KADIN DİNDARLIĞININ İNŞASINDAKİ ERİL DÖN MEÇ: ASR I...
Transcript of KADIN DİNDARLIĞININ İNŞASINDAKİ ERİL DÖN MEÇ: ASR I...
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS3662
Number: 53 , p. 65-90, Winter II 2016
Yayın Süreci / Publication Process
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date
24.08.2016 31.12.2016
KADIN DİNDARLIĞININ İNŞASINDAKİ ERİL DÖNE-
MEÇ: "ASR-I SAADET" TAHAYYÜLÜNDE DEĞİŞEN ERKEK
ZİHNİYETİ THE MASCULINE CROSSROAD IN THE CONSTRUCTION OF FEMALE
PIETISM: THE CHANGING MENTALITY OF MALE IN THE IMAGINATION
OF "THE ERA OF BLISS" Doç. Dr. Fatma Zehra Fidan
Celal Bayar Üniversitesi Fen-edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
Öz
Son on yıllarda Türk toplumundaki kadın dindarlığının değişimi ve dönüşümü
farklı etkenlere bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bu etkenlerin en önemlilerinden olan
İslâmcı erkek aktörlerin din algısındaki farklılaşma, kadın dindarlığının yeniden inşa-
sında merkezi öneme sahiptir. Bu çalışma, Türkiye toplumundaki kadın dindarlığının
değişim ve dönüşümünde dindar erkek etkisinin nasıl olduğunu anlamak amacıyla ya-
pılmıştır. Araştırma sorunsalı, kadın dindarlığının yeniden inşasında etkin olan diğer
değişkenlerden bağımsız olarak, İslâm ideolojisine sahip erkek aktörlerdeki dinsel algı
değişiminin İslâmcı kadınları nasıl etkilediğine odaklanmaktadır. Araştırma sorunsalı-
nın çözümlenmesi için İslâm ideolojisini benimseyen on yedi kadınla derinlemesine gö-
rüşme yapılmış, görüşmelerden elde edilen veriler söylem analiziyle incelenmiştir. Ka-
dınlardan on biri 80'li yılların dinsel algısı doğrultusunda altısı ise 90'lı yılların dinsel al-
gısı doğrultusunda dindarlık yönelimlerini inşa etmişlerdir.
Araştırmada şu sonuçlar ortaya çıkmıştır: Öncelikle, İslâmcı erkek aktörlerin
geleneksel değerleri dinsel olana tercih etmesi ve gündelik hayattaki sorunları din yerine
gelenek merkezli çözme yönelimi dindar kadın aktörlerde erkek dindarlığını sorgulayan
bir reaksiyon meydana getirmiştir. Dindar erkek aktörlerin toplumsal cinsiyet rollerinin
paylaşımıyla ilgili yönelimlerinin değişmesi bu reaksiyonun karşılıklı olduğunun işaret-
çisidir. Sosyo ekonomik temelleri olan bu yönelim, erkeklerin, ev içi kadınlık rollerini
önceleyen dindar kadınlardan çok toplumsal yaşamda modern rollerle yer alan kadınları
tercih etmeleri şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu süreçte dindar kadınları değişim ve dönü-
şüme yönelten birincil duygu hayal kırıklığıdır.
Anahtar Kelimeler: Kadın Dindarlığı, Erkek Dindarlığı, Asr-ı Saadet Tahayyü-
lü, Modernite, Yeni Kimlik İnşası
66
Fatma Zehra Fidan
Abstract
In the last decades the change and transformation of the woman pietism in
Turkish Society have taken place depending upon various determinants. Being one of
the most important of these factors, perceptional differentiation of the religion of the Is-
lamist male agents has a great importance in the rebuilding of the woman pietism. This
study has been carried out with a view to figure out how the religious males affect the
formation and change of the woman pietism in Turkish Society. Research problem has
focused on the perceptional differentiation of the religion of the Islamist male agents and
its effect on women being independent of other variables which were active in there
construction of the women piety. In order for the research question to be analyzed, in-
depth interview has been made with seventeen women who have adopted Islam ideolo-
gy and the data obtained from the interview has been examined with the discourse anal-
ysis.
These results have revealed in the study: First of all, both Islamist male agents’
prefering traditional values rather than religious ones and their tendency to solve the da-
ily problems with tradtional methods instead of religious ways have brought about a re-
action in which the religious woman agents question the male religiousness. The change
in the tendency of the religious male agents about the role divisions of the gender is a
strong indicative of this reaction’s being mutual. Having socio-economic bases, this ten-
dency has appeared in the form in which men would prefer the women who take part in
the social life with more modern roles to the religious women who prioritize the domes-
tic feminine roles. In this process the primary emotion which has directed relgious wo-
men to change and transformation is disappointment.
Keywords: Woman Pietism, Male Pietism, Era of Bliss Imagination, Modernity,
Building of a New Identity
Giriş
Türkiye’deki kadın dindarlığı, yakın
geçmişteki devresel değişimler ve dönüşüm-
ler perspektifinden anlaşılabilecek bir konu-
dur. Dindarlığın doğasındaki çok katmanlılık
onun toplumsal tezahüründe de karşımıza
çıkarak konunun çok yönlü ve incelikli anali-
zini zorunlu kılar. Göle’nin (1998), modern-
leşme projesi ve 1980’lerde toplumsal etkisini
arttıran İslâmcı hareketi başlangıç noktası
yaparak mercek altına aldığı Türkiye kadın
dindarlığı, 2000’li yıllarda farklı bir perspek-
tiften okunması gereken bir olgu haline gel-
miştir.
1980’li yıllar, başörtüsü sorununun
Türkiye toplumunun gündemine oturduğu
bir döneme tekabül eder1. Bu dönemde
1Ortadoğu ülkelerinde ve Avrupa’da 80’li yıllarda
şiddetlenen ‚türban mücadelesi‛nde Türkiye farklı
bir tarihe sahiptir (Najmabadi, 2006). Tesettür ve
tesettürün farklı şekilleri Cumhuriyet Türkiye’sinin
seküler karakterini tehdit eden politik hareketlerle
eşdeğer kabul edilmiş (Motha, 2007), modernitenin
tesettürlü kadın varlığını özellikle kamusal alanda
İslâmcı kadın hareketi, ideolojik söylemin
uzantısı olarak modernizme geliştirdiği karşıt
tavırla (Gellner, 1992), kadınların o güne ka-
dar sahip oldukları kimlikleriyle var oluşları-
nı değil, Asr-ı Saadete dayalı bir ideal İslâmî
düzen üzerine odaklanmaları gerçeğini ortaya
çıkarmıştır. O dönemde başörtüleri nedeniyle
ezilmişliğin ve mağduriyetin en başat aktörle-
ri olarak kodlanan İslâmcı kızlar, gerek ör-
tünme şekilleriyle gerekse İslâm dinine yakla-
şımlarıyla kendilerini geleneksel dindarlıktan
ayırmakta, Batı modernliğine alternatif geliş-
tirme iddiasındaki bir hareketin aktif ve gö-
rünür aktörlerini temsil etmektedirler (Göle,
1998; Acar, 2010; Arat, 2010; Çayır, 2000).
Tesettürün, İslâmîleşen siyasetin, ka-
dın erkek ilişkilerinin, kamusal kentsel alanın
ve günlük yaşam pratiklerinin en görünür
silme, onu dönüştürme misyonuna rağmen İslâmî
karşıt söylem bu yaklaşımı kadının İslâmî kimliğinin
yok oluşu/ edilişi olarak değerlendirmiştir (Najmaba-
di,1993).
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 67
amblemi olduğu bu süreçte, modernizm ve
İslâm arasındaki çatışma zemininde mahre-
miyet ve kimlik, medeniyet ve modernlik
gerilimi vardır. Çağdaş İslâmî hareketlerin en
önemli özelliği, kadınların kamusal alanda
görünürlüğü ve siyasi aktörlüğü olarak belir-
ginleşmekte, kadınlar ev içi rollerinde de ge-
leneksel İslâm yorumlarına karşı çıkarak yeni
bir inşada başat rol oynamaktadırlar. Bu bağ-
lamda söz konusu hareketlerin aktörleri mo-
dern eğitime, kentsel yaşama, siyasal ve ka-
musal görünürlüğe sahip olmakla birlikte laik
ve modern değerleri sahiplenmemektedirler.
Onlar batıcı seçkinlerin kendilerini meşrulaş-
tırdıkları batılılaşmış habitus alanını sorunsal-
laştırmakta, ‚batılı‛ ile ‚medeni‛ arasındaki
özdeşlik ilişkisine karşı çıkarak İslâm temelli
bir medeniyetin öncülüğünü yapma iddiası
taşımaktadırlar (Göle, 2000).Burada amaç,
aktörlerin zihinsel ve bedensel algı, beğeni ve
eylem şemaları biçiminde ‚konulmuş‛ bir
tarihsel bağıntılar bütünü olan habituslarını
farklı farklılaşma ilkeleriyle yeniden kurmaktır
(Bourdieu, 2006). Bu döneme kadar kamusal
alanda görünür olmayı başaran ve belki de bu
yüzden gelenek karşıtı düşüncelerin hedefi
olan İslâmcılık, İslâm’ın ‚altın çağını‛, Pey-
gamberin ve sahabelerin yaşam sürecini, vah-
yin insan toplumuna uygulanma yollarını
gösteren ideal bir toplum modeli sunar.
İslâm’ın temel özelliklerine ve idealleştirilmiş
geçmişe dönüş için yapılan çağrı, İslâm’ın
özgünlüğünü ve tarihselliğini yeniden ortaya
koyar. Hz. Peygamberin ve sahabelerin haya-
tına dair anlatılar, modern deneyimin ışığında
sürekli kendisine başvurulan gelenekler halini
almaktadır (Mardin, 2007; Mardin, 2007a).
Özellikle İslâmcı kadınlar, rol modellerini
Peygamber zamanındaki kadınlara bakarak
oluşturmakta ve davranışlarını ona göre te-
mellendirmektedir (Göle, 2008).
80’li yıllarda öteki olarak kodladıkları
feministlerle işbirliğine ve mücadeleye
gir(ebil)en 90’lı yıllardaki İslâmcı kadın aktör-
lerin bu ‚ötekiyle uzlaşma‛ yönelimi, kadın
dindarlığındaki dönüşümün ipuçlarını taşır.
İslâmcı erkeklerden nispeten bağımsızlaşan
İslâmcı kadın aktörler, ne’liklerin ive kimlikle-
rini önceki dönemden daha derin şekilde sor-
gulayarak özneleşme sürecine girmişlerdir.
Temel amaçlarını ‚İslâmî kimliğiyle evde ve iş
hayatında var olabilmek‛ şeklinde özetleyen
bu aktörlerin 80’li yıllardaki kadınlardan en
önemli farklarından biri, ‚görünmeyi‛ kendi-
leri için sorun addetmemeleridir (Çayır,
2000).90’lı yılların sonuna kadar devam eden
bu sürecin, İslâm’ın görünürlüğünü sağlamak
için tesettürlü Müslüman kadının ön planda
olma çabasının ürünü olduğu söylenebilir
(Moore, 2007).
2000’li yıllara gelindiğindeyse, 28 Şu-
bat postmodern darbesinin merkezî önem
taşıdığı toplumsal etkilerle (Özdalga, 2006)
belli ölçüde evrilmeye giren Türkiye kadın
dindarlığının gidişatı, Yılmaz’ın (2015) tespit-
lerinin aksine2, dinsel kuralları yapı söküme
uğratmak pahasına değişmiş ve dönüşmüştür.
Günümüzde tezahür eden tablo, kendisinden
önceki dönemlerden önemli ölçüde ayrılan
özellikler taşıması bakımından dikkat çekici-
dir. Bu dönemde, geçmişte uğruna modern
toplumda bireyi önemli ve geçerli kılan pek
çok sosyal kazanımların feda edildiği tesettür
dindarlık ölçütündeki önceliğini yitirmiş,
İslâmî yaşantı daha çok ahlaki değerlerde
merkezileşerek somut imgelerinden belli öl-
çüde arın(dırıl)mıştır. Dinsel yaşantıda dine
hizmet misyonunun ilk sıraya alındığı son
dönem kadın dindarlığında, sahip olduğu
İslâm ahlakıyla yüksek mevkilere gelmek,
toplumun her kademesinde güzel ahlakı ser-
gilemek gaye-i hayal olmuş, bu bağlamda orta-
2 Yılmaz (2015), Dişil Dindarlık adlı çalışmasında 2000’li
yıllardaki İslâmcı kadın hareketinin 90’lı yılların bir
devamı olduğunu, hareketin bu dönemde kendisini
yenilemediğini söyler. Kadın hareketlerini dernekler/
vakıflar veya kamusal/ siyasal alandaki eyleyişlerin
dışındaki tezahürleriyle de ele almak gerektiğinden
(Göle, 1998), Yılmaz’ın bu tespitine katılmak mümkün
görünmemektedir. Bu savımızın dayanağı olan kadın
dindarlığının özgün tezahürleri için bakınız: Fidan, F. Z.
(2015). Modernlik ve Dindarlık Arasında Kadın. İstanbul:
Opsiyon.
68
Fatma Zehra Fidan
ya çıkan adanmışlık misyonu dindarlığın en
önemli bileşini haline gelmiştir (Fidan, 2015).
Kadın dindarlığının toplumsal tezahü-
ründe son on yıllarda meydana gelen bu deği-
şim ve dönüşümün çoklu uzantıları vardır.
80’li yıllarda Türkiye toplumunda etkinleşen
İslâmcı kadın hareketinin reformist karakteri,
İslâm’ın geleneksel yorumlarına keskin bir
karşı duruşla dinin en doğru yaşama şeklini
ikame edeceğini iddia ediyordu. Modernleşme
projesinin kadın üstündeki düzenlemeleri
sayesinde Ortadoğu’daki Müslüman kadınla-
rın mücadelelerinden büyük farklılık gösteren
bu yönelim (Barlow ve Akbarzadeh, 2006),
İslâm dini çerçevesinde belirginleştirilen top-
lumsal cinsiyet rollerini kadınları ezmek değil
onları hakiki konumuna getirmek olarak de-
ğerlendirmekte, İslâm’ın kadınlara diğer kül-
türler ve dinlerde bulunmayan eşsiz bir statü
verdiğini iddia etmekteydi (Ahmed, 1986). Bu
bağlamda Müslüman toplumlarda din ve ge-
leneksel kültürün taşıyıcıları olarak inşa edilen
kadın (Pereira ve Ibrahim, 2010), modern top-
lumdaki İslâmcı kimliğin inşasında bir kez
daha merkezî rol almış, kadın odaklı gerçek-
leştirilen yeni inşanın en temel dayanağı saadet
asrını yeniden canlandırma ideali olmuştur
(Mardin, 2007; Mardin, 2007a; Göle, 1998).
Ancak İslâmcı ideolojinin bu inşasının üstün-
den geçen onlu yıllarda,idealize edilen top-
lumsal yapı oluşturulamamış, Asr-ı Saadet ha-
yali kurulduğu gibi kalmayarak zorunlu bir
değişime ve dönüşüme uğramıştır. Modernlik
ve Dindarlık Arasında Kadın adlı çalışmamızda,
kadın dindarlığının geldiği bu noktada dindar
erkeklerin dinselliği algılamadaki ve yorum-
lamadaki değişim ve dönüşümlerinin etkin
olduğu ortaya çıkmıştır (Fidan, 2015).
Bu çalışmanın amacı, kadın dindarlı-
ğının son on yıllarda değişip dönüşmesinde
dindar erkek etkisinin nasıl olduğunu, bu
etkilerin hangi bağlamda gerçekleştiğini an-
lamaktır. Anlama girişimi şu sorular izleğinde
gerçekleşmiştir: İslâmcı kadın aktörler dinsel
ideolojilerini gerçekleştirmek amacıyla birlikte
yola çıktıkları İslâmcı erkek aktörlerde um-
duklarını bulmuşlar, modern dünyada ‘Asr-ı
Saadet toplumu kurma’ hayalini gerçekleşti-
rebilmişler midir? Gerçekleştirebildilerse bu
başarının dayanakları, gerçekleştiremedilerse
başarısızlığın temel nedenleri nelerdir? Evli-
liklerin başında İslâm ideolojisi temelinde
yapılan anlaşmalar evlilik sürecinde uygula-
nabilmiş midir, uygulanamadıysa bunun ne-
denleri nelerdir? Bu soruların cevapları kadın
dindarlığının yeniden inşasını nasıl etkilemiş-
tir?
Bu sorulara cevap bulmak amacıyla,
evliliklerini, dinsel idealleri olan ‚Asr-ı Saadet
hayalini gerçekleştirme/ İslâm’ı en doğru şe-
kilde yaşama‛ hedefi doğrultusunda yapan
on dört kadınla ve dinsel yaşantıya evlendik-
leri kişi vesilesiyle giren üç kadınla derinle-
mesine görüşme yapılmıştır. Bu kadınların
hepsi dinî yaşantıyı tercih ederek İslâm ideo-
lojisine hizmet etmek amacıyla evlenmiştir.
Bu amaç bağlamında farklı dinsel cemaatlere/
dinsel gruplara mensup olan kadınlar dinî
yaşantılarını mensup oldukları cemaatlerin/
dinsel grupların misyonları çerçevesinde inşa
etmişlerdir. İzmir, İstanbul, Bursa, Ankara ve
Mersin’de yaşayan kadınlar, araştırmanın
amacı ve kapsamıyla ilgili bilgilendirilmiş,
kimlik bilgilerinin/ ses kayıtlarının korunması
konusunda temin edilmişlerdir. Ses kayıtları
tarafımızca çözümlenmiştir. Bütün kadınlara
aynı sorular sorulmuş, konuya uygun ko-
nuşma metinlerinden sadece biri analiz edil-
miştir.
Görüştüğümüz kadınların dindarlığı
deneyimleme ve dinsel ideolojiyi yaşama
süreçleri farklıdır. Kadınlardan altısı dindarlı-
ğını 80’li yılların İslâm ideolojisine göre inşa
etmiş ve evlilik yaşamındaki toplumsal cinsi-
yet rollerini bu bağlamda şekillendirmiştir.
Kadınların onbiri ise dinselliklerini 90’lı yıl-
lardaki algıya göre şekillendirmiş ve evlilikle-
rini buna göre inşa etmişlerdir. Kadınların
dindarlık anlayışlarını temsil eden dönem,
onların yaşlarından ve kamusal alana dahil
olma ve dindar kadının çalışmasıyla ilişkili
savlarından çıkarılmıştır. Ayrıca kadınlar
kendi dindarlık yönelimlerini betimlerken
80’li ve 90’lı yıllardaki dinsel yönelim farklılı-
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 69
ğını vurgulamışlardır. Kadınlardan ellili yaş-
larda olanlar dindarlık yönelimlerini 80'li
yılların dinsel ideolojisine göre, geri kalanlar
ise dindarlık yönelimlerini 90'lı yılların dinsel
ideolojisine göre belirleyenlerdir. Katılımcı-
lardan dördü lise mezunu, biri lise terk, biri
yüksekokul terk, diğerleri –bunların ikisi ya-
rım bıraktıkları üniversite tahsilini sonradan
tamamlamıştır- üniversite mezunudur. Ka-
dınlardan sekizi halen çalışmakta, üçü emekli,
diğerleri ev hanımıdır. Katılımcılardan ikisi
boşanmıştır; bunlardan biri lise mezunu, iki
çocuk annesidir, eski eşinin dışarıdan ödediği
sigorta primleri sayesinde en düşük kademe-
den emekli olmuştur. Diğeri iki çocuklu üni-
versite mezunu veteriner hekimdir, kamuda
görevlidir. Kadınlardan biri on yıldır eşinden
ayrı yaşamaktadır; resmi boşanma süreci de-
vam etmektedir. 80’lerdeki başörtüsü yasağı
nedeniyle memuriyeti bırakan, sonrasında
farklı işlerde çalışan elli altı yaşındaki bu katı-
lımcı sigorta primlerini dışarıdan ödeyerek
emekli olmuştur. Katılımcılardan on dördü-
nün araştırmaya dahil edilmesinde temel
ölçüt, ‚İslâm’ı en iyi şekilde yaşama ve dine
hizmet etme‛ ideali doğrultusunda evlenmiş
olmalarıdır. Bu ideal üzerine evlenmeyen,
eşlerinin etkisiyle dinsel yaşantıya giren üç
kadının evliliklerinin temelinde, öncelikle
karşılıklı sevgi ve sevdiğiyle beraber olma
isteği vardır. Dinsel önceliklerle yapılan evli-
likleri değerlendirmede yararı olacağı düşü-
nülen bu üç katılımcı araştırmacıyı haklı çı-
karmış, farklı bakış açıları konuyu daha iyi
anlamaya katkı sağlamıştır. Görüşmeler ya-
rım saat ile bir buçuk saat süren zaman aralık-
larında gerçekleşmiş, on dördünde ses kaydı
yapılmış, üçü ise kadınlarla yapılan sohbet
sonrasında araştırmacı tarafından not edilmiş-
tir. Analizde, sorularımıza cevap vereceğini
düşündüğümüz konuşma metinleri söylem
analiziyle irdelenecek, alıntı yapmadığımız
veriler doğrudan bilgi olarak kullanılacaktır.
Yöntem
Sosyal bilimlerde, özellikle de sosyo-
lojide en sık kullanılan araştırma yöntemle-
rinden biri olan derinlemesine görüşme (Yıl-
dırım ve Şimşek, 2011) yöntemi, bireylerin
deneyimlerine, tutumlarına, duygularına,
şikayetlerine, görüşlerine ve inançlarına iliş-
kin bilgi elde etmede en etkili yöntemlerden
biridir (Briggs, 2003). Derinlemesine görüş-
menin temel amacı, herhangi bir konuda ken-
disiyle ilgili bilgi edinmek istenilen bireyin iç
dünyasına girmek ve o konuyla ilgili bakış
açısını anlamaktır (Patton, 2003; Yıldırım ve
Şimşek, 2011). Weber kaynaklı Anlamacı sos-
yolojide toplumsal eylemin anlamı, araştırma-
cının dikkat kesilmesi gereken yegâne nokta-
dır ve bir toplumsal durumun niteliğini an-
lamak istiyorsak ona katılanların veya onu
yaratanların onu nasıl tanımladığına bakmak
gerekir (Çiftçi, 2011).
Söylem Analizi
Her birey, anlamlı ötekilerle karşılaş-
tığı bir sosyal yapıda kurulan gündelik hayat-
ta, önemli ötekilerle anlaşma karşılıklı etkile-
şim yoluyla mümkün olur (Berger
&Luckmann, 2008). Dinamik bir süreç olan dil
(Chafe, 2001),bu etkileşimde diğerlerini ve
kendimizi anlamayı sağlayan bir araçtır. Bu
ortamda gerçekleştirdiğimiz her türlü sözsel
ve davranışsal ifadeler, sosyal bilimsel olarak
önemli anlamlar taşıyan birer söylemdir (Pot-
ter, 2004).Hızla büyüyen ve gelişen bir yöne-
lim olan(Schiffrin, et al., 2008) söylem anali-
zinin (Wetherell ve Potter, 1987) açıklayıcı
repertuvarlar (söylemsel kaynaklar), özne
pozisyonları (Willig, 2008) ve ideolojik ikilem-
ler (Billig, et al., 1988) olmak üzere üç analitik
ilgi odağı vardır. Açıklayıcı repertuvarlardan
söz edebilmek, konuşma metninde aynı kişi-
lerce inşa edilmiş, metinler arasında tekrarla-
nan özür, dayanak gösterme, meşrulaştırma,
ikna etme vb. gibi açıklayıcı repertuvar işlev-
lerini gösteren temaların, metaforların, imajla-
rın ve kalıpların fark edilmesiyle mümkün
olur (Wetherell ve Potter, 1988). Özne pozis-
yonları, açıklayıcı repertuvarları (söylemsel
inşaları) kimin yaptığının tespitiyle ortaya
çıkar (Willig, 2008). Söylemsel bir pratik olan
konumlandırma, söz konusu kişilerin yeni
70
Fatma Zehra Fidan
pozisyonlara geçebildiği bir beceridir; konum-
landırmalar farklı şekillerde gerçekleşir ve
değişkenlik gösterir (Van Langenhove, ve
Harré, 1999). Bir nesneyi sağduyunun karar-
sız, çelişkili ve ikili yapısıyla inşa eden ko-
nuşmalar ise ideolojik ikilemleri gösterir (Bil-
lig et al., 1988).
Söylemsel İnşalar
İslâmî Hükümler Geleneğin Gölge-
sinde Kalmıştır
Yaptığımız görüşmelerin tamamın-
da,yaşam tarzını belirlemede gelenek ve gö-
reneklerin başat rol oynadığı ortaya çıkmıştır.
Müge, aile ortamında yaşamakta zor-
landığı İslâm’ı en iyi şekilde yaşamak idealiy-
le dindar bir erkekle evlenen İslâmcı kızlar-
dan biridir. Eşi, evlilik öncesinde sahip oldu-
ğu dinsel ideolojiyi evlilik sonrasında da sa-
vunmaya devam etmiş, ancak sosyal aktöre
göre, İslâm’ı geleneksel bakış açısının üstüne
çıkaramamıştır.
‚Geleneklerine yeniliyolar< O aşıla-
cak bi süreç o gelenek... Ailede kadına nasıl
davranılacağı ille de işlendiyse yöresel olarak
bazısı bunu dinliyo bazısı dinlemiyo< Oysa
Hazreti Ayşe validemiz hep konuşmuş, gü-
nümüzde de aslında güzel örnektir hayata
taşınmamış<(<) Kadının direk yönetme-
sinden yana değilim, o kadının nefsi yok mu
şeytanı yok mu? O da masum erkeği elinde
oynatabilir biçok masum erkek de var farklı
olanlar da var.‛ (Müge, 52 yaşında).
Sosyal aktör, çoklu değerler silsilesi-
nin etkileriyle bir mücadele sürecine giren
dindar erkeğin yenildiği geleneği tarihsel bağ-
lamında ele almakta, bir bakıma geleneğin
taşıdığı güce atıf yapmaktadır. Asıl sorunun
dinsellikten ziyade ‚kadına davranma biçimi‛
olduğunun anlaşıldığı konuşma metninde,
erkeğin üstündeki aile etkisine vurgu vardır.
Saadet asrının en önemli sosyal figürlerinden
biri olan Hz. Ayşe’nin diğer özelliklerinden
ziyade ‚konuşmuş‛ olmasına yapılan vurgu,
sosyal aktörün konuşamadığı bir evliliğin ipuç-
larını barındırmaktadır. Saadet asrını günü-
müze taşıma idealinin başarısızlığına yapılan
vurgudan hemen sonra kadın nefsini merkeze
alan ifadelerde yer alan yönetme, katılımcının
karşıt tavır aldığı geleneksel söylemlere içkin
anlamlar barındırması bakımından dikkat
çekicidir.
Sermin, üniversite eğitimini yarıda bı-
raktıktan sonra, dinsellikle ilgili çatışmalar
yaşadığı ailesinin yanında huzur bulamadığı
için evlenmeye karar vermiş, İslâm’ı bütün
rükünleriyle yaşamasa da yaşamaya talip do-
ğulu bir gençle hayatını birleştirmiştir.
‚Hani ben başta üniversitede oku-
yan, başörtüsü için okulu dahi bırakabilcek
kafa yapısında bi kızı tercih ettiğine göre
samimidir diye düşündüm. Hani ‘seninle
İslâmiyeti yaşarım (seni) onun için de tercih
ediyorum’ dedi ama evlendikten sonra işte
örfler adetler toplum baskısı gelenekler her
şeyin önünde oldu. İslâmiyeti yaşamada da
olsun ne bileyim öğrenmede de olsun arka
planda kaldı. Yani biz İslâmiyetle değil örf-
lerle adetlerle geleneklerle mücadele etmek
zorunda kaldım yani biz amacından sapmış
bi mücadele biçimi oldu benimkisi. (Sermin,
50 yaşında)‛
Sosyal aktörün ifadeleri, ‚İslâm’a bir
kişiyi olsun kazandırmak‛ amacına matuf
kabul ettiği evlilik teklifiyle ‚adanmışlık mis-
yonu‛nun farklı bir uzantısını göstermektedir.
Dini yaşamaya talip bir eşle başladığı evlilik
yaşamında, eşinin ve eşinin ailesinin o güne
kadar inşa ettikleri geleneksel yapının dışında
bir yönelim göstermediklerini söyleyen Ser-
min, cihat ruhuyla girdiği bu süre-
ci‚amacından sapmış bir mücadele‛ olarak
tanımlamaktadır. Katılımcı, dinsel duygu ve
düşüncelerini kaybetmediğini, ancak yaşadığı
hayal kırıklıklarından sonra asıl mücadeleyi
kendi iç dünyasını geliştirme adına sürdür-
düğünü ifade etmektedir.
Weber’den (2012) mülhem adanmışlık
kavramı, öte dünyacı asketik ruhun dünyevi
hedeflerden sıyrılarak beden üzerinde dün-
yevi motivasyonu kontrol etme yeteneğini
ifade eden bir hakimiyet kurmaya çalışmasın-
dan öte, dünyevi statülerden feragat etme,
dinsellik alanına bir kişiyi kazandırma gibi
eylemsellikler çerçevesinde belirginleşmiştir.
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 71
Söz konusu adanmışlık yöneliminde başarısız
olduğu sonucuna varan sosyal aktör, yine
Weber’den (2012) mülhem ‚kişisel mükem-
melleşme yoluyla kurtuluşa erme‛ izleğinde
iç dünyasını geliştirme yoluna gitmiştir.
Sınıf arkadaşıyla evlenen, eşi aracılı-
ğıyla dinselliğe ve dinsel ideallere yönelen
Özge’nin konuyu ele alış biçimi ise ideolojik
olmaktan çok duygusaldır.
‚Doğruyu söylemek gerekirse zaten
severek içsel olarak seçtiğimiz insanlarla ev-
lendik. Gerçekten çok sevdiğiniz bi insanın her
türlü isteği bence öncelikli gelir. Yani itaat
etmek mi diyeyim... Eşimin söylediği şeyler
ailede her zaman yapılır. (<) Bence örf sanki
biraz daha baskın geliyo belki Türk toplu-
munda genel olarak böyledir. Bence insanın
sevdiği kişiden gelen şey< Bi kadın olarak
bana yakın gelir yapmak isteriz. (<) Çatışma
olduğu oluyo tabi öyle bi çatışmada istemeye-
rek itaat ediyorum gibi geliyo.‛ (Özge, 38 ya-
şında)
Geleneksel kültüre sahip bir ailede ye-
tişen dindar erkeğin, ‚her istediğinin yapıl-
masına alışmış‛, doktorluk mesleği bakımın-
dan da ailede saygı gören bir birey olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak katılımcının bunu
ifade etme biçimi, sosyal gerçekliğin farklı
uzanımlarına işaret etmektedir. Özge’nin,
şahıs zamirlerini kullanma biçimindeki hare-
ketlilik dikkat çekicidir. Sevgi duyulan birinin
‚her türlü‛ isteğinin önceliğinin vurgulandığı
ifadelerde, ya ikinci tekil şahıs kullanılarak ya
da söylem genelleştirilerek sevdiğine uyma/
itaat etme durumu bireysel bir özellik olmak-
tan çıkarılmıştır. Türk toplumundaki baskın
geleneksel normların içselleştirilmiş görün-
düğü konuşma metninde, sosyal aktörün itaat
söylemini kullanmadaki çekincesi anlamlıdır.
Yüksek eğitimli, çalışan bir kadın (doktor)
olarak eşe uyumluluğun itaat olarak kodlan-
masından duyduğu rahatsızlığın verdiği çe-
kinceyle kavramdan uzaklaşan sosyal aktör,
konuşmanın sonunda davranış biçimini yine
aynı kavramla betimlemiştir. Sevenin sevdi-
ğinden gelen şeyleri kabul etmesinin yaygın-
lığına ve genelliğine yapılan vurgunun ya-
nında, meydana gelen çatışmalarda istemeye-
rek boyun eğiş, Bourdieu-Wacquant’ın (2012)
ifade ettiği gibi bilinçli ve kararlı bir taviz
değildir, ancak o, herhangi bir ideolojiden
bağımsız duygu yönelimli bir tavırdır.
Erkekler Kadın Zaaflarına Yenilmiş-
lerdir
İslâm ideolojisi temelli yaşam tarzının
inşasında ortaya çıkan en önemli sorunlardan
biri, İslâmcı erkek aktörlerin öteki kadınlara
ilişkin tutumlarıdır.
‚En önemli mevzu kadın mevzu
bence. Erkeğin o şeyi geçti biliyo musun,
hani erkeğin ebedi hayatta da birlikte olu-
cam< Hadiste hani der ya, ‚evinizdekinin
kötü taraflarını görmeyin‛ bu şey olmadı.
İşte sürekli elimin altında birileri olsun<
Psikolojiyle dindarlık başka şeyler oluyo.
Aldığın emanetin kıymetini bilmeme< Yani
ille adam evdeki kusurlu falan diye gitmiyo
başka kadınlara. İşte iman bazı konularda
işlemiş bazı konularda işlemiyo, girmemiş
oraya. Bu psikolojik bozukluğu meşrulaştı-
rıyo. (Din ile) Nefis onu istiyo o boş bulduğu
bi noktadan dörtnala gidiyo. Verdiği zararın
farkında değil, farkında olsa da umursamıyo
verdiği duygusal ne bileyim çok yönlü zarar-
ları. Ama biliyo musun bu işlere giren hep
hüsran, aileler çocuklar hep hüsranda<
Kalbi hep böyle hep birileri ona hayran olsun
aşık olsun ona< Rububiyetbi nevi kendi
rububiyetini kurmuş o noktada. Halbuki
namazında bi adam bu... Ama aynı zaafları
olan kişilerin sabrettiklerini de gördüm.
Adam evde çok mutlu bile olmasa sabrediyo,
dinim zarar görmesin diye ahiret hayatım
zarar görmesin diye. Benim için bunlar mak-
bul.‛ (Meryem, 53 yaşında)
Eşinin kadınlar konusundaki yanlış
tutumlarından ötürü iki çocukla boşanmak
zorunda kalan Meryem, dinin insan yaşamın-
daki işlevleriyle ilgili önemli noktalara işaret
etmektedir Boşandığı erkeğin kadınlara ilişkin
yönelimini ‚psikolojik bozukluk‛ olarak kod-
layan sosyal aktör, dindar erkek kimliğinde
72
Fatma Zehra Fidan
dinselliğin ulaşamadığı noktalara işaret et-
mekte, dindar erkeğin kadın yönelimini nefse
uyma olarak nitelendirmektedir. Dindar erke-
ğin karşı cins tarafından sevilme, beğenilme
yöneliminin şiddetini dinsel kodlarla ifade
eden Meryem, kullandığı rububiyet3 kavramıy-
la erkeğin giriştiği güç ve iktidar tutkusunu
imlemektedir. Erkeğin öteki kadın yönelimi-
nin başta ailesine daha sonra da kendisine
hüsran getirdiğini ısrarla vurgulayan katılım-
cı, zaaflarını dinsel duygu ve düşünceleri
bağlamında zapt-u rapt altına alan dindar er-
kek aktörlere olan saygısını ortaya koymakta-
dır.
Meryem’in ifadelerine bakılırsa, bo-
şandığı kişi İslâm dinine göre zina etmemiştir;
ilişkide bulunduğu kadınlarla dinî nikah
kıymış, normal bir evlilik sürecindeki gibi
olmasa da dinî nikah kıydığı kadınların mad-
di ihtiyaçlarını karşılamıştır. Dolayısıyla eğer
merkeze koyulan dinsel kurallarsa, dine aykı-
rı bir eylem gerçekleşmemiştir. Ancak erkeğin
dinsel meşrulaştırımını sağlayan dinî nikah,
birlikte olunan kadınlarla ilgili bir takım so-
rumlulukları (ekonomik vs.) yerine getirmeyi
sağlasa da, söz konusu birliktelik toplum tara-
fından bilinmezliği ve kabul edilmezliği yü-
zünden tam bir evlilik ilişkisi olamamaktadır.
Eşinin öteki kadınlara yöneliminin dinsel
uygunsuzluğundan ziyade ailede meydana
gelen duygusal deformasyonlara4 vurgu ya-
pan katılımcı, dindar erkeğe dinen meşru
kılınan çok evliliği kendi anlam dünyasında
onaylamamakta, erkeğin bu yönelimini nere-
deyse din dışı olarak kodlamaktadır. Burada,
dinselliğin algılanmasında ve eylemselleşme-
sinde duygusal süreçlerin bir kere daha öne
çıktığı (Fidan 2015) görülmektedir. Moderni-
3Rububiyet, ‚Cenab-ı Hakkın, her zaman, her yerde, her
mahluka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye ve tedbir
ve malikiyeti ve besleyiciliği keyfiyeti‛ anlamına gelir
(Yeğin, 1983: 588). 4Araştırmada ‚duygusal deformasyon‛ kavramı,
‚insanlara karşı sevgi, saygı, güven duymada zorlanma,
yeni ilişkilere girmeye cesaret edemeyecek kadar içine
kapanma, gündelik hayat rutinini eskiden olduğu
düzeyde huzurlu yaşayamama, geleceğe umutlu
bakamama‛ anlamlarında kullanılmıştır.
tenin iddialarına ters argümanlarla geleneğin
inşasını destekleyen, anlam dünyasını hakiki
dinsellikle inşa etmeye yönelen sosyal aktör,
evlilik ilişkisinin temeline modern toplumun
kurallarını (tek eşlilik) koymuştur. Meryem,
içinde var olduğu pek çok kültür edimini
dinsel kimliğin yeniden inşasıyla yapı söküme
uğratmasına rağmen5, duygusal temelli bir
ilişkide dindar eşinin din temelli davranış
örüntüsünü psikolojik davranış bozukluğu
olarak değerlendirerek din dışı kodlamıştır.
Elimizdeki çalışmada ve yayına hazırlanan
Çarşaflı Dindarlık adlı kitabımızda, bu ve ben-
zer deneyimleri yaşayan kadınlarda görülen
ortak tavrın, dindar erkeğin birden fazla ev-
lenmeye veya flört etmeye yönelmesi duru-
munda buna karşı çıkmak olduğu ortaya çık-
mıştır. Kadınlar bu karşı çıkışı din dışı bir
tavır olarak kodlamamaktadır, çünkü İslâm
dinine göre kadın bu duruma katlanmak zo-
runda değildir. Diğer yandan, kadınların ifa-
delerine göre, dindar erkek çok eşliliğe yöne-
limini fıtri bulmakta, dinin buna izin verdiğini
savunmakta ve kendisini dinselliğin dışında
kodlamamaktadır. Bu bağlamda dinsel olanın
algılanmasında, yorumlanmasında ve eyleme
geçirilmesinde kadın ve erkek tavrı arasında
çelişkili ancak dinsel meşrulaştırımı bulunan
keskin farklılıklar söz konusudur.
Konuyla ilgili dikkat çeken bir başka
husus, dindar erkeğin eşinden başka bir kadı-
na yönelimiyle ilgili kadın yorumlarının teme-
lindeki duygu ve düşüncelerdir. Tanrıya olan
bağlılığın ihlali ve tanrının vaatlerinin saygı-
sızca reddi olan günah (Weber, 2012), dindar
eşlerin boşanma sebebi olan ‚öteki kadına
yönelim‛ eylemiyle ilgili olarak farklı pers-
pektiflerde ortaya çıkmaktadır. Dindar erkek,
zaaflarını meşrulaştırdığı dinî nikahın top-
lumca kabul gören tam bir evlilik olmadığının
farkındadır, bu noktadaki günahını ‚hayra
5Meryem ailesine ve çevresine rağmen dinsel inançları
nedeniyle örtünmüş, üniversiteyi terk etmiş, yaşam
alanını cinsler arası ayrılık kuralına göre düzenlemiştir.
Bunları hayata geçirirken toplumsal dışlanma ve yasalar
caydırıcı olmamış, adanmışlık ruhuyla bir takım sosyal
kazanımları feda etmiştir.
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 73
daha fazla vermek‛le telafi etmeye çalışmak-
ta, paratoner eylemlerle (Fidan, 2015) Tanrı kar-
şısındaki durumunu düzeltme yoluna gitmek-
tedir. Dindar kadın ise, erkeğin yönelimi so-
nucu ortaya çıkan çok yönlü yıkıma şiddetle
vurgu yaparken, aslında kendisi ve çocukları
için önemli olan şeyin dinsel kuralların ‚kılı-
fına uydurulmasından‛ çok bu durumun
yıkıcılığını işaretlemektedir. Erkeğin yönelimi
sonucunda ortaya çıkan kötü durumların
(hüsran) hemen ardından kişisel zaaflarının
üstesinden gelen dindar erkeklerden örnek
verilmekte, iyilik, dinsel ve duygusal olarak
inşa edilmektedir. Bu noktada iyilik, kutsal bir
tutum ve bu tutumun ortaya çıkardığı tutarlı
davranış olarak bütünleyici bir güç olarak
ortaya çıkmaktadır (Weber, 2012).
Yaptığımız çalışmalarda erkeği söz
konusu iyilikten uzaklaştıran insani durumun
nefse dayandırılması ve bu bağlamda nefs
terbiyesine yapılan vurgu, kadınlar arasında
ortak bir yönelim olarak belirginleşmektedir.
On dokuz yıllık eşiyle olan beraberliğini ‚öte-
ki kadın‛ sorunu nedeniyle sona erdiren Me-
lek, ‚işte nefs terbiyesi gerekiyor. O olmadığı
sürece her şey farklı görüş kazanıyor, zaman-
la dünya görüşü değişiyor. Hani başka hadis-
leri öğrenmiyolar çok evlilikle ilgili şeyleri
kılıfa uyduruyolar. Oturmamış, özümsenme-
miş bazı şeyler sonradan açığa çıkıyor‛ ifade-
leriyle dinselliğin kaynağındaki sorunlara
işaret etmektedir. Sosyal aktörün ifadelerinde
dindar erkekle ilgili işaret edilen çok boyutlu
konular vardır. Konuşma metnine göre, bire-
yin kendi tercihiyle dinselliğe adım atması
yeterli değildir, sağlıklı dinî yaşantının deva-
mı için ruhsal bir edim olan nefs terbiyesinin
sürdürülmesi gerekir. Aksi takdirde zaman
içinde dinselliğin sınırları aşınmakta, daha
önce kabul görmeyen yönelimler meşrulaştı-
rılmaktadır. Başka bir deyişle, dini anlama,
yorumlama ve eyleme geçirme biçimleri din-
sellik aleyhine dönüşmektedir. Sosyal aktörün
dindar erkeğin dinselliğiyle ilgili ifadelerin-
deki ‚oturmamış, özümsenmemiş‛ kavramla-
rı ayrıca önem taşır. Buna göre, nefsin istekle-
rine göre davranmanın önemli gerekçelerin-
den biri, dinî konuların erkek aktörün bilişsel
süreçlerinde yüzeysel düzeyde kalmasıdır.
Ancak dindar erkeğin evliliğin on dokuzuncu
yılında böyle bir hataya yönelmesi farklı ge-
rekçeleri de barındırmaktadır.
‚Bi noktadan sonra eşler güzel gel-
memeye başlıyor, tenkit eder oluyorlar. Za-
man içinde etrafa bakıyor, o onu yapmış, o da
yapmış falan kendi nefsini meşrulaştırıyor,
yine başa dönecek olursam nefsine uyuyor
yani‛ (Melek, 56 yaşında) ifadelerinde görül-
düğü gibi, dindar erkeğin diğer kadınlara
yönelimi, din duygusundan bağımsız olarak
öteki kadına yönelen erkeklerle benzer bir
çizgide buluşmaktadır. Bu noktada dindar
erkekten beklenen kemal nokta, nefsin istekle-
rine karşı mücadele ederek onu yenmesi ve
evliliği bozucu etkilere karşı güçlü olmasıdır.
Görüştüğümüz kadınlarda erkeğin kadın
zaafı fıtrat temelli değerlendirilmekte, erkek
bu zaafiyeti yüzünden olmasa da, zaafına
yenilmesi nedeniyle suçlanmaktadır. Kendi-
leriyle görüşülen dindar kadınların dinselliği
yaşamayla ilgili değişen düşüncelerinin arka
planında çoğunlukla bu ve benzer konularda
erkekleri tarafından uğratıldıkları hayal kırık-
lıkları bulunmaktadır.
Ataerkil Aile Yapısı İslâmî Kuralları
Kuşatmıştır
Yaptığımız görüşmelerde, İslâm ideo-
lojisi temelinde yapılan evliliklerde, özellikle
erkeğin ataerkil aile özelliklerinin, bu evlilik-
lerde hüküm ferma olması beklenen İslâmî
kurallara baskın geldiği ve dinselliği kuşattığı
ortaya çıkmıştır.
‚Şimdi aile içinde erkeğin bakışı an-
layışı verdiği değer noktasında kadın değer
görüyo. Sen mesela ne kadar temiz olsan
kıymetli olsan da değer görmediğin noktalar
da olabilir. Herkes kendi frekansındaki in-
sanları çok sever yani seviyeli insanları sevi-
yeli insanlar, görgülü insanları görgülü in-
sanlar... Şimdi bazı yerlerde çok güzel değer
gören kadınlarımız var hatta hak etmedikleri
değeri görenler var, toplumda ben bu kimli-
74
Fatma Zehra Fidan
ğe büründüğüm günden beri hep saygı gör-
düm her kesimden üstelik dinsizler tarafın-
dan da çok saygı gördüm< Erkeklerin bey-
ninde töre vesayrenin etkili olduğunu düşü-
nüyorum. Bu etkilerle kadının Allah'ın ema-
neti olduğunu bazı yerlerde unutuyolar gibi.
Kültür farklılığı olabilir mizaç ne bileyim
frekans farklılığı, o tamamen ailenin o insa-
nın beynini doldurması... Ataerkil ailenin
insanın beynini yıkaması o insan ne kadar
eğitim görürse görsün. Kadına karşı bu du-
rum, aslında bence erkeği de rahatsız ediyo
çünkü bi taraftan ailesini atamıyo... Adamın
muhabbeti yok değildir çok sevgisi vardır
ama etkiler var ya...‛ (Müge, 52 yaşında)
Katılımcının ifadelerinde, kadına (ge-
line) gerektiği gibi değer vermeyen erkek
ailesinin ‚değer/kıymet bilmez‛ olarak kod-
lanmasına karşın, ailesel etkilerle karısına
gerektiği gibi davran(a)mayan dindar erkeğin
daha yumuşak bir değerlendirmeyle ele alın-
dığı görülmektedir. Sosyal aktör, dindar/ te-
settürlü bir kadın olarak toplumun din dışı
kesimlerince bile kabul görmesine rağmen
eşinin ailesi tarafından kabul görmeyişini
‚seviye ve frekans‛ farklılığına dayandırmış-
tır. Geleneksel kültür normlarıyla bezendiği
anlaşılan erkek ailesini ‚seviye ve görgü ba-
kımından‛ eksik olarak kodlayan Müge, bu
özellikleri taşıyan aile yapısının dindar erkek
üstündeki etkisini çarpıcı bir ifadeyle ‚Ataer-
kil ailenin insanın beynini yıkaması o insan ne
kadar eğitim görürse görsün.‛ imlemiştir.
Bireyin içinde yetiştiği kültürün baskın etkisi-
ne vurgu yapan ve özünde geleneksel top-
lumlardaki toplumsal cinsiyet sorunlarına
dayanan bu ifadeler, aynı zamanda dindar
erkeğin içine düştüğü çelişkili durumları da
ortaya koymaktadır. Sosyal aktöre göre, din-
dar erkek eşinin kıymetinin farkında olmasına
rağmen geleneksel kültür normlarına göre
düşünen ve beğenilerini o merkezde geliştiren
ailesinin değer yargılarını aşamamaktadır.
Geleneksel erkek ailesiyle modern dindar
kadın arasındaki bu uyuşmazlığın temel ne-
denleri açık değildir, ancak net olan, iki taraf
arasında karşılıklı gerginliğin ve dışlanmışlı-
ğın varlığıdır. Bu, kendisini dindar olarak
tanımlamayan ailelerde de sıklıkla görülebi-
len bir durumdur. Ancak konunun bizim için
önemi, söz konusu sorunun dinsellik bağla-
mında ulaştığı noktadır. Son tahlilde, katılım-
cının ‚seviye, frekans, mizaç farklılıkları‛ gibi
çok yönlü kodladığı bu iletişimsel süreç din-
selliğin müdahalesiyle çözüme ulaşmadığı
gibi, sosyal aktörün idealize ettiği dinselliğin
hakiki anlamda ortaya çıkışını da engellemiş
görünmektedir. Geleneksel aile ilişkisi örün-
tüsünde gerçek vazifesini unutmakla itham
edilen dindar erkek ‚emanete sahip çıkma-
yan‛ olarak konumlandırılmış, ailesi kadar
olmasa da dinin gerektiği gibi yaşantıya
dökülememesinden sorumlu tutulmuştur.
Bu örneklerden yola çıkarak, gelenek-
sel kültüre dayalı aile yapısı başta olmak üze-
re, farklı ailesel özelliklerin dinsel yeniden
inşayı zorlaştırdığını söylemek mümkündür.
Dindar Erkek İslâm İnancını Kulla-
narak Dindar Kadını İstismar Etmiştir
Araştırmada, özellikle 80 kuşağındaki
İslâmcı kadınların dindar erkeklerle ilgili
olumsuz düşüncelere ve kırılgan duygulara
sahip oldukları gözlenmiştir.
‚Yani yakın çevreme baktığım za-
man onların da öyle olduğunu görüyorum.
Yakın çevremdeki arkadaşlarıma baktığım
zaman erkeklerin İslâmiyeti koz olarak kul-
landıklarını kendi yorumladıkları şekilde
ama (vurgulu ifade) kendi yorumladıkları
işlerine geldikleri gibi anladıkları şekilde
kadınları istismar ettiklerini düşünüyorum.
Kadınların bu konuda daha iyi niyetli olduk-
larını düşünüyorum daha samimi olduklarını
düşünüyorum, erkekler içerisinde de mu-
hakkak vardır ama yüzdeliğe vurduğumuz-
da erkeklerin bu konuda kadınları istismar
ettiğini düşünüyorum< Yani işlerine öyle
geliyor (vurgulu tekrar). Kendilerini yetişti-
rememişler bu konularda da çok bilgi sahibi
değiller kaba kuvvete başvuruyolar. Kaba
kuvvet derken ille dayak falan demiyorum
erkeklik hegemonyası var onu baskı olarak
kullanıyolar. Ama bu toplumda da bu kabul
görmüş bişey bu konuda da çokça zorlanmı-
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 75
yolar açıkçası, zaman ve zemin buna mü-
sait.‛(Sermin, 50 yaşında)
80’li yıllardaki başörtüsü yasağı ne-
deniyle üniversite tahsilini son sınıfta bırakan
Sermin, evliliğinin onuncu yılında tahsilini
tamamlamış ancak çalışma hayatına atılama-
mıştır. Kimlik sunumunu ‚dindar bir erkek‛
olarak yapan erkeklerin geleneksel kültür
normlarını dinselleştirerek kadınlara dayattı-
ğını savunan bu konuşma metni, ataerkil top-
lum yapısındaki kadın sorunlarına işaretlerle
doludur. Ataerkinin dini kullandığını ve ken-
disini dayatırken dinsel kurallara sığındığını
iddia eden sosyal aktör, düşüncelerini ifade
ederken yalnızca bireysel yaşantısına dayan-
mamakta, dindar ailelerde şahit olduğu bazı
durumlardan hareketle de tezini savunmak-
tadır. Daha önce belirttiğimiz gibi, Sermin,
‚dindar olmayan ancak dini yaşamaya talip
olan‛ bir erkekle evlenmiş, evliliğinde bu
adanmışlığına beklediği cevabı bulamayarak
içsel mücadelesine yönelmiştir. Katılımcının
kendi deneyimlerindeki ataerkil sömürüyü
betimlemesi araştırmanın odağından uzakça
dursa da, tanıklık ettiği dindar ailelerdeki
davranış örüntüsü önem taşımaktadır. Dini
yaşamaya yönelen kadınların erkeklere göre
‚daha samimi ve iyi niyetli‛ olarak kodlandı-
ğı konuşma metninden, kadınların dinsellik-
lerini yaşamak uğruna kendilerinden daha
fazla ödün verdiklerini, bundan gocunmadık-
larını çıkarmak mümkündür. Buna göre, din-
dar kadınlar dinleri uğruna evlilik öncesinde
eğitim hayatlarını ve sosyal statülerini feda
etmişler, evlilikleri süresinde de gerek evlili-
ğin devamı gerekse dinsel duygunun bir
uzantısı olan nefs terbiyesi için istemedikleri
pek çok duruma uygun davranmak zorunda
kalmışladır. Görüşmenin tamamına yayılan
bu ifadelerden sonra İslâmcı kadınlar için
yapılan betimleme onların dini yaşamaya
yönelik daha safi niyetlere sahip kişiler oldu-
ğudur. Dindar erkeklerin dini ‚kendi işlerine
geldiği gibi‛ yorumlayarak kadınlara dayattı-
ğını savunan Sermin, bu yönelimdeki erkeğin
bilgi birikiminin yeterli olmadığı, bu bağlam-
da şuurlu dindar kadınla baş edemediği için
kapıldığı yetmezlik duygusunu şiddete (kaba
kuvvet) başvurarak kapatmaya yöneldiği
düşüncesindedir. İfadelerini şiddetin psikolo-
jik yönüne yaptığı vurguyla belirginleştiren
katılımcı, toplumda kabul gören erkek üstün-
lüğünü de vurgulayarak ataerkil düşünce
sisteminin yaygınlığına, gücüne ve din dışılı-
ğına işaret etmektedir. Katılımcının ifadele-
rinde, dindar erkeklere ve bahse konu kadın
istismarına zemin hazırlayan toplumsal yapı-
ya karşı derin öfke ve eleştiri belirgin şekilde
ortaya çıkmaktadır.
İslâmcı feminist savların en temel ar-
gümanlarından biri, İslâm toplumlarında
kadını ikincilleştiren din yorumlarının gele-
nek kaynaklı olduğudur. Buna göre dinin,
araştırma konumuzla ilişkili olarak İslâm’ın
kadını aşağılayan veya ikincilleştiren her
hangi bir iddiası yoktur; günümüzde tezahür
eden tablo ataerkil kültürün din kılıfına geçi-
rilmiş halidir. Konuyla ilgili önemli değerlen-
dirmeleri bulunan Tuksal, Garudy’nin ‚Erkek
hâkimiyetine dayalı 6000 yıllık ataerkil top-
lum yapısından bu yana, insanlık kadın boyu-
tu yönünden kötürümdür‛ (aktaran Tuksal,
2000: 191) cümlesinden de esinlenerek,
Kur’an’ın pedagojik bir yöntemle başlattığı
ıslah hareketinin pek çok alanda başarıyla
uygulandığını, ancak özellikle kadınlarla
ilgili konularda hikmetten nasipsiz cahilî önyar-
gılar karşısında önemli bir aşama kaydede-
meden kesintiye uğratıldığını savunmaktadır.
Tuksal’ın bu iddiasını kendi deneyim-
leri bağlamında farklı argümanlarla savunan
bazı katılımcılar, son dönem dindarlık anlayı-
şında önemli ölçüde kadın istismarı olduğunu
vurgulamışlardır.
‚Evvelki hayatımda da sömürünün
her çeşidine karşıydım ben... Oldum olası
karakter olarak imanını sömürcekse Allah
rızası adına senin üstünde hegemonya kura-
caksa oralarda uyanık olmak lazım. Biz onla-
rı görmedik dolayısıyla hayatımızın önemli
bi kısmı bu şeylerle geçti< Sömürüldüm<
Hem öyle... Yani öyle hissediyorum bi nok-
76
Fatma Zehra Fidan
tada ama artık öyle değilmiş sana verilen
hakkı sen sonuna kadar kullanıcaksın. Haya-
tının o karesini çalıyolar ‘rıza’ deyip... Evet
inancını... Bizim uyanık olmamız gerek. As-
lında biz hatalıyız hayatını niye veriyosun
ki? Hayatı sana verene hayatını ada. Bu ne-
dir? Bu, doktora şunu demek oluyo, bi mes-
leğin var doktorluk onu bırak sen git hasta-
bakıcılık yap veya git yerleri süpür... Burala-
ra karşı çok dikkatli olmak lazım. Hayat hak-
kını bize hayatı verene karşı kullanmamız
lazım.‛(Müge, 52 yaşında)
Müge’nin ifadelerindeki öfke öncelik-
le kendisine yönelmiştir. Çok kadınla beraber-
liği dinle meşrulaştıran eşinden boşanan katı-
lımcının, evlilik sürecinde maruz kaldığı tu-
tum ve davranışları sömürü olarak kodlaması
önemlidir. İstemediği bir yaşam tarzına (ku-
malı evlilik) kutsala dayanarak (Allah rızası)
ikna edilmeye çalışılan, bu süreçte ekonomik
bağımlılığı sonuna kadar istismar edilen Mü-
ge, hayatının bir kısmının ‚çalındığını‛ iddia
etmektedir. Kendi uyanık olmayış halini sor-
gularken sorunun yaygınlığına işaret eden bir
yönelimle biz zamirini kullanan sosyal aktör,
Müslüman kadını kendi hakları ve adanmışlık
yönelimiyle ilgili bir farkındalığa davet et-
mektedir; farkındalık seküler bir özellik taşı-
maktan çok dinseldir. Bu ifadelerde dine/
İslâm davasına adanmışlık halinden çok bu
yönelimdeki eksen kaymasına işaret var gibi-
dir. Buna göre dindar kadın, dinselliğini en
ideal şekilde yaşamak için pek çok şeyden
vazgeçerek adanmışlık hali sergilerken aslın-
da belli ölçüde haktan kaymış, erkeğ(in)e
adanmıştır.
Kadın üstündeki erkek istismarının
dile getirildiği her iki konuşma metninde de
vurguyla kullanılan hegemonya kavramı, er-
keklerin kadınlar üstündeki üstünlüğüne ve
baskısına işaret etmesi bakımından feministler
tarafından sıkça kullanılan argümanlardan
biridir. Ancak katılımcının, dindar kadınların
üstünde kurulan dindar erkek hegemonyası-
na karşı güçlü olunması ve kendilerine verilen
hakların kullanılması gerektiğine dair ifadesi-
nin temelinde feminist düşünce değil dinsellik
bulunmaktadır. İslâm dininde sömürünün her
türüne karşı siper alınabilecek haklar ve silah-
lar bulunduğunu söyleyen Müge, özünde bu
haklara sahip olan dindar kadınların genel
olarak bunları kullanmadığına işaret etmekte,
konuyla ilgili hemcinslerini şuurlu olmaya
davet etmektedir. ‚Hayat hakkının hayatı
verene adanması‛ güçlü tavsiyesiyle noktala-
nan ifadeler, görüldüğü gibi kadınların din-
sellik noktasından uzaklaştığını değil ona
daha fazla yakınlaştığını göstermektedir.
Öteki kadın sorunu nedeniyle eşinden
ayrılan Melek’te de yaşadığı deneyimlerden
ötürü dinsel olandan uzaklaşma değil daha
çok dine yönelme hali tespit edilmiştir.
‚Hamdolsun benim görüşümde bi
değişiklik olmadı. Ağladım üzüldüm hala
bazen psikolojik şeyler yaşıyorum. (<) İşte
şimdi de atlamış bitmiş değil ama hiç aklıma
gelmiyor. Hatta zaman zaman üzülüyorum.
İlk tepkisi insanın sabrını ölçermiş ya, niye
ağladım niye üzüldüm diye üzülüyorum,
bubi imtihandı sonuçta. Sonra dönmeye kalk-
tı, işte çevremdekiler affetmenin sevabından
falan bahsedip ‚affet‛ dediler ama ben af-
fetmedim. Bu da benim gurur şeyim olabi-
lir.‛(Melek,56 yaşında)
Aldatılan kadınların nerdeyse tama-
mında görülen duygusal deformasyon Me-
lek’in deneyiminde eski etkisini kaybetse de
varlığını sürdürmektedir. Yaşadığı deneyim-
lerden sonra dinsel olanı suçlamak veya on-
dan uzaklaşmak yerine dine daha çok bağla-
narak hayata tutunma yolunu seçen sosyal
aktör, öteki kadınla ilgili sorunlara karşı ver-
diği ilk tepkiyi sorgulamakta, bu bağlamda
kendisini insanî kemal noktasından uzak kod-
lamaktadır. Sosyal aktörün, tabi olduğu
dergâhın eğitim yöntemleriyle iç dünyasını
geliştirme yoluna gitmesi, Weber’den (2012)
mülhem ‚kişisel mükemmelleşme yoluyla
kurtuluşa erme‛ izleğinde değerlendirilebile-
cek bir yönelimdir.
Araştırmaya katılan kadınlara göre,
on yıllar öncesinde inşa edilen dindar erkek
prototipi gündelik dinsel yaşamda karşılığını
bulmamıştır.
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 77
‚(<) İnanan bi erkek...(vurgulu ifa-
de) Hiçbir zaman asla ve asla (vurgulu ifade)
başka bi alternatif görmedik ama şu boyutu
bilmiyoduk, insanlarda nefis olduğunu...
Kondurmuyoduk kendilerine yenilebilecek-
lerini kusurlu olabileceklerini... Bizim gözü-
müzde melekleşmişlerdi. Kendimiz nasılsak
öyleydi ama öyle değil işte (vurgulu ifade)...
Aslında kötü değil, hatası kötülüğünden
değil, insan<‛(Müge, 52 yaşında)
İslâmcı kadınların dindar erkeklerin
kadın zaaflarıyla ilgili duygu ve düşüncelerinin
çarpıcı bir özeti olan bu konuşma metni, İslâm
davası için yola koyulan kadınların erkek/ eş
temelli hayal kırıklıklarının önemli gösterge-
lerinden biridir. Aldatılma, temeline ‚İslâm
davası için yaşama ve mücadele etme‛ ideali-
nin konulduğu evliliklerin sona ermesinde en
etkili sebep olmuş, beraberinde ekonomik
bağımsızlığın gerekliliği gibi modern sorunla-
rı getirmiş, böylece İslâmcı kadın için yıllar
öncesinde ötelenen iş/ meslek ve çalışma ko-
nuları kadın için en hayati meselelerden biri
haline gelmiştir. Öncesinde ‚melekleşmiş‛
olarak nitelendirdikleri dindar erkeklerin
insani zaaflarını zaman içinde anlama yoluna
giden veya buna mecbur kalan İslâmcı kadın
aktörler, yıllar öncesinde arkasına sığındıkları
gerçek dinsel yaşam ve ideal evlilik zırhların-
dan çıkıp modern toplum dünyasının gerçek-
lerine uyanmışlardır. Bu bağlamda güçlenme,
kadınların en çok vurgu yaptıkları bir gerekli-
lik olarak kodlanmış, kavramın içeriği yalnız-
ca dinsel değil sosyo ekonomik realitelerle de
doldurulmuştur.
Geleneksel Yapının Tahakkümünü
Kırmada İslâm İnancı ve Kadının Sosyo-
ekonomik Durumu Başat Etkidedir
Araştırmaya katılan kadınlardan yal-
nızca biri (Hülya, 42 yaşında), gündelik dinsel
yaşamda etkin olan geleneksel tahakkümün
kırılmasında İslâmî bakış açısının ve kadının
sosyo-ekonomik durumunun başat etkiye
sahip olduğunu savunmuştur. Evliliğindeki
temel problemlerin kültürel unsurlardan kay-
naklandığını söyleyen Hülya, bağlandıkları
dinin bu sorunları çözmede işlevsel olduğu-
nu, ancak kadının sosyo-ekonomik durumu-
nun problem çözmeye en az onun kadar katkı
sağladığını ifade etmiştir.
‚(Eşim) doğulu< Çocukluğundan
beri kardeşleriyle de öyle benim kayınpede-
rim, evi de idare eden o, çocuklarına da öyle
olmasını istedi. Benim eşim ilk evlenen çocu-
ğu dolayısıyla böyle bi baskı kurma vardı
üstümüzde. Ben de bunun İslâmî olmadığını
ifade ettim. Böyle bi hakkı olmadığını bize
bizim hayatımızı yönlendirme gibi bi hakkı
olmadığını söyledim. Bunun İslâm’a dayan-
madığını kültürel olduğunu söyledim. Biz bi
gün bildiğimiz bi İslâm aliminin bi yazısını
okuduk. Yazıyı okuduğumuzda ‚ana babala-
rın istekleri değil ihtiyaçları İslâm’da esastır‛
şeklinde bi hüküm vardı orda. (...) İşte biz o
yazıda daha sonra başka kaynaklardan bak-
tığımızda tabi ana baba başımızın tacı, istek-
leri bizim için özellikle vazife noktasında
değerlendireceğimiz şeyler ama isteklerin bi
sınırı var bi aileyi özellikle huzursuz edicek
şekilde isteklerin İslâm’a göre bi hakkı
yok<‛ (Hülya, 42 yaşında)
İzmir’li olan, dindar ve demokratik
bir ailede yetişen Hülya böylesi bir yaklaşımı
kabul etmemiştir. Sosyal aktörün problem
çözmede eşine yaklaşımı stratejiktir. Hülya
eşine temel amacının ‚İslâm’ın istediği bir
hayat tarzını ikame etmek‛ olduğunu, eğer
varsa, yanlış yönelimlerinden hemen vazge-
çeceğini vurgulamıştır. Hülya’nın eşi, gele-
neksel kültürün bir ürünü olmasına ve onu
benimsemesine rağmen karısının itirazına çok
yönlü bakabilmiş ve objektif tavır alabilmiştir.
Aile bütünlüğünü sağlamada ulaşılan
bu başarının arka planında dinsel duygu ve
bağlılıktan başka nedenler var mıdır? Kadının
yüksek eğitimli ve çalışan olması problem
çözmede işlevsel midir?" soruları araştırma
sorunsalının analizi için
‚Kesinlikle, çünkü sadece benim
eşim değil< Ben bence genel olarak erkekler
kadını güçlü ve ayakları üstünde durur gör-
düğünde saygısı artıyor ve ona belki bi kısım
78
Fatma Zehra Fidan
kültürden gelen başka bir kısım tutumları
sergilemiyor. Hani beni eşimin başta da aile-
sine karşı savunmasında bile İslâmî kriteri
ortaya koyup çözmemizde bile yine biraz
beni güçlü görmesinin etkin olduğunu düşü-
nüyorum. (Hülya, 42 yaşında)
İslâm inancından bağımsız olarak dü-
şünüldüğünde de pek çok ailesel sorunlara
neden olabilecek olan erkek ailesinin gelenek-
sel tavrı, çok sık rastlanmayan bir yöntemle
çözülmüş görünmektedir. Katılımcının ko-
nuyla ilgili yaklaşımı çok yönlerden problem
çözücüdür; erkeğe ve erkek ailesine yönelik
baskıcı anlamlar içermemektedir. Hülya önce-
likle en temel kaygısının ‚dini doğru yaşa-
mak‛ olduğunu muhatabına bildirmiş, doğru
bildiği yanlışlıklarından dönme sözü vererek
çözüme yönelmiştir. Ayrıca, eşlerin ortak
kanaat ettikleri İslâm alimleriyle istişare6sonu-
cunda ortaya çıkan dinsel yorumlar kadının
yaklaşımının haklılığına dinsel temel sağla-
mıştır. Ancak sosyal aktörün bu sorunun çö-
zümünde odak noktaya koyduğu asıl etken,
sahip olduğu dinsel bilgi donanımının ve
ekonomik özgürlüğün yanında eşine karşı
ortaya koyduğu güçlü tavırdır. Sosyal aktörün
sahip olduğu güç, kuvvetli bir inançla bağla-
nılan dinsel ideolojiye ait bilgi donanımı, yük-
sek eğitim ve devamında gelen ekonomik
bağımsızlık gibi durumların hepsini içeren bir
kimlik inşasına dayanmaktadır. Bir batı ken-
tinde yetişen ve dinselliği eşi tarafından da
kabul gören dinsel metinlere dayanarak içsel-
leştiren bir kadının, din tarafından ortaya
koyulan temel tavsiyelerden çıkarak gelene-
ğin kurallarına uygun davran(a)mayacağı net
fikrini muhataba ulaştırmasını mümkün kı-
lan, bu güçlü kimlik inşasıdır.
Konuyla ilgili aynı düşünceyi taşıyan
Nur, evlilik hayatındaki sorunları Hülya ka-
dar bilinçli karşılayamamış, uzun bir süre
kendisiyle aynı ideolojiyi taşıyan eşinin kötü
6 ‚Meşveret etmek, fikir danışmak, müşaverede
bulunmak‛ (Yeğin, 1983:299) anlamına gelen istişare,
dinsel grupların dinselliği ikamesinde başvurduğu
önemli bir yöntemdir (Fidan, 2015).
muamelelerine maruz kalmıştır.
‚(Ekonomik gücün etkisi) var tabi
yani şöyle, o bana güç verdi. Hani ben çalış-
masaydım bi mesleğim bi gelirim olmasaydı,
sonrasını göze almasaydım masaya yumru-
ğumu vuramazdım. Vurmadan da düzel-
mezdi< Öncesinde biz öğrenmişiz itaat et,
ses çıkarma uyumlu ol falan filan. Mıy mıy
mıy mıy adamın karşısında eziksin. Meğer
adam bunu istiyomuş masaya yumruğun
vurulmasını istiyomuş< Adam zevk alıyo ya
ben bağırdığımda< Ama dediğim gibi geli-
rim olmasaydı boşanmayı göze alamasaydım
öyle bağıramazdım mıymıy giderdi, giderdi
ve düzelmezdi. Yani benim anladığım şu,
erkek karşısında güçlü bi kadın görmek isti-
yo kardeşim, bu kadar!..Gücünü ona göster-
men gerekiyo ama ben bunun sadece çalış-
mayla olacağını düşünmüyorum, mesela hiç
çalışmadığı halde kocasına sözünü dinleten
kendisine saygı duyduran çok kadın var ama
ben cesaret edemezdim yani öyle giderdi<‛
(Nur, 42 yaşında)
Dindar kadının modern hayata ek-
lemlenmesinin en önemli dayanaklarından
biri haline gelen ‚güç kazanımı‛, Nur’un ifa-
delerinde kişisel bir zorunluluğa dönüşmüş-
tür. Modern bir aile kültüründen dini en iyi
şekilde yaşama idealine evrilen geçmiş yaşan-
tısında öğrendiği dinsel tavsiyeleri eleştirel bir
dille öteleyen sosyal aktörün ifadeleri, dinsel
algının kadını ikincil ve ezik bir konuma soka-
bileceğinin işaretlerini taşımaktadır. Kadınla
ilgili İslâmî yorumlarda öne çıkan itaat, kav-
ramın anlamına içkin olarak kadının erkek
karşısında alt konumda olduğunu kabul et-
meye dayanmaktadır. Zayıfın güçlü-
ye,alttakinin üst konumdakine göstermesi
gereken bir tavır olan itaat, bir taraftan dinsel
bir kural, diğer taraftan da evliliğin devamı-
nın sağlanmasında pragmatik araçsallığıyla
belirginleşmektedir. Kendi güç gösterisinden
(masaya yumruğunu vurmak) çok eşinin bu
tavra gösterdiği tepkiyle ilgili şaşkınlığını
gizleyemeyen Nur, erkeğine bağımlı olmadan
da yaşayabileceğine dair gücünü ortaya koy-
duktan sonra sorunlarını büyük ölçüde çöz-
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 79
müştür. Sosyal aktör, saygı duyulan ve sözü-
ne itibar edilen bir kadın olmayı bütünsel
olarak ekonomik özgürlüğe dayandırmasa da
kendi deneyiminde ekonomik bağımsızlığın
sağladığı güç ve cesaretin göstergesi olmuş-
tur.
Evlilik Yaşamında İslâm’ın Gerek-
tirdiği Gibi Yaşayamamak Karşılıklı Bir
Eksikliktir
Katılımcılardan ikisi ise modern
toplumda dinin yaşanmasındaki eksikli-
ğin kadın veya erkek değil insan temelli
olduğunu savunmuştur. Modern toplumda
dinsel yaşamın yeniden inşasının bütünsel bir
problem olduğunu söyleyen Ayfer, aynı ideali
paylaşarak evlendiği eşiyle yaşadığı sorunları
öz eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmekte-
dir.
‚Bize zor gelse de dinin istediğini
seçmek... Her zaman yapamıyorum ben ama
mücadele içindeyim yani Allah'tan yardım
istiyorum. Dinimin dediğini yapmak istiyo-
rum ama şeytanım güçlü... Geçmişten gelen
bilinçaltında modeller var yani aile modelleri
var onları böyle pırt diye söküp atamıyosu-
nuz. (<) Evet ben bunu ilk yıllarda hissetmi-
yodum doğrusunu söyleyim. Biz Efendimizi
sadece kısmen tanımışız o dönemde sadece
irşat cihat... O yönünü daha çok dinlemişiz
özümsemişiz. Efendimizin bi insan olarak
ailesine muamelesi... Benim eşim de mesela
geçmişten dindar birisi o da o noktalara dik-
kat etmemiş. Halbuki Efendimiz bi aile reisi,
bi baba... Bilgi eksikliğimiz varmış bu konu-
da. Kişiliğimize göre, ailemize göre hareket
ettiğimizin farkında değilmişiz.‛ (Ayfer, 42
yaşında)
Katılımcının kullandığı şahıs zamiri
(biz), dinsel yaşamın inşasının genel zorluklar
içeren bir süreç olduğunu işaretlemektedir.
Bu genel soruna içkin olan bireysel durumu-
nu birinci tekil şahıs zamiriyle imleyerek or-
taya koyan sosyal aktörün, gündelik yaşamın
farklı güzergâhlarında dinin gerekliliklerini
yapmakta zorlandığı, bu zorluğu aşmak için
kendisiyle mücadele ettiği anlaşılmaktadır.
Ailesel kazanımların derinliğine yapılan vur-
gu, geçmiş yaşam deneyimlerinin dinsel ye-
niden inşayı zora sokan bir güce sahip oldu-
ğunu ortaya koymaktadır. İslâm peygamberi-
nin Müslümanlar tarafından gerektiği gibi
anlaşılmadığı öz eleştirisi, aynı zamanda ilk
gençlik dönemlerinde peşinden gidilen dinsel
ideolojinin tek yönlü içselleştirildiği, takipçi-
ler tarafından bütünsel olarak ele alınmadığı
eleştirisini de ihtiva etmektedir. Sosyal aktö-
rün bu eleştirel süreçte kendi dinselliğiyle
yüzleşmesi ve dinsel olanı deneyimlediğini
zannederken bireysel özellikleri ve toplumsal
etkileri kapsayan kişilik özelliklerine göre
yaşadığının tespiti, farkındalığı yüksek bir
bilinç durumunu göstermektedir. Eleştirel
değerlendirmeleri sonucunda idealize ettiği
dinsellikle ilgili yeni kazanımlara ulaştığı anla-
şılan sosyal aktör, konuyla ilgili eşini suçla-
mamakta veya onu kendi karşısında konum-
landırmamakta, aksine idealize edilen mü-
kemmelleşme sürecinde onunla birlikte oldu-
ğu duygusunu öne çıkarmaktadır. Katılımcı-
nın, dini yaşayamamakla ilgili bireysel eleşti-
rini birinci tekil şahısla yaparken, bireylerin
bilinçaltı modellerinin dışına çıkamayarak
dine uygun yaşayamama problemiyle ilgili
ifadesini genelleştirmesi önemli ipuçları ba-
rındırmaktadır. Buna göre, dinsel kimliğin
yeniden inşasıyla ilgili bütünsel sorunlar var-
dır, bunlar genellikle kültürel arka plana da-
yanmaktadır. Bu sorunların çözümü ise mo-
dern toplumun bilimsel argümanlarıyla değil,
idealize edilen asırda olduğu gibi,dinsel otori-
teye (peygamber) uymakla mümkündür.
İslâm İnancı Problem Çözmede İş-
levseldir
Evliliklerini karşılıklı sevgi ve saygı
temelinde kuran, dinsel yaşantıya eşiyle bir-
likte giren kadınlar İslâm’ın her türlü sorunu
çözmede işlevsel olduğunu savunmaktadırlar.
‚Eşim hayatı boyunca bi cam bebek
gibi beslenmiş korunmuş hizmet edilmiş bi
adam< Bencil tarafları vardı ama bana karşı
değildi. Diğer insanlara karşı bencildi kendi
sınırları vardı< O benden bi ay sonra nama-
80
Fatma Zehra Fidan
za başladı, bu adamcağız her geçen gün ev-
rim geçirdi. (<) din dönüştürdü<(vurgulu
ifade)‛(Rahime, 36 yaşında).
Konuşma metni, karşılıklı sevgi teme-
linde kurulan bir ilişkide aktörlerin dine yö-
nelimlerinin sağladığı kazanımlara vurgularla
doludur. Bu yönelimde tarafların dinsel ola-
rak birbirlerinden büyük beklentileri olmadığı
açıktır, yeni başlanılan bu yaşam şekli birlikte
öğrenilmektedir. Bu süreçte, dinselliğin eşin-
de her daim olumlu değişimler meydana ge-
tirdiğini söyleyen Rahime, evliliği paralelinde
güçlenen dinselliğinin evliliğine olduğu kadar
bireysel ve toplumsal yaşamına da katkı sağ-
ladığı düşüncesindedir.
Araştırmada, sevgi ve saygı temelli
evlilikler kuran, dinselliği eşiyle birlikte de-
neyimleyen katılımcıların kültürel etkenlerle
ortaya çıkan bazı sorunları sevgi temelinde
uyum davranışı göstererek çözmeye yönel-
dikleri görülmüştür. Bu kadınlarda gündelik
yaşamın farklı kategorilerinde dinselliğin
deneyimlenmesiyle ilgili erkek odaklı prob-
lemlere ve hayal kırıklığına rastlanmamıştır.
Bu durum, tarafların birbirleriyle ilgili dinsel
beklentilerinin az oluşuna veya olmayışına
bağlı olabileceği gibi, duygusal süreçlerdeki
yoğunluğun problem çözücü etkisini de gös-
terebilir.
Dinî Gelenek Tarafından Belirlenen
Toplumsal Cinsiyet Rolleri Kadının Gelişi-
mini Engellemiştir
Araştırmada, dindar erkeklerin din-
dar kadınlara ilişkin beklentilerinin moderni-
tenin dayattığı değerler bağlamında değiştiği
ortaya çıkmıştır. Buna göre, İslâmcı kadın
aktörler erkeklerinin gözünde ilk zamanlar-
daki sosyal etkilerini kaybetmişler ve sıradan-
laşmışlardır. Ramazanoğlu’nun (2008), dindar
erkeğin zaman içinde ‚İslâm mücahidesinden
sıradan ev kadınına‛ dönüşen karısını esas
kadın olmaktan çıkardığı, sosyal yaşamın fark-
lı kategorilerinde aynı mekanı paylaştığı teset-
türsüz kadınların esas kadına dönüştüğüyle
ilgili ifadeleri de bu savı desteklemektedir.
‚Öyle bi sürü tanıdığım var, üniver-
site mezunu olmasa da belli bi din görüşü
var eşiyle öyle evlenmiş. Belli bi süre sonra
kadın çoluk çocuğa karışıyo kocası zamanla
beğenmiyo belki. Hani adam zamanında
annesinin seçtiği veya birilerinin önerdiği
dindar kızla evlenmiş zamanında ses çıkar-
mamış kabul etmiş ama sonradan kızı be-
ğenmiyo hani adam karısını beğenmiyo kü-
çük görüyo aşağılıyo falan< (Aysun, 42 ya-
şında)
Bu noktada Kandiyoti’nin (2010) re-
formcu Osmanlı erkekleri için sorduğuna
benzer şöyle bir soru makul olacaktır: Asr-ı
Saadet hayaliyle kendi ideolojilerine uygun
kadınlarla evlenen dindar erkeklere ne olmuş-
tur da zaman içinde kadınlarla ilgili talepleri
değişmiştir? Bu soruyu cevaplandırmanın
güçlüğü ortadadır ve kesin sonuçlara erkek-
lerle yapılacak araştırmalarla ulaşılabilir. An-
cak dindar erkeğin konuyla ilgili taleplerinin
bir başkaldırıdan çok dinsel ideolojinin yön-
tem değiştirmesi olarak belirginleştiğini söy-
lemek mümkündür. Çünkü İslâmcı erkek
aktörler dinsel inançlarından ve İslâm davası
için mücadele etme isteklerinden vazgeçmiş
değillerdir, Osmanlı aydınları gibi dinsel sis-
teme bir karşıt duruş geliştirmemişlerdir.
Onlar, dinselliğin modern toplum yaşamına
uygun biçimlere evrilmesi taraftarıdır ve bu
taraftarlık kadınlarla ilgili önemli bir değişimi
öngörmekte, bu değişimin kadınlar tarafından
benimsenmesini ve içselleştirilmesini bir hiz-
met nosyonu olarak kodlamaktadırlar.
Bu noktada, İslâmcı kadın aktörleri
düşünce değişimine sevk eden dindar erkek
tavrının arka planı biraz daha netleşmektedir.
Araştırmaya katılan -özellikle 80 kuşağındaki-
kadınlarda ortaya çıkan duygusal yapı bozum
çok boyutludur. Bir zamanlar aynı davaya baş
koydukları, yalnızca dindar olma özellikleri
sebebiyle kendilerine eş kabul ettikleri erkek-
ler, davanın yürütülmesi sürecinde bir kayıp
yaşamamışlardır. Oysa kadınlar İslâm davası
uğruna okullarını, mesleklerini terk etmiş,
ideallerini gerçekleştirmek için aynı zamanda
dava arkadaşları olan dindar erkeklere kendi-
lerini emanet etmişlerdir. Gençliklerinin en
verimli zamanında bütün sosyal kazanımları-
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 81
nı çoğu kere ailelerine rağmen feda eden bu
kadın aktörler kendi zekâlarının ve kabiliyet-
lerinin farkındadır. Ancak zaman içinde evri-
len dindar erkeğin zihninde bu zekâ ve kabi-
liyetleri görünmez olmuş, bir zamanların
saygın İslâm mücahideleri silik ev kadınlarına
dönüşmüşlerdir.
Kadınların Eve Kapatılması Bir Ha-
taydı
‚(Kadın) kesinlikle olması gereken
yerde değil yani şey var algılamada basit
hatalar yapılıyo diye düşünüyorum bi Hz.
Hatice örneğini hiç... Onları yeterince tanı-
madığımız için galiba. Hazreti Hatice n'ap-
mış ticarette de annelikte de önde olmakta da
çok başarılıydı. Biz hani sanki günahlardan
korunmak adına içerde durmayı tercih etmi-
şiz. İşte okumayı... Eğitim hayatında da çok
geriye düşebilmişiz< Kadınlar keşke evdey-
ken çocuklarını iyi yetiştirmeye yönelik dolu-
lukta olsaymış, o da olmadı. Ev işleriyle oya-
landı boş işlerle malayani işlerle oyalandı
ama hakkını vere vere çocukları da çok do-
nanımlı yetiştiremedik.‛ (Nilgün, 42 yaşında)
Nilgün’ün ifadeleri, modern toplum-
da inşa edilmek istenen dinsel kimlik ve buna
bağlı olarak ortaya çıkması hedeflenen top-
lum düzeni konusunda ulaşılan düşünsel
noktayı göstermektedir. Katılımcının Asr-ı
Saadet döneminin kadın figürlerine dayana-
rak yaptığı temellendirme, dinsel olanın eleş-
tirisinden çok onun yanlış yorumlandığı yö-
nündedir. 90’lı yıllarda dinsel yaşantıya giren,
2000’li yılların dinsel yaklaşımıyla yeniden
kimlik inşasını gerçekleştiren, modern top-
lumda ‚dine hizmet edebilmek‛ için tesettü-
ründen vazgeçen sosyal aktör, 80’li yıllardaki
eve kapanma/ sosyal kazanımlardan feragat
etme düşüncesini eleştirirken, bu minvalde
yapılan fedakarlığın hareket noktasına uygun
sonuçlara ulaşmadığını savunmaktadır. Nil-
gün’ün, toplumsal yaşama aktif şekilde katıla-
rak dini yaşamanın inzivaya çekilmekten
daha önemli olduğuna yaptığı vurgu, adan-
mışlık misyonuyla ortaya çıkan kimlik inşası-
nı güçlendirmekte, tesettür sorunu yüzünden
eve kapanan dindar kadın aktörleri hakiki
dinsel olandan uzak bir noktada konumlan-
dırmaktadır. Nilgün’e göre, dinsel kaygılarla
(tesettür) sosyal yaşamın farklı kategorilerin-
den çekilen dindar kadın, iddia ettiği gibi
sağlam nesiller yetiştiren bir anne olarak yerini
dolduramamış, boş (malayani) işlere dalarak
vakit ve itibar kaybetmiştir. Katılımcı, teset-
türden vazgeçmeyerek okulları öğretmenle-
rin, hastaneleri doktorların boş bıraktıklarını,
böylece önemli bir görevi (dinsel hizmet)
akamete uğrattıklarını savunmaktadır. Nil-
gün’e göre bundan daha acısı, İslâm adına
yaşadıklarını iddia eden bu kadınların boş
bıraktıkları yerleri evlerindeki annelik ve ka-
dınlık rolleriyle de telafi edememeleridir.
Katılımcının ifadelerinde sosyolojik olarak
önem taşıyan sağlamlık ve boşluk, İslâm ideo-
lojisine sahip bireylerin yeni bir toplumun
inşasında üstlendikleri misyonun mahiyetini
gösteren dikkat çekici kavramlardır.
İslâmcı kadın aktörlerin bazı dinsel
kuralları hiçe sayarak sosyal yaşamda yer
alışını ‚bozulma ve çözülme‛ olarak nitelen-
diren katılımcımız ise bu durumdan dindar
erkekleri sorumlu tutmaktadır.
‚Allah erkeği yarattı ve sonra kadını
yarattı, kadını ona imtihan olarak onu yarat-
tı. Kadın ikinci olarak yaratıldı. Önce erkek
zikrediliyor. Erkek bu imtihanı kaybettiği
için kadın da bozuluyor yani bozulma erkek-
ten başlıyor. Kadının bu denli bozulmasında
erkeğin kadın zaafı var bence. Kadını zorda
bırakıp onu kötü yanlış yollara sevk eden
bence erkektir< Kadının dünyevileşmesinin,
önceki tevessül etmediği şeylere başvurma-
sından erkek sorumlu.‛(Elif, 53 yaşında)
Konuşma metninde, dinde erkeğin
üstünlüğüne yapılan vurgu aynı zamanda
onun kadınla ilgili sorumluluğunu da içer-
mektedir. Buna göre, kadından önce yaratıl-
dığı için ondan üstün olan, ancak zaafları
nedeniyle imtihanı kaybeden erkeğin tasviri
İslâm’ın kutsal metinlerine dayanmaktadır.
Elif’e göre, tıpkı geçmişte olduğu gibi günü-
müzde de erkek kendi zaaflarına yenilmiş ve
82
Fatma Zehra Fidan
dinin öğütlediği ahlak seviyesine çıkamamış-
tır. Erkeğin bu zaafiyeti dindar kadının kö-
tü/yanlış şeylere yönelmesine neden olmuş-
tur. Sosyal aktörün ‚kötü/ yanlış‛ olarak tas-
vir ettiği dindar kadın yönelimleri, mekânsal
ayrılık kuralının gözetilmediği ortamlarda
çalışma, bu uğurda tesettürden taviz verme
gibi eylemlerdir. Buna göre, erkeğin yanlış
davranışları yüzünden zorda kalan kadın
evlilik öncesinde yapmayı düşünmediği şey-
leri yapmış (çalışmış, yarım kalan okulunu
bitirmiş vs.), dolayısıyla dünyevileşmiştir.
Zorda kalmak, İslâmcı kadınların yıllar önce-
sindeki dinsel savlarından vazgeçerek mo-
dern toplum dünyasının kurallarına uygun
bir yaşam kurma çabalarının temelindeki en
önemli göstergedir bizce. Araştırmaya katılan
kadınların zorda kalma deneyimleri farklılıklar
gösterir. Eşinden boşanıp çocuklarına bakma
yükümlülüğüyle baş başa bırakılan kadınlar,
ekonomik sorunların dayatıcılığıyla zorda
kalarak önceki dinsel savlarını dönüştürmüş-
ler, modern toplumda ayakta kalabilmek için
yaptıkları mücadeleyi dinselleştirmişlerdir.
Evliliğinde boşanma noktasına gelmeyen
ancak eşinin çalışma hayatındaki yükselen
sosyal konumuna ayak uydurabilmek, başka
bir deyişle silik ev kadınından güçlü çalışan
kadına evrilebilmek için yıllar sonra çalışma
hayatına atılan kadınların zorda kalışı, dün-
yevileşen erkek zihniyetini anlamada ipuçları
taşır7. Dinsel idealleri uğruna tahsili yarım
7Kadınların itiraz ettiği dindar erkek prototipinin
ekonomik konularla ilgili tavrı Giddens’ın (2014)
işaret ettiği modern erkek dönüşümünü hatırlatmak-
tadır. Giddens, son on yıllarda kadınlarda meydana
gelen feminist temelli değişimlerin erkeklerin duygu,
düşünce ve yönelimlerini çok yönlü etkilediğini
savunur. Buna göre, kadınların güçlenmeleri erkekle-
ri bir taraftan sahip oldukları varsayılan güçler konu-
sunda karmaşaya düşürmüş diğer taraftan ise onları
tarihsel yüklerinden ve sorumluluklarından kurtar-
mıştır. Son dönem feminist kadın itirazlarının muha-
tabı olan modern erkek de ekonomik sorumluluğu ve
geçim yükünü üstlenmekten vazgeçmiştir (2014). Bu
durumun Türkiye toplumunda, üstelik toplumsal
cinsiyet rollerinin din odaklı paylaşımını savunan
İslâmcı kesimdeki yansıması konunun analizinde
önem taşır. Türk toplumundaki dindar erkekler de
tarihsel ekonomik sorumluluklarından belli ölçüde
bırakan kadınların bu fedakarlıkları çevresi
tarafından olduğu gibi algılanmamıştır. Bu,
kadınların benlik saygısını belli ölçüde kay-
betmelerine yol açmış, kadınlardan bazıları
kayıplarını telafi etmek için yarım kalan tah-
sillerini tamamlamışlardır. Maruz kaldıkları
davranış örüntüleri nedeniyle travmatik sü-
reçler yaşayarak zorda kalan ve yeni davranış
örüntüleri geliştiren kadınlar, samimi duygu-
larla bağlandıkları dinlerine değil, dini yanlış
yorumlayarak ve ona uygun ahlak örüntüsü
geliştirmeyerek kendilerini hayal kırıklığına
uğratan İslâmcı erkek aktörlere karşıt tavır
almışladır.
Konuyla ilgili verilerin sadece bir
kısmını irdeleyerek ulaştığımız bu nokta,
araştırma sorunsalını çözümlemede yol aldı-
ğımızın delillerini taşımaktadır. Söylem anali-
zinin önemli bir ayağı olan özne konumların/
konum alışların irdelenmesi araştırma soru-
nunun çözümlenmesine katkı sağlayıcıdır.
Özne Konumları
Söylemsel bir pratik olan konumlan-
dırma, kişilerin yeni pozisyonlara geçebildiği
bir beceridir; gündelik hayatta insanlar sürekli
kendilerini ve diğerlerini konumlandırırlar.
Konumlandırma, güçlerin farklı görünümler-
de ve düzlemlerde ortaya çıktığı sosyal ya-
şamda, insanların ötekileri ‚bireysel farklılık-
ları‛ nedeniyle işaretledikleri bir durumdur.
Bu, insanların içinde bulunduğu durumlara
göre farklılaşır, dolayısıyla bir birey farklı
nedenlerle birkaç farklı konumda yer alabilir
(Langenhove&Harré, 1999).
Aldığı Emanetin Kıymetini Bilme-
yen Erkek
Araştırmaya katılan kadınların ta-
mamında, eşlerin birbirine emanet8 olarak
verildiği duygu ve düşüncesi hakimdir, ancak
kavramın kullanımı daha çok kadınların er-
keklere emanet verildiği anlamıyla tezahür
etmektedir. Mesela erkeklerin kadınlarına, bu
bağlamda ailelerine yeterince sahip çıkmaya-
sıkılmış ve geçim yükünü kadınlarıyla paylaşmak
istemiş olabilirler. 8Kadınların erkeklere emanet edilmesi argümanı Veda
Hutbesi’ne dayandırılmaktadır (Özdemir, 2005).
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 83
rak kendi hevesleri doğrultusunda hareket
ettiklerini ifade eden kadınlar, kendilerinin
aldıkları emanete ne kadar sahip çıktıkların-
dan, söz gelimi, erkeklerinin namuslarını/
onurlarını koruduklarından söz etmemişler-
dir. Bu dikkat çekici ayrıntı, emanetin kadın-
larca, İslâm’da erkeğe yüklenen evin geçimini
temin etme, çocukların ihtiyaçlarını karşılama
ve hayat arkadaşına vefalı olma gibi konular-
da sorumluluk alma olarak algılandığını gös-
termektedir. Kadınların erkekler için inşa
ettikleri aldığı emanetin kıymetini bilmeyen erkek
özne konumu, saadet asrına ve günümüzdeki
iyi örneklere dayandırılan aldığı emanetin kıy-
metini bilen erkek özne konumunun tam karşı-
sında yer almaktadır. Erkeği dinsel bir gerek-
çeyle suçlayan bu yaklaşımda, kadınların
kendilerini söz konusu hatadan uzaklaştırdık-
ları görülmüştür. Onlar kendilerini, -dinsel
olarak temel görevleri olmadığı halde9- çocuk-
larının maddi manevi bütün ihtiyaçlarını ve
bakımlarını üstlenmiş olmak bakımından
kocalarının bu yanlış tutumundan ayırmakta-
dırlar.
İslâm’ı koz Olarak Kullanarak Kadı-
nı İstismar Eden Erkek
İslâmcı kadınlarda öfke uyandırdığı-
na şahit olduğumuz en önemli konu, dinin
kadın istismarına alet edilmesidir. Kadınların
nezdinde, din uğruna yaşadıkları tüm acılara
rağmen, İslâm dini masumiyetini ve yüceliği-
ni korumaktadır. Onlara göre din onların
çektiği acılarla doğrudan ilişkili değildir, an-
cak dinin geleneksel yorumları erkeklerin en
fazla benimsediği ve kendilerine dayattığı
konulardır. Bu bağlamda geleneğin din kılıfı-
na sokularak kadına dayatılması, samimiyet-
sizlik ve açık bir istismardır. Bu noktada,
Müslüman toplumlarda geçmişten gelen kül-
tür ve ideolojiyle karakterize edilen cinsiyet
ilişkilerine bakmak yerindedir. Bu toplumlar-
da İslâm, yalnızca aşırı ayrıcalıklı değil, aynı
zamanda tarih dışı cinsiyet düzenlemeleriyle
9Özellikle eşinden boşanan kadınlarda ortaya çıkan bu
görüş, İslâmî gelenekteki toplumsal cinsiyet rollerinin
dağılımına dayanmaktadır.
özümsenmektedir. Bu durum cinsiyet ve din
ilişkilerini analiz etmekten kaçınma, İslâm’a
değişmez, tekil ve farklılaşmamış olarak mu-
amele etme, kadın üstündeki İslâm etkisini
aşırı basitleştirme, eğer kadın edilginse üze-
rinde değişmez bir baskı ve onun kendilik
rollerini vermeme/ kabul etmeme (Hale, 1992)
gibi sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
Kendisini Yetiştirmeyen ve Bilgisiz-
liğini Kaba Kuvvetle Örten Erkek
Araştırmaya katılan özellikle 80 kuşa-
ğındaki kadınlar, dindar erkeklerin dinle iliş-
kili bilişsel süreçlerini ve buna bağlı olarak
dinsellik yönelimlerini eleştirmişlerdir.
‚Erkekler ne yazık ki kadınlar kadar
bilinçli değiller kadınlar kadar okumuyolar
bu konularda kadınlar kadar yetişmiş değil-
ler, öyle olduklarını düşünüyorum. Bizlere
göre daha geleneksel, örfler adetler onlarda
daha böyle ön planda, kadın bu konuda daha
cesur olduğunu düşünüyorum ve daha bi-
linçli. Erkekler de kadınlardan öğrenmeyi
bilmiyolar bi perdeleri var o konuda bu yüz-
den eşinden bişey öğrenmeye çok az erkeğin
açık olduğunu düşünüyorum.‛ (Sermin, 50
yaşında)
Sermin’in çizdiği erkek profili, dinsel
kurallar yerine gelenek, örf ve adetleri koya-
cak kadar bilgisiz ve bilinçsizdir. Bu eksiklikleri
telafi etme bakımından herhangi bir gayretten
uzak kodlanan erkeklerin, dinsel olan yerine
gelenek ve göreneklere uyma yönelimlerini
ifade etme şekli önemlidir. Katılımcı, gelenek-
sel kültürün baskın etkisine karşı mücadele
bağlamında erkekten daha cesaretli kadın özne
konumunu cesaretsiz ve bilgisiz erkek özne ko-
numunun tam karşısına inşa etmiştir. Erkek-
lerin itham edildiği bu ifadelerin devamında,
onların dinsel bilgi ve yönelim konusunda
kadınlardan bir şey öğrenmeye açık olmadık-
ları vurgulanmakta, dinselden ziyade ataerki-
nin gücü eleştirel olarak bir kere daha tespit
edilmektedir. Katılımcının tespit ettiği bu
durum, mevcut din algısının ve geleneğin
belirlediği toplumsal cinsiyet rolleriyle tutar-
lıdır; erkek üstün olması bakımından kendi-
84
Fatma Zehra Fidan
sinden öğrenilen ve itaat edilen, kadın ise
devamlı öğrenmek zorunda olan ve itaat
edendir.
Konuyla ilgili örnekler çeşitlidir; ka-
muda yüksek düzey bir yönetici olan dindar
eşinin kendisine ‚kadınlar bir şeye benzeseydi
kadından peygamber olurdu‛ cümlesini her
fırsatta yinelediğini söyleyen Ayşe (50 yaşın-
da), eşine duyduğu öfke ve kırgınlığı dinsel
bilgi temelinde ortaya koymaktadır. ‚Neden
hadiste ‘iki kızını istikamette yetiştiren cen-
nettedir’ diyo. Bunlar çok anlamlıdır bence
erkeklerin ezberlediği dört ayet zaten...‛ ifa-
deleri, bir taraftan -erkeklerin algıladıklarının
tersine- dinde kadının yüksek konumuna işaret
ederken diğer taraftan dini kendi istekleri
doğrultusunda anlayan ve yorumlayan erkek
tavrına bir eleştiri niteliğindedir. Bu söylemler
paralelinde inşa edilen kendisini yetiştirmeyen
ve bilgisizliğini kaba kuvvetle örten erkek özne
konumu, hem saadet asrındaki hem de son
dönemdeki kendisini yetiştiren ve bilgili erkek
özne konumunun karşısında yer almaktadır.
Erkeğe atfedilen kaba kuvvet, fiziksel şiddet-
ten ziyade psikolojik şiddeti içeren anlamlar
bağlamında ele alınmaktadır.
Allah Rızası Adına Kadın Üstünde
Hegemonya Kuran Erkek
Kadınlar arasında sıkça kullanıldığına
şahit olduğumuz hegemonya kavramı, gelene-
ğin dinselliğe galebe ettiği iddiası temelinde
belirginleşmektedir. Dinin insanda meydana
getirdiği/ getirmesi gereken değişim ve dönü-
şümlerle ilgili saadet asrından örnekler veren
kadınlar, erkeklerin dinin dönüştürücü pota-
sından ziyade geleneğe teslim olduklarını ve
bu bağlamda hegemonik bir davranış örüntü-
sü geliştirdiklerini savunmaktadırlar. Kadın-
ların çoğunluğu tarafından kabul edilen bu
değerlendirme, Allah rızası adına kadın üstünde
hegemonya kuran erkek özne konumunun inşa-
sını getirmiştir.
Seviyeli/ Görgülü İnsanları Sevme-
yen ve Onlardan Anlamayan Seviyesi/ Gör-
güsüz İnsanlar
Eşlerinin aileleri tarafından farklı ne-
denlerle ötelenen kadınların kendilerini on-
lardan ayırdıkları gözlenmiştir. İslâmcı kadın
aktörlerin, dini anlama, yorumlama ve yaşa-
ma bakımından kendilerini ebeveynlerinin
dindarlık anlayışından kesin olarak ayırdıkla-
rı bilinmektedir (Fidan, 2015). Aynı durum
erkeğin ailesine karşı da geliştirilmiştir, ancak
kadınların kendi ailelerine karşı aldıkları eleş-
tirel tavır yalnızca dinsel algı kaynaklıdır.
Evlilik ilişkisi nedeniyle dahil oldukları aile-
lerle yaşadıkları sorunları yalnızca dinsel algı
temelinde değerlendirmeyen, bu bağlamda
geleneksel kültürün baskın rolünü her fırsatta
vurgulayan kadınlar, yaşadıkları pek çok
acının nedeni olarak gördükleri eş ailesine
yüksek dozda bir tepkisellik içindedirler. Din
anlayışının farklılığından öte genel sosyal
problemleri içeren bu durum, kadınların duy-
gusal süreçleriyle yakından ilişkilidir. Erkek
ailesinin seviyeli/ görgülü insanları sevmeyen ve
onlardan anlamayan seviyesiz/ görgüsüz insanlar
özne konumundaki inşası, sosyal aktörün
seviyeli ve görgülü kadın olarak tespit ettiği
kendi beninin karşısında gerçekleşmektedir.
Son tahlilde, erkek ailesiyle ilgili yaşanan
sorunların büyük ölçüde dinsellikten çıktığı,
bilindik ailesel problemlere dönüştüğü, ancak
dinselliğin bu problemleri çözmede mutlak
anlamda işlevsel olamadığını söylemek
mümkündür.
İdeolojik İkilemler
Katılımcıların ifadeleri, savundukları dinsel
ideolojiyle ilgili çelişkiler barındırmaktadır.
Çelişkilerin farkındalığı, katılımcıların tâbi
oldukları dine eleştirel bir tutumdan ziyade
dinsel meşrulaştırımı geliştirmiştir.
Kurtarıcı Olduğu Savunulan Din/
Sorunları Çöz(e)meyen Din
İslâm ideolojisine göre yapılan evlilik-
lerde dinsel yaşamı inşa etmedeki tek sorun
ataerkil aile etkisi değildir; bireylerin içinde
yetiştiği ailelerin çok yönlü özellikleri dindar-
lığın yeniden inşasını doğrudan etkilemekte-
dir.
‚Biz dindarlığından dolayı tercih et-
tik eşlerimizi ama şöyle bişey var ahir za-
manda kimse dindarlığıyla terbiye olmuyo<
(bu durumda) Dinin işlevi nerde kaldı dünya
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 85
işleri burada imtihan olarak karşımıza çıktı.
Şimdi çatışma yaşıyo dindar kişi dinimi yaşı-
yorum diyo orda saf bi bağlanma var Cenab-ı
Hakka< Dindarlığı yüzünden evleniyolar
ama ne oluyo kişiliği, ailesinden getirdiği
özellikler ön plana çıkıyo, bununla dindarlı-
ğını bağdaştıramıyo, dindarlığını bağdaştı-
ramadan yaşıyo< Karşısındaki de öyleyse
eğer bunlar hayatlarını dindarlıklarıyla bağ-
daştıramadan bi sürü çatışma yaşıyolar<
Çünkü biz ahir zamandayız dindarlığı ta-
mamen hayatına geçirmek gibi bişeyi de
öngörmüyorum ben, çünkü biz sonradan
dindar olduk, Peygamber Efendimizin ya-
nında büyümedik çok dindar ailelerden gel-
medik.‛ (Elif, 53 yaşında).
İslâmcı aktörlerin modern toplumda
içine düştüğü çelişkilerden bir kısmını net
olarak ortaya koyan bu ifadeler, özünde
İslâmcı ideolojinin kendi savlarını zayıflatır
niteliktedir. Çünkü insanın seküler bir düşün-
ce ve yaşam biçiminde donatıldığı yanlışlıklar-
dan arınmasının en etkin yolu olarak idealize
edilen dinsel inanç ve devamındaki yaşam,
Elif’in ifadelerinde geçerliliğini belli ölçüde
yitirmektedir. Günümüz insanının dindarlı-
ğıyla terbiye olmadığını ifade ettikten hemen
sonra dindarlığın işlevinin içinin bir bakıma
boşaldığının ortaya çıkışı, sosyal aktörü sa-
vından döndürmemiştir. Bunun yerine, aslın-
da olması gereken ancak olamayan bir inan-
ma ve yaşama biçimine ulaşılamaması,
İslâmcı aktörlerin zihinlerinde idealleşen saa-
det asrındaki manevi etkiden uzak olmaya
bağlanmıştır.
Dinselliği ve devamındaki tercihle-
rindeki saf niyetin aile içindeki kazanımlara ve
o güne kadar inşa edilen kişiliğe çarptığı bu
durum, sosyal aktör tarafından içselleştirilmiş
görünmektedir. Elif’in ifadelerinde, bireyin
kişiliğinin gelişmesi sürecindeki ailesel etkile-
rin gücü (Bilgin, 2007), bir bakıma dinsel
inançların ve ‚dini olduğu gibi yaşama‛ ideal-
lerinin önüne geçmekte, katılımcının dinselli-
ğin yeniden inşasında yaşadığı güçlük belir-
ginleşmektedir. Geçmiş aile yaşantısının bi-
reyler üstündeki kuvvetli etkisinin mutlak
kabulü, sosyal aktörü günümüz modern top-
lumunda (ahir zaman) dinin bütün yönleriyle
yaşanamayacağı düşüncesine götürmüştür.
Aile yaşantısının bireylerin kimlik inşasındaki
ve gündelik hayatı şekillendirmedeki etkisi-
nin bir kez daha ortaya çıktığı (Fidan, 2015a)
konuşma metninde, yeniden inşa edilmek
istenen dinselliğin bireyin yaşantısına bütün-
sel olarak nüfuz edemediği anlaşılmaktadır.
Sosyal aktörün kendi dinselliğini eleştirel bir
dille irdelediği bu ifadeler, merkezinde dinin
bulunmadığı kültür ortamında yetişmiş birey-
lerdeki dindar kimlik inşasındaki çok yönlü
çelişkilerin de işaretçileridir.
Zaafları Meşru Dairede Tatmin Eden
Din/ Zaaflarına Yenilen Dindar Erkek
Kadınların ifadelerindeki dikkat çeki-
ci noktalardan biri, dindar erkeklerin kadın-
larla ilişkili zaaflarının fıtri kabul edilmesi, bu
bağlamda erkeklerin zaafları yüzünden değil
bu zaaflarına yenildikleri için suçlanmasıdır.
Suçlamanın yanında, erkeklerin kadın zaafı
konusundaki dinsel bilgi ve kabul nedeniyle,
karşı cinslere yönelim konusunda kadınların
belli ölçüde erkekleri anlama yoluna gittikleri
de gözlenmiştir. Ancak son tahlilde, kadınla-
rın bir zamanlar bütün zaaflardan arınmış
olarak kodladıkları erkeklerinden beklentileri
onların günaha karşı daha güçlü olmaları,
toplumsal düzlemde de yanlış olarak kabul
edilen bir edimin dinsel meşrulaştırımlarla
kendilerine dayatılmamasıdır. Bu noktada
dindar kadın ve erkek aktörlerin çelişkili gi-
rizgâhlarda yol aldığı görülür. Kadın, dinsel
meşruiyeti bulunan nikah edimini meşru ka-
bul etmez ve dinin kendisine verdiği ‘kuma
kabul etmeme’ özgürlüğüne dayanırken, er-
kek, fıtratına Aşkın tarafından verilmiş bir
arzunun helal yollardan temin edilmesinin din
dışı olarak kodlanamayacağını savunmakta-
dır10. Ancak erkeğin bu savı, erkeğin modern
toplumda dinî nikahla ilişki kurduğu kadına
10Dindar erkeklerin bu savları kendi ifadelerine değil,
yaşam deneyimlerini anlatan kadınların aktarımlarına
dayanmaktadır.
86
Fatma Zehra Fidan
normal şartlarda devam eden bir ilişki suna-
mamasıyla önemli ölçüde dinselin sınırların-
dan çıkar ve bir bakıma kendi kendini çürü-
tür. Kadınlar zaaflarına yenilen erkek özne ko-
numunu hem saadet asrındaki hem de günü-
müzdeki örnekler doğrultusunda zaaflarına
yenilmeyen erkek özne konumları karşısında
inşa etmişlerdir. Kadın fitnesinin alabildiğine
yoğun olduğu modern toplumda zaaflarına
yenilmeyerek dinini ve dolayısıyla yuvasını
koruyan erkek, kadınların zihinlerinde saygın
bir noktada konumlandırılmışlardır. Bu saygın
örneklerin varlığı, kadınları dindar erkeklerle
ilgili genelleştirme yapmaktan alıkoymakta-
dır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Kadın dindarlığı, şimdiye kadar yapı-
lan çalışmalarda dindar erkek etkisi bağla-
mında olması gerektiği kadar ele alınmamış-
tır. Halbuki İslâmcı kadın hareketlerinin orta-
ya çıktığı 80’li yıllardan günümüze kadarki
süreç, dindar kadınlar üstündeki dindar erkek
etkisinin farklı aşamalarla somutlaştığı bir
dönemdir. ‚İslâmcı hareket içinde yer alan
erkek aktörlerin dinsel yaşamın şekillenme-
siyle ilgili zihinsel dönüşümleri şimdiki gibi
geçekleşmeseydi kadın dindarlığının bugün-
kü hali nasıl olurdu‛ sorusunu cevaplandır-
mak mümkün değildir. Ancak elimizdeki
çalışma sonrasında, kadın dindarlığının gü-
nümüzdeki şeklini almasında İslâmcı erkek
aktörlerin önemli bir rolü olduğunu söylemek
mümkündür. Bu çalışmanın amacı, kadın
dindarlığının son on yıllarda değişip dönüş-
mesindeki dindar erkek etkisinin nasıl oldu-
ğunu, bu etkilerin hangi bağlamda gerçekleş-
tiğini anlamaktı. Amacımız doğrultusunda
takip ettiğimiz izlekte şu sonuçlara ulaşılmış-
tır.
İslâmcı kadın hareketinin aktörleri,
dinsel ideolojilerini gerçekleştirmek için yola
koyuldukları on yıllar içinde, öncelikle, mo-
derne maruz kalarak zihinsel olarak değişen
ve yeni bir dindar erkek kimliği inşa eden
erkekleriyle karşılaşmışlar, böylece din ve
dinsel yaşam üzerine yeniden düşünme süre-
cine girmişlerdir. Aldıkları dinsel kararlarla
ailelerine ve toplumsal yaşam kurallarına
karşı çıkan İslâmcı kadın aktörler, toplumsal
yaşamın farklı girizgâhlarında dinsel görü-
nüme bürün(dürül)en erkeksi eylemlerle kar-
şılaşmış, bu karşılaşmadan sonra din ve din-
sellik algılarını yeniden inşa etmişlerdir.
İslâmcı kadınlar üstündeki dindar er-
kek etkisi şu bağlamlarda ortaya çıkmıştır.
Dinsel ideoloji temelinde kurulan ev-
liliklerde karşılaşılan sorunlara getirilen çö-
zümler din temelli olmamış, erkeğin içinde
şekillendiği geleneksel kültür normları kadın-
lara dayatılmıştır. Gündelik hayatta karşılaşı-
lan sorunların çözümünde ‘geleneğin din
yerine konulduğu’ tespiti katılımcıların ortak
görüşüdür. Geleneğe rağmen dinsel olanı
tercih ederek öncelikle kendi kimlik inşasına,
sonrasında ise başta ailesi olmak üzere içinde
yetiştiği sosyal ilişkiler ağına karşı çıkabilen
dindar erkek sayısı oldukça azdır.
Geleneksel kültür etkisi bağlamında
ataerkinin hakim kılındığı bir anlayışın dinsel
olana galebesi, daha çok aile ilişkilerinde da-
yatıcı bir etkiyle kendisini göstermektedir.
Ataerkil düşünce yapısının kadını öteleyen ve
ikincilleştiren yaklaşımına dinsel gerekçelerle
karşı çıkan İslamcı kadın aktörler, İslâmcı bir
mücahit oldukları düşüncesiyle evlendikleri
eşlerinden bekledikleri desteği bulamamışlar-
dır. Görüşmelerden elde ettiğimiz veriler,
kadınların konuyla ilgili yoğun bir hayal kı-
rıklığı içinde olduğunu ortaya çıkarmıştır.
İslâmcı kadınlar, kişisel deneyimlerinde başta
aileleri olmak üzere dinsel yaşam idealine
karşı çıkan bütün etkenlerle savaşan, gerekli
buldukları noktada sosyal kazanımlarını iten
aktörlerdir. Bu bağlamda, eşlerinden benzeri
bir mücadele bekleyen kadınların bu beklenti-
leri karşılıksız kalmış, İslâmcı kadın aktörlerin
sosyal anlamda hiçbir kayıp yaşamayı göze
alamayan İslâmcı erkek aktörlerin dava adamı
niteliğiyle ilgili düşünceleri yapı söküme uğ-
ramıştır. İslâmcı erkeğin genel tavrının ‘dini
için her şeyi göze alan bir dava adamı’ olmak-
tan çok ‘kendi çıkarları için dini kullanan kişi’
pozisyonuna gelmesinin ilk işaretleri, erkekle-
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 87
rin ailelerinin geleneksel yaklaşımlarına karşı
din dışı duruşlarından gelmiştir. Geleneksel
kültür normlarından kaynaklanan aile içi
problemler dinin sağladığı reçetelerle çözü-
lememiş, boşanma gerçekleşmese bile çekir-
dek aileler uzun yıllar devam eden sorun
yumağıyla uğraşmak zorunda kalmışlardır.
Problemi İslâm reçetesiyle çözebilen tek örne-
ğin hem evlilik yaşantısının çok sağlıklı oldu-
ğu hem de geniş aileyle olan ilişkilerin zaman
içinde sağlıklı bir düzeye ulaştığı gözlenmiş-
tir.
İslâmcı kadın aktörlerin erkekleriyle
ilgili duygu ve düşüncelerini yapı söküme
uğratan asıl konu ise dindar erkeklerin öteki
kadınlara ilişkin tutumları olmuştur. 80’li
yılların başlarında dini en iyi şekilde yaşama
ve dine hizmet etme idealiyle yeni bir toplum
kurma yoluna giren İslâmcı kadınlar, döne-
min dinsel ideolojisi tarafından belirlenen
toplumsal cinsiyet rollerinin gerektirdiğini
yapmış, evlerine kapanarak annelik ve ev
hanımlığı görevlerini üstlenmişlerdir. Ancak
dindar erkeklerin özellikle çalışma hayatında
karşılaştıkları diğer kadınlarla ilişkili tutumla-
rı erkek zaaflarının dini meşrulaştırımla ey-
leme dönüşmesini gündeme getirmiştir. Din-
dar erkeğin nazarında eve kapanan karısı
zaman içinde silikleşerek sıradan bir ev kadı-
nına dönüşmüş, modern toplumda sosyal
kazanımlarıyla yer alan modern kadın bir
zamanların İslâm mücahidesine tercih edil-
miştir. Bu noktada İslâmcı kadın ve İslâmcı
erkek açısından çelişkili izlekler ortaya çıktığı
gözlenmiştir. Erkek doğal donanımını kutsala
dayandırarak öteki kadın talebinin din dışı
olmadığını savunmuş, kadın ise erkeğin bu
konuyla ilgili tutumunu ‚samimiyetsizlik,
vefasızlık ve nefse boyun eğme‛ olarak kod-
layarak durumu kabullenmeme yoluna git-
miştir. Modern toplum yaşamında dini nikah-
la meşrulaştırdığı çok eşlilik eylemini dinsel-
de olduğu gibi sürdürememe erkeğin çelişkisi
olarak ortaya çıkarken, dinin en iyi şekilde
yaşanması için her şeyden feragat eden
İslâmcı kadının konuyla ilgili modern bir tavır
sergilemesi ve bu tavrı meşrulaştırması kadı-
nın çelişkisi olarak belirginleşmektedir. Kadı-
nın ekonomik bağımsızlığının olmayışı nede-
niyle sömürüye açık hale geldiği bu süreçte,
duygusal deformasyonlarla sonuçlanan du-
rumlar ortaya çıkmıştır. Özellikle 80 dönemi
kadınlarında gözlemlediğimiz bu gibi olay-
larda, kadınlar ya çaresizlikten dolayı boşa-
namayarak mutsuz bir evliliği yürütmek zo-
runda kalmış yada boşanarak aile desteğiyle
hayatını sürdürme yoluna gitmiştir. 80 döne-
mi kadınlarında görülen halay kırıklığı ve
davanın ilk zamanında verdikleri kararlarla
ilgili pişmanlık 90 ve sonrasındaki kadınlarda
o yoğunlukta görülmemiştir.
90 dönemindeki dinsellik algısıyla
İslâm davasına katılan kadınlar genellikle
okullarını bitirip belli bir işte çalışan sosyal
aktörlerdir. Kadının eğitimli olmasının ve
özellikle çalışmasının, gerek erkek ailesine
gerek kişisel sorunlara, gerekse öteki kadına
dayalı problem çözümünde oldukça işlevsel
olduğu gözlenmiştir. Kadının özellikle eko-
nomik özgürlüğe dayanan gücünü ortaya
koyabildiği bu evliliklerde, kadının sahip
olduğu sosyal ve ekonomik kazanımlar so-
runların çözümünde, çözülemiyorsa herhangi
bir desteğe ihtiyaç duymadan boşanmada ve
kadının boşanma sonrasındaki yaşamını daha
güvenli kurmasında işlevsel olmuştur. 90’lı
yıllardaki evlilik tiplerinde söz konusu sorun-
lar kadınların rasyonel girişimleriyle ve kendi
güçlerini ortaya koymalarıyla 80’li yıllara
nazaran daha kolay çözüme ulaşmış görün-
mektedir. Bu noktada ev hayatının, kadının
bedensel ve fiziksel emeğine sürekli el koyan
doğal mekanizmasının dinselliğin inşasıyla
değişmediğini söylemek mümkündür. Orta
sınıf ev kadınlığının yapısal çelişkilerine
İslâmî yaşam felsefesiyle çözüm bulma yöne-
limi ataerkinin kendisini yenileyen tezahürüy-
le çelişkili izlekler ortaya çıkarmış (Köse
2014), bu süreçte kadınların savunduğu dinsel
ideoloji eyleme dönüşememiştir.
Elimizdeki çalışmada, sözü edilen ya-
şam deneyimlerine bağlı olarak özellikle
88
Fatma Zehra Fidan
80’lerde inşa edilen dindarlık tipolojisinin
değiştiği, kadının güç arayışının dinin eski
yorumlarından ayrılarak moderne eklemlen-
diği, İslâm mücahideliğinin çalışan/para ka-
zanan güçlü modern dindar kadın tipolojisiy-
le özdeşleştiği ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda
para kazanmayı erkek işi, ev ve çocukların
bakımını kadın işi olarak tanımlayan toplum-
sal cinsiyet rolleri paylaşımı etkinliğini büyük
ölçüde kaybetmiş11, modern toplum yaşamın-
da kendi gücüyle var olan ve aynı zamanda
dinini yaşayan kadın tipolojisinin inşası kuv-
vet kazanmıştır.
Çalışmada geldiğimiz bu noktada,
konuyla ilgili kesin cümleler kurmanın zorlu-
ğu açıktır. Kadının aktif oluşunu destekleyen
sosyo-dinsel hareketlerle kadının ezilmişliği-
nin sürdürülmesi feminist analizler için nasıl
bir ikilemse (Mahmood, 2011), bir zamanlar
dinsel ideoloji uğruna eve kapatılan kadınla-
rın erkek odaklı etkiler nedeniyle evden dışarı
çıkmaları ve dinselliklerinin rotasını bir za-
manlar öteledikleri moderne doğru çevirme-
leri aynı şekilde ikilemdir. 80’li yıllarda dini
en ideal şekilde yaşama/ yaşatma idealiyle
modern yaşamın kendilerine sunduğu kaza-
nımlardan feragat eden ve o süreçte İslâmcı
erkek aktörlerin tartışılmaz desteğini alan
kadınlar, aynı erkek aktörlerin farklı boyutta-
ki etkileri nedeniyle savrulmuşlardır. Bu sü-
reçteki erkek etkisi, İslâmcı kadınların dini
algılama ve yorumlama şekillerine doğrudan
nüfuz edip dinselliğin farklı yorumlanarak
yeniden idealize edilmesi sonucunu doğur-
muş, İslâmcı kadın hareketinin ortaya çıktığı
yıllardaki anlayışa göre sapma olarak değer-
lendirilebilecek düşünme ve yaşam biçimleri
günümüzde dinsel bir ideale dönüşmüştür.
Bu süreçteki kadın mücadelesi Kan-
diyoti’nin feminist kadın hareketindeki kadın-
11 Bu sav hem elimizdeki araştırma hem de Modernlik ve
Dindarlık Arasında Kadın adlı çalışmamız için doğru olsa
da Türkiye kadın dindarlığının geneline atfedilemez.
Yayına hazırlanan Çarşaflı Dindarlık- İsmailağa Cemaati
Kadınlarına Tutulan Bir Mercek adlı çalışmamızda,
toplumsal cinsiyet rollerinin modern dindar kadınlar
tarafından ötelendiğini iddia ettiğimiz şekilde yapıldığı
ortaya çıkmıştır.
lar için betimlediği tabloyla benzeşmektedir.
Özgürlük mücadelelerini veren kadınlar, bir
taraftan muhafazakâr toplumsal güçlerin teh-
didi altındaki kendi resmi hakları için uğra-
şırken diğer taraftan insanlık onur ve güven-
liklerini tehdit eden endemik kanunsuzlukla
savaşmak zorunda kalmışlardır (Kandiyoti,
2007). 80’li ve 90’lı yıllarda dini en doğru şek-
liyle yaşama idealiyle yola çıkan kadınlar da,
bir taraftan İslâm anlayışına karşı çıkan ailele-
ri, diğer taraftan dindarlık anlayışlarının en
görünen simgesi olan başörtüleri yüzünden
kendilerini dışlayan toplumsal yaşam, başka
bir taraftan ise ortak ideal ile yola çıktıkları
İslâmcı erkeklerin farklı boyutlardaki tazyik-
leriyle mücadele etmek zorunda kalmışlardır.
Kandiyoti’nin kavlince, bu tam da ‚çekiç ile
örs arasında kalmak‛ gibi bir durumdur.
Dindar kadının bu sıkışıklıktan kendisini
kurtarması ve dinselliğini yeniden inşa etmesi
şüphesiz ani bir refleksle değil, zaman içine
yayılan sorgulamalar sonucunda ortaya çık-
mıştır.
KAYNAKÇA
Acar, F. (2010). Türkiye’de İslâmcı Hareket ve
Kadın, (Yay. Haz.: Ş. Tekeli). 1980’ler
Türkiye’sinde Kadın Bakış Açısından Ka-
dınlar içinde (73-91). 4. Baskı. İstanbul:
İletişim.
Ahmed, L. (1986). Women and the Advent of
Islam, Signs, 665-691.
Arat, Y.(2010). Feminizm ve İslâm: Kadın ve
Aile Dergisinin Düşündürdükleri,
(Yay. Haz.: Ş. Tekeli). 1980’ler Türki-
ye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar
içinde (91-103). 4. Baskı. İstanbul: İle-
tişim.
Barlow, R. & Akbarzadeh, S. (2006). Women's
rights in the muslim world: reform or
reconstruction?. Third World Quar-
terly, 27(8), 1481-1494.
Berger, L.P. &Luckmann, T. (2008). Gerçekliğin
sosyal inşâsı: Bir bilgi sosyolojisi incele-
mesi (Çeviren: V. S. Öğütle), İstan-
bul:Paradigma.
Billig, Michael et al. (1988). Ideological Thinking
Kadın Dindarlığının İnşasındaki Eril Dönemeç: “Asr-ı Saadet” Tahayyülünde Değişen Erkek Zihniyeti 89
in Everyday Thinking, London:Sage.
Bilgin, Nuri (2007). Kimlik İnşası, İzmir: Aşina
Kitaplar.
Bourdieu, P. (2006). Pratik Nedenler (Çeviren:
H. U.Tanrıöver), İstanbul:Hil.
Bourdieu,P.&Wacquant, L. (2012). Düşünümsel
Bir Antropoloji İçin Cevaplar 6. Baskı
(Çeviren: N. Ökten), İstanbul: İletişim.
Briggs, Charles L. (2003). Learning how to ask:
A socio linguistic appraisal of the role of
theinterview in social science research,
Cambridge: Cambridge University
Press.
Chafe, W. (2001).The analysis of discourse
flow, The handbook of discourse analysis,
671-687.
Çayır, K. (2000). İslâmcı Bir Sivil Toplum Ör-
gütü: Gökkuşağı İstanbul Kadın Plat-
formu, İslâm’ın Yeni Kamusal Yüzleri
içinde (41-68). İstanbul: Metis.
Çiftçi, A. (2011). Bilgi- Sosyolojik Din Sosyolo-
jisinde Bir Kavram: Durum Tanımı,
Din Sosyolojisi ve Yöntem. Toplum Bi-
lim Yazıları 2.içinde (49-70). Ankara:
Özkan Matbaacılık.
Fidan, Fatma Zehra. (2015). Modernlik ve Din-
darlık Arasında Kadın. İstanbul: Opsi-
yon.
Fidan, F. Z. (2015a). Gündelik Yaşamın İnşa-
sında Ailevi Tezahürler: Kadın Yaşa-
mında Anne Etkisi, UHBAB Uluslara-
rası Hakemli Beşeri ve Akademik Bilimler
Dergisi içinde (61-76). Cilt: 4. Sayı: 11.
Gellner, Ernest. (1992). Postmodernism, Reason
and Religion, London and New York:
Rutledge.
Giddens, A. (2014). Mahremiyetin Dönüşümü 3.
Baskı (Çeviren: İ. Şahin), İstanbul: Ay-
rıntı.
Göle, Nilüfer. (1998). Modern Mahremi 5. Ba-
sım, İstanbul: Metis.
Göle, N. (2000). Modernist Kamusal Alan ve
İslâmî Ahlak, İslâm’ın Yeni Kamusal
Yüzleri içinde. İstanbul: Metis. 19- 41.
Göle, Nilüfer. (2008). Melez Desenler, İstanbul:
Metis.
Hale, S. (1992). The rise of Islam and women
of the national Islamic front in Sudan,
Review of African Political Eco-
nomy, 19(54), 27-41.
Kandiyoti, D. (2007). Between the hammer
and the anvil: post-conflict reconst-
ruction, Islam and women's rights,
Third World Quarterly, 28(3), 503-517.
Kandiyoti, D. (2010). Ataerkil Örüntüler: Türk
Toplumunda Erkek Egemenliğinin
Çözümlenmesine Yönelik Notlar,
(Yay. Haz.: Ş. Tekeli). 1980’ler Türki-
ye’sinde Kadın Bakış Açısından Kadınlar
içinde (327-340). 4.Baskı. İstanbul: İle-
tişim.
Köse, Elif. (2014). Sessizliği Söylemek, Dindar
Kadın Edebiyatı, Cinsiyet ve Beden, İs-
tanbul: İletişim.
Langenhove, L.,and R. Harré (1999). Positio-
ning and the writing of science, Positi-
oning theory: moral contexts in internati-
onal action içinde. 102-115.
Mahmood, Saba. (2011). Politics of piety: The
Islamic revival and the feminist subject,
Princeton UniversityPress.
Mardin, Şerif. (2007). Din ve İdeoloji, İstanbul:
İletişim.
Mardin, Şerif. (2007a). Bediüzzaman Said Nursi
Olayı, İstanbul: İletişim.
Motha, S. (2007). Veiled women and the affect
of religion in democracy, Journal of law
and Society, 34(1), 139-162.
Moore, M.K. (2007). Visible through the Veil:
The Regulation of Islam in American
Law, Sociology of Religion, 68(3), 237-
251.
Najmabadi, A. (2006). Gender and secularism
of modernity: How can a Muslim
woman be French?, Feminist Studies,
239-255.
Najmabadi, A. (1993). Veiled discourse-
unveiled bodies, Feminist Studies, 487-
518.
Özdalga, Elizabeth. (2006). İslâmcılığın Türkiye
Seyri, İstanbul: İletişim.
Pereira, C. &Ibrahim, J. (2010). On the bodies
90
Fatma Zehra Fidan
of women: The common ground
between Islam and Christianity in Ni-
geria, Third world quarterly, 31(6), 921-
937.
Potter, J. &Wetherell, M. (2004). Discourse
Analysis, (Editor: M. Hardy & A.
Bryman) içinde, Handbook of Data
Analysis(pp.607-624). London: Sage.
Patton, Michael Quinn. (2003). Qualitative
Evaluation Checklist, Evaluation
Checklist Project.
www.wmich.edu.evalctr/cheklists.
(Erişim tarihi. 02. 04. 2015).
Ramazanoğlu, Yıldız. (2008). İkna Odası, İs-
tanbul: Timaş.
Schiffrin, D. P. ; Tannen, D. & Hamilton, E. H.
(Editors) (2008). The handbook of disco-
urse analysis. John Wiley&Sons.
Tuksal, Hidayet Şefkatli. (2000). Kadın Karşıtı
Söylemin İslâm Geleneğindeki İzdüşüm-
leri, Ankara: Kitabiyat.
Özdemir, H. A. (2005). Son Peygamber’in
(SAV) Son Mesajı Olarak Vedâ Hut-
besi, Din bilimleri Akademik Araştırma
Dergisi, 5(4), 95-112.
Van Langenhove, L. &Harré, R. (1999). Positi-
oning and the writing of science, Posi-
tioning theory: Moral contexts of intenti-
onal action. 102-115.
Weber, M. (2012). Din Sosyolojisi (Çeviren: L.
Boyacı), İstanbul:Yarın.
Wetherell, M.& Potter, J. (1988). Discourse
Analysis and the Identification of In-
terpretative Repertoires, (Editor: C.
Antaki) içinde, Analysing Everyday
Explanation. London: Sage.
Wetherell, Margaraeth& Potter, John. (1987).
Discourse and Social Psychology: Beyond
Attitudes and Behaviour, London:Sage.
Willig, C. (2008). Foucaultcu Söylem Analizi
(Çeviren: S. A. Arkonaç), Introducing
Qualitative Research in Psychology.
London: Open University Press.
Yeğin, Abdullah. (1983). Osmanlıca- Türkçe Yeni
Lügat, İstanbul: Hizmet Vakfı.
Yıldırım, Ali. & Şimşek, Hasan. (2011). Sosyal
bilimlerde nitel araştırma yöntemleri,
Seçkin Yayıncılık.
Yılmaz, Zehra (2015). Dişil Dindarlık, İslâmcı
Kadın Hareketinin Dönüşümü, İstanbul:
İletişim Yayınları.