Graham Green - Bomba Partisi

89

Transcript of Graham Green - Bomba Partisi

Page 1: Graham Green - Bomba Partisi
Page 2: Graham Green - Bomba Partisi

GRAHAM GREENE

BOMBA PARTİSİ

maslan çizgiliforum

B3 KELEBEK YAYINLARI

İSTANBUL K E L E B E K Y A Y I N E V İ — İ S T A N B U L Hiıknın cad. babıali han no. 99 tel.: 526 84 40 «Dr. Fischer of Geneva or the bomb party»

adlı ingilizce baskısından dilimize çeviren Fikret ARIT

kitabı hazırlayan.- yıldıran bozkurt kapak resmi.- ali erkmen kapak filmi: çali grafik kapak baskì: seçil ofset birinci baskì: kasım 1988

Page 3: Graham Green - Bomba Partisi

225

1

Öyle sanıyorum ki nasıl kızını herhangi bir ka-dından daha çok sevmişsem, Doktor Fischer'den de tanıdığım herhangi bir erkekten daha çok nefret et-mişimdir. Kızıyla karşılaşmamız ve bu karşılaşmanın evlenmeye kadar varması ne gariptir. Ben Ve-vey'deki çepeçevre cam olan koskoca çikolata fabri-kasında çevirmen ve mektup yazarı olarak çalıştığım sırada. Anna-Luise'le milyoner babası Cenevre dışındaki Versoix'da, göl kıyısında, klasik üsluptaki gösterişli, büyük, beyaz köşkte yaşıyoruz. Aramızda sadece bir kanton (1) değil, bir dünya vardı sanki. Ben sabahları saat 8:30'da işbaşı yaparken, o bir (1) İsviçre Konfederasyonu'nu oluşturan illerden herbiri.

Page 4: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

düğün pastasına benzediğini söylediği pembeli be-yazlı yatak odasında halâ uyuyor ve ben öğle yemeği olarak acele acele bir sandviç yerken, o sırtında sabahlığıyla aynanın önüne oturmuş saçlarını tarıyor olmalıydı. Öyle sanıyorum ki patronlarım bana, bizim çikolatalarımızın çokça yenmesinden ötürü meydana gelen enfeksiyonların zararını en azma in-dirmek için yıllraca önce, bir diş macunu olan Den-tophil Bouquet'yi icat etmiş Doktor Fischer'in yarım sabahlık hak edilmemiş gelirini belki karşılayacak üç bin frank ödüyorlardı çikolatalarının satışından. Bouquet sözcüğü güzel kokunun seçimini belirtmek için kullanılmıştı ve ilk ilânda zarif bir çiçek demeti gösterilmişti. «En sevdiğiniz çiçek hangisidir?» Daha sonra da, hepsinden başka başka çiçekler olmak üzere dişlerinin arasında bir çiçek tutan gözalıcı kızların olduğu iç açıcı bir fotoğraf.

Benim Doktor Fischer'den nefret etmem parası yüzünden değildi. Gururu, herkesi hor görmesi ve acımasızlığı için nefret ediyordum ondan. Kimseyi, kızını bile sevmiyordu. Bana karşı, bir işaretiyle çevresine üşüşen sözüm ona dostlarından daha fazla bir nefret duymadığı için; evlenmemize karşı çıkmak zahmetine bile katlanmadı. İngilizcesi çok iyi olmadığı için «Karakurbağalar» (2) derdi onlara Anna-Luise. Demek istediği dalkavuklardı (3)

( 2 ) îngilizcesi Toas. (S) îngilizcest Toadiea.

— 8 — ama çok geçmeden ben de Anna-Luise'in onlara tak-tığı adı benimsedim. Bu Karakurbağalar arasında Richard Deane adında alkolik bir film oyuncusu, Krueger adında —savaş sırasında sadece bir generali olduğu için İsviçre ordusunda çok yüksek bir rütbe sayılan— bir Divisionnaire, Kips adında uluslararası bir avukat, vergi danışmam olan Monsieur Belmont ve Mrs. Montgomery adında mavi saçlı bir Amerika'lı kadın vardı. İçlerinden bazılarının General dedikleri adam emekli, Mrs. Montgomery duru-mundan hoşlanılan bir duldu ve hepsi aynı amaçla, ya kendi ülkelerindeki vergilerden kaçmak ya da kantonun uygun şartlarından yararlanmak için Ce-nevre çevresine yerleşmişlerdi. Onları tanıdığım za-man içlerinde yalnız Doktor Fischer ve Divisionnaire İsviçre yurttaşıydılar ve Fischer de uzun süreden beri en varlıklılarıydı. Bir elinde kırbaç, öbür elinde de havuçla eşek yönetir gibi yönetiyordu onların hepsini. Kendilerini çok iyi uydurmuşlardı şartlara ve nasıl da hoşlanıyorlardı havuçlardan. Doktor Fischer'in her zaman önce horlandıkları, sonra da ödüllendirildikleri (ilk akşam yemeklerinde onlara uspriden anlamaz mısınız siz hiç?» dediğini gözlerimin önüne getirebiliyorum) bu iğrenç partilerine sırf havuçların hatırı için katlanıyorlardı. Sonraları, daha espri patlamadan önce bile gülmeyi

Page 5: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

öğrendiler. Kesdilerini seçilmiş bir grup olarak görüyorlardı. —Cenevre'de, onların büyük Doktor Fischer'le dostluklarını kıskanan bir yığın insan vardı. (Onun ne doktoru olduğunu halâ bil-miyorum. Belki de Divisionnaire'e «General» dedik-leri gibi, onu onurlandırmak için icat etmişlerdi bu unvanı.)

Nasıl oldu da sevdim Fischer'in kızını? Hiçbir açıklamaya ihtiyacı yok bunun. Genç ve güzeldi, sevgi dolu ve akıllıydı, bugün onu gözlerim dolma-dan hatırlayamam ama acaba nasıl bir sır gizliydi onun beni sevmesinin ardında bilmiyorum. Onunla karşılaştığımız zaman benden otuz yaştan fazla gençti ve onun yaşında bir genç kızın ilgisini çekecek hiçbir özelliğim yoktu. Genç bir itfaiye eri olarak görev yaptığım baskın sırasında —Londra kentinin alevlere gömüldüğü o 1940 Aralık ayında— sol elini yitirmiş, savaş bittikten sonra bağlanan emekli aylığı ancak İsviçre'de yerleşmeme yetmiş, ailem sayesinde öğrenmiş olduğum diller de orada geçimimi sağlamıştı. Babam alt düzeyde bir dışişleri memuruydu. O bakımdan çocukken Fransa'da, Türkiye'de ve Paraguay'da yaşamış, o ülkelerin dil-lerini öğrenmiştim. Garip bir raslantı, babam ve annem benim elimi yitirdiğim gece ölmüşler, elim İngiltere Bankası yakınlarındaki Ladenhall Soka-ğı'nda bir yerlerde kalırken, onlar da Vest Kensing-ton'da bir evin molozları altında kalmışlardı.

Bütün diplomatlar gibi babam da ömrünü Sir Frederick Jones unvanıyla — İngiltere'de hiç kim-senin komik, ya da garip bulmadığı onurlu bir adla ama basit bir Mr. A. Jones'un Doktor Fischer'in nazarında gülünç kaldığına tamk olduğum bir soylu olarak tamamladı. Benim için ne talihsizliktir ki, babam diplomatlığı Anglosakson tarihi çalışmalarıyla birleştirmiş ve tabii annemin izniyle, kahra-manlarından biri olan Alfred'in adını vermişti bana (eminim annem tedirgin olmuştur bu adın aslı olan Aelfred'den.) Bu vaftiz adı, anlaşılmaz bir nedenden ötürü bizim orta sınıfın gözünde değerini yitirdi' tümüyle işçi kesiminin mah oldu ve Alf olarak kısaltıldı. Belki de bu yüzden Dentophil Bouquet mucidi Doktor Fischer, kızıyla evlenmemden sonra bile bana sadece Jones demekle yetindi.

Anna-Luise'e gelince - elli yaşlarını süren bir adama ne çekmiş olabilirdi onu? Belki Doktor Fischer'den daha canayakm bir baba arıyordu, benim farkında olmadan aynı düşünceyle eşden çok bir kız evlât aramış olabileceğim gibi. Eşim yirmi yıl önce doğum yaparken, doktorların kız olduğunu söyledikleri yavrusuyla birlikte ölmüştü. Karıma âşıktım ama bir erkeğin gerçekten sevebileceği bir yaşa gelmemiştim daha ve belki de buna zaman bulamamıştım. İnsanın aşık olma duygusunu yiti-receğinden kuşkuluyum ama insan çocukken hayran olduğu bir yazarın sonraları etkisinden kurtulması

Page 6: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

kadar kolaylıkla bu duygudan uzaklaşabilir. Eşimin anısı çok geçmeden silindi ve beni yeni bir

— 11 — eş aramaktan alakoyan vefalılık değil — plastik bir el taklidi ve hiç de çekici olmayan bir gelire rağmen mucizeyi andırır biçimde beni sevgililiğe kabul eden bir kadın bulmama ve böyle bir mucizenin bir daha olamayacağını ummam neden oldu. Kadın ihtiyacı önüne geçilmez bir hal aldığı zaman, emekli aylığımı ve ailemden miras kalan küçük gelirimi (ki çok azdı ama ellerindeki para Savaş Borçlarına yatırılmış olduğu için hiç değilse İngiltere vergisinden muaftı) artırabilmek için çikolata fabrikasm-daki işimi bulduktan sonra, İsviçre'de bile, para karşılığında cinsel ilişki kurabilirdim.

Anna-Luise'le ilk kez, birer sandviç yerken kar-şılaştık. Ben her zamanki öğle yemeğimi ısmarla-mıştım; o da, vaktile kendisine dadılık etmiş olan ufak-tefek kadını görmek üzere Vevey'e gitmeden önce bir lokma birşey yemek için gelmişti. Ben sandviçimi beklerken tuvalete gitmek üzere kalk-mıştım masadan; yerime kimsenin oturmaması için de sandalyemin üstüne gazetemi bırakmıştım. An-na-Luise gazeteyi görmemiş olduğu için karşıma düşen sandalyeye oturmuştu. Geri döndüğüm zaman —plastik elime eldiven geçirmiş olduğum halde— elimin takma olduğunu farketmiş olmalıydı ki, belki de o yüzden özür dilemedi ve yerini değiştirmedi. (Onun ne denli iyi kalpli olduğunu yazmış bulunuyorum. Babasına ait hiçbir iz yoktu onda. Annesini tanımış olmayı isterdim.)

— 12 — Sandviçlerimiz ayni zamanda geldi — onunki

jambonluydu, benimki de peynirli, o kahve söyle-mişti, ben de bira, bizi birlikte sanmış olan garson kadın kısa bir şaşkınlık geçirdi. Böylece, yıllar geç-tikten sonra karşılaşan iki arkadaş gibi oluverdik birden. Fransız cilâsı parlaklığında, kırmızıya çalan kahverengi uzun saçlarını tepesinde topuz yapmış, Çin usulü dendiğini sandığım bir biçimde içinden bir çubuğun geçtiği deniz kabuğuyla tutturmuştu. Ona nazikçe iyi günler dilerken, deniz kabuğunun içinden geçen çubuğu çektiğimi, kabuğun yere düştüğünü, saçlarının da sırtına döküldüğünü hayal ediyordum. Her gün sokakta gördüğüm, tereyağı ve kremaya bulanmış gibi güzel, taze yüzlü; en ufak bir hayat tecrübesinden yoksun, boş bakışlı İsviçre kızlarından çok başkaydı. Annesinin ölümünden sonra Doktor Fischer'le tek başına yaşarken yeterince tecrübe sahibi olmuştu.

Sandviçlerimizi bitirmeden önce çabuk çabuk birbirimize adlarımızı söyledik ve o bana «Fischer» deyince, «O Fischer değil herhalde» dedim şaşkın-lıkla.

Page 7: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

«O Fischer'den kimi amaçladığınızı anlama-dım.»

«Akşam yemekleri veren Doktor Fischer,» de-dim. Olumlu anlamda başmı eğdi. Onu üzdüğümü ; sezdim.

«O yemeklere katılmam,» dedi.

— 13 — Söylentilerin her zaman abartıldığını belirtmeye

çalıştım. «Hayır,» dedi, «İğrençtir o yemekler.» Belki konuyu değiştirmek için, çirkin görntü-yü

gizlemek amacıyla her zaman eldiven geçirdiğim plastik elimden söz etti hemen. Çok kimseler elimi farketmemiş görünürler ama dikkatimin başka yerde olduğunu sanarak genellikle kaçamak bir bakış fırlatırlar elime. Ona Londra kentindeki o baskın gecesini, alevlerin gece yarısında kitap okunabilecek bir parlaklıkta Vest End'e kadar göğü nasıl aydınlatmış olduğunu anlattım. Benim görev yerim Tottenham Court Sokağı'ndan uzaktaydı ve sabahın ilk saatlerine kadar doğuya yardıma çağırıl-mamıştık. «Otuz yıldan fazla oldu,» dedim, «ama birkaç ay önce olmuş gibi geliyor insana.»

«Babamın evlendiği yıl o,» dedi. «Annemin de-diğine göre öyle bir ziyafet vermiş ki babam törenden sonra. Dentophil Bouquet daha o sıralarda varlık sahibi yapmış kendisini anlıyor musunuz,» ve ekledi, «biz tarafsızdık ve varlıklı olanlar vesikaya gerçekten bağımlı değildiler. Verdiği akşam yemeklerinin ilki sayılabileceğini sanıyorum onu. Tüm kadınlar için Fransız parfümleri, erkekler için de altın kokteyl karıştırma çubuklan varmış — masasında kadınlar olmasından hoşlanırmış o günlerde. Sabah beşe kadar kimse yerinden kımıldamamış Böyle bir düğün gecesini aklım almaz benim.»

— 14 — «Bombardıman uçakları saat 5:30'da gitti,» de-

dim. «O sırada ben hastanedeydim ama yatağımda Alarm Bitti işaretini duydum.» İkimiz de birer sandviç daha söyledik ama kendi sandviçinin parasını vermeme razı olmadı. «Başka zaman.» dedi, bu söz, en az bir kez daha buluşacağımız anlamma geliyordu. Baskın gecesi ve sandviçli öğle yemeği — bunlar, Anna-Luise'in öldüğü güne ait anılarımdan bile bana daha yakın olan ve tüm ayrıntılarına kadar hatırladığım anılardır.

Sandviçlerimizi bitirdik ve ben daha viskiyle tadlandırılmış yeni bir sütlü çikolatayla ilgili beş tane İspanyolca, üç tane de Türkçe mektubun masamın üstünde durduğu büroya doğru dönmeden onun görüş açımdan çıktığını gördüm. Dentophil Bouquet bu çikolataları diş etlerine zarar vermeyecek hale getireceği savım ileri sürecekti kuşkusuz.

2

Page 8: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

İlişkimiz böyle başladı ama bir ay Vevey'de ras-lantı buluşmalar ve evlerimizin yarı yoluna düşen Lausanne'daki küçük bir sinemada klasik filmler seyretmemiz gerekti birbirimizi sevdiğimizi ve onun benimle «aşk yapmaya» hazır olduğunu anlamam için, bu da anlamsız bir cümle, çünkü biz çok daha önce, jambonlu ve peynirli sandviçlerimizi yerken atmıştık aşkın temelini. Çok eski kafalı bir çifttik biz gerçekten ve ilk kez karşılaştığımız çay salonundaki buluşmamızdan sonra, benimle gelmeyi kabul edeceğine dair hiçbir fikrim olmadığı için o sabah düzeltmek zahmetine katlanmadığım yatağımda yattığımız ilk öğle sonu —günlerden pazardı— fazla umuda kapılmadan evlenme teklif ettim ona. Şöyle belirttim isteğimi: «Çok isterdim evli olma-mızı.»

İsviçre'lilerin barrette dedikleri deniz kabuğu yere düşmüş, saçları da yastığa dökülmüş olarak sırtüstü yatar ve tavana bakarken, «Neden olma-yalım?» dedi.

«Doktor Fischer,» dedim. Daha görmeden nefret etmiştim ondan ve «Baban» demek çok ters geliyordu bana, hakkındaki söylentilerin gerçek olduğunu söylememiş miydi bana Anna-Luise?

«Ona danışmamıza gerek yok,» dedi Anna-Lui-se. «Umursayacağmı da sanmam.»

«Elime ne para geçtiğini söyledim sana. İsviç-re'deki şartlara göre iki kişi için pek yeterli sayıl-maz.»

«İdare ederiz. Annemden biraz bir şey kaldı bana.»

«Sonra yaşım,» diye ekledim. «Baban olacak yaştayım senin.» Bunu söylerken belki de gerçekten öyle olduğumu, sevmediği bir babanın yerine konacağımı ve başarımı Doktor Fischer'e borçlu olacağımı düşünmüştüm. «Eğer elimi çabuk tutsay-dım büyükbaban bile olabilirdim.»

«Neden olmayasın, sen benim aşığım ve babam, çocuğum ve anam, tüm bir ailesin — istediğim tek aile» dedi ve ağzıyla ağzımı kapattı, öyle ki cevap veremedim. Beni yatağa bastırdı, öyle ki kanı ba-caklarıma ve karnıma bulaştı, böylece Doktor

17 — F. 2

Fischer'in, ya da rahibin rızası olmadan daha iyi ve daha kötü herşey için evlendik. Bizim evlenme biçi-mimizde yasallık yoktu, dolayısıyla boşanma da olamazdı. Her türlü geleceği kabullenerek birbirimi-zin olduk.

Anna-Luise göl kıyısındaki klasik beyaz eve gi-dip bir bavul hazırladı ((bir kadının tek bir bavula neler sığdırabileceği şaşırtıcıdır) ve kimseye birşey

Page 9: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 9 —

söylemeden çıkıp geldi. Bir gardrop ve mutfak için bazı yeni şeyler (bir tavam bile yoktu), karyola için daha rahat bir yatak aldıktan ve aradan hemen hemen üç gün geçtikten sonradır ki, «Nerede olduğunu merak edecektir o» dedim. «O» — «baban» değil.

Saçlarını, çok sevdiğim Çin stilinde düzenliyordu. «Farkına bile varmamıştır,» dedi.

«Yemeklerde beraber olmaz mısınız?» «Genellikle dışarıdadır.» «En iyisi ben bir gidip göreyim onu.» «Neden?» «Seni aramaları için polise haber verebilir.» «Polis pek bir sonuç alamaz,» dedi. «Babamın

olurunu alacak yaşı geçtim. Bir cinayet işlemedik ki.» Ama gene de bir cinayet işlemediğimden emin değildim — tek elli, elli yaşının üstünde, bütün gün çikolata konusunda mektuplar yazan ve daha yirmi bir yaşmda bile olmayan bir kızı kendisiyle yaşa-maya kandırmış bir adam: yasal bir cinayet değildi elbette ama bir babanın gözünde gene de cinayetti. «Eğer gerçekten gitmek istiyorsan git ama dikkatli ol» dedi. «Lütfen dikkatli ol.»

((O kadar tehlikeli midir?» «Tahmin edemezsin.»

Page 10: Graham Green - Bomba Partisi

3

Çalıştığım yerden bir günlük izin aldım ve göl boyunca arabamı sürdüm ama arazinin büyüklüğünü, gümüş huş ağaçlarını, salkımsöğütleri ve kolonlu sundurma önündeki çayırın büyük yeşil çağlayanını görünce az daha geri dönecektim. Bir tazı, hanedan arması gibi yatmış uyuyordu. Arka kapıya gitmem gerektiği gibi bir duyguya kapıldım.

Zili çaldığım zaman beyaz ceketli bir adam açtı kapıyı.

«Doktor Fischer'i görmek istiyorum,» dedim. «Adınız?» diye sordu dik bir sesle. İngiliz oldu-

ğunu söyleyebilirdim. «Mr. Jones,» dedim. Önüme düşerek birkaç basamak merdivenle

— 20 —

çıkılan, içinde iki kanape, birçok koltuk ve büyük bir avize olan koridorüstü bir kabul salonuna götürdü beni. Kanapelerden birinde mavi saçlı ve mavi giysili, parmaklarında bir yığın altın yüzük olan bir kadın duruyordu. Beyaz ceketli adam kayboldu.

Kadınla bakıştık, sonra salona bir göz attım, bunların hepsinin kaynağını düşündüm — Dento-phil Bouquet idi. Bu salon, çok pahalı bir dişçinin bekleme odası, oturan biz ikimiz de hasta olabilirdik. Kadın bir süre sonra hafif bir Amerikan şive-siyle İngilizce olalrak, «Ne denli meşgul bir insan, değil mi?» dedi. «Dostlarını bile bekletiyor. Ben Mrs. Montgomery'yim.»

«Adım Jones,» dedim ben de. «Verdiği partilerden birinde sizi gördüğümü

hatırlamıyorum. » «Hayır.» «Zaman zaman benim de kaçırdığım bir parti

oluyor tabii. Her keresinde bulunamıyorsunuz. Bu-lunulamaz, değil mi? Her zaman olmaz.»

«Herhalde.» «Richard Deane'i tanıyorsunuz elbette.» «Hiç karşılaşmadım. Ama hakkında bazı şeyler

okudum gazetelerde.» Fıkırdadı: «Az değilsiniz siz de, eminim. Gene-

ral Krueger'i tanıyor musunuz?» «Hayır.»

--21 — Endişe ve kuşkuyu andırır bir biçimde sordu:

«Ama Mr. Kips'i tanırsınız muhakkak?» «Kendisinden söz edildiğini duydum,» dedim.

«Vergi danışmanı değil mi?» «Hayır hayır. Vergi danışmanı olan Monsieur

Belmont'tur. Mr. Kips'i tanımamamız çok garip.» Bir açıklama gerektiğini hissettim. «Kızının

arkadaşıyım,» dedim. «Ama Mr. Kips evli değildir.» «Doktor Fischer'in kızının demek istedim.»

Page 11: Graham Green - Bomba Partisi

«Öyle mi?» dedi. «Ben hiç karşılaşmadım kı-zıyla. Çok çekingen. Doktor Fischer'in partilerine katılmaz. Ne yazık. Hepimiz onu yakından tanımak isterdik.»

Beyaz ceketli adam döndü ve oldukça küstah bir ses tonuyla, «Doktor Fischer'in biraz ateşi var Bayan,» dedi, «sizi kabul edemeyeceği için üzüntü-lerini bildirdi.»

«Bir istediği var mı, sorun — hemen gidip ala-yım. Güzel bir misket üzümü sözgelimi?»

«Doktor Fischer'in misket üzümü var.» ((Sözgelimi diye söyledim onu. Kendisi için ya-

pabileceğim birşey var mı sorun, ne olursa.» Ön kapının zili çaldı ve uşak. kadına cevap

vermeye tenezzül etmeden açmaya gitti. Peşinde, hemen hemen ikiye bükülmüş, koyu renk giysili, zayıf, yaşlı bir adam olduğu halde kabul salonuna çıkan basamaklarda göründü. Yeni gelen adam,

— 22 — yedi sayısı gibi başını öne doğru çıkararak baktı. Sol kolunu yanına eğik olarak tutuyor ve bu haliyle yedi sayısının sömürgelerde yazılış biçimini andırıyordu.

«Üşütmüş,» dedi Mrs. Montgomery, «bizi kabul etmeyecek.»

«Mr. Kips randevulu geldi,» dedi uşak ve bizi umursamadan, peşinde Mr. Kips olduğu halde mer-mer merdivene doğru yürüdü. «Kızından haber ge-tirdiğimi söyle Doktor Fischer'e» diye seslendim pe-şinden.

«Biraz ateş!» diye dudak büktü Mrs. Montgo-mery. «İnanmayın. Yatak odasına buradan gidilmez. Çalışma odasına gidilir. Evi biliyorsunuz herhalde.» «İlk kez geliyorum buraya» dedim. «Öyle mi? Şimdi anlaşıldı — bizlerden değilsiniz siz.»

«Kızıyla yaşıyorum.» «Öyle mi?» dedi. «Ne ilginç ve ne kadar açık-

yüreklilik. Güzel bir kız olduğunu söylediler bana. Ama hiç görmedim. Dediğim gibi, partilerden hoş-lanmıyor.» Altın bir bileziği şmgırdatarak elini saç-larına kaldırdı: «Tüm sorumluluklar bende, biliyor musunuz,» dedi. «Doktor Fischer bir parti verdiği zaman ev sahipliğini ben yapmak zorundayım. Şu sırada davet ettiği tek kadın benim. Büyük bir onur bu elbette — ama hepsi bir... General Krueger genellikle şarap içer... Tabii şarap varsa,» diye ekledi bir sır verircesine. «Şarap konusunda büyük bir connoisseurdür(l) General.»

«Verdiği partilerde her zaman şarap olmaz mı?» diye sordum.

Sanki sorum çok küstahça bir şeymiş gibi ses-sizce baktı bana. Sonra biraz yumuşadı. «Doktor Fischer'in büyük bir mizah yeteneği vardır,» dedi. «Verdiği partilerden birine sizi çağırmamış olmasını merak ediyorum ama belki de bu şartlarda uygun düşmezdi. Çok küçük bir grubuz biz,» diye ekledi. ((Hepimiz birbirimizi çok iyi tanırız ve Doktor

Page 12: Graham Green - Bomba Partisi

Fischer'i çok severiz, çok, pek çok severiz. Ama hiç değilse Monsieur Belmont'u muhakkak tanırsınız — Monsieur Henri Beimont'u? Her vergi probleminin üstesinden gelir.»

«Benim vergi problemlerim yok,» dedim. Büyük kristal avizenin altına düşen ikinci ka-

napede oturduğum için böyle demekle sanki cahil-liğimi belirtmişim gibi geldiğini farkettim ona. Mrs. Montgomery çok belirgin bir sıkıntıyla bakışlarım başka yana çevirdi.

Babama bir süre Kim Kimdir'de bir yer sağlamış olan küçük unvanına rağmen Mrs*. Montgo-mery'nin yanında kendimi toplumdan atılmış birisi r^ibi hissettim ve üstelik, utancımı arttırmak ister- (1) Fransızca: Uzman. miş gibi uşak sessizce basamaklardan indi ve yüzü-me bakmadan, «Doktor Fischer sizi perşembe günü saat on yedide kabul edecek Mr. Jones,» dedi ve çok kısa bir süre önce Anna-Luise'in aile ocağı olduğunu düşünmenin garip geldiği büyük evin bilinmeyen bölgelerine doğru uzaklaştı.

«Evet Mr. Jones, böyleydi adınız değil mi? Se-vindim sizi tanıdığıma. Dostumuzun nasıl olduğunu Mr. Kips'ten öğrenmek için ben bir süre daha kalacağım. Sevgili dostumuzu gözetmemiz lâzım.»

Karakurbağaların ilk ikisiyle karşılaşmış oldu-ğumu daha sonra anladım.

- 2 5 -

4

«Vazgeç,» dedi Anna-Luise. «Ona hiçbir şey borçlu değilsin. Karakurbağalardan biri değilsin sen. Benim şimdi nerede olduğumu pekâlâ biliyordur o.»

Page 13: Graham Green - Bomba Partisi

«Senin Jones adında birisiyle olduğunu biliyor — o kadar.»

«İsterse senin tam adını, mesleğini, nerede ça-lıştığını, her şeyi öğrenir. Sen burada yaşayan bir yabancısın. Polis dosyasında adın var. Gidip sorması yeter.»

«Dosyalar gizlidir.» «Söz konusu babam olunca hiçbir şeyin gizli

kalmayacağına inan. Poliste de bir Karakurbağa olabilir pekâlâ.»

— 26 — «Gökteki Babamız'ın yerine koyar gibisin onu

— Gökte olduğu gibi yeryüzünde de her istediği ye-rine gelen.»

«Onu tarif ediyor bu benzetiş,» dedi Anna-Luise.

«Meraklandınyorsun beni.» «İstersen git randevuya,» dedi. «Ama dikkatli

ol. Lütfen dikkatli ol. Özellikle gülümserse çok daha dikkatli ol.»

«Bir Dentophil gülümsemesi,» diye takıldım, çünkü ikimiz de bu diş macununu kullanıyorduk. Dişçim önermişti onu bana. Belki o da bir Kara-kurbağaydı.

«Sakın Dentophil'den söz etme ona,» dedi An-na-Luise. «Varlığının nereden kaynaklandığının hatırlatılmasmdan hoşlanmaz.»

«Kendisi Dentophil kullanmaz mı?» «Hayır. Vater-Pik diye birşey kullanır o. Dişle

ilgili hiçbir şeyi alma ağzına, yoksa kendisiyle alay ettiğini sanır. O başkalarıyla alay eder ama kimse onunla alay etmez. Alay etmenin tekeli onun elin-dedir.»

Perşembe günü saat on altıda işten kurtulduğum zaman Anna-Luise'in yanındayken duyduğum cesaretten eser kalmamıştı. Sadece Alfred Jones adında, ayda üç bin frank kazanan, ellili yaşlarda, çikolata şirketinde çalışan birisiydim. Fiat'ı Anna-Luise'e bırakmış, Cenevre'ye trenle gitmiş, istasyon-dan taksi durağına kadar yürümüştüm. Durağın yakınında, tahmin edeceğiniz gibi Winston Churchill adında, ne olduğu anlaşılamayan işaretli, kapı aynalığı tahta, renkli cam pencereli (nedense York ve Lancaster'in beyaz ve kırmızı gülleriyle), tek gerçek antikalar olarak oyma tahta kanapelere ayni şeyi uygulamak zor olduğu için porselen saplı bira. bardaklanyla bir İngiliz ban, masa yerine kullanılan yapma fıçılar ve basınçlı Vhitbread'le İsviçre'-lilerin Pub Anglais dedikleri bir yer vardı. Çok şükür açılış saati gerçek İngiliz değildi ve taksiye binmeden önce biraz cesaret içmeye karar verdim.

Çekme bira hemen hemen viski kadar pahalı olduğu için bir viski söyledim. Kafamdaki düşünce-lerden uzak kalmak istiyordum ve barda ayakta du-rarak barmenle konuşmayı denedim.

«Çok İngiliz müşteriniz var mı?» diye sordum.

Page 14: Graham Green - Bomba Partisi

«Hayır,» dedi. «Neden ama?.. Ben sanmıştım ki...» «Paralan yok.» Adam İsviçre'liydi ve kolay yak-

laşılır türden değildi. Bir viski daha içip çıktım. Taksi şoförüne,

«Doktor Fischer'in Versoix'deki evini biliyor mu-sunuz?» diye sordum. Adam Fransız İsviçre'lisiydi ve barmenden daha kolay yaklaşılır birisiydi.

«Doktoru mu görmeye gidiyorsunuz?» diye sor-du.

«Evet.» B O M B A P A Br T t S t

«Aman dikkatli olun.» «Neden?.. Tehlikeli birisi mi?» «Un peu farfelu,» (1) dedi. «Ne bakımdan?»

«Verdiği partileri duymadınız mı?» «Yalnız söylentileri. Kimse bana ayrıntılardan söz etmedi.»

«Elbette. Söylemeyeceklerine yeminlidirler.» «Kimler?» «Davet ettiği insanlar.» «Öyle de, onlar hakkında kim birşeyler biliyor?» «Kimse birşey bilmez.»

Aynı küstah uşak açtı bana kapıyı. «Randevunuz var mı?» diye sordu. «Evet.» «Adımz?» «Jones.»

«Sizi kabul edeceğini sanmam.» «Randevum var dedim ya.» «Ah, randevular.» dedi hor görerek. «Herkes

randevusu olduğunu söyler.» «Uzatma da, git geldiğimi haber ver.» Kaşlarını çatarak bana baktı ve bu kez beni kapı

eşiğinde bırakarak gitti. Uzun süre görünmedi ve neredeyse dönecektim. Ağır aldığından kuşkulanmaya başlamıştım. Sonunda göründü, (1) Fransızca: Biraz garip. «sizi kabul edecek», dedi ve önüme düşerek kori-dordan geçip mermer basamakları çıkmaya başladı. Basamakların duvarlarında, bol etekli uzun bir elbise giymiş; yüzünde şefkatli bir ifade olan ve ellerinde bir kafatası tutan bir kadın resmi vardı; ben uzman değilim ama resim gerçek bir on yedinci yüzyıl resmine benziyordu, kopyaya değil.

«Bay Jones,» diyerek geldiğimi bildirdi adam. Masanın başında oturan adama baktım ve onun

başkalarından hiç de farklı olmayan (öyle üstü kapalı sözler ve uyarılar olmuştu ki), aşağı yukarı benim yaşımda, alevliliğini yitirmeye başlamış kızıl bıyıklı ve saçlı - belki hafifçe boyamıştı bıyığım - bir adam görünce şaşırdım. Gözlerinin altında torbalar ve iyice sarkık göz kapakları vardı. Gece iyi uyumamış birisine benziyordu. Büyük bir masanın ardında ve odadaki tek rahat koltukta oturmuştu.

Yerinden kımıldamadan ve elini uzatmadan, «Otur Jones,» dedi. Buyur edişten çok bir buyruğu

Page 15: Graham Green - Bomba Partisi

andırıyordu sesi ama düşmanca değildi - ayakta durmaya alışkın ve küçük bir lütuf gösterdiği memurlarından birisiymişim gibi. Bir sandalye çekerek oturdum ve ses kesildi. Sonunda. «Benimle konuşmak istemişsin» dedi.

«Belki siz benimle konuşmak istersiniz diye düşündüm.»

«Neden istemiş olayım?» dedi. Hafifçe gülüm-sedi, Anna-Luise'in uyarısını hatırladım. «Geçenlerde geldiğin güne kadar senin varlığından haberim yoktu. Her neyse, o eldiven neyi gizliyor? Bir sakatlığı mı?» «Bir elimi kaybettim.» «Umanm elin hakkında görüşmeye gelmedin

buraya. O tür doktorlardan değilim ben.» «Ben kızınızla yaşıyorum. Evlenmeyi düşünü-

yoruz.» «Her zaman için çok güç verilen bir karardır

bu,» dedi, «ama birlikte vermeniz gerekir karan. Benim işim değil bu. Sakatlığın- kalıtımdan ileri gelen birşey mi? Umanm bu önemli konuyu ailenle konuşmuşsundur.»

«Londra baskınında yitirdim elimi,» dedim. «Size söylemişlerdir diye düşündük» diye ekledim geveliyerek.

«Elin hiç ilgilendirmez beni,» dedi. «Evlenmemizi demek istemiştim.» «Senin yerinde olsaydım, bu bilgiyi yazıyla

iletmenin daha kolay olacağını düşünürdüm. Ce-nevre'ye kadar yolculuk etmekten kurtulurdun.» Sanki Cenevre bizim oturduğumuz yerden Moskova kadar uzakmış gibi bir havada söyledi bunu.

«Kızınızla pek ilgili değilmişsiniz gibi görünü-yorsunuz.»

«Eğer onu evlenecek kadar iyi tanıyorsan, benden daha fazla tanıyorsun demektir, Jones ve beni nasıl olsa bir gün yüklenmek zorunda kalmış olacağım sorumluluktan kurtardın.»

«Adresini öğrenmek istemez misiniz?» «Senin evinde olduğunu sanıyorum.» «Evet.» «Sanırım telefon rehberinde adın vardır». «Evet. Vevey bölümünde.» «O zaman adresi yazmana gerek yok.» O teh-

likeli gülümsemelerden biriyle daha baktı bana. «Evet Jones, hiç de gerekli olmadığı halde beni ara-mış olman nazik bir davranış.» Bir tür yol gös-termekti bu.

«Allahaısmarladık, Doktor Fischer,» dedim. He-men hemen oda kapısına varmıştım ki, yeniden konuştu.

«Jones,» dedi, «sebze çorbası hakkında birşey biliyor musun? Gerçek sebze çorbası ama. Yulaftan yapılan uydurmasını değil. Gal'li olduğuna göre belki - adın Gal'li adı da -.»

«Sebze çorbası İskoçya yemeğidir,» dedim, «Gal değil.»

Page 16: Graham Green - Bomba Partisi

«Yaaa, yanlış bilgi vermişler bana öyleyse. Te-şekkür ederim Jones. Hepsu bu kadar sanırım.»

Eve döndüğümde meraklı bir yüzle karşıladı beni Anna-Luise. «Nasıl gitti?»

«Hiç gitmedi.» «Canavarca davrandı değil mi?» «Öyle diyemem - ikimizle de ilgilenmiyor.»

— 32 — «Gülümsedi mi?» «Evet.» «Bir partiye çağırmadı mı seni?» «Hayır.»

«Tann'ya şükürler olsun çağırmadığı için.» «Doktor Fischer'e şükürler olsun.» dedim, «yoksa aynı şey mi bu?»

— 33 —

F. 3

5

Bir, iki hafta sonra bürodan getirdiğim bir tanığın huzurunda Mairie'de evlendik. Evleneceğimiz günü kendisine bildirdiğimiz halde Doktor Fischer'le bir haberleşmemiz olmadı. Buna çok sevindik, daha çok da bizden başka kimsenin bulunmayacağına - tanık dışında tabi. Mairie'ye gitmeden önce yarım saat seviştik. «Ne pasta, ne gelin arkadaşları, ne rahip, ne aileden kimse - mükemmel,» dedi Anna

Page 17: Graham Green - Bomba Partisi

Luise, «çok daha güzel böyle-insan gerçekten anlıyor evlendiğini, öbür türlüsü bir parti gibi.»

«Doktor Fischer'in partileri gibi mi?» ««Onlar kadar kötü.» Mairie'de, odanın arka tarafında, tanımadığım

— 34 — birisi vardı. Doktor Fischer'i belki gelir diye um-duğum için omuzumun üstünden doğru sinirli sinirli arkaya bakmıştım ki çok uzun boylu, zayıf, yanakları çukurlaşmış, sol göz kapağında, bir an için bana göz kırptığını sandığım bir seyirme olan ama ben de ona göz kırpınca bana boş boş baktığı zaman belediye başkanına bağlı bir görevli olduğuna karar verdiğim bir adam görmüştüm. Masanın önüne bizim için iki sandalye konmuştu ve Monsieur Excoffier adındaki tanık sinirli sinirli ardımızda kıpırdanıp duruyordu. Anna-Luise anlamadığım birşey söyledi fısıltıyla. «Ne dedin?»

«Karakurbağalardan biri o.» «Monsieur Excoffier mü.» diye şaşırdım. «Hayır hayır, arkadaki adam.» Aynı zamanda da

tören başladı ve arkadaki adam yüzünden bütün işlem boyunca çok sinirli oldum. Anglikan usulünce yapılan evlenme töreni sırasında rahip törende bulunanlara, evlenecek olan kişilerin Kutsal Tören'de birleşmelerini engelleyen bir neden, ya da engel olduğunu biliyorsanız söylemek zorunda olduğunuz bölümü hatırladım ve bir Karakur-bağanın Doktor Fischer tarafından bu amaçla gönderilmiş olabileceğini düşünmekten kendimi alamadım. Ama bu soru sorulmadı, hiçbir şey olmadı, herşey yolunda gitti ve belediye başkam - belediye başkanı olduğunu samyorum - ellerimizi sıktı, bize mutluluklar diledi ve hızla masanın ardındaki kapıdan çıkıp gitti. «Artık bir içki içebiliriz,» dedim Bay Excoffier'e - yardımlarından ötürü en azından yapabileceğimiz şey buydu - «Trois Couronnes'da bir şişe şampanya.»

Ama zayıf adam bize göz kırparak halâ odanın arka tarafında dikilmiş duruyordu. «Başka bir çıkış yolu var mı?» diye sordum tören kâtibine -eğer kâtipse - ve masanın ardındaki kapıyı gösterdim, ama yoktu, yok dedi adam. O kapıdan çıkmamız imkânsızdı - özel bir kapıydı o ve Karakur-bağayla karşılaşmaktan başka çaremiz kalmamıştı. Kapıya geldiğimiz zaman yabancı adam beni durdurdu. «Monsieur Jones, benim adım Monsieur Bel-mont. Doktor Fischer'den birşey getirdim size.» Bir zarf uzattı.

«Alma,» dedi Anna-Luise. O da, ben de bunun bir armağan olabileceğini düşünmüştük bütün saf-lığımızla.

«Madame Jones, mutluluğunuz için en iyi di-leklerini iletti Doktor Fischer.»

«Siz vergi uzmanısınız, değil mi?» dedi Anne-Luise. «Onun en iyi dileklerinin değeri nedir sizce? Hazineye bildirmem gerekir mi?»

Page 18: Graham Green - Bomba Partisi

Zarfı açmıştım. İçinde sadece basılı bir kart vardı. Doktor Fischer («10 kasım» diye doldurmuştu boşluğu) saat 20:30'da bir arkadaş toplantısı ve özel akşam yemeğine (Mister demek külfetine bile katlanmadan sadece Jones'un diye yazmıştı) şeref vermesini diler. R.S.V.P.»

«Bir davetiye mi?» diye sordu Anna-Luise. «Evet.» «Gitmemelisin.» «Çok üzülecek,» dedi Monsieur Belmont.

«Monsieur Jones'un geleceğini ve bize katılacağını özellikle umuyor. Madame Montgomery orada olacak ve tabii Monsieur Kips ve Divisionnaire'in de geleceğini umuyoruz.»

«Bir Karakurbağalar toplantısı,» dedi Anna-Luise.

«Karakurbağalar mı? Karakurbağalar mı? O da ne demek? Rica ederim Doktor Fischer eşinizi tüm dostlarına tanıtmayı çok istiyor,»

«Ama karttan anladığıma göre eşim çağırılma-mış,» dedim.

«Hiçbirimizin eşi çağırılmadı. Bayanlar yok. Küçük topluluğumuzda bir kural haline geldi bu. Nedenini bilmiyorum. Bir zamanlar vardı... Madame Montgomery tek ayrıcalık şimdi. Onun, kendi cinsinin temsilcisi olduğunu söyleyebilirsiniz.» Konuşmasına uygun bir argo ekledi, «Uygun ka-dındır.»

«Bugün bir cevap gönderirim,» dedim. «İnanın çok şey kaybetmiş olursunuz, eğer gel-

mezseniz. Doktor Fischer'in partileri her zaman çok hoş olur. Şakayı çok sever ve çok da eli açıktır. Çok eğleniriz.»

Trois Couronnes'da Monsieur Excoffier ile şam-panyalarımızı içtik, sonra biz eve gittik. Şampanya mükemmeldi ama günün köpüğü kaybolmuştu. Doktor Fischer anlaşmazlık sokmuştu aramıza, çünkü ben sonuç olarak Doktor Fischer'e karşı olmadığımı öne sürmeye başladım. Pekâlâ evlenmemize karşı çıkabilir, hiç değilse uygun görmediğini söyleyebilirdi. Partilerinden birine beni çağırmakla, kendine göre, gitmezsem kabalık etmiş olacağım bir evlenme armağanı vermişti.

«Karakurbağalardan biri olmamı istiyor.» «Ama ben Karakurbağalara karşı değilim ki.

Dediğin gibi gerçekten kötü kişiler mi? İçlerinden üçünü gördüm. Mrs. Montgomery'den pek hoşlan-madığımı kabul ediyorum.»

«Sanırım her zaman Karakurbağa değillerdi. Doktor Fischer bozdu onların ahlâkını.»

«Kişi eğer bozulmaya yatkınsa bozulabilir an-cak.»

«Sen nereden biliyorsun bozulmaya yatkın ol-madığını?»

«Bilmiyorum. Öğrenmek iyi olur belki.» «Yani seni yükseklere çıkarıp dünyanın tüm

hükümdarlıklarını göstermesine razı olacaksın.»

Page 19: Graham Green - Bomba Partisi

«Ben İsa değilim, o da Şeytan değil ve ben her ne kadar gücü herşeye yeten o lanet olası Tanrı'yı Şeytan'a çok benzetiyorsam da onun gücü herşeye yeten Tanrı olduğunda anlaşmıştık seninle.»

«Pekâlâ pekâlâ,» dedi, «git de lanetlen.» Kavgamız, sönmek üzere olan bir odun ateşini

andırıyordu: bazan sönecek gibi oluyor, sonra bir tutam kıvılcım, sönmüş bir odun kıymığım tutuşturup bir anlık bir aleve dönüştürüyordu. O yüzünü yastığa gömüp ağlamaya başlayınca kavga bitti ve ben teslim oldum. «Haklısın,» dedim, «ona hiçbir şey borçlu değilim. Hepsi bir kart. Gitmeyeceğim. Söz veriyorum gitmeyeceğim.»

«Hayır» dedi, «sen haklısın. Ben haksızım. Se-nin bir Karakurbağa olmadığını biliyorum ama o lanet olası partiye gitmezsen, olmadığını öğrenemi-yeceksin. Lütfen git. Kızgın değilim artık, yemin ederim. Gitmeni istiyorum.» Ve ekledi, «Ne de olsa benim babam o. Belki o kadar kötü değildir. Belki kıyamayacaktır sana. Ama anneme kıydı.»

Tartışmaktan yorgun düşmüştük. Sevişmeden kollarımda uyuyup kaldı, çok geçmeden ben de uyudum.

Ertesi sabah davete resmî yanıtımı gönderdim: «Mr. A. Jones, Dr. Fischer'in nazik davetine katıl-maktan zevk duyacaktır...» Boş yere telâşa veriyoruz ortalığı demekten kendimi alamadım ama yanılıyordum, adamakıllı yanılıyordum.

— 39 —

6

Tartışma yinelenmedi. Anna-Luise'in büyük özelliklerinden biriydi bu; bir tartışmaya yeniden dönmez, anlaşmaya varılmış bir kararı değiştirmeye kalkmazdı. Biliyordum, benimle evlenmeye karar verdiği zaman bunun ömür boyu sürecek bir birleşme diye kabul etmişti. Parti lâfını bir daha ağzına almadı ve o günden sonra geçen on gün ömrünün en mutlu günlerinden oldu. Çalıştığım yerden artık boş olmayan bir eve ve sevdiğim bir sese dönmek benim için olağanüstü bir değişiklikti.

Yalnız bir kez, şirketin bir işi için, Madrid'den gelmiş olan önemli bir İspanyol şekerciyi görmek üzere Cenevre'ye gitmek zorunda kaldığım gün

— 40 —

Page 20: Graham Green - Bomba Partisi

mutluluğum biraz gölgelenir gibi oldu. Adam bana Beau Rivage'da mükemmel bir öğle yemeği ziyafeti çekti ama ziyafetin tam tadına varamadım çünkü daha aperatiflerimizi alırken çikolatadan başka lâf etmez oldu - çok iyi hatırlıyorum, aperatif olarak da, çikolata kırıntıları serpiştirilmiş bir Alexander kokteyli seçti. Siz çikolata konusunun sınırlı olduğunu sanabilirsiniz ama öyle değildi, hele devrimci düşünceleri olan önemli bir şekerci için. Yemeği, portakal kabuğu dilimleri konmamış olduğu için şiddetle eleştirdiği bir çikolata kreması ile bitirdi. Adamdan ayrıldığım zaman, çalıştığım firmanın o güne kadar ürettiği her türlü çikolatadan tatmış gibi hafif bir rahatsızlık duydum kara-ciğerimde.

Çok nemli bir sonyaz günüydü ve havamn ne-minden, gölün neminden, dilimi yapış-yapış etmiş çikolata tadından kurtulmaya çalışarak arabamı park ettiğim yere doğru yürüyordum ki, «Ooo Mr. Smith sizi gökte ararken yerde buldum» diyen bir kadın sesi duydum. Sese başımı çevirdiğim zaman - bir tür İsveçre Asprey'i olan - pahalı bir mağazanın kapısında Mrs. Montgomery'yi gördüm.

«Özür dilerim. Aman Tanrım ne oldu benim belleğime. Mr. Smith'i de nereden çıkardım. Ama hiç önemi yok çünkü benim istediğim bir erkekti. Sadece bir erkek. Hepsi o kadar.»

«Bu bir öneri mi?» diye sordum ama espriyi anlamadı.

«Benimle mağazaya gelmenizi ve sahip olmak istediğiniz dört şeyi bana göstermenizi istiyorum -yeterince savurgan olsaydınız alabileceğiniz.»

Kolumdan tutarak beni mağazaya çekti, içerisini dolduran tüm o lüks şeyler, öğle yemeğinde çi-kolatanın yaptığı gibi hasta etti beni - her şey ya altın (on sekiz karat), ya da platindi ama gene de daha az varlıklı müşteriler için gümüş ve domuz derisi mallar da vardı. Doktor Fischer'in verdiği partiler hakkında kulağıma çalman söylentileri hatırladım ve Mrs. Montgomery'nin neyin peşinde olduğunu bildiğimi düşündüm. Kadın, içinde altın bir puro kesicisi olan kırmızı maroken bir kabı kaldırdı. «Böyle birşeye sahip olmak istemez miydiniz?» diye sordu. Bir aylığıma yakın paraya mal olabilir bu bana.

«Puro içmem,» dedim. Ve ekledim, «Bunu seç-memelisiniz. Kendi düğün partisinde de bunlardan vermemiş miydi o? Doktor Fischer'in, kendisini tekrarlamaktan hoşlandığını sanmam.»

«Emin misiniz?» «Hayır. Sanırım kokteyl karıştırma çubukla-

rıydı.» «Ama emin değilsiniz değil mi?» dedi düş kırık-

lığıyla ve puro kesicisini yerine bıraktı. «Herkesi memnun edecek birşey bulmanın ne zor olduğunu bilemezsiniz - özellikle erkekleri.»

«Neden çek vermiyorsunuz onlara?» diye sor-dum.

Page 21: Graham Green - Bomba Partisi

«Çek verilmez. Aşağılayıcı olur.» «Çekler yeterince dolgun olursa hiçbiriniz aşa-

ğılanmış olmazsınız.» Sözlerimi düşündüğünü görüyordum ve sonra

olanlara, kadının dediklerimi Doktor Fischer'e ak-tardığına inanmama neden oldu. «Dediğiniz olmaz,» dedi, «kesinlikle olmaz. General'e bir çek vermeyi düşünebiliyor musunuz - rüşvet vermek gibi bir şey.»

«Generaller daha önce de rüşvet aldı. Hem o adam İsviçre'liyse general olamaz. Olsa olsa bir Di-visionnaire'dir belki.»

«Ya Mr. Kips'e çek vermek fikri. Düşünülemez bile. Benden duyduğunuzu kimseye söylemeyin, işin doğrusu, bu mağazanın sahibi Mr. Kips'tir.» Üzün uzun düşündü. «Altın bir kuars saate ne dersiniz - ya da daha iyisi, platin? Ama belki vardır onların.»

«Yenisini her zaman alman yere satabilirler.» «Bir armağanı satmayı hiçbirinin aklından

geçirmeyeceğinden eminim. Hele Doktor Fischer'in bir armağanını.»

Böylece tahminim doğru çıktı ve sır açıklanmış oldu. Ağzından çıkanı geri yutmak istercesine yut-kunduğunu gördüm.

Bir domuz derisi fotoğraf çerçevesini elime al-dım. Mağazaya gelenlerin, bir domuz derisi fotoğraf çerçevesinin ne işe yarayacağını anlayacak ka-

— 43 — dar akıllı olamayacaklarını düşünen yönetim, buna film artisti Richard Deane'in bir fotoğrafını yer-leştirmişti. Ben bile bu güzel yaşlı-delikanlı yüzü ve alkolik gülümsemeyi tanıyacak kadar gazete okumuştum.

«Buna ne dersiniz?» diye sordum. «Çekilmez bir insansınız siz,» diye söylendi.

Mrs. Montgomery, ama gene de, bu alaycı öneriyi bile Doktor Fischer'e anlatmış olabileceği ortaya çıktı.

Mağazadan ayrılmanın onu sevindirdiğini sa-nıyorum. Kendisine yardımcı olamamıştım.

Page 22: Graham Green - Bomba Partisi

— 44 —

7

İspanyol şekerciyle yediğim öğle yemeğinden başlayıp, o günün olaylarmı anlattıktan sonra, «Babandan nefret ediyor musun?» diye sordum Anna-Luise'e.

«Onu sevmiyorum,» dedi. Sonra ekledi, «Evet, nefret ettiğimi samyorum.»

«Neden?» «Annemi mutsuz etti.» «Nasıl?» «Gururu yüzünden. Lanet olası gururu yüzün-

den.» Annesinin müziğe ne kadar düşkün olduğunu, babasının ise nefret ettiğini anlattı - emindi nefret ettiğinden. Neden böylesine emin olduğu konusunda bir fikri yoktu ama sanki müzik alay edi-

— 45 — yordu onun anlama yetersizliğiyle, aptallığıyla. Ap-tallık? Dentophil Bouquet'yi icat etmiş ve milyon-larca franklık bir servet edinmiş olan adam aptal? Derken annesi tek başına konserlere gitmeye baş-lamış ve bunlardan birinde müzik aşkını paylaşan bir erkekle karşılaşmıştı. Plâklar bile satın almışlar ve bunları gizlice adamın apartman dairesinde din-lemişlerdi. Doktor Fischer tellerin kendi sesi gibi sesler çıkardığını söyledikten sonra kadın bir daha onunla müzik konusunda tartışmaya girmemiş -kasabın olduğu sokaktan aşağı yürüyerek diafon-da konuşmuş, asansörle üçüncü kata çıkmış ve bir saat mutlulukla Heifetz'i dinlemişti. Aralarında seks yoktu - Anna-Luise emindi bundan, sadık kalmak meselesi değildi konu. Seks Doktor Fischer'di ve annesi hiçbir zaman tad almamıştı bundan : Doktor Fischer zevkten homurdanırken seks annesi için bir doğum sancısı ve büyük bir yalnızlık duygusuydu. Yıllarca tad alıyormuş gibi davranmıştı: kocası onun tad alıp almadığnı umursamadığı için kandırmak güç değildi. Böylece o dertten de kurtulmuş oluyordu. Bütün bunları bir isteri krizi sırasında söylemişti kızına.

Sonra bir gün Doktor Fischer, karısının neyin peşinde olduğunu öğrenmişti. Onu sorguya çekmiş, kadın gerçeği söylemiş ama Doktor Fischer inan-mamıştı - ya da inanmıştı belki ama karısının ken-disini bir erkekle, ya da Heifetz'in o hiçbir şey an-

— 46 — larnadığı kedi sesi dolu plâğıyla aldatması arasında bir fark görmemişti. Karısı, kendisini izleyemeyeceği

Page 23: Graham Green - Bomba Partisi

bir bölgeye girerek onu dışarıda bırakıyordu. Kocasının kıskançlığı öylesine ters bir etki yaptı ki, onda, kocasının böyle davranması için bir nedeni olması gerektiğini sanmaya - ne olduğunu bilmeden kendisini birşeyden suçlu görmeye başladı. Özür diledi, kibrini kırdı, ona her şeyi söyledi - Hei-fetz'in en çok hangi plâğından hoşlandığını bile, bu kez kocası kendisine nefretle sahip oluyormuş gibi geldi. Bunu kızına açıklayamadı ama ben anlıyordum - bir düşmanı bıçaklıyormuş gibi sahip oluştu bu. Ama son bir bıçak darbesiyle yetinemezdi. Binlerce darbe sonucu bir ölüm olmalıydı bu. Bağışladığını söyledi karısına ama bu da kadının suçluluk duygusunu arttırmaktan başka birşeye yaramadı çünkü bağışlanacak birşey olmalıydı ortada, ama adam aynı zamanda aldatılmış olmayı unutamayacağını söyledi kadına - hangi aldatma? Onun için, üvendiresiyle bıçaklamak üzere gece gene uyandırmalıydı onu. Arkadaşının - o zararsız, küçük müzikseverin - adını kocasının ortaya çıkarmış olduğunu ve patronuna giderek iyihal kâğıdı vermeden işten atması için elli bin frank verdiğini öğrendi kadın. «Bu adam Mr. Kips'ti,» dedi Anna-Luise. Annesinin arkadaşı onun yanında sadece bir memurdu - önemli birisi değil - yerine ne idüğü belirsiz birisinin alınabileceği bir ne idüğü belirsizden başka birisi değildi. Tek ayrıcalığı müzik tut-kusuydu. Mr. Kips'in de bundan haberi yoktu. Adamın aylığının çok az olması da ek bir aşağılayıcı durumdu Doktor Fischer için. Başka bir milyoner tarafından ihanete uğramış olsaydı aldırmayacaktı - ya da Anna-Luise'in annesi böyle yorumluyor-du. Eğer Yeni Ahit üstün bir ticari başarı olduğunu tam zamanında kanıtlamasaydı muhakkak ki bir marangozun oğlu olduğu için İsa'yıda horlaya-caktı.

«Adama ne oldu?» ((Annem hiç öğrenemedi,» dedi Anna-Luise.

((Sadece yokoldu. Birkaç yıl sonra annem de yokol-du. Kendini isteyerek ölüme bırakan bir Afrika'lı gibiydi. Özel yaşamından yalnız bir kez söz etti bana, sana anlattıklarım oydu. Hatırladığım kadar.»

«Ya sen? Sana karşı davranışı nasıldı babanın?» «Hiç kötü davranmadı bana. Kötü davranacak

kadar ilgili değildi benimle. Ama biliyor musun, Mr. Kips'in küçük memuru onu gerçekten kalbinden yaraladı ve o üstesinden gelemedi bu yaralamanın. Belki o zaman öğrendi insanlardan nefret etmeyi ve hor görmeyi. Böylece, annemin ölümünden sonra Karakurbağalar çağırıldı onu eğlendirmek için. Tabii Mr. Kips bunların ilkiydi. Bir bakıma Mr. Kips'e açılmıştı. Bundan tedirgindi. Mr. Kips durumu bildiği için de, annemi horladığı gibi onu da horlamak zorunda kaldı. Avukatı yapıp ağzını kapattı.

«Horladı da ne yaptı ona?» «Mr. Kips'in neye benzediğini sen bilmiyorsun

tabii.»

Page 24: Graham Green - Bomba Partisi

«Biliyorum. Babanı ilk kez görmeye gittiğimde gördüm onu.»

«Öyleyse hemen hemen iki büklüm birisi oldu-ğunu biliyorsun. Bel kemiğinde bir bozukluk var.»

«Evet. Yedi sayısına benzetmiştim onu.» «Çok tanınmış bir çocuk kitapları yazarıyla iyi

bir karikatürcü tuttu babam. Bunlar Bir Dolar Peşindeki Mr. Kips'in Serüvenleri adında bir tür çocuk-karikatür kitabı hazırladılar. Babam bir prova baskısını verdi bana bunun. Gerçek bir Mr. Kips olduğunu bilmiyordum o sırada ve çok eğlenceli, çok acımasızca buldum kitabı. Kitaptaki Mr Kips hep ikiye bükülmüş durumdaydı ve insanların ^kaldırıma düşürdüğü maden paraları hiç ka-çırmıyordu. Kitap çıktığı zaman Noel vaktiydi ve babam - tabii para karşılığında - her kitapçı vitrininde büyük bir gösteri hazırlattı. İki büklüm Mr. Kips'in yolu oradan geçerse görebilmesi için kitaplar belirli bir yüksekliğe dizildi vitrinlerde. Bir avukat adı - özellikle cinayet gibi genel konularla ilgilenmeyen uluslararası bir avukatsa - yaşadığı kentte bile pek bilinmez ve öyle sanıyorum ki şeref kıncıbir yayma âlet olma korkusundan yalnız bir

— 49 —

F. 4

kitapçı direndi. Babam her türlü tazminatı karşı-layacağını garanti etti. Kitap - öyle samyorum ki, çocukların çoğu acımasız oluyorlar - genel bir başarı sağladı. Birçok baskıları yapıldı. Bir gazetede bile çizgi karikatür olarak yayınladı. Eminim babam çok para kazandı kitaptan - bundan da çok keyiflenmiş olmalı.» «Ya Mr. Kips?.»

«Bu kitaptan ilk kez babamın özel yemekle-rinden ilkinde haberi oldu. Mr. Kips'in. Herkesin tabağının yanma küçük, nefis armağanlar konmuştu - altın, ya da platin birşey - Yalnız Mr. Kips' in tabağının yanında, içinde kitabın kırmızı maroken cildli özel bir baskısı olan kahverengi kâğıda sarih büyük bir paket vardı. Çok kızmış olmalıydı ama öbür konukların yanında keyiflenmiş gibi görünmek zorundaydı, çünkü babam, karşılığında hiçbir iş görmediği ve tartışırsa yitirebileceği çok büyük bir avukatlık ücreti ödüyordu ona. Kimbi-lir? Belki de kendisi bu kitaptan öyle çok satın aldı ki, kitap büyük ün yaptı. Babam bana kitap konusunda herşeyi anlattı. Olayın çok eğlenceli olduğunu düşünüyordu. 'Ama neden zavallı Mr. Kips?' diye sordum. Tabii gerçek nedeni söylemedi. 'Sırası gelince onların hepsiyle alay edeceğim' dedi. 'O zaman sırası gelince tüm dostlarını yitireceksin; dedim. 'Yanılıyorsun; dedi. 'Benim tüm dostlarım varlıklıdır ve varlıklılar

Page 25: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

— 25 —

en gözü doymaz insanlardır. Varlıklarının varlığından başka öğünecek bir-şeyi yoktur. Yalnız yoksullarla dikkatli olmak gerekir.'»

«Öyleyse biz güvendeyiz,» dedim. «Varlıklı de-ğiliz.»

«Evet ama onun gözünde yeteri kadar yoksul değilizdir belki.»

Anne-Luise başedemeyeceğim kadar akıllıydı. Onu sevmemdeki nedenlerden biri de buydu belki.

— 51 —

8

Artık tek başıma olduğum bu apartman daire-sinde, Karakurbağalarla birlikte olduğum ilk partiden önce onunla paylaştığımız mutluluğu hatırlamaya çalışıyorum. Ama insan nasıl anlatır mutluluğu? Oysa mutsuzluğu kolayca tarif ederiz -mutsuzdum deriz, çünkü... İnandırıcı nedenler ileri sürerek şunu bunu hatırlarız, ama mutluluk hiç bir haritacının o zamana kadar belirtmediği bir yerde sisler içinden ortaya çıktığı gemicilerden duyulmuş olan taaa Pasifik'teki adalardan biri gibidir. Ada bir kuşak boyunca yeniden gözden kaybolur ama hiçbir gemici adanın sadece uzun zaman önce ölmüş bir gözcünün düşünde varolduğundan kesinlikle emin olamaz. O haftalar boyunca ne

— 52 — denli mutlu olduğumu boyuna tekrar ediyorum kendi kendime ama bunun nedenini belleğimde aradığım

Page 26: Graham Green - Bomba Partisi

zaman mutluluğumu anlatabilecek yeterli hiçbir şey bulamıyorum.

Cinsel bir sarılmada mutluluk var mıdır? Elbette ki hayır. Bu bir heyecan, bir tür taşkınlık, bazan da acıya yakın birşeydir. Mutluluk sadece yanımdaki yastıkta tatlı bir soluğun sesi mi, yoksa akşam iş dönüşü tek rahat koltukta Journal de Geneve'i okurken mutfaktan gelen sesler midir? Pekâlâ ikinci bir koltuk alabilirdik ama o haftalarda bir türlü vakit bulup arayamadık ve sonunda Vevey'de bir tane bulup satın aldığımız zaman - ve elle yıkanan bulaşığın keyifli şakırtısı yerine bir makine dairesinin çıkardığı gürültünün yerini tutan bir de elektrikli bulaşık makinesi - büyük mutluluk adası sisler içinde kaybolmuştu bile.

Doktor Fischer'in yaklaşmakta olan korkutucu partisi o sıralarda aramıza girdi ve sessizliğimizi doldurdu. Bir melek yerine karanlık bir gölge baş-larımızın üstünden geçti. Böyle uzun bir sessizliğin sonunda bir kez aklımdan geçenleri yüksek sesle söyledim: «Daha olmazsa ona yazar ve gelemeyece-ğimi bildirim. Dedim ki...»

«Ne dersin?» «Tatile çıkıyoruz derim, firma ancak o tarihte

izin veriyor bana derim.» «Kimse Kasım'da tatile çıkmaz.»

— 53 — «O zaman senin iyi olmadığını, benim de seni

yalnız bırakamayacağımı yazarım.» «Benim bir at kadar sağlıklı olduğumu bilir o.» Bir bakıma gerçekti bu ama, her zaman büyük

ölçüde bakımı gerektiren bir safkandı bu at. Boylu ve zayıf, ince kemikliydi. Elmacık kemiklerine ve kafatasının çizgilerine dokunmak hoşuma gidiyordu. Gücü kendini en çok, sıkı burulmuş bir kamçı ipi kadar sağlam olan küçük bileklerinde belli ediyordu: beni soluk-soluğa bırakan bir şişe kapağını o rahatlıkla açardı.

«Birşey yazmazsan iyi edersin,» dedi. «Daveti kabul etmekte haklıydın, ben haksızım. Eğer şimdi gitmekten vazgeçersen korkak olduğunu düşü-neceksin ve kendini hiç bağışlamayacaksın. Hem gi-deceğin sadece bir parti. Gerçekten canımızı ^sıka-maz bizim o. Sen Mr. Kips değilsin, varlıklı değilsin ve ona muhtaç değiliz. Hiç de bir ikincisine gitmek zorunda değilsin.»

«Elbette gitmeyeceğim,» dedim inançla. Gene de gün hızla yaklaşıyordu. Denizin üstünü büyük bir bulut kaplamış, ada gözden kaybolmuştu ve ben adayı herhangi bir haritada işaretlemek için enlem ve boylam derecelerini hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Gün gelecek, adayı gerçekten gördüğüm konusunda kuşkuya düşecektim.

Koltuk aramaya çıktığımız o gün satın aldığımız birşey daha vardı, bu da bir çift kayaktı. Anna-

Page 27: Graham Green - Bomba Partisi

— 54 — Luise dört yaşındayken annesi ona kayak yapmayı öğretmişti, o bakımdan kayak yapmak onun için yürümek kadar doğaldı, ve kar mevsimi de yakla-şıyordu. Vevey'de benimle yaşamaya başladığı za-man kayaklarını baba evinde bırakmıştı ve hiçbir güç oraya gidip kayaklarını almaya onu zorlayamazdı... Bir çift de kayak botu satın almamız lâzımdı. Bunun için bütün bir gün dükkân dükkân dolaşmamız gerekti ve öyle sanıyorum ki hâlâ oldukça mutluyduk; bir şeyle meşgul olduğumuz sürece bulutlara ayıracak vaktimiz olmuyordu. Kayakları alırken yaptığı incelemeleri seyretmek hoşuma gitmişti ve gerekli ağır botları denerken olduğu kadar güzelliğini farketmemiştim ayaklarının.

Rastlantılar yaşam boyunca pek az mutlu etmişti beni. Yalnız kalmayı çok istediğimiz yabancı bir otelde bir tamdığa rastladığımız zaman nasıl da iki yüzlülükle «Ne mutlu bir rastlantı bu» deriz. Eve dönerken bir kitapçının önünden geçtik ve ben her zaman kitapçı vitrinlerine bakarım -farkında olmadığım bir içgüdüdür bu. Daha Ka-sım'da dükkânlar Noel alış-verişine hazırlandıkları için bunun bir vitrini çocuk kitaplarıyla doluydu. Gene içgüdüyle vitrine baktım ve orada, vitrinin tam orta yerinde, başı kaldırıma eğilmiş olarak dolar arayan Mr. Kips vardı.

«Bak.» «Evet,» dedi Anna-Luise, «Noel zamanı mutlaka

yeni bir baskısı çıkar. Ya babam ödüyor yayıncıya masrafını, ya da her zaman yeni çocuklar oluyor bunu okumak için.»

«Mr. Kips gebeliği önleme haplarının bütün dünyada kullanılmasına dua etmiş olmalı.»

«Kayak mevsimi geçince hapları atacağım,» dedi Anna-Luise. «Böylece belki bir okuyucusu daha olur Mr. Kips'in.»

«Neden şimdi atmıyorsun?» «Ben iyi bir kayakçıyım ama her zaman kaza

olabilir. Alçılar içinde bir gebelik istemem.» Doktor Fischer'in daveti düşüncesini artık daha

fazla önleyemedik. «Yarın» hemen hemen gelmişti ve ikimizin de kafalarındaydı. Bir seferinde adayı görmüş olduğumuz küçük teknemize köpekbalığı burnunu sürter gibiydi. O gece saatlerce yatakta uyanık yattık, omuzlarımız birbirine değerek, ama sıkıntımızdan sonsuz bir uzaklıkla birbirimizden ayrıldık.

«Ne aptalız biz,» diye söylendi Anna-Luise, «ne yapabilir bize? Sen Mr. Kips değilsin ki. Senin ka-rikatürünle bütün dükkânları doldursa, bize ne? Kim tanıyacak seni? O elli bin frank verecek diye şirketin seni kovmazki. Yarım saatlik bir gelir bile değildir bu onlar için. Hiçbir borcumuz yok ona. Özgürüz biz, özgür. Yüksek sesle sen de söyle. Özgür.»

«İnsanları hor gördüğü kadar özgürlükten de nefret ediyordur belki.»

Page 28: Graham Green - Bomba Partisi

«Hiçbir şekilde bir Karakurbağa yapamaz seni.» «Öyleyse beni oraya neden istiyor, çok bilmek

isterdim.» «Sırf seni gelmeye mecbur edebildiğini ötekilere

göstermek için. Onların önünde seni küçük dü-şürmeyi deneyebilir - yapısı odur çünkü. Bir iki saat dayan ama baktın ki çok ileri gidiyor, şarabını suratına fırlat ve çık. Özgür olduğumuzu hiç unutma. Özgür, sevgilim. Sana, ya da bana acı veremez. Biz onun için tahkir edilmeye değmeyiz. İnsanın bir garsonu tahkir etmeğe çalışması gibi - sadece kendini küçük düşürür.»

«Evet, anlıyorum. Elbette haklısın. Tamamiyle anlamsız birşey bu ama gene de aklından neler ge-çirdiğini bilmek isterdim.»

Sonunda uyuduk ve ertesi gün bir sakat gibi, Mr. Kips örneği, ağır ağır geçerek akşamı buldu. Doktor Fischer'in akşam yemeklerinin gizlediği sır ve birbirini tutmayan söylentiler bu yemekleri korkunç kılıyordu ama aynı Karakurbağalar grubunun katılışları bunlarda eğlenceli yanlar bulunduğunu gösteriyordu. Mr. Kips bunca horlamadan sonra gene neden gidiyordu? Diyelim ki aldığı avukatlık ücretini yitirmemek için belki ama Divisionnaire - muhakkak ki gerçekten utanç verici bir du-

— 57 — ruma boyun eğmeyecektir. Tarafsız İsviçre'de Divi-sionnaire rütbesine gelmek kolay değildir ve bir Divisionnaire'in, emekli bir Divisionnaire'in az bu-lunan ve korunan bir kuş gibi değeri vardır.

O huzursuz günü tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorum. Kahvaltıda tost yandı - benim suçumdu bu; büroya beş dakika geç geldim; Portekizce bilmediğim halde, çevrilmek üzere Portekizce iki mektup gönderilmişti; bereket versin, birlikte yediğimiz öğle yemeğinden cesaret bulan İspanyol şekercinin gönderdiği yirmi sayfalık ve Madrit'e dönmeden önce cevap isteyen (birçok şeyler arasında, ürettiğimiz çeşitlerden birinde Bask'lıların zevkine uyacak değişiklikde istiyordu - bana öyle geldi ki, viski tadı verilmiş sütlü çikolatalarımızdan Bask'lıların ulusal duygularını takdir edememiştik) mektubuyla öğleye kadar uğraşmak zorunda kaldım. Eve çok geç döndüm ve traş olurken yüzümü kestim ve tek koyu renk pantolonumun üstüne az daha yanlış ceket giyecektim. Cenevre yolu üstündeki bir akaryakıt istasyonunda durmak ve üstümü değiştirirken kredi kartımı öbür elbisemde unuttuğum için peşin para ödemek zorunda kaldım. Tüm bunlar tatsız bir akşamın belirtileri gibi göründü.

9

Kapıyı, bir daha görmemeyi ummuş olduğum o aksi uşak açtı. Özel araba yolunda, ikisi şoförlü beş pahalı otomobil duruyordu. Uşağın, benim Fiat 500'e küçümseyerek bakmış olacağını düşündüm. Sonra kıyafetime baktı ve kaşlarını kaldırdı. «Adınız?» diye

Page 29: Graham Green - Bomba Partisi

sordu. Oysa çok iyi hatırladığından emindim. Genizden gelen hafif bir doğu Londra şivesiy-le sormuştu bana adımı. Demek milliyetimi hatırlamıştı.

«Jones,» dedim. «Doktor Fischer meşgul.» «Beni bekliyor,» dedim. «Dostlarıyla yemek yiyor Doktor Fischer.» «Bir raslantı olarak onunla ben de olacağım bu

yemekte.» «Davetiyeniz var mı?» «Elbette davetiyem var.» «Göreyim.» «Göremezsiniz. Evde bıraktım.» Kaşlarını çattı, inanmamıştı - eminim. «Eğer

masasında bir sandalye boş kalırsa Doktor Fischer' in pek hoşlanacağını sanmam,» dedim. «Gidip ken-disine sorsan iyi olur.»

«Adınız ne demiştiniz?» «Jones.» «Beni izleyin.» Koridor ve merdiven boyunca onun beyaz ce-

ketini izledim. Sahanlıkta bana döndü, «Eğer bana yalan söyledinse...» dedi, «Eğer davet edilmemiş-sen...» Saldırıya geçen bir boksör gibi yumruklarını gösterdi.

«Adın ne senin?» diye sordum. «Sana ne benim adımdan?» ((Dostlarını nasıl karşıladığını Doktor'a söyle-

mek istiyorum da.» ((Dostları mı,» dedi. «Dostları yoktur onun. Bak

gene söylüyorum, eğer davet edilmemişsen...» «Davet edildim.»

önceki gelişimde Doktor Fischer'i gördüğüm çalışma odasının aksi yanına döndük ve bir kapı açtı. «Mr. Jones-» diye homurdandı. İçeri girdim. Ayakta olan tüm Karakurbağalar bana baktılar. Erkekler smokin giymişlerdi, Mrs. Montgomery de uzun bir elbise.

«Gel Jones,» dedi Doktor Fischer. «Hazır olur olmaz yemek servisini yapabilirsin, Albert.»

Masa, tavandaki avizenin ışıklarım yansıtan kristal bardaklarla donanmıştı: çorba tabaklarının bile pahalı bir görünüşü vardı. Çorba tabakları beni şaşırtmıştı: hiç de soğuk çorba mevsimi değildi. «Bu damadım Jones,» dedi Doktor Fischer. «Eldiveninin kusuruna bakmayın. Sakatlığını örtmek için kullanıyor. Mrs. Montgomery, Mr. Kips, Mon-sieur Delmont, Mr. Richard Deane, Divisionnaire Krueger.» (Krueger için aralarındaki lâkabı kul-lanmamıştı.) Gözyaşı bombaları gibi bana fırlatılan düşmanca bakışlardaki öfkeyi görüyordum. Nedendi bu? Belki de koyu renk giysim yüzünden. Apartman yapımcılarının «bodrum» dedikleri düzeye inmiştim.

«Ben karşılaştım Monsieur Jones'la,» dedi Bel-mont, suçluyu teşhis eden bir iddia makamı tanı-ğıymış gibi.

Page 30: Graham Green - Bomba Partisi

«Ben de,» dedi Mrs. Montgomery, «kısa bir süre.»

«Jonss büyük bir dil uzmanıdır,» dedi Doktor Fischer. «Çikolatalar konusunda mektuplar çevirir.» Patronlarımdan hakkımda araştırmalar yapmış olduğunu anladım. «Jones biz buradaki küçük toplantılarımızda, Richard Deane her ne kadar büyük bir yıldız ise de başka dil bilmediği için, gene her ne kadar içerken bazen - üçüncü bardaktan sonra bir tür fransızca denerse de, ortak dil olarak İngilizce konuşuruz. Perdede onun yalnızca fransızca dublajını duymuşsunuzdur.»

Tatsız tatsız gülümseyen Deane dışında, sanki kuyruktaymışlar gibi hepsi güldü. «Bir iki içkiden sonra mizah noksanlığı ve ağırlığını koyamamak dışında Falstaff'ı(l) oynamak niteliği vardır. Ağır-lığım koyması konusunda elimizden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışacağız bu gece. Mizah, korka-rım bizim yeteneğimiz dışında. Geriye ne kaldı diye sorabilirsin. Yalnız kadınlar ve genç kızlar arasındaki hızla azalan saygınlığı. Kips çok keyifsiz görünüyorsun. Neyin var? Belki her zamanki ape-ritiflerimiz yok diye ama bu geceki yemek için ağızlarınızın tadını bozmak istemedim.»

«Hayır hayır, emin olun birşeyim yok Doktor Fischer. Hiçbir şey.»

«Küçük partilerimde herkesin keyifli olmasım isterim,» dedi Doktor Fischer.

«Çok eğlenceli olur bu toplantılar,» dedi Mrs. Montgomery. «Çok.»

«Doktor Fischer her zaman çok iyi bir ev sa-hibidir,» diye bilgi lütfetti bana Divisionnaire Kru-ger.

«Ve çok cömerttir,» dedi Mrs. Montgomery. «Taktığım bu gerdanlık son partimizdeki ödülü- <1) Shakespeare oyunlarındaki ünlü bir karakter. dür.» Altın parçacıklardan oluşan ağır bir gerdanlık vardı boynunda - uzaktan Krugerrands gibi geldi bana.

«Her zaman herkes için küçük bir ödül vardır,» diye mırıldandı Divisionnaire. Saçları ağarmıştı, muhakkak ki yaşlıydı, uyur gibi bir hali vardı. En çok ondan hoşlandım, çünkü beni ötekilerden daha kolay kabul etmişti.

«İşte ödüller,» dedi Mrs. Montgomery. «Seçi-minde ona ben yardımcı oldum.» Üstünde yeni farkettiğim, armağan paketlenmesi yapılmış yığının olduğu bir yan masaya gitti. Çıkaracağı sesten içinde ne olduğunu anlamak için Noel çorabını elleyen bir çocuk gibi bunlardan birine parmağıyla dokundu.

«Ne için bu ödüller?» diye sordum. «Akıllılık için değil elbette,» dedi Doktor Fisc-

her, «yoksa Divisionnaire birşey kazanamaz hiçbir zaman.»

Herkesin gözü armağan yığınındaydı. «Tüm yapacağımız onun küçük kaprislerine

dayanmaktır,» diye açıkladı Mrs. Montgomery,

Page 31: Graham Green - Bomba Partisi

«sonra ödülleri dağıtır. Bir gece - bilmem inanır mısınız? - kaynar su taşlarıyla canlı ıstakozlar koy-durdu sofraya. Kendi ıstakozumuzu yakalayıp pi-şirecektik. Bir ıstakoz Genera'lin parmağını kıs-kaçladı.»

«İzi hâlâ durur,» diye yakındı Divisionnaire Krueger.»

— 63 — «Aldığı tek askeri harekât yarası,» dedi Doktor

Fischer. «Bir isyandı,» dedi Mrs. Montgomery söz ko-

nusu harekâtın ne olduğunu belki anlamamışım-dır diye.

«Her neyse, saçları mavi oldu ondan sonra Mrs. Montgomery'nin,» dedi Doktor Fischer. «O geceye kadar nikotinle lekelenmiş tatsız bir grilikteydi.»

«Gri değil - doğal bir sarı - ve nikotin lekesi de-ğil.»

«Kurallar unutmayın Mrs. Montgomery,» dedi Doktor Fischer. «Eğer bir daha yalanlarsanız beni, ödülünüzü yitirirsiniz.»

«Partilerimizden birinde Mr. Kips'in başına geldi bu,» dedi Monsieur Belmont. «On sekiz karat bir altın çakmaktan oldu. Bunun gibi.» Cebinden deri bir mahfaza çıkardı.

«Benim için küçük bir kayıp,» dedi Mr. Kips. «Sigara içmem ben.»

«Dikkatli ol Kips. Kara çalma armağanlarıma - yoksa seninki ikinci kez yokolabilir bu gece.»

Düşündüm : Deli bir doktorun yönettiği bir tımarhaneydi burası muhakkak. Beni orada alako-yan sadece meraktı - elbette ki bir ödül için kalmamıştım.

«Belki,» dedi Doktor Fischer, «sofraya oturma-dan önce - mönüyü çok düşündüğüm için, hoşlana-cağınızı ve kararınızı tam bir dürüstlükle verece-

— 64 — ğinizi umduğum bir yemek olacak - bu yemeklerde uyguladığımız nezaket kurallarım yeni konuğumuza açıklamam iyi olacak.»

«Çok iyi olur,» dedi Belmont. «Bana kalırsa eğer kusuruma bakmazsanız - onun burada bulu-nuşunu - nasıl diyeyim? - oya sunsanız? Biz de bir tür kulüp sayılırız.»

«Belmont'a katılıyorum,» dedi Mr. Kips. «He-pimiz tuttuğumuz yolu biliyoruz. Bazı şartları kabul etmişiz. Her şey eğlence anlamındadır. Bir yabancı yanlış yorumlayabilir.»

«Bir dolar peşindeki Mr. Kips,» dedi Doktor Fischer. «Siz bir konuğun katılmasıyla ödüllerin değerinin düşürülebileceğinden korkuyorsunuz, tıpkı iki tanemizin ölümlerinden sonra değerin yükse-leceğini umut ettiğiniz gibi.»

Bir sessizlik oldu. Gözlerindeki ifadeden Mr. Kips'in sert bir cevap vermek üzere olduğunu dü-

Page 32: Graham Green - Bomba Partisi

şündüm ama vermedi: tek söylediği, «Beni yanlış anlıyorsunuz,» oldu.

Şimdi bütün bunlar partide olmayan birisi ta-rafından okunduğu zaman, sofra başında iyi bir yemeğe ve ağır içkiyle iyi arkadaşlığa oturmadan önce içtenlikle birbirlerini horlayan kulüp üyelerinin neşeli takılmaları gibi gelebilir pekâlâ. Ama yüzleri inceleyip bu tedirgin edici durumun nasıl kopmaya yakın geldiğini sezdikçe, karşılıklı alaycı sözlerde yalan ve ikiyüzlülük odamn üstüne asıl-

— 65 —

F. 5

mış bir yağmur bulutu gibi nefretti benim gördüğüm - ev sahibi açısından konukların nefreti, konukların açısından da ev sahibinin nefreti. Ben kendimi tümüyle onların dışında hissediyordum, hiçbirinden hoşlanmamama rağmen, henüz nefret denemeyecek kadar zayıftı duygularım.

«Haydi sofraya öyleyse,» dedi Doktor Fischer, «Albert yemeği getirirken, ben de yeni konuğumuza benim küçük partilerimin amacını açıklayayım.»

Bana, ev sahibinin sağında olan Mrs. Montgo-mery'nin yanı düşmüştü. Sağunda Belmont, karşımda da aktör Richard Deane vardı. Polonya votkasını tercih ettiğini gördüğüm ev sahibinin dışında, her tabağın yanında bir şişe iyi Yvorne duruyordu.

«Önce,» dedi Doktor Fischer, «iki - bu vesileyle arkadaşımızın desem mi bilmem? - iki yıl önceki ölümlerinin yıldönümü anısına kadeh kaldırmamızı isteyeceğim sizlerden. Garip bir rastlantı. Tarihi bu nedenle seçtim. Madame Faverjon, ölümü kendisi hazırladı. Kendisine tahammül edemediğini sanıyorum - ona ben de tahammül edemiyordum, oysa önceleri incelemeye değer bulmuştum. Bu masadaki herkesten.daha açgözlüydü - en hafif deyimiyle. Hepinizin de en varlıklısıydı. Sizleri eleştirirken içinizden birinin isyan eden bir tepki gösterip göstermediğini anlamak için herbirinize

— 66 — ayrı ayrı baktığım ve cezalandırmak tehlikesi içinde olduğunuz yemekten sonra verdiğim armağanları hatırlatmak zorunda kaldığım zamanlar oldu. Madame Faverjon için hiç sözkonusu olmadı bu. Ayni değerde birşeyi rahatlıkla satın alabilecek durumda olduğu

Page 33: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

halde bu armağanı haketmiş olmak için her şeyi ve herhangi birşeyi kabul etti. Tahammül edilmez, konuşulmaz bir kadındı ama kabul etmeliyim ki sonunda belli bir cesaret örneği göster-di. Cesur Divisionnaire'miz de dahil olmak üzere içinizden herhangi birinin o kadarcık bir yürekliliği gösterebileceğinden kuşkuluyum. İçinizden birinin dünyayı lüzumsuz varlığından kurtarmayı düşünmüş olabileceğinden bile kuşkuluyum. Onun için Madame Faverjon'un ruhuna kadeh kaldırmanızı istiyorum sizlerden.»

Ötekiler gibi bu isteğe ben de uydum. İçinde büyük bir tas havyar ve küçük gümüş

kaplarda yumurta, soğan, dilimlenmiş limonlar olan gümüş bir tepsiyle Albert içeri girdi.

«Albert'in önce bana servis yapmasım hoşgö-rün,» dedi Doktor Fischer.

«Havyara bayılırım,» dedi Mrs. Montogomery. «Yalnız havyarla yaşayabilirim.»

«Eğer kendi paranızla olacaksa yaşayabilirsi-niz.»

«Ben o kadar varlıklı bir kadın değilim.» «Neden yalan söylemek zorunda kalıyorsunuz bana? Eğer şimdiki kadar varlıklı olmasaydınız, bu masada oturamazdınız. Ben yalnız çok varlıklı olanları davet ederim.» «Ya Mr. Jones?» «O konuk olarak değil gözlemci olarak bulu-

nuyor, ama tabii, damadım olduğu için, büyük umutlar besleyebilir. Umutlar da bir varlık türüdür. Mr. Kips ona büyük krediler sağlayabilir ve umutlar vergiye tabi değildir - Monsieur Bel-mont'a danışmasına gerek kalmayacaktır. Albert, havlular.»

Tabaklarımızın yanında peçete olmadığım ilk kez o zaman farkettim. Albert, Mrs. Montgomery'-nin boynuna bir havlu bağlıyordu. Kadın bir sevinç sesi çıkardı: «Ecrevisses! (1) Bayılırım ecre-visse'e.»

«Ölü Monsieur Groseli için kadeh kaldırmadık,» dedi Divisionnaire havlusunu boynuna bağlarken. «Bu adamdan hoşlandığımı söyleyemem hiçbir zaman.»

«Albert yemeğinizi getirmeden acele edin öy-leyse. Monsieur Groseli'ye. Kanserden ölmeden önce sadece iki kez katıldı yemeklerimize, o bakımdan fırsat bulamadım onun karakterini incelemeye. Eğer kanser olduğunu bilseydim, aramıza girmesi için kesinlikle davet etmezdim. Konuklanm-

Page 34: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

(1) Fransızca yengeç. dan, daha uzun bir süre beni eğlendirmelerini bek-liyorum. Hah, yemeğiniz geldi, artık ben de yemeğe başlayabilirim.»

Mrs. Montgomery yüksek sesle bağırdı. «Ohhh, sebze çorbası bu, soğuk sebze çorbası.»

«Gerçek İskoç çorbası. İskoç adınızla bağdaştığı için değerini bileceksiniz.» Doktor Fischer hav-yarından aldı ve bardağına votka koydu.

«İştahımızı mahvedecek bu çorba,» dedi Deane. «O bakımdan korkman gereksiz. Çünkü başka

yemek yok.» «Ama çok tatsız birşey bu Doktor Fischer,» dedi

Mrs. Montgomery. «Soğuk sebze çorbası. Yenecek şey değil.»

«Öyleyse yemeyin. Yemeyin Mrs. Montgomery. Kurula göre sadece küçük armağanınızı yitirmiş olursunuz. Doğrusunu isterseniz ben sebze çorbasını özellikle Jones için yaptırdım. Keklik filân gibi kuş yemekleri düşünmüştüm ama tek elle nasıl yerdi?»

Divisionnaire'le Richard Deane'in çorbalarım içmeye başladıklarım, Mr. Kips'in de hiç değilse kaşığı eline almış olduğunu görerek şaşırdım.

«Biraz şeker olsaydı bari,» dedi Belmont, «belki yararı olurdu.»

«Anladığıma göre Gal'liler - hayır hayır, hatır-ladım Jones, İskoçyahlar demek istiyorum - sebze çorbalarına şeker katmayı küfür sayarlar. Bana söylendiğine göre hattâ tuzla içerlermiş. Siz de tuz koyabilirsiniz. Baylara tuz ver, Albert. Mrs. Mont-gomery aç kalmaya karar verdi.»

«Oh hayır, küçük şakanızı bozmayacağım Dok-tor Fischer. Bana tuzu verin. Olduğundan daha kö-tüleştiremez çorbayı.»

Bir iki dakika içinde herkesin sessizce ve su-ratsız bir hırsla çorbalarmı içmekte olduklarım gördüm büyük bir şaşkınlıkla. Çorba dillerini bağ-lamıştı sanki. «Sen içmiyorsun Jones?» dedi Doktor Fischer bana ve biraz daha havyar aldı.

«Yeterince aç değilim,» dedim. «Yeterince varlıklı da değilsin,» dedi Doktor

Fischer. «Yıllardan beri varlıklıların açgözlülüklerini inceliyorum 'Her kimin varsa ona verilecektir.' - İsa'nin bu alaycı sözlerine harfi harfine uyarlar. 'Haketmek' değil 'verilmek', farkındaysanız. Ye-mekten sonra dağıttığım armağanları kendileri ko-laylıkla kendilerine verebilirlerdi ama o zaman bir çek imzalayarak haketmiş olurlardı. Varlıklılar çek imzalamaktan nefret ederler. Kredi kartlarının başarısı buradadır. Bir kart yüz çekin yerini tutar. Karşılığında hiçbir şey vermeden armağanları almak için herşeyi yapacaklardır. Şimdiye kadar onların iradesine bıraktığım en güç denemelerden biridir bu ve bak ne hızlı içiyorlar soğuk sebze çorbalarını, armağanların zamanı gelsin diye. Eğer içmezsen, korkarım birşey alamayacaksın.»

Page 35: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

«Sizin armağanlarınızdan daha değerli birşe-yim var evde, beni bekliyor.»

«Çok güzel bir cevap,» dedi Doktor Fischer, «ama pek güvenme. Kadınlar her zaman beklemez. El noksanlığının romantik ilişkilere katkısı olduğundan kuşkuluyum. Albert, Mr. Deane'in tabağı boşaldı.»

«Oh hayır,» dedi Mrs. Montgomery, «hayır, ikinci tabak fazla.»

«Mr. Deane'in yararına bu. Falstaff'ı oynaya-bilmesi için şişmanlatmak istiyorum onu.»

Deane hırsla baktı ona ama ikinci tabak çorbayı da kabullendi.

«Şaka ediyorum tabii. Brit Ekland nasıl Kleo-patra'yı oynayamazsa, Deane de Falstaff'ı oynayamaz artık. Deane aktör değil: bir seks maddesidir. Genç kızlar tapınır ona Jones. Onu çıplak görebil-seler ne düş kırıklığına uğrarlardı kimbilir. Erken boşalmadan acı çektiğine inanmamın nedeni var. Belki çorba seni yavaşlatır, zavallı dostum, Deane. Mr. Kips'e bir çorba daha ver, Albert ve bakıyorum Mrs. Montgomery de hemen hemen hazır. Haydi Divisionnaire, haydi Belmont. Herkes bitirmeden armağan yok.» Köpek sürüsünü kamçı şaklatarak kontrol altında tutan avcıyı hatırladım.

«Şunlara bak, Jones. Yemeklerini bitirmiş ol-maya öyle can atıyorlar ki içmeyi bile unuttular.»

— 71 — «Yvorne'un sebze çorbasıyla iyi gittiğini san-

mam.» «Gül onlara Jones. Kızmayacaklardır.» «Onları gülünç bulmuyorum.» «Böyle bir partinin ciddi bir yam olduğunu ka-

bul ediyorum elbette, ama hepsi bir... Bir çukurdan yiyen domuzlan hatırlatmadı mı sana biraz? Hemen hemen hoşlandıklannı sanacaksın. Mr. Kips gömleğine biraz çorba döktü. Temizle kendisini, Albert.»

«İsyan ettiriyorsun beni Doktor Fischer.» Bakışlarını bana çevirdi: soluk mavi bir taşm

cilâlı parçalan gibiydiler. Kızıl bıyıklarına birkaç gri havyar tanesi yapışmıştı.

«Evet, ne hissettiğini anlıyorum. Bazan ben de böyle bir hisse kapılırım, ama araştırmam sonuna dek sürmelidir. Şimdi bırakmayacağım. Aferin Di-visionnaire. Onlara yetişiyorsun. Kaşığını iyi işle-tiyorsun Deane oğlum, dişi hayranlannın şimdi görmelerini isterdim seni böyle hızlı çalışırken.»

«Neden yapıyorsunuz bunu?» diye sordum. «Neden söyleyeyim sana? Bizden biri değilsin ki

sen. Hiçbir zaman da olmayacaksın. İleriye dönük birşey bekleme benden.»

«Beklemiyorum.»

Page 36: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

«Sende yoksul bir adamın gururu var, anlıyo-rum. Sahi neden söylemeyeyim sana? Sen de bir tür erkek evlâtsın. Varlıklı dostlanmızın açgözlülükle-

— 72 — rinin bir sınırı olup olmadığını keşfetmek istiyorum ben Jones. 'Buraya kadar ve daha ötesi yok' var mı diye. Armağanlarım haketmeyi istemeyecekleri bir gün gelecek mi diye. Açgözlülükleri gururla sınırlı değil elbette. Bunu sen de görürsün bu gece. Mr. Kips önüne ne konmuşsa yemek üzere pekâlâ Herr Krupp gib lütuf bekleyerek mutluluk içinde Hit-ler'le yemeğe otururdu. Divisionnaire havlusuna çorba döktü. Ona temiz bir havlu ver, Albert. Öyle sanıyorum ki bir deneyin sonunu belirleyecek bu gece. Kafam başka bir düşünceyle meşgul.»

«Siz de varlıklı bir insansınız. Sizin açgözlülü-ğünüzün sınırları var mı?»

«Belki bir gün öğreneceğim. Ama benim açgöz-lülüğüm onlardan başka türlü. Ben onlar gibi küçük şeyler peşinde değilim. Jones.»

«Küçük şeyler zararsızdır ama.» «Benim açgözlülüğümün biraz Tanrı'nınki gibi

olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor.» «Tanrı açgözlü müdür?» «Sakın ona, şeytana inandığımdan daha çok

inandığım aklına gelmesin, ama ben ilahiyatı her zaman keyifli bir aydın eğlencesi olarak kabul et-mişimdir. Albert, Mrs. Montgomery çorbasını bitirdi. Tabağını alabilirsin. Evet, ne diyordum?»

«Tann'mn açgözlü olduğunu.» «İnananlar ve duygularının tutsağı olanlar onun

sevgimize düşkün olduğunu söylerler. Ben, hükmümü onun yarattığı sanılan dünyadan vererek, onun yalnız bizim burnu büyüklüğümüzü kırmaya düşkün olabileceğini ve bu düşkünlüğü nasıl yok edebileceğini düşünmeyi yeğliyorum. Dipsiz birşey bu. O her ne kadar bize armağanlar veriyorsa da - hor görülmemizin acısını azaltmak için -çünkü evren ölçüsünde bir yokoluş amacını bozacaktır - sonsuz vidasını burdukça dünya daha mutsuz oluyor. Bir rektum kanseri, dinmeyen bir soğuk, nefesine hakim olamamak. Sözgelimi sen yoksul bir adamsın, onun için sana küçük bir armağan veriyor, kızımı, bir süre daha seni tatmin etmiş olmak için.»

Page 37: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

«Kızınız çok büyük bir teselli» dedim. «Eğer onu bana veren Tanrı ise, kendisine minnettarım.»

«Gene de, belki Mrs. Montgomery'nin gerdanlığı sizin sözüm ona aşkınızdan daha uzun ömürlü olacaktır.»

«Tanrı neden horlamak istesin bizi?» «Ben hor görmek istemiyor muyum? Bizi kendi

suretinde yarattığını söylerler. Belki kendisinin ol-dukça kötü bir sanatçı olduğunu görmüş ve sonuçtan düş kırıklığına uğramıştır. Kusurlu bir madde çöp tenekesine atılır. Bir bak şunlara ve gül, Jones. Sende hiç mizah duygusu yok mu? Mr. Kips'in dışında herkesin tabağı boş ve kimbilir ne kadar sa-bırsızlanıyorlardır. Bak, Belmont bile ona örnek olmak için çorbasını bitirmek üzere. Kurallarıma uygun olduğundan pek emin değilim ama üstünde durmayacağım. Bana biraz daha dayamn dostlarım, şu havyarımı bitireyim. Havluları çözebilirsin, Al bert.»

Page 38: Graham Green - Bomba Partisi

10 «İnsanı isyan ettirici bir şeydi,;) dedim Anna-

Luise'e. «Baban çıldırmış olmalı.» «Çıldırmış olsaydı, çok daha az isyan ettirici

olurdu,» dedi. «Vereceği armağanlar için nasıl telâşlandıklarını

görmeliydin - Mr. Kips'in dışında - kusmak için tuvalete gitti o. Soğuk sebze çorbası uyum sağ-layamadı onunla. Kabul etmeliyim ki, Karakurba-ğalarla kıyaslanırsa, babanın bir tür saygın bir hali vardı - şeytanca bir saygınlık. Hepsi bana çok kız-dılar çünkü oyunlarına katılmadım. Hiç de dost olmayan bir dinleyici durumundaydım. Onlara bir ayna tuttuğumu sanıyorum, böylece ne kötü dav-randıklarının bilincine vardılar. Mrs. Montgomery,

— 76 — çorbayı içmeyi reddeder etmez masadan uzaklaştırılmış olmam gerektiğini söyledi. 'İçinizden herhangi biri aynı şeyi yapabilirdi' dedi baban. 'O zaman tüm armağanları ne yapardınız?' diye sordu Mrs. Montgomery. 'Belki gelecek sefer bir kat arttırırdım potu,'(l) dedi baban.»

«Pot mu? Ne demek istedi yani?» «Hor görülmelerine karşı açgözlülükleri üzerine

girdiği bahsi demek istediğini sanıyorum» «Armağanlar nelerdi?» «Görebildiğim kadarıyla Mrs. Montgomery, üs-

tünde bir tür elmas taç olan güzel bir zümrüt takım aldı.»

«Erkekler?» «Kompüterleri ve öbür ilaveleriyle on sekiz ka-

rat altın saatler - kuvars saatler. Zavallı Richard Deane dışında hepsi. Ona, mağazada gördüğümüz domuz derisi çerçeve içindeki kendi fotoğrafı veril-di.» 'Tek yapacağın bunu imzalamak,' dedi ona Doktor Fischer, 'canının çektiği bir genç kızı elde etmek için.' Richard Deane büyük bir hırsla evden çıktı, ben de peşinden gittim. Kesinlikle bir daha oraya gelmeceyeğini söyledi. 'Dilediğim bir kızı elde etmek için fotoğrafa ihtiyacım yok benim,' dedi ve spor Mercedes arabasına bindi.»

«Gene gidecektir,» dedi Anna-Luise. «O araba (1) Poker oyununda ortada toplanan para.

— 77 — da bir armağandı. Ama sen - sen bir daha gitme-yeceksin, değil mi?»

«Hayır.» «Söz mü?»

Page 39: Graham Green - Bomba Partisi

«Söz,» dedim. Ama ölüm, yerine getirilemeyecek sözleri göz-

den geçirmemi gerektirecekti. Yaşayan birisine ve-rilmişti söz. Ölü birisi, yaşayan birisiyle aynı değildir artık. Aşk bile niteliğini değiştirir. Mutluluk ol-maktan çıkar. Dayanılmaz br kayıp duygusuna dö-nüşür.

«Onlara gülmedin değil mi?» «Gülünecek birşey yoktu ki.» «Düş kırıklığına uğratmış olmalı onu bu.» Başka hiçbir davetiye gelmedi: huzur içinde

kendi halimize bırakıldık, o yılın erken yağan karı kadar derin ve hemen hemen onun kadar sakin, öylesine bir huzurdu o kış. Ben işteyken başladı kar (o yıl Kasım çıkmadan yağdı), İspanya ve Latin Amerika'dan gelen mektupları çeviriyordum, hafif boyalı, büyük cam yapının dışında tutan karın sessizliği, evde mutlulukla aramıza yerleşen sessizlik gibiydi - sanki yatmadan önce akşamın geç bir saatinde, masa başında karşılıklı son bir el iskambil oynadığımız zamanki gibi şimdi de, büro masasının öbür yamnda benimle beraber gibiydi.

11 Aralık ayının başlarındaki hafta sonlarında bir

kaç saat kayak yapması için onu Les Diablerets'e götürüyordum. Kayak öğrenmek için oldukça yaş-lıydım. Bir cafede oturuyor, onun sıfıraltı beyazlık-taki yamaçlardan bir kırlangıç gibi akmanın mut-luluğu içinde olduğunu bilmenin keyfiyle Journal de Geneve'i okuyordum. Oteller, erken gelen bir ilkyaza açılan çiçekler gibi kara açılmaya başlamıştı. Çok güzel bir Noel mevsimi geçireceklerdi. Onun, botlarında kar ve soğuğun kandiller gibi aydınlattığı yanaklarla bana katılmak üzere kahveye gelişini görmeye bayılıyordum.

«Hiç bu kadar mutlu olmadım,» dedim ona bir gün.

«Neden böyle diyorsun?» diye sordu bana. «Da-ha önce de evliydin. Mary ile mutluydun.»

«Onu seviyordum,» dedim. «Ama hiç güven için de değildim. Evlendiğimiz zaman aym yaştaydık ve onun öleceği korkusundaydım hep, öyle de oldu. Ama sen ömür boyu benimlesin - beni terketmedi-ğin sürece. Eğer terkedersen, benim hatam yüzünden olacaktır bu.»

Page 40: Graham Green - Bomba Partisi

— 40 —

«Ya ben? Sen yeterince uzun yaşamalısın ki, gideceğimiz yere - nereye gidiliyorsa - birlikte git-meliyiz.»

«Yaşamaya çalışacağım.» «Ayni saatte.» «Ayni saatte.» Gülüştük. Ölüm ciddi bir konu

değildi ikimiz içinde. Bütün bir gün gibi sonsuza dek birlikte olacaktık - le jour le plus long(l) dedik o güne.

Varlığını sürekli olarak belirteceği konusunda bir ipucu vermemiş olduğu halde, Doktor Fischer'in gene de bilinçaltımda bir köşede oyalanıp durduğunu sanıyordum, çünkü bir gece çok canlı biçimde düşümde gördüm onu. Siyah bir elbise giymişti ve açık bir mezarın yanında duruyordu. Çukurun öbür yanından baktım ona ve alaycı bir sesle «Kimi gömüyorsunuz, Doktor?» diye seslendim. «Sizin Dentophil Bouquet mi neden oldu buna?» Gözleri- (1) Fransızca : en uzun gün. ni kaldırıp bana baktı. Ağlıyordu. Gözyaşlanndaki derin sitemi farkettim. Uyandım, Anna-Luise de bağırarak gözlerini açtı.

İnsanın bütün gün bir düşün etkisinde kalması ne garip. Çalışırken Doktor Fischer hep benimle beraberdi: bir çeviriden ötekine geçmeden önceki zaman aralarını doldurdu ve hep düşümün üzgün Doktor Fischer'i olarak kaldı, çılgın partisini yö-netirken gördüğüm, konuklarıyla alay eden ve onları açgözlülüklerinin utanç verici derinliklerini göstermeye iteleyen gururlu Doktor Fischer olarak değil.

«Babana karşı çok haşin olmadık mı?» dedim Anna-Luise'e o gece.

«Ne demek istiyorsun?» «Göl kıyısındaki o kocaman evde çok yalnız

olmalı.» «Dostları var,» dedi «Gördün onları.» «Dostları değil onlar.» «Onları o hale kendisi getirdi.» Ona düşümü anlattım. Bütün söylediği, «Belki annemin mezarıydı,» oldu. «O da orada mıydı?»

«Evet, oradaydı, ama ağladığını görmedim.» «Mezar açıktı. Gördüğüm düşte kendisinden

başka ne tabut, ne papaz, ne ağlayanlar vardı -yalnız ben.»

«Epey kimse vardı mezar başında,» dedi, «an-

— 81 —

F. 6

nem çok sevilirdi. Yanlarında çalışanlar hep ora-daydı.»

«Albert de mi?»

Page 41: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

— 41 —

«Albert o sırada yanımızda değildi. Yaşlı bir uşak vardı - adını hatırlamıyorum. Annem öldükten sonra ayrıldı, öbür çalışanlar da. Babam bir yığın yabancı yüzle yeniden başladı hayata. Rüyandan bir daha söz etmeyelim lütfen. Süveterde bir yün ucu bulmak gibi birşey bu. Çekince tüm süveteri sökmeye başlarsın.»

Haklıydı, düşüm sanki tüm bir sökme işini baş-latmış gibiydi. Biraz fazla mutlu olmuştuk belki. İçinde ikimizden başka kimsenin olmadığı bir dün-yaya biraz fazla girmiştik belki. Ertesi gün cumar-tesiydi ve ben cumartesi günleri çalışmıyordum. Anna-Luise müzik seti için bir kaset aramak istiyordu (annesi gibi o da seviyordu müziği) ve Ve-vey'in eski bölümünde, çarşı yakınındaki bir dükkâna gittik. Mozart'ın Jüpiter Symphony'sinin yeni bir kasetini istiyordu.

Dükkânın arka tarafından yaşlıca, ufak-tefek bir adam geldi yanımıza hizmetimize bakmak için. (Neden «yaşlıca» diye yazdığımı bilmiyorum, çünkü benden daha yaşlı değildi sanırım.) Ben vakit geçirmek için bir televizyon şarkıcısının plâk albü-müne bakıyordum ki, bir isteğim olup olmadığını sormak için yanıma geldi. Bana yaşlı görünmesinin nedeni belki de bir tür zavallı görünüşüydü, yaptığı satışlardan beklediği küçük komisyon dışında geleceğe yönelik beklentilerinin sonuna ulaşmış bir adamın görünüşü. O dükkânda başka herhangi birisinin Jüpiter Symphony adını duymuş olabileceğinden kuşkuluyum. Mevcutların ana bö-lümünü pop müziği oluşturuyordu.

«Ah evet, Kırkbirinci Symphony,» dedi. «Viya-na Symphony Orkestrası'nın çaldığı. Çok güzel bir icra ama elimizde kaldığını sanmıyorum. Ne yazık ki pek isteyen çıkmıyor,» çekingen bir gülümsemeyle konuşmasını sürdürdü, «benim gerçek müzik dediklerime. Eğer beklemek zahmetine katlanırsanız depoya iner bakarım.» Omuzumun üstünden Anna-Luise'in olduğu yere baktı (sırtı bize dönüktü Anna-Luise'in) ve ekledi, «Aşağı inmişken, acaba Mozart'ın başka senfonisi...?»

Anna-Luise onun dediklerini duymuş olmalıydı ki döndü. «Eğer Coronation Mass varsa,» dedi ve sustu çünkü adam, bana dehşet ifadesi gibi gelen bir bakışla bakıyordu ona. «Coronation Mass» diye tekrar etti.

«Bakalım hangi senfonileri var sizde Mozart' m.»

«Mozart,» diye yankıladı adam gene onu, ama gitmek için bir davranışta bulunmadı.

«Evet, Mozart,» dedi Anna-Luise sabırsıklıkla ve döner raflardaki kasetlere bakmak üzere uzaklaştı. Adamın bakışları onu izledi.

— 83 —

Page 42: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

«Pop müziği,» dedi Anna-Luise parmağıyla dö-ner rafları döndürerek, «pop müziğinden başka bir şey yok.» Yeniden yardımcımıza baktım.

«Özür dilerim monsieur,» dedi adam, «hemen gider bakarım.» Dükkânın arka tarafındaki kapıya doğru ağır ağır yürüdü ama kapı aralığında durarak arkaya, önce Anna-Luise'e, sonra bana baktı, «söz veriyorum... elimden geleni yapacağım...» dedi. Sanki aşağıda korkunç bir şeyle karşılaşacak-mışcasma, bir yardım çağrısı gibi geldi bana bu sözler.

Ona doğru gidip, «İyi misiniz?» diye sordum. «Evet evet. Kalbimden biraz şikâyetim var da,

hepsi o kadar.» «Kendinizi yormamalısımz. Öbür yardımcılar-

dan birine söyleyeyim.» «Hayır hayır, efendim. Lütfen söylemeyin. Ama

size birşey sorabilir miyim?» «Elbette.» «Birlikte olduğunuz bayan...» «Eşim mi?» «Ooo, eşiniz demek... o kadar benziyor ki - çok

gülünç bulmuş olmalısınız beni, çok münasebetsiz - bir zamanlar tanımış olduğum bir bayana. Tabii yıllarca önceydi, yaşlanmış olacaktı şimdi... benim kadar yaşlı, ve genç bayan, eşiniz...» Kapı aralığına dayanmış duran, mücadele gücünü yitirmiş - belki de hiç böyle bir gücü olmamış yaşlı ve za-

— 84 — vallı görünüşlü adamın kim olabileceğini hatırladım birden. «Doktor Fischer'in kızıdır eşim,» de-dim, «Cenevre'li Doktor Fischer'in.» Sanki dua ede-cekmiş gibi yavaşça dizlerinin üstüne yıkıldı ve başı yere çarptı.

Bir müşteriye televizyon seti göstermekte olan bir kız bana yardıma koştu. Adamı sırtüstü çevirmeye uğraşıyordum ama en hafif beden bile ağırlaşıyor hareketsiz kalınca. Elbirliğiyle adamı sırtüstü çevirdik, kız yakasını açtı, «Oh zavallı Mr. Steiner,» dedi.

«Ne oldu?» diye sordu kasetlerin olduğu döner raftan yammıza gelen Anna-Luise.

«Kalp krizi,» dedim. «Zavallı ihtiyar,» dedi. «Bir ambulans çağırsanız,» dedim kıza. Mr. Steiner gözlerini açtı. Üç yüz ona bakıyordu

ama o bunlardan yalnız birine bakıyordu ve hafifçe başını salladı, gülümsedi. «Ne oldu, Anna?» diye sordu. Birkaç dakika sonra ambulans geldi, sedyenin peşinden biz de dışarı çıktık.

«Benimle konuştu,» dedi Anna-Luise arabada, «adımı biliyordu.»

Page 43: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

— 43 —

«Anna dedi,» dedim, «Anna-Luise değil. Ama annenin adım biliyordu.»

Birşey demedi ama bunun ne anlama geldiğini benim kadar o da biliyordu. «Adı neydi?» diye sordu bana öğle yemeğinde.

— 85 — - «Steiner dedi kız.»

«Adını hiçbir zaman öğrenemedim. Annem sa-dece 'o' diye söz ederdi ondan.»

Yemekten sonra, «Hastaneye gidip nasıl oldu-ğunu öğrenir misin?» dedi. «Ben gidemem. Bir kriz daha geçirmesine neden olur bu.»

Onu Vevey'in yukarılarında, yeni bir hastayı, ya da endişeli bir ziyaretçiyi Centre Funéraire (1)'e yönelten levhanın karşıladığı hastanede buldum. Yukarıda, tepede, otoyol sürekli bir bethoven sen-fonisi çalıyordu. Yaşlı adam odasını; iyice açık gözlerini tavana dikmiş sakallı, yaşlı bir adamla paylaşmıştı - eğer sıvanın beyaz göğsüne dikili ba-kışlarının yönünü değiştirmeden gözleri arada bir kıpırdamasaydı ölü sanabilirdim onu.

«Beni aradığınız için çok iyisiniz,» dedi Mr. Steiner, «rahatsız oldunuz. Kendimi yormamak ko-şuluyla yarın çıkaracaklar.»

«İstirahat mı verdiler?» «İstirahate gerek yok. Ağır şey taşımam ben.

Televizyonlara kız bakıyor.» «Ağır taşımak sebep olmadı rahatsızlığınıza,»

dedim. Yaşlı öbür hastaya baktım. İçeri girdiğimden beri kımıldamamıştı.

«Onu merak etmeyin,» dedi Mr. Steiner. «Ne konuşuyor, ne duyuyor. Ne düşündüğünü merak (1) Fransızca : Cenaze Töreni Merkezi.

— 86 — ediyorum zaman zaman. Önündeki uzun yolculuğu belki.»

«Dükkânda sizinde o yolculuğa çıkmak üzere olduğunuzdan korkmuştum.»

«O kadar talihli değilim.» İçindeki hiçbir bilinçli isteğin ölüme karşı sa-

vaşmamış olduğu belliydi. «Tıpkı annesinin o yaş-lardaki halini andırıyor,» dedi.

«Kalp krizine de o sebep oldu.» «Önce hayal görüyorum sandım. O öldükten

sonra yıllarca başka kadınların yüzlerine bakıp bir benzerlik bulmaya çalıştım, sonra vazgeçtim. Ama bu sabah o adamın adını söylediniz. Sanırım halâ yaşıyor. Eğer ölmüş olsaydı muhakkak gazetelerde okurdum. İsviçre'de her milyonerin ardından kısa bir biyografisi yayınlanır. Kızıyla evlendiğinze göre tanımış olmalısınız onu.»

«Hepsi hepsi iki kez karşıkarşıya geldik, bu da yetti.»

«Dostu değil misiniz?»

Page 44: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

«Hayır.» «Çetin bir adam. Beni görmüş bile değil ama,

hayatımı yıktı. Onu da o öldürmüş sayılır -karısının bir suçu yoktu. Onu sevmiyordu, ama o beni sevmedi. Hiçbir neden yoktu korkması için kocası-nın. Bir daha hiç tekrar etmeyecekti.» Yaşlı adama hızla bir göz attı ve emin oldu. «Müziği seviyordu,» dedi, «özellikle Mozart'ı. Jüpiter'in bir plâğı var evimde. Eşinize vermek isterim onu. Depoda bulduğumu söyleyebilirsiniz kendisine.»

«Bizim gramofonumuz yok - sadece bir kaset çalarımız var.»

«Kaset günlerinden önce yapılmış,» dedi «oto-mobil günlerinden önce» der gibi sanki.

«Bir daha tekrar etmeyecekti demekle - neyi kastediyorsunuz?» diye sordum.

«Benim suçumdu bu - ve Mozart'ın... ve onun yalnızlığının. Yalnızlığından kendisi sorumlu de-ğildi,» dedi. Biraz kızararak (eğer yeterince zamanı olsaydı nasıl döğüşeceğini öğrenirdi belki diye düşündüm), «Yalnızlığın ne demek olduğunu şimdi öğrenmiştir belki eşinizin babası,» dedi.

«Demek birbirinize aşıktınız,» dedim. «Anna-Luise'in bana söylediklerinden, işin hiçbir zaman bu kerteye varmadığını düşünmüştüm.»

«Birbirimize değil,» dedi, «öyle demeyin - bir-birinize değil. Ertesi gün, kocası bürosundayken, bana telefon edip konuştu. Bunun doğru olmadığına karar verdik - yani bir yığın yalanla başının derde girmesi doğru değildi demek istiyorum. Bunda bir gelecek yoktu onun için. Ortaya çıktığı gibi yeterli bir gelecek yoktu onun için.»

«Karım onun ölmek istediğini söyler.» «Evet. Benim isteğim yeterince güçlü değildi.

Ne garip değil mi, beni sevmiyordu ana gene de öl-mek istiyordu. Ben onu seviyordum ama ölmeyi o kadar istemiyordum. Mezarlığa gidebildim, çünkü kocası beni hiç görmemişti o güne kadar.»

«Demek onun için ağlayan birisi vardı orada - Anna-Luise ve yanlarmda çalışanlardan başka.»

«Ne diyorsunuz siz?» diye bağırdı. «O da ağlı-yordu.»

«Anna-Luise onun ağlamadığını söyledi.» «Yanılıyor. Çok küçüktü. Farkına varmış ola-

cağını sanmam. Hem önemli değil.» Kim haklıydı? Partide av köpeklerine kamçı

sallayan Doktor Fischer'i düşündüm. Onu ağlarken gözlerimin önüne getiremezdim elbette, hem ne önemi vardı? «Kapımız her zaman açık olacak size,» dedim. «Eşim sizi görmekten sevinecek demek istiyorum. Bir içki içmek için gelin bir akşam.»

«Hayır,» dedi, «bana kalırsa gelmemeliyim. Dayanabileceğimi sanmıyorum. O kadar benzeşi-yorlar ki, biliyor musunuz?»

Bundan sonra söylenecek fazla birşey kalma-mıştı. Onu bir daha göreceğimi hiç ummuyordum. Görmeyişimi iyileşmiş olmasına yordum, hem ölmüş

Page 45: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

— 45 —

olsa bile hiçbir gazetede çıkmayacaktı ölümü. Milyoner değildi ki o.

Bana söylediklerini Anna-Luise'e anlattım. «Zavallı annem,» dedi «Ama küçük bir yalandı o. Eğer bir kez olmuşsa.»

«Nasıl öğrendiğini merak ediyorum.» Ne ga-

— 89 — rip, isim o kadar az kullanıyorduk ki. Erkek için de, kadın için de «o» demekle yetiniyorduk ama hiç karışıklık çıkmıyordu. Aşıklar arasında varolan telepatinin bir parçasıydı bu belki.

«Kuşkulanmaya başladığı zaman - gerçekten kuşkulanacak birşey olmamasına rağmen - konuş-maları kaydetmek üzere telefonuna birşey koyduğunu söylemişti onun annem. Anneme öyle demiş, o bakımdan sözkonusu konuşmadan haberi vardı. Bunu ona annemin söylemiş olması da şaşırtmazdı beni - bir daha olmayacağını söylemiş olması da. Belki bana yalan söyledi, çünkü anlamayacak kadar küçüktüm. Elele tutuşup birlkte Mozart'ı dinlemek o zamanlar aşk yapmak gibi gelebilirdi bana - ona olduğu gibi - yani babama.»

«Acaba gerçekten ağladı mı cenazede, merak ediyorum.»

«İnanmam ağladığına - kurbanının yokolduğu-nu görerek ağlaması dışında. Ya da belki saman nezlesiydi. Saman nezlesi mevsiminde öldü annem.»

Page 46: Graham Green - Bomba Partisi

12 Noel geldi ve gölün kıyısına kadar her yeri karla

kapladı - köpeklerin, çocukların ve kayakçıların hoşlandığı ama benim bu kategorilerden hiçbirine katılmadığım yıllardan beri en soğuk Noel' lerden biri. Çalıştığım yer çok iyi ısınıyordu ama renkli camdan dışarıdaki bahçe mavi görünüyor ve beni gene üşütüyordu. İşim için kendimi çok yaşlı buluyordum - her zaman çikolatalarla, sütlü ve sade, bademli ve fındıklı, uğraşmak genç bir erkek, ya da kız için daha uygun bir işti.

Üstlerimden biri büromun kapısını açıp Mr. Kips'i içeri aldığı zaman şaşırdım. Sanki bir karikatür canlanmış gibiydi; hemen hemen iki büklüm durumda olan Mr. Kips el sıkmak için değil de kayıp son dolan arar gibi elini uzatmış olarak ilerledi. İş arkadaşım, alışık olmadığım saygılı bir sesle, «Mr. Kips'le karşılaşmış olduğunuzdan eminim» dedi.

«Evet,» dedim, «Doktor Fischer'de.» «Doktor Fischer'i tanıdığınızı bilmiyordum.» «Mr. Jones onun kızıyla evlidir,» dedi Mr. Kips. Üstümün yüzünde korkulu bir bakış gördüm gibi

geldi bana. O güne kadar onun dikkatinin çok altındaydım ve birden bir tehlike arzetmiştim - çün kü Doktor Fischer'in damadı, ardındaki bu güçle yönetim kurulunda bir yere gelemez miydi?

Elimde olmadan aptalca biraz tedirgin etmek istedim onu. «Dentophil Bouquet, bizim bu yapıda dişlere verdiğimiz zaran ortadan kaldırmaya çalı-şıyor,» dedim. Çok kaba bir sözdü bu: hıyanet diye kabul edilebilirdi. Büyük bir iş yeri, gizli servis gibi, dürüstlükten çok bağlılık ister çalışanlann-dan.

«Mr. Kips,» dedi üstüm, «idare müdürünün dostudur. Küçük bir çeviri sorunu var ve idare mü-dürü kendisine yardımcı olmanızı istiyor.»

«Ankara'ya bir mektup göndermek istiyorum,» dedi Mr. Kips. «Yanlış anlamayı önlemek için Türk-çe bir kopyasım eklemek istiyorum.»

«Sizi yalnız bırakacağım,» dedi üstüm ve kapı kapanınca, «Gizli bir mektup bu tabu,» dedi Mr. Kips.

Daha ilk bakışta da anladım. Prag'a ve Skoda' ya referanslar vardı, Skoda da bütün dünyada silâh demekti. İsviçre sıkı iş ilişkileriyle garip biçimde bağlı bir ülke: büyük ölçüde siyasal ve parasal konuların pişirilip kotanldığı küçük, zararsız bir tarafsız devletti. Çevrilmesi istenen teknik terimler tümüyle, anladığım kadarıyla, silâhlarla ilgiliydi. (Kısa bir süre çikolatayla uzaktan, yakından hiç ilgisi olmayan bir dünyada bulunmuştum.) Görünüşte ICFC Şti. adında bir Amerikan firması, bir Türk firması adına Çekoslovakya'dan silâh satın alıyordu. Silâhların - hepsi küçük silâhlardı - son varacağı yer belirsizdi. Filistin, ya da İran olacak gibi bir ad sözkonusuydu.

Page 47: Graham Green - Bomba Partisi

Deneyimim az olduğu için (Türk lokumu ülke-siyle fazla bağlantımız olmadığından) Türkçem İs-panyolcamdan da paslıydı ve mektubun çevirisi çok zamanımı aldı. «Temiz bir kopyasını yazdırayım,» dedim Mr. Kips'e.

«Siz yazarsanız daha iyi olur,» dedi Mr. Kips. «Sekreter Türkçe bilmez.» «Olsun...»

Mektubu yazı makinesinde çekmeyi bitirdiğim zaman Mr. Kips; «Bu işi çalışma saatiniz içinde yaptınız ama gene de küçük bir armağan..?» dedi. «Gereği yok,» dedim.

«Eşinize bir kutu çikolata göndersem? Likör çikolataları sözgelimi?»

«Siz bilirsiniz Mr. Kips, bu işde hiç çikola-tasız kalmayız biz.»

Sanki kolay bulunmayacak dolan kokusundan ele geçirmeye çalışıyormuş gibi burnu masama de-ğercesine halâ iki büklüm eğilmiş duran Mr. Kips yazılan çeviriyi ve orijinali katladı, cüzdanına tı-kıştırdı. «Doktor Fischer'de buluştuğumuz zaman tabii sözkonusu etmezsini...» dedi. «İş çok gizli de.»

«Orada yeniden buluşacağımızı hiç sanmıyo-rum,» dedim.

«Neden ama? Yılın bu mevsiminde, eğer hava güzel olursa, kara bakmadan, her zaman tüm bir yılın en görkemli partisini verir. Çok geçmeden da-vetiyelerimizi alacağımızı umuyorum.»

«Verdiği bir partiyi gördüm, o da bana yeter.» «Son partinin biraz kaba olduğunu kabul et-

meliyim. Ama dostlarının belleğinde sadece Sebze Çorbası Partisi olarak kalıp gidecektir. İstakoz Partisi çok daha eğlenceliydi. Ama gene de Doktor Fischer'in ne yapacağını hiçbir zaman bilemezsiniz. Madame Faverjon'u oldukça sinirlendiren Bıldırcın Partisi vardı...» İç geçirdi. «Madame Faver-jon kuş çok severdi. Herkesi hoşnut edemezsiniz.»

«Ama sanırım armağanları her zaman eder, hoşnut eder yani.»

«Eli çok açıktır, çok.» Mr. Kips bükülmüş iğne haliyle kapıya yöneldi:

gri halı sanki üstüne onun izleyeceği yol basılmiş bir haritaydı. Ardından seslendim, «Sizin eski bir memurunuzla tanıştım. Bir müzik dükkânında çalışıyor. Adı Steiner.»

«Bu adı hatırlamıyorum,» dedi ve halıda onun için çizilmiş yolda hiç durmadan yürümesini sür-dürdü.

O gece Anna-Luise'e anlattım karşılaşmamızı. «Onlardan kurtulmanın imkânı yok,» dedi. «Önce zavallı Steiner, sonra Mr. Kips.»

«Mr. Kips'in işinin babanla ilgisi yok. Bir de, eğer görürsem, karşılaşmamızdan babana söz et-mememi istedi.»

«Sen de söz verdin?» «Elbette. Babanı bir daha görmeye hiç niyetim

yok.»

Page 48: Graham Green - Bomba Partisi

«Ama şimdi bir sırla bağladılar seni ona, değil mi? Senin peşini bırakmaya niyetleri yok. Kendile- rinden biri olmanı istiyorlar senin. Aksi halde gü- vende hissetmeyecekler kendilerini.» ~»

«Güvende mi?» «Kendilerinin dışında birisi tarafından alay

edilmeme güvenliği.» «İyi ama, alay edilmek pek ürkütüyor gibi değil

onları.» «Biliyorum. Açgözlülük ağır basıyor her za-

man.» «Madame Faverjon'u bu kadar üzecek nasıl

birşey olduğunu merak ediyorum Bıldırcın Partisi-nin.»

— 95 — «Hayvanca birşey. Bundan emin olabilirsin.» Kar yağmaya devam etti. Bembeyaz bir Noel

olacaktı. Otoyolda bile büyük birikintiler meydana gelmiş, Cointrin havalimanı yirmi dört saat kapan-mıştı. Bizi etkilemiyordu hiçbiri. Birükte olduğumuz ilk Noel'di bu ve tüm süslemeleriyle çocuklar gibi kutladık. Anna-Luise bir Noel ağacı aldı, iç açıcı kâğıt kordelâlarla armağan paketleri dükkânlarda hazırlanmış birbirimiz için aldığımız armağanları ağacın altına koyduk. Bir aşık, ya da kocadan çok baba gibi hissettim kendimi. Bu hal üzmedi beni - önce baba ölürdü.

Noel akşamı kar dindi ve gece yarısı Âyini için Saint Maurice'deki eski manastır kilisesine gittik ve İmparator Augustus'un kiliseden de eski olan buyruğunun öyküsünü ve bütün dünyanın nasıl vergilendirildiğini dinledik. Biz ikimiz de Katolik değildik ama bu genel bir çocukluk bayramıydı. Ni-kâhımızda olduğu gibi kendi başına dikkatle İmpa-ratorun buyruğunu dinleyen Belmont'u orada görmek hiç de yadırgatmadı bizi. Kutsal Aile belki onun önerisine uymuş ve her nasılsa Kudüs'de kaydım yapmaktan kaçınmıştı.

Dışarı çıktığımız zaman siyah elbisesi, siyah kıravatı, siyah saçlan, ince bedeni, ince dudakları ve inandırıcı olmayan bir gülümsemeyle Belmont kapıda bekliyordu ve görmezlikten gelemedik. «Mutlu Noel'ler,» dedi bize göz kırparak ve bir ver-

— 96 — gì ihbarnamesi gibi elime bir zarf sıkıştırdı. Zarfın içinde bir kart olduğunu hissettim. «Noel'de postaya güvenim yok,» dedi. Birisine el salladı. «İşte Mrs. Montgomery,» dedi, «burada olacağından emindim. Tüm kiliseler onun için birdir.»

Mrs. Montgomery soluk mavi saçlarının üstüne soluk mavi bir eşarp bağlamıştı ve kemikleri çıkık boğazımn çukurundaki yeni zümrütünü göre-biliyordum. «Ha ha, Monsieur Belmont ve her za-

Page 49: Graham Green - Bomba Partisi

manki gibi kartları,» dedi. «Ve genç çift. Hepinize mutlu Noel'ler. General'i kilisede göremedim. Uma-rım hasta değildir. Hah! İşte şurada.» Evet, biri romatizmalı olan ayaklarının üstünde top gövdesi gibi katı, Amerika'yı fetheden İspanyol komutanı burnu ve sert bıyıklarıyla sefere çıkmış bir Haçlı Ordusu askeri portresi gibi kilise kapısı aralığıyla çerçevelenmiş olarak Divisionnaire'di bu - hırsla patlatılmış bir mermi sesi duymuş olabileceğine inanmak çok güçtü. O da tek başınaydı.

«Ve Mr. Deane,» diye bağırdı Mrs. Montgo-mery, «Elbette burada olacaktı. Bir yerlerde film çevirmediği zamanlar hep buradadır.»

Kötü bir hata yapmış olduğumuzun farkmday-dım. Saint Maurice'deki Geceyarısı Âyini bir kokteyl partisi gibi sosyal bir toplantıydı. Eğer tam o sırada içkiyle dolu ve kızarmış olarak Richard Deane kiliseden çıkmamış olsaydı, hiçbir zaman uzaklaşamayacaktık oradan. Yedeğinde güzel bir

— 97 —

F. 7

kız olduğunu farkedecek kadar bir vaktimiz oldu kaçmadan önce.

«Hey Tanrım,» dedi Anna-Luise, «bir Karakur-bağalar partisi.»

«Orada olabileceklerini bilemezdik.» «Tüm bu Noel işine inanmıyorum ben, inanmak

istediğim tek şey - ama bu Karakurbağalar... Onların ne işi var burada?»

«Bizim ağacımız gibi bir Noel alışkanlığı sanı-yorum. Geçen yıl ben yalnız gittim. Bir nedeni yoktu. Herhalde gene hepsi oradaydı ama o günlerde hiçbirini tanımıyordum - o günlerde - yıllarca ön-ceymiş gibi geliyor. Senin varlığından bile haberim yoktu.»

O gece aşkla uyku arasındaki o kısa arada mutlulukla yatakta yatarken, tek önemli olan kendi öykümüzde bir tür komik koro imişler gibi şakala-şarak söz edebiliyorduk Karakurbağalardan.

«Karakurbağaların ruhları var mıdır dersin?» diye sordum Anna-Luise'e

«Herkesin ruhu yok mudur - yani ruhlara ina-nıyorsa eğer.»

«Resmî doktrin odur ama benimki başka. Ben ruhların bizim gibi bir embriyondan geliştiğini san-mıyorum. Bizim embriyonumuz henüz insan değildir, hâlâ balığa ait birşeyler var onda ve embriyonun ruhu ruh değildi henüz. Küçük çocukların kö-peklerdekinden daha başka türlü ruhları olduğundan

Page 50: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 50 —

kuşkuluyum - belki bu yüzden Limbo'(l)'yu uydurdu Katolik Kilisesi.» «Senin ruhun var mı?»

«Olduğunu sanıyorum - fabrika kirlisi bir ruh ama var. Eğer ruh varsa senin ruhun olduğu kesin.»

«Neden?» «Sen acı çektin. Annen için. Küçük çocuklar, ya

da köpekler kendileri dışında hiçbir şey için acı çekmezler.»

«Ya Mrs. Montgomery?» «Ruhlar saçlarını maviye boyamazlar. Bir ruhu

olup olmadığını kendisine sormuş olabileceğini bile düşünebiliyor musun?»

«Ya Monsieur Belmont?» «Ruh edinmeye vakti olmamıştır onun. Ülkeler,

açıkları kapatmak için, her bütçede vergi yasalarını değiştirirler, Belmont da bunlardan yakayı kurtarmak için yeni çareler bulmak zorundadır. Ruh özel bir yaşam ister. Belmont'un özel bir yaşam için vakti yok.»

«Ya Divisionnaire?» «Divisionnaire konusunda pek emin değilim. Bir

ruhu olması mümkündür. Mutsuz bir yanı var onun.»

<{1) Vaftiz edilmeden ölen çocuklarla İsa'nın gelmesinden önce yaşamış olanların ruhlarının bulunduğu yer.

«Belirti her zaman bu mudur?» «Öyle sanıyorum.» «Ya Mr. Kips?» «Onun hakkında da pek emin değilim. Mr.

Kips'te düş kırıklığına uğramış bir hal var. Yanlış yere koyduğu bir şeyi arar gibi sanki. Bir dolan değil, ruhunu arıyor belki.»

«Richard Deane?» «Hayır. Kesinlikle hayır. Ruhu yok. Bana söy-

lediğine göre tüm eski filmlerinin kopyaları varmış kendisinde ve her gece kendisi için oynatırmış bun-lan. Filmlerin kitaplannı bile okumaya vakti yok. Kendinden memnun o. Ruhları olanlar kendilerinden memnun olamazlar.»

Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Doğal olarak uyumuş olmamız gerekirdi ama ikimiz de, aynı şeyi düşünerek, birbirimizin uyanık olduğunu biliyorduk. Benim aptalca şakam ciddiye dönüşmüştü. Bu düşünceyi açığa vuran Anna-Luise oldu :

«Ya babam?» «Pekala bir ruhu var onun,» dedim, «ama lânetli

bir ruh olduğunu sanıyorum.» 13

Öyle sanıyorum ki birçoklarının yaşamında, balmumuna basılmış gibi tüm ayrıntılarının bellekte yaşadığı bir gün vardır. Benim için böyle bir gün yılın son günü oldu - bir cumartesi günü. Eğer hava Anna-Luise'in kayak yapması için uygun olursa sabah Les Paccots'a gitmeyi kararlaştırmıştık bir gece önce. Cuma günü hafif bir yumuşama olmuştu havada ama gece dondurucuydu. Yamaçlar

Page 51: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 51 —

kalabalıklaşmadan yola çıkacak ve oradaki otelde birlikte öğle yemeği yiyecektik. Saat yedi buçukta uyandım ve hava şartlarını öğrenmek için meteo-rolojiye telefon ettim. Her şey yolundaydı ama gene de tedbirli olunması önerildi. Ekmek kızartarak iki yumurta haşladım ve Anna-Luise'e kahvaltısını yatakta verdim. «Neden iki yumurta?» diye sordu.

«Teleferik işlemeye başladığı zaman orada ola-caksan, öğle yemeğine kadar açlıktan yarı ölü hale gelirsin.» Noel'de armağan etmiş olduğum yeni ka-zağı giydi: omuzlarının çevresinde geniş, kırmızı bir bant olan kalın beyaz yündendi: çok yakıştı. Saat sekiz buçukta yola çıktık. Yol kötü değildi ama meteorolojinin bildirdiği gibi buz tutmuş bölümler vardı, o bakımdan Châtel St. Denis'de zincir takmak zorunda kaldım, vardığımızda teleferik açılmıştı. St. Denis'de küçük bir tartışmamız oldu. Anna-Luise, Corbetta'da uzun bir daire çizmek ve Le Pralet'ten siyah pist boyunca kaymak istiyordu ama benim kuruntum onu daha kolay olan kırmızı pistten La Cierne'ye kaymaya razı etti.

Birçok kimsenin Les Paccots'a çıkmak için sıra beklediklerini görmek beni belli etmediğim sıkın-tılarımdan kurtardı. O yıl daha güvenli görünüyordu. Anna-Luise'in boş bir yamaçta kayak yapmasını hiçbir zaman düşünmek istemedim. Kimsenin olmadığı bir kıyıdan denize girmek gibi birşeydi bu. Boşluğun, görünmeyen bir sakmcalık, ya da aldatıcı bir akıntı gibi - bazı haklı nedenlere dayandığından her zaman korkar insan .

«Ah sevgilim,» dedi Anna-Luise, «ilk ben çık-mış olmayı isterdim. Bayılırım boş bir piste.»

«Kalabalıkta güven vardır,» dedim. «Karayo-lunun nasıl olduğunu unutma. Dikkatli ol.» «Ben her zaman dikkatliyimdir.» Teleferik yola çıkıncaya kadar bekledim ve yükselen Anna-Luise'e el salladım. Ağaçların arasında kayboluncaya kadar ona baktım. Kazağında-ki kırmızı bant yüzünden onu seçmem zor olmadı. Sonra, gelirken yanımda getirdiğim kitapla Hotel Corbetta'ya girdim. Herbert Read'in hazırlamış olduğu, 1939'da savaş başladıktan sonra yayınlanmış, asker çantasında kolayca taşınabilecek kadar küçük boyda, Sırt Çantası adında bir nazım ve nesir antolojisiydi bu. Ben hiç askerlik yapmamıştım, ama gürültülü savaş boyunca gittikçe kitaba daha bağlanmıştım. İtfaiyeciler kışlasında, öbürküler gaz maskelerini takmış olarak zorunlu eğitimlerini yaparken, kitap, hiç gelmeyecekmiş gibi görünen Londra üzerine yapılacak baskının birçok bekleyiş saatinin geçmesini sağlıyordu. Şimdi kitabı attım ama o gün okuduğum bazı bölümler, elimi yitirdiğim 1940'ın o gecesi gibi balmumuna gömülmüş olarak kaldı. Alarm çaldığı sırada ne okuduğumu çok iyi hatırlıyorum : sanki alay eder gibi, Keats'ın «Bir Yunan Varoşundaki Kaside» siydi:

Duyulmuş melodiler tatlıdır, ama

Page 52: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 52 —

duyulmamışlar daha tatlıdır. Duyulmamış bir alarm elbette daha tatlı olurdu. Kasideyi sonuna kadar okumaya çalıştım.

Ve, küçük kent, senin sokakların sonsuza kadar sessiz kalacak...

— 103 — tan daha öteye gidemedim içinde bulunduğumuz oyuktan daha güvenli bir yere çıkmadan önce. Sabahın saat ikisinde sözler, VirjiPden Seçmeler'den aldığım birşey gibi bana döndü çünkü Kent sokaklarında garip bir sessizlik vardı - tüm sesler yukarıdaydı : alevlerin kanat çırpması, suyun fışkırtısı ve «Neredesiniz? Neredesiniz?» diyen bombardıman uçaklarının motorları. Patlamamış bir bomba nasılsa canlanıp cadde düzeyinde sessizliği parçalayarak beni de bir elden yoksun bırakmadan önce yıkımın yüreği de durmuş gibiydi.

Hatırlıyorum... aslında unutabileceğim hiçbir şey yok o güne ait akşama kadar... sözgelimi Ho-tel Corbetta'da garsonla geçen küçük tartışmayı hatırlıyorum, çünkü ben La Cierne'de pistin biti-minden itibaren Anna-Luise'in geleceği yolu göz-leyebilmek için pencere kenarında yer istemiştim. Masa az önce başkasına hizmet görmüştü ve üstünde garsonun kaldırmak istemediğini sandığım kullanılmış bir fincanla tabak vardı. Yabancı şiveli, asık suratlı bir adamdı garson. Geçici bir işçi sanı-yorum, çünkü İsviçreli garsonlar dünyanın en iyi garsonlarıdır, o bakımdan bunun-uzun süre orada kalamayacağını düşündüğümü hatırlıyorum.

Anna-Luise'siz zaman ağır ağır geçti. Okumak-tan bıktım, iki frankın yardımıyla masayı benim için tutmaya garsonu razı ettim ve beklediğim gelince öğleyin ikimiz o masada birşey yiyeceğimiz

— 104 — sözünü de ekledim. Üstlerinde kayaklar olduğu halde arka arkaya otomobiller gelmeye başlamış, teleferiğin başında uzun bir kuyruk oluşmuştu. Otelde daima görev başında olan kurtarma ekibinden birisi kuyruktaki bir arkadaşıyla dedikodu yapı-yordu : «Son kazamız pazartesi günü oldu,» dedi.

Page 53: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 53 —

«Ayak bileği kırılmış bir oğlan çocuğuydu. Okul tatillerinde hep olur bu.» Fransızca bir gazete bulabilir miyim diye otelin yanındaki küçük dükkâna gittim ama benim daha kahvaltıda okumuş oldu-ğum günlük Lausanne vardı yalnız. Yemek üstüne tatlı birşey yememiz için bir paket Toblerone aldım, çünkü lokantada yalnız dondurma olacağım biliyordum. Sonra yürüdüm ve az eğilimli yamaç-ların olduğu mavi pistteki kayakçıları seyrettim ama Anna-Luise'in gözle görülmeyecek kadar yu-karılarda, kırmızı pistteki ağaçlar arasında olacağını biliyordum. Çok iyi bir kayakçıydı: daha önce de yazmış olduğum gibi ilk kez annesi onu dışarı çıkarmış ve daha dört yaşındayken öğretmeye başlamıştı. Buzlu bir rüzgâr esiyordu ve masama dönüp oldukça kendimi vererek Ezra Pound'un «Gemici» sini okudum :

Sert buz parçacıklarına asılı olarak, kar taneciklerinin uçuştuğu, Orada hiçliğin sesini duydum kudurmuş denizle buz gibi soğuk dalgadan başka... Bundan sonra antolojinin rastgele sayfalarını

çevirdim ve Chin Shengt'an'm «33 Mutlu An» ına geldim. Doğu zekâsında korkunç bir gönül rahatlığı varmış gibi gelir bana her zaman : «Bir yaz öğle sonu büyük bir kırmızı tabakta keskin bir bı-çıkla parlak yeşil bir kavunu kesmek. Ah, mutluluk değil midir bu?» Öyledir elbette eğer insan varlıklı, çok itibar edilen, dünyayla arası iyi, hepsinin üstünde de, tehlike ve kuşkuyla yoğrularak güç bulan Hıristiyan düşünürün tersine güvende olan bir Çinli düşünür ise. Bununla beraber ben Hıristiyan inancını paylaşmam, Pascal'ı tercih ederim. «Herkes bilir ki kedilerin ya da farelerin görünüşü, kömürün parçalanışı vb. mantığı çığrından çıkarabilir.» Neyse, kavunu sevmediğimi düşündüm. Ama Chin Shengt'an'ınki gibi tatlı bir otuz dördüncü an eklemek eğlendirdi beni «Sıcak bir İsviçre ca-fesinde oturuyor olmak, dışındaki beyaz yamaçları seyretmek ve sırtında sıcak kazağı, kırmızı yanakları ve karlı botlarıyla çok geçmeden sevdiğiniz insanın içeri gireceğini bilmek. Mutluluk değil midir bu?» Sırt Çantasını gene rasgele açtım ama VirjiP

Page 54: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 54 —

den Seçmeler'e her zaman her zaman rastlanmıyor, karşıma «Doktor Donne'un Son Günleri» çıktı. Bir askerin kendini rahatlatmak, ya da güven duymak için bunu neden sırt çantasında taşıyacağını um-mamın nedenini merak ettim ve gene sayfalan çe-virdim. Herbert Read, kendi çalışmalarından biri olan St. Quentin'den Çekiliş'ten bir bölüm almıştı kitabında ve bir daha açmamak üzere kitabı elimden bıraktığım zaman tamamı tamamına değilse bile hâlâ hatırlayabiliyorum okuduğum yazımn özünü. «Bunun ölüm vakti olduğunu düşündüm. Ama heyecanlanmadım. Savaşta isabet alanların acıyı ancak çok sonra duyduklarını okuduğumu hatırladım.» Başımı sayfadan kaldırdım. Teleferiğin yamnda birşey oluyordu. Ayak bileği kırılan oğlan çocuktan söz etmiş olan adam başka birisiyle teleferiğe bir sedye taşıyordu. Kayaklarını sedyenin üstüne koymuşlardı. Okumayı bıraktım ve merak ederek dışarı çıktım. Yolun öbür yanma geçmeden önce birçok otomobilin önümden geçmesini bekledim, teleferiğin olduğu yere vardığım zaman kurtarma ekibi yola çıkmıştı bile.

Kuyruktaki birisine ne olduğunu sordum. Kimse pek ilgilenmişe benzemiyordu. Bir İngiliz; «Bir çocuk kötü düşmüş» dedi. «Her zaman oluyor.»

Bir kadın, «Sauveteur(l)'lerin bir tatbikatı sa-nırım,» dedi. «Yukarıdan telefon edip görev başında olup olmadıklarını kontrol ediyorlar.»

«Seyredilmeye değer çok ilginç bir tatbikattır,» dedi ikinci bir adam. «Yanlarında sedyeyle aşağı kaymak zorundalar. Çok beceri ister.»

Soğuktan kaçınmak için otele döndüm - pen- (1) Fransıca : Kurtarıcılar.

— 107 — cereden herşeyi görebilirdim ama her an Anna -Luise yamma gelebileceği için genellikle teleferiği gözlüyordum. Aksi suratlı garson gelip birşey isteyip istemediğimi sordu: iki franklık park süresinin dolduğunu haber veren bir parketme saati gibiydi. Bir kahve daha söyledim. Teleferik istasyonundaki grupta bir hareketlenme oldu. Kahvemi masada bırakıp yolu geçtim.

Bir çocuğun kaza geçirmiş olabileceği varsayı-mım yürütürken dinlemiş olduğum İngiliz şimdi varsayımının zaferi içinde şunları söylüyordu çev-resindekilere: «Gerçek bir kaza. Büroda konuşulur-ken duydum. Telefonla Vevey'den cankurtaran is-tiyorlardı.»

Page 55: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 55 —

O zaman, hatta La Cierne yolu boyunca sau-veteur'ler gelip içindeki kadını sarsmamak için büyük bir dikkatle sedyeyi yere bıraktıkları zaman bile St. Quentin'deki asker gibi isabet aldığımı farketmedim. Sırtında, benim Anna-Luise'e yermiş olduğum epeyce farklı bir kazak vardı - kırmızı bir kazak.

«Bir kadın bu,» dedi birisi, «zavallı, çok kötü gibi durumu,» bunu söyleyen gibi âni ve elimde ol-mayan bir acıma duydum.

«Oldukça ciddi,» dedi övünen adam hepimize. Sedyeye en yakın olan oydu. «Çok kan kaybetmiş.»

Olduğum yerden kadının beyaz saçlı olduğunu gördüğümü sandım ama sonra aşağı indirme-

—108 — en önce başını sarmış olduklarım düşündüm. «Aklı başında mı? diye sordu bir kadın, olay hakkındaki herşeyi bilen İngiliz de başım salladı.

Teleferik kalkınca, küçük grup sayı ve merak olarak azaldı. İngiliz giderek, kötü bir fransızcayla sauveteurlerden biriyle konuşmaya başladı. «Ka-fatasını zedelemiş olduğunu sanıyorlar,» diye bir açıklama yaptı bize, kendisine söyleneni çeviren bir televizyon yorumcusu gibi. Artık onu görebili-yordum. Anna-Luise'di bu. Sırtındaki kazak kandan beyazlığını yitirmişti. İngiliz'i bir kenara ittim. Kolumu tuttu ve, «Kalabalık etme be adam,» dedi, «hava alması lâzım.» «Benim karım o, budala.» «Öyle mi? Özür dilerim. Ama meraklanma ihtiyar.»

Birkaç dakikalık birşeydi galiba ama bana saatler sürdü gibi geldi cankurtaranın yetişmesi. Dikilmiş, Anna-Luise'in hiçbir yaşam belirtisi olmayan yüzüne bakıyordum. «Ölmüş mü?» dedim. Pek umursamıyormuşum gibi gelmiş olmalıydı onlara.

«Hayır,» diye güven verdi bana içlerinden biri. «Sadece kendinde değil. Başında bir kırık var.»

«Nasıl olmuş?» «Anladığımız kadarıyla, düşüp ayak bileğini in-

citmiş bir oğlan çocuğu vardı orada. Kırmızı piste çıkmaması gerekirdi - onun yeri mavi pistti. Kadın bir tümsekten yükselmiş ve oğlandan kaçınmak

— 109 — imkânını bulamamış. Kendini sağa savurabilseydi birşey olmayacaktı belki ama bana kalırsa karar vermeye vakit bulamamış. Sola, ağaçlara doğru sa-vurmuş kendini - pisti bilirsiniz - eriyip yeniden donmaya başlayınca kar sertleşir ve tehlikeli olur, kadın da son hızla bir ağaca çarpmış. Ama merak etmeyin,

Page 56: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 56 —

cankurtaran neredeyse gelir. Gerekeni yaparlar hastanede.»

«Şimdi gelirim,» dedim. «İçtiğim kahvenin pa-rasını vermem lâzım.»

«Özür dilerim ihtiyar,» dedi İngiliz. «Hiç dü-şünemedim...»

«Tanrı aşkına git ve yok ol,» dedim. Garson eskisinden de suratlıydı bu kez. «Siz bu

masayı öğle yemeği için kapattınız,» dedi. «Gelen müşterileri geri çevirmek zorunda kaldım.»

«Bir müşteri var ki bir daha hiç görmeyeceksin» dedim ona ve sonra yere düşen bir elli-centime attım masanın üstüne. Kapının yanında durarak da, adamın parayı alıp almayacağını gözledim. Aldı, ben de utandım. Ama elimde olsaydı, bütün dünyada olanlar için intikam alırdım kendimden - Doktor Fischer gibi diye düşündüm, tıpkı Doktor Fis-cher gibi. Cankurtaranın sirenini duydum ve teleferik yerine döndüm.

Cankurtaranda, sedyenin yanında bir yer verdiler bana, kartımızı da geride bıraktım. Anna -Luise'in daha iyi olduğu bir gün gelip alacağımı1

— 110 — mırıldandım kendi kendime ve komadan çıkıp be-ni tanımasını bekleyerek gözlerimi ondan ayırmadım. Bir dahaki gelişimizde o lokantaya gitmeyecek, kantonun en iyi oteline gidecek ve Doktor Fischer gibi havyar yiyecektik. Kayak yapacak ka-dar iyileşemeyecek, o zamana kadar da belki karlar erimiş olacaktı. Güneşte oturacak, ne kadar korkmuş olduğumu anlatacaktım ona. O Allah'ın cezası İngiliz'i anlatacaktım - adama yok ol dediğimi ve yok olduğunu söyleyecektim - Anna-Luise de gülecekti. Onun hiçbir değişiklik göstermeyen yüzüne baktım yeniden. Gözleri kapalı olmasaydı ölmüş sayılabilirdi. Koma derin bir uyku gibidir. Acı duymaman için sana ilâç verecekleri zamana kadar uyanma diye zorladım onu içimden.

Cankurtaran kıyametler kopararak tepeden aşağı, hastanenin olduğu yere doğru yolunu sürdürdü ve birçok kez görmüş olduğum morg işaretini gördüm ama bu kez sersemletici bir tehlike belirtisi ve benim durumumda birisinin okuması için tam oraya koyan

Page 57: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 57 —

yetkililerin aptallığını duydum bu işarette. Bunun Anna-Luise ve benimle hiçbir ilgisi olmadığını düşündüm, hiçbir ilgisi.

Morg işareti konusunda yakınmalarımın hepsi bu şimdilik. Cankurtaran hastaneye ulaştığı zaman herkes işine yöneldi. İki doktor girişte bizi bek-liyordu. İsviçre'liler çok yetenekli insanlardır. Yap-tıkları o karmaşık saatleri ve o çok düzenli işleyen âletleri düşünün. Anna-Luise'in, bir saati - sıradan bir saatten çok daha değerli bir saati, bir kuars saatini, çünkü Doktor Fischer'in kızıydı o - tamir ettikleri gibi bir beceriyle tamir edileceği izlenimini edindim. Anna-Luise'in, Doktor Fischer'in kızı olduğunu, ona telefon etmem gerektiğini söylediğim zaman öğrendiler.

«Doktcr Fischer'e mi?» «Evet, eşimin babasıdır.» Tutumlarında, bu saatin herhangi bir saatten çok

farklı bir garantisi olduğunu anladım. Anna -Luise, yanında doktorlardan yaşlısıyla tekerlekli sedyede götürülmüştü bile. Yalnız ,bana yaşlılık belirtisi gibi gelmiş olan başındaki beyaz sargılan görebildim.

Babasına ne söylemem gerektiğini sordum. «Röntgenden sonra öğreneceğiz bunu.» «Sizce durum ciddi olabilir mi?» «Kafatasındaki her türlü zaran aynı olasılıkla

dikkate almak zorundayız,» dedi genç doktor tered-dütle.

«Telefon etmek için röntgenin sonucunu bek-leyeyim mi?»

«Doktor Fischer Cenevre'den geleceğine göre, bana kalırsa hemen telefon etmeniz iyi olur sanırım,»

Doktor Fischer'in telefon numarasını çevirin-ceye kadar tam anlamını kavrayamadım genç dok-torun önerisindeki imlemeyi. Telefona cevap veren Albert'in sesini tanımadım ilk ağızda.

«(Doktor Fischer'le görüşmek istiyorum,» de-dim.

«Kimin aradığını söyleyeyim efendim?» Al-bert'in daha önce ondan duymadığım, bir uşağa, yakışır sesiydi bu.

«Mr. Jones deyin - damadı.» Ses hemen, Albert'in yabancısı olmadığım sesine

bıraktı yerini. «Mr. Jones, öyle mi? Doktor meşgul.» «Meşgulse meşgul... Bağla beni ona.» «Hiçbir şekilde rahatsız edilmek istemediğini söyledi bana.»

«Bu önemli. Dediğimi yap.» ((İşimden eder beni bu.» ((Eğer telefonu bağlamazsan gerçekten işinden

eder seni bu.» Uzun bir sessizlik oldu, sonra yeniden geldi ses -

bir uşağa yakışan değil, Albert'in küstah sesiydi bu. «Doktor Fischer şimdi sizle konuşamayacak kadar meşgul olduğunu söyledi. Rahatsız edilmek is-temiyor. Bir parti hazırlıyor.»

«Onunla konuşmak zorundayım.»

Page 58: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 58 —

«Söylemek istediklerinizi yazıyla iletmenizi söyledi.»

Cevap vermeme fırsat kalmadan telefonu ka-pattı.

— 113 —

F : 8

Ben telefondayken genç doktor sessizce gitmişti.

O sırada döndü, «Korkarım ameliyat gerekecek Mr. Jones,» dedi, «ve hemen. Bekleme odasında ayakta bakım gören epey hasta var, ama ikinci katta, rahatsız edilmeden istirahat edebileceğiniz bir odamız mevcut. Ameliyat biter bitmez gelip sizi göreceğim.»

Kapısını açtığı boş odayı hemen hatırladım, ya da hatırladığımı sandım, Mr. Steiner'in yatmış olduğu oda gibi geldi bana ama hastane odaları, uyku hapları gibi hep birbirine benzer. Pencere açıktı ve otoyolun gürültüsü, patırtısı içeri doluyordu.

«Pencereyi kapatayım mı?» diye sordu genç doktor. Gösterdiği ilgiden insan hastamn kendisi olduğunu sanabilirdi.

«Hayır hayır, rahatsız olmayın. Hava almış olurum.» Oysa asıl istediğim sesti. İnsan sadece mutlu, ya da kafası karışık değilse katlanabilir sessizliğe.

Genç doktor, «İstediğiniz birşey olursa zili ça-lın,» diyerek yatağın yanındaki zili gösterdi. Masanın üstünde bir buzlu su termosu vardı, dolu olup olmadığını kontrol etti. «Çabuk dönerim,» dedi. «Kaygılanmamaya çalışm. Daha kötü birçok du-rumlarla karşılaştık.»

Odada ziyaretçiler için bir koltuk vardı, ona oturdum, yatakta Mr. Steiner olsaydı da konuşsay-dık diye geçirdim içimden. Hattâ konuşamayan ve duymayan yaşlı adamı bile sevinçle karşılardım. Mr. Steiner'in söylemiş olduğu bazı şeyler geldi aklıma. Anna-Luise'in annesi için şöyle demişti : «Onun ölümünden sonra yıllarca başka kadınların yüzlerine bakıp durdum, sonra vazgeçtim.» Bu söz-lerdeki korkunç şey «yıllarca» idi. Yıllar diye düşündüm, yıllar... insan yıllarca nasıl sürdürür bunu? İkide bir saatime bakıyordum... iki dakika geçti, üç dakika geçti, bir keresinde talihim yaver gitti, dört buçuk dakika geçmişti. Düşündüm: Ölünceye kadar yapabilir miydim bunu?

Kapı vuruldu ve genç doktor içeri girdi. Ürkek ve şaşkın bir hali vardı, garip bir duygu sardı beni: yanılmışlardı ve yara hiç de önemli değildi. «Üzgünüm,» dedi. «Korkarım...» Sonra sözcükler hızlı hızlı birbirini kovaladı. «Fazla umutlu değildik. Hiç acı çekmedi. Anestezi altında öldü.»

«Öldü mü?»

Page 59: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 59 —

«Evet.» Tek söyleyebildiğim şey, «Yaaa» oldu. «Görmek ister misiniz?» diye sordu. «Hayır.» «Size bir taksi çağıralım mı? Umarım yarın

hastaneye gelmekten kaçınmazsınız. Sicil memurunu görmek için. İmzalanması gereken kâğıtlar var. Her zaman böyledir, bir yığın kırtasiye.»

«Bütün bunları şimdi bitirmek isterdim» dedim. «Sizin için de mümkünse eğer.»

— 115 —

14 İstemiş olduğu mektubu gönderdim Doktor

Fischef'e. Kızının ölümüyle ilgili tatsız olayları yaz-dım ve Anna-Luise'in ne zaman, nereye gömülece-ğini bildirdim. Saman nezlesi mevsimi değildi, o bakımdan gözyaşı bekleyemezdim ama belki gelir diye düşündüm. Gelmedi ve İngiliz Kilisesi papazı, haftada iki kez bize gelen yardımcımızla benden başka kimse bulunmadı Anna-Luise'in cenazesinde. Onu Cebelitarık arazisindeki Saint Martin me-zarlığına gömdük (İsviçre'deki İngiliz Kilisesi Ce-belitarık piskoposluğuna bağlıdır), çünkü bir yerde toprağa verilmesi gerekiyordu. Doktor Fischer' in, ya da Anna-Luise'in annesinin hangi dinî inanca sahip olduklarını - ya da Anna-Luise'in ne kilisesinde vaftiz edildiği konularında hiç bir fikrim

— 116 — yoktu - birbirimiz hakkındaki böyle önemsiz ayrıntıları öğrenecek kadar zamanımız olmamıştı. Bildiğim kadarıyla kimse bilinemezler mezarlıkları kurmamış olduğu için bir İngiliz olarak en kolayı onu İngiliz dinî töreniyle gömmek görünmüştü bana. Cenevre kantonundaki İsviçre'lilerin çoğu Protestandı, Anna-Luise'in annesinin Protestan mezarlığına gömülmüş olması çok olasıydı ama İsviçre Protestanları dinlerine çok bağlıdırlar - birbirine zıt inançlarıyla İngiliz Kilisesi bizim bilinemezler görüşümüze daha yatkındı.

Page 60: Graham Green - Bomba Partisi

Evlenme törenimizde, daha sonra da geceyarısı Âyini'nde olduğu gibi Monsieür Belmont'un, varlığını belli etmemek istercesine arkalarda bir yerde olabileceğim umar gibiydim mezarlıkta ama çok şükür yoktu. O bakımdan konuşmak zorunda kalabileceğim kimse bulunmadı. Yalnızdım, onunla beraber olabileceğim en iyi ikinci çare olarak tek başıma evimize gidebilirdim.

Eve gidince ne yapacağımı önceden tasarla-mıştım. Yıllarca önce bir dedektif romanında insanın bir içişte yarım litre kuvvetli alkol alarak kendisini nasıl öldürebileceğini okumuştum. Kitaptan aklımda kaldığına göre roman kahramanlarından biri ötekine sconce denen birşeyi içmekle meydan okur (yazar Oxford'da eğitim görmüştü) (1). Evde O ) Sconco. Oxford Ünlversitesi'nde ufak para cezası.

— 117 — bulabildiğim yirmi tablet aspirini viskide eriterek böyle bir sonuç elde edebileceğimi düşündüm. Bu-nun üzerine, Anna-Luise'in koltuğuna rahatça yerleştim, bardağı da yanımdaki masanın üstüne koydum. Huzur içindeydim ve mutluluğa benzer garip bir duygu kımıldadı içimde. Bardaktaki ölüm iksirine bakarak öylece saatler, hattâ günler geçirebi-lirmişim gibi geldi bana. Birkaç aspirin kırıntısı bardağın dibine çöktü. Eriyinceye kadar parmağımla karıştırdım onları. Bardak orada durdukça yalnızlıktan, hattâ acıdan sıyrılmış gibi hissediyordum kendimi. İki acı devresi arasında bir avunma ara^ı gibiydi bu ve dilediğim kadar uzatabilirdim bu arayı.

Derken telefon çaldı. Bir süre açmadım ama bir komşu köpeği gibi odanın huzurunu bozdu. Kalkıp hole gittim. Alıcıyı kaldırırken, arkaya geleceği uzatmamak garantisi olan bardağa baktım güvencemi güçlendirmek için. Bir kadın sesi, «Mr. Jones,» dedi. «Mr. Jones'la görüşüyorum değil mi?»

Page 61: Graham Green - Bomba Partisi

«Ben Mrs. Montgomery'yim.» Karakurbağalar gene bulmuşlardı beni. «Orada mısınız Mr. Jones?»

«Evet.» «Size söylemek istediğim... çok yeni duyduk...

çok çok üzgünüz...» «Teşekkür ederim,» diyerek telefonu kapattım

ama daha yerime gitmeden yeniden çaldı. İstemeye istemeye geri döndüm.

— 118 — «Evet?» dedim. Bu kez hangisi olacağını merak

ettim ama gene Mrs. Montgomery'ydi. Bu tür kadınların telefonda bile hoşçakalın demesi ne uzun sürüyor.

«Bana konuşmak fırsatı vermediniz Mr. Jones. Doktor Fischer'den bir mesajım var size. Sizi görmek istiyor.»

«Kızının cenazesine gelseydi görürdü.» «Evet ama bazı nedenleri vardı... Onu suçla-

mamalısınız... Açıklayacak size... Yarın gidip ken-disim görmenizi istiyor... Öğleden sonra saat kaçta isterseniz...»

«Kendisi neden telefon etmiyor?» «Hiç hoşlanmaz telefondan. Hep Albert'e etti-

rir... ya da bizlerden kim varsa yanında...» «Neden yazmıyor öyleyse?» «Mr. Kips burada değil şu sırada.» «Mektuplarını Mr. Kips mi yazar?» «Evet, iş mektuplarını.» «Doktor Fischer'le görüşülecek bir işim yok

benim.» «Bir tröstle ilgili galiba. Gideceksiniz değil

mi?» «Ona deyin ki,» dedim, «deyin ki... düşüne-

ceğim.» Telefonu kapattım. Hiç değilse bütün öğleden

sonra ne düşüneceğimi tahmin edip duracaktı. Çünkü hiç niyetim yoktu gitmeye. Bütün istediği koltuğuma ve yarım litrelik saf viski bardağıma dönmekti: küçük bir aspirin tortusu daha oluşmuştu, onu da parmağımla karıştırdım ama mutluluk duygusu kaybolmuştu. Tek başıma değildim artık. Doktor Fischer duman gibi odaya yayılmıştı. Ondan kurtulmak için bir yol vardı ve soluk almadan bardağı içime boşalttım.

Dedektif romanına dayanarak kalbin bir saat gibi hemen duracağını ummuştum ama yaşadığımı gördüm. Aspirinin yanlış olduğunu düşünüyorum şimdi - iki zehir birbirinin etkisini bozabilirdi. Dedektif yazarına güvenmeliydim: bu insanların, konu tıpla ilgili ayrıntılar olunca dikkatli araştır-malarda bulundukları söylenir, ve bir de, eğer doğru hatırlıyorsam sconce'ı içen adam yarıyanya sarhoştu, bense tamamen ayıktım. Sıra kendi ölümümüze gelince genellikle beceriksiz oluyorduk.

Bir an için olsun uykum bile gelmemişti. İnsanın az içkiliyken genellikle berrak fikirli olmasından

Page 62: Graham Green - Bomba Partisi

daha iyi hissediyordum kendimi ve bu berraklık içinde düşündüm: tröst, tröst ve birdenbire Doktor Fischer'in mesajının nedeni geldi aklıma. Anna-Luise'in annesinden kalan parası, hatırladığıma göre, bir tür tröstteydi: yalnız onun gelirini almıştı Anna-Luise. Ana paranın şimdi kimin olacağı konusunda bir fikrim yoktu ve nefretle düşündüm: Kızının cenazesine gelmiyor ama parasal sorunları pekâlâ düşünebiliyordu. Belki o alacaktı parayı - kan parasını. Anna-Luise'in kanla lekelenmiş beyaz Noel kazağını hatırladım. Doktor Fischer'in de Karakurbağalar kadar açgözlü olduğunu düşündüm. O da bir Karakurbağaydı - hepsinin Kıral Ka-rakurbağası. Derken birden, ölümün nasıl geleceğini tasarladığım biçimde uykuyla çarpüdım kaldım.

Page 63: Graham Green - Bomba Partisi

15 Uyandığım zaman bir iki saat uyumuş olacağımı

düşündüm. Kafam oldukça yerindeydi ama saatime bakınca akrep ve yelkovan esrarengiz biçimde geri geri gitmiş gibi geldi bana. Pencereden baktım ama karlı gri gök hiçbir fikir vermedi - ben uyumadan önceki halini andırıyordu. Bir sabah göğü, bir akşam göğü, ne derseniz deyin. Aradan oldukça uzun bir zaman geçtikten sonra anladım on sekiz saatten fazla uyumuş olduğumu ve oturduğum koltukta boş bardak götürdü beni Anna-Luise'in öldüğü gerçeğine. Bardak boşaltılmış bir tabancayı, ya da boş yere göğüs kemiğinde kırılmış bir bıçağı andırıyordu, ölmek için başka bir yol aramaya başlamak zorundaydım.

— 122 — Sonra telefonu ve Doktor Fischer'in tröstle ilgili

isteğini hatırladım. Acıdan hasta düşmüş bir insandım ben ve hasta bir insan elbette ki hastalıklı düşüncelerinden ötürü bağışlanabilirdi. Anna-Luise'in annesini öldürmüş ve Steiner'i mahvetmiş Fischer'i aşağılamak istedim. Gururunu kırmak is-tedim. Benim acı çektiğim gibi onun da acı çekme-sini istedim. İstediği gibi, gidip onu görecektim.

Garajımdan bir araba kiralayarak Versoix'ya doğru yola çıktım. Başımın, sandığım kadar yerinde olmadığını farkettim. Otoyolda neredeyse, çıkış-lardan birinde dönmekte olan bir kamyonun arkasına çarpacaktım ve bunun viski kadar iyi bir ölüm şekli olabileceği geldi aklıma - ama bu belki daha da başarısız olabilirdi. Enkazdan artık kendi haraplığımı çekip çeviremeyecek bir sakat olarak çıkarı-labilirdim. O yüzden daha dikkatli kullanmaya başladım arabayı ama düşüncelerim hâlâ oradan oraya atlayıp duruyordu - teleferikte kırmızı piste doğru uzaklaşırken gördüğüm uzaktaki kırmızı be-nekten sedyedeki kıpkırmızı olmuş kazağa ve bir yabancının kır saçları sandığım sargılara kadar. Neredeyse Versoix çıkışını geçip gidecektim.

Büyük beyaz ev bir firavun mezarı gibi duru-yordu gölün üstünde. Arabam oyuncak gibi kalmıştı yarımda ve zil bu mezarın derinliklerinde gülünç bir çınlama halinde yankılandı. Albert kapıyı açtı. Nedense siyah bir elbise vardı sırtında. Doktor

B O M B A P A R T İ S I

Fischer kendi yerine onu mu mateme sokmuştu acaba? Siyah elbise, karakterini olumlu biçimde de-ğiştirmişe benziyordu. Beni tanımama numarası yapmadı. Bana hırlamadı ve hemen büyük mermer merdivende önüme düştü.

Doktor Fischer matemde değildi. İlk karşılaş-mamızda yapığı gibi çalışma masasının (büyük ve muhakkak çok pahalı, kızıl ve altın ışıltıları içindeki

Page 64: Graham Green - Bomba Partisi

bir Noel fişeği (1) dışında hemen hemen hiç bir şey olmayan) ardına geçip oturdu ve ilk karşılaşmamızda olduğu gibi, «OtUr Jones,» dedi. Sonra uzun bir sessizlik oldu. Sanki ilk kez istediği sözcükleri bulamıyor gibiydi. Fişeğe baktım, kaldırdı fişeği, yeniden bıraktı ve sessizlik sürdükçe sürdü, sonunda konuşan ben oldum. Onu suçladım. «Kızınızın cenazesine gelmediniz.»

«Annesinden çok şey vardı onda,» dedi ve ek-ledi, «büyüdüğü zaman da tıpkı ona benzedi.»

«Mr. Steiner de öyle dedi.» «Steiner mi?» «Steiner.» «Yaaa! O küçük adam hâlâ yaşıyor mu?» «Evet, birkaç hafta öncesine kadar yaşıyordu.» «Bir tahtakurusunun işini bitirmek güçtür,»

(1) Burulu iki ucu hızla çekildiği zaman hafif bir patlama sesi çıkaran kâğıt kaplı silindir biçiminde bir eğlence aracı.

dedi. «Tırnağınızın erişemiyeceği ahşap bölümlerin içine giriverirler hemen.»

«Kızınız hiçbir zaman kötülük yapmadı size.» «Annesi gibiydi o. Yüzü kadar ahlâkı da ben-

zerdi. Yeterince zaman geçseydi aynı şekilde sana da zarar verecekti. Ahşap bölümden nasıl bir Stei-ner çıkacaktı senin durumunda merak ederim. Bir çöpçü belki. Aşağılamaktan hoşlanır bunlar.»

<(Bunu söylemek için mi çağırdınız beni.» ((Yalnız bunu değil, söyleyeceklerimin bir bö-

lümü olarak, evet. Son partiden beri bana birşey borçlu olduğumu düşünüyorum Jones ve borçlan-maktan da hiç hoşlanmam. Ötekilerden daha iyi davrandım»

«Karakurbağalardan mı demek istiyorsunuz?» «Karakurbağalar mı?» «Kızınız bu adı vermişti dostlarınıza.» «Benim dostlanm yoktur,» dedi uşağı Albert'in

kullanmış olduğu sözcüklerle. Ekledi, «Bu insanlar tanışlarımdır. Kaçınamazsınız tamşlardan. Bu tür kimselerden hoşlanmadığımı sanma. Hoşlanmıyor değilim onlardan. İnsan eşitlerinden hoşlanmaz. Onları hor görüyorum.»

«Benim sizi hor gördüğüm gibi.» «Yok, hayır Jones, yok. Doğru değil bu. Beni

hor görmüyorsun. Benden nefret ediyorsun, ya da ettiğini samyorsun.»

((Ediyorum, eminim.» Bu kesin ifade karşısında, Anna-Luise'in tehli-

keli olduğunu söylediği hafif gülümsemeyle güldü. Sınırsız bir önemsemeyiş gülümsemesiydi bu. Bir heykeltraşm cüretkârca ve aykırı dinsel düşüncelerle Buda'nın zırh geçirilmiş gibi ifadesiz yüzüne kazdığını düşlediğim bir tür gülümsemeydi bu. «Demek Jones nefret ediyor benden,» dedi, «gerçek-ten bir şeref bu. Sen ve ben Steiner'i tahmin edi-

Page 65: Graham Green - Bomba Partisi

yoruz. Bir bakıma aynı neden için. Bir yanda karım, bir yanda kızım.»

«Hiç bağışlamıyorsunuz değil mi, ölüleri bile?» «Bağışlamak, Jones. Bir Hıristiyan deyimidir

bu. Sen Hıristiyan mısın Jones?» «Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, sizi hor gördü-

ğüm kadar kimseyi hor görmemiş olduğumdur.» «Gene yanlış deyimi kullanıyorsun. Sözcüklerin

anlamları önemlidir, Jones. Ben sana söyleyeyim, sen nefret ediyorsun, hor görmüyorsun. Büyük bir düş kırıklığından gelir hor görmek. İnsanların çoğu büyük bir düş kırıklığına yatkın değildir, senin yat-kınlığından da kuşkuluyum. Bunun çok altındadır bekledikleri. Hor görmek derin ve tedavisi imkânsız bir yara gibidir, ölümün başlangıcıdır Jones. Ve insan, hâlâ vakit varken, yarasının intikamını al-malıdır. Acı veren ölmüşse, acı çeken başkalarına indirmelidir darbeyi. Eğer, Tanrı'ya inansaydım, beni düş kırıklığına uğratmaya yatkın yarattığı için ondan almak isteyecektim intikamımı belki. Acaba —filozofça bir sorun bu— insan intikamuu nasıl alır Tanrı'dan. Hıristiyanlar, oğlunu inciterek diyeceklerdir sanırım.»

«Belki haklısın, Fischer. Senden nefret bile et-memeliydim. Sanırım delisin sen.»

«Ooo hayır, hayır deli değil,» dedi tarif olunmaz üstünlüğün o küçük, dayanılmaz gülümseme-siyle. «Sen çok zeki biri değilsin Jones, yoksa geçimini sağlamak için bu yaşta çikolatalar konusunda mektup çevirileri yapmakla uğraşmazdın. Bazan bana arkadaşlık edenlerin düzeyinin biraz daha üstünde konuşmak istediğini duyuyorum. Bu istek birden —kızım ne diyordu onlara?— Karakurbağa-lardan birisiyle beraberken de doğuyor. Hiç biri bana senin gibi deli demek cesaretini gösteremez. Bir sonraki partimin davetiyesini yitirebilirler.»

«Ve bir tabak sebze çorbasını.» «Hayır, bir armağanı Jones. Armağan yitirmeyi

göze alamazlar. Mrs. Montgomery beni anlıyor-muş gibi görünür. 'Oh, haklısınız Doktor Fischer,' der. Deane hırslanır —yeteneğinin üstünde hiç bir şeye tahammülü yoktur. Kral Lear'in bile saçmalık olduğunu söyler, çünkü o rolü perdede bile oynamak yeteneğinde olmadığını bilir. Belmont dikkatle dinler, sonra konuyu değiştirir. Gelir vergileri ona kaçamaklı olmayı öğretmiştir. Divisionnaire... Bu ihtiyarın budalalığına daha fazla dayana-mıyacağımı anlayınca sadece bir kez bozuldum ona.

— 127 — Bütün yaptığı, boğuk sesiyle gülerek, Topların sesine yürüyün,' demesiydi. Tabiî talimlerdeki tüfek sesinden başka hiç top sesi duymamıştı. En iyi din-leyici Kips'tir... öyle samyorum ki, benim her sö-zümde kendisine yararlı olabilecek bir düşünce payı olduğunu umuyor her zaman. Evet, Kips... seni bu-

Page 66: Graham Green - Bomba Partisi

raya neden çağırdığım konusuna o döndürüyor beni. Tröst.»

«Nedir bu tröst meselesi?» «Biliyorsun —ya da belki bilmiyorsun— kanm

küçük anamalının gelirini kızma bıraktı, ama ya-şadığı sürece yalnız. Ölümünden sonra anamal, eğer olursa çocuğuna geçecekti ama çocuksuz öldüğüne göre bana geri geliyor. 'Bağışladığını göstermek için' der vasiyet terbiyesiz bir ifadeyle. Sanki onun beni bağışlaması umurumdaymış gibi —hem neyin bağışlanması? Eğer parayı kabul edersem, gerçekten onun beni bağışlamasını kabullenmiş gibi ola-caktım— Mr. Kips'in yanında çalışan birisiyle beni aldatmış olan bir kadınm bağışlaması.»

«Onunla yattığına emin misiniz?» «Yatmak mı? Kimbilir kaç kez uzamp yatmıştır

onun yanında. Ama eğer yatmaktan cinsel ilişkiyi amaçlıyorsan, hayır, ondan emin değilim Mümkün ama emin değilim. Olsa bile beni pek etkilemezdi. Hayvansal bir içgüdü. Kafamdan siler atardım, ama onun arkadaşlığını bana üstün tuttu. Mr. Kips'in en düşük ücretle çalışan bir adamını.»

— 128 — «Hep para meselesi, değil mi Doktor Fischer?

Sizi boynuzlatacak kadar varlıklı değildi.» «Para bir ayrıcalık yapar elbette. Bazı kimseler

ölür bile para için Jones. Romanlar dışında kimse aşk için ölmez.»

Tıpkı romanlardaki gibi yapmak istediğimi ama başarılı olamadığımı ve acaba aşk için mi, yoksa çaresiz bir yalnızlık korkusundan mı ölmeye ça-lıştığımı düşündüm.

Onu dinlemez olmuştum ve söylediMerinin an-cak son kelimelerini duyacak kadar zamanında dikkatimi toplayabildim. «Onun için para senin, Jones.»

«Ne parası?» «Tröst parası elbette.» «O paraya ihtiyacım yok benim. Kazancım iki-

mize de yetiyordu. Sadece kazancım.» «Şaşırtıyorsun beni. Elinizde imkân varken, az

da olsa, annesinin parasından yararlanmış olabile-ceğinizi düşünmüştüm.»

«Hayır, o paraya el sürmedik. Sahip olmak is-tediğimiz çocuk için.» Sonra ekledim, «Kayak mev-simi bitince,» ve pencereden sanki dünya dönmekten vazgeçmiş ve bir kar fırtınasının ortasında hareketsiz duruyormuş gibi karın birbiri peşine dümdüz düşüşünü gördüm.

Onun neler söylediğini gene kaçırdım ve sadece son cümleleri yakalayabildim. «Vereceğim son; parti

olacak bu. En büyük deney.» «Bir parti daha mı veriyorsunuz?» «Son parti ve senin de bulunmanı istiyorum,

Jones. Dediğim gibi sana bir borcum var. Sebze Çorbası partisinde sen benim bugüne kadar yapmayı

Page 67: Graham Green - Bomba Partisi

başardığımdan çok daha horladm onları. Bir-şey yemedin. Armağamnı almak istemedin. Sen içi-mizden biri değildin ve kişiliğini kanıtladın. Nasıl nefret ettiler senden bilsen. Her anından tad aldım toplantının.»

«Geceyarısı Âyini'nden sonra Saint Maurice'de gördüm onları. Hiç de kızmış bir halleri yoktu. Hattâ Belmont bir Noel kartı verdi bana.»

«Elbette. Eğer duygularını belli etselerdi, daha bir aşağılanma olurdu. Seni başka türlü kabul ettiler. Bir hafta sonra Divisionnaire ne dedi bana biliyor musun (belki Mrs. Montgomery'nin fikriydi bu) : «Armağanını almasına fırsat vermemekle biraz katı davrandınız damadımza, zavallı adam. O gece karnının kötü biçimde ağrıması onun suçu değildi. Bizlerden birinin de başına gelebilirdi bu. Arasıra olduğu gibi midem pek iyi değildi ama şakanızın tadını kaçırmak stemedim.»

«Başka bir partinizde görmeyeceksiniz beni.» «Bu çok ciddi bir parti olacak, Jones. Saçmalık

olmayacak, söz veriyorum. Mükemmel bir sofra ha-zırlanacak, buna da söz veriyorum.»

«Boğazına düşkün biri sayılmam ben.» «Bu parti onların açgözlülüklerinin en büyük

denemesi olacak. Onlara çekler vermemi önermişsin sen Mrs. Montgomery'ye, çekler verilecek.»

«Kesinlikle çek kabul etmeyeceklerini söyledi bana.»

«Göreceğiz Jones, göreceğiz. Çok, çok dolgun olacak çekler. İşi nereye kadar vardıracaklarına tanık olmanı istiyorum senin.»

«Vardıracaklarını mı?» «Açgözlülüklerini Jones. Varlıklının hiçbir zaman bilemeyeceğin açgözlülüğünü.» «Siz de varlıklısınız.»

«Evet ama benim açgözlülüğüm —daha önce de söyledim sana— başka türdendir. Ben istiyorum ki...» Sanki rahibin geceyarısı Âyini'nde, havarilere çok önemli bir bildiride bulunmak istercesine Kutsal Ekmeği havaya kaldırdığı gibi —Noel fişeğini kaldırdı— «Bu benim bedenim.» Tekrar etti: «İstiyorum ki...» ve yeniden fişeği indirdi.

«Ne istiyorsunuz Doktor Fischer?» «Söylemiş olsam anlayacak kadar akıllı değil-

sin.» O gece ikinci kez rüyamda gördüm Doktor

Fischer'i. Uyuyamayacağımı sanıyordum ama belki Cenevre dönüşü o soğukta uzun süre araba kullan-mak uykumun gelmesine yardımcı oldu ve belki de Fischer'e saldırırken yarım saat boyunca haya-

— 131 — timin ne denli anlamsız bir hale geldiğini unutmayı başarmıştım. Bir gün önce olduğu gibi koltukta uyuyuverdim ve yüzü bir soytarı gibi boyanmış, bıyıklan

Page 68: Graham Green - Bomba Partisi

Kaiser'inki gibi yukarı doğru taranmış olarak hiçbirini kırmadan yumurtalarla hokkabazlık yapan Doktor Fischer'i gördüm rüyamda. Dirseğinden, kıçından, havadan yeni yeni yumurtalar çıka-nyor —yaratıyor ve sonunda yüzlerce yumurta uçuşuyordu havada. Elleri kuşlar gibi yumurtaların çevresinde hareketlendi, sonra ellerini çırptı, yumurtalar yere düşüp patladı ve uyandım. Ertesi gün mektup kutusunda davetiyeyi buldum: «Doktor Fischer sizi son partiye davet eder.» Parti bir hafta sonraydı.

Büroya gittim. Oradakiler beni görünce şaşır-dılar ama yapacak başka ne vardı ki? Ölme girişimim başanlı olmamıştı. Olduğum devlette hiçbir doktor bana teskin edici bir ilâçtan daha güçlü bir şey vermezdi. Eğer cesaretim olsaydı binanın en üst katma çıkar ve kendimi pencereden atardım o da eğer açık bir pencere varsa, ki olduğundan kuşkuluyum ama o cesareti bulamadım kendimde. Arabamla yapacağım bir «kaza» başkalarını da içine alabilirdi ve öldürücü olacağı kesin değildi. Tabancam yoktu. Likörlü çikolatalardaki Bask zevkinden hâlâ tedirgin olan İspanyol şekerciye yazmak zorunda olduğum mektubu değil, bunlan düşündüm. İşten sonra kendimi öldürmedim ve evimin

— 132 — yolu üstündeki ilk sinemaya girerek bir saat yu-muşak bir porno film seyrettim. Çıplak bedenlerin hareketleri hiçbir cinsel duygu uyandırmadı bende: tarih öncesi bir mağaradaki resim taslakları - kendileri hakkında hiçbir şey bilmediğim insanların çözülemeyen el yazması yazılar gibiydiler. Sinemadan çıkınca düşündüm: Sanırım insan aç kalmama-lıydı, bir kahveye gidip bir fincan çay içtim ve bir kek yedim, bitirince düşündüm: Neden yemiştim? Yememeliydim. Bu da bir ölüm yoluydu, açlık, ama elli yıldan çok yaşamış olan Cork belediye başkanını hatırladım,

Page 69: Graham Green - Bomba Partisi

öyle değil miydi? Kadın garsondan kâğıt isteyerek üstüne şunları yazdım: «Alfred Jones, Doktor Fischer'in davetini kabul eder», ve bir fikir değişikliğine karşı korumak üzere cebime koydum. Ertesi gün de hemen hemen hiçbir şey düşünmeden postaya verdim.

Daveti neden kabul etmiştim? Bilmiyorum. Belki bir, iki saat beni düşünmekten —en çok da pek fazla acı çekmeden, ya da başkalarına pek faz la tatsız gelmeyecek biçimde nasıl ölebileceğim dü-şüncesinden alakıyocak her randevuyu kabul eder-dim belki. Suda boğulmak da vardı: Léman Gölü hemen yolun solundaydı— buz gibi soğuk su, içgü-düsel bir yüzme isteğimi hemen yok ederdi. Ama cesaretim yoktu — Elçiliğin genç bir kâtibi tara-fından yüzme havuzunun derin bölümüne itildiğim-den beri boğularak ölmek çocukluğumdan kalma

—133 —

bir fobi olmuştu bende. Üstelik bedenim suyu kir-letebilirdi. Aklıma gaz geldi ama benim dairemde herşey elektrikliydi. Elbette arabanım ezgost dumanı da vardı — bu fikri yedekte tutacaktım, çünkü gene de açlık en doğru yanıt olabilirdi belki, temiz, akıllıca ve özel bir ortadan yokolma çaresi: Cork belediye başkanından dana yaşlı ve belki daha az dayanıklıydım. Bir başlama tarihi saptayacaktım — Doktor Fischer'in ziyafetinin ertesi günü.

— 134 —

16

Page 70: Graham Green - Bomba Partisi

Alay edercesine geciktim otoyolda bir kaza yü-zünden: özel bir araba yolun buz tutmuş bir bölü-münde bir kamyona bindirmişti. Polis ve cankurtaran oradaydı ve ben geçtiğim sırada alevi geceyi iki kat karartan bir asetilen yakıcısının yardımıyla enkazdan birşey çıkarılmıştı. Ben geldiğim sırada Albert açık kapının yamnda hazır bekliyordu. Tutumu iyice gelişmişti (benim de Karakurbağalar-dan biri olarak kabul ediüşimden ötürü belki), çünkü beni karşılamak için basamaklardan indi ve arabanın kapışım açtı, ilk kez olarak da adımı hatırlamak lütfunda bulundu: «İyi akşamlar Mr. Jones, Doktor Fischer paltonuzu çıkarmamanızı söyledi. Yemek servisi çayırda yapılacak.»

«Çayırda mı?» dedim şaşırarak. Aydınlık bir ge-ceydi: Yıldızlar buz parçacıkları gibi ışıl ışüdı ve ısı sıfırın altındaydı.

«Yeterince sıcak bulacaksınız orasını, efendim.» önüme düşerek beni Mrs. Montgomery'yi ilk kez

gördüğüm oturma odasından geçirdi, sonra du-varlarım pahalı buzağı derisi cüdli — takım halinde satın alınmıştı herhalde — kitapların sıralandığı başka bir odadan («Kütüphane, efendim.»). Taklit cüt sırtları kullanılması çok daha ucuza mal olurdu diye düşündüm, çünkü odanın kullanılmayan bir havası vardı. Dik pencereler, görünmeyen göle inen büyük bir çayıra açılıyordu ve bir an bir ışık parıltısından başka bir şey göremedim. Karların üstünde dört muazzam şenlik ateşi çıtırdıyor-du ve her ağacın dallarından ışıklar sarkıyordu.

«Ne olağanüstü, ne çılgınca ve ne güzel değil mi?» diye seslendi yüksek sesle, gözü korkmuş bir konuğa hitap eden bir ev sahibinin kendinden emin havası içinde karanlığın eşiğinden beni karşılamaya gelen Mrs. Montgomery. «Evet, gerçek bir periler ülkesi. Paltoya bile ihtiyacınız olacağını sanmam Mr. Jones. Sizi tekrar aramızda görmekten çok se-vinçliyiz hepimiz, özlemiştik sizi.» «Biz» ve «hepi-miz» — şenlik ateşlerinin ortaya çıkardığı onları görebiliyordum şimdi, Karakurbağaların hepsi ora-daydılar, şenlik ateşlerinin ortasında hazırlanmış, alevlerin öne arkaya kımıldanışlarını yansıtan kristal bardakların ışıldadığı masanın çevresinde ayakta duruyorlardı. Atmosfer, Sebze Çorbası Partisi'n-de hatırladığımdan çok başkaydı.

«Bunun en son parti olması ne kötü değil mi,» dedi Mrs. Montgomery, «ama bize gerçekten ne bü-yük bir veda hazırlamış olduğunu göreceksiniz. Mö-nünün hazırlanmasında ona ben yardım ettim. Sebze çorbası yok.»

Elindeki tepside bardaklar, viski, dry martiniler ve Alexanderlerle Albert'i yanımda gördüm birden. «Ben Alexanderciyim,» dedi Mrs. Montgomery. «Bu üçüncü. Kokteyllerin tad alma hassasını bozduğu lâfı ne saçma. Ben her zaman şunu söylerim, tad alma hassasım bozan sadece acıkmamış olmaktır.»

Page 71: Graham Green - Bomba Partisi

Arkadan, elinde altın kabartma bir yemek lis-tesiyle Richard Deane çıktı gölgelerden. Daha şim-diden kafayı bulmuştu ve ötesinde, iki şenlik ateşinin arasında güldüğü izlenimini veren Mr. Kips vardı: Öne eğik duruşundan ötürü ağzı görünmediği için güldüğünden emin olmak kolay değildi ama omuzları gerçekten sarsılıyordu. «Sebze çorbasından iyi bu,» dedi Deane, «son parti olması ne yazık. İhtiyarın parası tükeniyor mu dersiniz?»

«Hayır hayır,» dedi Mrs. Montgomery. «Bize her zaman bir gün en son, en iyi ve en heyecanlı parti olacağmı söylemiştir. Kalbinin daha fazlasına dayanacağım sanmam. Olandan sonra. Zavallı kızı...»

«Onun kalbi var mı?» diye sordum. «Siz onu bizler kadar tanımazsınız. Hele cö-

mertliği...» Bir Pavlov köpeğinin otomatik refleks-leriyle, boynunda asılı zümrüte dokundu.

«İçkilerinizi için ve yerlerinize oturun.» Bahçenin karanlık bir köşesinden bizi harekete

geçiren Doktor Fischer'in sesiydi bu. O zamana ka-dar nerede olduğunu görememiştim. On metre kadar ötede yarım bir fıçıya eğilmiş, yıkıyormuş gibi ellerini oynatıyordu içinde.

«Sevgili insana bakın,» dedi Mrs. Montgomery. «En küçük ayrıntılarla bile nasıl ilgileniyor.»

«Ne yapıyor orada?» «Kepek fıçısının içine fişekleri saklıyor.» «Masaya niçin koymuyor?» «İçinde ne olduğunu anlamak için sofradaki-

lerin yemek boyunca çatırdatıp durmalarını istemi-yor. Kepek fıçısı fikrini ona ben verdim. Düşünün bir, daha önce hiç duymamış böyle birşey. Çok mutlu bir çocukluk geçirmiş olduğunu sanmıyorum, ne dersiniz? Ama hemen aklı yattı dediğime. Armağanları fişeklerin içine koydu, fişekleri de ke-pek fıçısına, onları görmeden rasgele çekip çıkara-cağız.»

«Diyelim ki altm bir yaprak sigarası keseceği çıktı size?»

«İmkâm yok. Herkesi aynı derecede memnun edecek biçimde seçildi armağanlar.»

«Herkesi memnun edebilecek ne var dünyada?» «Bekleyin ve görün. Söyleyecek bize. Güvenin

ona. Aslında çok duygulu bir insandır, inanın.» Masanın çevresindeki yerlerimizi aldık. Bu kez

yerim Mrs. Montgomery ile Richard Deane'in ara-sındaydı, karşımda da Belmont'la Mr. Kips vardı. Divisionnaire masamn sonunda, ev sahibinin kar-şısındaydıd. Bardakların sıralamşı etkileyiciydi, mönü de bir 1971 Meursault, bir 1969 Mouton Reth-schild ve tarihini şimdi hatırlayamadığım bir Cockburn port olacağım haber veriyordu. Hiç değilse aspirin yardımı olmadan da içip sersemleye-bileceğim! düşündüm. Havyarla birlikte sunulan (havyar bu kez hepimize verildi) Fin votkası, için-deki limonluk çiçekleri yapraklarının donmuş olduğu

Page 72: Graham Green - Bomba Partisi

bütün bir buz kalıbına yerleştirilmişti. Ardım-daki şenlik ateşinin sıcaklığından korunmak için paltomu çıkararak sandalyenin arkalığına geçirdim. Ayak sesleri karın beyaz, derin halısında duyulmayan iki bahçivan nöbetçi askerler gibi oradan oraya giderek alevleri ağaç kütükleriyle besliyorlardı. Son derece garip, anormal bir sahneydi bu - alabildiğine sıcak ve alabildiğine kar vardı ve sandalyelerimizin altındaki kar, şenlik ateşlerinin sıcaklığında erimeye başlamıştı bile. Çok geçmeden ayaklarımız yan erimiş karın içinde olarak oturacağız diye düşündüm.

Büyük bir kâse içindeki havyar iki kez dolaştınldı ve benimle Doktor Fischer'in dışında herkes ikinci kez

aldı. «Sağlığa çok yararlıdır,» diye bir açıklama yaptı Mrs. Montgomery. «C vitamini dolu.»

«Ben Fin votkasını vicdanım rahat olarak içi-yorum,» dedi Belmont, bardağının üçüncü kez dol-durulmasını isteyerek.

«1939 kışında olağanüstü bir mücadele verdi-ler,» dedi Divisionnaire. «Eğer Fransızlar '40 da on-lar gibi yapabilselerdi...»

«Acaba siz beni Dunkirk Kıyılan'nda gördünüz mü?» diye sordu bana Richard Deane.

«Hayır. Dunkirk'te değildim ben.» «Yani filminde demek istedim.» «Hayır. Ne yazık ki görmedim. Neden sordu-

nuz?» «Merak ettim de. Bugüne kadar yaptığım film-

lerin hemen hemen en iyisi olduğunu sanıyorum.» Mouton Roschild'in yamnda roti de boeuf vardı.

Etin suyunu olduğu gibi koruyan çok ince bir hamur içinde pişirilmişti. Nefis bir yemekti ama kırmızı kanın görüntüsü bir an tiksindirdi beni —teleferiğin dibindeymişim gibi oldum. «Albert,» dedi Doktor Fischer, «Mr. Jones'un etini sen kesmeli-sin. Bir eli sakattır.»

«Zavallı Mr. Jones,» dedi Mrs. Montgomery. «Ben keseyim etinizi. Küçük parçalar halinde mi istersiniz?»

«Acımak, her zaman acımak,» dedi Doktor. «İncil'i yeniden yazmalısınız siz. 'Kendinize acıdı-ğınız kadar komşunuza da acıyın.' Kadınlarda öyle abartılmış bir acıma duygusu var ki. Kızım da bu konuda annesinin yolunda yürüdü. Acıdığı için evlendi belki seninle, Jones. Eğer teklif etseydin eminim Mrs. Montgomery de evlenirdi seninle. Ama acınan kişi gözden uzaksa acımak çabuk geçer.»

«Geçmeyen duygu hangisidir?» diye sordu De- ane.

«Aşk,» dedi Mrs. Montgomery hemen. «Ben hiç bir zaman ayni kadınla üç aydan fazla

yatmaya dayanamadım,» dedi Deane. «Bir görev halini alıyor.»

«O zaman gerçek aşk değil o.» «Ne kadar evli kaldınız Mrs. Montgomery?» «Yirmi yıl.»

Page 73: Graham Green - Bomba Partisi

«Mr. Montgomery'nin çok varlıklı bir adam ol-duğunu söylemeliyim sana Deane,» dedi Doktor Fischer. «Büyük bir banka hesabı gerçek aşkın uzun sürmesine yardımcı olur. Ama sen yemiyor-sun, Jones. Sığır etini yeterince yumuşak bulmadın mı, ya da Mrs. Montgomery yeterince küçük parçalar halinde kesmedi mi?»

«Et çok güzel ama iştahım yok.» Bir bardak daha Mouton Rothschild aldım; şarabın tadı yü-zünden değildi bu, tad alma duygum yok olmuş gi-biydi çünkü, unutmanın geleceğe yönelik verdiği söz içindi.

«Normal halde, Jones,» dedi Doktor Fischer, «yememekle armağanım yitirirdin, ama bu son par-timizde kimse kendi açık isteği dışında armağanını alamamakla cezalandırılmayacaktır.»

«Sizin herhangi bir arğamamnızı kim geri çe-virebilir Doktor Fischer?» dedi Mrs. Montgomery.

«İşte birkaç dakika sonra keşfetmekle merakımı gidereceğim şey bu.»

«Böyle birşeyin hiçbir zaman olmayacağını siz de biliyorsunuz, eli açık insan.»

«Hiç bir zaman çok iddialı bir sözcüktür. Bu gece bundan pek emin değilim... Albert bardakları ihmal ediyorsun. Mr. Deane'inki hemen hemen boş, Monsieur Belmont'unki de.»

Ancak portu içmeye başlamıştık ki (yemeğin sonunda, İngiliz usulü, Stilton servisiyle birlikte) ne demek istediğini açıkladı. Her zamanki gibi Mrs. Montgomery oldu onu açıklamaya iten:

«Parmaklanm kaşınıyor,» dedi, «kepek yığınına girmek için.»

«Yeteri kadar fişek var,» dedi Doktor Fischer. «Mr. Kips, fişeğini çekinceye kadar uyumamalısm gerçekten. Portu kapatıyorsun, Deane. Hayır. O yana değil. Nerede okudun sen. Akrep ve yelkovan yö-nünde çevireceksin.»

«Yeteri kadar fişek varmış,» dedi Mrs. Montgomery. «Aptal aptal konuşma. Biz daha fazlasını biliyoruz.

Önemli olan, fişeklerin içinde ne olduğu.» «Altı fişek,» dedi Doktor Fischer, «bunların be-

şinde ayni kâğıt parçaları var.» «Kâğıt parçaları mı?» dedi Belmont, Mr. Kips

de başmı Doktor Fischer'in olduğu yana doğru çe-virmeye çalıştı.

«Simgeler,» diye açıkladı Mrs. Montgomery. «Tüm iyi fişeklerde simgeler var.»

«Peki başka?» diye sordu Belmont. «Simge yok,» dedi Doktor Fischer. «Bu kâğıt

parçalarında bir ad ve adres basılı - Credit Suisse, Berne.»

«Herhalde çek değil?» dedi Mr. Kips. «Çek, Mr. Kips ve kimsenin kıskançlık duyma-

ması için herbirinde ayni para miktarı yazılı.» «Dostlar arasında çek fikrini pek tutmam ben,»

dedi Belmont. «Ah evet, sizin sevecen olmak iste-diğinizi biliyorum, Doktor Fischer, ve her partinin sonunda bize her zaman verdiğiniz küçük armağan-

Page 74: Graham Green - Bomba Partisi

ları hepimiz memnuniyetle kabul ettik ama çekler - pek öyle... yani... malî sorunlardan başka pek yakışır birşey değil, değil mi?»

«Hepinize yol verme ödemesi yapıyorum - tutarı bu.»

«Biz senin aylıklı adamların değiliz, lanet ol-sun,» dedi Richard Deane.

«O kadar emin misin olmadığına? Benim eğ-

B O M B A P A R T I S I

lenmem ve kendi yararınız için hepiniz kendinize düşen rolü oynamadınız mı? Sözgelimi sen Deane, sana emir verirken, işini yapar gibi rahat hissetmiş olman gerek kendini. Sana sahip olmadığın yeteneği veren başka bir yönetmendim ben.»

«Senin uğursuz çekini almak zorunda değilim.» «Değilsin Deane, ama alacaksın. Eğer çek ye-

terince yüklü olsa, Peter Pan'daki bir köpek kulü-besine kapatılmış Mr. Darling'i bile oynardın pe-kâlâ.»

«Hepimizin her zaman övgüyle anacağımız mükemmel bir yemek yedik,» dedi Belmont. «Fazla heyecanlanmaya gerek yok. Deane'in ne demek is-tediğini anlıyorum ama konuyu abarttığı kanısın-dayım.»

«Eğer isterseniz benim küçük veda armağan-larımı kabul etmemekte serbestsiniz elbette. Kepek fıçısını kaldırmasını söyleyeceğim Albert'e. Beni duydun mu Albert? Kepek fıçısını mutfağa götür - hayır, bekle bir dakika. Kararınızı vermeden önce, o kâğıt parçalarında ne yazılı olduğunu bilmeniz gerektiği kanısındayım. Herbirinde iki milyon frank.»

«İki milyon mu?» diye söylenti Belmont. «Bütün çeklerde ad yerleri boş bırakılmıştır.

Dilediğiniz adı yazabilirsiniz oraya. Mr. Kips çekini, belkemiği çarpıklığını iyileştirme konusundaki bir tıbbi araştırmaya bağışlamak isteyebilir belki. Mrs. Montgomery bir aşık satın almak isteyebilir sözgelimi. Deane bir ölçüde sermaye koyabilir bir filme. Deane, kendi çevresinde bankalarca makbul sayılmayan dendiğine emin olduğum bir duruma düşme tehlikesiyle karşı karşıya.»

«Pek uygun gibi görünmüyor düşünceleriniz,» dedi Mrs. Montgomery. «Bizleri, yalnız çıkarlarını düşünen arkadaşlar olarak gördüğünüz izlenimini veriyor.»

«Zümrütünüz o izlenimi vermedi mi?» «Sevilen bir erkekten alınan mücevherler ol-

dukça farklıdır. Sizi ne kadar sevdiğimizi anlamı-

Page 75: Graham Green - Bomba Partisi

I

— 75 —

yorsunuz Doktor Fischer. Platonik belki ama platonik aşk daha az mı gerçektir... ne demek istediğimi biliyorsunuz.»

«Hiçbirinizin kendisi için harcamak üzere iki milyon franga ihtiyacı olmadığının farkındayım elbette. Hepniz parayı birisine armağan edecek kadar varaklısınız - ama edip etmeyeceğinizi merak ediyorum.»

«Çeklerde adlarımızın olmaması biraz farklı ama,» dedi Belmont.

«Vergi bakımından,» dedi Doktor Fischer. «Böyle daha işinize yarayacağından eminim.» «Siz böyle şeyleri benden daha iyi bilirsiniz.»

«İşin o yanını düşünmüyorum ben. İnsan onu-runu düşünüyordum.»

- 145 — F : 10

«Ah evet, anlıyorum, iki bin franklık bir çeke

oranla iki milyon franklık bir çekle kişinin kendini tahkir edilmiş hissetmesinin daha zor olduğunu söy-lemek istiyorsun.»

«Ben bunu başka türlü ifade ederdim,» dedi Belmont.

Divisionnaire ilk kez konuştu. «Ben Mr. Kips, ya da Monsieur Belmont gibi maliyeci değilim,» dedi. «Basit bir askerim sadece ama havyar kabul etmekle bir çek kabul etmenin arasındaki farkı gö-remiyorum.»

«Bravo General,» dedi Mrs. Montgomery. «Ben de bunu söylemeye hazırlanıyordum.»

«Ben itiraz etmedim,» dedi Mr. Kips. «Sadece bir soru sordum.»

«Ben de,» dedi Belmont. «Çeklerde adlarımız olmadığına göre... sadece tedbirli olmak istedim hepimiz için - özellikle İngiliz olan Mr. Deane için. Onun vergi danışmam olarak görevimdir bu.»

«Kabul etmemi öneriyor musunuz?» diye sordu Deane.

«Bu şartlarda, evet.» «Kepek fıçısını yerinde bırakabilirsin Albert,»

dedi Doktor Fischer. «Açıklanmamış birşey var,» dedi Mr. Kips,

«Altı fişek ve beş parça kâğıttan söz ettiniz. Mr. Jones katılmadığı için mu bu?»

«Mr. Jones da sizlerden herhangi biri gibi aynı şansa sahip olacak. Sırayla kepek fıçısına giderek size

rastlayacak fişeği arayıp çıkaracaksınız - fişeği fıçının yanmdayken çekecek, sonra masaya dö-

neceksiniz. Yani dönebilirseniz eğer.» «Ne demek istiyorsunuz - eğer?» diye sordu

Deane.

Page 76: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 76 —

«Sorunu yanıtlamadan önce hepinizin birer bardak porto daha içmenizi öneririm. Hayır hayır, lütfen Deane. Daha önce de söyledim. Yelkovan ve akrebin tersine değil.»

«Bizi oldukça tedirgin ediyorsunuz,» dedi Mrs. Montgomery.

«Mr. Kips'in sorusunu yanıtlamadınız,» dedi Deane. «Neden yalnız beş parça kâğıt?»

«Hepinizin sağlığına içiyorum,» dedi Doktor Fischer, bardağını kaldırarak. «Fişeğinizi aramayı reddetseniz bile yemeğinizi haketmiş olacaksınız, çünkü bana araştırmamn son bölümünde yardımcı oluyorsunuz.»

«Ne araştırmasına?» «Varlıklının açgözlülüğü araştırmasına.» «Anlamadım.» «Sevgili Doktor Fischer,» dedi Mrs. Montgo-

mery. «Bu da onun küçük şakalarından biri. Haydi için Mr. Deane.»

Hepsi içtiler. Az bir sarhoşluğun daha üstün-deydiler hepsi - ne kadar çok içmiş olsam da ağır-başlılığın üzgünlüğüne umutsuzca mahkum gibi görünen yalnız bendim. Bardağımı boş bıraktım. Evde tek başıma kalıp, eğer istersem ölünceye kadar içebileceğim zamana kadar fazla içmemeye ka-rarlıydım.

«Jones şerefe içmeye katılmıyor. Zararı yok. Tüm kurallarımız gevşedi bu gece. Uzun zamandan beri açgözlülüğünüzün derecesini denemek is-tiyordum. Birçok aşağılamaya boyun eğdiniz ve ar-kadan gelen ödülün hatırı için bunlara katlandınız. Sebze Çorbası Partisi hemen hemen son denemeydi. Açgözlülüğünüz benim herhangi bir aşağılama icat etme hayal gücümden daha büyüktü.»

«Aşağılama sözkonusu değildi, sevgili adam. Sizin o çok hoş şakacı tabiatınız gereğiydi bu. Sizin kadar biz de hoşlandık bundan.»

«Açgözlülüğünüzün, korkunuzun da üstesinden gelip gelmeyeceğini görmek istiyorum şimdi -bunun için de... Bomba Partisi diye adlandırabile-ceğim bu partiyi hazırladım.»

«Ne Allah'ın belâsı demek oluyor, Bomba Par-tisi?» İçtiği içkiler saldırgan yapmıştı Deane'i.

«Altıncı fişekte küçük bir patlayıcı var, öldürücü olduğunu sanmıyorum, içinizden biri fişeği çektiği zaman patlayacak. Kepek fıçısı bu yüzden masamızdan yeterince uzağa kondu ve gene bu yüzden fişekler iyice kepeğe gömülü ve şenlik ate-şinden sıçrayabilecek bir kıvılcıma karşı da kepek fıçısının üstüne kapak kondu. Şunu da söyleyeyim ki, fişeklerinizi buruşturmak yararsız - hattâ tehlikeli de - olabilir sizin için. Hepsinin içinde ayni tür metal tüp var ama benim bomba dediğim şey bu tüplerden yalmz bir tanesinde. Ötekilerde çekler var.»

«Şaka ediyor,» dedi Mrs. Montogomery bize. «Belki ediyorum. Edip etmediğimi partinin so-

nunda öğreneceksiniz. Kumar oynamaya değmez mi?

Page 77: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 77 —

Tehlikeli fişeği seçtiğinizde ölüm kesinlikle mu-hakkak ve size şerefim üzerine söylüyorum çekler de gerçekten orada. İki milyon franklık.»

«Ama birisi ölürse,» dedi Belmont hızlı hızlı gözlerini kırpıştırarak, «cinayet olur bu.»

«Oh, cinayet değil. Sizler tanıksınız. Bir tür Rus ruleti. İntihar bile değil. Eminim Mr. Kips hak verecektir bana. Oynamak istemeyenler hemen ma-sayı terketmelidir.»

«Elbette ki ben oynamayacağım,» dedi Mr. Kips. Çevresine bakarak destek aradı ama bulamadı. «Tamk olmak istemiyorum. Büyük bir rezalet çıkacak, Doktor Fischer. Başınıza gelecek en hafifi olur.»

Masadan kalktı ve şenlik ateşlerinin arasından eve doğru iki büklüm uzaklaşırken yeniden küçük, siyah bir yedi geldi gözlerimin önüne. Bu kadar engebeli bir adamm ölüm tehlikesini göze almamakta ilk olması ne kadar garipti.

«Bire karşı beş şansınız var,» dedi ona Doktor Fischer, Mr. Kips yanından geçerken.

«Para için hiç kumar oynamadım ben,» dedi Mr. Kips. «Çok ahlâk dışı bulurum kumarı.»

Sözleri garip biçimde yumuşatır gibi oldu ha-vayı. «Kumarda ahlâk dışı hiçbir şey görmüyorum ben,» dedi Divisionnaire. «Monte Carlo'da mutlu birçok haftalar geçirdim. Bir keresinde ardıardına üç kez ondokuzla kazandım.»

«Bazan gölü geçerek Evian'daki gazinoya git-tiğim oldu,» dedi Belmont. «Hiç büyük oynamadım. Ama bu konularda hiç de tutucu değilim.» Bombayı az buçuk unutmuş gibiydiler sanki. Belki yalnız ben ve Mr. Kips idik Doktor Fischer'in gerçeği söylediğine inanmış olanlar. «Mr. Kips sizi çok cid-diye aldı,» dedi Mrs. Montgomery. «Şakadan hiç anlamıyor.»

«Kendi fişeği el sürülmeden kalırsa, Mr. Kips' in çeki ne olacak?» diye sordu Belmont.

«Aranızda bölüştüreceğim. İçinde patlayıcı yoksa tabii. Varsa bölüştürmemi istemezsiniz sanı-rım.»

Belmont çabucak hesap etti: «Her kişiye dört yüz bin frank daha.»

«Hayır. Daha fazla. İçinizden biri belki hayatt a kalmamış olacak.»

«Hayatta kalmak!» diye bağırdı Deane. Patlayıcı fişeğin öyküsünü iyice anlamayacak kadar sarhoştu belki.

«Tabii,» dedi Doktor Fischer, «herşey mutlu bir çekle çok iyi de sonuçlanabilir. Altrncı fişek ola-

bilir.» «Fişeklerden birinin içinde Allah'ın belâsı bir

bomba olduğunu ciddi olarak mı söylüyorsunuz?)) «İki milyon beş yüz bin frank,» diye mırıldandı

Mrs. Montgomery - belliydi ki Belmont'un sayılarını düzeltmişti ve Doktor Fischer'in mutlu son diye belirttiği şeyin rüyasını görüyordu.

Page 78: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 78 —

«Deane eminim ki bu küçük kumarı reddet-meyeceksin. Dunkirk Kıyıları'ndaki ölüm harekâtına nasıl kahramanca gönüllü olduğunu hatırlıyorum. Fevkalâdeydin - hiç değilse fevkalâde yönetilmiştin. Az daha bir Oscar alacaktın değil mi? 'Gideceğim efendim, tek başıma da olsa gideceğim.' Hiçbir zaman unutmayacağım büyük cümleydi bu. Kam yazmıştı?»

«Ben yazdım. Senarist, ya da yönetmen değil. Sette aklıma geldi birden.»

«Kutlarım seni evlât. İşte şimdi tek başına kepek fıçısına gitmen için büyük fırsat seni bekliyor.»

Söyleneni yapacağım hiç ummamıştım Deane' in. Kalktı, port'unu yudumladı, Mr. Kips'i izleye-ceğini düşündüm. Ama belki içkinin etkisiyle ken-disinin bir film setinde ve hayalî Dunkirk'te olduğuna gerçekten inandı. Olmayan bir bereyi düzelti-yormuş gibi başımn yanma dokundu ama o daha kendisim eski rolünde düşünürken Mrs. Montgomery rolünü oynadı. Masadan kalktı ve «önce bayanlar,» diye bağırarak kar boyunca kepek fıçısına koştu, kapağı itti ve elini kepeğe daldırdı. İhtimallerin bir daha bu kadar uygun olamayacağım hesap etmişti belki.

Belmont aynı doğrultuda düşünüyor olmalıydı ki, «Sırayla çekmeliydik,» diye itiraz etti.

Mrs. Montgomery eline bir fişek geçirdi ve çek-ti. Pat diye hafif bir ses duyuldu ve küçük metal bir silindir karın üstüne düştü. Mrs. Montgomery par-mağıyla dürterek silindirden rulo halinde bir kâğıt çıkardı ve feryadı bastı.

«Ne oldu?» diye sordu Doktor Fischer. «Hiçbir şey olmadı sevgili adam. Herşey fevka-

lâde gerçek. Credit Suisse, Berne. İki milyon frank» Koşarak masaya döndü. «Biriniz bir yazı kalemi verin bana. Adımı yazmak istiyorum boş bırakılan ad yerine. Yitirebilirim çeki.»

«Herşeyi dikkatle düşünmemizden önce adım yazmamanı öneririm sana,» dedi Belmont, ama sağır bir kadına söylüyordu. Richard Deane dimdik hazırolda duruyordu. Her an albayını selâmlayacak diye düşündüm. Kendisine verilen son buyrukla n dinliyor olmalıydı kafasında ve Belmont ondan önce kepek fıçısına gitmek için gerekli zamanı buldu. Fişeğini çekmeden önce kısa bir duraklama geçirdi: ayni küçük silindir: ayni kâğıt ve kendinden memnun biçimde gülümsedi, göz kırptı. İhtimalleri hesap etmişti - bahse girmekte haklıydı. Para konusunda herşeyi bilen bir adamdı.

«Gideceğim efendim, tek başıma da olsa gide-ceğim,» dedi Deane.

Gene de gitmedi. Belki yönetmen o sırada «Kes» buyruğunu vermişti.

«Sen ne yapacaksın Jones?» dedi Doktor Fischer. «İhtimaller daralıyor.»

«Sizin lanet olası deneyinizi sonuna kadar seyredeceğim. Açgözlülük kazanıyor, değil mi?»

Page 79: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 79 —

«Eğer seyretmek istiyorsan, oynamalısın da - yoksa git Mr. Kips gibi.»

«Oh, oynayacağım, söz veriyorum. Son fişeğe bahse girerim. Divisionnaire'e daha iyi avantajlar sağlar bu.»

«Sen aptal ve can sıkıcı bir adamsın,» dedi Doktor Fischer, «eğer ölmek istiyorsan ölümü seç-mekte bir şeref payı yok. Deane ne yapıyor Tanrı aşkına?»

«Sanırım hazırlıksız şiir söylüyor.» Halâ masanın yanında olan Deane bardağına bir

porto daha dolduruyordu ama bu kez kimse ge-cikmeden yararlanmaya kalkmadı çünkü yalnız benimle Divisionnaire kalmıştı geriye.

«Sağolun, efendim,» dedi Deane. «Nazik bir düşünce bu. Hollandalı cesaretinin kimseye zararı dokunmadı... Sizin durumunuzda oldukça gereksiz Yüzbaşı, biliyorum... Sağolun, efendim, ama ne ka-dar gereksiz ise, daha lezzetli olur... Eğer sağ salim dönerseniz yeni bir şişe açarız... Cockburn, bunun gibi, umarım efendim.»

Bu dialogu sabaha kadar sürdürüp sürdüreme-yeceğini merak ettim ama son cümlede bardağı ma-saya bıraktı, ustaca bir selâm çaktı ve kepek fıçısına doğru yürüdü, bir fişek bulmak üzere elini kepeğe daldırdı, buldu fişeği çekti ve silindirle çekin yanma yıkıldı.

«Çok sarhoş,» dedi Doktor Fischer ve bahçı-vanlara onu içeri götürmelerini söyledi.

Divisionnaire masanın sonundan bana baktı. «Neden durdunuz Mr. Jones?» diye sordu.

«Vaktimi değerlendirecek daha iyi bir çarem yok General.»

«Bana öyle hitap etmeyin, ben General değilim. Bir Divisionnaire'im ben.»

«Ya siz neden yerinizden kımıldamadınız Divi-sionnaire?»

«Tehlikeden kaçmak için artık çok geç. Cesa-retim yok. Fıçıya ilk ben gitmeliydim. İhtimaller daha iyiyken. Ne söyleniyordu Deane denen o adam?»

«Umutsuz bir görev için gönüllü olan genç bir yüzbaşıyı oynuyordu sanırım.»

«Ben Divisionnaire'im ve Divisionnaire'ler umutsuz görevlere gitmezler. Üstelik umutsuz gö-revler yoktur İsviçre'de. Bir istisna olan bundan başka. Önce siz mi gideceksiniz, Mr. Jones?»

Mrs. Montgomery'nin, «tahvili kabil bonolar için düşünceniz nedir?» diye sorduğunu duydum Belmont'a.

«Zaten çok bononuz var,» dedi Belmont, «ve doların yeniden değer kazanması epey zaman alır sanıyorum.»

«Önce sizin gitmenizi öneririm, Divisionnaire. Benim paraya ihtiyacım yok ve ihtimaller sizin le-hinize. Ben başka birşeyin peşindeyim.»

Page 80: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 80 —

«Ben çocukken fişek kapsülüyle Rus ruleti oy-nardım,» dedi Divisionnaire. «Çok heyecanlı olur-du.» Ama yerinden kımıldamadı.

Belmont'un, Mrs. Montgomery'ye söyledikleri kulağıma geldi, «Alman birşeye yatırmayı düşünü-yorum ben. Sözgelimi Karlsruhe'nin Badenwerk'i yüzde sekiz ve beş onda sekiz veriyor - ama o zaman da hep Rusya tehlikesi var, değil mi? Oldukça belirsiz bir gelecek.»

Divisionnaire yerinden kımıldamaya istekli gö-rünmediği için bu işi ben yaptım. Partinin artık sona ermesini istedim.

Bir fişek buluncaya kadar bir yığın kepek ka-rıştırmam gerekti. Fişek kapsüllü çocuğun tersine ben hiçbir heyecan duymadım - yalnız fişek elime değince, hastane odasında beklediğim ve genç doktor gelip de onun öldüğünü söylediği zamandan beri Anna-Luise'e daha yakın olmanın huzur veren

— 155 — duygusuna kapıldım. Masadaki konuşmaları dinlerken, onun elini tutuyormuşum gibi kavradım fişeği-

Belmont şöyle dedi Mrs. Montgomery'ye, «Ben Japonlara daha çok güveniyorum. Mitsubishi sadece altı ve üç çeyrek veriyor ama iki milyonla gereksiz tehlikeleri göze almaya değmez.»

Divisionnaire'i yanımda gördüm. «Artık gitmemiz gerek,» dedi Mrs. Montgo-

mery. «Doktor Fischer'in bize küçük bir şaka yap-tığına yürekten inanıyorum ama gene de birşey ola-cağından korkuyorum.»

«Eğer arabamzı şoförle geri göndermek isterse-niz, sizi ben götürürüm ve yapmak istediğiniz ya-tırımları konuşuruz yolda.»

«Partinin sonuna kadar kalacaksınız elbette değil mi?» diye sordu Doktor Fischer. «Artık daha fazla sürmez.»

«Çok güzel bir son partiydi ama benim gibi küçük biri için çok geç oluyor.» Bize el salladı. «İyi geceler General. İyi geceler Mr. Jones. Mr. De-ane nerede acaba?»

«Sanınm mutfağın döşemesindedir. Umarım. Albert çekini almaz. İşten ayrılacağım önceden haber verecektir muhakkak, iyi bir uşaktan olacağım.»

Divisionnaire fısıldadı bana, «Onu burada bı-rakıp gitmeye ne dersiniz? Eğer berıimle gelirseniz. Yalnız gitmek istemiyorum da.»

— 156 — «Kendi açımdan benim gitmek isteyeceğim bir

yer yok.» Fısıldayarak konuşmasına karşın Doktor Fischer

onu duymuştu. «Oyunun kurallarını baştan bi-liyordun, Divisionnaire. Oyun başlamadan Mr. Kips' le gidebilirdin. Şimdi ihtimaller tatsızlaşınca kork-

Page 81: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 81 —

maya başladın. Ödül kadar, bir asker olarak onurunu da düşün. O tübde hâlâ iki milyon frank var.»

Ama Divisionnaire kımıldamadı. Aym yalvarışla bana baktı. İnsan korkunca yanında arkadaş ister. Doktor Fischer acımasızca konuşmasını sürdürdü: «Eğer çabuk davranırsan, ihtimaller ikiye bir oranında senin lehine.»

Divisionnaire gözlerini yumdu ve elini ilk dal-dırışında fişeği buldu ama kararsızca fıçının yanında kaldı.

«Masaya gel Divisionnaire ve eğer çekmekten korkuyorsan, ver Mr. Jones denesin şansım.»

Divisionnaire, sihirli sözcük «yürü» yü söyle-mesi için sahibini ipnotize etmeğe çahşan bir spa-nielin etkileyici, üzgün gözleriyle bana baktı. «Bir fişek çıkarmaya ilk gelen bendim,» dedim. «Önce benim çekmeme razı olmalısınız.»

«Elbette, elbette,» dedi. «Sizin hakkınız bu.» Elinde fişekle masamn güvenlik bölgesine

uzaklaşmasına kadar bekledim. Olmayan sol elimden yardım görmedikçe fişeği çekmek kolay değildi benim için. Ne yapacağımı düşünürken, Divisi-

— 157 — •onnaire'in umutla bana baktığının farkmdaydım. Belki dua ediyordu - geceyansı âyini'nde görmemiş miydim onu, pekâlâ inanç sahibi biri olabilirdi, belki şöyle diyordu Tanrı'ya, «İyi yürekli İsa, lütfen uçur onu havaya.» Belki ben de pekâlâ ona benzer bir duada bulunabilirdim - «Bir son olsun bu» diye - eğer inanç sahibi olsaydım, ve hem en azından bir inancım olmamış mıydı, yoksa neden fişeği elimde tuttuğum sürece Anna-Luise'in yakınlığını duymuştum? Anna-Luise ölmüştü. Eğer Tanrı varsa, o da bir yerlerde sürdürebilirdi varlığım. Kâğıt kaplı fişeğin burulu bir ucunu dişlerimin arasına aldım ve öbür ucunu çektim. Hafif bir çatırtı oldu ve sanki Anna-Luise elini elimden çekmiş ve ikinci kez ölmek üzere şenlik ateşlerinin arasından öteye, aşağıdaki göle doğru yürüyüp gitmiş gibi bir duyguya kapıldım.

«Şimdi ihtimaller eşit Divisionnaire,» dedi Dok-tor Fischer. O andaki kadar hiç nefret etmemiştim Fischer'den, ikimizle de alay ediyordu. Benim düş kırıklığımla alay ediyordu, Divisionnaire'in de kor-kusuyla.

«Sonunda düşman ateşiyle karşı karşıya geldin, Divisionnaire. Bizim İsviçre tarafsızlığımızın tüm o uzun yılları boyunca hayal ettiğin şey değil mi bu?»

Elimdeki ölü ve yararsız fişeğe bakarken Divi-sionnaire'in üzgün sesini duydum.

— 158 — «O zamanlar gençtim. Artık yaşlandım.» «Ya iki milyon frank. Seni uzun zamandan beri

tanırım, Divisionnnaire ve paraya ne kadar düşkün olduğunu bilirim. Sen parayla evlendin, güzellikle

Page 82: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 82 —

değil ve karının ölüp herşeyini sana bırakması bile doyurmadı seni, yoksa gelmezdin benim partilerime. İşte sana bir fırsat. Kendin kazanacağın iki milyon frank. Biraz cesaret göstermek için iki milyon frank. Askerlik cesareti. Ateşle karşı karşıya gelmek Divisionnaire.»

Çayır boyunca masaya baktım ve yaşlı adamın ağlamak üzere olduğunu gördüm. Elimi kepek fıçı-sına sokup, Kips'in olması gereken son fişeği çıkar-dım. Yeniden dişlerimin arasına aldım, yeniden ayni hafif çatırtı oldu, çakılan bir kibrit sesinden fazla değildi.

«Ne delisin sen, Jones,» dedi Doktor Fischer. «Nereye bu acelen? Varlığınla bütün gece tedirgin ettin beni. Sen ötekiler gibi değilsin. Tabloda yoksun sen. Yardımcı olmadın. Hiçbir şey kanıtlamıyorsun. İstediğin para değil. Senin açgözlülüğün yalnız ölüme. O tür açgözlülükle ilgilenmiyorum ben.»

«Yalnız benim fişeğim kaldı geride,» dedi Di-visionnaire.

«Evet, Divisionnaire, ve şimdi artık senin sıran, pekâlâ. Bundan kurtuluş yok. Sonuna kadar oy-namalısın oyunu. Kalk. Güvenli bir uzaklıkta dur. Jones'un aksine, ölmek istemiyorum ben,» ama yaşlı adam kımıldamadı.

«Korktuğun için seni vuramam düşmanın önünde, ama inan bana, bütün Cenevre öğrenecek olayı.»

İki silindirden iki çeki çıkardım ve onlarla bir-likte masaya döndüm. Çeklerden birini Fischer'in önüne attım. «Bu Mr. Kips'in ötekiler arasmda bö-lüştürülecek olan payı,» dedim.

«Ötekini alakoyuyor musun?» «Evet.» O tehlikeli gülümsemelerinden biriyle gülüm-

sedi bana. «Sana tablodaki yerini vermek konusunda gene de umutluyum, Jones. Otur ve Divisionnaire cesaretini toplayıncaya kadar bir içki iç. Oldukça kendindesin artık. Nisbeten. Kendi gözünde de. Yarın bankadan parayı çek ve güvenle icabına bak, gerçekten inamyorum ki çok geçmeden sen de öteki-ler gibi hissetmeye başlayacaksın. Yalnız senin aç-gözlülüğünün nasıl arttığını görmek için bile olsa partilere yeniden başlayabilirim. Mrs. Montgomery, Belmont, Kips, Deane hepsi de onları ilk tanıdığım zaman aşağı yukarı şimdi oldukları gibiydiler. Ama seni ben yaratmış olacağım. Tıpkı Tanrı'nın Adem'i yarattığı gibi. Divisionnaire, senin vaktin doldu. Daha fazla bekletme bizi. Parti sona erdi, şenlik ateşleri sönüyor, ortalık soğumaya başladı ve Al-bert'in masayı temizleme zamanı artık.»

Yaşlı başı masadaki fişeğe eğilmiş olan Divi-sionnaire sessizce oturuyordu. Düşündüm: Gerçekten ağlıyordu (gözlerini göremiyordum), her genç askerin bir parçası gibi olan kahramanlığın yitik rüyası için ağlıyordu.

«Erkek ol, Divisionnaire.»

Page 83: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

— 83 —

«Kendinden nefret etmelisin,» dedim Doktor Fischer'e. Böyle dememi gerektiren neydi bilmi-yorum. Sanki kulağıma fısıldandı, ben de sadece söyledim. Çeki masamn üstünden Divisionnaire'e doğru ittim. «Senin fişeği iki milyon franka satın alacağım,» dedim. «Ver onu bana.»

Zor işitilen bir sesle, «Hayır hayır,» dedi ama fişeği parmaklarının arasmdan çekip almama da di-renmedi.

«Ne demek istiyorsun Jones?» Doktor Fischer'e cevap vermek zahmetine kat-

lanmadım - daha önemli bir iş üstündeydim - hem cevabı da bilmiyordum. Söylediklerimi bana söyleten her kimse cevabını söylememişti.

«Dur olduğun yerde, şeytan alası. İsa hakkı için söyle, ne demek istiyorsun?»

Cevap vermeyecek kadar mutluydum, çünkü Divisionnaire'in fişeği parmaklarımın arasındaydı ve masadan uzaklaşarak, Anna-Luise'in yürüdüğü yol diye düşlediğim çayırın yamacından aşağı, göl'e doğru yürüdüm. Ben yamndan geçerken Division-naire yüzünü ellerine gömdü; bahçıvanlar gitmiş-

— 161 —

F : 11

B O M B A P A R T Î S Î

ti ve şenlik ateşleri sönüyordu. «Geri dön,» diye bağırdı ardımdan Doktor Fischer, «geri dön Jones. Seninle konuşmak istiyorum.»

Düşündüm: İş son haddine vannca o da kork-muştu. Bir rezaleti önlemek istiyor olsaydı. Ama bunda ona yardım etmeyecektim. Bana ait bir ölüm-dü bu, benim çocuğumdü, tek çocuğum, Anna-Lu-ise'in de çocuğuydu. Hiçbir kayak kazası, elimde tuttuğum çocuğu bizden koparamazdı. Yalnız de-ğildim artık - yalnız olanlar, uzun masanın karşılıklı iki başında oturmuş ölümünün sesini bekleyen Divisionnaire ve Doktor Fischer'di.

Onların ikisinden de beni gizleyecek olan çayırın yamacı boyunca gölün kıyısına kadar indim ve üçüncü kez, ama bu kez kesinlikle kâğıdın bu-rulu bir ucunu dişlerimin arasına aldım, sağ elimle de öbür ucunu çektim.

Belli belirsiz aptal çatırtı ve bunu izleyen ses-sizlik ne denli budala yerine konmuş olduğumu gös-terdi bana. Doktor Fischer ölümümü benden çalmış, Divisionnaire'i aşağılamış; varlıklı dostlarının açgözlülüğü iddiasım kanıtlamış olarak masada iki-mize de kahkahalarla gülüyordu. Onun açısından gerçekten iyi bir son parti olmuştu bu.

Page 84: Graham Green - Bomba Partisi

— 84 —

Bu uzaklıktan onun kahkahalarını duyamazdım. Duyduğum, göl kıyısı boyunca gelmekte olan ayak seslerinin karda çıkardığı yumuşak gıcırtılardı. Gelen kim ise, beni görür görmez birden durdu

benim görebildiğim sadece karın beyazlığında siyah bir elbiseydi. «Kimsiniz siz?» diye sordum.

«Aaa, Mr. Jones bu,» dedi bir ses. «Evet evet, Mr. Jones.»

«Evet.» «Beni unutmuşsunuz. Steiner'im ben.» «Ne işiniz var burada?» «Daha fazla dayanamadım.» «Neye dayanamadınız?» «Ona yaptıklarına.» O sırada kafam Anna-Luise'le doluydu ve ne

demek istediğini anlamadım. Sonra, «Artık yapa-bileceğiniz birşey yok,» dedim.

«Eşinizi duydum,» dedi. «Çok üzüldüm. An-na'ya ne kadar benziyordu. Öldüğünü duyunca, sanki Anna yeniden ölmüş gibi oldum. Bağışlayın beni. Çok münasebetsizce konuşuyorum.»

«Hayır. Duygularınızı anlıyorum.» «Nerede o?» «Eğer Doktor Fischer'i kastediyorsanız, en iyi

ve en son şakasını yaptı, şimdi de yukarıda kendi kendine gülüyor olmalı.»

«Gidip görmeliyim onu.» «Niçin?» «Hastanedeyken düşünecek çok vaktim oldu.

Eşinizi görmem itti beni düşünmeye. Onu dükkânda görmem Anna'nın yaşama dönmesi gibiydi. Çok şeye boyun eğdim - çok güçlüydü - Dentophil Bou-

— 163 — quet'yi icat etmişti - bir parça Yüce Tanrı gibiydi -elimden işimi alabilirdi - Mozart'ı bile alabilirdi. O öldükten sonra hiç dinlemek istemedim Mozart'ı. Anlamalısınız, lütfen, onun hatırı için. Biz gerçek âşıklar olmadık hiçbir zaman ama o saflığı kirletti. Şimdi Yüce Tanrı'nın yüzüne tükürmek için yeterince yaklaşmak istiyorum ona.»

«Bunu yapmak için biraz geç değil mi?» «Yüce Tanrı'ya tükürmek hiçbir zaman geç

değildir. O sonsuza kadar vardır ve var olacaktır, âmin. Bizi biz yapan odur.»

Page 85: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

«O yapmış olabilir, ama Doktor Fischer değil.» «Şimdi ne isem onun eseridir. «Oh,» dedim - yalnızlığımı bozan küçük adam-

dan sıkılmaya başlamıştım - «git oraya ve tükür öyleyse. Sana çok yararı olur.»

Yüzünü benden çevirip, şenlik ateşlerinin sön-mekte olan ışığında güçlükle seçtiğimiz çayır ya-macının yukarılarına baktı ama Doktor Fischer'i bulmak için yamacı tırmanmasına gerek kalmadı, çünkü Doktor Fischer buz tutmuş yolda ikide bir kayan ayaklarına bakarak ağır ağır ve zahmetle bize doğru inmeye çalışıyordu.

«İşte geliyor,» dedim, «o bakımdan tükürüğünü hazırlasan iyi olur.»

Beklemeye başladık, yanımıza gelmesi hiç sona ermeyecekmiş gibi uzun sürdü. Az ötemizde dur-

— 164 — du ve, «Senin burada olduğunu bilmiyordum» dedi bana. «Aradan geçen zaman zarfında gitmiş olabileceğini düşündüm. Hepsi gittiler. Divisionnaire de gitti.»

«Çekiyle birlikte mi?» «Elbette. Çekiyle birlikte.» Karanlığın içinden

merakla yammdakine baktı. «Yalnız değilsin,» dedi. «Kim bu adam?»

«Adı Steiner.» «Steiner mi?» ne yapacağım bilmez halde hiç

görmemiştim Doktor Fischer'i daha önce. Sanki belleğinin yarısını arkada, masada bırakmıştı. Yar-dım istercesine bana bakıyor gibiydi ama hiçbir yardımda bulunmadım.

«Kim Steiner? Ne işi var burada?» Bir çek def-teri, ya da pasaport aramak için karmakarışık bir çekmecede bulunan şeyleri altüst eden bir adam gibi, yanlış yere koyduğu bir şeyi uzun süredir arıyor, görünümündeydi.

«Karmızı tanıyordum,» dedi Mr. Steiner. «Mr. Kips'i beni işten çıkarmaya zorladınız. İkimizin de hayatını mahvettiniz.»

Sözlerini bitirdikten sonra üçümüz de karanlık ve karın içinde sesssizce durduk. Sanki hepimiz birşey olmasını bekler gibiydik ama hiçbirimiz de bunun ne olabileceğini bilmiyorduk: bir alay mı, bir tokat mı, sadece dönüp gitmek mi. Mr. Steiner'in harekete geçmesi gereken bir andı bu ama hiçbir şey yapmadı. Belki de tükürüğünün yeteri kadar uzağa gidemeyeceğini biliyordu.

Sonunda ben, «Partiniz büyük bir başarıydı,» dedim.

«Öyle mi?» <(Hepimizi küçük düşürmeyi başardınız. Bundan sonra ne yapacaksınız?» «Bilmiyorum.»

Page 86: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

Gene yardım için bana baktığı izlenimini edin-dim. «Az önce birşey söyledin...» dedi. Cenevre'li büyük Doktor Fischer'in, hatırlamasına yardım et-mesi için Alfred Jones'a bakması inanılır gibi değildi - neyi hatırlaması için?

«Son fişeği satın aldığım zaman kimbilir nasıl güldünüz içinizden, çünkü çok iyi biliyordunuz ki çektiğim zaman alacağım tek sonuç küçük bir yel-lenme sesi olacaktı.»

«Seni horlamak istememiştim,» dedi. «Sizin için fazladan bir alay payıydı, değil

mi?» «Ben öyle plânlamamıştım,» dedi. ((Sen onlar-

dan biri değilsin,» ve Karakurbağaların bir tür yok-lamasını yapar gibi adlarını mırıldandı: «Kips, De-ane, Mrs. Montgomery, Divisionnaire, Belmont ve ölen o ikisi vardı.»

«Siz karınızı öldürdünüz,» dedi Mr. Steiner. «Öldürmedim.»

«Öldü çünkü yaşamak istemiyordu. Aşksız.» «Aşk mı? Ben aşk öyküleri okumam, Steiner.» «Ama paranıza âşıksınız, değil mi?» «Hayır. Çoğunu bu gece nasıl dağıttığımı Jones söyleyebilir sana.»

«Şimdi ne için yaşayacaksın, Fischer?» diye sordum. «Arkadaşlarmdan hiçbirinin geri döneceğini sanmam.»

«(Yaşamak istediğimden bu kadar emin misin?» dedi Doktor Fischer. «Sen yaşamak istiyor musun? O fişekleri eline aldığın zaman pek öyle görünmü-yordun. Acaba, neydi - adı - Steiner yaşamak istiyor mu? Evet, belki ikiniz istiyorsunuz. Belki son anda ben de bir eğilim duyuyorum yaşamaya. Yoksa burada durmuş ne yapıyorum?» «Her neyse bu gece eğlendiniz,» dedim. «Evet. Hiç yoktan iyiydi. Hiçbir şey az da olsa korkutucu değildir, Jones.»

«Garip bir intikam aldınız,» dedim. ((Ne intikamı?» ((Bir kadın sizi küçümsedi diye, siz bütün dün-

yayı küçümsemeye kalktınız.» «Küçümsemedi beni o. Belki nefret etti. Hiç

kimse beni küçümsemeyi başaramayacak, Jones.» «Kendinizden başka.» «Evet - şimdi hatırladım, söylediğin buydu.» ((Doğru, değil mi?» «Sen benim hayatıma girdiğin zaman yakalan-dığım bir hastahktı bu Steiner,» dedi. «Aylığını bir kat artırmasını söylemeliydim Kips'e ve istediği tüm Mozart plâklarını armağan edebilirdim An-na'ya. Seni ve onu satın alabilirdim, bütün diğerlerini satın aldığım gibi - senin dışında, Jones. Artık şimdi çok geç seni satın almak için. Saat kaç?» «Gece yarısını geçti,» dedim. , «Uyku zamanı.»

Bir an düşünceli düşünceli durdu, sonra yola koyuldu, ama evin yönünde değil. Karın sessizliği içinde gözden yitip ayak sesleri dininceye kadar

Page 87: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

çayır boyunca göl kıyısında ağır ağır yürümesini sürdürdü. Gölün suları bile sessizliği bozmadı: ayak-larımızın dibindeki kıyıya vuracak gel - git de yoktu.

«Zavallı adam,» dedi Steiner. «Çok merhametlisiniz, Mr. Steiner. Onun kadar

hiç kimseden nefret etmedim.» «Siz ondan nefret ediyorsunuz, sanırım ben de

nefret ediyorum. Ama nefret - önemli değil. Nefret bulaşıcı değildir. Yayılmaz. İnsan birisinden nefret edebilir ve nefret etmesiyle kalabilir. Ama Doktor Fischer gibi küçümsemeye başlarsanız, tüm dünyayı küçüksemekle sonuçlanır bu.»

«Tasarladığınızı yapmış ve yüzüne tükürmüş olmanızı isterdim.»

«Yapmadım. Biliyor musunuz - sıra ona gelince - acıdım.»

Fischer'in orada olup Mr. Steiner tarafından acınmış olduğunu duymasını ne kadar isterdim.

«Burada durulmayacak kadar soğuk hava,» de-dim, «ölümümüz olur bu.» Ama yapmak istediğim de bu değil miydi diye düşündüm. Eğer yeterince kalırsam. Keskin bir ses düşüncemi ikiye böldü.

«Neydi o?» diye sordu Steiner. «Bir egzost pat-laması mı?»

«Bunu duymayacak kadar uzağız yoldan.» Doktor Fischer'in cesedinin yanma gelmemiz

için bir kilometre kadar yürümemiz gerekti. Cebinde taşımış olduğu tabanca başının yamnda duruyordu. Kanı emmeğe başlamıştı bile kar. Tabancayı almak üzere elimi uzattım - benim de işimi görebilir diye düşündüm - ama Mr. Steiner engelledi. «Polise bırakın onu,» dedi. Cesede baktım. Ölü bir köpekten daha fazla bir anlamı yoktu. Bu, bir kez Jehovah ve Şeytan'la aklımda mukayese ettiğim saçmalığın bir parçasıydı diye düşündüm.

17 Bu öyküyü yazmamın niteliğinin pekâlâ be-

lirttiği gibi Doktor Fischer'in aksine, kendimi öl-dürmek için gereken cesareti hiçbir zaman edineme-dim; o gece cesarete ihtiyacım yoktu, yeterince üz-gündüm çünkü, ama yapılan araştırma tabancada yalnız bir mermi olduğunu gösterdiği için, Mr. Ste-iner silâha el koymamış olsaydı bile üzüntüm bir işe yaramayacaktı. Cesaret, aklı körletme yolunda her geçen gün çukurlar açıyor ve ümitsizlik insan yaşadıkça öyle derinleşiyor ki sonunda amacını yi-tirmiş oluyor ölüm. Viskiyi elimde tuttuğum ve bir de fişeği dişlerimle çektiğim zaman Anna-Luise'i yammda hissetmiştim, ama şimdi onu herhangi bir gelecekte tüm görebilme umudunu yitirdim. Eğer bir Tann'ya inansaydım acaba ikimizin en uzun güne sahip olabileceğimizi hayal edebilir miydim? Benim küçük, yarım-yamalak inancım Doktor Fischer'in cesedinin karşısında küçülüp un-ufak olmuştu sanki. Kötülük bir köpek gibi ölüydü, ve neden iyilik daha fazla bir ölümsüzlüğe sahip olu-

Page 88: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T İ S İ

yordu kötülükten? Eğer sadece bir hiçliğe ulaşacak olduktan sonra artık daha fazla bir neden yoktu Anna-Luise'i izlemek için. Yaşadığım sürece hiç de-ğilse onu anabilecektim. Onun iki enstantane fotoğ-rafıyla birlikte, yaşamaya başlamadan önce buluş-mamız için onun el yazısıyla yazılmış bir notu vardı bende; her zaman oturduğu bir sandalye ve bulaşık makinesi almamızdan önce tabakları gürültüyle yıkadığı mutfak vardı. Tüm bunlar, Katolik kiliselerinde saklanan kutsal kemik kalıntıları gi-biydi. Bir keresinde akşam yemeği için kendime bir yumurta kaynatırken, Saint Maurice'deki geceyarı-sı âyini'nde bir rahibin söylerken duymuş olduğum bir cümleyi tekrarladığımı farkettim: «Bunları ne denli sık yaparsanız, benim anıma yapmış olacaksınız.» Öüm artık bir cevap değil-konu dışı birşey-di.

Mr. Steiner'le bazan bir fincan kahve içiyorum - içkici bir adam değil o. Anna-Luise'in annesinden söz ediyor, dinliyorum. Dilediği kadar konuşmasını hiç kesmiyorum, ben de Anna-Luise'i düşünüyorum. Düşmanımız öldü, nefretimiz de onun-

la birlikte öldü ve biz birbirinden çok değişik iki aşkın anılarıyla başbaşa kaldık. Karakurbağalar hâlâ Cenevre'de yaşıyorlar ve ben elimden geldiği kadar seyrek gidiyorum o kente. Bir keresinde istasyon yakınlarında Belmont'u gördüm ama konuşmadık. Birçok kez de Mr. Kips'in yanından geçtim ama bakışları kaldırıma dikili olduğu için beni görmedi ve bir kere rastladığım Deane de farkıma varamayacak kadar sarhoştu. Bir kuyumcu dükkânının kapı aralığından neşeyle, «Yanılmıyorsam Mr. Smith bu,» diye seslenerek yalnız Mrs. Montgomery tedirgin etti beni bir kez ama duymamış gibi yaparak Arjantin'li bir müşteriyle buluşmak üzere hızlı hızlı uzaklaştım.

B İ T T İ

maslan çizgiliforum

Page 89: Graham Green - Bomba Partisi

B O M B A P A R T I S I

--89 —