Bu politikalar şunlar dahildi:

Çelik Dönüşüm ve İleri Yardım Sistemi, bu sistem, JCP altında çelik sektörüne verilen tahsislere ilave olarak, düşük emisyonlu çelik teknolojilerine dair Ar-Ge çalışmalarına 300 milyon A$ fon sağlamıştır;

Kömür Madenciliği Azaltım Teknolojisi Destek Paketi, bu sistem, kömür madenciliğinin JCP yardımı almaya uygun olmadığını ancak bazı madenlerin emisyon itibariyle oldukça yoğun olduğunu dikkate almak suretiyle, emisyon itibariyle yoğun yer altı kömür madenleri tarafından yürütülen yenilikçi emisyon azaltma projelerini desteklemek için hibe olarak 70 milyon A$ sağlamıştır;

Temiz Teknoloji Yatırım Programı, imalat sektöründeki çeşitli emisyon azaltma projelerine, özellikle enerji verimliliği ile ilgili olanlara, hibe olarak 800 milyon A$ fon sağlamıştır. Yiyecek ve içecek işleme ve metal imalat sanayisinde yer alan firmalar için de 200 milyon A$ rezerve edilmiştir: bu alanlarda faaliyet gösteren firmaların çoğu ya JCP altında yardım almaktadır ya da yardımı kıl payı kaçırmıştır.

Sektöre özgü tamamlayıcı tedbirlerin yanı sıra, daha genel tabanlı tamamlayıcı tedbirler de konuşlandırılabilir; bazı şartlar altında bunlar dolaylı olarak kaçak riskinde azalmaya yol açabilir. Bir dizi tamamlayıcı politika, potansiyel olarak etkin olan ancak yukarıda tanımlanmış olan piyasa bozuklukları nedeniyle kaçırılacak olan azaltım seçeneklerini ortaya çıkartabilir. Bu politikalara: asimetrik bilgi(lendirme) kaynaklı finansman bariyerlerini aşmaya yönelik düşük emisyonlu projeler için vergi teşvikleri, hibeler veya finansman yardımı; olumlu bilgi dağılmalarının varlığını yansıtmak üzere düşük emisyonlu Ar-Ge için finansman; bilgi bariyerleri nedeniyle kaçırılabilecek olan enerji verimliliği seçeneklerini arttırmak için yönetmeliksel müdahaleler; veya ağ etkileri kullanımı engellediği yede azaltım teknolojileri için doğrudan destek, dahildir. Gerçekten piyasa bozukluklarının olduğu yerde, bu tedbirler, azaltımın toplam maliyetini azaltabilir. Ayrıca, birçok durumda bu tedbirler, bir ETS altında geçerli olan karbon fiyatını azaltmaya yönelik iş görebilirler. Dolayısıyla, tamamlayıcı tedbirlerden faydalanan sektörler, belirtilen emisyon azaltma yükünün daha fazlasını taşımakta, kaçağa maruz olan sektörler de muhtemelen dahil olan diğer sektörlerin “üzerinden baskıyı almaktadır”. Ancak, bu sadece azaltım gayretini nispi olarak yüksek maliyetli azaltım kaynaklarına hedefleyerek yapılması riski söz konusudur, böylece karbon fiyatlandırmasının birincil faydalarından biri kaybedilmiş olur.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

62

Özet olarak, tamamlayıcı tedbirler, daha geniş anlamdaki emisyon azaltma hedeflerini desteklemede değerlidir ve bu, yetki alanları genelinde geniş çapta benimsenmelerinden de anlaşılabilmektedir; fakat çoğu durumda, günümüze dek

kaçak riskini çözümlemede çok düşük düzeyde bir rol üstlenmişlerdir. Karbon fiyatı bulunan yetki alanlarının çoğu, yeni çıkan yenilenebilir teknolojiler, enerji verimliliği tedbirleri ve düşük emisyonlu Ar-Ge için bir türde destek kombinasyonuna sahiptir. Bu politikaların doğası ve kuvveti, yetki alanları arasında farklılık göstermektedir fakat genel olarak benimsenmiş olması, derinlemesine karbonsuzlaşmayı arttırmada politika yapısının bir parçası olarak değerlerinin yaygın olarak kabul gördüğüne işaret etmektedir. Bunlar, gerçekten maruz olan sektörlerde karbon kaçağı riskini azaltmaya yardımcı olabilir: ister doğrudan, belli sektörlerin karşı karşıya kaldığı maliyet etkisini azaltarak, veya dolaylı olarak, karbon fiyatını azaltmak suretiyle bir emisyon üst sınırı ve ticareti sistemi altında. Tipik olarak bu politikaların hedefi, karbon kaçağı riskinin azaltılmasıyla ilgili değildir, ancak böylesi tedbirlerden bazılarının doğrudan kaçak çekincelerine odaklı olduğu birkaç örnek bulunmaktadır. Yine de, günümüze dek, ülkelerin kaçak riskini ele almak üzere münhasır olarak bu mekanizmalara dayanmış olduğu vakalar bulunmamaktadır. Bu muhtemelen, bu mekanizmaların tipik olarak kapsadıkları sektörler açısından yetersiz derecede kapsayıcı oldukları veya düzelttikleri maliyet artışlarının kapsamının sınırlı olması olgusunu yansıtmaktadır. Ayrıca, genel anlamda karbon fiyatlandırma çerçevesine entegre olmadıklarından, kilit paydaşlar, bunların kalıcılığına dair yerince güven duymuyor olabilirler.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

63

6. Paydaşların Karbon Kaçağı Konusunda Katılımı

Daha önce tartışılmış olduğu üzere, karbon kaçağı, potansiyel olarak istenmeyen çevresel, ekonomik ve politik neticelerinin bir arada oluşuyla, bir karbon fiyatının getirilmesini çevreleyen politika tartışmalarının tipik olarak en çekişmeli ve bilinen yönünü teşkil etmektedir. Karbon kaçağı, muhtemelen dünya çapında karbon fiyatlarının getirilmesini geciktirmek ve yoldan çıkartmak için kullanılan en yaygın olan tek argümandır. Bunun anlamı, bu politika tartışmaların nasıl yönetildiğinin, bu endişeleri çözümlemek ve bir karbon fiyatını başarılı şekilde yürürlüğe koymak için politikanın başarılı şekilde tasarımı üzerinde büyük bir etki yapacak olduğudur. Bu bölüm, karbon kaçağına dair endişeleri analiz edip ele almada paydaş katılımının

rolünü incelemektedir. Günümüze dek edinilen deneyimlere dayalı olarak, kullanılmış olan katılım yöntemlerini, politika diyaloguna bir çerçeve oluşturmak için seçenekleri ve edinilen derslerden bazılarını irdelemektedir.

6.1. Politika Tartışmaları ve Katılımın Rolü Karbon kaçağı, karbon fiyatlandırmasının getirilmesini çevreleyen tüm politika

tartışmalarında kayda değer bir ün kazanma potansiyeline sahiptir. Kaçak riskinin çevresel sonuçlara gölge düşürdüğü, bir yandan da yurtiçi üretimde azalmalara ve potansiyel iş kayıplarına yol açacağı yönündeki iddialar, karbon fiyatlandırmasının uygulamaya konmasına ilişkin desteği zayıflatabilir. Buna ek olarak, karbon kaçağını ele almaya yönelik tedbirler normalde, başka amaçlar için (hane halkı ve diğer etkilenen grupları tazmin etmek, veya diğer genel gelir kullanımları) kullanılabilecek parasal kaynakların (açık veya örtülü) yönlendirilmesini içermektedir. Bu ödünleşme çoğunlukla belli derecede politik muhakeme içermektedir, bu da farklı çıkar gruplarının karar yapıcılara lobicilik yapması için bir güç sağlamaktadır. Bazı yükümlülerin, karbon fiyatının uygulamaya geçirilmesine direnmede bir çıkarı olacaktır ve/veya özel yardım tedbirleri sayesinde bundan korunmanın yollarını arayacaklardır ve çıkarlarını desteklemek üzere karbon kaçağını çevreleyen iddialardan faydalanabilirler. Karbon kaçağı konusundaki riskleri ile ilgili olarak hükümet ve genel halk ile paylaşacakları, muhtemelen stratejik olarak seçilmiş olacaktır. Buna ek olarak, karbon kaçağına dair endişeler çoğunlukla, yeni bir karbon fiyatlandırma

politikasının uygulamaya konması düşünülürken en çok öne çıkmaktadır; yani sanayi ve genel halk, gerçek etkisini gözlemlemek için karbon fiyatlandırması konusunda deneyime sahip olmadığında. Bu, karbon kaçağı için potansiyele dair gereksiz şişirilmiş endişelere yol açabilir. Etkin paydaş katılımı, belli çıkar grupları tarafından ele geçirilmemesini ve delillere dayalı olmasını temin edecek şekilde kamu tartışmalarının şekillendirilmesine yardımcı olabilir.

Etkili paydaş katılımı, daha teknik politika diyalogu için de önemli olacaktır. Eğer kaçak riski belli sektörler için önemli olarak değerlendirilirse, kaçak önleme tedbirlerinin etkili tasarımı muhtemelen çeşitli paydaşların aktif işbirliğinden, örneğin politika önergelerini test edip ince ayarlarını yapmak, politika tasarım sürecine önemli veriler ve diğer teknik girdileri sağlamak açısından, fayda görecektir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

64

Başarılı bir paydaş katılım süreci bu nedenle bu konudaki daha genel kamu politika

tartışmalarını ve ayrıca daha teknik diyalogu yönetmelidir. Katılım şekilleri ve bu tartışmaları bir çerçeveye yerleştirmek için stratejilerin, tartışmaların düzeyine göre özel ayarlanması gerekecektir. Örneğin, teknik diyalog en iyi detaylı derinlemesine politika analizi ile desteklenebilirken, daha genel kamu politika tartışmaları, açık ve anlaşılması kolay bir anlatımla daha iyi desteklenecektir. Ayrıca politika tartışmaları ve onunla birlikte paydaş katılımına dair en iyi strateji de muhtemelen zaman içerisinde evrimleşecektir.

6.2. Katılım Usulleri Paydaş katılımı, bir toplum genelinde yer alan ilgili taraflara, karbon kaçağına ve önleme tedbirlerinin tasarımı ve uygulamaya geçirilmesine ilişkin hususlarda danışılması ve onlara uygun şekilde bilgi verilmesini sağlar. Paydaş katılımı birçok farklı biçim alabilir, çok çeşitli ilgili paydaşları içerebilir ve çok farklı katılım usulleri kullanılabilir. Karbon kaçağına ilişkin paydaş katılımı zor olabilir ve bir miktar çelişki içerebilir ancak

önemli faydalara sahiptir, örneğin: politika tartışmalarında daha fazla şeffaflık; hatalı bilgilerin önlenmesi, çelişkilerin çözümlenmesi, fikir birliği ve katılımın güvenceye alınması; politikanın ulusal öncelikleri ve şartları yansıtmasının ve yaygın uzmanlıklardan faydalanmasının temin edilmesi; paydaşlar arasındaki güvenin arttırılması ve genel şüpheciliğin yatıştırılması; ve halk desteğinin yaratılıp korunması. Paydaş katılımı çoğunlukla politikanın etkin şekilde tasarımı ve uygulamaya geçirilmesinde kilit bir başarı anahtarıdır. Her durum için uygun olan tek bir paydaş katılım yaklaşımı söz konusu değildir. Paydaş katılımı, gerçekleştiği ortama bağlı olacaktır. Dünya çapında son derece çeşitli kültür, toplum, işletme uygulamaları, hükümet süreçleri ve şeffaflık mekanizmasının uygulandığı düşünülürse, farklı yetki alanlarının paydaş katılımı konusunda farklı yaklaşımları kullanmış olması oldukça normaldir. Tipik olarak, izleyici kitlesine ve katılım amacına en uygun olacak katılım yöntemi seçilecektir. Bu katılım yöntemlerinden şimdiye dek başarılı olmuş olanların bazıları aşağıda irdelenmektedir. Politika yapıcılar, çoğunlukla paydaş katılım sürecini tanımlayan bir sistem yapısını oluşturacaklardır, farklı katılımlar için amaçları, kiminle beraber çalışılacağı, ne zaman, hangi konularda ve nasıl çalışılacağını belirleyecektir. Böylesi bir sistem, paydaş katılımı için yapılandırılmış bir yaklaşım sunabilir ve süreci daha etkin ve verimli kılabilir. Birçok yetki alanı, politika tekliflerine dair görüş ve girdi edinme çabası içerisinde

resmi bir konsültasyon süreci kullanmıştır. Bu, hangi paydaşların görüşlerini paylaşmak için davet edildiğine dair politika önergelerinin hazırlanması ve sunumunu içerir. Tipik olarak konsültasyon, somut bir politika önergesine veya belli bir detayda halihazırda tasarlanmış olan bir takım seçeneklere dayalı olarak gerçekleşir. Genelde paydaşlara yazılı tartışma evrakları veya politika evrakları verilir ve onlara da, önerge(ler)e ilişkin yazılı görüşleri sunmaları için belli bir süre tanınır. Bu resmi konsültasyon süreçleri, genel halka açık olabilir veya en ilgili olan paydaşlar hedeflenebilir. Kutu 17, Güney Afrika’da yürütülen resmi konsültasyon sürecini açıklamaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

65

Bazı yetki alanları, paydaşlardan değerli bilgiler toplamak için anketler ve araştırmalar

kullanmışlardır. Çoğunlukla risk değerlendirmesi ve kaçakla baş etmek için etkin şekilde tedbirlerin tasarımı, potansiyel olarak etkilenen firmalara ilişkin derinlemesine ilgi birikimi ve veri gerektirecektir. Anketler/ araştırmalar, bu bilgileri toplamanın yollarından biridir. Araştırma ve anketler, farklı politika seçenekleri ve önergeler/ tekliflere dair görüşleri almak için de kullanılabilir. Kutu 18, araştırmalar ve anketlerin AB ETS için bilgi sağlamada nasıl kullanıldığını göstermektedir.

Kutu 17. Güney Afrika’nın Önerilen Karbon Vergisine ilişkin Resmi Kamu Konsültasyonu Güney Afrika Milli Hazine Bakanlığı, karbon vergisi politikasının geliştirilmesinde iki adet resmi kamu/ halk konsültasyon sürecini yürütmüştür. İlk olarak 2010’da, üç adet uygulama seçeneğini – ölçülen GHG emisyonlarına uygulanan vergiler, bir fosil yakıt girdi vergisi veya enerji üretimlerine uygulanan vergiler – ortaya koyan bir tartışma makalesi çıkartılmıştır. Halktan, yazılı görüşlerini sunmaları istenmiştir. Bu gönderimlerden elde edilen geri beslemeleri, daha geniş kapsamlı bir konsültasyon sürecini ve daha ileri düzey politika tasarımını dikkate alarak, 2014’te verginin mantık dayanağını ve önerilen tasarım özelliklerini ana hatlarıyla vereni bir karbon vergisi politika makalesi yayınlanmıştır. Yine halk, yazılı görüşlerini bildirmeleri için davet edilmiştir. Görüş sunacaklara, politika makalesinde önerildiği haliyle politika üzerine fikirlerini belirtmeleri için 3 aylık bir süre tanınmıştır. Paydaş konsültasyon süreci, karbon vergisinin tasarım özelliklerini etkileyen bir takım sorunların altını çizmiştir. Bunlar arasında, ekonomik rekabetçilik üzerindeki etkiye dair çekinceler de yer almaktaydı. Bu görüşlere cevaben, halihazırda önerilen vergi ücretsiz eşik değerleri getirilmiştir. Daha fazla bilgi için bakınız: www.treasury.gov.za

Kutu 18. AB ETS 2020 Sonrası Karbon Kaçağı Hükümlerine Dair Paydaşlara Danışma Anketi 2014 yılında Avrupa Komisyonu, bir elektronik anket kullanarak, AB ETS için 2020 sonrası karbon kaçak hükmü konusunda 12 haftalık paydaş konsültasyonu yürütmüştür. Konsültasyonun sonuçları, AB ETS’de ücretsiz tahsis ve karbon kaçağı hükümlerine dair 2020 sonrası kuralların belirlenmesine dair 2030 iklim ve enerji politikası çerçevesinin politika geliştirme sürecine katkı sağlamıştır. Konsültasyon, tüm vatandaşlara ve kuruluşlara açık tutulmuştur. Paydaş konsültasyon sürecinde, işletme çıkarlarını temsil eden ticaret derneklerinden, kamu kurumlarından, sivil toplum örgütleri ve genel halktan toplamda 440 cevap toplanmıştır. Ankette 23 adet çoktan seçmeli soru ve bunun yanı sıra yazılı yorum yazma olanağı bulunmaktaydı. [Sorulardan bir örnek]. Anketin yapısı, paydaşların çoktan seçmeli sorulardan görüşlerini nicelemesine olanak sağlamıştır, bu da görüşlerin analiz edilmesine yardımcı olmuştur. Paydaşların, gönderimlerine yazılı yorum ekleyebilme esnekliği, konsültasyon sırasında spesifik girdilerin elde edilebilmesini mümkün kılmıştır. Konsültasyon sırasında alınan cevapları analiz eden bir özet hazırlanmış ve halka açık hale getirilmiştir. Ayrıca şeffaflığı arttırmak için, kuruluşlardan, şeffaf bir kayıt sisteminde kimi ve neyi temsil ettikleri hakkında Komisyona ve genel halka bilgi sunmaları istenmiştir. Daha fazla bilgi için bakınız: http://ec.europa.eu/clima/consultations/articles/0023_en.htm

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

66

Paydaşlarla yapılan konsültasyon toplantıları ayrıca genelde katılımın önemli bir

parçasını teşkil eder. Konsültasyon toplantıları birçok farklı biçimde gerçekleşebilir, örneğin:

Bire karşı birçok paydaş: örneğin tüm ilgili paydaşlara açık olan geniş bir toplantı fikirlerin bildirilmesi ve geniş aralıktaki paydaşlardan girdi toplanabilmesi için faydalı olabilir (Kutu 19, halk toplantılarının Kaliforniya’da nasıl kullanıldığını göstermektedir);

Bire karşı birkaç: örneğin sanayi, hükümet, sivil toplum örgütleri veya akademiden seçilen bir grup temsilciyi hedef alan ve grubun daha küçük ve potansiyel olarak daha etkileşimli olduğu bir toplantı;

Spesifik paydaşlarla bire bir toplantılar, belli çekincelerin üzerine eğilmek veya spesifik bir girdi toplamak için faydalı olabilir.

Paydaş konsültasyon sürecine destek olması için temsilci komiteleri de oluşturulabilir. Bu komiteler çoğunlukla spesifik bir görevlendirme altında oluşturulurlar ve politika geliştirme süreci boyunca düzenli olarak müdahil edilirler. Komite katılımcıları, kendi özel uzmanlık veya görüş açısı nedeniyle seçilir. Kutu 20, politika geliştirme sürecinin bir parçası olarak Yeni Zelanda’da oluşturulmuş olan bazı grup ve komite örneklerini sunmaktadır. Paydaş katılımı ayrıca sıklıkla, politikayı açıklamak ve çekinceleri ortaya çıktıkça ele almak için radyo, televizyon, gazete ve sosyal medyayı kullanabilecek bir medya

kampanyasını içerecektir. Bu türdeki katılımlar özellikle genel kamu politikası tartışmalarının yönetimi için alakalıdır. Tipik olarak karbon kaçağı sorunları, karbon fiyatlandırmasını çevreleyen daha geniş bir kampanyanın içine entegre edilecektir. Son olarak çeşitli diğer katılım usulleri, örneğin ilgili bilgileri içeren bir web sayfası, sıkça sorulan sorular, web seminerleri, telefon görüşmeleri ve yazışmalar da, paydaşlarla iletişim ve birlikte çalışmak için kullanılabilir.

Kutu 19. Çimento Sektörü için Muhtemel Sınırda karbon Düzenlemesine ilişkin Halk Toplantısı 5 Şubat 2014’te, Kaliforniya Hava Kaynakları Kurulu, çimento ithalatçılarını bir sınırda karbon düzenleme mekanizması kullanarak ikinci yasaya uyum döneminde Kaliforniya Emisyon Üst Sınırı ve Ticareti Programına potansiyel olarak dahil edilmesini tartışmak üzere bir halka açık çalıştay düzenlemiştir. Çalıştay, tüm ilgili kişilere açık tutulmuştur. Çalıştay, potansiyel olarak ücretsiz tahsise uygun olarak, bir sınırda karbon düzenleme mekanizması kullanarak ikinci yasaya uyum döneminde Kaliforniya Emisyon Üst Sınırı ve Ticareti Yönetmeliklerine (Yönetmelik) tabi olarak, ilave kapsanan bir sektör olarak çimento ithalatçılarını dahil edecek yönetmelik tadillerini irdelemeye yönelik kamu sürecini başlatmıştır. Toplantı, Yönetmeliğin bir parçası olarak çimento ithalatçılarını dahil etmek için seçenekleri ve teknik hususları tartışmak amacıyla kullanılmıştır. Hava Kaynakları Kurulu Personeli, temel bilgileri ve tanımları sağlayan; sınırda karbon düzenleme kavramını ve sonra da tasarım hususlarını ortaya koyan bir sunum yapmıştır. Sunumun ardından katılımcılar, sorunlara dair açık bir tartışmaya katılmıştır. Sunulan sorunlar ve seçeneklere dair yazılı yorumlar da, çalıştayı takiben 2 haftalık bir süre içerisinde istenmiştir. Daha fazla bilgi için bakınız: http://www.arb.ca.gov/cc/capandtrade/meetings/meetings.htm

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

67

Kutu 20. Yeni Zelanda Emisyon Ticaret Sisteminin Geliştirilmesini Desteklemek üzere Uzman Grupları Oluşturuldu Yeni Zelanda ETS’sini tasarlamak, iyileştirmek ve işletmek konusunda tavsiyede bulunması için bir takım uzman grupları oluşturulmuştur.

Elektrik Tahsis Faktörü (EAF) İrtibat Grubu: EAF, seçilebilir sanayiler tarafından alınacak tahsisi hesaplamak üzere kullanılan tahsis amaçlı taban hattının bir bileşenidir. İrtibat grubu, sorumlu bakan için 2013-2017 döneminde EAF’ye yönelik bir tavsiye geliştirme üzere oluşturulmuştur. Grup, elektrik piyasası sorunları ve NZ ETS konusunda bilgi sahibi olan, önemli derecede etkilenen tarafların temsilcilerinden oluşmaktadır. Buna kamu kurumlarından, emisyon itibariyle yoğun ve ticarete maruz kalan firmalardan, elektrik şirketlerinden ve uzman müşavirlerden insanlar dahildir. İklim Değişikliği Liderlik Forumu: İklim Değişikliği Liderlik Forumu, alt devlet baş yöneticisi ve tarım, elektrik, ormancılık ve sanayi sektörlerinden özel sektör katılımcılarını içeren 33 üyeye sahipti. İlave üyeler ayrıca bilimsel, çevresel ve yerel hükümet sektörlerini de içeriyordu ve üç adet Maori temsilcisi de bulunuyordu. Forumun amacı, bir NZ ETS’nin önerilen tasarımına dair politika kararları alınırken hükümet ve daha geniş halk arasında iletişime olanak sağlamaktı. Forum, toplum ve işletme liderlerine emisyon ticareti ve daha geniş anlamda iklim değişikliği politikası hakkında farklı görüşlerini bildirmeleri ve ayrıca ETS’nin tasarım özelliklerini şekillendirmeye yardımcı olmak üzere tavsiyelerini sunmaları için fırsatı vermiştir.

Teknik Danışmanlık Grupları: Bir takım sektöre özgü teknik danışmanlık grupları da, politika geliştirme sürecinde oluşturulmuştur. Bu gruplar, sanayi, hükümet ve bilimsel çevrelerden teknik ve politika uzmanlarından oluşmuştur. Bunlar, ETS tasarım seçeneklerine dair girdi ve rehberlik sunmuşlar, sektöre özgü uzmanlarla birlikte çalışmak için temel forum olarak görev görmüştür. Daha fazla bilgi için bakınız: http://www.climatechange.govt.nz/emissions-trading-scheme/building/groups/

6.3. Tartışmanın Çerçeveye Oturtulması Katılımın önemli yönlerinden biri, bir karbon fiyatının uygulamaya geçirilmesi ve ilgili herhangi endişelerin nasıl bir çerçeveye oturtulacağıdır. Farklı hükümetler, tartışmaları bir çerçeveye oturtmak için farklı yaklaşımlar kullanmışlardır. Bu seçeneklerin bazıları bu bölümde ele alınmaktadır. Deneyimler, karbon kaçağına dair çekincelerin kapsamlı bir karbon fiyatı politikası anlatımı içerisinde bir çerçeveye oturtulmasının faydalı olabileceğini göstermiştir. Eğer karbon fiyatlandırmasının temelleri iyi anlaşılmamışsa veya geniş anlamda destek görmüyorsa, karbon kaçağına dair endişeler, dayanaksız dahi olsa, karbon fiyatının getirilmesini geciktirmek ya da baltalamak için daha kolayca kullanılabilir. Güçlü bir delil tabanı, tartışmaların bir çerçeveye oturtulmasına ve hatalı bilgilerle baş

edilmesine de yardımcı olacaktır. Daha önce tartışıldığı üzere ekonomik modelleme ve diğer önden analizler, politika yapıcılarının ve diğer paydaşların potansiyel karbon kaçağı riskini daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır. Bu da, karbon kaçağı riskine dair dayanaksız iddialara karşı çıkışmasına ve genel olarak risk altında olan sektörler ve firmalara yardımın daha iyi hedeflenmesine destek olacaktır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

68

Bir takım paydaşlarla karbon kaçağı riskine dair spesifik iddiaların test edilmesi de,

gerçek risklerin tam olarak anlaşılmasına daha fazla fayda sağlayacaktır. Örneğin bir firma veya sektörün, maliyeti tüketicilerine iletemeyeceklerine dair iddiaları ve ayrıca zincirin alt tarafındaki üreticilerin de, maliyetin tümünün kendilerine iletileceği ancak bunu daha aşağı iletmeyi beklemedikleri ve bu yüzden de yardım almak isteyecek olmaları. Herhangi kaçak önleme tedbirinin amacına dair anlatıyı anlamanın net ve kolay bir yolunun sunulması da, tartışmaların bir çerçeveye oturtulmasına yardımcı olacaktır. Yerleşik çıkarlar için, karbon kaçağı tartışmalarını çevresel etkinlikten ziyade endüstriyel rekabetçiliğe dair daha genel bir tartışmaya yönlendirme eğilimi olabilir. Bu, karbon fiyatlandırma politikasının endüstriyel politika için bir ikame olarak görülmesi riskini beraberinde getirmektedir. Verimli olan ve karbon fiyatının getirilmesi ile amaçlanan ekonomik faaliyetteki kaydırmalar ile, verimsiz olan ve asimetrik karbon fiyatlandırma politikasının neticesinde ortaya çıkanlar arasındaki farkın açıklanması, yardımın doğru şekilde hedeflenmesine yardımcı olabilecektir. İdeal olarak herhangi önleme tedbiri, emisyon performansında iyileştirme yapacak şirketler ve yatırımcılar için teşviklerini keskin tutacaktır. Açık bir anlatım ayrıca karbon kaçağı riskini doğrudan diğer ülkelerdeki karbon fiyatlandırma politikaları ile ilintili gösterecektir. Gittikçe daha fazla ülke açık veya örtülü bir karbon fiyatı sunan politikaları uygulamaya geçirdikte yardımın zaman içerisinde azaltılmasına dair net bir mantık dayanağı/ beklenti sağlayacaktır. Kutu 21, AB ETS için nasıl böyle bir anlatımın sunulmuş olduğunu açıklamaktadır. Kaçak önleme tedbirleri ve parasal kaynakların diğer kullanımları arasındaki

ödünleşmelerin açık hale getirilmesi, çıkarların dengelenmesine yardım edebilir. Örneğin eğer genel halk, firmalar tarafından kaçak riskini azaltmak için sunulan yardım ile hane halkına destek dahil diğer kullanımlar için mevcut kaynaklar arasında doğrudan bir ilişki olduğunu anlarsa, karar yapıcıların daha dengeli bir karar almalarına yardımcı olabilir. Bir karbon fiyatı ve ilişki çekinceleri daha geniş bir politika reform paketi içinde bir araya getirilmesi dahi mümkün olabilir. Örneğin, eğer karbon fiyatından elde edilen gelirin açıkça, genel olarak destek gören ve tanınan diğer kamu politikası sonuçları ile bağlantısı kurulursa, karbon kaçağını çevreleyen çekinceler daha ılımlı bir düzeye çekilebilir. (Kutu 22, bir örnek sunmaktadır).

Kutu 21. Karbon Kaçağı ve AB ETS’ye dair Anlaşılması Kolay bir Anlatım Avrupa Komisyonu, bu konuya ilişkin özel bir web sayfasıyla, karbon kaçağına dair açık bir anlatımı ortaya koymaktadır. Web sayfası konuyu açıkça tarif etmektedir, politikayı ortaya koymaktadır, ilgili dokümantasyonu sunmaktadır ve bazı sıkça sorular sorulara da yer vermektedir. Daha fazla bilgi için bakınız:http://ec.europa.eu/clima/policies/ets/cap/leakage/index_en.htm

Kutu 22. Daha Geniş bir Vergi Reform Paketinin bir Parçası olarak Şili’nin Karbon Vergisi Eylül 2014’te Şili, bir karbon vergisinin uygulamaya geçirilmesi için bir mevzuatı yürürlüğe koymuştur. Yeni mevzuat, daha geniş bir takım reformların bir parçasıdır ve bu pakette, diğer vergi yasalarındaki değişiklikler, sağlık ve eğitim sistemindeki iyileşmeler, sosyal mobiliteyi arttırmaya yönelik tedvirler ve diğer yeni çevresel korumalar da yer almaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

69

Eğer delil tabanına rağmen karbon kaçağına dair endişeler güçlü ve değişmiyorsa, ve bir karbon fiyatının getirilmesine bir bariyer teşkil etmesi muhtemelse, bu durumda tartışmalar, karbon fiyatlandırmasının aşamalı olarak devreye alınması çevresinde

yönetilebilir. Seçeneklerden biri, Güney Afrika’da önerilene benzer şekilde zaman içerisinde artan daha düşük bir fiyatla başlamak olabilir. Bir başka seçenek de, potansiyel olarak karbon kaçağı riski altında olan firmalar için cömert denebilecek bir yardım ile başlamak ve sonra bunun zaman içerisinde aşamalı olarak azaltılması ve/veya daraltılması olabilir: AB ETS’deki deneyim bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Karbon kaçağına dair endişeler, gözlemsel analizden faydalanmak suretiyle daha iyi hedeflenmiş bir politika ve karbon fiyatlandırma deneyimleri ile yatıştırılabilir. İdeal olarak, yardımın zaman içerisinde gözden geçirilme veya ayarlamaya tabi tutulma niyeti, karbon fiyatını getirme zamanında açıkça ifade edilmelidir ki böylece süregelen bir hak beklentisi yaratılmamalıdır.

6.4. Paydaşların Katılımından Edinilen Dersler Paydaş katılımı muhtemelen karbon kaçağı endişelerinin yönetilmesinde ve herhangi önleme tedbirlerinin tasarımında kilit bir belirleyici olacaktır. Birçok yetki alanı, çok çeşitli paydaşlarla hem resmi hem de gayrı resmi katılımı bünyesine katan şeffaf bir politika geliştirme sürecini başarılı şekilde kullanmıştır. Deneyimler göstermiştir ki politika yapıcılar bu konularda sanayi, teknoloji sağlayıcıları, bankacılık ve hizmetler, sivil toplum örgütleri ve genel halkla politika geliştirme süreci boyunca birlikte çalışmayı bekleyebilir. Çok farklı paydaşların farklı çıkarlarını dikkate alan ve onlardan gelecek uzmanlık ve bilgilerden faydalanan açık bir katılım stratejisi, katılım sürecinin yönetilmesine yardımcı olabilir ve onu daha etkin ve verimli kılabilir. Karbon kaçağı, genel kamu politikası tartışmalarının bir parçası olarak ileri sürdürülebilir ya da teknik politika geliştirme sürecinin bir parçası olarak da kabul

edilebilir. Bu iki tartışma güzergahı, birbiriyle eş adım olarak ilerlemeyebilir. Örneğin, genel kamu tartışmalarındaki en güçlü ve en aktif muhalifler yine de teknik diyalogda yapıcı katılımda bulunabilirler. Politika geliştirme süreci boyunca muhtemelen farklı katılım usulleri gerekecektir. Bu usuller muhtemelen katılımın kitlesi ve hedefine en uygun olacak şekilde seçilecektir. Deneyimler, bir karbon fiyatının getirilmesi ile, lobicilik için teşviklerin yüksek olabileceğini göstermiştir; ki bu grupların güçlü yerleşik çıkarları vardır ve bu çıkarları korumak için karbon kaçağını çevreleyen argümanları kullanabilirler. Bu nedenle açık ve mantıklı bir kamu politikası çerçevesi, tartışmaların yönetimine

yardımcı olacaktır. Potansiyel karbon kaçağı riskini değerlendiren güçlü bir delil tabanı da bu açıdan önem arz eder. Karbon kaçağını çevreleyen çekincelere karşı en uygun politika tepkisini oluşturmak için bir miktar politik muhakeme gerekecektir. Politik olarak kabul edilebilir bir politika oluşumunu tespit edebilmek için tavizler ve ödünleşmeler gerekebilir. Bu gündemi yürütebilmek için yüksek seviyede politik liderlik ve bağlılık gerekebilir. Karbon fiyatının genel politik kabulü, karbon kaçağına dair tartışmaların sınırlandırılmasına yardımcı olacaktır. Politik seviyede genel bir katılımla, örneğin hükümet genelindeki, muhalif konumda ve farklı kademelerdeki politikacılara açıklamalar verilerek destek sağlanabilir. Benzer şekilde ilgili bakanlıkların müdahil ve haberdar tutulmasını sağlayan bütün hükümeti içeren bir süreç, politika geliştirme sürecine destek sağlayıp, tartışmaların etkin şekilde yönetimine yardımcı olabilir. Kutu 23, bunun Kore Cumhuriyetinde nasıl başarıldığına dair pratik bir örnek sunmaktadır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

70

Kutu 23. Kore’nin Yeşil Büyümeye dair Başkanlık Komitesi Önerilen emisyon ticaret sisteminin çeşitli farklı çıkarlar için ve farklı bakanlıklar genelinde ilgi düzeyini göz önünde tutarak Yeşil Büyümeye dair Başkanlık Komitesine, Kore emisyon ticareti mevzuatının geliştirilmesine liderlik etme görevi verilmiştir. Komite 2013’te oluşturulmuş, başbakan ve bir özel sektör temsilcisi eş başkanlığını yapmıştır ve üyeleri arasında farklı hükümet bakanlıkları yer almıştır.

Kamuoyu görüşü ve dolayısıyla politik destek zaman içinde kayabilir. En mükemmel politikayı tasarlamak için uzun bir politika geliştirme sürecine girişmek ile politik destek ve/veya ivme mevcutken politikayı uygulamaya koymak arasında bir ödünleşme yapılması gerekebilir. Her halükarda karbon fiyatlandırma politikası, özellikle de karbon kaçağı riskini ele almaya yönelik tedbirler zaman içerisinde gözden geçirilip iyileştirilebilir. Daha geniş bir politika bağlamı muhtemelen bir karbon fiyatının uygulamaya geçirilmesini çevreleyen politika tartışmalarını ve ilişkili karbon kaçağı endişelerini etkileyecektir. Örneğin halkın ekonomiye genel güveni, karbon kaçağı riskinin önemi ve bağlantılı üretim ve iş kaybı konusundaki görüşlere tesir edebilecektir. Benzer şekilde elektrik fiyatlarındaki genel eğilimler, karbon fiyatından ötürü beklenebilecek elektrik fiyatındaki ilave artışları denkleştirmek için, hanelere kıyasla kaçak riskini çözümlemek için firmalara ne kadar yardımın verilmesi gerektiğine dair görüşleri etkileyebilir. Benzer şekilde, eğer karbon fiyatından elde edilen gelir açık bir şekilde, geniş olarak destek gören ve tanınan diğer kamu politikası çıktılarına bağlanırsa karbon kaçağını çevreleyen endişeler daha ılımlı olabilir. Diğer ülkelerin karbon fiyatlandırma politikaları, ve beraberinde karbon kaçağı riskiyle baş etmeye yönelik tedbirler, muhtemelen politika tartışmaların parçası olarak ileri

sürülecektir. Bu politikaların iyi anlaşılması, politika analizine bilgi sağlanması açısından yardımcı olabilir zira daha fazla ülke eşdeğer politikaların yürütülmesini üstlendikçe karbon kaçağı riski gerileyecektir. Aynı zamanda, diğer ülkelerin ne yapmakta olduğu ve bunun rakip firmaların karşı karşıya kalacağı etkin karbon fiyatı açısından ne anlama geldiği konusuna açıklık getirilmesi, hatalı bilgilendirme sorununun çözülmesine ve karbon kaçağı tartışmalarının yönetilmesine yardımcı olabilir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

71

Ek 1: Çeşitli Karbon Fiyatlandırma Sistemleri içinde Kaçak Önleme Mekanizmaları

Bu ek, seçilmiş bir takım karbon fiyatlandırma sistemlerindeki kaçak önleme

mekanizmalarının pratikteki unsurlarını detaylandırmaktadır. Uygun olduğu şekilde, aşağıdakileri ele almaktadır:

yardımın tüm sektörlere/ firmalara mı yoksa sadece karbon kaçağı riski altında olarak kabul edilen bir alt kümedeki firmalara/ sektörlere mi sağlandığı;

sistemin karbon kaçağı riski altında olarak addedilen sektörler ile addedilmeyen sektörler arasındaki ayrımı nasıl yaptığı;

karbon kaçağı riski altında olarak addedilen sektörler için sağlanan yardımın türü; ve

sistem eğer kıyaslama kullanıyorsa, o kıyas ölçütünün nasıl belirlenmiş olduğu. Karbon kaçağını ele almaya ilişkin farklı mantık temelleri, kaçak riskini modellemeye ilişkin farklı yaklaşımlar ve daha genel anlamda politika hususlarına verilen nispi öneme dair genel bir tartışma ile bölüm son bulmaktadır. Detaylar – ve kapsanan ülkelerin seçimi – Vivid Economics tarafından tasarlanmış olan ve PMR Sekreterliği tarafından belirlenmiş bazı seçilen ülkelerle paylaşılan bir ankete verilen cevaplardan bilgi toplamıştır.

Avustralya Avustralya karbon fiyatlandırma sistemi, yürürlükten kaldırılması öncesinde “Emisyon itibariyle Yoğun Ticarete Maruz” (EITE) olarak addedilen faaliyetlere kademeli bazda yardım sağlamıştır. Bir faaliyetin almaya hak kazanabileceği yardım seviyesi, maruziyet seviyesine göre belirlenmekteydi:

“yüksek düzeyde maruz” faaliyetler: ticarete maruzsa ve aşağıdakilerden birisi söz konusu ise: karbon yoğunluğu, milyon Avustralya doları gelir başına 2.000 tCO2e’nin üzerindeyse veya milyon Avustralya doları GVA başına 6.000 tCO2e’in üzerindeyse;

“orta düzeyde maruz” faaliyetler: ticarete maruzsa ve aşağıdakilerden birisi söz konusu ise: karbon yoğunluğu, milyon Avustralya doları gelir başına 1.000 tCO2e’nin üzerindeyse veya milyon Avustralya doları GVA başına 3.000 tCO2e’nin üzerindeyse.

Ticarete maruziyet testi ya nicel bir teste dayalıydı: [(ithalatlar + ihracatlar) / üretim] ve bir faaliyetten kaynaklı ürünün ticarete maruz olarak kabul edilmesi için bu rakamın yüzde 10u aşması gerekmekteydi; ya da bu maruziyet, nitel bir değerlendirme ile belirlenmekteydi. Avustralya’daki EITE faaliyetleri, kıyas ölçütlerini kullanarak bir OBA yaklaşımı

sayesinde yardım almışlardır. Tahsisler, faaliyet üretimine paralel olarak düzenli şekilde güncellenmiştir. Buna ek olarak elektrik üreticilerine, tek seferlik, güncellenmeyen bir tahsisat dağıtımı sağlanmıştır. Bu tahsisler doğrudan tarihsel emisyonlara dayalı olmayıp prensipte ve niyet itibariyle tarihsel tahsis rejimine benzemekteydi. Bu sektörlerdeki yaklaşım farklılıkları, farklı politika mantık temellerini temsil etmekteydi: EITE sektörlerinde, kaçağa karşı koruma isteği vardı; elektrik üreticileri için ise amaç, yeni bir politika rejimine geçişi kolaylaştırmaktı.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

72

Kıyas ölçütü, iki yıllık emisyon verilerini kullanarak belirlenmiştir ve yardım oranları, faaliyetin “yüksek düzeyde” mi yoksa “orta düzeyde” mi maruz olduğuna göre belirlenmiştir. Her bir faaliyetin ortalama emisyon yoğunluğunu belirlemek için iki yıllık emisyon verileri (2006–07 ve 2007–08) kullanılmıştır. Yardım oranları, “yüksek düzeyde” emisyon yoğunluğuna sahip faaliyetler için yüzde 94,5, “orta düzeyde” olanlar için ise yüzde 66 olarak belirlenmiştir. Yardım oranları, yılda yüzde 1,3 düzeyinde gerilemiştir ve bu, varsayılan üst emisyon sınırının gerileme oranı ile aynıdır. Bunun amacı, EITE tahsis payının, varsayılan üst emisyon sınırına göre fazla büyümemesinin sağlanmasıdır; ancak daha yüksek hedefli üst emisyon sınırları belirlendiğinde başarılı olamamıştır. Genel olarak kıyas ölçütü, tek bir ürün/ tek kıyas ölçütü temeline dayalı olarak belirlenmiştir. Ancak bazı istisnalar bulunmaktadır: örneğin petrol rafinerisi kıyaslama işlemi, üretimlerden ziyade girdilere dayalı olarak uygulanmıştır çünkü üretime göre çok daha az girdi bulunmaktadır ve girdiler ile üretim arasındaki emisyon ilişkisi de sabitti.

Kaliforniya Kaliforniya sisteminin birinci aşamasında (2013–17), elektrik sektörü hariç olmak üzere tüm firmalara üretime dayalı bir tahsis kapsamında ücretsiz tahsisat alma hakkı tanınmıştır. Her bir sektör için kıyas ölçütü, ortalama emisyonların üst yüzde 90’ına veya en iyi uygulamanın yüzde 100’üne dayalı olarak belirlenmiştir. Kıyas ölçütündeki yıllık gerileme ise yüzde 2 olarak belirlenmiştir. Elektrik üreticileri için ayrı bir sistem mevcuttur. 2018’den itibaren Kaliforniya, üretime dayalı tahsis sistemini sürdürmek istemektedir ancak sektörleri yüksek düzeyde maruz, orta düzeyde maruz ve düşük maruziyete dayalı olarak ya da emisyon yoğunluğu ile ticaret yoğunluğu ölçülerinin bir bileşimine dayalı olarak ayırmak istemektedir. Emisyon yoğunluğu kademeleri:

Yüksek: milyon dolar gelir başına >10.000 tCO2e;

Orta: milyon dolar gelir başına 1.000–9.999 tCO2e;

Düşük: milyon dolar gelir başına 100–999 tCO2e;

Çok düşük: milyon dolar gelir başına <100 tCO2e. Ticaret yoğunluğu kademeleri:

Yüksek: > %19;

Orta: %10–19;

Düşük: < %10. Ticaret yoğunluğu şu şekilde ölçülmektedir: (ithalatlar + ihracatlar) / (sevkiyatlar + ithalatlar). Tablo 9, bu farklı kademelerin karbon kaçağı riskine maruziyet genel değerlendirmesinin yapılması için nasıl bir araya getirileceğini göstermektedir. Farklı sektörler tarafından alınan ücretsiz tahsisat dağıtım seviyesi, sektörün

sınıflandırmasına bağlı olacaktır. Yüksek karbon kaçağı riskinde olanlar, 2013-2017 kıyas ölçütünün yüzde 100’ünde ücretsiz tahsisat alacaklardır; orta düzeyde maruz olanlar, 2013-2017 kıyas ölçütünün yüzde 75’ini alacaklardır; düşük maruziyete sahip olanlar da 2013-2017 kıyas ölçütünün yüzde 50’sini alacaklardır. Her üç kategorideki kıyas ölçütü de, yılda yüzde oranında azalacaktır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

73

Tablo 9. 2018’den İtibaren Kaliforniya Sistemi, Sektör Maruziyetini, Karbon Yoğunluğu ve Ticaret Maruziyetinin bir Bileşimine göre Sınıflandırmayı Planlıyor Yüksek ticaret

maruziyeti Orta ticaret yoğunluğu Düşük ticaret

yoğunluğu

Yüksek karbon yoğunluğu YÜKSEK YÜKSEK YÜKSEK

Orta karbon yoğunluğu YÜKSEK ORTA ORTA

Düşük karbon yoğunluğu ORTA ORTA DÜŞÜK

Çok düşük karbon yoğunluğu

DÜŞÜK DÜŞÜK DÜŞÜK

Kaynak: Kaliforniya Çevre Koruma Kurumu

Şili Şili’nin karbon fiyatlandırma sistemi, elektrik sektörüne odaklanmıştı, bu sebeple karbon kaçağı endişelere kayda değer düzeyde değildi. Şili ve diğer ülkeler arasında herhangi bir elektriksel ara bağlantı bulunmadığından, elektrik üretimi için doğrudan kaçak riski oluşmaz. Buna ek olarak enerji kullanıcıları karbon kaçağı veya rekabetçilik etkilerine dair endişelerini dile getirmemişlerdir. Bunun sebebi kısmen, elektrik üretiminden son kullanıcılara doğrudan iletim yapısı nedeniyle olabilir: büyük kullanıcılar için maliyet iletim mekanizması uzun vadeli sözleşmelere dayanmaktadır ancak muhtemelen yavaş olacaktır; daha küçük kullanıcılar için ise yönetmelik sistemi maliyet iletimi oranını yavaşlatmaktadır. Karbon fiyatlandırmasının inşaat sektöründeki etkilerine dair çekimceler, genel olarak endüstriye proses emisyonlarını, özellikle de çimentoyu hariç tutma yönünde bir politika kararına yol açmıştır.

AB AB ETS’nin III. Aşaması altında, elektrik üreticileri dışındaki tüm kuruluşlara yardım sağlanmaktadır: kaçağa maruz olarak kabul edilenlere, daha yüksek oranda ücretsiz tahsisat verilmektedir. Bu, I ve II. Aşamalara kıyasla ücretsiz olarak verilen tahsisat oranında bir azalmayı temsil etmektedir. I ve II. Aşamalar sırasına tahsis kararları, Üye Devlet seviyesinde verilmekteydi. III. Aşamada elektrik sektörünün genel olarak hariç tutulması, uluslararası rekabetle karşı karşıya kalmayan kuruluşlara yardım sağlanmasının, alınan yardım miktarından bağımsız olarak emisyon maliyetlerinin tüketicilere aktarılarak haksız kazançlara yol açtığı gerçeğinin kabul edilmesi dolayısıyla olmuştur. Buna ek olarak III. Aşama altında, her ne kadar elektrik dışı sektör kuruluşları, karbon kaçağına maruz kabul edilmeseler dahi, tahsis almaya devam etseler de, bu yardımın kapsamı da düşürülmüştür. AB, bir sektörün karbon kaçağı riski altında olup olmadığını, ticaret yoğunluğu ve maliyet artışı ölçülerinin bir bileşimine dayalı olarak belirlemektedir. Eğer sektör:

Yüzde 30’dan fazla bir maliyet artışı ile karşı karşıyaysa; veya

ticaret yoğunluğu yüzde 30’dan fazla ise; veya

yüzde 5’ten daha fazla bir maliyet artışı ile karşı karşıyadır ve ticaret yoğunluğu da yüzde 10’un üzerindeyse, nicel kriterlerin yerine getirilmiş olduğu kabul edilir.

Maliyet artışı şu şekilde hesaplanır: [(üstlenilen karbon fiyatı (€30) × emisyonlar) + (elektrik tüketimi × elektrik üretiminin karbon yoğunluğu (0,465 tCO2/MWh) × karbon fiyatı (€30))]/ GVA). Ticaret yoğunluğu şekilde hesaplanır: [(ithalatlar + ihracatlar) / (ithalatlar + üretim)]. Sınır çizgisi üzerinde yer alan sektörler içib Avrupa komisyonu nitel bir değerlendirme yapar.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

74

AB ETS, yardım seviyesini belirlemek için FSB kullanmaktadır. Komisyon, farklı faaliyetler için bir dizi kıyas ölçütü oluşturmuştur; bunun altında firmalar/ tesisler tarafından alınan ücretsiz tahsisatların üst sınırı, bir tesisin tarihsel üretim seviyesinin (ya 2005 ile 2008 arasındaki ortalama üretim veya 2009 ile 2010 arasındaki ortalama üretim) kıyas ölçütü ile çarpılması ve sonrasında bir kesit düzenleme faktörünün kullanılması ile belirlenmiştir. Ancak ücretsiz tahsisat seviyesi belirlendikten sonra, tesis üretimindeki gelecekteki değişiklikler, her bir tesis tarafından alınan tahsisatlar üzerinde sınırlı etkiye sahip olmaktadır. Kıyas ölçütü, her bir sektördeki en iyi performans gösteren17

yüzde 10'luk kesimin ortalamasının karbon yoğunluğuna eşit olarak alınmıştır. Karbon kaçağı riski altında addedilen sektörler, kıyas ölçütünün yüzde 100’ünü almaktadır, diğer sektörler ise, 2013’te kendi kıyas ölçütlerinin yüzde 80’ini almaktadır ve bu değer 2020’de yüzde 30’a düşecektir.

Rejim, üretim ve tahsisler arasında bir miktar bağa müsaade etmektedir. Genel şartlar itibariyle, AB ETS Aşama III altında FSB tahsis yaklaşımı, tesis üretimindeki bir değişikliğin tahsis miktarları üzerinde bir etkiye sahip olmaması anlamına gelmektedir. Ancak eğer firmalar, tarihsel üretimlerine kıyasla ciddi ölçüde daha az üretim yaparlarsa, bazı istisnalar söz konusudur. Özellikle:

Herhangi bir yılda tarihsel seviyelerinin yüzde 10’undan azını üreten firmalar, sonraki yıl için bir tahsis alamazlar, böylece bu bir kapanış eşik değeri olarak görev görür;

Tarihsel seviye faaliyetlerinin yüzde 10 ila 25’ini üreten firmalar, sonraki yılda yüzde 25 ağırlıklandırmalı tahsisler alabilirler;

Tarihsel seviyelerinin yüzde 25 ila 50’sini üreten firmalar, sonraki yılda tam tahsislerinin yüzde 50’sini alabilirler; ve

Tarihsel seviyelerinin yüzde 50’sinden fazlasını üreten firmalar, üretimleri tarihsel faaliyet seviyesini aşsalar da, sonraki yılda tam tahsislerinin hepsini alırlar.

Yeni Zelanda Yeni Zelanda, karbon kaçağı riski altında olan sektörlere kademeli bazda yardım sağlar. Yardımın seviyesi, maruziyet seviyesine göre belirlenir:

Eğer karbon yoğunluğu, milyon Yeni Zelanda doları gelir başına 1.600 tCO2e’nin üzerinde ise ve ticarete maruz ise bu sektörde “yüksek maruziyet” vardır;

Eğer karbon yoğunluğu, milyon Yeni Zelanda doları gelir başına 800 tCO2e’nin üzerinde ise ve ticarete maruz ise, bu sektörde “orta düzeyde maruziyet” vardır.

Ticaret maruziyeti nitel olarak değerlendirilir ve söz konusu malın okyanus ötesi ticaretinin olup olmadığına dayalıdır. Elektrik üreticileri açıkça yardım almaktan hariç tutulmaktadır Yeni Zelanda’daki EITE sektörleri, kıyas ölçütleri olan bir OBA yaklaşımı kullanarak yardım alırlar. Tahsisler, sektör üretimine paralel olarak düzenli bazda güncellenir.

17

Bir diğer değişle, karbon itibariyle en az yoğun.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

75

Kıyas ölçütü, iki yıllık emisyon verileri kullanarak belirlenmiştir ve yardım oranları, sektörün “yüksek düzeyde” mi yoksa “orta düzeyde” mi maruz kaldığına göre belirlenmiştir. Verilerin ulaşılabilirliğindeki farklılıklar nedeniyle kıyas ölçütünün hangi döneme göre hesaplandığı esnek olarak ayarlanmıştır. Genel olarak, takvimle üç yıllık bir dönem ayarlanmıştır veya 2009 sonu/ 2010 başında tahsis oranları belirlenirken tüm sektörler için 2006-2008 mali yılları kullanılmıştır. Emisyon itibariyle “yüksek” yoğunlukta faaliyetler için yardım oranları ortalama emisyonların yüzde 90’ı olarak belirlenmiştir ve emisyon itibariyle “orta” yoğunluktaki faaliyetler için ise yüz de 60 rakamı kullanılmıştır.

Güney Afrika

Güney Afrika, tüm sektörlere kademeli bazda yardım sunmaktadır. Yardım, vergi muafiyeti biçiminde sağlanmaktadır ve ticarete maruz ve/veya yüksek proses emisyonları olan firmalara daha yüksek seviyede yardım sağlanmıştır. Tüm firmalar için temel yüzde 60’lık bir muafiyet geçerlidir. alması beklenmektedir ancak ticaret maruziyeti olan firmalar için yüzde 10’a kadar bir hak tanınabilir artı, proses emisyonları olan firmalar için yüzde 10 daha muafiyet verilecektir. Eğer bir firma, sektör içerisinde ortalama karbon yoğunluğunun altında bir yoğunluğa sahipse yüzde 60’lık muafiyet oranı, yüzde 5 kadar daha arttırılabilir. Bu yüzde 60’lık oran verginin ilk beş yılı için 2020’ye kadar yürürlükte kalacak ve sona gözden geçirilecektir. İlave yardım alabilecek sektörler şunlardır:

Birleşik ihracatlar ve ithalatlar ölçüsüne dayalı olarak ticaret yoğunluğu yüzde 10’dan fazla olan; veya

Sadece ihracatlar ölçüsüne göre ,ticaret yoğunluğu yüzde 5’ten fazla olan. Ticaret yoğunluğu: geçerli olduğu şekilde [(ithalatlar + ihracatlar)/üretim] veya (ihracatlar/üretim) . Güney Afrika sistemleri, karbon fiyatlandırma sinyalini arttırmak için temel muafiyet oranını zaman içerisinde azaltmaktadır.

Kore Cumhuriyeti Tahsisatların yüzde 100’ü Jore ETS’sinin ilk aşamasında (2015-2017) ücretsiz olarak

tahsis edilecektir, ancak farklı sektörlerde farklı yaklaşımlar bulunacaktır. Sektörlerin çoğunluğu için sistem tasarımcıları, ücretsiz tahsisat dağıtımı için tarihsel tahsis yaklaşımını benimsemiştir. Diğer yandan cüruf, rafineri ve havacılık sektörleri için bir OBA kullanmayı seçmişlerdir. Bu, söz konusu üç sektörde kıyas ölçütü yaratmanın nispi olarak kolay olarak algılandığını yansıtmaktadır. Bunlar, 2011-2013 taban dönemindeki ortalama emisyonlara dayalıdır. Politika yapıcılar, bu sistemin gelecekteki aşamalarında, artan bir şekilde kıyas ölçütlerini kullanmaya yönelme isteklerini ifade etmişlerdir, fakat bu durumun karmaşık olacağına dair bir endişe söz konusudur. Sonraki aşamalarda, tahsisatların daha fazla oranının açık arttırmaya çıkartılması niyeti söz konusudur, ancak EITE olarak kabul edilen sektörler, tahsisatların yüzde 100’ünü ücretsiz almaya devam edeceklerdir. Hangi sektörlerin EITE olduğunu belirlemek için sistem, ticaret maruziyeti ve üretim maliyet artışının bir kombinasyonunu aşağıdaki kriterlere göre kullanmaktadır:

eğer ticaret yoğunluğu yüzde 30’dan fazla ise, maliyet artışından bağımsız olarak;

eğer üretim maliyet artışı yüzde 30’dan fazla ise;

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

76

eğer ticaret yoğunluğu yüzde 10’dan fazlaysa ve üretim maliyetindeki artış yüzde 5’ten fazla ise.

Ticaret yoğunluğu: [(ihracatlar + ithalatlar) / (satışlar + ithalatlar)] olup üretim maliyet artışı ise: (sera gazı emisyonları seviyesi * müsaade fiyatı) / (toplam katma değer). Çoğu sektör, ticaret yoğunluğu eşik değerinin altında yardım hakkını kazanmakta olup bu temele dayalı olarak sektörlerin yüzde 90’dan fazlası EITE olarak nitelenebilmektedir.

Genel Hususlar Karbon fiyatlandırma sistemlerini getirmiş olan yetki alanları arasında, mekanizmaların karbon kaçağını ele almasının altında yatan temel mantık, düzenlemeye tabi olmayan ülkelere doğru faaliyet hareketini önlemektir. Çoğu cevap sahibi bu endişelerden bahsetmiş ve bunların özellikle de, eğer karbon fiyatlandırması bir ekonomik gerileme dönemi sırasında getirilirse önem kazanacağını ifade etmişlerdir. Tedbirlere ilişkin en çok bahsedilen ikinci sebep, yeni politikayla baş edebilsinler diye sanayiye geçici yardım sunmaktır. Gerçekten de bazı paydaşlar bu iki konunun aynı derecede önemli olduğunu belirtmişlerdir. Potansiyel karbon kaçağına karşı tedbirleri getirmenin en az belirtilen dayanağı, politika ortamında sanayileri tazmin etmek ve küresel emisyonlarda bir artışı önlemek olmuştur. Çoğu ülke, kaçak riskini ve bunu önlemeye ait mekanizmaların etkinliğini modellemek için genel denge modellemesi kullanmış, az bir kısmı da kısmi denge modellemesi

kullanmıştır. Bazı cevap sahipleri için modelleme, politika geliştirme bağlamında yürütülmüştür. Diğerleri, politika tasarımı için makro-ekonomik modellemenin kullanılmadığını; gözlemsel veriler ve paydaş argümanlarının analizinin daha önemli addedildiğini belirtmişlerdir. Bunun sebebi, makro-ekonomik modellemenin çoğu etkilenen sektör içerisinde çok ince ayarlı bir değerlendirme yapamayabileceği ya da girdi varsayımları konusunda mutabakata varmanın zorlukları olabilir. Bazı vakalarda sektörel modelleme yürütülmüştür ancak bu, birkaç ülkede bir veya iki sektör ile sınırlı kalmıştır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

77

Ek 2: Kaçak ve Ulusal Rekabetçilik Karbon kaçağı, rakip firmaların farklı karbon emisyon maliyetlerine tabi olmaları nedeniyle oluşur ve bu nedenle çoğunlukla maliyet rekabetçiliği sorunu ile yakından

ilintilidir. Bağımsız firma veya sektör seviyesinde bu sorunun anlaşılması kolaydır. Tüm diğer şeyler sabit tutulduğunda, eğer bir yetki alanındaki firmalar, rakiplerinin tabi olmadığı yeni bir maliyete maruz kalırlarsa, ya Pazar payı ya kâr marjı kaybı ya da her ikisiyle birden karşı karşıya kalacaklardır. Ancak, bu metinde kapsamlı şekilde tartışıldığı üzere, bir firma veya sektörün toplam maliyet tabanı içerisinde karbon maliyetlerinin önemi ile, firma veya sektör rekabetçiliğinin bir yönlendiricisi olarak maliyetlerin önemi, sektörler arasında ciddi farklılık gösterebilir. Ancak, ulusal seviyedeki rekabetçilik, sektör veya firma seviyesindekinden önemli ölçüde farklıdır ve karbon fiyatlandırmasının ulusal rekabetçilik üzerindeki etkileri kolayca abartılabilmektedir. Maliyet rekabetçiliği, birçok piyasadaki rekabetin tek ya da birincil yönlendiricisi olmadığından, ve çeşitlendirilmiş bir ekonomide rekabetçilik, tek başına maliyetten çok daha geniş aralıktaki faktörler tarafından güdüleceğinden, genel ulusal rekabetçilik kavramı ile belli bir grup firma ve sektör için yönetmelik maliyet değişikliğinin rekabetçilik etkileri başlığı altındaki çok daha dar odak arasındaki ayrımın yapılması gerekmektedir. Ulusal ve sektör veya firma seviyesindeki rekabetçiliğin aynı kefeye konması, kaçağın ekonomik tesirlerine dair hatalı politika çıkarımlarının yapılmasına yol açabilir. Ulusal rekabetçilik, tanımlanması zor bir kavram olmuştur: biri bir milletin nispi verimi ve ilişkili ticaret çıktılarına odaklanırken, bir başkası mutlak verim seviyelerini genel ekonomik başarıyı yönlendiriyor olarak kabul etmektedir.

Nispi verim görüşü altında ülkeler, firmalarla kıyas edilebilir addedilmektedir. Bu görüşte firmalar, pazar payında bir kazancın, rakipleri için doğrudan bir kayıp anlamına geldiği (ya da tam tersi de geçerlidir) ‘sıfır toplam oyunu’nda rekabet etmektedir. Bu türdeki bir perspektif, bir ülkenin diğer ülkelere kıyasla verimine inanılmaz bir önem atfetmektedir: bu rakipleri küresel mal ve hizmet piyasasından çıkartabilmek için ihracatlarını arttırmalı ve ithalatlarını azaltmalıdır. Ticaret dengesi, ekonomik başarının kritik bir göstergesi kabul edilir. Krugman, politik tartışmalarda bu görüşün kullanımına dair tanınmış bir örnek göstermektedir: eski ABD Başkanı Clinton, her bir milletin “küresel piyasada rekabet eden büyük bir şirket gibi” olduğunu ifade etmiştir (Krugman, 1994).

Alternatif görüş ise, uluslararası ticaretin bir sıfır-toplam oyunu olmadığını ve diğer milletlerin ne yaptığından bağımsız olarak, mutlak yurtiçi verimin asli öneme sahip olduğu yönündedir. Krugman (1994), şirketlerden farklı olarak milletlerin/ ülkelerin, diğerlerinin ihracat piyasası ve ithalat kaynağı olduğunu savunmaktadır: eğer Avrupa ekonomisi iyi iş yaparsa, tüketicileri daha fazla ABD malı talep edecek, ABD tüketicilerine daha iyi kalitede ithalatları daha düşük fiyatlarla satacaklardır. Krugman, Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük milletler için, mallarının sadece az bir miktarının ihraç edildiği düşünülerek, kritik olanın yurtiçi verim olduğunu savunmaktadır. Ayrıca, ekonomik performans ve ticaret dengesi arasındaki ilişkinin de şüpheli olduğunu ileri sürmektedir ve buna örnek olarak, ekonomisi çok kötü durumda iken, yabancı borca hizmet etmesi gerektiğinden büyük ticari fazlalıkları olan ve sonra ekonomisi toparlanıp da yabancı sermaye akışları geri döndüğünde ticari açıkları oluşmaya başlayan Meksika örneğini vermektedir.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

78

Kutu 24. Uluslararası Kuruluşlar, Rekabetçilik Tanımlarına Birçok Unsuru Katmaktadır Dünya Ekonomik Forumu (2014), bir ülkenin küresel rekabetçiliğini belirlemede önemli olan üç gruplandırma altında 12 faktörü tanımlamaktadır:

Temel ihtiyaçlar: bunlar arasında kurumların gücü, altyapısı, makro-ekonomik ortamı, sağlık ve birincil eğitim dahildir;

verimlilik arttırıcılar: bunlar arasında yüksek öğrenim ve eğitim, mal piyasası verimliliği, işgücü piyasası verimliliği, finansal piyasa gelişimi, teknolojik hazırlıklılık ve piyasa boyutu dahildir; ve

yenilik ve kapsamlılık (sofistikelik) faktörleri: bunlar aslen işletme yeniliği (inovasyonu) üzerine odaklanmaktadır.

Pratikte, ulusal rekabetçiliğin çoğu modern algıları geniştir ve yurtiçi verim üzerine

odaklanmaktadır. ABD Ekonomik Müşavirler Konseyi Başkanı Laura D’Andrea Tyson, bu iki perspektifi bir araya getirmek konusunda erken davrananlardan biri olmuştur: onun görüşüne göre bir ekonominin rekabetçiliği, “vatandaşları hem yüksek hem de sürdürülebilir bir yaşam standardının keyfini sürerken, bir yandan da uluslararası rekabet testinden geçen mal ve hizmetleri üretebilme kabiliyeti”dir (Tyson, 1992). İkinci unsur, nispi verim görüşünden bir şeyler yansıtırken, ikincisi genel olarak Krugman’ın teziyle tutarlıdır. Diğer, daha yakın tarihili ulusal rekabetçilik tanımları özünde verim ve onu destekleyen herhangi bir şey şeklinde özetlenebilir; buna örnek olarak Aiginger (2006) ve Porter (2003) gösterilebilir. Bir diğer yaklaşım ise, ulusal rekabetçiliği yönlendiren unsurlara odaklanmaktır; Kutu 24’te detayları verilen Dünya Ekonomik Forumunun yaklaşımı budur. Bu örnek, büyük ölçüde verimin arttırılmasına yönelik bir takım tedbirlerin altını çizmektedir;böylece verimden ayırt edilmesi çok zor olan bir rekabetçilik kavramı elde edilmektedir. 2012’ye ait bir Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER) makalesi, iki verim algısı arasında potansiyel olarak faydalı bir sinerji sunmaktadır. Yazarlar “kurucu nitelikli rekabetçilik”i, bir potansiyel verim ölçüsü olarak tanımlamaktadır, ancak “küresel yatırım çekiciliği” kavramını ayrıca, bir milletin potansiyel verimi ve mevcut faktör maliyetler arasındaki açık olarak tanımlamaktadır (Delgado, Ketels, Porter ve Stern, 2012). Bu görüş, rekabetçiliğin nispi verim kavramındaki bazı unsurları daha sağlam bir çerçeveye oturtmaktadır; dolayısıyla üretim faktörleri, fiili veya potansiyel üretimine göreli olarak ucuz olan bir milletin, yatırım faaliyetini cezp etmesi beklenecektir. Her ne kadar bu, ulusal rekabetçiliğin aslen yurtiçi verim ile belirlendiği anlamına

gelse de maliyet rekabetçiliğinin önemi, ülkeler arasında farklılık gösterecektir. Emtia üretiminin ötesine doğru büyüyüp çeşitlenme yapamayan ülkeler, çevresel yasaya uyum maliyetleri dahil, maliyetlerdeki değişikliklerden daha fazla etkilenme eğiliminde olacaklardır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

79

Emisyon itibariyle yoğun ekonomiler için dahi, ulusal rekabetçilik endişelerinin karbon fiyatlandırmasının benimsemeye bir engel teşkil etmemesi gerekir; ihtiyatlı kaçak önleme tedbirleri ve daha geniş ekonomik çeşitlendirme, daha uzun vadeli sağlam bir

strateji olabilir. Karbon kaçağıyla, emisyon azaltma hedeflerinden vazgeçmek yerine hedefli kaçak önleme tedbirleri sayesinde baş edilebilir. İklim değişikliğinin ele alınması, emisyon itibariyle yoğun malların üretim ve tüketiminde küresel itibarda yapısal değişiklik anlamını taşır; bu değişiklikler için hazırlık yapmayan ülkeler ve firmalar, karbon fiyatlandırmasının olmadığı bir dünyada, karşılaştırmalı avantajlarının temelinin sürdürülebilir olmadığını göreceklerdir. Günümüzün maliyet rekabetçiliğini uzun vadede ve temelden yapılsa değişiklikler karşısında korumaya çalışmak, aşamalı olarak adaptasyon ve çeşitlenmeden çok daha riskli bir strateji olabilir. Karbon fiyatlandırması bir ülkeyi bu uzun vadedeki değişikliklere hazırlar ve kaçak önleme tedbirleri, bu değişikliklerin aşamalı, yavaş yavaş oluşmasına olanak sağlayıcı, uygun bir geçiş/ geçici tedbir olabilir. Uzun vadede, emisyon itibariyle yoğun mal ve hizmetlerden etkin şekilde çeşitlendirme yoluyla uzaklaşarak refah korunacaktır.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

80

Referanslar Abrell, J., Zachmann, G. ve Ndoye, A. (2011). “Assessing the Impact of the EU ETS Using Firm Level Data.” (Firma Seviyesi Verileri Kullanarak AB ETS’nin Etkisinin Değerlendirilmesi), Bruegel Çalışma Raporu, 2011/08. Brüksel: Bruegel. Aiginger, K. (2006). “Competitiveness: From a Dangerous Obsession to a Welfare Creating Ability with Positive Externalities.” (Rekabetçilik: Tehlikeli bir Saplantıdan Olumlu Dışsallıklara Sahip Refah Yaratan bir Kabiliyete Doğru) Journal of Industry, Competition and Trade, 6, 161–77. doi:10.1007/s10842-006-9475-6. Allevi, E., Oggioni, G., Riccardi, R. ve Rocco, M. (2013). “A Spatial Competitive Analysis: The Carbon Leakage Effect on the Cement Industry under the European Emissions Trading Scheme.” (Uzamsal Rekabetçi Analizi: Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi altında Çimento Sanayisinde Karbon Kaçağı Etkisi), Banca D’Italia Çalışma Raporu. Arlinghaus, J. (2015). “Impacts of Carbon Prices on Indicators of Competitiveness: A Review of Empirical Findings.” (Karbon Fiyatlarının Rekabetçilik Göstergeleri üzerindeki Etkileri: Deneysel Bulguların İncelemesi), OECD Çevre Çalışma Raporları (87). Avrupa Çevre Politikası Enstitüsü. (2013). Evaluation of Environmental Tax Reforms:

International Experiences—Annexes to Final Report. (Çevre Vergi Reformlarının Değerlendirilmesi: Uluslararası Deneyimler – Nihai Raporun Ekleri). Avrupa Komisyonu. (2015). Karbon Kaçağı. Son erişim tarihi: 6 Temmuz 2015, Internet adresi: http://ec.europa.eu/clima/politikalar/ets/cap/leakage/index_en.htm. Babiker, M. H. (2005). “Climate Change Policy, Market Structure and Carbon Leakage.” (İklim Değişikliği Politikası, Piyasa Yapısı ve Karbon Kaçağı), Journal of International Economics, 65, 421–45. Barker, T., Junankar, S., Pollitt, H. ve Summerton, P. (2007). “Carbon Leakage from Unilateral Environmental Tax Reforms in Europe, 1995–2005.” (Avrupa’da Tek Taraflı Çevre Vergi Reformlarından Karbon Kaçağı, 1995-2005), Energy Policy, 35(12), 6281–292. doi:10.1016/j.enpol.2007.06.021. Barker, T., Meyer, B., Pollitt, H. ve Lutz, C. (2007). Modelling Environmental Tax Reform in

Germany and the United Kingdom with E3ME and GINFORS. (E3ME ve GINFORS ile Almanya ve Birleşik Krallık’taki Çevre Vergi Reformunun Modellenmesi), Cambridge, Birleşik Krallık: Cambridge Econometrics Ltd. Baylis, K., Fullerton, D., Karney, D. H., Baylis, K., Fullerton, D. ve Karney, D. H. (2014). “Negative Leakage.” (Negatif Kaçak), Journal of the Association of Environmental and Resource

Economists, 1(1/2), 51–73. Böhringer, C., Balistreri, E. J. ve Rutherford, T. F. (2012). “The Role of Border Carbon Adjustment in Unilateral Climate Policy: Overview of an Energy Modeling Forum Study (EMF 29).” (Tek Taraflı İklim Politikasında Sınırda karbon Düzenlemesinin Rolü: Bir Enerji Modellemesi Forum Çalışmasına Genel Bakış (EMF 29).” Energy Economics, 34, S97–S110. doi:10.1016/j.eneco.2012.10.003.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

81

Bosch, P. ve Kuenen, J. (2009). Greenhouse Gas Efficiency of Industrial Activities in EU and Non-EU (AB ve AB Dışında Endüstriyel Faaliyetlerin Sera Gazı Verimliliği). Internet adresi: http://ec.europa.eu/clima/politikalar/ets/cap/leakage/docs/bmsh_6_11_09_tno_report_en.pdf.

Branger, F., Ponssard, J.-P., Sartor, O. ve Sato, M. (2014). EU ETS, Free Allocations and Activity

Level Thresholds, the Devil Lies in the Details. (AB ETS, Serbest Tahsisler ve Faaliyet Seviyesi Eşik Değerleri, Şeytan Detaylardadır). CESifo Çalışma Raporu No. 5394. Münih: Ekonomik Çalışmalar Merkezi & Ifo Enstitüsü. Branger, F. ve Quirion, P. (2013). Would Border Carbon Adjustments Prevent Carbon Leakage

and Heavy Industry Competitiveness Losses? Insights from a Meta-analysis of Recent Economic Studies (Sınırda karbon Düzenlemeleri, Karbon Kaçağını ve Ağır Sanayi Rekabetçilik Kayıplarını Önleyebilir mi? Yakın Tarihli Ekonomik Çalışmaların bir Meta Analizinden Edinilen Öngörüler) (No. 52-2013). Burniaux, J. ve Martins, J. O. (2000). Carbon Emission Leakages: A General Equilibrium View

(Karbon Emsiyon Kaçakları: Genel bir Denge Görünümü) (No. 242). OECD Ekonomi Bölümü Çalışma Raporu. Calel, Raphael, and Antoine Dechezlepretre. Yakında. “Environmental Policy and Directed Technological Change: Evidence from the European Carbon Market.” (Çevre Politikası ve Güdümlü Teknolojik Değişim: Avrupa Karbon Piyasasından Elde Edilen Kanıtlar) Review of Economics and

Statistics. Carbone, J. (2013). “Linking Numerical and Analytical Models of Carbon Leakage.” (Karbon Kaçağının Sayısal ve Analitik Modelleri Arasında Bağ Kurulması) American Economic Review: Papers and

Proceedings, 103(3): 326–31. Caron, J. (2012). Estimating Carbon Leakage and the Efficiency of Border Adjustments in General Equilibrium - Does Sectoral Aggregation Matter? (Genel Dengede Karbon Kaçağının ve Sınır Düzenlemeleri Verimliliğinin Tahmin Edilmesi – Sektörel Kümeleme Önemli mi?) Energy Economics,

34, ilave 2: S911–S126. Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi. 2013. “Assessment of Cumulative Cost Impact for Steel and the Aluminum Industry.” (Çelik ve Alüminyum Sanayisi için Kümülatif Maliyet Etkisinin Değerlendirilmesi). Brüksel. Cape Town Üniversitesi Enerji Araştırma Merkezi. (2013). Comments on the Carbon Tax Policy Paper Issued by National Treasury in May 2013 (2013 yılı Mayıs ayında Milli Hazine Bakanlığı tarafından Çıkartılan Karbon Vergi Politika Rporuna ilişkin Yorumlar) (Mayıs), 1–31. Chan, H. S., Li, S. ve Zhang, F. (2012). Firm Competitiveness and the European Union Emissions Trading Scheme (Firma Rekabetçiliği ve Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi). Dünya Bankası Çalışma Raporu, Washington, DC. Clarke, L., Edmonds, J., Krey, V., Richels, R., Rose, S. ve Tavoni, M. (2009). “International Climate Policy Architectures: Overview of the EMF 22 International Scenarios.” (Uluslararası İklim Politikası Mimarileri: EMF 22 Uluslararası Senaryolarına Genel Bakış). Energy Economics, 31, S64–S81. doi:10.1016/j.eneco.2009.10.013. Cobb, M., Kenber, M. ve Haugen, O. (2009). The Effects of EU Climate Legislation on Business

Competitiveness: A survey and Analysis. The Climate Group, Climate and Energy Paper

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

82

Series (AB İklim Mevzuatının Ticari Rekabetçilik üzerindeki Etkileri: Bir Anket ve Analiz. İklim Grubu, İklim ve Enerji Makalesi Serisi) (Cilt. 9). Cummins, M. (2012). EU ETS market interactions: A Multiple Hypothesis Testing Approach (AB ETS piyasa etkileşimleri: Çoklu Hipotez Test Etme Yaklaşımı). Mimeo, Dublin Şehri Üniversitesi İşletme Okulu.

Delgado, M., Ketels, C., Porter, M. E. ve Stern, S. (2012). The Determinants of National

Competitiveness: Working Paper 18249. (Ulusal Rekabetçiliğin Belirleyicileri: Çalışma Raporu 18249) Cambridge, MA: Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu. Demailly, D. ve Quirion, P. (2006). “CO2 Abatement, Competitiveness and Leakage in the European Cement Industry under the EU ETS: Grandfathering versus Output-Based Allocation.” (AB ETS altında Avrupa Çimento Sanayisinde CO2’nin Azaltılması, Rekabetçilik ve Kaçak: Tarihsel Tahsise karşılık Verime Dayalı Tahsis) Climate Policy, 6(1), 93–113. doi:10.3763/cpol.2006.0606. Droge, S., Grubb, M. ve Counsell, T. (2009). Tackling Carbon Leakage: Sector-Specific Solutions

for a World of Unequal Carbon Prices. (Karbon Kaçağıyla Baş Edilmesi: Eşitsiz Karbon Fiyatlarının yer aldığı bir Dünyada Sektöre Özel Çözümler). Londra: Karbon Fonu. Dünya Bankası Grubu. (2014a). İş Yapmak 2014. Internet Adresi: http://www.doingbusiness.org/. Washington, DC. Dünya Bankası Grubu. (2014b). State and Trends of Carbon Pricing. (Karbon Fiyatlandırması Durum ve Eğilimler) Washington, DC. Dünya Bankası Grubu. (2015). Karbon Fiyatlandırma Gözlemi 2015 (s. 1–12). Internet adresi: http://www-wds.worldbank.org/external/default/WDSContentServer/WDSP/IB/2015/06/02/090224b082ee87a1/3_0/Rendered/PDF/Carbon0pricing0e0released0late02015.pdf. Dünya Ekonomik Formu. (2014). Küresel Rekabetçilik Raporu (s. 565). Internet adresi: http://www.weforum.org/pdf/Global_Competitiveness_Reports/Reports/factsheet_gcr03.pdf. Ellerman, A. D., Convery, F. J. ve de Perthuis, C. (2010). Pricing Carbon: The European Union

Emissions Trading Scheme. (Karbonun Fiyatlandırılması: Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi) Cambridge, Birlrşik Krallık: Cambridge University Press. Fischer, C. ve Fox, A. (2004). Output-Based Allocations of Emissions Permits: Efficiency and

Distributional Effects in a General Equilibrium Setting with Taxes and Trade. (Verime Dayalı Tahsisler ve Emisyon İzinleri: Vergiler ve Ticarette Genel bir Denge Ortamında Verimlilik ve Dağılımsal Etkiler). Tartışma Makalesi 04-37, Washington, DC: Gelecek için Kaynaklar. Flues, F. ve Lutz, J. (2015). Competitiveness Impacts of the German Electricity Tax (Alman Elektrik Vergisi Rekabetçilik Etkileri). OECD Environment Policy Papers, 1–25. Gerlagh, R. ve Kuik, O. (2007). Carbon Leakage with International Technology Spillovers (Uluslararası Teknoloji Dağılmasıyla Karbon Kaçağı). Fondazione Eni Enrico Mattei Note Di Lavoro, Nota Di

Lavoro 33.2007 (Mart). Internet adresi: http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=979915.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

83

Gerlagh, R. ve Kuik, O. (2014). “Spill or Leak? Carbon Leakage with International Technology Spillovers: A CGE Analysis” (Döküntü mü Kaçak mı? Uluslararası Teknoloji Dağılmasıyla Karbon Kaçağı: Bir CGE Analizi). Energy Economics, 45, 381–88. doi:10.1016/j.eneco.2014.07.017. Graichen, V., Schumacher, K., Matthes, F. C., Mohr, L., Duscha, V., Schleich, J. ve Diekmann, J. (2008). Impacts of the EU Emissions Trading Scheme on the Industrial Competitiveness in Germany: Final Draft Report Prepared under the UFOPLAN. (AB Emisyon Ticaret Sisteminin Almanya’da Endüstriyel Rekabetçilik üzerindeki Etkileri: UFOPLAN kapsamında hazırlanan Nihai Taslak Rapor). Berlin: Öko-Institut. Grubb, M. ve Sato, M. (2009). “Ten (Plus One) Insights from the EU Emissions Trading Scheme with Reference to Emerging Systems in Asia.” (Asya’da Yeni Çıkan Sistemlere Atıfla AB Emisyon Ticaret Sisteminden On (Artı Bir) Açılım). Climate Strategies. Healy, S., Quirion, P. ve Schumacher, K. (2012). “Modelling the Allowance Allocation Method of the EU ETS: An application to the Cement Industry.” (AB ETS’deki Tahsisat Tahsis Yönteminini Modellenmesi: Çimento Sanayisinde bir uygulama). İklim Stratejileri Çalışma Raporu (05796323). Helm, D., Hepburn, C. ve Ruta, G. (2012). “Trade, Climate Change, and the Political Game Theory of Border Carbon Adjustments.” (Sınırda karbon Düzenlemelerinin Ticaret, İklim Değişikliği ve Pilitik Oyun Teorisi). Oxford Review of Economic Policy, 28(2), 368–94. Internet adresi: http://oxrep.oxfordjournals.org/content/28/2/368.abstract. Hoerner, A. (1998). The Role of Border Tax Adjustments in Environmental Taxation: Theory

and US Experience. (Çevre Vergilendirmesinde Sınır Vergi Düzenlemelerinin Rolü: Teori ve ABD Deneyimleri) Jaffe, A. B., Peterson, S. R., Portney, P. R. ve Stavins, R. N. (1995). “Environmental Regulation and the Competitiveness of US Manufacturing: What Does the Evidence Tell Us?” (Çevre Düzenlemesi ve AB İmalat Sanayisindeki Rekabetçilik: Kanıtlar Bize Ne Söylüyor?) Journal of Economic Literature, 33(1), 132–63. Karp, L. (2010). “Reflections on Carbon Leakage.” (Karbon Kaçağına İlişkin Düşünceler) Çalışma Raporu, Berkeley, CA. Kiuila, O., Wójtowicz, K., Żylicz, T. ve Kasek, L. (2014). “Economic and Environmental Effects of Unilateral Climate Actions” (Tek Taraflı İklim Eylemlerinin Ekonomik ve Çevresel Etkileri). Mitigation

and Adaptation Strategies for Global Change. doi:10.1007/s11027-014-9597-9. Krugman, P. (1994). “Competitiveness: A Dangerous Obsession” (Rekabetçilik: Tehlikeli bir Saplantı). Foreign Affairs. Internet adresi: http://www.foreignaffairs.com/articles/49684/paul-krugman/competitiveness-a-dangerous-obsession. Kuik, O. ve Gerlagh, R. (2003). “Trade Liberalisation and Carbon Leakage” (Ticaretin Liberalleşmesi ve Karbon Kaçağı). The Energy Journal, 24(3), 97–120. Kuik, O. ve Hofkes, M. (2010). “Border Adjustment for European Emissions Trading: Competitiveness and Carbon Leakage” (Avrupa Emisyon Ticareti için Sınır Düzenlemesi: Rekabetçilik ve Karbon Kaçağı). Energy Policy, 38(4), 1741–1748. doi:10.1016/j.enpol.2009.11.048.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

84

Lacombe, R. H. (2008). “Economic Impact of the European Union Emission Trading Scheme: Evidence from the Refining Sector” (Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sisteminin Ekonomik Etkisi: Rafineri Sektöründen Kanıtlar). Teknoloji Yüksek Lisans Tezi, Massachusetts Institute of Technology. Lanzi, E., Mullaly, D., Chateau, J. ve Dellink, R. (2013). Addressing Competitiveness and Carbon

Leakage Impacts Arising from Multiple Carbon Markets: A Modelling Assessment (Çoklu Karbon Piyasalarının Getirdiği Rekabetçilik ve Karbon Kaçağı Etkilerinin Ele Alınması: Bir Modellene Değerlendirmesi) (Cilt: Eylül). Leiter, A. M., Parolini, A. ve Winner, H. (2011). “Environmental Regulation and Investment: Evidence from European Industry Data.” (Çevre Düzenlemesi ve Yatırım: Avrupa Sanayi Verilerinden Kanıtlar) Ecological Economics, 70(4), 759–70. doi:10.1016/j.ecolecon.2010.11.013. Levinson, A. (2009). “Offshoring Pollution: Is the United States Increasingly Importing Polluting Goods?” (Kirliliğin Sınır Ötesi Edilmesi: Amerika Birleşik Devletleri Gittikçe Artan bir Şekilde Kirletici Mallar mı İthal Ediyor?) Review of Environmental Economics and Policy, 4(1), 63–83. doi:10.1093/reep/rep017. Marcu, A., Leader, P. ve Roth, S. (2014). Carbon Leakage: Options for the EU. (Karbon Kaçağı: AB için Seçenekler) CEPS Özel Raporları. Brüksel: Avrupa Politika Çalışmaları Merkezi. Martin, R., Muûls, M., de Preux, L. B. ve Wagner, U. J. (2012). “Industry Compensation under Relocation Risk : A Firm-Level Analysis of the EU Emissions Trading Scheme.” (Yer Değiştirme Riski altında Sanayi Tazminatı: AB Emisyon Ticaret Sisteminin Bir Firma Seviyesi Analizi) Ekonomik Performans Merkezi Çalışma Raporu (1150). Martin, R., Muûls, M., de Preux, L. B. ve Wagner, U. J. (2014). “On the Empirical Content of Carbon Leakage Criteria in the EU Emissions Trading Scheme” (AB Emisyon Ticaret Sisteminde Karbon Kaçağı Kriterlerinin Deneysel İçeriği Hakkında). Ecological Economics, 105, 78–88. doi:10.1016/j.ecolecon.2014.05.010. Martin, R., Muûls, M. ve Wagner, U. (2011). Climate Change, Investment and Carbon Markets and Prices— Evidence from Manager Interviews Carbon Pricing for Low-Carbon Investment Project (İklim Değişikliği Yatırım ve Karbon Piyasaları ve Fiyatları – Yönetimi İncelemelerinden Kanıtlar. Düşük Karbonlu Yatırım Projesi için Karbon Fiyatlandırması). İklim Politikası Girişim Raporu (Ocak). Martin, R., de Preux, L. B. ve Wagner, U. J. (2009). The Impacts of the Climate Change Levy on Business: Evidence from Microdata (İklim Değişikliği Harcının İşletmeler üzerindeki Etkileri: Mikro Verilerden elde edilen Kanıtlar). Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırma Enstitüsü Çalışma Raporu, 6. McKibbin, W. J. ve Wilcoxen, P. J. (2009). “The Economic and Environmental Effects of Border Tax Adjustments for Climate Policy.” (İklim Politikası için Sınır Vergi Düzenlemelerinin Ekonomik ve Çevresel Etkileri). İçinde yer aldığı referans: I. Sorkin & L. Brainard (Eds.), Climate Change, Trade,

and Competitiveness: Is a Collision Inevitable? (İklim Değişikliği, Ticare ve Rekanetçilik: Çatışma Kaçınılmaz Nitelikte mi?) Washington, DC: Brookings Institution Press. Monjon, S. ve Quirion, P. (2009). “Addressing Leakage in the EU ETS: Results from the CASE II Model” (AB ETS’de Kaçağın Ele Alınması: VAKA II Modelinden Sonuçlar). İklim Stratejileri Çalışma Raporu, 3.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

85

Monjon, S. ve Quirion, P. (2011). “A Border Adjustment for the EU ETS: Reconciling WTO Rules and Capacity to Tackle Carbon Leakage.” (AB ETS için bir Sınır Düzenlemesi: WTO Kurallarının Yeniden Uzlaştırılması ve Karbon Kaçağıyla Baş Etme Kapasitesi) Climate Policy, 11(5), 1212–225. Nordhaus, B. W. (2015). “Climate Clubs : Overcoming Free-Riding in International Climate Policy” (İklim Kulüpleri: Uluslararası İklim Politikasında Serbest Sürüşün Aşılması). American Economic

Review, 105(4), 1339–370. Internet adresi: https://economics.stanford.edu/files/NordhausApril28.pdf. Neuhoff, K., Acworth, W., Barrett, J., Owen, A., Fischer, C., Munnings, C., Ismer, R., Kim, Y., Pauliuk, S., Wood, R., Sartor, O., Sterner, T., Xiliang, Z., Zetterberg, L., and Roth, S. (2015). Inclusion of Consumption of Carbon Intensive Commodities in Carbon Pricing Mechanisms (Karbon Fiyatlandırma Mekanizmalarına Karbon açısından Yoğun Emtia Tüketiminin Dahil Edilmesi), İklim Stratejileri Politika Makalesi. Internet adresi: http://climatestrategies.org/wp-content/uploads/2015/05/Policy-Brief-IoC-of-Carbon-Intensive -Commodities1.pdf. OECD, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü. (2013a). Effective Carbon Prices. (Etkin Karbon Fiyatları) Paris: OECD Publishing. doi:10.1787/9789264196964-en. OECD, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü. (2013b). Taxing Energy Use: A Graphical Analysis

(Enerji Kullanımının Vergilendirilmesi: Grafiksel bir Analiz) (Ocak). Paris: OECD Publishing. OECD, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü. (2013c). The Swedish Tax on Nitrogen Oxide

Emissions: Lessons in Environmental Policy Reform. (Azot Oksit Emisyonlarına ilişkin İsveç Vergisi: Çevre Politika Reformundan Dersler). Paris: OECD Publishing. Okereke, C. ve McDaniels, D. (2012). “To What Extent Are EU Steel Companies Susceptible to Competitive Loss Due to Climate Policy?” (AB Çelik Şirketleri İklim Politikasından Ötürü Ne Ölçüye Kadar Rekabetçi Kayba Duyarlı?) Energy Policy, 46, 203–15. doi:10.1016/j.enpol.2012.03.052. Paroussos, L., Fragkos, P., Capros, P. ve Fragkiadakis, K. (2014). “Assessment of Carbon Leakage through the Industry Channel: The EU Perspective” (Sanayi Kanalı üzerinden Karbon Kaçağının Değerlendirilmesi: AB Perspektifi). Technological Forecasting and Social Change, 90, 204–19. doi:10.1016/j.techfore.2014.02.011. Persson, S. (2010). Practical Aspects of Border Carbon Adjustment Tedbirs: ICTSD Global

Platform on Climate Change, Trade and Sustainable Energy. (Sınırda karbon Düzenleme Tedbirlerinin Pratikteki Yönleri: ICTSD Küresel İklim Değişikliği , Ticaret ve Sürdürülebilir Enerji Platformu). Pezzey, J. (1992). “The Symmetry between Controlling Pollution by Price and Controlling It by Quantity” (Kirliliğin Fiyatla ve Miktarla Kontrol Edilmesi Arasındaki Simetri). Canadian Journal of

Economics. doi:10.2307/135776. Pezzey, J. C. V. ve Jotzo, F. (2012). “Tax-versus-Trading and Efficient Revenue Recycling as Issues for Greenhouse Gas Abatement.” (Sera Gazı Azaltımı için Sorunlar olarak Vergiye karşılık Ticaret ve Etkin Gelir Geri Dönüşümü). Journal of Environmental Economics and Management, 64(2), 230–36. doi:10.1016/j.jeem.2012.02.006. Ponssard, J. P. ve Walker, N. (2008). “EU Emissions Trading and the Cement Sector: A Spatial Competition Analysis.” (AB Emisyon Ticareti ve Çimento Sektörü: Uzamsal Bir Rekabet Analizi) Climate Policy, 5, 467–93.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

86

Porter, M. E. (1979). “How Competitive Forces Shape Strategy” (Rekabetçi Güçler Nasıl Stratejiyi Şekillendirir). Harvard Business Review, 57(2), 137–41. Porter, M. E. (2003). Building the Microeconomic Foundations of Prosperity : Findings from the Business (Zenginliğin Mikroekonomik Temellerinin Atılması: İşletme Dünyasından Bulgular). İçinde yer aldığı Referans: P. Cornelius, K. Schwab ve M. E. Porter (Eds.), The Global Competitiveness Report:

2002–2003 ((Küresel Rekabetçilik Raporu: 2002-2003) (s. 29–56). Oxford: Oxford University Press. Reinaud, J. (2008). Issues behind Competitiveness and Carbon Leakage: Focus on Heavy Industry. (Rekabetçilik ve Karbon Kaçağının Ardındaki Sorunları: Ağır Sanayiye Odaklanılması) Uluslararası Enerji Kurumu Bilgilendirici Makale (Ekim). Ritz, R. A. (2009). Carbon Leakage under Incomplete Environmental Regulation: An Industry-Level Approach (Eksik Çevresel Düzenleme şartları altında Karbon Kaçağı: Sanayi Düzeyinde Yaklaşım). Oxford Üniversitesi, Ekonomi Bölümü, Tartışma Makaleleri Serisi (461). Santamaría, A., Linares, P. ve Pintos, P. (2014). The Effects of Carbon Prices and Anti-leakage Policies on Selected Industrial Sectors in Spain—Cement, Steel and Oil Refining (İspanya’daki Bazı Endüstriyel Sektörler üzerinde Karbon Fiyatları ve Kaçağa karşı Politikaların Etkileri – Çimento, Çelik ve Petrol Rafinerileri). Energy Policy, 65, 708–17. doi:10.1016/j.enpol.2013.10.031. Sartor, O. (2012). Carbon leakage in the Primary Aluminium Sector: What Evidence after 6 ½ Years of the EU ETS? (Birincil Alüminyum Sektöründe Karbon Kaçağı: 6 ½ Yıllık AB ETS Sonrasında Nasıl Kanıtlar Elde Edildi?) CDC İklim Araştırma Çalışma Raporu 2012-12.

Sartor, O. ve Spencer, T. (2013). An Empirical Assessment of the Risk of Carbon Leakage in

Poland. (Polonya’da Karbon Kaçağı Riskinin Deneysel Değerlendirmesi) Çalışma Raporu No. 8. Paris: Institut du développement durable et des relations internationales. Sato, M., Neuhoff, K., Graichen, V., Schumacher, K. ve Matthes, F. (2015). “Sectors under Scrutiny: Evaluation of Indicators to Assess the Risk of Carbon Leakage in the UK and Germany.” (İnceleme Altına Alınan Sektörler: Birleşik Krallık ve Almanya’da Karbon Kaçağı Riskini Değerlendirmeye Yönelik Göstergelerin İrdelenmesi) Environmental and Resource Economics, 1–26. doi:10.1007/s10640-014-9759-y. Schleich, J. ve Betz, R. (2005). Incentives for Energy Efficiency and Innovation in the European

Emission Trading System. ECEEE 2005 Summer Study — What Works & Who Delivers?

(Avrupa Emisyon Ticaret Sisteminde Enerji Verimliliği ve Yenilik için Teşvikler. ECEEE 2005 Yaz Çalışması – Ne İşe Yarar & Kim Başarılı Olur?) (s. 1495–506). Sijm, J., Neuhoff, K. ve Chen, Y. (2006). CO2 Cost Pass Through and Windfall Profits in the Power Sector (Elektrik Sektöründe CO2 Maliyet İletimi ve Beklenmedik Kârlar) CWPE 0639 ve EPRG 0617

(Mayıs). Smale, R., Hartley, M., Hepburn, C., Ward, J. ve Grubb, M. (2006). “The Impact of CO2 Emissions Trading on Firm Profits and Market Prices.” (CO2 Emisyon Ticaretinin Firma Kârları ve Piyasa Fiyatları üzerindeki Etkisi) Climate Policy, 6, 29–48. Stavins, R. N. (1998). “What Can We Learn from the Grand Policy Experiment? Lessons from SO2

Allowance Trading.” (Büyük Politika Deneyinden Ne Öğrenebiliriz? SO2 Tahsisat Ticaretinden Alınan Dersler) Journal of Economic Perspectives, 12(3), 69–88.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

87

Sumner, J., Bird, L. ve Smith, H. (2009). Carbon Taxes : A Review of Experience and Policy

Design Considerations. (Karbon Vergileri: Deneyim ve Politika Tasarım İrdelemelerinin Gözden Geçirilmesi) Golden, CO: Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuarı. Szabó, L., Hidalgo, I., Ciscar, J. C. ve Soria, A. (2006). “CO2 Emission Trading within the European Union and Annex B Countries: The Cement Industry Case.” (Avrupa Birliği ve Ek B Ülkeleri dahilinde CO2

Emisyon Ticareti: Çimento Sanayisi Vakası) Energy Policy, 34(1), 72–87. doi:10.1016/j.enpol.2004.06.003. Tyson, L. D. (1992). Who’s Bashing Whom? Trade Conflict in High-Technology Industries. (Kim Kime Üstün Geliyor? İleri teknoloji Sanayilerinde Ticari Çatışma) Washington, DC: Uluslararası Ekonomi Enstitüsü. Uluslararası Ticaret ve Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi. (2012). Possible Countertedbirs to EU Aviation Emissions Plan Established in Moscow (Moskova’da Yerleştirilmiş olan AB Havacılık Emisyon Sistemine karşı Muhtemel Tedbirler). Internet adresi: http://www.ictsd.org/bridges-news/biores/news/possible-countertedbirs-to-eu-aviation-emissions-scheme-established-in. Varma, A., Milnes, R., Miller, K., Williams, E., de Bruyn, S. ve Brinke, L. (2012). Cumulative Impacts of Energy and Climate Change Policies on Carbon Leakage (Enerji ve İklim Değişikliği Politikalarının Karbon Kaçağı Üzerindeki Kümülatif Etkileri). CE- Delft Raporu (Şubat). Verimlilik Komisyonu (Avustralya). (2011). Emissions Reductions Policies in Key Economies. (Kilit Ekonomilerdeki Emisyon Azaltma Politikaları) Vivid Economics. (2010). The Implicit Price of Carbon in the Electricity Sector of Six Major

Economies. (Altı Başlıca Ekonominin Elektrik Sektöründe Karbonun Dolaylı Fiyatı) Londra: Vivid Economics. Vivid Economics. (2014). Carbon Leakage Prospects under Phase III of the EU ETS and

Beyond. (AB ETS’nin III. Aşaması ve Sonrası kapsamında Karbın Kaçağı Beklentileri) Londra: Vivid Economics. Wooders, P., Cosbey, A. ve Stephenson, J. (2009). Border Carbon Adjustment and Free

Allowances: Responding to Competitiveness and Leakage Concerns. (Sınırda karbon Düzenlemesi ve Ücretsiz Tahsisatlar: Rekabetçilik ve Kaçak Endişelerine Cevap Verilmesi) Zhu, J. ve Ruth, M. (2015). “Relocation or Reallocation: Impacts of Differentiated Energy Saving Regulation on Manufacturing Industries in China” (Yer Değiştirme veya Yeniden Tahsis: Çin’deki İmalat Sanayileri üzerinde Farklılaştırılmış Enerji Tasarruf Yönetmeliğinin Etkileri). Ecological

Economics, 110, 119–33. doi:10.1016/j.ecolecon.2014.12.020.

PMR Teknik Not 11 (Ekim 2015)

88

DÜNYA BANKASI GRUBU İklim Değişikliği

PMR | İklim Etkilerini Hafifletmek için Karbonun Fiyatlandırılması http://www.thepmr.org

[email protected]