Post on 29-May-2020
ABSTRACT
DIN EGITIM! ARAŞTIRMALARI DERGISI Yıl: 2004, Sayı: 13, 7-43
DURAKLAR
• 1 ' • • • : .;
Prof.Dr. Arninin KURTKAN BILGISEVEN
The World is a stop which takes part between past and future stops of human. To explain what we mean, we should clarify meaning of "we came from God, we'll retuın to God" that muslims say always. Coming from God isn't a peculiar feature to'only human: Everything in the World, even the whole World had come from God.
Dünya, insanın, geçmiş ve gelecek durakları arasında yer alan bir durak yeridir. Bununla ne demek istediğimizi anlatabilmek için, müslüman fertle
rin her fırsatta dile getirdikleri "Allah'tan geldik, Allah'a dönücüyüz "
sözünün ne anlama geldiğini açıklamamiz gerekir.
Allah'tan gelmek sadece insanlara has bir özellik değildir. Kainattaki
her şey, hatta bütün'kainat Allah'tan gelmiştir. Bu geliş elbette, öteden beri
var olan varlıkların bir yerden bir yere gelişi değildir. Allah'ın dışında kalan bir yer yoktur. Ezelden beri var olan tek varlıkYüce Allah'tır. Ebedi ve ezeli
bir varlığa sahip bulunmayanın (yanl bütün kainatın ve içinde yer alan insanın) kendi iradesi ile varlık haline gelmesi de elbette mümkün değildir.
' j . • ~ ' •
Allah'ın bilinmesi imkansız varlığı olan Ehadiyet, kısmen realize olarale
Nefs-i Vahideyi ve Onun içinde de ruh-u insanileri (bir yoğunlaşma ile)
i. Ü.İkt. Fak. Emekli Öğr. Üyesi.
8 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
halketmiştir. Nefs-i . V ah ide' den kainatın ve bedenlerimizin halkedilmesi
isteği O'ndan bize yansıyan bir istektir. Zaten, göıiinmezlikten kısmen
g<;i~ünüşe geçerek bu çokluk alemini meydana getirebilecek tek varlık vardır
ve O da Allah'tır.
Sadece, insanlar ve cinler, kainattaki diğer varlıklardan farklı olarak
ruhlar halinde halkedilişten beri cüz-i iradeye sahip kılınmışlardır. Ruhları
halkedilmemişken (yani yok iken) cüz-i iradeleri de yoktu.
O halde, Allah' a dönüş iki açıdan ele alınabilir. iradi olmayan dönüş Al
lah'a döndüıiilmedir. Hem sorumlu cüz-i iradeye sahip olmayan hayvanlar
ve nesneler, hem de sahip olduğu halde onu isteyerek dönme istikametinde
kullanarnayıp da,. eceli geldiğinde hesap vermek için döndüriilen insanlar,
iradi olmaksızın Allah'a döndüıiilme durumunda olan varlıklardır.
Acaba, bir ferdin, cüz-i iradesini kullanarak Allah'a dönmesi ne demek
tir? Başlangıçta her şey Allah'ın Ehadiyet adı verilen sonsuz ve görünmez
nitelikteki varlığında tasarı olarak yer aldığına ve Elladiyetin dışında kalan
hiçbir şey olamayacağına göre, dönmek veya döndüıiilmek ne anlama geli
yor? Dönen veya döndüıülen, eğer Allah'ın yüce varlığının dışında olsaydı, Rabbimizin bir mekana sığmış bir varlık olması gerekirdi. Halbuki O, hiçbir
mek~na (hiçbir yere) sığmaz. Mekanlar O'nun içindedir, mekanları
halkedendir. Halketmek ise bir manası itibariyle halden hale çevirmek de
mektir. Kendi varlığını kısmen halden hale çevirerek bu görünen kainatı
halkedecek O'ndan başka hiçbir varlık da yoktur. Halkedilen hiçbir şey de
O'nun dışında değildir ..
Kur' andaki bir çok ayetlerde kıyametteki dirilişte,. hesap vermek üzere
Allah'ın ilahi mahkemesine döndürulüp götüıiilme. ifadeleri yer almıştır. Bu
anlamda geri döndüıiilme, Taa Elest abdinde verdiği sözü Elestin sonların
dan itibaren .ve Deneme Cennetinde, kez~ Dünyada. tutup tutmarlığını ve ne
ölçüde tuttuğunu Yüce Allah'a göstermek üzere, amel defteri ile birlikte,
kulun bir hesaplaşma işlemi için Allah' a döndürölmesi dir. Diğer maddi
varltidar yine enerji haline döndüıiilerek Allah'ın emrine arnfide hale gelir
ler. İnsanlar ve cinler ise aynı zamanda hesap vermek için Allah'a döndürü
lürler. Bu dönüşü iradi bir dönüş saymak da mümkün değildir.
Sadece cüz-i iradeye sahip varlıklar için söz konusu edilebilecek dönüş,
DURAKLAR 9
iradi dönüş de olabilir. Bu dönüş, kulun· kendi iradesini Yüce Allah'ın irade
siyle tam bir uyum haline getirmesidir. Allah ezelde, insanı halketme proje
sine sahipti. Çünkü, Allah insanın bütün maddi tatmin ayartıcılarına rağmen,
hepsinde Allah'ın gücünü göreFek, (Allah'la huzura erebilecek yaratılışta
olan) gönlünü, sırf Allah'a tutulmuş bir ayna haline getirmesini istiyordu.
Kainatın halkedilişi Yüce Allah'ın bu isteğinden kaynaklannuştır ve .varlıkların hepsinin meydana getirilmesi de üç tarzda vuku bulmaktadır.· Bunlar
dan birincisi ibda' dır. İbda, örneği olmayan bir fıtratı tasariayarak meydana getirmedir. İbda, kelimesi yaratma anlamına gelmektedir. Demek ki, ibda,
örneği olmayan şeyleri ortaya çıkarma olarak sadece· tasadama tarzındaki
meydana getirmedir. Meydana getirmenin ikincisi, halketme' dir. Halketmek,
bir şeyi bir kökenden var etmektir. Her halkediş, bir ibda planına göre gerçekleşir. Allah'ın ibda gücü sınırsız olduğu için halkedebileceği güzellikler
de sınırsızdır. Bundan ötürü cennetler hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
işitmediği, hiçbir gönlün nayal edemediği güzellikler sergilernesi açısından,
devamlı surette değişen ve bıkılmayan yerlerdir. Meydana getirmenin üçün
cü tarzı ise, Tedbir' dir. Tedbir, sadece tabiat kanunlarını.devam ettirmekten, yani sırf fiziksel realiteye ait olayları yoluna koymaktan ibaret bir var ediş
fiili değildir. Tedbir, aynı zamanda, "iyiliğe iyilik, kötülüğe kötülük" konu
sunun sosyal hayatta daima işlemesi için olayların Yüce Allah tarafından
sevk ve idare edilmesi işlemini de kapsamaktadır. 1
Halketme, "La mevcüde illallah" gerçeği gereğince her şeyi başka bir
şeyden halkeden Yüce Allah'ın köken olarakezeli varlığını da ifade etmek
tedir. Zaten her türlü enerji dahi O'ndan ve madde ise enerjiden meydana gelmiştir.
Bu gerçekler karşısında şöyle bir soıu zihnimize takılabilir; acaba insan
ne zamandan itibaren vardır? Gerçi Allah'ın Ehadiyet varlığı zamansız ve
mekansızdır. O aynı zamanda maddesizdir. Maddenin Ehadiyetten itibaren
fiilen var olduğunu düşünebilmek de imkansızdır. Fakat, Yüce Allah, ezeli
olan Eha~iyet varlığında insanı halketme , arzu,: niyet ve projesine sahip
olmuştur. Bu anlamda insanı var etme tasavvuru, daima ehadiyette mevcut
H.B.Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, İsmail Akgün Matbaası, Istanbul, 1953, cilt: I, s. 200, (46 No.Iu Dipnot).
10 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
olinustur. Kain_atımız ne ilk, ne de son kainattır. Ama, hangi kainatın
halkedilmesi 'söz konusu olursa olsun mükemmel insanın belli bir kainattan
önceki varlığı, tasavvur halinde bir varhktır. O' nu ruh olarak halketmek
üzere önce nefs-i vahide (yani ruh-u ilahi) meydana getirilir ve onun içeri
sinde nefs-i vahidenin daha fazla yoğunluk kazanması ile oluşan, ruh-u
insaniler halkedilirler. Bizim dünyamıza inecek ruhlar içinde, kendini Yüce
Allah'a yönlendirmeye en fazla meyledeni peygamberlerden biri Hz. Mu
hammed olmuştur. O halde, Muhammed bir kuldur, ama Muhammediyet,
(içi, ruh-i insani ile doldurulacak çok mükemmel bir kalıp gibi) kuralları
Yüce Allah tarafından tespit edilmiş. olan bir müessesedir. Kendi kainatımız
da bu en mükemmel insanlık müessesesine kendi adını veren Hz. Muham
med oldu·ğu için biz buna Muhammediyet müessesesi diyoıuz. Ezeli ve ebedi
olan Allah'ın kainatları halkedişinde kimbilir hangi isimleri taşıyan hangi
gerçek insanlık temsilcileri o kalıba aynen uyarak o müesseseye kendi adla..:
rını vermişlerdir? Bundan sonra halkedilecek kainatlarda kimler ona kendi
adlarını vereceklerdir? Bilmiyoruz.
Şurası muhakkak ki, bütün peygamberler ve (peygamber olmayan) in
san-ı kamiller kendi gönül aynalarını, (her şeyi o gönülden atıp) münhasıran
Yüce Allah'a yöneltıneye muvaffak olmuş ve olmaktadırlar. Allah'ın bütün
pu aynalarda, kendini, (kendine duyulan hayranlıkta ortaya çıkan) kendi
güzelliğini, ilmini ve kudretini görme isteği vardır. Kainatlar ve felekler
(yıldızları ile bütün gök sistemleri) bunun için halkedilmişlerdir. Eğer Yüce
Allah'ın isteğinden ve tasavvurundan ibaret olan o kalıbı dolduracak en
mükemmel insana ve insan-ı kamillere ait ibda gerçekleşmiş olmasaydı,
halketme işlemi gerçekleştirilmez ve felekler halkedilmezlerdi.
Bu durumda Allah'a dönüşün, yeniden Elladiyete dönmek olduğunu na
sıl düşünebiliriz? İnsan Ehadiyette, sadece Yüce Allah' a ait bir insan tasav
vuru olarak mevcuttur. Fiili olarak o ancak nefs-i vahide halkedildikten
sonra ruhen ortaya çıkmıştır. Nefs-i vahide'nin bir losını (zevceha) kainat
haline gelmiş ve insan bedeni bir evrimle insan haline getirilmiştir. Böylece
Elestte, Nefs-i vahidenin içinde halkedilen insan ruhları, Elestteki halleri ile
sııf ruh ve daha sonra deneme cennetinde ise ruh-beden varlığı olarak sınav-
DURAKLAR 11
lardan geçiı·ildikten sonra dünyadaki insan bedenlerine üfürülmüştür.2
Bütün bu işl~mler, Allah'a bir gönül aynası tutmayı (nefsin tazyikii:ıe rağmen) kimleriri başarabilece~inin ortaya çıkması için yapılmıştır. Ö halde,
Allah'a geri dönüş, insanla;ın Ehadiyete döndürülülüp' de birer hayal ve
hatıra haline inkıUib ettirilmeleri olarak gerçekleşemez. Zira Yüce Allah,
maddi olan her güzellikte Rabbini görüp gösteren bu aynaları yok etmeyi istemez. Niçin yok etsin? Kainatları halk etmek, Yüce Allah için bir oyun,
bir eğlence· değil, gaye li ve hedefli bir faaliyettir. Bu husus AI-i • İmran sı1re
sinin191. ayetinde, akl-ı selim sahiplerinden söz edilerek şöyle belirtilmiştir.
Al-i İmran: 191 -Onlar( o salim akıl sahipleri öyle insanlardır ki) ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken hep Allah'ı hatıriayıp anadar ve göklerin,. yerin yaratılışı hakkında inceden' ineeye dÜşünürler (ve şöyle derler.) "Ey Rabbimiz,' sen bunlari boşuna yaratmadın. Sen (bundan) pak ve
münezzehsin. "3
Bu ayetteYüce Allah'tan Rab olarak bahsedilmesi, O'nun terbiye edic~lik karakterinin belirtilmek istenmesinden ötürüdür. Terbiye, insanların
gönül aynalarını temizlemeleri ve sırf Allah' a döndürülmüş hale getirmeleri
gayesine yöneliktir. Allah, bu alemi eğlenmek için halketmiş değildir.
(Duhan: 38) O, bizi dahi bundan men etmek için, dünya' hayatını boş işlerle
geçirenlerin onu bir eğlence süresi zannettiklerini ima ederek şöyle uyarır:
Muhammed: 36 -"Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Eğer iman eder (şirkten) kaçınırsaniz, size mükafatl~rınızı verir."4
, ,
Bu mükafat, gönlü, Allah'a tutulmuş bir ayna haline gelecek şekilde te
rnizlemiş olmanın mükiifatıdır. Allah, bu aynalara sahip olmak için kainatı
halketmiştic Onları yeniden Elladiyete çekip almasİ onların (fiili varlıkları
nın) yok edilmesi demektir. Zira Ehfldiyet, görmekten dahi aciz olduğumuz bir letafet (az yoğun olma) alemidir. Yoğun olan ruhlarımız O'na giremezler.
Zaten Allah'ı (onun. aslı olan Ehadiyet varlığını) görmek isteyen Hz. Mu-
2 A.K. Bilgiseven, imtihan, Filiz Kitabevi Yayını, Fakülteler Matbaası, İstanbul 2003, s. 120-135.
Çantay, I, s. 114-115. 4 Çantay, III, s. 912.
12 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
sa'ya Yüce Allah,. bunun imkansız olduğunu bildirerek, Dağ'a tecelli edece
ğini ve bu tecelliden sonra da~ın ne hale geleceğini görmesini bildirdi. Yüce
Allah'ın Ehadiyet varlığının bir nebze tecellisinin etkisi altında o dağ pa-·-·ra~parça olduğu zaman, Musa düşüp bayıldı ve ayıldıkt~ sonra da böyle bir
istekte bulunduğu için tevbe etti.
O halde; cennette Yüce Allah'ın bize görünmesi dahi, dünyadakinden daha ince perdelerle fakat yine de kısmi bir görünüştür. Daha yoğun perde-:
lerle o; bu dünyada dahi bizlere kısmen görünmektedir. Hak vücudu dediği
miz bu kainat, O'nun kısmen, mevcudat alemine (perdeli olarak) tecellisidir.
Dağlarda dağ perdesinin, ağaçlarda· ağaç, insanlarda insan perdelerinin
ardında olan O'dur. Bu gerçeği görebilen fert, O'na dönmüştür, .O'nunla baş
başa kalmıştır. Böyle bir insan-ı kamil, bütün görüntüleri ters çeviren, yani
perdelerde (dağda, ağaçta, insanda) çınlçıplak Hak vücudunu perdesiz gören
kişidir. O'nun nazarında Hak gizli olmaktan çıkmış, perdeler gizli hale gelmiştir. İnsan'ın insan-ı kamil olabilmesi için perdelerin gizli (pinhan) hale
gelmesi gerektiğini Niyazii Mısri şöyle anlatıyor:
Hak vücudu aşikare, gayrisi pinhan gerek
İşte, bu manevi görüş gücüne ulaşabilen insan, Allah'a iradi dönüş yo
luna girmiş ve böylece insan-ı kamil olmuştur. Şu halde, dünya bir kavşak .
noktasıdır. Zira Dünya hayatinda Allah'a iradi dönüşün, ancak manen, her yerde ve her şeyde O'nun tecellisini görüp, bu gerçeği bir an dahi batırdan
çıkarmamalda mümkün olabileceğini anlıyoruz. Ne var ki, bu anlayışa
ulaşma yolu herkes için aynı uzunlukta değildir. Sağcilar mukarreblere
nazaran cennetlerde dahi bu yolun hemen sonuna ulaşamayacak olan mü
minlerdir. O halde, acaba, müminlerin cennette uzun devirler boyunca kala
caldarını bildiren ayetleri, cennet hayatının ebedi olmadığı şeklinde yorum
layan yorumcuların öne sürdükleri bir ifade olarak dikkate alırsak, mürninler
yolun sonuna nasıl geleceklerdir? Yani uzun devirleri takiben cennet hayatı (bazı ayetlerde belli edildiği gibi) sona erecekse, bunu takiben mürninler
nereye gidebilirler? Ruhlarının ve bedenlerinin akibeti ne olabilir?
Bu konuda Kur'an'da mevcut ayetler ilk bakışta çelişkili gibi görün
mektedir. Zira cennetle ve cehennemle ilgili ayetlerden bazılannda cennetin ve cehennemin ebedi olduğu belirtilmekte, diğer bazılarında ise, onlarda,
DURAKLAR 13
ancak uzun devirler boyunca kalınacağı ifade edilmiş bulunulmaktadır.
Nitekim, Nebe: 22 ve 23'te ceh~f\nemden şu .şekilde bahsedilmektedir:
Nebe: 22 -"Azgınlann varacağı yerdir. . . .• 'i. •', '
Nebe: 23 -"Orada çağlar boyu kalacaklardır."5
23'üncü ayetinArapçası aynen şöyledir:
"Ulbisiyne fiyha ahkaba"
Bu ayetteki alıkab kelimesi Qsmanhca'ya da girmiş bir kelime olup "u
zun zamanlar" anlamına gelmektedir. Sonsuz zaman, elbette. uzun zaman
anlamına da gelir. Ama uzun zamanın, sonsuz zaman olarak anlaşılması
mümkün değildir. Ne kadar sürerse sürsün, uzun zamanın ebedilik anlamına geldiği iddia edilemez.
Keza, Hud suresinin !07. ayetinde cehennemliklerin cehennemde ve ay
nı surenin 108. ayetinde de müminlerin' cennette, ancak gökler ve yer dur
dukça sürekli olarak kalacaklan yani bu süre zarfında qnları oradan hiç kimsenin çıkaramayacağı ifade edilmiştir.
Hud: 106 -"Şakiy olanlara gelince: Onlar ateştedirler .... "
Hud: 107 -"Gökler ve yer durdukça orada ebedi kalıcıdırlar. Rabbinin ' ' . "' ,. '
dilediği (müddet) başka."
Hud: 108 -"Mes'ud olanlara gelince; onlar da cennettedirler. Rabbinin
dilediği (müddet) müstesna olmak üzere onlar orada ebedi kalıcıdırlar. Bu
bir lutf-u ihs~ndır ki (tükenip) kesilmesi yoktur.6 . . '
Bu ayetler, insanların ahiret hayatının, Rabbimizin dilediği müddet açı
sından kesintili olduğunu bildiren ayetlerdir. Kur'an'da insanların ahiret
hayatının ebedi olduğunu açıkça belirt~n ayetler de vardır. Bu türlü ayetlerin
ifadeleri arasında gerçekten bir çelişki olİip olmadığı konusu üzerinde dura-: ' . biliriz.
;ı •. '
Ahzab: 64 -c"Allah kafirlerf? lanet etmiş· ve oı;ılar için çılgın bir ateş ha-
5 S. Ateş, Kur'an-ı Kerim ve Yüce Meali, Kılıç Kitabevi Yayını, Ankara, 1975, s. 581. 6 Çantay, I, s. 341-342.
14 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
zırlaımştır.
Ahzab: 65. -"Orada ebedi olarak kalacilldar~"7
Halbuki, önce de belirtmiş olduğumuz gibi, En-Nebe: 23'te cehennem
liklerin çağlar boyunca cehennemde kalacakları ifade edilmiştir.
Ahzab: 65 ile Nebe: 23 atasında ilk bakışta bir .çelişki var gibi
gözükmekte~ir. Halbuki hiçbir çelişki yoktur. Çünkü gerek cennetiikierin gerek cehennemliklerin cennetlerde ve cehennemlerde kalış süreleri ebedi
olsa da, cennet ve cehennen'ı gezegenleri ebedi değildir. Tıpkı dünyadan bu
ahiret gezegenlerine naldediliş gibi pek çok nakledilme işlerrileri (içinde
bulunulan) gezegenlerin ömrü sona ermek üzere iken orada yaşayanlar daha genç gezegeniere aktarılmak suretiyle vuku bulacaktır. Böylece ahiretin yer
ve gökleri değiştirilmele suretiyle, insanların ahiret hayatı ebedilik
kazanacaktır .. Her ahiret gezegeninde, o gezegenin halla, uzun devirler
boyunca kalacaklardır. Ama, astro-fizik .kanunları gereğince gezegenlerin hayatı sona erer. Bundan. ötürü )@:'den (yani üstünde yaşanılan cennet veya
cehennem gezegeninden) ve onun mensup olduğu gölderden başkasına
geçmek bir zamret olarak ortaya çıkar.
Yüce Allah, Dünya'dan ahirete geçiş esnasında da (Kaf: 3l'de) cenneti
ve (Fecr: 23'te) cehennemİ getirip yaklaştıracağını bildirmiştir. Bu yaklaş
mayı, gök tabakalarını tıpkı bir kitabın sahifelerini çevirir gibi
gerçekleştireceğini de Enbiya: 104'te bildirmiştir.
Enbiya: 104 -"0 gün göğü, kitapları düter gibi (toplarız). İlk yaratmayri
nasıl başladıksa onu yine öyle çevii·ir (yok eder)iz. Üzerimize söz: biz bunu
mutlaka yapacağız. "8
Bu ayette bir ki'tabın sahifelerini çevirirken nasıl onun bir sahifesini ön
ceki sallifeye yaklaştırıyo;salc, dünya hayatından sonra geçeceğimiz cennet
ve cehennem gezegenlerinin bulunduğu gök tabakasının da bize (veya bizim
ona) yaklaştırıtma durumunun öyh~ce gerçekleştirileceği bildirilmiştir. Bu
geçişin bir astro-fizik işlemle (bu işlem bir çok ayetlerde gök kapılarından
Ateş, s. 426.
Ateş, s. 330.
DURAKLAR 15
geçiş olarak bahsedilmek suretiyle) başarılacağı da belli edilmiştir. Ayette,
önceki alemin (bu arada Dünya'nın da) yok edileceği ifade edilmiştir. Fakat, ileride bir cennetten başka bir cennete geçiyorken acaba insanların bedenleri
' ,'' • ' J ••
de değiştirilecek midir?
Ahirette ölümsüz olacağımız müjdesiheı~ gezegendeaynı bedenle yaşa
mamız olarak mı söz konusu edilmiştir? Yoksa, peşpeŞe, birinden ötekine
nakledilerek ebediyen devam edecek olan cennet (veya cehennem) hayatı-.. . . . . . .: . '
mız, ruhumuzun yeni bedeniere nakledilmesi suretiyle mi sürüp gidecektir?
Kur' an' da o türlü ayetler vardır ki, onlardaki ifadeler • bize bir fikir verebilir. Mesela, Dünyadaki bütün canlılar kıyamette öldürüli.İp. de sadece
Yüce Allah baid kaldiğızamah O'nun kendine sorduğu ve yine kendisinin
cevap verdiği "Bu gün,bu mülkün sahibi kimdir?" sorusu (Mü' min: 16'daki soru) herhalde ahiretteki alemierin birinden öbürüne her. geçirilişimiz esna
sında da tekrarlanacak bir sorudur.
Bu sorunun sadece Dünya'nın kıyametle yok edilmesi, zamanına has bir soru olduğunu düşünebilir miyiz? Bir cennet (veya ceh~nnem) geiegehinden
bir sonrakine geçiş esnasında ölüm ve yeniden dirilişle ruhların yeni .beden
lerimize üfürülmesi olayının gerçekleşeceği ihtimalini doğru kabul etmemize
yol açabilecek diğer bazı ayetler de vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Kaf: 15 -"İlk yaratma il~ yorulup aciz mi kaldık ki (yeniden yaratmC~;yalım)."9
Bu ayet, Allah'ın halketme gücünü sayı ile sınırlandırmanın doğıu ol
madığını belli etmektedir.
Vakıa: 61,62, 63, 64, Allah'ın bütün halketme işlemlerinin, yaşadığırhız
gezegenin toprağına gömülen insan tohumlarının çeşitli aşamaJan geçei·ek
insana has bedenler· şekline ·geçmesi ve o · bedenlere, kendilerine ait ruhlar
üfürülmesi suretiyle insan haline gelmesi olduğunu belli etmektedir. O halde
bu gerçek, bir tabiat konunudur. · "·
Vakıa: 61 -"Size böyle ölümü taktir ettik ki, sizin yerinize benzerlerini
getirelim ve (ya kılıklarınızı değiştirip) sizi bilmediğiniz bir biçimde (yahut
9 Ateş, s. 517.
16 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
niteliklerde) yaratalım."
Bu ayetteki "yerinize benzerierinizi getirelim" ifadesi dünyadaki tek tek ,_ölumleri ve "bilmediğiniz bir biçimde yai'atalım" sözü ise hem dünyadan
ahirete ve hem de ahiretteki her bir cennet veya cehennem gezegeninden bir
sonrakine, tekamül etmiş biçimdeki bedenlerle, geçirilmeyi ifade ediyor olsa
gerektir. • 1
Vakıa: 62 -:-"And olsun ilk yaratmayı bildiniz (bunu) düşünüp İbret al-manız gerekmez mi?
Vakıa: 63 -"Ektiğinizi gördünüz mü?
Vakıa: 64 -"Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz."10
O halde, eğer bir gezegenden başka bir gezegene nakledilerek ahirette
ebedi hayata sahip • olmamız planlanmışsa, bu muhakkak tekamül etmemiz
için düşünülmüş bir tasandır. Allah bu tasarıyı uygulamaya koymaktan aCiz
değildir. Gerçi, Duhan: 56'da (Dünya hayatını takiben gidliecek cennetin
vasıfları önceki ayetlerde açıklandıktan sonra) şu ifade yer almaktadır:
Duhan: 56 -"Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar."11
Gerek dünyada, gerek ahiret gezegenlerinin birbirini takip eden. her bi
dnde tek bir ölümden başka ölüm tadılmayacaktır. Yani re-enkarnasyon yoktur. Her cennet (veya cehennem) gezegeni yeni bedeniere sahip olmak
üzere tohumlarımızın, yaŞadığımız gezegenin arasat meydanında diriltilip de
insan haline getirildiği yerlerdir.
Dünyadan ahirete geçirileceğimiz zaman herhalde, dönmesi iyice yavaş
l<ı-yan dünya, çok uzun bir süreyi kaplayan kıyamet vetiresinde (proses'inde,
aşamasında) düzeltilecek ve bir meydan haline getirilecektir. Dağların ufala
nıp parçalarının bulut gibi dağılıp gittiğini bildiren ayetler bunu göstermek
tedir. Zaten vaktiyle de belki düz bir parça halindeyken döndürolrnek suretiyle zamanla yuvarlatılmıştı. Kıyamette ise düz hale getirilecek (yer çekimi
nin azalması ve aynı zamanda yavaş yavaş yaklaşan yeni gök tabakasının
ıo Ateş, s. 535.
ı ı S. Ateş, s. 497.
DURAKLAR 17
çekiminin etkisi ile) Sur'a ilk üftirme ile son neslin de, toprağa gömülen
tohumları dahil, bütün insan tohumlarının ikinci üfiirmeyle bitki halinde
dışarı çıkması gerçekleşecektir. Bu çıkışın birdenbire olduğu söylenemez.
Bu işlemler (anılmaya değer "Olmadığı bir süre· boyunca) bedenlerimizin
evrimleştiği bitkilik ve hayvanımsı insanlık aşamasından sonra (bazılarımız
simsiyah, bazılarımız bembeyaz olmak üzere) mahşerde ortaya çıkmaımza
yol açacaktır; O halde, mahşer dümdüz hale gelmiş olan, öldüğümüz bu
dünyadadır.
Hesaplar görüldükten sonra Ya Sii1'deki: "Ey günahkarlar, bu gün siz
ayrılın" hükmü gereğince, kafirler ve günahkar müminlerle, cennetlik mü
minler ayrı kafileler haline getirilecek ve h~psi, yaklaşan cehennem
gezegenine aktarılacaktır .. Eğer cehennem ve cenn~t gezegenleri, dünyaya
aynı zamanda yaklaştırılsalardı birbirlerinin , etki alanına girmeleriyle
astrofızik bir etki, boşaltınayı imkansız hale getirebilir. Böylece cennetlikler
den ayrılmış olan cehennem halkı cel1ennemin yedi ülkesine kafileler halinde
sevkediliyorken, herhalde aynı gezegenin başka bir yer~ne sevkedilen
cennetlikler bir -gök tünelinden geçirilerek cennet gezegeni.ne
aktarılacaklardır. Bu ·geçiş, bir pusu gibi olan (Neb'e: 21) cehennemden bu
kurtuluş, herhalde cennetlikler için zaruri bir geçiştir. Ama, cehennem ateşi
onlara haram edildiği için onlar geçiyorlarken bu ateşin · etkisine maruz
kalmayacaklardır.
Bu anlattıklarımız Kur'an'a göre ölme ve dirilme kallunu~dur. Acaba
aynı kanun Elestten deneme cennetine geçişte niçin işlemedi? Çünkü kanun,
aynı şartlar altında aynı sebeplerden aynı neticel~rin doğmasıdır. Halbuki biz
Elestte ölmedik ve deneme cennetinde diriltilmedik, ruh-beden varlığı olarak
orada ilk defa halkedildik Şu halde şartlar farklıydı:
a) Elestte herkes ruh halindeydi, orada plüm olamazdı.
b) Herkes soruya evet demişti. Çünkü soru·menfı idi.
c)Deneme cennetindeki varlıklarımız halkedihnişti, tekrar diriltilmemişti.
d) Benzerliklerine rağmen, insanların .Elestte geliştirdikleri kendi şif-
releri (melekfıti bir faaliyetle Deneme Cenneti ve sonra Dünya toprağına ser
pHecek olan kendi tohumlarına ait şifreler) onların Dünyada ataları olmaya
18 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
elverişli bulunan fertlerin bellerinden (ileride) çekilecek özellikler olarak
evlatları olacakfertlere intikal ederken bir şifreler deposundan seçilen kendi
>-· lerine ait şifreler olacağı onlara daha Elestte iken belli edilmiş ve onlar buna
şahit kılınmışlardı. Şu halde Araf: 172' deki ifade, geleceği geçmiş halinde
anlatmaktadır. Araf: ı 72 ve ı 73 şöyledir:
Araf: 172 -"Rabbin, Ademoğullanndan, onların bellerinden zürriyetle
rini almış ve onları kendilerine şahit tutarak 'Ben sizin Rabbiiıiz değil mi
yim?' (demişti). 'Evet (buna) şahidiz.' dediler. Kıyamet günü biz bundan
habersizdile", demeyesi niz.
Araf: 173 -"Yahut (ne yapalım) daha önce babalarımız (Allah' a) ortak
koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesil old(uğumuz için öyle yapt)ık. '(Gerçelderi) iptal edenlerin yaptıklan yüzünden bizi helale mı ediyorsun?'
demeyesiniz diye· (Allah'ın sizin Rabbiniz olduğu hakkında sizleri şahit
tutmuştu.)" 12 •
Şu halde mümin ve iyi fertlere veya kafir yahut kötü karakterli insanlara
bazı şifrelerin tohum özellikleri olarak yerilmesinde Cenab-ı Hak'kın ne
kimseyi kayırması, ne de herhangi bir kimseye haksızlık etmesi söz konusu
dur.
Bu husus A'raf suresinin 172. ayetinden açıkça anlaşılmalctadır. Çünkü
bu sureye göre daha Elest alemindeyken başlayıp satır satır işleyen bir
bilgisayar programı gibi nesilden nesile intikal ettirilecek şifrelerin hangi
şahıslarda hangi bileşimler ve ölçüler halinde ortaya çıkacağını Elestteki
hallerinden bilen Cenab-ı Hak, kimin hangi nesillerden intikal edegelen
hangi özelliklere sahip kılınması gerektiğini tespit etmiştir. Bu tespit onların
enfüslerinin (iç filemlerinin) daha Elestte iken yoklanması ile, ileride zürriyet
olarak hangi karakteristiklere sahip olacakları ortaya çıkarılıp, kendileri
kendilerine şahit tutularak yapılmıştır. (Zaten bütün esmalan (realitelere ~ıit ilmi gerçeklerin ve teknik vasıtalann adlarını) bilip Allal1'ın sorusuna cevap
verenler de bu şifrelere daha Elestte layık halde olan fidem, yani insan olarak
halkedilecek insanlar olmuştur.) Deneme Cennetinde çoğalma olmadığı için
nesiller ancak dünyada belirmişlerdir. Bu suretle bir kısmı, ruhlan Berzah'ta
12 Ateş, s. 172.
DURAKLAR 19
bekletilip zürriyet olarak Dünyada ruh-beden varlığına sahip kılınacak olan kişilerin dünyada belirecek bütün karakteristikleri böylece ortaya çıkmıştır.
Onların bu karakteristikleri Elest aleminde zaten açık bir kanıt olarak bizzat
bildikleri bir durumdur.
Bu işlem tıpkı şu işleyiş mekanizmasına benzemektedir; Mesela anne ve
babadan ev lada geçmesi kaçınılmaz bir netice olduğuna hükmedebileceğimiz kahtımsal bir özelliği taşıyacak fert, Elest aleminde bizzat o özelliğe sahiptir
ve o, bu durumu bilmektedir, buna şahittir. Bu durumda Yüce Allah ona;
"Sen falan şahısların zürriyeti olarak falan özellikle Dünyaya geleceksin, çünkü bu özelliğinin bizzat hakkettiğin şifrelerine şimdiden sahipsin, şu
Elest aleminde o şifreler sende belirmiştir." demek suretiyle onu bu duruma
şahit kılmaktadır. Bu şahitlik, onların kıyamet gününde "biz bu ikrardan
gafildik" dem~lerinin önlenmesi için yapılmış olmak.tadır.''13
Zaten Nuh peygamber de, bundan ötürü, kafirler hakkında (Nuh: 2Tde
belirtildiği gibi) "Kafirder başka da evlat doğurmazlar." buyurmuştur.
Acaba, daha mükemmel bedeniere ve daha glizel geze~enlere ~ahip olmamız, üzerinde yaşadığımız cennet veya cehennem gezegeni~e şekil değiştiriterek ve bedenlerimiz mükemmelleştirilerele gerçekleştirilemez mi?
Yüce Allah Er-Rum suresinin 19. ayetinde ölüden diri ve diriden ölü çı
karmayı, 22. ayetinde göklerin ve yerin yaratılmasını ve 24. ayetinde de gökten bir su i ndirerek onunla ölümünden sonra yerin diriltilmesini ·ayetler
(yani aynı şartlarda geçerli tabiat kanunları) olarak tanıtmıik.tadır: Aynı
surenin 27. ayetinde ise şöyle buyurulmuştur.
Rum: 27 -"Yaratmaya başlayan O' dur. Sonra onu çeviri'p yeniden yara-
tır: Bu, O'na daha kolaydır.'' 14 ' '
Bu surenin yukarıda kaydettiğimiz kısmının Kur'andaki metni aynen
şöyledir.
"Ve hüvelleziy yebdeülhalka sümme yüiydühu ve hüve ehvenü aleyhi"
13 A. K. Bilgiseven, Kur'an'dan Beş Hikmet, Filiz Yayını, Fakülteler Matb, İst., 2001, s. 118-119.
14 Ateş, s. 406.
20 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
Ehven, daha hafif, daha kolay anlamlarına gelen bir kelimedir. O halde,
hangi cennet ·veya cehennem gezegeninde · yaşamışsak, orada şifrelerini
,_. mükemmelleştirdiğimiz bedensel tohumumuzun Sur' a ilk üfürme sonucu
ölmemizle toprağa gömülüp, Sur'a ikinci defa üfürülerek o gezegende daha değişik bedenlerle diriltilmesi bir .tabiat kanunudur. Başka bir gezegene
naklediliş bundan sonra gerçekleşir.
Bu peşt'eşe ölüm ve dirilişlerin gayesi, kimin ne kadar tekamül edebil
diğinin ortaya çıkarılmasıdır. O halde Muhammed: 19'da belirtildiği gibi
dönüp dolaşıp da varacağımız her yeni gezegen e bir hesap defteri ,ile gitme
miz gerekir. . .
Yüce Allah tarafından sevgili peygamberimize telkin edilen şu dua dahi,
herhalde Mekke'ye giriş ve çıkış için bildirilmiş bir dua· değildir. Çünkü
mü'minler Mekke'den önce çıktılar, sonra tekrar dönüp oraya girdiler.
Halbuki kanaatimizce bu dua, cennete giriş ve oradan daha sonra (başka bir
cennete daha girmek üzere) çıkış esnasında oraya (oranın vatandaşı olmaya)
layık olduğumuzu gösteren bir belge ile girişi sağlamak için yapılması
gereken bir duadır. Bu dua Hz. Muhammed vasıtasıyla bütün mü'minlere öğretiimiş olmaktadır:
İsra: 80 -"De ki "Rabbim, beni (girdireceğin yere) doğruluk girdirişiyle
girdir; beni (çıkaracağın yerden) doğruluk çıkarışıyla çıkar. (Beni nereye
göndereceksen, hoş bir şekilde oraya girdir ve çıkaracağın yerden de beni
hoş bir şekilde çıkar) Bana katından, yardım eden bir delil ver." 15
Bu delil, tıpkı, Dünyadan ahirete geçerken sahip olduğumuz hesap def
terine benzeyen bir delil olup, daha sonraki cennete layık olduğumuzu
gösterecektir. Bu durum cennetlerde tekamülün devam edeceğini ve beden
sel ibadetlerden muaf olmamıza rağmen aşk ibadeti açısından bir sınamadan
geçip, buna uygun bir belgeye hak kazanacağımızı göstermektedir.
O halde, birbirini mkip eden cennetler (veya cehennemler) ahiret hayatı
nın duraklarıdır. Bunların birinden öbürüne geçerken bir terbiye sürecinden
geçtiğimiz ifade edilebilir. Zaten ayette Rab kelimesinin kullanılmış olması
15 Ateş, s. 289.
DURAKLAR 21
da bu bakımdan anlamlıdır. Cennetin, bolluğu, debdebesi, şaşaası içinde,
üstelik bedensel ibadetlerden de muaf olduğumuz halde, nasıl ve ne bakımdan terbiye edileceğimiz sorulabilir. Ama, aslında bize cennette. yöneltilen
imtihan sorusu da bu bolluktan~ bu debdebe ve şaşaadan başka bir şey değil
dir. Bütün bunları gönlümüze yerleştirmeye haHi devam ediyorsak, başarılı
olmuş sayılamayız.
O halde, bizlere Elest aleminin sonlannda sorolmuş olan sınav sorusu,
sadece Deneme Cennetinde ve Dünyada değil, cennetlerde .dahi sorulmaya devam edilecek demektir? Rabbimiz kimdir veya nedir? Allah mı, madde
mi?
Dünya hayatında da aynı soruya maruz kaldığımızı hatırlamamız güç
olmayacaktır. Elestin' sonlarında, sırf ruh halinde olmamıza rağmen bize maddi zevkler (rüyadaki gibi) manen tattırılmıştı ve onların etkisi altında
kalanlar Rabbimizi unutUt) o zevklere dalıp gitmişlerdi.
Dünyada çocukluktan itibaren nasıl bir terbiye iİe hangi düzeyde manevi . . . 1 .
olgunluğa kavuştuğumuzu hatırlarsak, bazılarımızın cennette· bile çocuk gibi
kalacaklarını idrak edebiliriz. Bir sopa'yı at yapıp, güya ata bindiğimizi
farzederek, tatlı bir tatmin duygusu ile koştuğumuz o demlerde, arkadaşlarımızla o sopa için, "senin değil benim" kavgasını yaparken, onun gerçek at
olmadığını idrak ·hususunda nasıl da yanılgı içindeydik! Hayatımızın daha
sonraki dönemlerinde o sopanın yerini, kadın (erkek), mal, mevki, para
putları aldı. Nihayet o putlara aldanmaktan kurtulabildiğimiz taktirde Jenneti
kazanacağız. Bu defa cennet duraklarından olan ilk duraleta bir. bolluk, ve
debdebe ile sınanacak olduğumuzu bilmeliyiz. Hangilerimizin hangi durakta,
maddenin cazibesinden kurtulup. Allah aşkından zevk alınaya başlayacağı
ımz, zamanla belli olacaktır. Ama. Yunus Emr~ gibi bu sınavı dünyahayatın
da dahi kazanıp da:
isteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni
diyecek hale gelebilecek qlanlan pek azdır. Bu· sınavı. kazanmanın müka
fatı, daha gi.izel bir cennetin zevklerini daha iyi yaşayabilme, zira onları
haketmiş olma mükafatıdır. Onlara (vücuda hakim olan beyin gibi) hükme-
22 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
debilen insan, .Hak vücuduna (kendi bedenine sahiplik derecesinde) sarif
olabilir. (yani istediği tasarrufu, dilediği işlemi yapabilecek hale gelir). Zaten
Niyazi Mısri de bu gerçeği belirtiyor:
Ne kim afakta hor görmezse arif
Vücudunda onu olamaz sarif
Bu duruma gelenler aynı seviyede değil, daha i.isti.in seviyede cennetiere
aktarılarak yeniden biraz daha tekamül edebilme yoluna sevkedilirler. Çünkü
o yenicennetler çok daha caziptir.
Acaba bu aktarılma işlemlerj n'asıl gerçekleşecektir? Gerçi Dünyada kı
yametten önce de, başka gezegeıl'lere ulaşmanın yolları aranmaktadır. Ay'a zaten ulaşılmıştır. Bu ulaşmalarda insanlar tarafından (Kur' anın tabiri ile) bir
sultan giiç (yani yerçekiminden knrtulmayı. sağlayacak kadar kuvvetli bir
eneıji) kulla~ulmıştır. Ama uzaya gidenler sadece malıdut bir grup olabil
mekte ve bu iş bir uzay aracı vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir.
Halbuki kıyamet koptuktan sonra insanlar (önceden ölmüş olanlar dahil)
kitleler halinde başka gezegeniere nakledileceklerdir. İleride bir cennet (veya cehennem) gezegeninden öbürüne nakledilişin nasıl olabileceği hususunda
. bir fikir edinmek üzere, kıyametten sonra cennete ve cehenneme sevkediliş işlemlerinin nasıl gerçekleşeceğini bildiren ayetleri.gözden geçirebiliriz.
Dünya ve dünyadan kaçıp gidebileceğimiz gezegenlerin kıyameti aynı
zamanda VJ.ıku bulacağı için anc;ak veni bir gök tabakasında cennetiikierin ve
cehennemliklerin, layık oldiıkları yerlere aktarılmaları gerekecektir. Kendi
arzumuzla kaçabileceğimiz · gök tabakası zaten yok edilmekte ve çekim
gerçeği alt üst olmaktadır. Bu durumda' dünyaya ait yer çekimini yenen bir
çekim gücüne sahip olan· cennet· ve cehennem gezegenlerinin dünyaya yak
lastınlması ve zaten yok olacak dünyanın, kendi toprağındaki tohumlarından
evrimleşen bedenleri serbest bırakma durumuna geçmesi gereklidir. (Belki
de yaklaştırılmakta olan gök tabakasındaki gezegenlerin çekim gücü, halen
de, düşme olayının sadece yer çekiminden kaynaklanmadığını gösteriyor
olabilir). Bu yaklaştırılmayı belirten ayetler şunlardır:
DURAKLAR · 23
Kaf: 44 -"0 gün hepsi sür'atle çıkmak üzere arz kendilerinden ayrılır.
İşte bu, bize göre kolay olan bir haşirdir."16 (Bu ayette herhalde arz'a yakla
şan gök tabakasının çekimi söz konusudur.)
Kaf: 31 -"Cennet Takvasahiplerine uzak olmayarak yaklaştırılmıstır." 17
El-Fecr: 23 -"Ki o gün cehennem de getirilmiştir."18
Cennet yaklaştırılıyorken, cehennemin getirilmiş olması ile, arz'ın çe
kim gücünü yenen bir çekimin etkisi altında (Dünya toprağından evrimleşti~·
rilmiş olan) insanlar yeni gezegene· nakledileceklerdir. Bitki olarak çıkış, Kaf: 4 gereğince toprağm eksiltemediği şifreler açıga çıkmat suretiyle
gerçekleşecektiL
Dünya'dan başka bir ge~egene naklimizi s~ğlayan etki, sadece arz'ın çekim gücünün zayıflaması değil, aynı zamanda (belki halen de) bize yak
laşmakta olan gök tabakasmın çekiminin iyice :ııtmış olmasıdır. . . .
İnsanların ( cennetlik ve cehennemlik olan) hepsinin, önce cehennem gezegenine aktarılmalarının sebebi de, Kaf: 31 gereğinde. cennet gezegeni
\ .
henüz yaklaşma halinde iken, El-fecr: 23'e göre cehennemin getirilmiş
olmasıdır. Böylece iki gezegenin etkileri aynı zaman içinde işlerlik kazanmış
olmayacaktır.
Topraktan .ilk çıkışın bitki (insan bitkisi) olarak gerçekleştiği hususu Nuh: 17' de açıkça ifade edilmiştir.
Nuh: 17 -"Allah sizi yerden bir bitki olarak bitirdi."19
Kaf: 9 -"Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek tane(li ekin)ler bitirdik.
' ' Kaf: 1 :ı -"Ve o su ile, ölü bir memlekete can verdik .. İşte Çıkış da böyle-
dir.
Zuhruf: ll -"0 ki gökten bir ölçüye göre su indirdi de, onunla ölü bir
------------·-ırı Çantay, I!I, s. 932. 17 Çaııtay, m, s. 930. 18 Çantay, III, s. 1155. 19 Ateş, s. 570.
24 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
memleketi canlandırdık İşte siz de böyle (canlandırılıp) çıkarılacaksınız."20
Bütün bu gerçekler, tohumlarımızın Dünya toprağından nasıl çıkarılaca-
, ... ğını da açıklamaktadır. Acaba ahirette, yer başka yere tebdil ediliyorken bir
cennet gezegeninden başka bir cennet gezegenine aktarılacağımız sırada da, aynı tabiat kanunu işlerlik kazanacak mıdır? Bu sorunun cevabını Rum
suresinin 30. ayeti üzerinde düşünerek vermemiz gerekir:
Rum: 30 :_"Sen yüzünü, Allah'ı birleyici olarak, doğrucadine çevir; Al
lah'ın ym:atma kanununa (uygun olan dine dön) ki, insanlan ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez."21
Bu "yaratma kanunu" ibaresi pe kastedilen husus, her yeni alemde ön
ceden kendi değiştirdiğimiz (mükemmelleştirmek, ya da bozmak suretiyle
şifrelerini değişikliğe uğrattığımız) kendi ruhlarımızın, kendimize ait olmak üzere evrimleşmiş bedeniere girişi kanunudur. O halde, gezegenden gezege
ne geçirilmek suretiyle devam edecek olan cennet hayatı ebedidir. Ama geçiş
sürelerinde hep aynı halk ediş kanunu işliyor olsa gerektir. Cehennem geze
genleri de ebedi olmadığı halde, kafirlerin cehennemdeki hayatlarının (geze
genlerin birinden ötekine geçiş için gerekli yeniden halkedilme süreleri dışında) sürekli olduğunu Kur'an bize bildirmektedir. Nitekim, EI~Maide:
72' de bu gerçek bildirilmiştir:
El-Maide: 72 -"And olsun, "AIIah ancak Meryem oğlu Mesih'tir" di
yenler elbette kafır olmuşlardır. Halbuki Mesih demişti ki: "Ey İsrailoğulları,
benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'alculJuk edin, zira kim Allah'a
ortak koşarsa muhakkak ki, Allah ona cenneti haram etmiştir ve onun vara
cağı yer ateştir, zalimlerin yardımcıları yoktur.'.ıı
Gerek bazı kafider için cehennem hayatının ebedi olduğunu, gerek onla
ra cennetin haram edildiğini bildiren ayetler o kadar açıktır ki, bu durumda
Allah'ın merhametinin icabı olarak onların cehennem hayatının sona ermesi
gerektiğini öne sürenlerin görüşleri üzerinde düşünmekte fayda vardır.
20 Ateş, s. 517,489. 21 Ateş, s. 406. 22 Ateş, s. ı ı 9.
DURAKLAR 25
. ' \ : "
bahsedilmesinin imkansızlığı öne süıülmekte, zira ebediliğin sadece. Yüce
Allap'ın bir vasfı olduğu belirtilmektedir.
Halbuki, Allah'ın merhameti cehennemlikler açısından iki hususta işler
lik kazanmaktadır; İlk olarale onlara son derece .dayanıklı bir beden yapısı
verildiği, zor şartlarda dahi .ölmediklerinin belirtildiği (Fatır: 36' dan ve
İbrahim: 17' den) anlaşılll!aktadır. İkinCi olaral.: da kulların cehennem haya
tından buruk bir zevk aldıklarını söyleyebiliriz .. ;rvıesela, acı biber, annelerin
yaramazlık yapan çocuklarını (ağzına sürmekle) korkuttukları bir şey olduğu
halde, bazı insanlar on~ zevkle yerler. Yani onun ~cı olan tad'ından hoşlanırlar. Bunun gibi cehennemlikler de cehennemin ızdıraplarından acı bir ze'vk
alırlar. Çünkü Dünyada iken Allah'tan haberleri yoktu. Şimdi ise O'nun
varlığından baberli hale gelmişlerdir. Allah'ın varlığını bilmekten daha
zevkli hiç bir şey yoktur. Ancak cehenneme, girmelerini takiben,.onlar kaina
tın anlamlı bir eser olduğunu anlayıp, onu halkedeni (çok büyük, çok muh
teşem bir güce sahip) tek balik olarak idrale eder hale geldikten sonra, Al
lah'a değil, kendilerine düşman haline gelmişlerdir.
O halde niçin cehennem görevlisi olan meleklere şöyle yalvanyorlar: ' ' ·. \.
Ez-Zuhruf: 77-"Ey Malik, Rabbin bizi öldürsün." O da: "Siz behemahal (azapta) kalıcılarsınız." dedi (deı·)'m ·
Çünkü, utanç ve vicdan azabı ateşi onları cehennem ateşinden daha faz
la yakmaktadır. Zaten Tahrim: 6'da oriJarın ikitürlü ateşle tutuşt~rulmuş bir
cehennemde bulundukları ifade edilmiştir:
23 Çantay, III, s. 878.
26 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
Et-Tahrin:ı: 6 -"Ey iman edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi,
öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı, insan'la Taş'tır."24
Burada "ateş" kelimesi "cehennem" anlamında kullanılmİştır. Bu ayet,
bize, cehennemin çok genç bir gezegen olduğunu belli etmektedir. Gezege
nin bazı yerlerinde toprak teşekkül edebiimiş değildir. Cehennemiikierin
üzerine bastıkları yerlerin çoğu, henüz ufalanip toprak haline gelmiş olma
yan sıcak bir taş (bir kaya) 'tabakasıdır. Her tarafta alev püskürten yanardağ
lar olduğu anlaşılmaktadır. İnsanın kendi ateşi manevi bir ateş olduğu halde,
dıştaki ateş, bu taşların sıcaklığı ve yanardağların püskürttüğü kıvılcımların
verdiği sıcaklıktır. Yanardağlardan fışkıran lavlar yerlere yayılmış ve sertle
şip kaya haline gelmiş, fakat hala sıcaklığı olan bir tabaka meydana getirmiştir. Şu halde insanlar cehennemde yanarak cezalandırılacaklardır.
Halbuki cinlerin (kendileri enerji varlıklar olmalarından ötürii) • kendi
cehennemlerinde yakarak ceza görecekleri ifade edilebilir. Onların maddi
cezaları dış alemin sıcaklığı ile yanmak değil, (derileri kavruldukça yenile
nen insanlar gibi) yaktıkça biten enerjileri yenilenerek enerjilerini tüketmek
tir. Buna bir cin'in Kur' anda yer alan şu sözlerind~n hükmediyoruz:
El-Cin: 15 -"Zulmedenlere gelince: onlar da cehenneme odun oldular."2s
Cehennemin yanardağlada kaplı bir gezegen olduğunu belli eden ayet
lerden ikisi Mürselat: 32 ve 33'tür.
El-Mürselat: 32 -"0 (ateş) öyle kıvılcım atar ki, her biri sanki bir saray-
El-Mürselat: 33 -"Her biri sanki sarı sarı erkek develerdir."26
Cehennem gezegeninde yedi ülke olduğunu da El-Hicr: 44'ten
anlıyoruz:
El-Hicr: 44 -"Onun yedi kapısı, her kapının da onlara. ayrılmış birer
--------·---··--·-24 Çantuy, HI, s. 1038. 25 Çantay, III, s. ı077. 26 Çaııtay, III. s. ı ı Ol!.
DURAKLAR 27
nasiybi vardır.'m
Demek ki, bu yedi ülkenin halkları· günahlarının miktarına göre farklı
cehennem ülkelerine sevkedilmiş (o ülkelerin nasibi olari) gruplardır.
Toprağın teşekkül ettiği yerlerde yetişen ğıslin (Hakka: 36), zakkum
(Duhan: 43 ve dari dikeni (gaşiye: 6) bu halkların gıdasıdır. içtikleri su dahi
sıcaktır. Yağan yağmur da kaynar su gibidir:
Ed-Duhan: 48 ~"Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azabından dökün."28
En kö~ü iklime ve en fena tabiat yapısına sahip olan cehennemde yer a
lan haviye çukurlarının, etrafı yanardağtarla tamamen çevrili olan ,sıcak
çukurlar olduğu tahmin edilebilir.
Allah't!l, merhametine layık olup da, bir süre cehennemde kaldıktan
sonra cennete (zenginliği ve güzelliği en az olan cennete) alınacaklarından
katiyetle bahsedebileceğimiz kişiler, · günahları sevaplarından fazla olan
müminlerdir. O halde, En' am 128'de söz konusu edilen, Allah'ın cehennem-. 1
den çıkmalarını dilediği kişiler bunlardır. Söz konusu ayette, kıyamet gü-
nünde Yüce Allah'ın, hepsini bir araya toplayarak kendilerine hitap ettiği
(Dünya hayatları süresi sona ermiş olan) cinlere ve cinlerden yararianmış
büyücü ve falcı müminve kafidere yöneitHecek Rabhani hitap şöyle belirtilmiştir.
El-En''am: 128 -"Hepsini bir araya topladığı gÜn: "Ey cin (şeytan)lar topluluğu (der), siz insanlarla çok uğraştınız." Onların insanlardan olan
dostları derler ki: "Rabbimiz birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin
sürenin sonuna ulaştık.'' (Allah da) buyurur ki; "Durağınız ateştir. Allah'ın
dile(yip affet)mesi hariç, orada ebedi kalacaksınız.''29
Acaba bu af, sırf günahkar mürninleri kapsayıcı olup sadece onların, bir
süre cehennemde kaldıktan sonra, cerınete atmacaklarını mı ifade etmektedir? Yoksa bu af, aynı zamanda, 'bir gezegenden öbür gezegene geçirilerek
. ' '
devam eden cehennem hayatının sona ermesi· midir? Bunun, hala ayetleri . '
27 Çantay, II, s. 447. 28 Çantay, III, s. 887. 29 Ateş, s. 143.
28 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
reddeden ka~rler için söz konusu olamayacağını, zira onlara zaten dayanıklı bedenler verildiğini düşündüren ayetler son derece açıktır.
O halde üzerinde durmamız gereken ikinci husus olmak üzere, bir ömür
boyunca süren (şirke veya küfre dayalı) günaha, ebedi olarak devam edecek ceza verilmesi meselesini ele almalıyız. Acaba bu durumu gıç_ ve ceza'nın denk olması prensibine aykın bir adaletsizlik olarak düşün~ bilir miyiz?
Böyle düşündüğümüz takdirde suçun ve cezanın (yahut da sevabm ve
mükafatın) sürelerinde eşitlik aranması gerektiğini düşünüyoruz demektir. Halbuki dünya hayatında bile, suç ile ceza arasındaki denklik, 'onların büyüklükleri ve ağırlık dereceleri itibariyle sağlanır. Mesela~ bir milletin askeri sırlarını birkaç gün içinde çalıp da düşmaniara satan bir casus yakalandığı zaman ona ömür boyu hapis cezası verilebilir: • Eğer cezanın süresini suçun işieniş süresi ile denk tutmayı adalet saymak gerekseydi, böyle bir casusun
birkaç gün hapiste tutulduktan sonra salıverilmesi gerekirdi. Halbuki Kur' an kısasta bizim için hayat olduğunu ifade etmektedir. O halde, küfr ve sirk gibi
ağır suçların lasas olarak karşılığı ne olmalıdır? Eğer iki tane Allah olsaydı, mesele kalmazdı. O Allah'lardan (başa) her ikisi de, kendilerine eş koşanlara eşit ceza uygularlar ve adaleti gerçekleştirmiş olurlardı. Ama, Allah bir'dir. Ondan ötürü Allah'a eş koşan kafırlere adalete uygun ceza verilmesi, önem kazanmaktadır. Aynı şekilde Allah'ın bir'Iiğine inanan ve iyi işler yapan
müminlere, ahirette, süreye tabi olmayan ( ebedi) cennet mükafatı verilmesi
konusunun da ele alınması gerekmektedir.
Şimdiye kadar, bazı ayetlere dayanarak Kur'an'da cennet ve cehennem
sürelerinin hem uzun devirler boyunca kesintisiz· süreceğini hem de ebedi olduğunu ifade ettik. Eğer ebedilik kesintisiz olsaydı "uzun devirler" ifadesi ayetlerde yer almazdı. Demek ki, Yüce Allah'ın ifade etmek istediği gerçek,
' , < <
aynı cennet (veya cehennem) gezegeninde yaşanılan müddetin kesintisiz
olduğu, fakat bu gezegen astro-fızik ömrünün sonuna yaklaştığı zaman, onda yaşayan insanların bir süre için cennet (veya ceheimem) h~yatının kesintiye
uğratılması gerçeğidir.
İçinde bulunduğumuz her gezegende Sur'abirinci defa üfürülmeyle öl
dürülüp ruhlarımızın Berzah'ta uykuya sevkedildiği süre içinde, yine aynı gezegende sur'a ikinci defa üftirülerek teşekkül eden bedeniere ruhların
DURAKLAR 29
üftirülmesi arasında geçen devre bizim için bir kesinti süresidir.
İnsan ruhu, ilk halk edildiği nefs-i ilahi (nefs-i vahide) içerisinde iken
sahip olduğu saflık seviyesine yeniden döndüğü zaman manevi devir tamam
lanır. Aı:iıa yol bitmez. Zira bu yolun başlangıcı olan Elest Bezmi, Nefs-i
Vahidenin içerisinde vuku bulmuştu. Nefs-i Vahide yer yer yoğuntaşarak
onun içerisinde insanlara ait nefs-i insaniler halkedilmişti. Her yönden bu
ruhlara ulaşan Rabhani hitabetle, Elestte Yüce Allah tarafından eğitilen insan
ruhlan tek bir ümmet meydana getirmekte idiyken, maddi zevkterin manevi
hazzı (tıpkı rüyadaki gibi) onlara tattıtılmıştı. Böylece maddeye meyletmek
ten ve Rabbini unutmaktan ileri gelen kirlenme daha Elestte başlamıştı.
Halbuki melelder madde eğiliminden yoksun yaratılmış varlıklar olarak
böyle bir denemeden ve kirlenmeden uzakkalmışlardır,
Daha Elestte iken kirlenmeye başlayan insan ruhları Barzah 'ta bekletil e
rek, Zevceha'dan (yani nefs-i vahide'nin maddeleşmiş kısmından) türeyen • • 1 ' •
bedenlerle birleştirilmek suretiyle, Deneme Cennetinde ve Dünyada ruh-
beden varlığı olarak sınavlardan geçirilmişlerdir. Her cennetten. bir.sonraki
cennete geçirilişte de, aynı şekilde beldetilecek olan ruh-u insa~iler, cennet
toprağına Sur'abirinci üfÜrülüşle gömülen tohumlarından yine aynı toprakta
evrimleşmiş bedenlerle birleştirilip, şifrelerini hangi yönde ve ölçilde değiş
tirmiş iseler ona uygun olan yeni bir cennete alctarılıp orada ruh-beden
varlığı olarak yaşatıliıcaklardır. Ruhun, topraktan evrimleşecek, bedenin
teşekkülü için geçen zamanı Berzah'ta bekleyişi uyku halinde ve bize çok
kısa gelen bir zaman dilimi içinde vuku bulacaktır. Gerçi Ehadiyet zamansız
ve mekansızdı'r. Zaman, halketme işlemi ile birlikte başlar ve her bir halkediş
fiili, bir zaman alır. Ama, her halketme süresi, Ezeli ve Ebedi olan Allah'a
göre sadece bir an gibidir. Bedenierimize göre ise (El-insan Ed Dehr suresi
nin 1. ayetinde belirtildiği gibi) insanın anılmaya değer bir varlık olmayan
madde yapısı acısıı;ıdan uzun bir devredir. Lakin, Berzahta uyku halinde olan
ruhlar için, bu uzun devre çok kısadır. Bu tıpkı Şuna benzer; mesela, çocuk
luk yıllarımzda, gece yorgun bir bedenle yatağa girip uyurluktan sanki bir
dakika sonra anneniz omzunuza dokunarak: "Haydi artık uyan, okula gideceksin." der. Siz ona: "Şimdi yattım, niçin uyandırıyorsun? Dersiniz. Anne-
30 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
niz ise: "Olur mu evlfidım" der, "Sekiz saattir uyuyorsun."
Ruhun berzahtaki bekleyişi de bize çok kısa gelen bir uyku gibi olacak
tır. Cennetten cennete ve bedenden bedene aktarılırken, her cennetteki
güzelliklerde sadece Rabbini görme terbiyesini edinen ruh, O'ndan başka
hiçbir şeyi göstermeyen bir ayna haline geldiği zaman, manevi devir (yani
nefs-i vahide'deki o ilk haline, d tertemiz olduğu seviyeye dönüş) tamam
lanmış olur. Ama bu dönüş o seyiyeye dönüştür, yoksa nefs-i vahideye geri
dönüş değildir. Çünkü insan, zaten, Ehadiyetten çıkıp nefs-i vahideden
geçerek, sırn ile göğüs kafesi arasındaki bir noktaya su gibi akıp gelen ve o
noktadan insan vücuduna giren Trırık akımının tutması ile hayattadır. ,.
Nefs-i vahidede iken sahip olunan saflık ve temizlik haline dönmek, kir-
Jetilen gönül aynasını masiva tozlarından temizlemek demektir. Ama bu
temizliği başarmalda iş bitmiş olmaz. Çünkü aşık kulun hasret duyduğu
varlık Ehadi.yet'tir. Laki!l O'na geri dönüş imkansızdır. Çünkü Ehadiyette
biz yoktuk. Allah'ın bir tasavvurundan ibarettik. İşte ondan ötürüdür ki,
Yüce Allah, her yeni cennette mukarreb durumunda olan aşıkına yeniden
yeniye maddi güzellikler halinde tecelli ederek onu tatmin etmeye çalışır. Bu
yeni güzeliiiderin kendi gönül aynasını tozlandırmasını istemeyen mukarreb
kul ise, her cennette kendi· gönlünü yeniden pariatarak o aynada tek görüntü
olarak Rabbinin tecelli etmesini sağlar.
Rabbimize bu nasıl dönüştür ki, her cennet gezegeninde çağlar boyu ka
lıyoruz ve (gezegenlerdeki gittikçe mükemmelleşen mhlanmız gitgide daha
güzelle.şen bedenlerimizle birleştirilerek) bitmez tükenmez bir yolu (ebedi
bir tekaınül yolunu) izliyornz? Fakat aksini dileyen, yani tekamülden vazge
çerek, yine cennetten cenncw geçirilirken hep maddi güzelliklerin tutsağı
olarak ebedi hayat yaşayan müminler Rabbine varan bir yol izleyemiyorlar:
Neb'e: 39 -"Artık dileyerı Rabbine varan bir yol tutar."30
Dikkat edecek olursak ayette "Allah' a varan yol' dan bahsedilmektedir.
Her cennetten bir sonrakine geçiş, biraz daha terbiye edilmiş olan kul için
terhive ediciye (Rabbe) vaklasmaktır ve bunun sonu yoktur. Niçin sonu
30 Ateş, s. 582.
DURAKLAR 31
yoktur? Çünkü Duhan: 56'ya göre:
Duhan: 56 -"Orada ilk ölümden başka ölüin tatmazlar (sürekli yaşarlar)."31
Her cennette bir tek ölüm vardır ve onu dirilip başka cennete sevkediliş
takip eder. Böylece Yüce Allah Al-i İmran 27'de belirtildiği gibi daima
ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkarır ve böylece ahiret hayatını ebedi kılar.
Bu durum ebediyen devam edeceği için bazı ayetlerde ebedi kelimesi kullanılmıştır. Sadece günahkar, fakat mürnin olan fertlerin ahiret hayatları
nın bir kısmı cehennemde, kalan kısmı ise ebedi olarale cennette geçecektir.
Eğer En'ain: l28'debelirtilen "Allah'ın dile(yip affet)ınesi hariç, orada
ebedi kalacaksınız" şeklindeki· ilahi hitap sadece günahkar ınüıninleri değil,
kafirleri dahi kapsaınaleta ise, onların daha mutedil ikliınli bir gezegene
alınmasının söz konusu olduğunu ifade edebiliriz; Zira bu insanların cehen
nemİ, sadece kendi dışlarındaki cehennem değildir. Onlar içlerindeki piş
manlık ve utanç ateşini kesinlikle söndüremezler. Böylece bu iç ateş (iç'teki
cehennem) ebedi olarak, dış alemi dahi cehenneınleştirir:
Nasıl utanmasınlar ki, putHıra, insanlara, Allah'ın halkettiği (ezeıl ve e
bedi olmayan) varlıklara Allahlık ismit etmişlerdir. Hz. İsa'nın ve Hz.
Uzeyir'in AHalılığını kabul etmek ne demektir? Bir kul'un kullara ait günahı
dinleyip affetmesi nasıl mümkün olabilir? Kul, Allah mıdır? Onlar, engizis
yon devrinin papazlarını kendi cehennemlerinden daha beter şartlara sahip
cehennemlerde yanar vaziyette gördükleri zaman, bu inançlarının ne kadar
yanlış olduğunu anlayacaklardır.
İçlerindeki pişmanlık ateşinin ebediyen sönmeyişi, ruhlarına ait olan ak
lın ve hafızünın ebedi olunmasından kaynaklanır. Zira ruh, ebedidir. Ruh için
ölüm yoktur. Cennetin ve cehennemin ebedi oluşu;.biraz da, J:ıer yeni cennet
(veya cehennem) gezegenine alınmazdan önce elementlikten ve bitkilikten
hayvanımsı insanlığa ve insanlığa geçiş sürelerinin hiç hatırlanınayışından
ileri gelecektir. Niçin lıatırlanınaz? Çünkü bu süre içinde, ileride insanı
meydana getirecek olan eleınentlere; insan bitkisine ve hayvanımsı insana,
31 Ateş, s. 497.
32 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
ruh-u insani üfürülmüş değildir. İnsan ruhu, kendi dışında cereyan eden bu
evrim safhasında berzah aleminde sanki uykudadır. Halbuki akıl ve hafıza
,_, (El-Hacc: 46'ya göre) ruhtadır. Evrimleşmis olan bedenlerine ne zaman,
mükemmellesmis, zira bir tecrübeden geçmiş, ruhları üflenirse, o zaman onlar sanki bir uykudan uyanmış gibi, kendilerini başka bir gezegene nakle
dilir halde bulurken eski gezegendeki hayatlarını· hatırlarlar. Bu konuda,
psikolojik-biyolojik ve psikolojik-sosyal dengelerin, ruh-beden olarak
ha~kedilmedeki etkisine ait Kur'an ayetlerinin psikologlar ve sosyologlar
tarafından yorumlanmasına şiddetle ihtiyaç vardır.
Bu hatırlayışın vuku bulmadığı 'tek istisna Deneme Cennetinden Dünya
ya nakledilişte gerçekleşen unutma halidir. Önceki hayat safhalarını (Elest'i
ve Deneme Cennetini) hatıriama hususunda peygamberimiz dahi başarılı
olamadığı içindir ki, Yüce .Allah ona Şüra: 52 'de; "Sen kitap nedir, iman
nedir, bilmez~in" diye hitap etmiştir. Halbuki o, önceki alemlerdeki sınav
larda en önde gelen bir başarıyı elde etmişti.
Acaba, Elestten Deneme Cennetine, Dünyadan Cennet veya Cehennem
gezegenine ve daha sonra da ahiretin bir gezegeninden öbürüne her nakledi
lişte önceki hayatlarımızı hatırladığımız halde Dünyaya indirilme safhasında
eskiyi hatıriama hususunda niçin başarılı olamıyoruz? Bu başarısızlık ruhun . '
devamlılığından kaynaklanan, eskileri idrak etmemize dair olan kanunun bir
istisnası mıdır? Böyle bir istisna o sebep-netice ilişkisini bir süm1etullah (bir
tabiat kanunu) saymamızı engellemez mi?
Tabiat kanunu, aynı şartlar altında aynı sebeplerin aynı neticeleri ortaya
çıkarınasının ifadesidir. Halbuki, deneme cennetinden Dünyaya iniş esnasın
da diğer bütün naldedilme işlemlerindeki şartlardan farklı şartlar altında bir
nakil işlemi gerçekleşmişti.
Ruhumuzda gizli olduğu Kur'anda bildirilen aklın (ve hafızanın) önceki
alemleri hatırlamasının iki şartı vardır:
a) Önceki alemde bir tecrübe yaşamış, bir eğitim görüp? sınavdan geç
miş olan olgunlaşmış ruhun aynı olgunlukta yeni bir alemde olgun bir bede
ne üftirülmesi (ruh ve beden arasındaki denge) ilk şarttır. Bu şartın neticesi,
Elestte topluca halkedilen ruhların kendilerini başlangıçtan itibaren bir
cemiyette bularak, Rabbimizce eğitilip, Deneme Cennetinde bunu aniayacak
DURAKLAR 33
olgunlukta olmak üzere olgun bedeniere naklidir (psikolojik-bivolojik den
~).
b) Yeni cemiyetin, tıpkı Elestte Rabbimiz tarafından bize öğietildiği gi
bi, lisan (Elestte hal dili) ve ·diğer kültür şartlarından ibaret bütünleştirici sosyal unsurlarının hazır ve bu unsurlara ait olan, işlenıneye elverişli psikolojinin insan ruhlarında zaten yer etmiş ve iyice kökleşmiş olması. Bu ikinci şart, insanın dış (sosyal) ve iç (psikolojik) alemleri arasındaki uyum ve
denge şartıdır (psikolojik-sosyal denge) ..
Dünya'ya geçiş aşaması dışında, diğer bütün mikil işlemlerinde bu şartların ikisi de işlerlik kazanmıştır ve kazanacaktır. Dünya ise bu dengeleri kurmanın yavaş yavaş öğrenildiği bir yerdir. Bunları (lisan, bilim ve. kültürün bu çeşitli unsurlarını) bebeklikten itibaren öğiendikten sonra, bir doğal felaket sonunda hepsini kaybetsek, bu dengeler bozulur. Biyolojik açıdan
olgunlaşmış bedenler olarak varlığımızı devam ettirsek de, konuşamayan, hiçbir işi yapamayan, ruhi olgunluğunu kaybetmiş canlılar olarak kalırız ve belki de yamyamlığa kadar gerileriz. · · ' ·
Biz, sosyalleşme kabiliyetini ve fiilen sosyalleşmi~ olma imkanım taa
Elestte kazandık Olgun insan = cemiyet denklemi taa Elest aleminden beri doğruluğu ortaya çıkmış olan bir denklemdir. ~erek Elestten Deneme Cen
netine, gerek dünyadan ahiret gezegenlerine nakledilişleriinizde .• ~ralarda meleklerin sunduğu hazır bir kültür ve medeniyet bulduğumuz ve ona uya
cak şekilde gelişmiş bedeniere ve ruhlara sahip olarak nakledildiğimiz söylenebilir. Fakat dünyaya indirilişimiz esnasında bu psikolojik-biyolojik denge ve keza psikolojik-sosyal denge mevcut değildir; Çünkü Dünyaya ilk
indirilenler hayyanımsı insanlar olarak Elestteki ilahi öğietiyi Elestin sonla
rında kendilerine manen hıttırılati maddi zevklere dalarak unutmuş 'varlıklardı. Tam sosyalleşmeleri, yerleşik hayata ·geçmeleri ve daha sonra dünyaya getirecekleri Homo-sapien'ler için olgun .bir sosyal ve kültürel onam hazır-: lamaları zaman almıştır. Sonraki nesil olan Homo-sapien'ler ise doğumla
dünyaya geldikleri için henüz gelişmemiş bedeniere üfılrülen ve ruhsal anlayışları (bedenlerinin gelişmesi ölçüsünde yavaş yavaş gelişecek olan) beyin kılıfı ile örtülmüş nesillerdi. Atalannda psikoloiik-~osyal dengenin kurulması uzun çağları kaplamıştı. Doğumla dünyaya gelen nesillerin ise
34 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI
psikolojik-biyolojik dengeyi kurabilmeleri ömürlerinin belli bir süresini
kaplamaktadır. Zira çocuk, bu dengeyi henüz kazanmamış bir varlık olarak
hitap ~dilecek durumda olmaktan çıkmış bir ruha sahiptir .. Onun ruhundaki
(bedeni ile birlikte dünya hayatına uyum sağlayacak olan) sosyalleşme
istidadı, ancak bedenindeki biyolojik gelişme ile dengeli olarak, tedricen
ortaya çıkacaktır. Bundan ötürü Dünya'ya iniş esnasıJ?.dı,t1d şartlar farklıdır.
· Halbuki cennette, dünya tecrübesinde olgunlaşmış ruhlan, yetişkin ola
rak malıserden cennete nakledilen. bedenlerine üflenen 'insanlar uykudan
uyanmış gibi kendilerini başka ve (bazı cennetlikler , daha mükemnıel) bir
gezegene ~alcledilm~ halinde bulurlar ve eski hallerini hatırlarlar.
Acaba cehennemlikterin de daha az sıcak ilclimli gezegeniere nakl edile
celderini veya cehennemden affedileceklerini söyleyebilir miyiz?
Bunu Hz. İsa dahi bilmediğine göre, bizim de bilmemiz irıümkün değildir. Allah'~ karşı; "Sen merhametlisin,. 'elbette .onları affedersin" demek,
küstahlıktır. "Affetmezsin" demek ise,· terbiyeyi elden btralcmaktir. En iyisi
Hz. İsa'nın kıyamette vuku bulacak cevabındaki davranışı benimsemelctir.
Maide: ı ı 6 -"Allah demişti ki: Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi Allah'dan başka iki Tanrı edinin.' dedin? 'Haşa' 'dedi, 'Sen
yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer
demiş olsam, sC:m bunu bilirsin, sen benim nefesimde olanı bilirsin, ben senin
zatında olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin; sen."
Maide: ı ı 7 -"Ben onlara; "Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk
edin, diye senin bana emretmiş olduğundan başkı:ı bir şey söylemedim. Ben
onların içinde olduğum sürece onları kolladım, fakat sen beni vefat ettirince,
onları gözetleyen (yalnız) sen oldun. Sen her şeyi görensin."
Maide: ı ı 8 -"Eğer onlara azabedersen, onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın): 'eğer onları bağışlarsan, 'şüphesiz sen daima üstünsün, hikriıet
sahibisüt "32
. Görüldüğü gibi, Hz. İsa önce azap uygtılanması halini zilcredecektir. Fa
l~at .bununla yetinmeyerek, onların bağışlanmalarını da bir ihtimal olarak
32 Ateş, s. I 26.
DURAKLAR • :, · 35
sözlerine ekleyecektir. Çünkü, birbirini takip eden cehennem gezegenlerinin her biri, birer· ibadethanedir. Cehennemde namaz ve oruç gibi ibadetler
• ' 1 • ' •
yapılmaz, fakat aşk ibadeti yapılır. Aşk ise namazdıın da, oruçtan da çok . .. . ' .
daha makbul olan bir ibadettir. Nitekim, kıyamet gününde hesaplar görülü-
yorken, mümi~ kulun Allah aşlo ile, Dünyada iken dökmüş olduğu.bir dam
lacık gözyaşı teraziye kondu ğu, zaman, .terazinin sev;~p kefesi onu tartamaz hale gelir. Bu durum sevap ve güna~lan bir tera~i şeklinde g()steren eleranda görülür. Böylece sevap kefesi dibe vuran terazinin hal dili ile şunları söyle-
. ' ' ' ' '·ı . ,,
diği hususu bir gerçektir.
"Ya Rabbi, ben buriu tartamıyorum. Çünkü çok ·ağır. Benim ölçelderimin tarlamayacağı kadar ağır çekiyor bu gözyaşı damlacığı."
İşte bundan ötürü, bir çok cehennem gezegenlerinden geçirdikten sorira o duraklarda, pişmanlılda ve Allah aşkı ile.gözyaşı döken o eski katirieri Yüce Allah'ın nasıl bir alGbete ulaştıracağını bilemeyiz. Zira onlar Bakara: 213 ve Yunus: ,19'da belirtildiği gibi, Elest:in başlangıç ·safhasında mürnin
durumunda idiler.· O tek ümmete onlar da dahildiler. Sonradan yollarını şaşırdılar. Ama şimdi, cehennemde duydukları bu pişmanlık var ya, belki de
. cennet mükafatına (huriler, saraylar ve diğer bir çok m,~ddi t~tminler dqlayısıyla) şülcreden ve Dünyada yaptııpan ibadetlerden gurur duyan sağcı mü-
• . ' ' : ' : ' . '· i '
minierin halinden daha üstün bir manevi yüceliş rolünii oynayabilir. Bileme-.· ' ' ' ,\
yiz. Lakin pişmanlık ateşinin hiç sönmeyen bir, manevi azap olarak baki kalacağı kesindir. . ·· ·, : > •· . · . .
ı::·
Acaba, ahiret hayatında Dünyada olduğu gibi bir sosyal mo bilite (hareketlilik, mevki ve durum yükselişi) var mıdır? Dünyada bir vasıfsız işçinin çocuğu olarak dünyaya gelen bir fert, cumhurbaşkanlığına dahi yükselebilir. Böylece yukanya doğru bir sosyal mobiliteye maruz kalmış olur. Veya,
zengin bir tüccar iflas ederek fakir~.eşip. aşağıya d?ğru bir hareketlilik gösterebilir.
Ahiret hayatında her fert, haı)gi cenne.t veya cehennem ülkesinin ı' . ' \' : ., . :
vatandaşı olmaya hakkazandı ise o gezegenin astro-fızi}( varlığı devam ettiği sürece aynı durumda kalır. Yani hep ·~ynı zengiİılikl~r ve güzellikleriçinde yaşar. Fakat, acaba, bir cennet gezegeninden başka bir gök tabakasındaki değişik bir cennete geçirilirken durum değişikliğine (mobiliteye) maruz
36 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
kalacak mıyız? · ·
Bu soruya müspet cevap verilemez, çünkü daha mükemmel cennetiere ,_geçirilme hakkını kazananlar, bütün zenginliklerde ve güzelliklerde daima
Allah'ı (Allah'ın tecellisini) idrak e?enlerdir, sadece O'nu görenlerdir. Zaten, böyle bir görüşe sahip olabildikleri için daha mükemmel bir cennet gezegenine geçirilmeyi hak etmişlerdir. Bu durum ise mobilite değildir,
Allah aşkından kaynaklanan manevi tekamüldür. Eğer bir cennet vatandaşı, yaşadığı cennette Allah'ın tecellisini değil de sadece masİva'yı (köşkleri, bahçeleri, ... ) görerek tatmin oluyorsa, o da başka bir gezegen e geçirildiğin
de daha mükemmel olmayan aynı ~eviyedeki bir ülkenin vatandaşı olmaya hak kazanabilir. Böylece ne maddi" ve ne de manevi açıdan yükselmiş ola
maz.
Ahiretteki tekamülün durakları olan her gezegen, bir sonraki durak'a gi
riş esnasında nasıl bir yere layık olduğumuzu, sevgili peygamberimize telkin edilen isra: 80 'deki dua gibi doğruluk girişiyle girdirilmemizi sağlayacak
Rabhani bir vesika (sanki bir iyi hal kağıdı gibi bir kanıt) ile ulaşılan bir duraktır.
Cennette ulaşılacak olan bu iyi hal nedir? Muhakkak ki namaz ve oruç
gibi bedensel ibadetler değildir. Fakat bu iyi hal, cennetteki maddi zevklere kendini fazla kaptıracak yerde, cennetin her güzelliğinde her zaman Allah'ın kuvveden fiile geçmiŞ olan gücünü ve san'atını görerek, gönül aynasını
Allah aşkı ile pariatma halidir. "La mevcude illallah" -"Allah' dan başka varlık yoktur " anlayışını daha dünyada iken benimsemiş olan mukarrebler,
bu bakımdan cennette de sağcılardan daha ileri bir duruma geçebilirler. İşte ondan ötürü Yüce Allah Kur'anda "bilenle bilmeyen bir olmaz" buyurmuş
tur.
Cehennemliklere gelince, gerçi Allah Nisa: 48'de şirk'i affetmeyeceğini belirtmiştir:
Nisa: 48 -"Şüphesiz ki Allah, kendisine eş tanınmasim affetmez. Ondan
başkasını, dilediği kimseler için affeder. Kim Allah'a eş tutarsa muhakkak
. DURAKLAR 37
pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.'m
Halbuki Ez-Zümer: 53 ve 54'te şirk istisnası yapılmaksızın hadden aşın
hareket edenlerin hepsi için ümit v~rici bir ifade yer almıştır:
Ez-Zümer: 53 -De ki: "Ey nefslerine karşı hadden aşın hareket edenler, Allah'ın rahmetinden ümidiriizi kesmeyin, çünkü Allah; bütün • günahlan
affeder. Şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir."
Ez-Zümer: 54 -"Size azap gelip çatmadan Rabbinize dönün, O'na tes
lim olun. Sonra yardı~a mahzar olamaisıniz."34
Bu ayetlerden Zümer: 5fl- ve Nisa:. 48, Dünya hayatının sonunda yapıla
cak hesaplaşmada, Dünyada şirk ehli olanların günahlarının affedilmeyeceğini ve onların mutlaka cehenneme gireceklerini belli etmektedir. Halpuki
Zümer: 53'te Allah'ın bütün günahları affedeceği. rrıfijd~si vardır. Yüce Allah'ın sözlerirde çelişki bulunması mümkün olı:nadığına göre, Zümer:
53' teki hitap, dünyada müşrik iken tevhid inancına geçeniere ve daha sonra
ki cehennem gezegenleri halkına verilmiş bir müjde . olsa ger~ktir. Çünkü
onlar, uzun devreler· boyunca pişmanlıkla kavrulmuş gönülleri~i Allah'a. yöneltmişlerdir. Bundan ötürü ileride çok dalıa iyi tabiat. şartlarına sahip
(fazla genç olmayan) gezegeniere nakledilmeleri muhtemeldir. Doğrusunu
Allah bilir.
Zümer: 53'te cehennem vatandaşlannın dahi, daha mükemmele ulaştın
lacaklarının müjdelenmiş. ()lması, onların ahiret hayatında. manevi bir te ka
mü le maruz kalmalarından ileri geliyor olabilir. Bu durumda cennet ülkele
rindeki halkların da tekamül etmeleri gerekeceğini tahmin edebiliriz. Çünkü
tekamül, sonu olmayan bir değişmedir. Acaba bütün cennet ülkelerinin (ve
her cehennem ülkesinin) halklanndan herkesin eşit ölçüde tekamül edeceklerini söyleyebilir miyiz?
Bu soruya olumlu cevap verebilmek mümkün değildir. Çünkü ·insanların
Elestten beri getirdikleri ve zamanla değiştirdikleri asli tabiatları farklıdır.
Herkes kendi asli tabiatma göre hareket edeceği içindir ki, ahiretteki her yeni ' ' ı '
33 Çantay I, s. 129 . . 34
Çantay II, s. 800.
38 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
gezegene geçiriliyorken, Ya Sin suresinde geçen "Bu gün siz ayrılın" (Ya S1n: 59) hükmüne göre y~ni bir hayat başlayacaktır. O halde, her ahiret durağı iki yöne yol veren bir kavsaktır. Bu yollardan biri aynı düzeyde,
öbürü daha üstün seviyede yerlere geçiş yoludur.
Bu konuda .Yüce Allah'ın sınırsız olan merhametinin bir numunesi ola-, ' .
rak birbirinin yakını olan ve birbirini seven müminlere birlikte olma fırsatını verişi zikredilebilir.
Nitekim, Dünyadan Adem cennetine alınan müminlerin imanlı eşi ve kendileriyle aynı yaşta olan çocu~arının aynı cennette yaşatılacağı müjdesi Ktir'anda yer almıştır?5 Halbuki o çocuklar artık çocuk değillerdir. Kendi ,. aileleri vardır. Çocuklarla komşuluk organizasyonunun nasıl sağlanacağı
meselesi Allah'ın bileceği bir iştir. Ancak, her mümine cennette hep aynı yaşta kalan (muhtemelen kendilerinin ve kafirlerin küçükken ölmüş çocukla
rına ait ruhların hep aynı yaşta kalacak bedeniere üflirülmesiyle halkedilmiş) çocuklar verileceği de müjdelenmiştir (El-İnsan: 19). Kur'andald bu bildiri, küfr ehli ailelerde dünyaya gelen ve olgunluk yaşına ulaşmadan ölenlerin sorumlu ttihılmayacaklarını da göstermektedir. Onlar herhalde, ebedi cennet
hayatına kavuşturulacakhirdır.
İnsanlar ilk ulaştıkları cennet gezegeninin astro-fizik ömrü sona ermek üzere iken başka bir gezegene nakledildiklerinde uzun devirler boyunca alıştıkları eş ve çocuklardan ayrı düşmeyi de istemeyeceklerdir. Btmdan ötürü ebedi cennet hayatında yine onlarla birlikte olmalarının sağlanacağı
tahmin edilebilir.
Şimdi şu ild sorunun zihnimize takılınası kaçınılmaz bir neticedir:
1- Acaba, gezegenden gezegen e nakledilme nasıl olacaktır?
2- Bu nakil işleminin, az önce belirttiğimiz gibi insanlar öldürulüp de (aynı yaşta olmak üzere) yeniden, yeni bedeniere ruhlar üfürülmek suretiyle
yapılmasr şart mıdır? Nakil, onlar öldürülmeksizin yapılamaz mı?
Birinci sorunun cevabını bulabileceğimiz ayetler Neb'e: 18-19, A'raf:
35 Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an Tefsiri, Cilt: 8, Bayrakit Yayını, Seçil Ofset, Matb, İstanbul, 2003, s. 274.
DURAKLAR 39
40, Enfal: 36-37 ve İsra: 97'dir. Şimdi bu ayetleri kaydedelim. Bunlardan. bazıları kıyamette başka gezegeniere nakledilişimiz ile ilgili olmalda beraber aynı astro-fizik kanunlarını dile getirmektedir: .,.
Neb'e: 18 -"0 gün Sur'a Üfı.irü16cek de~ hepiniz bölük bölük geleceksiniz."
Neb'e: 19 -"Gökacılmış,kapi.kapı olmus."36
A'raf: 40 -"Bizim ayetlerimizi yalan sayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler (yok mu?) onlar için gök kap~ları açılmayacak,, onlar deve iğne deliğinden girineeye kadar, cennete giremeyeceklerdir~ Biz . gü!fahkarları böyle cezalandırırız."37
Enfaİ: 36 -'"Küfr(ünde inad) edenler ise en ·son cehenneme süiüleceklerdir."
Enfal: 37 -"Ki Allah"murdı:ı.rı (kafiri) temizden (mümind~n) ayırt etsin1 murdarı birbiri üstüne kovup topunu birden yığsın da onu cehenneme atsın.
} -' ' '• ' 1 ' '
Onlar en büyük zarara uğrayanların ta kendileridir."38
İsra: 97 '-"Onların varacağı yer cehennemdir ki ateşi yavasladıkça biz · onun alevini arttırırız."39
Bu aye'tıerden Neb'e 18'de her ne kadarDünya hayatı~ın sonundaki sur denilen tabii olay ve Neb'e 19'da ise kıyametle ilgili olan gök kapıları söz
konusu edilmişse de bti olaylar astro-fizik kanunları olarak herhalde bir . '
gezegenden başkasına nakil esnasında karşılaşacağımız olaylardır. Gök
kapıları, dönen kara deliklerdir. Dönmeyen kara deliklerde, halka şeldindeki ışıklı gök kapıları iptal edilmiştir; Fakat dönen kara delikierin bu· halkaları
başka bir evrene açılan bir geçit gibidir.40 Zaten Kur' anda kıyamet gününde Yüce Allah'ın gökleri, bir kitabın sahifeleririi çevirir gibi toplayacağını
belirten bir ayetten daha önce de bahsetmiştik Şu halde Ya Sin: 59'da
36 Çantay, III, s. ı ı ı ı. 37 Çantay, ı, s. 221. _, 38 Çantay, ı, s. 260. 39 Çantay, Il, s. 497. 40 Haııs Von Aiberg, Arz'dan Arş'a Miraç, Kitsan Yayını, İst., ı988, Il, s. ı32.
40 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
belirtildiği gibi,.rrıüminlerle, kafir ve münafıklar birbirlerinden ayınldıktan
sonra her bir bölük nasıl kendine ait yere sevkediliyorsa, aynı sevk işlemi
. gök kapıları kullanılarak daha sonraki cennet ve cehennem gezegenlerine
nakledilişte de gerçekleşecektir. Gök kapıları tabakadan tabakaya geçmeyi
sağlayacaktır.
Kendi gezegenimizden başkasına nakledilişin i~e yaşlanmış bir geze
genden, çekim gücü normal olan bir gezegene doğru adeta üst üste yığılıp da
boşaltılmamız şeklinde vuku bulacağı hususu Enfal: 37'den anlaşılmaktadır.
Cehennemiikierin soğuınaya başlayan bir gezegenden çok sıcak başka geze
gene nakledilmeleri· ise, onların mftiiız kaldıkları alevi n aıttınlması anlamına
gelebilir. Çünkü, daha genç gezegenlerde bol miktarda yanardağ vardır ve
bunlar ateş püskürtmektedirler. Bu avetlerinen ayrıntılı yorumları hiç şüphe
siz astro-fizikçilerin yapacakları yorumlardır. Ama, Araf: 40'da, peşpeşe,
çeşitli cehenı:ıem gezegenlerine nakledilip de, her birinde uzun devreler
boyunca kaldıkları halde, hala ayetleri yalan sayanların,daha da uzun süre i
cehennem hayatını yaşayacakları belli olmaktadır. Ayette, onların ancak, o sırada başka bir alemde maddi bir yapıya sahip ve bir noktaya (bir iğne
deliğine) kıyasla kocaman bir deveye benzetilecek kadar hayatiyet dolu bir
evrenin, o küçücük kara noktadan (yani gökkapısı merkezinden)· geçirilip
·önce enerji ve sonra madde halinde başka bir aleme fışkırtılıp maddeleşmesi
ve onun gezegenlerinden birinin bir cennet haline getirilmesi gerçekleşme
dikçe, cehennem hayatından kurtulaınayacakları vurgulanmıştır. Bu olgunun
çok zaman alacağı da açık bir gerçektir.
İkinci sorumuz, cennetten cennete, yahut cehennemden cehenneme veya
cehennemden cennete vuku bulacak ııakil işlemi esnasında insanların öldürü
Iüp öldürülmeyecekleri konusuna giren bir ·soru idi. Şimdiye kadar, bazı
ayetleri açıklamaya çalışarak, cenrıer ve cehennem hayatının yenilenerek
devam eden bir ebedilik vasfına sahip olduğunu, fakat o gezegenlerde yaşa
yanların uzun devreler boyunca onların üzerinde kaldıklarını belirttik. Ama,
gezegenler ölümlü olduğuna göre, her gezegenin ömrünün sonlarında Sur ile
topluca öldiirülüp, aynı. gezegenin rnahşer meydanında (topraktan çıkıp
yeniden dirilmiş olan) insanların tekrar uzun süreli bir hayat için hesaba
çekilmeleri söz konusudur. Bu da, vuku bulan bir toplu ölümden sonra Sur'a
ikinci defa üfürülmesiyle canlanma suretiyle mümkün olacaktır.
DURAKLAR 41
O halde cennet hayatı ebedidir. Ama cennetler yok olan ve onların halk~
lan· öldükten sonra dirilen· varlıklardır. Geldiğimiz deneme cennetinde ölüm
olduğunu açıkça ifade eden ayet ise Araf 20'dir. Çünkü bu ayette seytanın
insanları yasak ağaçtan yemeleri fçin onlara bu ağaca yaklaştıkları taktirde
ebedi (ölümsüz) olacaklarını söylemek suretiyle vesvese verip onları kandır
dığı ifade edilmiştir. O halde aynı cennet toprağı üzerinde ebedi hayatmüm~
kün olmadığı halde, şeytan bir kandırma isiemini başarmıştır. i
İkinci sorumuzun cevabını teşkil eden diğer ayetler; Meryem: 93, Er-
Rahman: 26-27, Hadid: 3'tür.
Meryem: 93 -"Göklerde ve yerde hiçbir kimse yoktur ki O çok esirge
yi ci (Allah'a) kul olarak gelici olmasın."41
Er-Rahman: 26 -"(yer) üzerinde bulurian her canlı fanidir." 1 ' ·;
Er-Rahman: 27 -"(ancak} azametve ikram sahibi olan:Rabbinin zatı ba
ki kalacaktır."
Hadid: 3 -"0, evvel ve ahirdir. Zahir ve batıridır."42
'' Kul olmak ne demektir? Allah'ın halkettiği bir varlık olup onun emirle-
rine tabi olmak demektir. Meryem: 93 'te her kıyamet gününde göklerdeki ve
yerdeki bütün varlıkların Allah'ın emrine itaat etmeleri söz konusudur. Bu
da, yerin başka yere ve . göklerin başka göklere dönüşmesi wku bulurken . .
yerdeki ve göklerdeki canlıların bir· hal den,' başka bir hale· geçmeleri husu-
sundaki Allah emrine uymalan ve hesaba çekilmeleridir.
Er-Rahman: 26'da söz konusu edilenfaniliğimiz sadece dünyahayatının : ' l: '
sonu açısından geçerli olmayıp, cennet ve cehennem gezegenleri tebdil ' '' ,, .·:
olunacağı zaman için dahi geçerlic!ir. Peygamberimize İsra: 80'de belletilen ' ' ~ '
duadaki doğruluk girişi ile girdirilmek, bir gezegenden öbürüne. geçerken,
evvelkinde Allah'ı hoşnut etmiş olmak dem~ktir. O halde ~er gezegen yok edileceği zaman üzerinde yaşayan insanların (cinlerin, meleklerin ve bütün
canlıların) Sur'a üfürülerek öldürülmesi ve ikinci bit üfılrüşle başka bir
gezegene geçmek üzere diriltilmeleri bir tabiat konunudur. Bu kanun, sadece
41 ' Çantay, II, s. 530.
42 Çantay, III, s. 966, 985.
42 DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI
bu dünyanın.kıyametle yok edilmesi esnasında cari olan, bir kanun değildir. Ancak cennetiiiderin toplu ölümünün ızdırapsız bir şekilde yapılacağı tah
min edilebilir.
Yok edilme olayının her vuku buluşunda Er-Rahman: 27'de' belirtildiği gibi sadece azarnet ve ikram sahibi olan Yüce Rabbimizin zatı 'baki kalır. Çünkü O, evvel ve ahir, batın ve zahirdir . .
Acaba, cennet ve cehennem gezegenlerinde Allah'ı hoşnut etmek ne demektir? "Sen hoşnutsun Tamından, Tanrın da senden hoşnut olarak, gir kullarımın arasına, gir cennetime" hükmü (Fecr: 27-30) sadece bu dünyadan
çıkıp da. girecek. olduğumuz :.~ennet için geçerli bir hüküm değildir. Bu hüküm ebediyen geçerlidir. Çünkü, peşpeşe gideceğimiz cennet gezegenJe.., rinde, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir gönlün hayal dahi edemediği o türlü zevkler vardır ki, bunlar bize tattırıldığında, bir kavşak noktasında olduğumuzu hissederiz. Bu tatma ile bizi, ya madde
sarhoş eder, ya da Allah aşkı. Birinci gruba girenler hep o zevklerle baş başa olacaldan aynı seviyedeki cennetiere sevkedilme yoluna sapmışlar demektir. İkinci ihtimali seçenler ise gönül aynalarını Allah aşkı ile daha fazla
pariatarak ~aha yüksek cennetiere hak kazanmak üzere; "beni doğrulukla çıkart" duası kabul edilmiş olan müminlerdir.
Onlar, daha Dünya hayatını yaşıyorken de, Dünyadan "doğrululda çıkma" hedefini gaye edinmiş kişilerdir. Devletlerine sadakatla bağlanmış (Kur'andaki emre uyarak) vataniarına hainlik etmekten titizlilde uzak kal
mışlardır. Çünkü, hakiki vatan Ehadiyet'tir, ama, dünyadaki vatanımız,
devletiniizin sınırları içindeki yerdir. Hür bir şekilde yaşadığımız ve ibadetlerimizi yapabildiğimiz o yer için şehitler vennişizdir. Bundan ötürü Namık Kemal, toprağının mayası olan kendi vatanına hainlik etmek üzere, menfaat karşılığında düşmaniara yardım edenleri, insafsız avcıya (sayyad-ı b1 insafa)
hizmet eden köpeklere benzetmiŞHr:
"Cihanda insanın hamir-imayesi hak-i vatandır
Köpektir zevk alan sayyad-ı b1 insafa hizmetten"
Şu halde, Dünya'dan doğrulukla çıkmanın yolu (Allah'tan geldiğimize göre) önce Allah'a aşlda bağlanmak ve üzerinde yaşadığımız vatana (bütün
DURAKLAR 43
haksız menfaatlerden vazgeçerek) Allah aşkı ile hizmet etmektir.
Ne Allah aşkının sonu vardır, ne de gönül aynasını parlatmanın. Maddeye ve maddi zevklere takılıp kalanlar, gönüllerine Allah'ı yansıtacak kadar
Allah aşkına garkolma yerine (yani bu doğru yolu seçecek yerde) çılonaz
yan sokaklara sapan eyven kişilerdir. Eyven kişi, hedefini unutmuş veya
şaşırmış olandır. İşte Niyazi Mısr1 bundan ötürü onların durumunu şöyle anlatıyor:
Eyven kişi yol alamaz
Maksudunu Tez bulamaz
Yoğ olmayan var olama..z
Varlığı dağıtmak gerek
Halbuki, maddi mükafatların en alalarına ebediyen layık olmanın yolu,
onları değil, A)lah'ı gönle yerleştirip, gönlü Allah'a tutulmuş bir ayna haline
getirmektir. Allah'a dönüşün, asla bundan başka bir yolu da yoktur.